25. Bölüm

25. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

∞ ∞ ∞

 

O gün sabah ısrarla arayan biri yüzünden uyanmıştık. Alp telefonla konuştuktan sonra evden gitmişti. İki gün geçmişti. Birkaç gün daha olmayacağını biliyordum. Giderken söylemişti. Bende sıkıldığım için abimlere gelmiştim.

 

"Pamuk şeker, daha ne kadar surat asacaksın?" Abim burnuma dokunup yanıma oturdu. Seslice nefes verdim.

 

"Asker olsan anlardın."

 

"Seni anlamam için asker olmama gerek yok. Zaten seni tanıyorum Ömrüm. Ve senin yaşadığın korkuları siz görevdeyken de defalarca yaşadık." Başımı çevirip Timur'a baktım. Gülümsedi.

 

"Sen neden evinde değilsin?"

 

"Bi kovulmadığım kalmıştı zaten, teşekkürler abi!" güldü. Omuzuma sarıldı.

 

"Kovmadım. Evlisin ya hani o yüzden soruyorum."

 

"Kocam ortada olmadığı için benim de tek kalmaktan canım sıkıldığı için gelmişimdir belki." Evin kapısı açılıp sertçe kapandığında susmuştuk ikimizde. Kaşlarımı çattım. "Kim geldi?" Ayağa kalkıp koridora ilerledim.

 

"Seni arayacaktım ben de. Burada olman iyi oldu. Timini ara hazırlansınlar karargahta beklesinler. Sende hazırlan iki dakikaya çıkıyoruz."

 

"Nereye abi?"

 

"Göreve. Okudun değil mi dosyayı?"

 

"Evet."

 

"İyi hazırlan çabuk gidiyoruz." Yukarıya çıktığında salona geri dönüp çantamı ve telefonumu aldım. Timden iki kişiyi aradıktan sonra telefonu çantama kattım. Timur ayağa kalkıp yanıma geldi. Saçlarımdan öptü.

 

"Dikkatli olun." Gülümsedim. Hafifçe sarıldıktan sonra beni bıraktı. Evden çıkıp otoparka bıraktığım arabamın yanına ilerledim. Torpido gözünden silahımı alıp belime yerleştirdim. Arka koltuğa kattığım üniformamı alıp arabayı kilitledim. Teoman'ın arabasına ilerlediğimde beni bekliyordu. Arka koltuğa eşyalarımı katıp öne oturdum. Yola çıktığımızda abime baktım.

 

"Dönüş yolunda pusuya düşürülmüşler. Buradan siz, Ankara'dan da bir tim müdahalede bulunacaksınız. Onlarla irtibat halindeyiz. Ama sınırdakilere ulaşamıyoruz. Karakolla konuştuk. Onlar da ulaşamıyor. Helikopterle karakola kadar götürüleceksiniz. Oradakiler size alanı anlatacaklar. Çevre illerden de destek gelecek. Kalabalık olduklarını düşünüyoruz."

 

" Kim yönetiyor operasyonu?"

 

"Karakolda Gökhan Üsteğmen var. Alanı en iyi bilen o." Başımı salladım. "Ama, sen karakolda kalıyorsun."

 

"NE? NEDEN?! YA BEN NEDEN DOSYAYI OKUDUM O ZAMAN?!"

 

"Bağırma ömrüm ben söylemedim bunu, orada öyle istiyorlar. Kadın olduğun için."

 

"YA YÜZBAŞIYIM BEN! YENİ YETME MİYİM?! NE DEMEK ÖYLE İSTİYORLAR YA! KİM KARAR VERİYOR BUNA! NİŞANCIYIM BEN! KADIN OLDUĞUM İÇİN SAHAYA ÇIKMAMA İZİN VERMİYORLAR NE YA!"

 

"ÖMRÜM BAĞIRMA!... Oraya müdahale edemiyoruz. Bunu gittiğin zaman anca kendin söyleyebilirsin. Rütbe önemi yok, görevi yöneten liderdir!" Seslice nefes verip yumruğumu dizime vurdum.

 

Karargaha vardığımızda hızlıca üzerimi değiştirip hazırlandım. Hangara girdiğimde abim time detayları anlatıyordu. Dolapta duran silahımı alıp kontrol ettim. Boynuma asıp sırtıma bıraktım silahı.

