22. Bölüm

22. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

∞ ∞ ∞

 

Uyandığımda saçlarım hala nemliydi. Kurutmadan uyumuştum çünkü. Ayağa kalkıp biraz bakım kremiyle saçlarımı şekillendirdim. Sonra yeniden yatağa oturdum. Uyumak istiyordum ama akşam olmuştu bile. Geleceğim demiştim Umay'a vazgeçemiyordum. Seslice nefes verip ayağa kalktım. Dolabı açtığımda gözüme kırmızı elbisem çarpmıştı. Geçen yıl doğum günümde giyinmiştim. Hafifçe gülümsedim. Alp'in kokusunu özlemiştim. Parfümünü değiştirmişti, onun kokusunu alamıyordum artık. Dolaptan siyah pantolonumu ve beyaz boğazlı kazağımı aldım, üzerimi değiştirdim. Deri ceketimi de giyinip çekmeceden silahımı alıp belime yerleştirdim. Anahtarlarımı aldıktan sonra evden çıktım.

 

Kapıyı çaldım. Küçük bir şey açmıştı bana kapıyı. Hafif gülümseyip yere eğildim. Yanağından öpüp sarılarak kucağıma aldım, yeniden ayağa kalktım. İki yanağımdan öptükten sonra bana baktı.

 

"Hoş gedin Hala."

 

"Hoş bulduk bitanem." İçeriye geçip kapıyı kapattım. "Nerde herkes güzelim?"

 

"Bahçedeler hala." Gülümsedim mutfağa ilerleyip kapıdan bahçeye çıktım. Fark edemediğim bir anda konfetiler patlamıştı. İrkildiğimde Umay'ı daha sıkı tutmuştum.

 

"İyki doğdun Hala, iyki doğdun." Hafifçe gülümsedim. Umay'ın yanağından öpüp yere indirdim.

 

"Hoş geldin." Teoman'a baktığımda göz kırptı, yanıma gelip bana sarıldı. "İyi ki doğdun yoksa ben bu heriflerle ne yapacaktım tek başıma." Güldüğümde göz kırptı. "Kaç yaşında oldun? 40 a vardın mı?" Kaşlarımı çattın omuzuna vurup geri ittim.

 

"Senden küçük olduğum kesin! Açelya, yada bir şey söyle şuna!" yanıma gelip koluma dokundu.

 

"Boşver güzelim. Bak onun beyazları çıkmış saçında sen hala güzelsin." Güldüm bana sarıldı. Huysuzlanmıştı hemen. Hepsiyle tek tek sarıldım. Tunç, Timur ve Lavin hediyelerini vermişlerdi.

 

"Benim hediyem daha olmadı bekliyoruz yakında veririm." Teoman'a bakıp gülümsedim.

 

"Önemli değil." Hediyeleri tek tek açıp baktıktan sonra kenara kattım.

 

"Halaa hadi artık pastayı üfee." Umay'ı kucağıma aldım.

 

"Gel beraber üfleyelim." Masaya ilerleyip çakmağı aldım. Mumları yaktım. Umay'ın da yetişebilmesi için dizlerimi kırıp biraz eğildim. Önce onun üflemesini bekleyip sonra ben üfledim. Yanağından öpüp yere indirdim. "Oh bal ya." Gülümseyip saçlarını geriye attı. Biraz sohbet etmiştik ama çok kalmamıştım. Erkenden kalkmıştım. Aslında Alp'in yanına gitmek istiyordum... Yokluğuna ne kadar alıştıysam, bi o kadar da özlüyordum. Arabayı sağa çekip seslice nefes verdim. Yine kendime yenilmiştim. Telefonu alıp Alp'i aradım. İlk çalışta açılmıştı telefon.

 

"Efendim?"

 

"Evde misin?"

 

"Evet, bir şey mi oldu iyi misin?"

 

"İyiyim iyiyim... Konum atsana." Bi kaç saniye sessizlik olmuştu kaşlarımı çattım. "Müsait değilsen sorun yok. Neyse görüşürüz."

 

"Hayır hayır. Müsaitim. Sadece şaşırdım. Atıyorum konum." Telefonu kapattıktan hemen sonra gelen mesaja girdim. Konumu açıp yeniden yola çıktım. Üsküdar'da oturuyordu. Çok uzak değildi ama ters yöndeydi. İlerideki kavşaktan dönüş alıp Üsküdar'a gittim. Konumun gösterdiği yere geldiğimde arabayı park edip araçtan indim. Etrafa bakındığım sırada telefonum titredi. Ekranı açıp baktım. 'Kırmızı bina 5. Kat.' Hafif gülümsedim. Kırmızı binaya girip asansörle 5. Kata çıktım. Asansörden indiğim anda kapı ev kapısı açıldı. Bu katta tek ev vardı. Kapıya yaslanmış bana bakıyordu.

 

"İşim var diyemem." Gözlerimi devirdim.

