20. Bölüm

20. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

∞ ∞ ∞

 

Alarmın sesine uyandığımda gözlerimi açamıyordum, başım çok ağrıyordu. Elimle kendimi yataktan iterek zorla doğruldum ve oturur pozisyona geldim. Saate baktığımda işe gitmem için çalan alarmdı bu. Ayağa kalkıp üstümdeki kıyafetleri çıkardıktan sonra duşa girdim. Soğuk su ile duş alıp havlıya sarındım. Bu beni kendime getirmeye yetmemişti. Üzerimi giyindikten sonra çekmeceden silahla şarjörü aldım. Şarjörü silaha taktıktan sonra belime yerleştirdim. Ceketin cebindeki şarjörü alıp dolabıma kattım, sigara paketini de alıp cebime yerleştirdim. Kapının kilidini açıp odadan çıktığım an korkmuştum. Teoman da aynı anda odasından çıkmıştı çünkü. Kaşlarını çattı

 

"Sen odanda mı uyudun?"

 

"Sana da günaydın."

 

Merdivenlere yönelip aşağıya indim. Bütün ev halkı uyanıktı, ben mi yanlış baktım diye sorgulayıp saate baktım. Saat 6.30'du. Hadi Teoman uyanık diğerleri niye uyanıktı? Mutfağa girip Açelya'ya baktım.

 

"Günaydın abla."

 

"Günaydın canım." Gülümsedi. "Kahvaltı hazırladım." Hazırladığı şeylere bakmamıştım bile.

 

"Abla, ellerine sağlık biliyorum hepsi de çok güzeldir ama bugğn kahvaltı yapmayacağım, teşekkürler."

 

"Ne demek kahvaltı yapmayacağım bu bir, sen odanda mı uyudun bu iki, akşam kaçta geldin bu üç, araban nerde bu dört." Arkamı dönüp Teoman'a baktım.

 

"Sen gözünü açar açmaz arabaları mı sayıyorsun?"

 

"Ömrüm cevap ver sorularıma."

 

"Geç geldim. Ve şu anda da geç kalıyorum. Görüşürüz size." Bahçeye çıktığım Tunç ve Timur da oradaydı çünkü.

 

"Günaydın."

 

"Günaydın güzelim."

 

"Günaydın prenses." Önce Tunç'un yanağından öptüm sonra da Timur'un. Sonrasında Timur'un kulağına eğilip kısık sesle konuştum.

 

"Cüzdanım yok biraz para verebilir misin?" Timur'a baktığımda hafifçe öne gidip arka cebinden cüzdanını çıkardı. Hayır benim cüzdanımı çıkardı. Uzattığı cüzdanımı aldım ve montumun iç cebine kattım.

 

"Teşekkürler." Arka bahçeden çıkarak siteden çıkış yaptım. Beni bekleyen taksiye binip akademiye gittim.

 

🍂 🍂 🍂

 

Bahçeye çıkıp Timur'la Tunç'a baktım.

 

"İkiniz ne biliyorsunuz?"

 

"Ne hakkında?" Timur'a baktım. O biliyordu ve söylemeyecekti. Ömrüm'ün verdiği sır hangimizde ise o saklardı ve diğerlerine söylemezdi.

 

"Ömrüm hakkında Timur!"

 

"Hee, ben bir şey bilmiyorum." Tunç'ta ona baktığında bildiğini biliyordu.

 

"Kaçta geldi eve? Ve kimle yada neyle geldi."

 

"Gece geldi, ben getirdim."

 

"Hani bir şey bilmiyordun lan!"

 

"Abi daha sabahın körü ve bahçedeyiz bağırmasan mı?"

 

"Ya sabır, ya sabır!" Yeniden içeriye geçtim. Açelya kolumu tuttu.

 

"Sakin mi olsan?"

 

"Sinirli değilim."

 

"Sinirlisin. Aylar sonra ilk kez dışarıya çıktı bu kız. Bırak biraz kafasını toparlasın artık. Evden dışarıya çıkarmak için çabalıyordunuz siz bu kızı."

