18. Bölüm

18. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

∞ ∞ ∞

 

Sabah alarmın çalmasıyla birlikte uyandığımda bir kaç dakika boyunca etrafı seyretmiştim. Ardından yavaşça doğrulup kol değneklerimden birini aldıktan sonra ayağa kalkmıştı. Dengede durabildiğimi fark edince tekrar kenara bıraktım. Yavaş yürüyecek olsam da onları istemiyordum. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı çok sıkı olmayacak ancak gevşekte olmayacak şekilde topuz yapmıştım. Salona döndüğümde üniformamı koltuğun üstünde görünce gülümsedim. Formamı alıp yeniden banyoya girdim ve üzerimi değiştirdim. Tekrar salona dönüp yattığım koltuktaki örtüleri katlayıp kenara kattım.

 

"Gel hadi." Arkamı döndüğümde beni bekleyen kişi Teoman'dı. Bugün izinliydi ancak benim için uyanmış olduğunu tahmin etmek çokta zor değildi. Gülümseyerek yanına gittim. Beni kollarının arasına alıp sarılmıştı. "Kahvaltı yapmayacağını bildiğim için tost hazırladım sana ilaçlarını içmen gerekiyor."

 

"Teşekkür ederim abi." Beraber mutfağa gittik. Ben sandalyelerden birini biraz geri çekip oturduğumda o da tost makinesinden bir tostu çıkarıp tabağa katıp bana vermişti.

 

"Diğeri kimin?"

 

"Timur'un."

 

Tostun biraz buharının çıkmasını bekledikten sonra bir parça bölüp ağzıma attım.

 

"Günaydın." Timur'a bakıp gülümsedim. Yanıma gelip başımdan öptü.

 

"Günaydın. Sana da tost hazırladım, ye öyle git."

 

"Teşekkürler." Timur, Teoman'ın hazırladığı tostu bir peçeteyle tutup o da masaya oturdu. Hepimiz sessizlik. Belki de saat daha çok erken olduğu içindir. Çok geçmemişti ki Timur bize baktı.

 

"Hafta sonu işiniz var mı?"

 

"Pazar günü nöbetçiyim ama cumartesi boş günüm. Neden?"

 

"Benim de işim yok abi."

 

"Lavin'i bize yemeğe çağırmak istiyorum. Tanışmanız için."

 

"Abii, gerçekten mi?!" Heyecanıma gülümsemişti. Ardından Teoman'a bakmıştı. Teoman abim hafifçe başını sallamıştı.

 

"Teşekkür ederim." Tostunu bitirdiğinde ayağa kalktı. "Eline sağlık abi." Ardından bana baktı. "Dikkatli ol."

 

"Tamam, görüşürüz." Gülümsedim. O biraz daha otursaydı geç kalacaktı. Hızlıca evden çıkıp gitmişti. Bende yedikten sonra ellerimi yıkayıp ilaçlarımı içtikten sonra evden çıkmıştım. Şoför gelmiş arabada bekliyordu. Araca doğru ilerleyip arka koltuğa oturdum ve kapımı kapattım.

 

Kuleliye vardığımızda araçtan indim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra yavaş adımlarla kapıya ilerledim. Bende burada büyümüştüm en başında. Ama benim yuvam burası değildi. Kapıya vardığımda nöbetçi asker kapıyı açtı. Beni ilk kez görüyordu, zaten buraya da ikinci gelişimdi. Kimliğimi çıkarıp nöbetçiye gösterdim. Esas duruşa geçip selam vermişti. Benim için ayrılan odaya gittim. Odaya bir kez girmiştim biliyordum. Üç kişiydik odada. Ben, Üsteğmen Demir ve o yabancı. İsmi dahi asılmamıştı bana sadece bu kadarı söylenmişti. Ancak aylar geçmişti hala neden yoktu? İçeriye girdiğimde tanıdık bir koku beni sarsmıştı. Demir ayağa kalkıp selam verdiğinde dikkatimi anca ona verebilmiştim.