 

"Geri gidiyorum ya! Pişman ediyorsun insanı gerçekten!" Kolumdan tutup kendine çekti, belime sarıldı. Kendimi geri çekmeye çalıştım ama beni bırakmadı.

 

"Tamam gitme özür dilerim... Ve burada konuşmasak mı? Bütün apartman bizi dinliyor da?" omuzlarını düşürdüğümde yavaşça beni bıraktı. Kenara çekildi. İçeriye geçtim, arkamdan gelip kapıyı kapattı sonra da kilitledi.

 

"Sol tarafa geçebilirsin." Söylediği odaya girdiğimde salon olduğunu anlamıştım. Ben içeriye girdiğimde arkamdan hızlıca içeri girip masadaki kağıtları ve dosyaları toplamaya başladı. Bir anda dosyalardan birisi gözüme çarptı. Kaşif yazıyordu... Kaşlarımı çattım. Dosyayı kaldıracağı sırada elimi üstüne bastırdım. Bana baktı.

 

"Bir şey mi oldu?" yazılı olan dosyayı aldım. "Açma içini, bilmemen gereken bilgiler var. Başını yakma."

 

"Bu dosya Özge'nin masasındaydı. Aynı yazı, aynı dosya, aynı renk! Özge seni biliyordu yani!" dosyayı sertçe masaya attım. "Sana başkası biliyor mu diye sordum Alp! Bana hayır dedin sadece Mert dedin! Neden sana her güvendiğimde güvenimi yıkıyorsun benim ya! Ben yoruldum Alp! İnşa ettiğim her duvarın yıkılmasından ve onu yeniden inşa etmek zorunda kalmaktan yoruldum ben Alp!"

 

"Onun başını yakamazdım Ömrüm. Hem daha yeni tanıyorsun zaten onu söylesem bir şey değişmeyecekti."

 

"Buna sen karar veremezsin! Ben onunla aynı odada görev yapıyorum ya buna sen karar veremezsin! Bu yalanların daha ne kadar arkası gelecek!" Seslice nefes verip elindeki kağıtları da masaya bıraktı.

 

"Sana yaşattıklarım çok ağır biliyorum... Ama şu anda sana her zaman gerçeği söyleyemeyeceğim. Bildiğin her gerçek seni tehlikeye atmış olacak çünkü. Söylediğim her yalan için de özür dilerim. Seni üzdüğüm her an için de özür dilerim. Ama hiç birini isteyerek yapmıyorum." Kendimi koltuğa bıraktım. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı elime yasladım. Gözümden bir damla yaş düştü. Kalbim titriyordu sanki. Alp masadaki kağıtları toplamaya devam etmişti. Odadan çıktı sonra geri geldi.. masayı uzaklaştırdı. Yanıma oturdu. Beni yavaşça tutup kendine çekti ve dizine uzandırdı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim. Saçlarımı yavaşça yüzümden çekti sana yanağımı okşadı.

 

"Son bir yıldır, bu hayatta en istemediğim şeyi yapıyorum... Hem de hiç istemeden.. Seni üzüyorum, sürekli benim yüzümden ağlıyorsun."

 

"Üzme o zaman, ağlatma!" eğilip saçlarımdan öptü.

 

"Affet beni güzelim, yakında hepsi bitecek. Söz veriyorum sana." Doğrulduğumda ellerini çekti. Bana baktı.

 

"Erken ayrılmışsın abinlerin yanından."

 

"Kutlama sevmiyorum." Gülümsedi. Bana doğru dönüp dirseğini koltuğa başını da eline yasladı. Bende hafifçe ona doğru döndüm.

 

"Bir şey içer misin? Kahve yapayım mı?"

 

"Hıg hıg."

 

"Başka bir şey? Şarap var açayım mı?" kaşlarımı çattım.

 

"Bu evde neden alkol var?"

 

"Benim de kafamı dağıtmaya ihtiyacım oluyor."

 

"Şarapla mı?"

 

"Hayır, şarap'ı senin için aldım. Ama istiyorsan başka bir şeyler de var kalk bak istersen mutfağa."

 

"Geleceğimi nereden biliyordun?"

 

"Aslında pek ümitli değildim bugün geleceğinden ama yine de aldım. Bugün gelmeseydin başka zaman gelecektin eninde sonunda." Hafifçe gülümsedim. Çok çabuk yeniliyordum.

 

"Kahve yapsana." Gülümsedi.

 

"Nasıl istersen." Ayağa kalkıp salondan çıktı. Bir kaç dakika sonra bende kalkıp arkasından gittim. Göz ucuyla bana baktı.

 

"Terasa geç istersen."

 

"Yo içerde otururuz. Soğuk hem dışarısı."