 

"Sorun dışarıya çıkması değil ki Açelya. Dün sabahın köründe evden çıkıp karargaha gitmiş, ama biliyorum önce karargaha gitmedi. Arıyorum telefonunu arabada bırakmış. Akşam benden önce gelmiş sonrada çıkmış. Gece geç gelmiş. Uyandı hiç bir şey söylemiyor. Açelya Ömrüm odasında uyumuş. Annemler şehit olduğundan beri Ömrüm odasında uyumayı bırak bu eve bile sayılı girmiştir bu zamana kadar. Ömrüm o günden sonra odasında hiç uyumadı. Onca yıl sonra uyumasını, bırakın da sorgulayayım. Sinirli değilim. Sadece kardeşimi merak ediyorum." Elimi tutup yavaşça okşadı.

 

"Ben seni anlıyorum sevgilim. Ama içinizden biri bile biliyorsa Burak bu kadar gitme üstüne." Gözlerimi kapatıp derince nefes aldım. Açelya'nın elini kaldırıp hafifçe öptüm. Sonrasında hazırladığı şeyleri masaya dizdim. Sandalyelerden birini çekip oturdum.

 

∞ ∞ ∞

 

Taksiden inince arabamın yanına gittim. Arabadan çantamı alıp yeniden kilitledim kapılarını. Okula girdiğimde odama gidip eşyalarımı dolabıma bıraktım. Ceketimin cebinden sigara paketini alıp pantolonumun cebine kattım. Ceketimi üzerimden çıkartıp koltuğumun arkasına astım. Saat daha erken olduğu için bahçede sigara içilmesine izin verilen alana gittim. Banklardan birine oturup paketin içerisinden bir dal alıp dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Çakmağı cebimden çıkartıp yaktım. İçinde fırtınalar kopuyorken dışarıya hiç bir şey yansıtmamak.. yansıtmamak zorunda olmak... Ne kadar zor. Ne yapacağımı dahi bilmiyorum. İçim o kadar karışık ki... Aylardır yas tuttuğum insan bir anda karşıma çıktı... Öldü sandığım mezarına sarılıp ağladığım insan bir anda karşımda belirdi. Ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Ölü birisi karşıma dikildi... Beynim almıyor ben bunu kabullenemiyorum. Oturdum saatlerce karşısında ama beynim bunu hala algılayamıyordu...

 

"Komutanım." Gelen sesle irkildiğimde sigaranın külleri elime dökülmüştü. Elim yandığında sigarayı diğer elime alıp külleri elimden silkeledim. "Özür dilerim korkutmak istemedim."

 

"Sıkıntı yok."

 

"Buz getirttireyim mi? İyi misiniz?"

 

"Gerek yok iyiyim. Bir şey mi oldu?"

 

"Yok hayır. Kahvaltı için poğaça almıştım da, birde kahve getirdim. Sizde yer misiniz diyecektim."

 

"Geç otur, ayakta kalma." Yanıma oturup aramızda kalan boşluğa bardakları bıraktı. Kolundaki poşeti çıkarıp açtı. Ve ortamıza kattı. Elimdeki sigarayı hızlıca bitirip çöpe attım.

 

"Sizi ilk kez sigara içerken görüyorum."

 

"Çok sık içmem." Bardaklardan birini aldım "Teşekkürler kahve için."

 

"Siz burada okumadınız. Buranın tadı başkaydı... Farklıydı burası..."

 

"Burada görev yapmak kısmet oldu komutanım."

 

"İsteyerek mi buradasın?"

 

"Askeriyede mi?"

 

"Hayır, eğitmenlikte. İsteyerek mi eğitmenlik yapıyorsun?"

 

"Evet komutanım."

 

"Şanslısın."

 

"Siz komutanım? Ben Fırtına'nın yetiştirdiği birinin masa başında çalışacağını hiç düşünmezdim."

 

"Seni de o yetiştirdi?" gülümsedi başını yere eğdi.

 

"Sürüldüm ben Özge, isteğimle burada değilim. Yoluna taş koyduklarım rahatsız olup sürdüler beni. 1 yılı bırak, 1 hafta içinde üç yer değiştirdim ben. Özel kuvvetlerdeki istisnalardanım. MİT'te de eğitim gördüm ben. Daha sonrasında Özel Kuvvetlere alındım. Önce MİT'e gönderildim. Masa başına tabi, yine göreve değil. Sonra yeniden yuvaya döndüm. Aynı haftada buraya sürüldüm. Benim orada timim vardı... Ve bir sürü başarım... Hepsini yok saydılar. Son görevim... Son görevim hayatımda unutmayacağım tek görevimdi."

