24. Bölüm

24. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

Hava aydınlanmak üzereydi. Güneş yavaş yavaş kendini belli ediyordu aralık kalan perdeden. Uyuyamamıştım... Alp'te uyumamıştı. Elimi tutmuş yüzükle oynuyordu. Başını karnıma yaslamış bana sarılmıştı. Yavaşça Alp'in saçlarıyla oynadım. Yüzüklerimle oynadığı elimi tutup yanağına yerleştirdi. Yavaşça yanağını okşadım. Uyuklamaya başlamıştı. Çok geçmeden de uyumuştu. O uyuduktan sonra ben de uyumuştum.

 

Gözlerimi açtığımda Alp yanımda değildi. Karartma perdeler örtülü olduğu için oda karanlıktı. Elimi uzatıp baş ucu lambasını açtım. İçerisi biraz da olsa aydınlanmıştı. Ayağa kalkıp banyoya girdim. Duş aldıktan sonra bornozu üzerime giyinip odaya geçtim. Dolapları açıp baktım, bir dolapta kız eşyaları vardı. Büyük ihtimalle bana aldığı eşyalardı. Gözüme çarpan ilk eşofmanı aldım. Üzerime de yarım kollu bir tişört aldım. Kıyafetleri giyindikten sonra bir havlu yardımıyla saçlarımı kuruladım. Saçımı ördükten sonra ucuna toka bağladım. Perdeleri açıp odayı toparladım. Işığı kapatıp örtüleri değiştirdim. Kapı açıldığında başımı kaldırdım.

 

"Ne yapıyorsun sen?"

 

"Bir şey yapmıyorum. Duş aldım."

 

"Bende uyuyorsun sanıyorum." Örtüyü yatağın üzerine düzelttikten sora Alp'in yanına gittim. Kollarımı boynuna doladım.

 

"Günaydın kocacığım." Gülümsedi. Belime sarıldı. "Sen neredeydin?"

 

"Yemek hazırladım bize."

 

"Ne hazırladın sevgilim?"

 

"Gel." Alp beni kucağına aldığında güldüm.

 

"Bırak ya, yürürüm ben."

 

"Cık kucağımda taşıyacağım." Odadan çıkıp merdivenlere ilerledi. Aşağıya indiğimizde salona geçti. Beni koltuğa oturttu. "Bekle geliyorum." Salondan çıktı bir kaç dakika sonra elinde bir tepsiyle döndü. Kokusunu aldığımda gülümsedim. Yanıma gelip oturdu. Tepsiyi kendi dizine kattı. Doğrulup bağdaş kurdum.

 

"Yaa ciddi olamazsın." Fettucini makarna yapmıştı. Çok severdim ama o bunu nereden biliyordu, bilmiyordum. Çatala biraz aldıktan sonra üfleyerek soğuttu, sonrasında bana uzattı. Yedikten sonra gözlerimi kapattım. Yavaş yavaş çiğnedim.

 

"Sevdiğin gibi olmuş mu?" hafifçe başını salladım.

 

"Sen nereden biliyorsun bunu sevdiğimi?"

 

"Öğrendim." Gülümsedim.

 

"Saat kaç?"

 

"Üç."

 

"Nasıl üç?" güldü.

 

"Sabah uyudun, neden bu kadar şaşırıyorsun öğlen uyanmana?" Bir şey söylemiştim. Elinden çatalı aldım. Makarnadan biraz çatala aldıktan sonra soğuması için bekledim. Sonra Alp'e uzattım. Başını geri çekti.

 

"Sen ye. Ben hazırlarken atıştırdım." Ben yemiştim. Sonrasında tepsiyi alıp dizlerimin üstüne yerleştirdim. Tabaktaki bittikten sonra tepsiyi masaya bıraktım.

 

"Getireyim mi daha?"

 

"Doydum ama çok güzel olmuş. Beni böyle alıştırırsan sürekli isterim bak."

 

"Her gün iste her gün yaparım."

 

"Senin bu tişörtün nerede tam olarak?" Üzerine tişört giyinmemişti. Yanıma geldiğinden beri farkındaydım ama söylememiştim.

 

"Ne oldu? Karnın doyunca mı fark ettin?"

 

"Evet, ne var?" Yanağımı okşadı yavaşça.

 

"Tatile gidelim mi? Bir kaç gün bile olsa."

 

"İznimiz sadece bir gün."

 

"Benim izin hakkım var, senin de var."

 

"Bakarız."

 

"Tamam, şu görevi bitireyim gidelim o zaman." Kaşlarımı çattım.

 

"Hangi görevi?"

 

"Aynı görevi Ömrüm."

 

"Bitmedi mi o ya?"

 

"Hayır." Seslice nefes verdim. Başımı omuzuna yasladım.

 

"Evde oturmakta sıkıcı geliyor artık."

 

"Ben yanındayım." Kulağıma fısıldadığında gülümsedim. "Fotoğrafları göstereyim mi sana?" başımı kaldırıp Alp'e baktım.