 

"Ali ikinci komutansın. Gereken her yerde müdahale izni veriyorum." Sessizlik olmuştu. Bi anda herkesin bana baktığını hissedip kafamı kaldırdım. Hepsi bir anda başka yöne döndü. Bir kaç saniye Teoman'a baktıktan sonra önüme dönüp hazırlanmaya devam ettim. Sırt çantamı alıp hazırlamaya başladım. Silahımı önüme alıp çantayı sırtıma astım.

 

"Hazır mısınız? Eksik var mı?"

 

"Yok komutanım."

 

"Helikopter bekliyor gidelim."

 

"Yolunuz açık olsun." Abime bakıp hafifçe başımı salladım. Hangardan çıktığımızda hızlı bir şekilde helikopter sahasına ilerledik. Tim helikoptere binerken bende bizi karşılayan yardımcı pilotla konuştum. En son bizde helikoptere binim kapıları kapattık.

 

∞ ∞ ∞

 

Helikopter iniş yaptığında Ankara'dan gelen tim olduğunu tahmin ettiğim grup karakolun bahçesindelerdi. İniş yaptıktan sonra helikopterden indik. Her duruma karşı helikopterler karakolda kalacaklardı. Buradan sonra gideceğimiz yere arazi araçlarıyla devam edecektik. Birisi üsteğmen birisi başçavuş iki kişi yanımıza geldiler. Abimin söylediği kişi olmalıydı bu.

 

"Hoşgeldiniz komutanım." Karşımda durup selam verdikten sonra elini uzattı. "Üsteğmen Gökhan Alaca. Namınız sizden önce geliyor. Yüzbaşı Ömrüm Kırlangıç değil mi?" bir kaç saniye karşımda duran adama baktım. Elimi uzatıp tokalaştım.

 

"Namım eksik gelmiş demek ki. Bir dahakine söyleyeyim doğru düzgün haber versinler. Yüzbaşı Ömrüm Keskin." Elini bıraktım. Ali'ye de elini uzatmıştı.

 

"Hoşgeldin, uzun zaman sonra görüşmek güzel." Ali elini uzatıp tokalaştı.

 

"Hoşbulduk devrem."

 

"Size zahmet vermezsek üsteğmenim, detayları anlatabilir misiniz acaba?!"

 

"Ankara'dan gönderilen tim de daha yeni geldi, sizi bekliyorduk anlatmak için. Buyurun lütfen." Karakolun bahçesine girip diğer timin yanına ilerledik. Onlarla da selamlaştıktan sonra karakola girdik. Ortada duran masanın etrafında toplandık. Bölge haritasını açıp tanıtmaya başladı. Sonra olayları anlattı. En son bana baktı.

 

"Komutanım size alana gelmeyeceğiniz bilgisi verilmiştir." Herkes bir anda durup bana baktı. Benim timimin de haberi yoktu, onlarda şaşkındır.

 

"Gökhan saçmalama, o nereden çıktı?" Elimi kaldırdım Ali'nin susması için.

 

"Evet söylendi öyle bir şey. Kadın olduğum için sahada istenmediğim söylendi."

 

"Komutanım buralar tehlikeli-" İki tim ve karakolun içindekiler bizi izlerken kavga etmek istemezdim ama bu sınırları çok zorluyor gibi.

 

"Bölgeyi benden daha iyi biliyor olmanız bana askerliği öğreteceğiniz anlamına gelmiyor üsteğmenim. Kara harp okulunu birincilikle kazanıp dönemimi de birincilikle tamamladım. 5 yıldır da sahada aktif görev alıyorum. Bu ilk saha görevim değil. Ben nişancıyım. Özellikle de böyle bir bölgede nişancıya ihtiyaç duyulur."

 

"Akademik başarınızı elbette biliyorum ama-"

 

"Gökhan uzatma daha fazla. Ömrüm Yüzbaşı bizim komutanımız. İlk kez göreve gitmiyoruz onunla." Ali bir adım öne çıkmış Gökhan'ın yanında durmuştu. Ankara'dan gelen timin komutanı da bizi izliyordu. Beni tanıyor olmalıydı. Gerçekten rezillik. Hiç bir askerin önünde böyle sözlü tartışmaya asla girmezken. Askeri bırak timler var çevremde. Alt rütbemde birinin, alt rütbemdeki birine karşı beni savunması mı? Bu hatayımda isteyeceğim son şey bile olamazdı! Gökhan bana bakıyordu sadece.