 

"Zamanında duydum komutanım... Başınız sağ olsun." Teşekkür edememiştim... Yaşayan birine baş sağlığı dilemişti... İçimde kahkaha tufanı vardı, dışımda ise ruhu elinden alınmış bir insan. Ayağa kalktım.

 

"Neyse. Ben içeriye geçiyorum, işlerim var biraz." Benim kalkmamla o da ayağa kalkmıştı.

 

"Tabii ki komutanım." Binaya gidip odama geçtim. Koltuğa oturduğumda arkama yaslandım. Telefonumu alıp Teoman'a mesaj attım. 'Bugün nöbetçiyim.' Telefonu kenara bıraktım.

 

∞ ∞ ∞

 

2 ay sonra.

 

O günden sonra Alple görüşmemiştim. Görüşmek istememiştim. Mesaj atmıştı, karşıma çıkmıştı ama ben geçiştirip durdum. Konuşmak istemiyordum. Ama özlüyordum... Ben onu hala seviyordum... Ne kendime ne de başkasına itiraf edebiliyordum bunu.

 

Abim yatağımı değiştirmek için ısrar etse de izin vermemiştim. Odamdaki hiçbir şeyin değişmesini istemiyordum. Hafta sonuydu ve bugün boştum. Oturduğum masadan kalkıp önümdeki kitabı kapattım dolaptan pantolon ve tişört çıkartıp üzerimi değiştirdim. Askıda duran deri ceketimi de alıp üzerime giyindim. Telefonumu ve cüzdanımı cebime katıp odadan çıktım. Öğlen olmuştu. Ben odamdan yeni çıkıyordum. Büyük ihtimalle uyuduğumu düşünmüşlerdi bu yüzden kimse odama gelmemişti. Aşağıya indiğimde fazlasıyla telaş ve kargaşa vardı. Yarın Timur ve Lavin'in nişanı olacaktı. Lavin'in ailesi ilk başlarda abimi kabullenmemişti ama alışmışlardı. Birkaç kez aile yemeği yenmişti iki tarafta da. Sonunda yüzük takmayı kabul etmişlerdi. Anlaşılan Timur abim evde değildi. Görememiştim çünkü onu.

 

"Bizim sesimize mi uyandın." Teoman'a baktım.

 

"Uyumuyordum, kitap okuyordum."

 

"Niye aşağıya gelmedin bu kadar saattir."

 

"Yorgundum, yalnız kalmak istedim."

 

"Dışarıya mı çıkacaksın?"

 

"Evet."

 

"Alışveriş yapmak ister misin?"

 

"Hayır, evimden alacağım kıyafet. Dolabımda var eşyalar... Abi... Ben kendi evime geçmek istiyorum artık."

 

"Sonra konuşalım bunu Ömrüm."

 

"Abi konuşacak bir şey yok... Uzun süredir buradayım zaten. İyileşeli de çok oldu... Belki ev değiştiririm bilmiyorum... Bizim çocuklara söylesene. Mavi'yi alacağım onlardan."

 

"Ömrüm, Mavi burada değil."

 

"Nerde?"

 

"Alper de... Tayini çıktı, Alper İstanbul'da değil. Giderken de götürmek istedi Mavi'yi."

 

"Ama kimliği..."

 

"Ömrüm, sormamız gerekiyordu biliyorum ama sende iyi değildin. En azından aralarında kargaşa olacağına Alper'in götürmesine izin verdim."

 

"Ne zaman tayini çıktı?"

 

"8 ay oldu."

 