 

"Hangisini? Küçüklüğümüzü mü?" başını sallamıştı. "Evet evet evet." Ayağa kalkıp salondan çıktı. Yukarıya gittiğini duymuştum adım seslerinden. Bir kaç dakika sonra aşağıya indi. Tekrar yanıma gelip oturdu. Elinde küçük bir fotoğraf albümü vardı. Bir kolunu omuzuma sarıp albümü bana verdi. Kapağını açtığımda direkt ikimizin resmi vardı. Doğum günüydü, sanırsam Alp'in doğum günü. Bir kaç sayfa geçtiğimde sadece abimlerle olan bir fotoğrafı vardı.

 

"Bu abinlerle son görüşmemizdi."

 

"Siz Teomanla da mı görüşmediniz?"

 

"Bi süreden sonra üzün süre görüşmedik."

 

"Ne kadar süre?"

 

"Annenle baban vefat ettikten iki yıl sonrasına kadar?"

 

"Abim akademiye girdiğinde."

 

"Hı hı." Sayfayı çevirdiğimde sadece benim fotoğrafım vardı. Gülümsedim. Bir sayfa daha geçtiğimde abimlerin, benim ve Alp'in olduğu bir resim vardı. Yaz ayı olmalı elbise giyinmişim çünkü yine. Bahçedeki yemek masasında oturmuşuz. Herkesin önünde hamburger var, benim önümde ise makarna. Gülümsedim. Gözlerimin kızarıklığından resim çekilmeden önce ağladığım gayet belliydi.

 

"Kıyameti kopartmıştın hamburger yememek için." Güldüm.

 

"Ya hayır. Sen çok fazla şey biliyorsun benim hakkımda."

 

"Bende böyle seviyorum seni." Yanağımdan öptü.

 

"Hep biliyordun makarna sevdiğimi sonradan öğrenmedin." Başımı çevirip Alp'e baktığımda gülümsüyordu.

 

"Bizim seninle bir karşılaşmamız daha var. Yıllar sonrasında."

 

"Nerede?"

 

"Sen akademiye girdiğinde. Ben yeni mezun bir teğmendim. Ve senin yemin törenindeydim. Ama sivildim. Törenden sonra o kargaşada abinlerin yanına gitmeye çalışıyordun. Yürürken bana çarpmıştın sonra özür dileyip gitmiştin." Bir kaç saniye düşündüğümde hatırlamıştım.

 

"Evet, hatırlıyorum öyle bir şeyler. O sen miydin?"

 

"Bendim, ama telaştan başını kaldırıp bakmamıştın bile." Hafifçe gülümsedim.

 

"Neden bu zamana kadar karşıma çıkmadın?"

 

"Bizi ayıran tek kişi baban değildi Ömrüm. Teoman da her şeyin farkındaydı. O da ilk başlarda istemiyordu. Hatta benim İstanbul'a tayinim çıkana kadar elinden gelse asla bizi görüştürmezdi. İstanbul da buna dahil. Beklenmedik şeyler oldu arada. Mesela o görevde sen olması gerekenden daha çok kurcaladın etrafı. Beni görmesi gereken en son insan bile değilken ilk gören oldun."

 

"Düzgün saklansaydın bana ne?" Kahkaha atmıştı. Yeni bir sayfa açtığımda bu resim bana yabancı gelmemişti. Alp'in bana verdiği resmin aynısıydı. Bir sonraki resme geçtim. Sadece bizim olduğumuz bir resimdi. Bu fotoğraf bayramda çekilmiş olmalıydı, çünkü üstümdeki elbiseyi sadece bir kez giyinmiştim, o da bayram günüydü.

 

"O gün lunaparka götürmüşlerdi bizi."

 

"Sen o gün bizimle miydin?"

 

"Evet."

 

"Hayal meyal hatırlıyorum. Ama o gün seni hatırlamıyorum."

 

"Çok küçüktün normal... Ortalığı birbirine katıyordun sürekli." Güldüm. Başımı çevirip Alp'e baktım.

 

"Neden bir başkası değil de sen? Yani neden sadece senden sakındılar beni."

 

"Sadece benden değil... Seni askeriyeyle ilgili her şeyden sakındılar. Ben asker olarak büyüdüm. Senin yapmanı istedikleri son meslek bile olamazdı askerlik. Aynı zamanda hayatında bir askerde olmasını istemediler. Seni uzak tutmak istediler çünkü."

 

"Dün abimde aynı şeyi söyledi."

 

"Ne söyledi?" Burukça gülümsedim.

 

"Bu narin kızı nasıl asker yaptın, dedi..." derin bir nefes alıp verdim. Çenesini omuzuma yasladı.

 

"Asker olmasan belki de yeniden karşılaşamayacaktık."

 

"Biz yine karşılaşırdık...." sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Gülümsedim. "Ben yine sana sinir olurdum, yine kavga ederdik biz." Çenesini omuzumdan kaldırıp güldü. Başımı Alp'e çevirdim. "Hadi bana hatırlamadığım bir şey anlat." Biraz düşündü, sonra gözlerini kapattı.

 

"Saçlarını hep açık bırakırdın... Öyle daha güzel olduğunu düşünürdüm." Kaşlarımı çattım.