 

"Nasıl istersen." Kahveleri bardağa doldurduktan sonra tepsiye yerleştirip tepsiyi bana verdi. "Geç içeri sen geliyorum ben." Tepsiyi aldıktan sonra bir şey söylemeden içeri geçtim. Tepsiyi masaya bıraktım. Koltuğa oturduğum sırada elinde minik bir pastayla geldi. Hafif gülümsedim.

 

"İki gündür şeker komasına gireceğim ben."

 

"Sanki daha öncesinde az kalır yanın vardı!" gülümsedim. Masayı bana yaklaştırıp pastayı da masaya bıraktı. Yanıma oturdu. Kahvesini aldıktan sonra yine az önceki gibi bana döndü. Çatalı alıp bir parça böldüm. Daha önce yediğim bi pastaya benziyordu tadı. Hatta birebir aynıydı.

 

"Nerden aldın sen bunu?" gülümsedi ama bir şey söylemedi. "Alp?"

 

"Lavin'in pastanesinden." Kaşlarımı çattım.

 

"GÖRDÜ MÜ SENİ?!" Yüzünü buruşturmuştu bağırdığım için.

 

"Ya güzelim kapalı alanda bağırmasan mı!"

 

"Alp!"

 

"Görmedi, ben gitmedim. Adamımı gönderdim aldı geldi. O kadar da risk alamazdım abin çıkmıyor çünkü oradan." Seslice nefes verdim. "Biraz sakin olsan mı acaba?"

 

"Hayatımda sen varken o pek mümkün olmuyor."

 

"Yani bence benle alakalı değil çünkü ben yokken de aynıydın sen... Sevdiğini bildiğim için aldım. Neden biraz da bu anın tadını çıkartmıyorsun? Şu anda beni görseler başı yanacak kişi de benim? Benden daha çok streslisin. Madem buraya geldin, o zaman biraz da bu anın tadını çıkart Ömrüm." Derince bir nefes alıp verdim. Kahvemi alıp bir yudum içtim. "Odada yedek üniforman varsa burada kalsana bugün."

 

"Arabada yedek kıyafetlerim." Gülümsedi.

 

"Kabul ediyorsun yani?" hafifçe gülümsedim.

 

"Kalırım."

 

"O zaman kot pantolonla kalma, git benim odamdan eşya al, üzerini değiştir."

 

"Sanki ben bu evi biliyor muşum gibi her dakika oradan onu al şuradan şunu yap diyorsun."

 

"Evde bir kaç oda var zaten bak bul. Hee çok merak ediyorsan sağa dön koridorun sonundaki oda."

 

"Tamam sonra değiştiririm." Hafif doğrulup çatalı aldım. Pastadan bir parça bölüp Alp'e uzattım. İtiraz etmeden yemişti. Yeniden bir parça bölüp kendim yedim. Hafifçe Alp'e dönüp arkama yaslandım. Yavaşça kahvemi içtim. Konuşacağım sırada benden önce davranmıştı.

 

"Sorma. Sorma ömrüm. Bana ne insanlardan ya. Daha beş dakika geçmedi üstünden ya. Bu anı yaşa dedim sana ya. İkimiz dışında biriyle ilgili bir şey daha sorup söylersen yemin ediyorum ki seni öperim!" Başımı eğip gülümsedim. Sorun öpmesi değildi... Yine konulurdum ama onun da sinirlenmesini istemiyordum.

 

"Ne oldu? Öperim diyince sustun?" kahve bardağını masaya bırakıp ayağa kalktım.

 

"Ben üstümü değiştireyim." Salondan çıkıp söylediği odaya girdim. Çok geniş ve beyaz ağırlıklı dizayn edilmiş bir odaydı. Kapıyı kapattım. Dolaba ilerleyip kapağını açtım. Çok düzenliydi. Biraz bakındıktan sonra bi tane sweatshirt"ü alıp yatağın üzerine kattım. Silahımı belimden çıkartıp yatağa kattım. Üzerimdekileri çıkartıp sweatshirt'ü giyindim. Neredeyse dizime kadar geldiği için altıma bir şey giyinmemiştim. Pantolonumu ve kazağımı katlayıp kenara kattım. Şarjörü çıkartıp silahı ikisinin arasına sakladım şarjörü de pantolonun altına kattım. Odadan çıkıp salona ilerledim. Koltuğa oturduğumda Alp, baştan aşağı beni süzmüştü.

 

"Dolapta eşofman altı da var diye biliyordum ben?"

 

"Bu zaten uzun."

 

"Üşüyeceksin." Seslice nefes verdim. Ayağa kalkacağım sırada kendine çekti beni. "Tamam tamam gel. Hemen de sinirleniyorsun." Sırtımı göğsüne yasladım. Kollarıyla sarmaladı beni. Yanağımdan öptü. "Ben böyle zor duruma girmeseydim ve bu görevi kabul etmeseydim eğer... Biz şimdiye kadar seninle evlenmiş olurduk."

 

"Abartma o kadar da değil. Yani yeni sözlenmiş falan olurduk." Güldü.