 

"Hoşgeldiniz Ömrüm komutanım. Sizi yeniden aramızda gördüğümüz için mutluyuz, çok geçmiş olsun." Gülümsedim yokluğumu bir Demir fark etmiştir zaten başka beni tanıyan kimse yoktu.

 

"Teşekkürler Üsteğmenim. Oturabilirsin. Rahat ol." Bende masama geçip oturduğunda Demire baktım. "Bu arkadaş yok mu hala?"

 

"Aslında sabah buradaydı ama komutan çağırdı, galiba yine görev çıktı."

"Devamlı göreve gidiyorsa onun işlerini kim yapıyor?" Bir şey söylemeyip sadece bana baktığında zaten anlamıştım. Ben yapıyordum. O yüzden buraya gönderilmiş olmalıydım zaten. Seslice nefes verdim.

 

"Önünüzdeki dosyada bu ayın programı mevcut. Sizin eğitimleriniz dışındaki eğitimlere de öğrencileri tanımak için katılabilirsiniz isterseniz."

 

"Teşekkürler." Dosyayı açıp incelediğimde iki saat sonra benim eğitimim olduğunu gördüm. Hafifçe gülümseyip arkama yaslandım. Oturmaktan oldukça sıkılmıştım. Her ne kadar akademiyi istemesem de evet kabullenmem gerekiyordu, bir süre burada olacaktım. Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattığım da ilk günlerimiz canlanmıştı göz kapaklarının ardında. Tim her şeyin farkında olmasına rağmen hiçbir şey söylemezlerdi. Bir şey olmamış gibi geçerdi günlerimiz. Burada en iyi bildiğim işi yapacaktım. Silah eğitimi verecektim. Acaba Alp olsaydı bunca yaşanan şeye o ne tepki verirdi? Gözlerimi açtığımda gerçek dünyaya dönmüştüm. Alp burada olsaydı eğer bunların hiçbiri yaşanmazdı.

 

"Komutanım çay içer misiniz?" Başımı çevirip Demir'e baktım.

 

"İsmin ne?" Söylediğim şey beklediği cevap değildi ancak bozuntuya vermemişti.

 

"Özge... Özge Demir komutanım." Hafifçe başımı salladım. "Teşekkürler içmeyeceğim sen kendine alabilirsin." Hafifçe başını salladıktan sonra ayağa kalktı ve odadan çıktı. Yarım saat kadar sonra geri geldiğinde masasına oturdu.

 

"Sen uzun süredir akademidesin galiba?"

 

"Çokta uzun süre olmadı aslında komutanım. İki yıl kadar olacak."

 

"Fırtınayla ne zaman tanıştınız?"

 

"Daha önce Ankara'da görev almıştım iki yıl, o zaman tanışma fırsatı bulmuştum komutanım." Gülümsedim. Onunla herkesin bir tanışma anısı vardır elbet. "Size bugün için benim eşlik etmem söylendi Komutanım." Gülümsedim

 

"Okulu daha önce gezdirdiler. Hem yabancı olduğum bir yer değil burası. Sen kendi işlerinle ilgilen gerekirse ben seni çağırırım."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

∞ ∞ ∞

 

Kargaşadan artık başım dönmüştü. Gözlerimi kapatıp seslice nefes verdim. Biri heyecanlıydı diğeri ise onunla uğraşıyordu.

 

"Tunç yeter!" Teoman abimin de başı dönmüş olacaktı ki artık Tunç'u susturmuştu. Salonda olmama rağmen mutfaktaki bütün konuşmalar dibimde oluyor gibiydi.

 

"Halaaa uyuyormuşun haalaa." Hafifçe gözlerimi aralayıp gülümsedim.

 

"Uyumuyorum güzelim. Gel yanıma otur." Koltuğa çıkmasına yardımcı oldum. Oturmak yerine ayakta durduğu için bırakmamış hala tutuyordum. Yüzümü ellerinin arasına aldı.