 

"O ne demek?! Güzel değil miyim ben?!" Ayağa kalkacağın sırada belimden tutup kendine çekti. Gözlerini açtı.

 

"Hem anlat diyorsun hem de gidiyorsun, anlamadım ben bu işi... Küçükken yaptığın bir şeyi söyledim sadece... Tunç'ta sevmezdi beni, gerçi hala sevmiyor o ayrı mesele. Ben Timur ve Teoman'la oturuyorsam eğer Tunç giderdi konuşmazdı bizimle. Sende bazen gelirdin sadece Teoman'ın yanında otururdun. Gelmediğinde de Tunç'un yanına giderdin. Beni tanımadığın için konuşmazdın benle... Hatta sizin eve ilk geldiğim gün Teoman'ı kıskanmıştın." Gülümsedim.

 

"Yemin töreninde geldiğinden haberim yoktu. Orada gördüğümde anladım... Sana sarıldı diye kavga etmiştik." Kahkaha attı, bana baktı.

 

"Ciddi misin sen?" hafifçe başımı salladım.

 

"Ama kavga etmemizin tek sebebi sen değildin. Tayininin çıktığını bana söylemedi diye de kavga ettik." Yanağımı okşadı.

 

"Dışarı çıkartayım mı bugün seni?"

 

"Evde kalsak? Tek bugün tatiliz. Dinleniriz biraz."

 

"Sen nasıl istersen güzelim. Ben burada kalırız diye düşündüm ama istemiyorsan yeni bir ev bakabiliriz."

 

"Hayır hayır. Gerek yok. Burası yeterli, zaten kocaman." Albümü kapatacağım sırada bir resim daha olduğunu fark ettim. Sayfayı çevirdim. Annemlerin de olduğu toplu çekildiğimiz bir fotoğraftı. Hafifçe gülümsedim. Ne kadar uzun süredir resimlerini görmediğimi fark etmiştim.

"Annene benziyorsun." Hafifçe başımı salladım.

 

"Cenazede beni gören herkes aynı şeyi söylüyordu... Sonra da bana sarılıp ağlıyorlardı... Halamı da kaybettiğimiz de kimse kalmamıştı zaten geride." Albümü elimden alıp kapattı ve masaya bıraktı. Saçlarımdan öptü. Koltuğa uzanıp başımı Alp'in dizine yasladım.

 

"Alp."

 

"Söyle güzelim."

 

"Biz şimdi gerçekten evlendik mi?" gülümsedi.

 

"Evlendik güzelim." Yeniden doğruldum hızlıca.

 

"Bir şey soracağım... İleride çocuğumuz olursa... İsmi ne olurdu?" gülümsedi. Saçlarımdaki tokayı çıkartıp saçlarımı açtı. Yavaşça saçlarımla oynadı.

 

"Bi kere kız olsun. Ben erkekle uğraşamam. Abinlere veririm onlar büyütür artık erkek olursa... Kız olursa... Bilge... Bilge çok yakışır kızımıza."

 

"Ya ben erkek çocuk istiyorsam?"

 

"Tamam ben olmasın demedim ki abinler büyütür dedim."

 

"Ya saçmalama. Bizim çocuğumuzdan bahsediyorum. Ayrıca erkek olursa da bu benim suçum değil."

 

"Sen ne isim verirsin?"

 

"Ilgın... Kız da olsa erkekte olsa, Ilgın."

 

"Taktın sen de erkeğe." Güldüm.

 

"Siz erkekler nasıl kız çocuğunuz olsun istiyorsanız bizde öyle erkek çocuğumuz olsun istiyoruz. İnsanın kendi kanından ona aşık biri olsun istiyor."

 

"Tamam boş ver çocuk falan yapmıyoruz." Güldüm.

 

"Nedeen? Kız çocuk diyordun az önce noldu?"

 

"Vazgeçtim, erkek olma ihtimali var." İki elimle yüzünü tuttum, yanaklarını sıktım. Kapı çaldığında Alp'e baktım.

 

"Birini mi bekliyordun?" doğrulup arkama yaslandım.

 

"Hayır. Bekle burada bakıp gelim." Kalkıp kapıya ilerledi. Kimin geldiğini görmemiştim ama dışarıya çıkıp kapıyı çekmişti. Bir kaç dakika sonra içeriye geçip kapıyı kapattı. Gözlerini kaçırıyordu. Yanıma gelip oturdu yeniden. Birkaç saniye Alp'e bakıp önüme döndüm. O söylemediği için sormayacaktım hiçbir şey.

 

"Eve gidip eşyalarını toplayalım mı?"

 

"Hemen bitmez oradaki iş. Sonra gideriz."

 

"Olsun. En azından kutularız. Kıyafetlerini de alırız." Ayağa kalktım. O da yeniden kalkmıştı. Evden çıkıp benim evime gittik. Yol boyunca hiç konuşmamıştık.