 

"Ya bu kadar mı niyetin yok benimle evlenmeye? Yani düğün tarihi almıştık en azından." Gülümsedim. Şimdi de alabilirdik ama yaşadığını kimse bilmiyordu. Ölü biriyle evlenemezdim. Başımı çevirip Alp'e baktım.

 

"Gel iste beni."

 

"Tabii, kimle gelmemi istersin? Hangi ruhumla gelim." Güldüm, o da aynı şeyi düşünüyordu. Başını hafifçe eğip alnımdan öptü. Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Başımı göğsüne yerleştirdim. "Burada mı uyuyacaksın?"

 

"Sen buradasın. Senin yanında uyumayacaksam niye burada kaldım ki?" Bir elini başıma yerleştirip ayağa kalktı. Gözlerimi açıp Alp'e baktım. Diğer elini de dizlerimin altına yerleştirip beni kucağına aldı. Yatak odasına ilerleyip içeriye girdi. Beni yatağa uzandırıp örtüyü üstüme örttü. Kıyafetlerimi kaldıracağı sırada Alp'e baktım.

 

"Silahım var içinde." Eşyaları yavaşça kaldırıp silahı aldı. Kıyafetleri dolabın içine kattıktan sonra beni uzandırdığı tarafa dönüp başucumdaki çekmeceyi açtı silahla şarjörü çekmeceye katıp kapattı. Perdeleri de örttükten sonra yanıma uzanıp beni kendine yaklaştırdı, sarıldı. Yavaşça saçlarımı okşadı.

 

"Bırak hadi artık, biraz ruhun da dinlensin." Kısık sesle konuşmuştu. Sakallarını bugün kesmişti. Kirli sakalları gitmişti artık. Bir elimi yavaşça yanağına katıp baş parmağımla yanağını okşadım.

 

"Sana olan öfkem dinmedi, içimde hala bir savaş var... Ama sen öfkemi azaltmayı başardın." Kulağıma eğildi.

 

"Çünkü bana olan sevdan öfkenden bile büyük. Sadece sen onu saklamıştın." Çok hafifçe boynumdan öpmüştü, dudaklarını boynumdan çekmedi. Gözlerimi kapattım.

 

"Ve bu benim en büyük zaafım... Sen de bunu kullanmaktan geri kaçınmıyorsun."

 

"Uyu hadi."

 

"Sen öldükten sonra.. yani biz öyle bildiğimizden sonra... Evime ilk geldiğim zamanda cenaze için hazırlanacaktım... Odamda bi resim buldum. Senle benim küçüklük resmimiz. Bizim evimizin bahçesinde çekilmiş. Sonrasında abimlerle de bir kez sohbet etmiştik... Ondan sonra bazı şeyleri hatırlamaya başladım. Ama o resmin çekildiği günden sonra bi daha bize gelmemiştin."

 

"Geldim, sen hatırlamıyorsun. Bi kaç kez daha geldim." Kaşlarımı çattım.

 

"Hangi resim olduğunu nerden biliyorsun ben söylemedim." Başını hafifçe kaldırıp bana baktı.

 

"Çünkü o resmi ben oraya kattım zaten. Senin albümlerinde ikimizin küçük resmi hiç yoktur. Aldılar çünkü onları senden. Ama bende duruyorlar. Ve ben giderken sana bi hatıra bırakmak istedim. Bizi hatırla istedim... Bir ara bütün resimleri gösteririm ama burada değil, diğer evde. O yüzden önce Mihra ile barışmam gerekiyor." Yeniden hafifçe boynumdan öptü. "Uyu hadi." Alp'e bakıp yanağından öptüm.

 

"Anlatsana biraz."

 

"Neyi?"

 

"Bizi, çocukluğumuzu. Abimler anlatmıyor, Teoman'a sor diyorlar. O da anlatmaz diye sormadım." Hafifçe yanağını okşadım. "Sen anlat..."

 

"Çokta bir şey yok ki... Toplasan bi kaç kez karşılaştık. Sende küçüktün o zamanlar."

 

"Eee yok mu başka bir şey?"

 

"Yok. Sonra görüşmedik zaten bi daha."

 

"Neden?"

 

"Öyle istediler."

 

"İstediler değil, istedi... Babam istedi. Orasını biliyorum."

 

"Sen de bilmemen gereken ne varsa biliyorsun. Anlamadım ben bu işi?" Güldü. Çok hafifçe gülümsedim. "Kızını korumak istedi."

 

"Yine de asker oldum. Hiç istemediğini de biliyordum."

 

"Çiçeklerin güzel mi beğendin mi?" kaşlarımı çattım, konuyu değiştirmişti hemen.

 

"Ne çiçeği?"

 

"Laleler... Ulaşmadı mı yoksa eline?" Başımı kaldırıp Alp'e baktım.