 

"Abiniz, eşiniz hatta babanızdan dolayı size müsamaha göstereceğimizi mi düşünüyorsunuz?" kaşlarımı çattın onların bu işle hiç bir ilgisi yoktu. Yumruğumu sertçe masaya vurdum. Parmağımı tehditkâr bir şekilde ona karşı salladım.

 

"Laflarına dikkat et üsteğmen! Hayatta olmayanların arkasından konuşma! Bu bir. İkincisi ne abimin ne de eşimin bu işle bir ilgisi var! Benim başarım bana ait! Hiç kimseye değil! Sen önce ne dediğini bil üsteğmen! Bir kadınla değil önce bir komutanınla nasıl konuşman gerektiğini öğren!"

 

"Tamam. Dışarı tim!" Ankara'dan gelenler dışarı çıkarken sadece komutanları içeride kalmıştı. Yanıma gelip elini uzattı. "Henüz tanışamadık. Yüzbaşı Bulut Derin." Gökhan'dan anca gözlerimi ayırmıştım. Bulut'a baktım. Geri çevirmedim, elini sıkıp tokalaştım.

 

"Yüzbaşı Ömrüm Keskin." Kıdem farkı olmalıydı, devre değildik. O benden daha büyük görünüyordu zaten.

 

"Aranızdaki sorunu herkesin içinde çözemezsiniz Yüzbaşım. Üstelik biraz daha burada durursak eğer her şey için geç kalmış olacağız. O yüzden yola çıkalım artık." Gökhan'a baktı. "Siz önden giderek bize yol gösterebilirsiniz üsteğmen." Öfkem dinmemişti ama bu karşımda duran adam doğruları söylüyordu. Geç kalacaktık. Her şey için. Gökhan dışarı çıktıktan sonra önce ben benim arkamdan Bulut sonrada tim dışarıya çıkmıştı. 8 araç bekliyordu hazırda. Ama hepsiyle biz gitmeyecektim. Orada olanları da getirmek içindi. Bulut eliyle bir aracı gösterdiğinde başımı sallayarak teşekkür etmiştim. Ali, Ulaç, Yağız ve Buğra ikinci araca geçerken ben diğerleriyle ilk araca bindim. Önümüzdekiler yola çıktıktan sonra arkalarından takip ettik.

 

"Komutanım tanışıyor musunuz?" şoför koltuğunda oturan Ateş'e baktım sonra önüme döndüm.

 

"Hayır, ilk kez görüyorum."

 

"Sizi tanımıyor, ama çok fazla şey biliyor."

 

"Burada geçen diyalogların bir kelimesi bile abime söylenmeyecek. Olurda kulağına giderse tüm timi yakarım haberiniz olsun. Arkadakilere de söyleyin." Hiç biri bir şey söylemedi. Ama emrim anlaşılmıştı.

 

Belli bir noktaya kadar arabayla devam ettik. Sonra araçlardan inip yürümeye başladık. Fark edilmemek için araçla devam etmemiştik. Kulaklığımı aktif edip kulağımın içine yerleştirdim. İkili olarak yürüyorduk. Ortalardaydım. Ara ara silahla etrafı kontrol ediyordum. Gözüme birisi çarpmıştı. Olduğum yerde diz çöküp dürbünü netleştirdim. Arkamdan gelen iki kişi benim yanımda dururken diğerleri etrafa bakıyordu. Yeniden baktığımdaysa aynı yerde üç kişi duruyordu. İki araç vardı ve araçlarda şoförler vardı. Toplamda beş kişiydiler.

 

"Yüzbaşı bir sıkıntı mı var neden durdunuz?" Kulaklıktan gelen ses Bulut'a aitti.

 

"Durun ilerlemeyin! Saat on yönünde beş kişi var. Bir şeyler konuşuyorlar. Bizi fark etmediler ama açıktayız." Bulut'ta olduğu yerde durup söylediğim tarafa baktı.

 

"Şu anda duramayız Yüzbaşım. Burada durmamız daha tehlikeli. Onlar bizi fark etmeden çıkmalıyız burada. Kampa yaklaştık sayılır." Arkasını dönüp bana baktı. Hafifçe başımı sallayıp elimle onayladığını gösterdim. Ayağa kalkıp öndekilere yetiştik. Herkes daha dikkatli yürüyordu artık. Devamlı olarak oldukları yeri kontrol ediyorduk. Çok sürmemişti ki adamlar araçlara binip gittiler.