 

Evin neresinden başlayacağımı bilmiyordum. O kadar çok eşya vardı ki bu evde. O kadar çok anı... Yıllardır bu evde yaşıyordum... Bazanın altında duran valizleri çıkarttım. İlk önce dolaptaki bükülü eşyaları yerleştirmekle başladım. Bu ev tamamen boşken almıştım. Dizili bütün eşyalar bana aitti yani. Ama götürecek bir yer olmadığı için ev sahibiyle konuşup hepsini bırakacaktım. Üç valize sığdığı kadar eşyaları doldurdum. Alp bir kaç tane de kutu getirmişti. Onlara da aksesuarları dizmiştik. Bir kutuyu alıp dolabın en sonundaki kapağı açtım. Hafifçe gülümsedim. O dolap benim hatıra dolabımdı. İçindeki eşyaları tek tek kutuya dizdim. Ardından ağzını kapattım kutunun. Alp önce valizleri sonra kutuları aşağıya indirip arabaya yerleştirdi. Etrafa bakındığımda başka bir eşya göremiyordum. Kiler odasına girdiğimde duraksadım. Burukça gülümsedim. Mavi için aldığım eşyalar vardı burada. Hepsini odadan çıkartıp kapının önüne kattım. En azından mamaları sokaktaki hayvanlara verecektim. Odamı son kez kontrol edip kapıyı kapatıp çıktım. Mutfak ve salona baktığımda da alacağım bir şey yoktu.

 

"Başka bir şey kaldı mı sevgilim?" arkamı dönüp Alp'e baktım. Başımı iki yana salladım. Yanıma gelip arkamdan bana sarıldı, yavaşça saçlarımdan öptü. "Gidelim mi?"

 

"Olur." Evden çıkıp kapıyı kapattım. Anahtarları cebimden çıkartıp kapıyı kilitledim. Mama poşetini Alp taşımıştı. Aşağıya indiğimizde ondan alıp küme küme sokağın kenarlarına döktüm. Bir kaç tane köpek gelmişti bile yemek için. Poşeti çöpe attıktan sonra arabadan aldığım ıslak mendille ellerimi sildim sonrada arabaya bindim. Kutular arka koltuğa anca sığmış gibilerdi.

 

"Yapmak istediğin bir şey var mı?"

 

"Hayır."

 

"Yemek yiyelim?"

 

"Acıkmadım daha." Bana baktığını hissetmiştim. Sonra önüne döndü.

 

"Ömrüm."

 

"Hı?"

 

"Ömrüm..." elimi tuttu ama başımı çevirmemiştim. "Trip atıyorsun farkındayım. Ama açsan söyle yemek yiyelim."

 

"Sen açsan ye, ben aç değilim Alp." Avuç içimi öpüp elimi bıraktı. Yola çıktığımızda eve döndüğümüzün farkındaydım. Vardığımızda arabayı garaja park etmişti. Eşyaları indirmeye yeltenmemiştim bile. Direkt eve geçtim. Bahçeye çıkıp koltuklardan birine oturdum. Alp yarım saat kadar sonra gelmişti. Perdenin aralık kalan kısımlarından eşyaları taşıdığını görmüştüm. Yanıma gelip oturdu kolunu omuzuma attı.

 

"Göreve gideceğim Ömrüm." Korktuğum şeyi söylemişti. Gidecekti biliyordum farkındaydım... Tek olacaktı... Yanında kim olacaktı bilmiyordum. Söylemeyecekti de.

 

"Bir şey söylemeyecek misin güzelim."

 

"Gideceğini biliyorum zaten." Bana baktı ama ben ona bakmıyordum.

 

"Hemen değil, bir kaç gün sonra."

 

"Önemli değil alışkınım zaten ben."

 

"Ömrüm." Beni kendine doğru çekti. Saçlarımdan öptü. "Özür dilerim güzelim. Yeni evlendik biliyorum. Ama bu gizli gittiğim son görev olacak."

 

"Dikkat et kendine tamam mı?" Başımı hafifçe çevirip Alp'e baktım. Gülümsedi.

 

"Sen varsın. Yaşamam için bir sebep var. Güzel karım var." Çok hafifçe gülümsedim. Başımı göğsüne yasladım. Saçlarımdan öpüp yavaşça saçlarımı okşadı. "Sen benim yaşama sebebimsin... Nefes alma sebebimsin... Ne olursa olsun senin için her seferinde geri dönerim..."

 

"Ben galiba acıktım biraz." Gülmüştü.

 

"Kalk koltuğa uzan hazırlayım yemek."

 

"Makarna kaldı mı?"

 

"Var."

 

"Tamam makarna yiyelim." Ayağa kalktım mutfağa ilerledim. Arkamdan geldi. Bir çatal alıp tencerenin içinden yedim. Çokta kalmamıştı zaten.

 

"Isıtsaydın soğuk mu yiyeceksin?"

 

"Önemli değil... Yer misin sende?" gülümsedi.

 

"Sen ye güzelim." Bir kaç çatalda bitmişti. Mutfak çok dağınık değildi bir kaç parça eşya vardı. Hepsini evyenin yanına taşıyıp deterjanlı su hazırladım. "Sen bırak ben yıkarım Ömrüm."