 

"Üç gün üst üste sen mi gönderdin hepsini." Hafifçe başını salladı.

 

"Neden hiç söylemedin? Bitane daha gelse şikayette bulunacaktım artık." Başını yastığa bırakıp güldü. Boynu ağrımış olmalıydı. Başımı göğsüne yasladım. Saçlarımı okşadı yavaşça.

 

"Artık kokunu alamıyorum... Parfümünü değiştirmişsin."

 

"Değiştirmek zorunda kaldım." Başka bir şey söylemedim. Gözlerimi kapattım. Uzun zamandır özlediğim o huzuru şimdi bulmuştum. Her ne kadar uyumak istemesem de yorgundum ve sabah karargaha gidecektik.

 

∞ ∞ ∞

 

Yavaşça gözlerimi açtım. Uzun zaman sonra ilk kez kendi isteğimle uyanmıştım. Ne telefon çalmıştı ne kapı ne de alarm. Hafifçe doğrulup etrafa baktım. Alp yanımda değildi. Gelir diye bir kaç dakika bekledim ama gelmemişti. Evden de ses gelmiyordu. Çok mu geç oldu diye telefonu alıp saate baktım ama daha yeni 7 olmuştu. Perdenin ardına saklanmış güneşte bunu belli ediyordu zaten. Ayağa kalkıp odadan çıktım. Etrafa bakındığımda aralık bırakılmış mutfağın kapısından Alp'i gördüm. Çok hafifçe gülümsedim. Mutfağa ilerleyip yavaşça kapıyı açtım. Bana bakmamıştı ama evde de benden başka birisi yoktu zaten, sırtı dönüktü o yüzden ne yaptığını görmüyordum.

 

"Neden uyandın saat daha çok erken. Akademiye çok yakınız 15 dakikada varırız zaten uyu biraz daha."

 

"Cık, uykum yok." Biraz başını çevirip bana baktı. Yanına gidip tezgaha yaslandım. Kahvaltı hazırlıyordu. "Sen neden bu kadar erken uyandın?"

 

"Alışkanlık, bir kaç saat uyku yeterli oluyor artık. Yataktan kalkalı daha 10 dakika bile geçmedi, biraz daha uyursun diye düşünmüştüm."

 

"Demek ki sen yanımdan kalktığın için uyanmışım." Hafifçe gülümsedi. Domates doğramıştı. Ardından dolaptan yumurta ve mantar çıkarttı. Hafif kaşlarımı çattım, benden önce konuşmuştu.

 

"Biliyorum, mantar senin için değil zaten." Çok hafif gülümsedim. Her ayrıntıya kadar düşünüyordu. İki ayrı tava çıkarttı. Birisinde omlet yaparken diğerinde mantar sote hazırladı. Ellerini sabunla iyice yıkadıktan sonra bir havluyla kurulayın yanıma geldi. Belimden tutup kendine çekti beni.

 

"O kadar güzel duruyorsun ki şu anda..."

 

"Ne kadar?" yaramaz bir çocuk gibiydi sorularım. Gülümsedi. Yavaşça saçlarımı okşadı.

 

"Çok güzelsin." Boylarımızı eşitlemek için parmak uçlarımda kalktım. Dengemi sağlayabilmek için kollarımı boynuma doladım. Biraz daha yaklaşıp dudaklarından öptüm. Hemen ardından geri çekildim. Şaşırmıştı. Yani en son beni öptüğünde tokat attığımı düşünürsek haksızda değildi. Beni öpmek için bu sefer kendisi yaklaşmıştı ama ben gülerek başımı geri çekip kollarımı boynundan indirmiştim.

 

"Neydi bu şimdi?"

 

"Ne neydi?"

 

"Ya ben öpünce olmuyor da sen öpünce mi oluyor?"

 

"Evlenince öpersin." Güldüğümde sarılmayı bıraktı. "Ya senin Teomanla büyüdüğün ne kadar belli ya. Hemen her şeye huysuzlanıyorsun." Ben konuşurken oda ocaktakilerle ilgileniyordu. "Bak bi çizgi film vardı oradaki karaktere benziyorsun."

 

"Hangisiymiş o?"

 

"Huysuz şirin. Bak seni maviye boyasak aynı olacaksınız." Güldüğümde yan gözle bana bakmıştı. Ocakları kapattığında yanına yaklaşıp yüzünü mıncıkladım. Geri çekilmemişti beni izliyordu. "Ya valla aynısınız ya, şu huysuzluğa bak." Bir elini belime sarıp kendine çekti beni. Ocaklara değmemem için biraz yana kaydırıp tezgaha yasladı. Tezgahla onun arasında kalmıştım. Başımı kaldırıp Alp'e baktım.

 

"Sen hani çok yorgunum öldüm bittim diyordun? Azcık bir şey uyudun zaten. Nereden geliyor bu enerji sana?"

 

"Öldüm bittim demedim. Yorgunum dedim sadece."