"Benim haberim yok... Neyse.. zaten artık komutanları değildim..." Hiçbir şey söylemeden evden çıktım. Arabaya binip kendi evime gitmiştim. Arabayı park edip apartmana girdim. 3. Kata çıkıp kendi evimin önünde durdum. Anahtarları cebimden çıkarıp kapıyı açtım yavaşça. İçeriye girdiğimde içerisi çok temizdi. Bu eve gelmeyeli neredeyse 1 yıl olmuştu. Ama ev sanki az önce temizlenmiş gibi tertemizdi. İçeriye girip ayakkabılarımı çıkarttım. Kapıyı kapattım. Evi yavaşça gezdim. Özlemiştim burayı... Kendi odama girdiğimde hiç bir şeyin değişmediğini gördüm. Odama dokunulmamıştı. Anahtarlar bir tek abimde vardı. O temizlemiş yada temizletmiş olmalıydı. Galiba kalmadığım süre boyunca devamlı temizlenmişti bu ev. Odama girip perdeleri ve pencereleri açtım. Çok tozlu oldukları için perdeleri ve yatak örtülerimi çıkartıp yıkadım. Önce yerleri süpürüp sonra toz alıp sonrasında her yeri sildim. Dolaptan yeni yatak örtüsü çıkarıp yatağıma serdim. Yıkanan perdeleri yeniden astım. Kıyafet dolabımı açtığımda yere bir kart düştü. Kaşlarımı çatarak eğilip kartı yerden aldım. Önünü çevirdiğimde kimin çektiğini bilmediğim bir şekilde Alple benim resmim vardı. Ayağa kalkıp dolabı kurcaladığımda başka bir şey bulamadım. Bu bizim karargahtayken çekilmiş bir resmimizdi fakat ne zaman olduğunu bilmiyordum. Biz sohbet ediyorduk resimde. Hava karanlıktı ama ışıklar yandığı için yüzümüz gözüküyordu. Bahçede oturmuştuk. Sinirlenerek resmi buruşturup başucumdaki çekmeceye attım. Dolaptaki elbiselerime baktım. Siyah, yarım kollu, midi bir elbisem vardı. Sade ve kapalıydı. Gayet iyi görünüyordu. Elbiseyi askıdan çıkartıp yatağımın üzerine bıraktım. Yarın bunu giyinecektim. Yeterliydi. Üstümdeki ceketi çıkarıp yatağa uzandım. Gözlerimi kapattığım anda kapı çaldı. Harika, geç bile kalmıştı. Ya bu ev yada bu yatak lanetliydi ama çözemiyordum. Kalkmayacaktım ama kapı ikinci kez çalınca kalkıp kapıyı açtım.

 

"Buyrun?!"

 

"Ömrüm Kırlangıç, burada mı?"

 

"Evet, benim." Elindeki kocaman buketi bana uzattı.

 

"Bunlar size gönderildi." Kaşlarımı çatarak buketi aldım.

 

"Kim göndermiş."

 

"Bilgi verilmemiş efendim. İyi günler." Genç çocuk merdivenlerden aşağıya indiğinde içeriye geçtim. Kapıyı kapattığı da çiçeğin etrafına baktım. Zımba ile kenara sabitlenmiş kartı çekip aldım.

 

'İyi ki doğdun.' Kaşlarımı çattım yanlış gelmiş olabilir miydi? Çünkü benim doğum günüme daha 3 gün vardı. Şirketi aramak için bakındığımda hiç bir logo görememiştim. Seslice nefes verip mutfağa gittim. Yanlışsa da uğraşamayacaktım. Ama bu güzel çiçeklerin de solmasına izin vermeyecektim. Bir vazo çıkartıp mor renkteki laleri naylonlardan ayırıp vazoya kattım. İçerisine biraz su ekledikten sonra ışık alabilmesi için salondaki masaya bırakıp odama döndüm ve yatağıma uzandım.

 

Telefon çaldığında kaderime sövmüştüm. Kesin karar verdim ben bu evi satacağım. Ve yeni bir eve taşınacağım. Telefonumu alıp açtım.

 

"Efendim?"

 

"Uyandırmadım değil mi?"

 

"Yok hayır."

 

"Ömrüm ben işin içinden çıkamıyorum bana yardım eder misin? Ben ne yapacağım bilmiyorum her şey elime ayağıma dolaştı. Ya ben ameliyat yaparken bu kadar terlemiyorum Ömrüm." Gülümsedim.

 

"Tamam geliyorum. Nerdesin?"

 

"Kapalı çarşıdayım."

 

"Tamam." Telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktım. Anahtarlarını alıp evden çıktım. Kapalı çarşıya vardığımda aramı park edip araçtan indim. Abim çarşının girişinde beni bekliyordu. Yanına gittiğimde küçük bir çocuk kadar sevinmişti.

 

"Çok teşekkür ederim. Biliyorum izinlisin ama-"

 

"Sorun yok. Siz alışverişi neden son güne bıraktınız?"

 

"İkimiz de işimizden ödün vermedik diyelim."

 

"Lavin nerede?"

 

"Bardak falan bakıyordu. Bilmiyorum ben anlamıyorum böyle şeyleri."