 

"Bir şey olmaz ya, kirli zaten elim. Hallederim ben. Sanki yapmadığım bir şey." Bulaşıkları sudan geçirdikten sonra hepsini köpükleyip duruladım. Ardından tezgahı silip ellerimi yıkadım. İki yaprak peçete alıp ellerimi sildim.

 

"Film izleyelim mi?"

 

"Oluur."

 

"Git hadi o zaman salona film seç."

 

"Sen ne yapacaksın?"

 

"Geliyorum ben geç sen." Hafifçe başımı sallayıp salona gittim. Kumandayı alıp koltuğa oturdum. Tv'yi açtıktan sonra sinema bakmaya başladım. Bir filmi gözüme çarpmıştı izlememiştim daha önce. Filmi açıp dondurdum. Alp elinde iki kase ile içeriye girdi. Yanıma gelip iki kaseyi de bana vermişti. Dondurma vardı. Gülümsedim. Kapı kilit sesi gelmişti. Bir kaç dakika sonra yeniden salona gelip ışıkları kapattı.

 

"Başlatabilirsin." Yanıma gelip oturdu kaselerden birini aldı. Kumandayı alıp filmi başlattım. "Ne anlatıyor"

 

"Ben de ilk kez izleyeceğim." Başımı hafifçe omuzuna yaslayıp dondurmamı yedim. Ne sevdiğimi çok iyi biliyordu. Dondurma bittikten sonra kaseyi kenara bırakıp Alp'e biraz daha yaklaştım. Başımı göğsüne yasladığımda omuzuma sarıldı. Televizyon açıktı ama izlemiyordum. Odaklanamıyordum... Onun gidecek olmasındaydı aklım. O her ne kadar bunu önemsemiyor olsa da. Gözlerim kapanmaya başladığında direnmemiştim. Kendimi uykuya bırakmıştım.

 

∞ ∞ ∞

 

Birisi yanağımdan öpüyordu, aynı zamanda da saçlarımı okşuyordu. Hafifçe gözlerimi açtım.

 

"Günaydın ömrüm." Çok hafifçe gülümsedim. "Sen bu kadar uykucu muydun ya?"

 

"Uykucu değilim ben."

 

"Tabii tabii. Ben yalan söylüyorum zaten." Ona arkamı döndüğümde saçlarımı geriye doğru toplayı boynumdan öptü. "Hazırlanmayacak mısın? Geç kalacağız bak."

 

"Sen hazırlanmışsın zaten beni niye uyandırıyorsun?"

 

"Boşa trip atma. Üçüncü kez uyandırıyorum seni. İlk uyandığımda da uyandırdım kahvaltı hazırladıktan sonrada gelip uyandırdım kalkmadın. Üstümü daha şimdi giyindim zaten. Hadi kalk. " Tekrar boynumdan öptü. Hafifçe gülümsedim.

 

"Tamam."

 

"Kaçıncı tamam acaba bu. Soğuk duşun altına sokacağım az kaldı."

 

"Hayır." Beni kucağına aldığında çığlık attım. "Tamam tamam bırak. Hazırlanacağım. Uyandım zaten."

 

"Beş dakikan var, masada bekliyorum yoksa geri gelirim."

 

"On dakika, saçımı öreceğim."

 

"On dakika içinde gelmezsen gelirim bak odaya."

 

"Tamam." Beni yere bıraktı. Üstü bozulmuştu. Çekiştirerek üniformasını düzelttim. Gülümseyip odadan çıktı. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra üzerimi değiştirdim. Banyo aynasının karşısında saçımı ördüm. Yüzüme biraz nemlendirici krem sürdükten sonra ellerimi yıkayıp mutfağa gittim. Alp çay dolduruyordu. Sandalyelerden birini çekip oturdum. Bardakları alıp masaya geldi, birisini benim önüme kattı. Diğerini kendi oturacağı yere. Sandalyeyi çekip oturdu. Kahvaltımız bittikten sonra mutfağı beraber topladık hemen bitmesi için. Çünkü benim yüzümden geç kalmak üzereydik. İş bittikten sonra çantamı da alıp evden çıktık.

 

Karargaha vardığımızda arabayı park etti. Araçtan indiğimizde yanıma gelip elimi tuttu. Yüzükleri parmağımdan çıkarttığında kaşlarımı çattım. Ama sonra sol elime yerleştirdi yüzüklerimi. Farkında bile değildim yüzüklerin hala sağ elimde olduğuna, hatta tek taşın parmağımda olduğunu bile unutmuştum. Çıkartmam geriyordu hatta.

 

"Değiştirmemişsin hala."

 

"Nasıl fark ettin, ben bile unutmuşum."

 

"Müziği değiştirdiğin sırada fark ettim." Gülümsedim. Kapıya kadar elimi tutarak yürümüştü. Kapıya vardığımızda elimi bıraktı. Önce ben geçmiştim o arkamda yürüyordu.

 

"Eğitim yaptıracağım." Arkamda olduğu için başımı çevirip baktım.

 

"Ne zaman?"