 

"Aynı şey."

 

"Değil."

 

"Tamam dolandırma lafı."

 

"Senin yanına geldim, geçti." Gülümsedi. Eğilip yanağımdan öptü sonra saçlarımdan öptü.

 

"Biraz daha oyalanırsak ya kahvaltı yapmayacağız yada işe geç kalacağız."

 

"Senin yüzünden hep!" göğsünden ittirdiğimde geri çekilmişti gülerek. Dolaptan iki tane tabak alıp masaya kattı. Sonra dolaptan peynir, zeytin ve bi kaç tane reçel çıkarttı. Çoğunun daha kavanozu bile açılmamıştı. Tatlıda sevmezdi zaten biliyordum. Yanına gittim.

 

"Reçelleri açma daha sonra yeriz.",

 

"Niye ya bir şey olmaz."

 

"Çok şeker yedim bu sıralar. Sonra yeriz." Kavanozlardan birini ayırdı.

 

"Tamam bunu yeriz ama." Diğerlerini alıp yeniden dolaba kattı. Beni sandalyeye oturttu. Kahvaltı yaptıktan sonra ben mutfağı toparlarken o aşağıya inip arabadan kıyafetlerimi almıştı. Kendi üstünü değiştirdikten sonra salona geçip beni bekledi. Odaya geçip askıdan kıyafetleri çıkarttım ve üzerimi değiştirdim. Yatağın üstünü toparladıktan sonra telefonu alıp cebime kattım. Yattığım tarafa ilerleyip çekmeceyi açtım şarjörü ve silahı aldım. Şarjörü silaha takıp kontrol ettikten sonra belime yerleştirdim. Çekmeceyi de kapatıp odadan çıktım.

 

"Hazır mısın sevgilim?" hafifçe başımı salladım. Evden beraber çıktık ama ayrı arabalarla gitmiştik.

 

Odaya girdiğimde Özge gelmişti. Bizi görünce ayağa kalktı.

"Günaydın komutanım." Ben cevap vermemiştim ama Alp günaydın demişti. Masama geçip eşyalarımı dolaba yerleştirdim. Montumu çıkarıp koltuğumun arkasına astım. Koltuğa oturdum. Özge arada bana bakıyordu. Alp ise direkt bana bakıyordu. Seslice nefes verip elimi masaya vurdum.

 

"Özge, ne kadar şeyi biliyorsun?!" yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum. Bi kaç saniye bana baktıktan sonra Alp'e baktı, Alp başını sallamıştı. Yeniden bana baktı.

 

"Görevle ilgili olan tüm kısmı biliyorum komutanım."

 

"Başka!"

 

"Aranızda olanları sonradan öğrendim. Siz buraya geleceğinizde." Göz ucuyla Alp'e baktım. Ne yapacağımı kestiremediği için tedirgindi. Önüme döndüm. Sadece masamdaki kağıtlarla ilgilendim. Bir subay kapıyı çalıp odaya girmişti. Alp'e bir dosya verip odadan geri çıkmıştı.

 

"Ömrüm." Bakmamıştım. "Ömrüm." Seslice nefes verip başımı kaldırdım. "Bi haberim var sana." Ayağa kalkıp yanıma kadar geldi. Hafifçe masaya yaslanıp elindeki dosyayı benim önüme bıraktı.

 

"Ne bu?"

 

"Aç." Dosyanın kapağını açıp göz ucuyla inceledim. "Geri dönüyoruz. Time... Karargaha..." çok hafifçe gülümsedim. Başımı kaldırıp Alp'e baktım. "Buradaki eşyalarını toplamaya başla istersen."

 

"Akşam Mihra'yla mısın?"

 

"Akşam değil. Öğlen çıkacağım. Akşam abinlerle gideceğim."

 

"Ne yapacaksın? Kapıyı çalıp ben geldim mi diyeceksin?" gülmüştü.

 

"Teoman bugün öğrenecek. Komutanlar söyleyecek ona."

 

"Seni affetmeyecek."

 

"Biliyorum." Eğilip saçlarımdan öptü sonra ayağa kalkıp kendi masasına geçti.

 

O öğlen çıkmış, öğleden sonraki eğitimi ben yaptırmıştım. Odaya yeniden geldiğimde Özge yoktu. Odadaki evrakları toparlayıp burada kalması gerekenleri komutanlara teslim etmiştim. Yeniden odaya geldiğimde bu sefer Özge masasında oturuyordu. Kendi masama geçip kişisel eşyalarımı toplamaya başladım.

 

"Komutanım." Başımı kaldırıp özgeye baktım. "Kendi isteğimle girdiğim bir iş değildi. Üstlerden gelen emirle dahil oldum. Dahil olduktan sonra içeriğini öğrendim, gizli kalması gerekiyordu."

