
Birkaç saat sonra istemsizce uyandım. Gözlerimi açmakta bile zorlanıyordum. Ama geride uyuyamıyordum.
"Ömrüm." Uyanık mıydı Alp? Bende uyanmaması için hareket bile etmemiştim. "Yavrum."
"Efendim."
"Kafanın içindeki savaş ne zaman bitecek?" başımı hafifçe kaldırıp Alp'e baktım. "Rüya mı gördün?" birkaç saniyeliğine kendimi sorgulamıştım. Hatırlamıyorum çünkü hiç bir şey. Başımı yastığa kattım.
"Hatırlamıyorum." Bana doğru döndü. Saçlarımı okşadı.
"İrkilip durdun. Rüya görüyordun galiba."
"Hiçbir şey hatırlamıyorum." Alnımdan öptü.
"Senin canın sıkkın. Bir şey olmuş."
"Olmadı." Tek kaşını kaldırdı sonra kaşlarını çattı.
"Görevde bir şey olmuş yavrum belli. Bir şey canını sıkmış senin."
"Konuşmak istemiyorum. Orada olan orada kaldı."
"Sen nasıl istersen karıcığım." Boynumdan öptü. Gözlerimi kapatıp gülümsedim. "Sana sürpriz yapsam hoşuna gider mi karıcığım?" kulağıma fısıldamıştı.
"Ne olduğuna bağlı."
"Balayı tatiline gitsek mesela?" gözlerimi açıp Alp'e baktım. Yeniden boynumdan öpüp geri çekildi.
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Ama görevin?"
"Bitti görevim."
"Gidelim.. Lütfen sevgilim." Gülümsedi. Kendi tarafında duran çekmeceyi açıp iki uçak bileti çıkarttı, bana uzattı. Biletleri alıp inceledim. Yarın sabahaydı.
"Antalya'ya mı gidiyoruz?" başını salladı. Kollarımı boynuna dolayıp sarıldım. "Çok teşekkürler sevgilim." Belime sarıldı.
"Asıl ben sana teşekkür ederim, benim nefesim olduğun için." Gülümsedim. Biletleri komodinin üstüne bırakıp yatağa uzandım yeniden. Alp, elini belime sarıp boynumdan öptü. Elini kazağımın içine sokup parmaklarını sırtımda gezdirdi. İki elimle yüzünü tuttum. Gözlerinde isyan vardı.
"Bari öpmeme izin ver ya!" güldüm. Başımı hafifçe kaldırıp boynuna küçük bir öpücük kondurdum. Gözlerini kapattı. "Biz evli değilken daha mı rahattık diye bi sorgulamaya başladım artık. İstediğim zaman öpebileyim diye nikah yaptım, abisi bitti karım izin vermiyor öpmeme."
"Sabah yola çıkacağız, çanta hazırlamam lazım." Alnını omuzuma yasladı ağırlığını vermeden. Birkaç saniye sonra başını kaldırıp beni bıraktı. Yatağın diğer tarafına uzandı. Doğrulup Alp'e baktım. Sakalları uzamaya başlamıştı yeniden ve kesmemişti göreve gittiği için. Eğilip yanağına bir öpücük bıraktım. Ayağa kalkıp dolaptan Alp'in ve benim valizlerimi çıkarttım. Daha kısa süreceği için Alp'in çantasını hazırladım ilk başta. Valizi kapatıp kapının yanına kattım. Sonra kendi çantamı hazırlama başladım. Fakat bir sorun var ki ortalık gittikçe dağılıyordu. Alp yanıma gelip elimdeki elbiseyi aldı.
"Sen git kişisel eşyalarını ayarla ben kıyafetlerini hazırlayayım." Birkaç saniye Alp'e baktım.
"Emin misin?" başını salladı. Gülümsedim. Banyoya gidip oradan kullandığım eşyaları hazırlamaya başladım. Çok sürmemişti dönmem. Emindim. Ama hem valizim hazırdı hem de ortalık toplanmıştı. Alp elimdekileri de alıp valize yerleştirdi sonra valizi kapatıp diğerinin yanına kattı.
"Mayolarımı çıkartmadı değil mi içinden?"
"Emin değilim."
"Alp! Açtırma bak bütün valizi." Güldü.
"Çıkartmadım." Gülümsedim.
∞ ∞ ∞
Havalimanından çıkış yaparken valizleri o almıştı. Araç kiralamıştı burada kullanmak için. Evrak işlemleri bittikten sonra çantaları araca yükleyip otele doğru yola çıktık. Abimgile sadece İstanbul'da olmadığımı tatile gittiğimi mesaj atmıştım. İkimizde yıllık iznimizden kullanmıştık bir hafta. Telefon titrediğinde çantamdan çıkartıp ekrana baktım.