 

Kampa vardığımızda kayalıkların ardına saklanmış tık hepimiz. Kendime her şeyi görebildiğim yüksek bir yer seçtim. Çantamı sırtımdan çıkartıp yanıma koydum, silahımı ayarlayıp kampı inceledim.

 

"Ne görüyorsun Ömrüm yüzbaşı, anlat bize." Birkaç saniye daha inceledim alanı.

 

"Yüze yakın adam var. Hepsi silahlı. Ağır silah taşıyanlar da var. Elebaşını görmüyorum. En sağda kulübe tarzı bir ev var. 15 tane çadır. Elebaşı kulübede olabilir. Arkada bir kapı daha var. Birkaç kişi oraya geçmeli, görünmeden kaçmaya çalışacaktır. Askerler..."

 

"Noldu? Durumu anlat ne görüyorsun?"

 

"Yaşıyorlar hepsi.. şimdilik... Sivillerde var. 15 e yakın sivil var. 4 ü kadın 3 ü çocuk ve 1 bebek... Hepsini bir yere topluyorlar. Acele etmeliyiz yoksa her şey için çok geç olacak."

 

"Oradan her şeyi net görüyor musun? Seni farketmemeleri lazım."

 

"Her şey net. Başlayabiliriz." Kampın çevresini tamamen sarmıştık.

 

"Hazır olduğunda ilk atışı yap Yüzbaşı." Bi an başımı kaldırıp Bulut'un olduğu tarafa baktım. Sonra hemen pozisyonuma döndüm. Nefesimi tutup nişan aldım. Ateş ettiğimde nişan aldığım kişiyi vurmuştum. Elindekilerle birlikte yere yığıldı. Herkes bir anda panik içinde koşuşturmaya başladı. Ortada kalan siviller ve askerler yere kapanmışlardı. Onları götürmek için gelen bir kaç kişiyi de indirmiştik. Kaptaki adamlar tek tek vurulurken kulübede bir hareketlilik oldu. Ön kapıyı birisi açıp bir kaç saniye etrafı inceledi sonra hemen ardından içeriye girdi.

 

"Ateş kulübede hareketlilik var. Kaçmaya çalışacak hazır olun."

 

"Bir adım bile dışarıya atamayacak!"

 

Ben ve yanımda beni korumak için kalan asker yerimizde sabit kalırken diğerleri adamlar öldükçe kampa doğru yaklaşıyorlardı. Ateş sesleri sustuğunda çoğu ölse de aralarında teslim olanlar vardı. Kulübedeki hala çıkmamıştı. Teslim bizden on kişi kampa girip teslim olanları toplamaya başladılar. İki kişi de askerlerin ve sivillerin yanına gidip önce askerlerin sonra sivillerin ellerini açtılar. Bulut'un ayağa kalkıp kampa doğru yürüdüğünü gördüğümde dikkatim dağılmıştı. Bir silah sesi duyduğumuzda bu bizden gelmemişti. Bulut dengesini kaybedip yere düştü. Hızlıca dürbünle etrafı kontrol ettim. Bir kez daha silah sesi duyduğumda kulübeye baktım. Pencereden nişan almıştı.

 

"Bulut açık hedefsin!"... "Bulut ses ver! İyi misin!?"

 

"O adam canlı isteniyor!" Kulaklığımı çıkartıp nişan aldım. Gökhan'ı dinlemeyecektim. Ateş ettiğimde sağ göğsünü hedef almıştım. İsabet... Adamın düştüğünü gördüm. Kulaklığı yeniden kulağıma taktığımda birileri bağrıyordu.

 

"YÜZBAŞI DUYMUYOR MUSUN BENİ! O ADAM SAĞ İSTENDİ."