 

"Senlik bir durum yok Özge, merak etme. Alp'le ilgili bir sorundu. Senin dahil olduğunu da Alp söylemedi zaten. Tesadüfen öğrendim. Senin masanda gördüğüm dosyayı onun evinde gördüm. Abimde bunla ilgili bir şey bilmeyecek. Merak etme."

 

"Teşekkürler komutanım." Eşyaların hepsini topladıktan sonra arabaya yerleştirdim. Özge de bana yardımcı olmuştu taşımama.

 

"Kendine iyi bak."

 

"Emredersiniz komutanım." Burada vedalaşacağım çok kimse yoktu. Hatta hiç kimse yoktu. Derin bir nefes alıp verdim. Bagajı kapatıp arabaya bindim. Kendi evime gittim. Eve girip ilk önce duş almıştım. Sonra da üstümü giyinip saçlarımı kuruladım. Yorgundum ama uzun zaman sonra ilk kez pasta yapmak istiyordum. Mutfağa girip dolaptan malzemeleri çıkarttım. Çıtır kurabiyeler hazırladım. Hepsine şekil verdikten sonra fırına katıp bulaşıkları yıkadım. Ben bulaşıkları yıkayana kadar kurabiyeler de pişmişti zaten. Tepsiyi alıp tezgahın üzerine bıraktım. Kendime bir fincan kahve hazırladım. İki tane kurabiyeyi bir tabağa katıp salonda oturdum.

 

∞ ∞ ∞

 

Biraz kendimle vakit geçirmiştim. Akşam olduğunda hazırlanıp abimlere gittim. Alp varmak üzereydi. Teoman abim bugün beni hiç aramamıştı. Öğrenmişti. Yani Alp'in söylediğine göre öyleydi. Direkt hiç bir şey ortada yokken gidemezdi eve. Karşılarına çıkamazdı. Gerçi biz de çok güzel bir karşılaşma yaşamadık. Siteye girip arabayı otoparka bıraktım. Eve ilerleyip kapıyı çaldım. Bir kaç saniye bekledim ama ses gelmemişti. Arka bahçeye doğru ilerledim. Yaklaştıkça hepsini görmeye başlamıştım büyük ihtimalle bahçede oldukları için duymamışlardı. Umay'ı görmüyordum. Alp oturmuş Teoman ayakta, Alp'in önünde dikilmişti. Beni ilk fark eden Tunç olmuştu. Hızlıca ayağa kalkmış bi kaç adım bana doğru ilerlemişti.

 

"Eee, hoşgeldin. Haber vermedin geleceğini?" Teoman'da dönüp bana bakmıştı.

 

"Haber vermem mi gerekiyordu?"

 

"Yok o anlamda demedik." Hepsinin panik olduğunu görebiliyordum.

 

"Abi.. O biliyor her şeyi." Bi an hepsi dönüp Alp'e bakmıştı. Söylediği şeyin gerçekliğini sorguluyorlardı. Teoman bana döndü.

 

"Ne zaman?" seslice nefes verip koltuğa oturdum.

 

"Bir kaç aydır. Tesadüfen öğrendim. Yani böyle bir şeyin tesadüfü mü olur bilemiyorum ama kendi çıkmadı karşıma yada birisi söylemedi bana."

 

"Nasıl öğrendin o zaman?"

 

"Mezarlıkta gördüm. Babamların mezarında."

 

"O çok bir şey bilmiyor abi. Size anlattıklarım kadar sadece."

 

"Niye şimdi söylüyorsun lan o zaman?!" Çokta bağırmıyordu. Umay uyuyordu büyük ihtimalle.

 

"Çünkü karargaha dönüyoruz."

 

"Dönüyorsunuz? Kiminle dönüyorsunuz tam olarak?!" Alp hafifçe başını kaldırıp bana baktı. Teoman yeniden bana dönmüştü.

 

"Evraklar daha bugün geldi. İki gün izin var. Sonra karargaha geliyorum yeniden."

 

"Ömrüm hadi bunu saymıyorum. Sana soruyorum sadece. Sakladığın başka bir şey var mı? Böyle tek tek söylemeyin, ben bir anda topluca kızayım hepsine." Sadece yüzüne bakmıştım bir şey söylememiştim söyleyecek bir şeyim de yoktu zaten. Teoman içeriye geçtiğinde Açelya da ayağa kalkmıştı. Bana bakmadan o da içeriye girmişti. Burada neden ben suçlu olmuştum.

 

"Ömrüm en azından..." Timur abim bir şey söyleyecekti ama vazgeçmişti. Seslice nefes verip arkasına yaslandı.

 

"Neden bu durumun suçlusu ben oldum. Hadi siz neyse ama Teoman gizli görevin şartlarını bilir! Eğer o gün mezarlıkta karşılaşmamış olsaydık bende şimdi sizlerle öğrenmiş olacaktım. Neden Alp'i ben saklamışım gibi davranıyorsunuz? Bir kaç aydır biliyorum sadece. İlk öğrendiğim zamandan beri de kavga ediyoruz zaten."