 

"Sen niye üzgünsün Ömmüm. Alp uzağa gitti diye mi? Ama gelecek üzülme." Kelimeleri kalbime bıçak gibi saplanmıştı. Yavaşça yutkundum.

 

"Üzgün değilim bitanem. Nerden çıkardın onu." Yanağından öptüm. "Bize şimdi kim gelecek biliyor musun?"

 

"Hayır, söylemedi annem."

 

"Timur amcanın kız arkadaşı gelecek."

 

"Ha?" kaşlarını çattı. Herkesten çok Timur'u kıskanırdı bunun nedenini hiç birimiz çözememiştik.

 

"Hem biliyor musun çok güzel pastalar yapıyor. Seninle bir ara bahçede yemiştik ya beraber. İşte o pastaları Lavin yapmıştı."

 

"Timur gidecek mi hala?"

 

"Hayır güzelim. O nerden çıktı şimdi? Nereye gidecek Timur? Burada o."

 

"Hala gitmesin üzülürüm." Ellerini tutup avuç içinden öptüm.

 

"Gitmeyecek güzelim. Sadece kız arkadaşını bizimle tanıştırmak için buraya çağırdı. Timur hep burada merak etme." Kapı çaldığında Umay'ı yere indirip ayağa kalktım. "Bak geldi. Gel hadi kapıya gidelim." Umay'ın elini tutup hole ilerledim ve kapıya doğru gittik. Lavin çoktan içeriye girmişti bile, Timur onu karşılamıştı. Elinde bir kutu ile gelmişti. Daha önce de gördüğüm için ne olduğunu tahmin etmek zor değildi.

 

"Hoş geldin" gülümsedim. Heyecandan beni yeni fark etmiş olmalıydı. Bana bakıp gülümsedi.

 

"Hoş bulduk." Timur elinde ki kutuyu aldı.

 

"İçeriye gel." Lavin'in ceketini alıp askılığa astım ardından abim elindeki kutuyu bana verip Umay'ı kucağına aldı ve kış bahçesine çıktılar. Ben kutuyla birlikte mutfağa gidip kutuyu açtım ve içindeki pastayı dolaba yerleştirdim. O anda pastayı bozmamak için kendimi çok zor tutmuştum çünkü pasta enfes görünüyordu. Bende kış bahçesine geçtiğimde hepsi masada oturmuşlardı. Anlaşılan beni bekliyorlardı. Bende masaya yaklaşıp yerime oturdum. Fazla sessiz ve gergin bir ortam vardı.

 

"Lavin eline sağlık çok güzel görünüyor pasta." Bana bakıp gülümsedi.

 

"Rica ederim. Afiyet olsun. Timur, senin de yeğeninin de çilek sevdiğini söyleyince bundan yapmak istedim."

 

"Çilek miii? Ane hani? Hala hani hani hani? Nede?" bu beklenmedik tepkiye herkes gülmüştü.

 

"Umay henüz yemeğini yemedin. Önce yemek yiyeceksin."

 

"Ane çilek?" yengem konar gibi bana bakmıştı. Ortamın gerginliğini dağıtmak için söylemiştim ama yanlış bir hamle yaptığımı fark etmem çok uzun sürmedi.

 

"Umay, çilek değil sade. Çilekli pasta getirmiş Lavin ablan. Ama önce yemeğini yemen gerekiyor. Daha sonra ilk sana vereceğim pastadan. Hem de kocaman bir dilim."

 

"Söz mü hala?"

 

"Söz güzelim."

 

"Ane ben kendim yiyebilir miyim?" ayağa kalkıp yengemin yanına gittim. Umay'ı kucağıma alıp yerime oturdum ve Umay'ı da dizime otutturdum. Onun kasesini ve küçük kaşığı önüne katıp bir peçeteyi dizlerinin üstüne örttüm.

 

"Şimdi rahatça ye bakalım." Normalde tek başına yiyebiliyordu çoğu zaman ancak bugün büyük masada oturduğumuz için boyu yetişmiyordu.