 

"Ateş, yanına bir kaç kişi al temkinli şekilde yaklaş. Yaralı ama kulübede başkası var mı görmüyorum." Başımı Bulut'un olduğu yere çevirdiğimde hala yerdeydi. Yumruğumu taşa vurdum. Ateş kulübeye girip adamı dışarı çıkartana kadar yerimde kalmıştım. "Yerimden ayrılıyorum. Herkes duysun." Kulaklığı kapatıp yanımdaki askere baktım. "Benimle gel." Dizlerimin üstünde doğrulup çantamı aldım, hızlıca sırtıma taktım. Tüfeğimi yerden alıp desteklerini kapattım. Bulut'un olduğu yere ilerledim. Herkes aşağıdaydı ve kimse geri dönmemişti. Yanına vardığımda baygındı. Hızlıca dizimin üstüne çöktüm. Nabzını kontrol ettikten sonra çantamı çıkartıp tüfeği sırtıma attım. Yarası karnındaydı. Tamda yeleğin açıkta bıraktığı kısımda. Yanımdaki askerin yardımıyla önce boynundan tüfeği sonra üstünden yeleği ve kaskını çıkarttık. Çantadan çıkarttığım gazlı bezi asker yarasına bastırırken ben de su matarasını alıp yüzünü yıkadım.

 

"Bulut Yüzbaşı, duyuyor musun beni!" Dişlerini sıkarak gözlerini açtı. "Şoka girmişsin, o yüzden bayılmışsın ağır bir durumun yok." Güldü. "Niye gülüyorsun, ne var!"

 

"Öldü mü o şerefsiz?"

 

"Hayır, yaralı."

 

"Öldürseydin keşke."

 

"Bende çok isterdim. Karnında yara. Sıyırmış çok önemli değil. Pansuman yapacağım şimdi."

 

"Bi kurşunla ölmedik senin elinden ölmeyelim şimdi Yüzbaşı."

 

"Bilmiyorum belki öldürürüm rapora da vurularak öldü yazarım. Yukarıdan izlersin sonra." Gözlerimi devirdiğimde kahkaha attı. Çantadan ilaç çantasını çıkartıp açtım. İçindeki makası alıp pansuman yapmak için tişörtün bir kısmını kestim.

 

"Uyuşturmuyorum, acıyacak. Dayanabilir misin?" başını salladı. Dişlerini sıkıyordu. Önce ilaçlı suyu alıp yarasının üstüne dökerek yarasını temizledim. Elinin altındaki taşları sıkmıştı. Bezle yaranın kenarlarını sildikten sonra pamukla bir miktar tentürdiyot sürdüm. Dikiş iğnesini alıp yaranın olduğu yere bir dikiş attım. Çantadan sargı bezi aldım. Üst üste birkaç kat doladıktan sonra kesip yaranın üzerine yerleştirdim. Bantla yapıştırdıktan sonra bir kat daha aynı işlemi yaptım.

 

"Bitti. Ama döndüğümüzde hastaneye git. Bu seni şimdilik idare eder. Ağrı kesici istiyor musun?"

 

"Gerek yok birazdan geçer."

 

"Kalkma hemen, tansiyonun düşer. Aşağıda ilgileniyorlar zaten."

 

"Arkamdan mı konuşturayım hepsini Yüzbaşı. Yardım et kalkayım."

 

"Of, hepiniz üç yaşındaki çocuk kadar inatçısınız ne halin varsa gör." Kulaklığımı aktif ettim. "Kızıl tim, bir kişi Bulut Yüzbaşı'nın yanına gelsin çabuk!" çantadan çıkardığım eşyaları toparlayıp yeniden çantaya kattım. Onun timinden birisi çoktan yanımıza gelmişti. Ayağa kalkıp silahımı önüme aldım çantamı sırtıma astım. Ben ilgilenmemiştim. İki asker ilgileniyordu zaten. Aşağıya ilerledim. Gökhan beni görür görmez üzerime yürümeye başlamıştı. Olduğum yerde durup Gökhan'a baktım.

 

"SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN!?" Ateş fark eder fark etmez koşarak yanıma gelip Gökhan'ın önünü kesti. Elini göğsüne bastırarak geriye itti.

 

"Yeter artık! Geri bas!"

 

"Sen kimsin be! Çekil aradan."

 

"Asıl sen kimsin de kafana göre insanların üstüne yürüyorsun!" Gökhan, Ateş'e vuracağı sırada Ali kolunu tutmuştu.

 

"Gökhan yeter artık. Arkadaşlığın da bir sabrı vardır. Yaralımız var. O şerefsiz bizden birini vurdu. Ve biz gelmeseydik bizden olanları ve sivilleri de öldürecekti. Adamın ölmemesi gerektiğini hepimiz biliyoruz zaten! Ölmedi de sadece yaralı! En azından konuşabilecek kadar hayatta!" Gökhan sertçe elini çekti.