 

"Bu eve son geldiğin günü hatırlıyor musun? Babamın seni götürdüğü günü?" Alp başını kaldırıp Timur'a baktı. Hepimiz kocaman olmuştuk ama yıllar öncesinde yaşanan şeyleri konuşuyorduk hâlâ. Alp hafifçe başını salladı.

 

"O zaman amacı seni Ömrüm'den uzaklaştırmak, Ömrüm'ü de hiç bir zaman askeriyeye bulaşmamasıydı. İlgisi vardı çünkü bebekliğinden beri."

 

"Biliyorum."

 

"Ama o da biliyordu yaşanacakları." Biz bunları daha dün akşam konuşmuştuk. Aynı şeyleri yeniden konuşmak garip hissettirmişti.

 

"Buraya yeniden dönmemi Teoman istedi."

 

"Biliyorum. Bizimle konuşmuştu o zaman." Bana baktı. "Ama bu deli, her şeye rağmen yine istediği her şeyi elde etti." Hafifçe gülümsedim. Onların Alple daha fazla anısı vardı. Benim bir kaç görüşmeden öte değildi. Alp'te bana bakıp gülümsemişti. Ayağa kalkıp içeriye geçtim. Teoman salondaydı. Yanına ilerleyip oturdum.

 

"Beni suçluyorsun... Hiç bir suçum yokken."

 

"Seni suçlamıyorum."

 

"Yüzüme bile bakmıyorsun." Seslice nefes verdi. "Eğer mezarlıkta karşılaşmasaydık bende bilmeyecektim. Gizli görevin içindeyken de herkese açık edemezdim. Bir kaç aydır biliyorum sadece. İlk gördüğümden beri de çok konuşmadık, son bir kaç haftadır anca. Öfkeliydim çünkü ona. Karargaha döndüğümü de bugün gelen emirle öğrendim." Ayağa kalktığında elini tuttum. "Cezayı bana kesiyorsun." Elini bırakmadan ayağa kalktım. Bana baktı.

 

"Ceza falan kestiğim yok. Ölü sandığım kardeşim ortaya çıktı. Sadece biraz düşünmeye ihtiyacım var." Elini bıraktım yavaşça. "Ömrüm, seninle ilgisi yok bu konunun. Sadece biraz düşünmeliyim o kadar. İnsan bi anda kabullenemiyor." Alnından öptü. Sonra yukarıya çıktı. Yeniden bahçeye çıkıp Alp'in yanına oturdum. Elini hafifçe omuzuma sardı.

 

"Sana kızgın değil, bana kızgın. Üstüne alınma boşuna." Hafifçe başımı salladım. Timur kaşlarını çatıp bana baktı.

 

"Ömrüm sen birkaç aydır yüzüğünü takmıyorsun?" hafifçe başımı salladım.

 

"Birinin kafasına fırlatacaktım da bir ara sonra çıkartıp saklamayı tercih etim."

 

"Nerede kalacaksın bugün sen?" Alp'e sormuştu.

 

"Evim var bir süredir kaldığım. Timur... Sana da hayırlı olsun bu arada." Abim ilk bana bakmıştı.

 

"Hayır ya ben söylemedim. Hakkımızda ki her şeyi biliyor gayet. Ben hiçbir şey anlatmadım."

 

"Teşekkürler. Darısı size." Gülümsedim hafifçe. Amin... Başımı hafifçe çevirip Alp'e baktım.

 

"Ben gideyim artık." Alp önce bana bakmış sonra da ayağa kalkmıştı. "İyi geceler hepinize." Abimler ayağa kalktığında bende ayağa kalktım.

 

"Sen nereye hayırdır?"

 

"Evime? Uyumaya gelmedim ki buraya." Bana ters ters bakmıştı. Hafifçe gülümsedim. İkisinin de yanağından öptüm. Alp beni beklemişti. Bahçeden beraber ayrıldık.

 

"Keşke gelmeseydin bugün."

 

"Bi önemi yok... Umay gördü mü seni?"

 

"Ben geldiğimde uyuyordu." O arabasını dışarıda bırakmış olmalıydı. Burada değildi çünkü.

 

"İyi geceler."

 

"Ömrüm, gelsene bana." Gülümsedim hafifçe gitmeyi çok istiyordum aslında. Onunla uyumak huzur veriyordu.

 

"Eve geçeceğim." Başını salladı. Benim arabaya binmemi beklemişti. Arabaya ilerleyip araca bindim. Siteden çıktıktan sonra görüş açımdan çıkmıştı. Eve vardığımda arabayı park edip indim. Apartmana girip evime çıktım. Direkt odama geçmiştim kapıları kilitledik

ten sonra. Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım.

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

Bölüm sonu

 

Yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Bölüm : 24.07.2025 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...