 

Yemek bittikten sonra ben masayı yengemle beraber toparlamıştım. Abimler ve Lavin salona geçmişlerdi. Lavin yardım etmek istese de izin vermemiştim. Elimden kayarsa diye çay tepsisini yengem taşımıştı bende pastayı dilimleyip servis etmiştim. Kendi tabağımı alıp Umay'ın yanına oturdum. Beni bekliyordu pastayı yedirmem için. Muhabbete pek katılmaya niyetim yoktu zaten ben tanışmıştım.

 

"Sen neler yapıyorsun Lavin. Okuyor musun?"

 

"Okulu bıraktım diyebiliriz. Hayalim bi' okul bitirip boş gezmek değildi. Açıktan bitirdim üniversiteyi. Aynı zamanda da kendi kafemi açtım ailemin desteğiyle. Birkaç yıldır orayla ilgileniyorum. Küçük bir yer ama yeterli oluyor. Ömrüm abla da görmüştü daha önce."

 

Pardon? Konu ne ara bana gelmişti. Bir an durup başımı kaldırdım. Timur, Tunç ve ben bakılırken Teoman'da bana bakmıştı. Hafifçe öksürmüştü ama bu sahte bir öksürüktü. Lavin'in de gerildiğini hissetmiştim. Hatta yüzünden de belli oluyordu. Teoman abim Lavin'e baktı.

 

"Niyetim sorgulamak değil, rahat ol."

 

"Abi Lavin çok güzel çilekli cheesecake yapıyor. Sende yesene."

 

"Sen nerden biliyorsun güzel olduğunu?" sessizce güldüm. Kendi ayağına sıkmıştı.

 

"Benim yüzümden bir kere yanlışlıkla yemişti. Alerjisi olduğunu bilmiyordum o da söylememişti."

 

"Aferin ona en doğrusunu yapmış."

 

∞ ∞ ∞

 

Abim Lavin'i eve götürmüştü tek gitmemesi için. Ben ve yengem de etrafı toparlamıştık.

 

"ÖMRÜM YANIMA GEL!" Ses salondan geliyordu ve ben mutfaktaydım. Ancak sanki yanımdaymış gibi gelmişti sesi. Yengemle göz göze geldiğimizde gülmüştü.

 

"Bırak hadi, yıka elini git yanına. Umay uyudu, uyanacak şimdi bunun sesine."

 

"Sende bi salona mı gelsen. Çünkü Tunç'ta yukarıda. Biz yalnız kalmasak iyi olur."

 

"Hadi git ya bişey yapmaz." Seslice nefes verip ellerimi yıkadım. Bir bez yardımıyla elimi kurulayıp bezi sandalyenin kenarına kattım. Salona girdiğimde Teoman zaten kapıya bakıyordu.

 

"Bağırma Umay uyudu."

 

"Biliyorum yukarıya ben çıkarttım zaten."

 

"Niye bağırıyorsun o zaman?"

 

"Laf oyunu yapma gel otur yanıma." Yanına ama biraz uzağına oturmuştum.

 

"Sen böyle sürekli yasak olan şeyleri yapmaya devam mı edeceksin kaç yaşında olursan ol."

 

"Abi bir şey yapmadım ki. Fizik tedaviden çıktıktan sonra gitmiştik. Pasta yedik eve geri geldik. Başka bir şey yapmadım ki."

 

"Sorunun pasta yemen olmadığını biliyorsun. Hastayken dinlenmen gerekirken gitmen, sorun."

 

"Sen böyle her şeye kızacak mısın kaç yaşında olursan ol? Bak senin bir kızın var onla uğraşsana ya özlüyor zaten seni."

 

"İki. Bir değil, iki kızım var. Ama anlaşılan büyük kızım beni özlemiyor. İstanbul'a geldiğim ilk gün öyle demiyordu."

 

"İyi geceler gençler." Sesin geldiği yöne dönmüştük aynı anda.