 

"Tamam tamam gel. Götür beni yanına." Çarşının içine ilerledik. Az ilerdeki dükkanlardan birine girdiğimizde Lavin'i direkt görmüştüm. Alış veriş yaparlarken yardım etmiştim. Çokça şey almışlardı. Nişanı evde yapacaklardı ve Lavin de benden yardım istemişti. O yüzden yarın sabahtan da onlara gidip süsler için yardım edecektim. Poşetleri kendi arabama katıp Lavinle abime baktım.

 

"Başka bir şey kaldı mı?"

 

"Çiçek ve çikolata var ama onları biz halledeceğiz."

 

"Tamam poşetleri ben götürüyorum o zaman zaten yarın buluşacağız."

 

"Çok teşekkürler. Galiba gelmeseydin bende işin içinden çıkamayacaktım abla." Gülümsedim.

 

"Önemli değil. Hadi görüşürüz." Arabaya binip boğaza gittim. Gün batımını izlemek istiyordum. Bir yer bulup arabayı park ettim. Her zaman yediğim yerden balık ekmek aldıktan sonra kayalıklara ilerleyip denizin kenarında oturdum. Ceketim arabada olduğu için şimdiden pişman olmaya başlamıştım ama üşendiğim için kalkıp alamazdım.

 

Ekmeğin üzerine sarılı kağıdı açıp yemeğe başladım. Güneş yavaş yavaş batarken sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Hava kararmaya başladıkça etraftaki sesler azalıyordu. Telefonum çaldı. Tahmin edebiliyordum. Telefonumu açtım.

 

"Efendim abi."

 

"Neredesin güzelim."

 

"Timur abimlere yardım ediyordum şimdi biraz geziyorum."

 

"Yemek yemeyecek misin?"

 

"Ben yedim dışarıda."

 

"Kahve çikolata galiba o yemek."

 

"Yok, balık yedim."

 

"O zaman tamam... Çok geç kalma ama."

 

"Tamam görüşürüz." Telefonu kapattım. Dizlerimi karnıma çekip dizlerime sarıldım. Çenemi dizime yaslayıp denizi izledim. Omuzlarıma değen ceketle irkilmiştim. Hızlıca doğrulacağım sırada omuzumdan bastırıp kalkmamama izin vermedi. Yanıma oturduğunda seslice nefes verdim.

 

"Yok sınanmışım ben, rahat bırakmıyor kimse."

 

"Yoo gayette saatlerdir yalnızsın." Omuzuma bıraktığı ceketi alıp yere attım.

 

"Ya beni çıldırtma! Sen beni mi takip ediyorsun ya!"

 

"Seni hiç bırakmadığımı söylemiştim... Ömrüm... Sende beni anlamak istesen birazda... Haftalardır peşinden koşuyorum."

 

"Ya senin hani benimle görüşmen yasaktı."

 

"İşler değişti... Onlar ailemle ilgili benden hiçbir şey saklamayacaklarını söylediler ama seninle ilgili birçok şeyi sakladılar..."

 

"Beni bu saatten sonra ilgilendirmiyor." Ayağa kalkacağım sırada kolumdan tuttu. Yere attığım ceketi alıp silkeledi yeniden omuzuma örttü.

 

"Gitme... En azından yanında oturmama izin ver biraz."

 

"Eve gideceğim abimler bekliyor bırak kolumu."

 

"Beklemiyorlar. Az önce dışarıda olduğunu söyledin."

 

"Ya Alp bırak beni!"

 

"Sevmiyor musun?... Benimle ilgili hiç mi bir şey kalmadı içinde?" gözlerim dolmaya başladığında başımı diğer tarafa çevirip gözlerimi kapattım. "Ömrüm..."

 

"Seviyorum!" kolumu elinden kurtardım. "NE DUYMAK İSTİYORSUN! SEVİYORUM, HEPTE SEVDİM! BEN SENİ BABAMA RAĞMEN BİLE SEVDİM! AMA ÖFKEM SEVGİME AĞIR BASIYOR! ANLADIN MI?!" Nasıl olduğunu anlamadığım bir anda beni kendisine çekip öptü. Karşılık vermemiştim. Şaşkınlığım geçtiği anda geri çekildim. Göz yaşlarım dayanamayıp yanaklarımdan süzüldü yavaş yavaş.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" Ceketi yeniden yere atıp ayağa kalktım. O da benimle birlikte ayağa kalktı. Yeniden kolumu tuttu.