 

"Ne bu sizin aranızdaki? Hayırdır? Aranızdaki tek kadın diye mi yoksa!?" Bu sefer elini kaldırıp yumruk atan kişi Ali olmuştu. Beklemediği bir anda yediği yumrukla bir kaç adım geriye gitmişti.

 

"Ağzını topla! Sen ne zamandır bu kadar şerefsizsin!?" Yanlarına gidip Ali'nin kolunu tuttum.

 

"Gidin adamla ilgilenin. Bu alandan artık çıkmalıyız. Sivilleri bir araca bindirin askerleri bir araca. Yaralı olan var mı?"

 

"Yok komutanım." Ateş'e baktım başımı salladım hafifçe. Ali'yi işaret ettiğimde kolundan tutup Ali'yi götürdü yanımızdan. Kulaklığı da dokundum.

 

"Bulut emir ver toplansın herkes."

 

"Komutanım Bulut Yüzbaşı kulaklığını takmıyor şu anda."

 

"O zaman söyle taksın!" bir kaç saniye sessizlik olmuştu.

 

"Dinliyorum."

 

"Emir ver toplansınlar."

 

"Sen niye vermiyorsun? Ayrıca duydular zaten hepsi. Toplanın, dönüyoruz." Kulaklığımı kapattığımda Gökhan hala karşımdaydı. Bana karşı bir öfkesi vardı.

 

Hayatımda ilk defa gördüğüm bir insanın bu denli öfkesi neyeydi çözemiyordum. Sivillerin yanına gidip kadınlarla ilgilendim. Onlarda bir şey yoktu ama erkeklerden birkaçı hafif yaralıydı. Güvenliği sağladıktan sonra yola çıktık. Araçlara varana kadar hava kararmıştı. Herkes araçlara bindiğinde karakola döndük. Sivilleri bu gecelik lojmana yerleştirmişlerdi. Bu geceyi karakolda geçirecektik. Ondan sonra dönüşü sağlayacaktık. Burada yaşayanlar evlerine giderken diğerlerimiz burada kalmıştı.

 

Karakolun avlusuna çıkıp gökyüzüne baktım. Şehirde böyle değillerdi. Bu kadar fazla yıldızı bir arada göremezdim. Derince bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Telefonum titrediğinde gözlerimi açtım. Telefonumu çıkartıp ekrana baktım.

 

'Uyuyor musun sevgilim.' Gülümsedim. Üç gün sonra ilk kez yazıyordu.

 

'Hayır.'

 

'Bu saatte neden hala ayaktasın?'

 

'Görevdeyiz, İstanbul'da değilim.'

 

'Görevdeyiz? Kiminle görevdesin sevgilim?'

 

'Timimle Alp! Sen yokken bi kaçırmayın da göreve gideyim dedim.'

 

'Hahaha.'

 

'İyi misin?'

 

'Evet.'

 

'Gerçekten iyi misin sevgilim?'

 

'İyiyim güzelim. Gerçekten iyiyim. Sen iyi misin?'

 

'İyiyim. Eksiksiz döndük.'

 

'Özledim seni.'

 

'Ben de seni özledim. Ama şimdi gitmem gerekiyor. Tekrar müsait olduğumda yazacağım.'

 

'Dikkat et kendine sevgilim.'

 

'Sende ömrüm.' Gülümsedim.

 

"Time sordum kahve sever dediler. Umarım rahatsız etmiyorumdur?" Arkamı dönüp Bulut'a baktım. Elindeki bardaklardan birini bana uzattı. Telefonu cebime katıp bardağı aldım.

 

"Teşekkürler."

 

"Hemşire, kim dikmişse güzel dikmiş sökmeye gerek yok, dedi. Elinde hafifmiş." Güldüm.

"Ölmeyecek miymişsin?"

 

"Yok, biraz daha yaşarmışım öyle söyledi." Kahvemden bir yudum aldım.

 

"Uykun varsa eğer içeriye geçip dinlenebilirsin. Benim timimden üç kişi nöbete kalkacak az sonra."

 

"Yok, uyuyamam zaten. Birkaç saat daha kalırım sonra sabah olacak zaten. Asıl sen içeriye geçip dinlenmelisin. Yaralısın."

 

"Bir şey olmaz bana."

 

"Üsteğmen nerede?"