 

"Timur, gel biraz konuşalım gitme." Gidecekken durmuştu ve salona girmişti.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Otur." Tam karşımızdaki koltuğa oturmuştu. Teoman'a bakıyordu. "Timur bu kız biraz küçük değil mi?" cevap vermemişti. O da biliyordu küçük olduğunu ama bunu umursamamıştı. "Kaç yaşında oğlum bu kız?"

"25... 25 yaşında abi."

 

"Aranızda on yaş var Timur."

 

"Abi beni bıraktı sana yöneldi şu anda. Az önce ben azar işitiyordum çünkü."

 

"Ömrüm!"

 

"Bir şey demedim ya."

 

"Seviyor mu kız da? Ailesiyle tanıştın mı?" hafifçe gülümsemişti.

 

"Seviyor. Kız kardeşi var onunla tanıştım sadece kafede karşılaşmıştık. Ailesiyle daha tanışmadım. Daha yeni yeni ciddiye biniyor zaten her şey."

 

"Benim bir şey demeyeceğimi biliyorsun. Ya ailesi izin vermezse, o zaman ne yapacaksınız?"

 

"Bilmiyorum. Düşünmedim, bu saatten sonra da düşünmek istemiyorum. Hallederiz bir şekilde." Seslice nefes verdi. "Başka bir şey yoksa uyuyabilir miyim?" Teoman başını sallamıştı sadece.

 

"Tunç'u havuz kenarına getirsene." Teoman'ın kulağına söylemiştim, ardından ayağa kalktım. "Timur abi, iki dakika bahçeye çıkalım mı?"

 

"Güzelim, önemli mi? Sabah erken kalkacağım."

 

"İki dakika ya lütfen." Bir şey söylemeden ayağa kalkıp önden ilerlemişti bahçe kapısına. Kapıyı açıp dışarı çıktı arkasından da ben çıktım. Timur'un koluna girip havuza doğru yönelttim.

 

"Senin niye canın sıkkın?"

 

"Eve bıraktığımda babası gördü balkondan."

 

"Buraya geldiğinden haberi yok muydu? Lavin söylememiş mi hala?"

 

"Söyledi. Yani bana öyle söylemişti bilmiyorum. Ama tanımıyorum ailesini Ömrüm. Beni de ilk kez görüyorlar. Selam verecektim ben bir şey diyemeden içeri geçti zaten babası. Ne dediklerini ne diyeceklerini bilmiyorum. Abim de haklı ona da bir şey diyemiyorum. Ama Ömrüm ben gerçekten seviyorum onu."

 

"Biliyorum. Yani en azından görüyorum."

 

"Oooo bensiz dedikodu yapıyorsunuz siz sürekli. Üvey falan mıyım ben? Beni neden çağırmıyorsunuz?" Arkama bakıp güldüm.

 

"Sende odana gidiyorsun hemen bizim ne suçumuz var?"

 

"Senden yer mi kaldı evde? Her yeri işgal ediyorsun. Bi odam kaldı rahat oturduğum."

 

"Gözlerimi devirdim."

 

"Kızıma laf söyleme, seni oy çokluğuyla atarız bu evden."

 

"Dağdan indi, bağdakini kovuyor." Güldüm. Sonra Timur'a baktım.

 

"Küçükken canımız sıkkınken Teoman abim bir şey yapardı hatırlıyor musun?"

 

"Ömrüm-" Lafının bitmesini beklemeden suya itmiştim bu yüzden de karşı koyamamıştı. Aynı anda da Teoman abim, Tunç'u suya itmişti. İkisi de suyun yüzeyine çıktıklarında direkt bana bakmışlardı

 

"Ya onu attın suya beni niye atıyorsunuz!?" Güldüğüm esnada Teoman beni kucağına aldı, gülmem yarım kalmıştı.

 

"Hayır. Bak saçlarım kıvırcık benim sabah eğitime gideceğim."

 

"Bu bahane boş tekrar yaparsın saçını."

 

"ABİ! Hastayım ben. Bak dikişlerim var. Tedavi görüyorum ayrıca ya. Ya çıkamazsam suyun içinden!"