 

"Ömrüm ben seni hala çok seviyorum... Sende seviyorsun... Öfkeni dindireceğime yemin ederim... Öfkenden zerre kalmayacağına yemin ederim Ömrüm... Haftalardır peşinden koşuyorum... Sen bir şans bile vermiyorsun bana... Ya biz düşmana bile son kez konuşması için şans veriyoruz Ömrüm!.." Elini uzatıp yavaşça göz yaşlarımı sildi. Elini yanağıma yerleştirip baş parmağıyla yanağımı okşadı. Başımı eline bıraktığımda beni kendisine çekip sarıldı. Yavaşça saçlarımı okşadı.

 

"Bütün öfkelerini dindireceğime yemin ederim." Aylardır yapmak istediğim şeyi yapıp bende ona sarıldım. "Benimle biraz daha kalır mısın?... 10 dakika bile olsa." Hafifçe başımı salladım.

 

"İçimde bir fırtına kopuyor... Ama sen bunu görmüyorsun..."

 

"Görüyorum... İlk andan beni görüyorum... Ama fırtınan benim sana yaklaşmama izin vermiyordu..." Saçlarımdan öptü. Üşüdüğümü hissetmiş gibi kollarını omuzlarıma sardı.

 

"Sen ne zamandır silahsız geziyorsun... O gün de benden şarjörü almadan gittin..."

 

"Masa başına sürüldüğümden beri düşmanlarım yok..."

 

"Sürülmedin."

 

"Ne?"

 

"Yok bir şey."

 

"Var söyle. Bir şey biliyorsun sen." Kaşlarımı çattım. Koluna vurduğunda pişman olmuştum. Canı acımıştı. "Yaran mı var senin?"

 

"Yok."

 

"Yalan söyleme, benim vurmamla acımış olamaz. Bak açtırma üstünü söyle." Sırıttı.

 

"Herkesin içinde? Bu kadar da acele edeceğini hiç düşünmemiştim. Adım adım mı ilerleseydik." Yüzümü buruşturdum. Tokat atacağım sırada elimi tuttu. "Ya ben düşmandan bu kadar dayak yemedim! Bi durul istersen ya."

 

"Konuşmalarına dikkat et!"

 

"Ben bir şey söylemedim."

 

"Bırak ya eve gideceğim!"

 

"Tamam sustum."

 

"Bırak beni eve gideceğim yorgunum."

 

"Ömrüm sakinleş önce sonra bırakacağım... Sarıldığında ruhunun sakinleştiğini gördüm ben az önce Ömrüm..."

 

"Yarın abimin nişanı var... Dinlenmek istiyorum artık."

 

"Biliyorum. İzinde değil misin neden gezip duruyorsun?"

"Yardım istediler çünkü... Hadi bırak eve gideyim." Bana yeniden sarılıp saçlarımdan öptü.

 

"Silahsız gezme."

 

"Tamam." Elini tutup gülümsedim. "Görüşürüz." Gülümsediğinde elini bırakıp arabama ilerledim. Arabaya binip eve gittim. Arabadan indiğim anda evin kapısı açılmıştı. Pek şaşırmamıştım.

 

"Abi kapıyı çalmamı bekleseydin."

 

"Yok, sonrada gizlice eve girip uyuyorsun." Gülümsedim.

 

"Doğru bildin çok yorgunum." Arabadan silahımı aldıktan sonra kilitleyip eve ilerledim.

 

"Daha ne kadar kaçacaksın acaba?!"

 

"Bir şeyden kaçtığım yok."

 

"Bak şu anda inandım."

 

"Abii."

 

"İçeri geç hava soğuk. Şu ceketi de neden giyinmezsin anlamıyorum süs niyetine taşıyorsun yanında. Hem o silah niye üstünde değil de arabada."

 

"Sana da söyleyeyim. Sürüldüğümden beri düşmanım yok çok şükür. O yüzden!" kaşlarını çattı.

 

"Bunu başka kime söyledin de bana da söylüyorsun?"

 

"Ooff abi yorgunum. Bütün gün abimlerle gezdim, zaten sabahta gideceğim. Bırak da biraz dinleneyim ya." İçeriye geçmem için kenara çekildi. Silahımı belime yerleştirip içeriye geçtim. Ceketimi askıya asıp salona geçtim.

 

"İyi akşamlar."

 

"Hoş geldin. Aç mısın?"

 

"Hayır hayır. Teşekkürler yenge. Yorulma. Umay uyudu mu?"

 

"Az önce uyudu."