 

"Evine gönderdik. Başka birisi geldi yerine."

 

"İyi yapmışsınız."

 

"Tanışıyor muydunuz önceden?"

 

"Hayır."

 

"Hiç tanımayan birisine göre fazla öfkesi vardı... Aşağı indikten sonra konuştuklarınızı duydum." Kaşlarımı çattım.

 

"Hani kulaklığın takılı değildi!" Güldü. Önüme dönüp kahvemi içtim.

 

"Gökhan'la önceden tanışmıyorum ama sen beni tanıyor gibisin?"

 

"Sadece akademiden. O kadar."

 

"Devre değiliz?"

 

"Bir yıl var aramızda. Üst sınıflara namın çok gelirdi. Görev yapmakta varmış kaderde."

 

"Daha büyük gösteriyorsun."

 

"Sınıfta kaldım bir sene. Akademiyi de 3. Yılımda kazandım. Hepimiz senin kadar başarılı ve hırslı değildik Yüzbaşı." Güldüm. Başarılarım en büyük gururumdu. Telefon çaldı. Telefonu cebinden çıkartıp ekrana baktı.

 

"Özür dilerim açmam lazım bunu." Ekranı kaydırarak aramayı açtı, telefonu kulağına kattı. "Uyumadınız mı hala?" karşıdan bir kadın sesi gelmişti. Etraf o kadar sessizdi ki net bir şekilde duyabiliyordum.

 

"Seninle konuşmak istiyor. Uyumadı, müsait misin birkaç dakika?"

 

"Müsaitim ver telefonu."

 

"Baba neredesin? Oyuncağım kırıldı olmuyor." Küçük bir kız çocuğu sesiydi. Ağlıyordu. Gülümsedi.

 

"Geleceğim, geleceğim kızım. Yarın akşam evde olacağım söz."

 

"Oyuncağım olmuyor baba, annem de yapamadı zaten."

 

"Hangisi kızım."

 

"Senin aldığın baba, kırmızı kanatlı uçağım."

 

"Tamam ben yarın geleyim tamir edeceğim."

 

"Söz mü baba."

 

"Söz kızım. Ver hadi telefonu annene."

 

"Nasılsın, iyi misin?"

 

"İyiyim merak etme. Bilge'nin ateşi düştü mü?"

 

"Evet, iyi hastaneden geldiğimizden beri."

 

"Bir şey olursa ablamı ara."

 

"Merak etme sen burayı."

 

"Yarın akşama doğru evde olurum."

 

"Tamam. Görüşürüz."

 

"İyi geceler." Telefonu kapattı, cebine kattı. Bilge... Gülümsedim. Tuhaf gelmişti.

 

"Kızım, uyumamışta."

 

"Bilge mi ismi?"

 

"Evet." Kahvemin son kalan yudumunu da içtim.

 

"Teşekkürler kahve için... İçeri geçeyim, adamı vurduğum için rapor yazmam gerekiyor."

 

"Ben teşekkür ederim, hayatımı kurtardın... Kolay gelsin." Hafifçe başımı salladım. Binaya ilerleyip içeriye girdim. Karşıma ilk çıkan kişiden kağıt ve kalem istemiştim. Onları aldıktan sonra mutfağa gidip sandalyelerden birini çekerek oturdum. Raporum bittikten sonra imzalayıp kalemi kenara bıraktım.

 

"Komutanım... Konuşabilir miyiz?" Kendi timimi artık tanıyordum. Başımı kaldırmamıştım kimin geldiğine bakmak için. Elimle karşımdaki sandalyeyi gösterdim. Sandalyeyi geriye çekip oturdu.

 

"Özür dilerim ben kendimi kaybettim bir an. Yapmamam gerek bir şey yaptım biliyorum ama dayanamadım size söylediklerinden sonra."

 

"Beraber mi okudunuz?"

 

"Ranza arkadaşımdı. Artık sadece tanıdığım birisi."

 

"Ali burada olan her şey burada kalacak. Tek bir kelimesi dahi İstanbul'a gitmeyecek."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Gidin dinlenin hadi. İki saat sonra uyansın herkes."

 

"Adamı sorgulamadan mı gideceğiz?"

 

"Bizim görevimiz adam değildi Ali. Askerlerdi. Onları kurtarmaktı. Görevimizi de başarıyla tamamladık. Adamı Kızıl tim Ankara'ya götürecek. Sorgusu orada yapılacak."