 

"Biraz daha abart. Suda iki tane adam var kurtarır onlar seni." Ben yeniden konuşamadan havuza atmıştı bile beni. Suyun yüzeyine çıktığımda Timur kolumdan tutmuştu.

 

"Bırakayım mı iyi misin sen?" başımı salladığımda kolumu bırakmıştı. Suyun içine tekrar dalıp saçlarımı geriye düzelttikten sonra tekrar yüzeye çıkmıştım. Teoman hiç ıslanmazdı, hep havuzda kalan biz olurduk en sonunda. Taa kii bugüne kadar. Yengem hiç beklemediği bir anda yaklaşıp suya itmişti Teoman'ı. Yeniden kahkaha attığımda yengem havuzun kenarından uzaklaşmıştı ıslanmamak için. Hepimizin çocukluk hayali gerçekleştiğine göre rahatlayabilirdik. Suyun yüzeyine çıkıp Açelya'ya doğru dönmüştü.

 

"Sırtımdan bıçaklandım resmen." Yeniden güldüğüm de Teoman bana bakmıştı. "Noldu az önce gülmüyordun?"

 

"Artık huzurla uyuyabiliriz abi." Tunçla Timur da gülmüştü. Ardından sudan çıkmışlardı. Teoman havlu getirmişti bize gelirken ama kendini hesaba katmamıştı.

 

"Gidin biriniz bana havlu getirin." Bende sudan çıkmıştım. Teoman'a baktım. "Sen halledersin ya abi." Gülerek kenarda duran havluya sarındım.

 

"Ömrüm!"

 

"Bak saçlarım nasıl bozuldu abi. Banyo yapmam lazım." Tunçla Timur'un ardından bende eve girip yukarıya çıktım. Açelya'nın getirdiği havluyu görmesem bu kadar rahat olmazdım. Kıyafetlerimi alıp misafir banyosuna girdim ve duş aldım.

 

🍂 🍂 🍂

 

"Gel gel çık hadi sudan." Açelya'nın elindeki havluya baktım ardından sudan çıktım.

 

"Madem getirdin havlu niye söylemiyorsun da onlardan istettiriyorsun karıcım." Üstümdeki tişörtü çıkartıp kenara attım. Açelya'nın elinden havluyu alıp önce saçlarımı kuruladım sonrada da belime sardım. Açelyaya yaklaştığımda geri gitmişti.

 

"Islatma beni Teoman. Üstünü değiş önce."

 

"Bence şu ana kadar seni havuza almadığıma dua et karıcım." Belinden tutup kendime çektiğimde kaçamasın diye kollarımı beline dolamıştım.

 

"Yaa Teoman!"

 

"Sırtımdan bıçaklayacağını düşündüğüm son kişi bile değildin. Yazdım bunu bir kenara." Elini göğsüme katıp beni kendinden uzaklaştırmaya çalışmıştı.

 

"Biri görücek geri çekilsene."

 

"Şu anda kimse göremez Ömrümün bile aşağıya inmesi 1 saat sürer daha saçını yapacak o, bu bir. İkincisi karımsın görürlerse görsünler. Karımı da mı izleyemeyeceğim?" Tekrar konuşmadan öperek susturmuştum. Başını geri çektiğinde Açelya'ya bakmıştım.

 

"Haklısın karıcığım odamıza gidelim." Açelya'yı kucağıma aldığımda düşmemek için koluma tutunmuştu.

 

"Ya manyak!" güldüm. Eve girip yukarıya çıktım. Odamıza girdikten sonra ayağımla kapıyı kapatıp kilitledim.

 

"Teoman ne yapıyorsun? Hem Umay nerde?" Açelya'yı yatağa otutturduktan sonra ona baktım.

 

"Tunç'un yanında orda uyuyor."

 

"Sen delisin. Bizi duyacaklar Teoman ya!" güldüm.

 

"Duymazlar, bu evde ses yalıtımı var."

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

Bölüm sonu

 

Lütfen yorum yapar mısınız

 

Bölüm : 24.07.2025 22:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...