 

"Tamam. İyi geceler size de." Gülümsedi.

 

"İyi geceler canım." Yukarı kata çıkıp odama girdim. Silahımı çekmeceye kattıktan sonra dolabımı açıp buradaki çoğu eşyamı valize yerleştirdim. Valizi kapatıp dolabın yanına bıraktım. Üzerimi değiştirdikten sonra yatağıma uzanım gözlerimi kapattım.

 

∞ ∞ ∞

 

Sabah erkenden kalmıştım. Lavin'in evine gidip süsleme için yardım etmiştim. Aradaki işlerim bittikten sonra abimin isteği üzerine Lavin'in dükkanına gidip hazırladıkları çikolataları almıştım. Sonrasında onları Timur'a bırakıp kendi evime gelmiştim.

 

Güzel bir duş aldıktan sonra saçlarımı açık bırakacağım için bakım kremlerini sürüp yavaş yavaş saçlarımı kuruladım. Kapının çaldığını duyduğumda seslice nefes verdim. Kapıya ilerleyip açtım. Hiç kimse yoktu ama kapının önüne bırakılmış bir buket mavi laleler vardı. Kaşlarımı çattım. Yere eğilip buketleri aldım. Üzerine baktığımda hiç bir şey yazmıyordu. Doğrulup içeriye geçtim ve kapımı kapattım. Sıkıcı olmaya başlamıştı. Umarım yanlış gönderiliyordur. Üzerindeki kurdeleyi açıp dün gelen mor lalelerin aynı vazoya kattım. Yeniden odama dönüp önce üzerimi değiştirip elbisemi giyindim ardından da makyaj yaparken doğal olması için perdelerimi açtım. Hafif yaptığım göz makyajından sonra açık kahve tonlarında bir rujla makyajımı bitirdim. Dün seçtiğimin aksine bugün görüpte aldığım siyah kruvaze kollu v yaka maxi bir elbise giyinmiştim. Dekoltesiz sade ve şıktı.

Odamda dağılan eşyaları toparladıktan sonra hala vaktim olduğu için salona geçip biraz oturdum. Telefonu elime aldığımda abimden gelen mesajı yeni fark etmiştim. Telefon sessizde kalmıştı. Yarım saat sonra evden çıkacaklarını yazmıştı. Ama benim vaktim yoktu çünkü bu mesaj otuz beş dakika önce bana gelmişti. Seslice nefes verip ayağa kalktım. Odamdan çantamı alıp çekmecede duran silahımı içine kattım. Evden çıkıp kapımı kilitledim.

 

Lavin'in evine abimlerle aynı anda varmıştım neredeyse. Bir kaç dakika beklemişlerdi beni yalnızca. Arabamı park ettikten sonra çantamı alıp araçtan indim. Yanlarına ilerlerken gülümsedim. Timur'u ilk kez bu kadar heyecanlı görüyordum galiba. Bu sefer her şeyin güzel gideceğine inanıyordum. Abim kapıyı çaldığında yanına gidip kolunu dokundum. Beni hissetmişti ama tepki vermemişti. Kapı açılınca sırasıyla abilerim ve yengem içeriye girdi en son ben girmiştim. Selamlaştıktan sonra salona geçip oturmuştuk. Bir kaç saat önce gördüğüm bu yer bana hiçte yabancı gelmiyordu. Gözlerim uzaklara dalmıştı. Belki bunların hiç biri yaşanmasaydı, bu zamana kadar bende nişanlanmış olabilirdim... Belki de evlilik hazırlıkları yapıyor olabilirdik.

 

Birkaç saatin sonunda sohbetler edilmiş kahveler içilmiş ve yüzükler takılmıştı. Çoğunlukla bağımsız takıldığım bu ortamda kimseye bir şeyler belli etmemek için çabalıyordum. Vedalaşıp evden çıktığımızda herkes kendi arabalarına binmişti. Kendi evime geçtiğimi hepsine söylediğim için rahattım. Eve girdiğimde ilk işim makyajımı temizlemek olmuştu. Makyajımı sildikten sonra üzerimi değiştirip pijamalarımı giyindim. Telefonumu sessize aldıktan sonra yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Diliyordum ki kimsenin beni uyandırmamasını ve güzelce uyumayı. Çünkü buna çok ihtiyacım vardı.

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

Bölüm sonu.

 

Lütfen yorum yapa

r mısınız

 

Bölüm : 24.07.2025 22:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...