 

"Öğleden sonra. Şimdi işlerim var."

 

"Tamam... Yardım lazım mı?"

 

"Yok senin bu işe bulaşmanı istemiyorum." Önüme dönüp merdivenleri çıktım. Kendi odama ilerleyip anahtarları cebimden çıkarttım, kapıyı açıp odaya girdim. Çantayı dolaba kattıktan sonra ceketimi çıkartıp koltuğun arkasına astım. İki gündür izinli olduğum için bugün çok iş olduğunu biliyordum. Hem de nöbetçiydim bu gece. Bilgisayarım açılana kadar kendime kahve söylemiştim.

 

İçimde hala geçmeyen garip bir heyecan vardı... Biz evlenmiştik... Biz evlenmiştik, biz evlenmiştik. Sonsuza kadar tekrar edebilirdim. Bana imkansız gibi gelen bir şey yalnızca bir kaç saatte gerçekleşmişti... Sürekli onunla birlikte olmak, hep yanında olmak, başımı göğsüne yaslayarak uyumak... Hayal gibi gelen her şey gerçekleşmişti. Acaba annem ve babam hayatta olsaydı biz Alp'le yine de karşılaşır mıydık? Karşılaşacak bile sevgili olabilir mıydık yada evlenebilir miydik? Asla cevabını bilemeyeceğim sorulardı bunlar. Hayatta zaten böyle değil miydi?.. Seni hep yarım ve cevapsız bırakmak için çabalamaz mıydı?

 

Kapı çaldığında dikkatimi yeniden toparlamaya çalıştım. Kahvemi getirmesi için subayı beklerken abim gelmişti. Gülümseyip ayağa kalktım.

 

"Kahve istemişsin öyle duydum."

 

"Görevlilerden biri getirirdi sen niye uğraştın?"

 

"Yanına gelecektim zaten o yüzden." Bardağı masaya bıraktıktan sonra saçlarımdan öptü.

 

"Nasılsın?"

 

"Bilmiyorum." Kaşlarını çattı.

 

"Nasıl bilmiyorsun?"

 

"O kadar heyecanlıyım ki... Sanki her şey bir rüya gibi... Gerçekleşmesi bir kaç ay öncesine kadar imkansız olan her şey birkaç saatte gerçekleşti." Gülümsedi.

 

"Sen bunu hakkettin güzelim." Gülümsedim. "Sana bir dosya gönderdim baktın mı?"

 

"Yok hayır, bi kaç dosya daha gelmiş bakmadım hiç birine daha."

 

"Tamam. Benim gönderdiğime özellikle bak bugün. Doğuda bir görev var. Biz karargahtan takip ediyoruz. Ama bir sıkıntı çıkarsa sen timinle müdahaleye gideceksin. O yüzden öğrenmen gerekiyor bilgileri."

 

"Neden bana veriyorsun? Tim komutanı ben değilim, Alp."

 

"Biliyorum. Alp'in başka işi var. Lazım olduğunda burada olmayabilir. Onun okuması hiç bir işe yaramaz yani. O yüzden sana verdim. Eğer gerekirse göreve giderseniz ve o da burada olursa görevi sen yöneteceksin zaten."

 

"Ya bu Alp'in işinin olduğunu benden başka herkes biliyor bende bunu anlamıyorum işte!"

 

"Evet haklısın, Alp'in aktif olarak gizli görevde olduğunu bi sen bi ben bir de Levent biliyor. Herkes biliyormuş değil mi?" gözlerimi devirdim.

 

"Komik şey... Zaten benden bir şeyler saklayıp duruyor sinirleniyorum."

 

"Bana da kimse söylemiyor Ömrüm, sen ne kadar biliyorsan ben o kadar biliyorum. Bana neden kızıyorsun? Git kocana kız, sanki ben saklıyorum. Allah Allah ya, sabah sabah sinirlendiriyorsun insanı gerçekten. Dosyayı incele geç kalma." Odadan çıktı, kapıyı kapattı. Koltuğa oturup arkama yaslandım. Kahvemden bir yudum alıp abimin gönderdiği dosyayı açtım. Belgeleri çıkarttıktan sonra tek tek poşet dosyaya katıp dosyaladım. Sayfaları açıp okumaya başladım.

 

Birisi omuzuma dokunana kadar odaya birinin girdiğini fark etmedim. İrkildiğimde geri çekildim.

 

"Şııı sakin yavrum." Gözlerimi kapatıp derince bir nefes alıp verdim.

 

"Fark etmedim geldiğini."

 

"Kapıyı çaldım seslendim de..."

 

"Dalmışım dosya okuyordum." Eğilip saçlarımdan öptü. Masaya yaslandı.

 

"Ne dosyası?" kağıdı alacağı sırada toparlayıp dosyanın arasına sıkıştırdı.

 

"Sen bana söylüyor musun? Neden söyleyeyim? Koskoca karargahta senin görevinin detaylarını bilen bir kişi yok!"

 

"Biliyor aslında. Gökhan komutan biliyor."