 

"Emredersiniz komutanım. İzninizle." Başımı salladım. Ayağa kalkıp mutfaktan çıktı. Kağıtları kenara katıp kollarımı masaya yasladım, başımı da kollarıma. Birkaç dakikalığına gözlerimi kapattım.

 

∞ ∞ ∞

 

Helikopterler hazırlanmıştı. Elebaşı yolculuk yapabilecek kadar iyi durumda olduğu için Kızıl timi de aynı anda yola çıkacaktı. Raporumu aldığım dosyalardan birinin içine yerleştirdim. Çantamı sırtıma asıp tüfeğimi aldım. Dosyayı alıp karakolun bahçesine çıktım. Bulut'un yanına gidip dosyayı uzattım.

 

"Raporum. İşleme koyarsın." Dosyayı aldı.

 

"Zorunda olmasam bunu yapmazdım. Hayatımı kurtardın. Sen onu vurmasaydın eğer o beni vuracaktı." Hafifçe gülümsedim.

 

"Bir daha kontrol etmeden ve koruma istemeden yer değiştirmezsin. Yada kendini açık hedef yapmazsın." Önce kızıl timle sonra karakoldakilerle vedalaşıp helikoptere bindik. Dönüş yolu için kalkışa geçik.

 

∞ ∞ ∞

 

Helikopter karargaha iniş yaptığında abim karşılamıştı bizi. Helikopterden inip selam verdikten sonra hangara geçtim. Arkamdan timle konuşuyordu. Hangara girmeden önce birkaç bir şey duymuştum. Tüfeğimi kontrol ettikten sonra dolaba yerleştirdim. Çantamı boşaltım kullanılmamış eşyaları yerine yerleştirdim. Çantamı da dolaba kattım. Ben hangardan çıktığımda tim daha yeni giriyorlardı hangara.

 

"Neyin var?"

 

"Yorgunum sadece, başka bir şey yok."

 

"Canın sıkkın?"

 

"Adamı vurmak zorunda kaldım. Yoksa birimiz şehit olacaktı."

 

"Tamam ne var bunda. Doğru olanı yapmışsın sen. Raporunu yazsaydın olduğu gibi."

 

"Yazdım verdim." Saçlarımdan öptü.

 

"Git eve dinlen hadi, burada işiniz yok bugün."

 

"Odamdan almam gereken eşyalar var sonra çıkacağım."

 

"Taksi çağırayım sana."

 

"Gerek yok hallederim ben... Görüşürüz." Odama gidip çantamı ve çekmecedeki dosyayı aldım. Giyinme odasında üzerimi değiştirdikten sonra üniformamı da askısıyla birlikte aldım. Silahımı belime yerleştirdim. Karargahtan çıktım. Taksi çağıracaktım ancak Alp'i karşımda görmüştüm. Yanına ilerledim. Elimdeki eşyaları alıp arka koltuğa kattı. Sarılıp başımı göğsüne yasladım. Bir eliyle belime sarılırken diğer eliyle saçımı okşadı.

 

"Çok uykum var... Eve gidelim." Saçlarımdan öptü.

 

"Hadi." Benim için kapıyı açtı. Arabaya binip kemerimi taktım. Kapımı kapatıp diğer tarafa döndü ve arabaya bindi. Eve gittiğimizde arabadan sadece dosyayı almıştım. Diğer eşyaları zaten Alp almıştı. Odaya çıkıp dosyayı çekmeceye sakladım. Üzerimdekileri çıkartıp ılık bir duş aldım. Bornozumu giyinip banyodan çıktığımda Alp odaya girmişti. Gülümseyerek yanıma geldi hafifçe boynumdan öptü.

 

"Sen uzan, hatta uyu. Ben duş alıp geliyorum." Hafifçe başımı salladım. Alp banyoya girdiğinde dolaptan pijamalarımı çıkartıp üzerime giyindim. Bornozu koltuğun üzerine bırakıp yatağa uzandım. Çok geçmeden Alp geldi, dolaptan eşofman altını alıp giyindi. Sonra ya

nıma gelip uzandı. Hafifçe doğrulup başımı göğsüne yasladım. Kollarını bana sarıp saçlarımdan öptü. Gözlerimi kapattığım da uykuya dalmıştım.

 

Bölüm : 24.07.2025 22:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...