 

"Gökhan komutan kim Alp ya! Sen burada çalıştığın sürece kaç kez gördün Gökhan komutanı! Ben törenden törene anca görüyorum. Abim bile görmüyordur Alp!?"

 

"Güzelim, yemek yiyelim mi? Öğlen molası bitmek üzere sonra eğitim var."

 

"Ne? Ya sen benimle-" Eğilip yanağımdan öptüğünde duraksadım.

 

"Yavrum biz her gün bunu mu tartışacağız? Başka konumuz mu yok bizim? Ayrıca ben şu anda bunu konuşmak için gelmedim. Konuyu da ben açmadım zaten sen açtın. Yemek yiyelim mi demek için geldim. Yemek istemiyorsan da kahve içeriz demek için geldim."

 

"Yemek yemeyeceğim, spor yapamam. Kahve içelim."

 

"Olur gel hadi." Ayağa kalktı. Dosyaları toparlayıp kilitli çekmeceme kattım anahtarı cebime kattım. Odanın anahtarlarını da alıp odadan çıktık, kapımı kilitledikten sonra odanın anahtarlarını da cebime kattım. Beraber kantine gittik. Ben masalardan birine otururken o da kahve alıp yanıma geldi. Kahveleri masaya bırakıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Gözüm yüzüklerimize çarptığında gülümsedim. Boynumdaki künyeyi çıkarttım. Tektaş yüzüğü parmağımdan çıkartıp kolyenin kelepçesini açtım. Yüzüğü zincire geçirip yeniden boynuma taktım. Yeniden üniformanın içine geçirerek üzerimi düzelttim.

 

"Onu neden çıkarttın?"

 

"Kaybedeceğim diye korkuyorum. Bide eğitim yaparken taşı elimi zorluyor, silahı tutamıyorum." Gülümsedi.

 

"Pasta alayım mı sana?"

 

"Hayır hayır. Şeker yiyip duruyorum zaten. Bütün kaslarımı kaybetmişim. Azaltacağım şekeri spora yüklenmem gerekiyor eskisi gibi."

 

"Ne önemi var? Bu halinle de güzelsin."

 

"Tabi sana söylemesi hoş, o kadar kasların olunca."

 

"Bi süreçten geçtin, hastalandın, tedavi gördün, ilaç kullandın. Bu yüzden nprmal bir durum bu. Zaten çalışmaya devam ettikçe eski haline dönersin. Hem kas kaybetmemişsin o kadar da. Kilo vermişsin. Biraz kilo alsan eski haline dönmüş olursun zaten." Burukça gülümsedim. Kilo alamıyordum. Bu yüzden de şeker tüketmeyi bırakmak istiyordum. Eskiden her ne kadar sağlıklı beslenmeye özen göstermesem de neredeyse her gün spor yapıyordum. Şimdi eskisinden daha kötü beslenip üstüne birde spor yapmayı bırakmıştım.

 

"Küçükken bir kez su parkına gitmiştik. Sen çirkindin tabii o zamanlar tombiştin falan." Masanın altından ayağına vurduğumda biraz geri çekilip gülmüştü. "Tombiştin yalan mı git resimlerine bak. Neyse. O zaman dört yaşındaydın sanırım tam emin değilim. Biz abinlerle havuzda koştura koştura oyun oynarken sana su sıçramıştı. Saçların ıslanmıştı. Sen havuza bile girmemiştin Gülsüm anneyle havuzun kenarında duruyordun. Saçların ıslandı diye ağlamaya başlamıştın. Teoman yanına gelip sana sarılmıştı, daha çok ıslanmıştın ama sırf sarıldı diye ağlamayı bırakmıştın. Senin hoşuna gidiyor diye saçlarını örmeyi öğrenmişti." Gülümsedim. Üstünden uzun zaman geçmiş olmasından dolayı belki de bilmiyorum hatırlamıyordum.

 

"Sen nasıl bu kadar ayrıntı hatırlıyorsun? Aramızda çok yaş yok?"

 

"Beş yaş var aramızda yetmiyor mu?... Seninle ilgili olan hiç bir anımı unutmadım. Defterimde de yazar hepsi." Gülümseyip öne yaklaştım.

 

"Günlük mü tutuyordun? Alp duruyor mu hala? Okuyayım mı bende?"

 

"Tabii tabii başka bir isteğin var mı?"

 

"Ya lütfen."

 

"Hayır."

 

"Üff niye söylüyorsun o zaman."

 

"Ohoo biz hiç bir şey konuşmayalım o zaman. Susup oturalım sabahtan akşama kadar. Sen benim söylediğim her şeye trip atıyorsun."

 

"Trip falan atmıyorum ya."

 

"Belli oluyor." Ayağa kalktı. "Saat bir oldu, eğitim sahasına çıkalım." Kahvemi henüz içmemiştim biliyordum soğumuştu ama yine de bardağımı aldım. "Yenisini alayım mı sana?"

 

"Yok hayır bunu içerim." Bahçeye çıkana kadar kahvemi bitirmiştim. Bardağı çöp kutusuna attıktan sonra eğitim sahasına ilerledim. Tim çoktan gelmişti. Bende sıranın başına geçtim. Alp karşımızda durdu.

 

∞ ∞ ∞

 

Yorulmuştum. Bütün gece uyumaya vaktim olmamıştı. Eve girdiğimde ev fazlasıyla sessizdi. Hatta en son çıktığımız gibiydi. Ben nöbetteyken Alp işinin olduğunu sonrasında eve geçeceğini söylemişti ama eve gelmiş gibi değildi. Arabasını da görmemiştim zaten.

 

"Alp?" ... "Alp?" seslice nefes verip kapıyı kapattım. Aşağı kata göz gezdirdikten sonra odaya çıktım. Hayır gelmemişti. Yatağın üstüne kattığım pijama bile olduğu gibi duruyor ellenmemişti. Telefonumu alıp son kez Alp'i aradım. Kapalıydı telefonu... Bu 8. Arayışımdı. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu... İkinci kez aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Yatağın üzerini topladıktan sonra duşa girdim. Yıkandıktan sonra banyodan çıktım. Yaptığım ilk şey telefona bakmaktı ama aramamıştı. Üzerimi giyinip saçlarıma bakım kremi sürdüm ardından fönle saçlarımı kuruladım. Kahvaltı yapmaya bile halim yoktu. Direkt yatağa uzandım. Telefonun sesini tam açıp başımın ucuna kattım. Gözlerimi açmakta bile zorlanıyordum. Daha fazla direnmeden gözlerimi kapattım. Çok geçmeden uyuya kalmıştım.

 

∞ ∞ ∞

 

Gözlerimi açtığımda oda tamamen karanlıktı. Ya akşamdı yada gece olmuştu. Yatağın diğer tarafında bir baskı hissedince başımı çevirdim. Alp yanımdaydı. Yavaşça doğruldum telefonu alıp saate baktım. Gece 1di. Ne zaman gelmişti acaba. Aramalarına da geri dönmemiş zaten. Telefonun sesini kısıp yeniden komodinin üstüne bıraktım. Yavaşça ayağa kalkıp odadan çıktım. Aşağıya inip mutfağa ilerledim. Aç hissediyordum kendimi. Evliliğimizin daha ikinci günüydü ama ben kocamın nerede olduğunu ve eve ne zaman geldiğini bile bilmiyordum.

 

Mutfağa girdiğimde yemek yapıldığını ve masa hazırlandığını gördüm. Erken bir saatte mi gelmişti? Beni mi beklemişti yemek yemek için? Masadaki hiç bir şeye dokunulmamıştı. Hafifçe gülümsedim. Kendime bir bardak su doldurup içtim. Sessizce masadaki yemekleri toplayıp üstünü jelatinle kapatıp dolaba yerleştirdim. Tabak ve çatalları da yerine yerleştirdim.

 

"Yavrum." Ben başımı çevirene kadar yanıma gelmişti. Belime sarıldı arkamdan. Üstünde tişörtü yoktu. Az önce de mi böyleydi? Karanlık diye mi fark etmemiştim. "Ne yapıyorsun bu saatte."

 

"Hiç bir şey. Yemekler bozulmasın diye dolaba kattım." Boynumdan öptü yavaşça. "Neden uyandın?"

 

"Yanımdan gittin çünkü." Çok hafifçe gülümsedim. Dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım.

 

"Yemek hazırlamışsın neden uyandırmadın?"

 

"Yorgunsun diye kıyamadım." Elimdeki bardakları alıp tezgaha koydu. Beni kucağına aldığında omuzuna tutundum ani bir refleksle. Ama tırnağım kolunu çizmişti ben tutunmaya çalışırken. Yüzünü buruşturdu.

 

"Yaa acıdı mı?"

 

"Hayır." Merdivenlere ilerleyip yukarıya çıktı. Yatak odamıza girdiğinde beni yatağa uzandırıp yanıma uzandı. Alp'e doğru dönüp dirseğimi yatağa yasladım başımı elime. Yavaşça omuzuna dokundum.

 

"Acıdı mı çok fazla?"

 

"Acımadı güzelim. Niye uyandın?"

 

"Bilmiyorum uzun süredir uyuyorum diyedir."

 

"Gel hadi uzan yanıma uyuyalım."

 

"Uykum yok... Alp?"

 

"Efendim."

 

"Ne zaman geldin eve?"

 

"Akşam üstü, güneş batamamıştı daha. Ama saati bilmiyorum. Evin kamerasından bak istersen." Hayır anlamında başımı salladım.

 

"Neredeydin?" belimden tutup beni üstüne çekti. Bir

eliyle belime sarılırken diğer eliyle saçlarımı okşadı.

 

"Saçların uzamış, çok güzel olmuşlar." Cevap vermeyecekti...

 

"Biliyorum." Gülümsedi.

 

"Yasla başını hadi uyuyalım. Bir kaç saate yeniden uyanacağız zaten." Uyumayacaktım ama onun yorgun olduğu belliydi. Başımı göğsüne yasladım. Gözlerimi kapattım.

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

Yorumlarınızı bekliyorum

Bölüm : 24.07.2025 22:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...