"Kim arıyor sevgilim?" Alp birkaç saniyeliğine bana bakıp önüne döndü.
"Bilmiyorum." Telefonu açıp kulağıma yasladım. Sessizlik. "Alo?" cevap gelmemişti. Telefonu kapattım.
"Kim?"
"Bilmiyorum ses gelmedi."
"Neden açıyorsun telefonu sevgilim."
"Sanki seni arasalar açmayacaksın?"
"Ee sen herkesin telefonunu açıyorsun yavrum." Kaşlarımı çattım.
"Sen nereden biliyorsun daha önce beni yabancı numaranın aradığını ve açtığımı." Işıklarda durduğumuz esnada başını hafifçe çevirip bana baktı. Omuzuna vurdum.
"Madem arıyorsun niye cevap vermiyorsun?!"
"Ölü bildiğin bir adamın sesini telefonda duyduğunda nasıl tepki vereceğini bilemediğim için... Sadece iki kez aradım." Yola devam etti.
"Bak, ben şu anda tatildeyim. Ve bu olayla ilgili hiç bir şekilde hiçbir şeyi konuşmak istemiyorum. Tatilden döndüğümüz zaman hatırlat bunun için kavga edeceğim." Güldü .
"Tamam belki hatırlatırım." Otele vardığımızda otoparka girip arabayı park etti. Arabadan indiğimde otele doğru baktım. Fazlasıyla büyük ve hoş duruyordu. Alp bagajdan valizleri indirdikten sonra arabayı kapattı. Yanıma gelip elimi tuttu. Otelin içine girdiğimizde ilk başta hol ve lobi karşılıyordu bizi. Görevlinin yanına gidip kimliklerimizi verdik. Henüz ben kimliğimi değiştirmediğim için evlilik cüzdanını da yanımda getirmiştim. Oda kartıyla birlikte kimlikleri geri verdi.
"438 Numaralı oda B blok. Sol taraftaki asansörlere binip 5. Kata çıkın. Sağ koridoru takip ettiğiniz zaman odayı göreceksiniz."
"Teşekkürler." Alp kimlikleri ve kartı almıştı. Asansörlere ilerleyip boşta olana binip 5. Kata çıktık. Oda koridorun en sonundaydı. Alp kapıyı açtıktan sonra içeriye geçmem için bana baktı. Gülümseyip içeri girdim. Arkamdan çantalarla birlikte odaya girip kapıyı kapattı. Şaşkın şekilde odaya bakıyordum. Normal bir oda değil suitti. Kocaman bir odaydı. Masanın üzerinde bir şişe şarap duruyordu. Alp çantaları dolabın yanına bırakıp yanıma geldi belime sarılıp boynumdan öptü.
"Açayım mı şarabı?"
"Daha kahvaltı yapmadık sevgilim, bu saatte şarap mı içeceğiz."
"Sen ne istersen onu yapacağız güzelim. Acıktıysan şu anda kahvaltı var, ama bitmek üzere. İstersen aşağıya inip kahvaltı yapabiliriz."
"Olur, sonra da havuza gidelim mi?" başını sallayıp gülümsedi. "O zaman üzerimi giyinip iniyorum."
"Tamam hazırlan inelim." Kendi valizimi alıp yere yatırdım. Valizi açıp en altta olan bikinilerimi çıkarttım. Siyah takımı alıp yatağın üzerine kattım. Bikininin üstüne giyinmek için kattığım siyah pareoyu da çıkarttım. İkisini de alıp banyoya gittim. Üzerimi değiştirdikten sonra hızlı bir şekilde saçımı örüp ucuna toka bağladım. Banyodan çıktığımda Alp'te üzerini değiştirmişti.
"Kahvaltı yaparken üşüyeceksin, salonda klima vardır. Bir şeyler al üzerine istersen." Bi an duraksadım. Çok mantıklı söylemişti. Ama benim yanımda öyle bir şey yoktu. Kendi valizine ilerledi. İçinden siyah bir tişört çıkartıp bana uzattı. Gülümsedim. Üstümdeki pareoyu çıkartıp tişörtü giyindim. Sonra yeniden pareoyu üzerime giyindim. Küçük çantayı alıp içerisine güneş kremini, havlumu, gözlüğümü ve telefonumu kattım. Odadan çıkıp kahvaltı salonuna inmiştik. Küçük birer tabak hazırlayıp masalardan birisine oturduk. Kahvaltımız bittikten havuzun olduğu yere gittik. Boş şezlonglardan birisine oturdum. Alp başımda dikildiğinde Alp'e baktım.
"Ne, ne oldu?"
"Sanırım sen ilk günden ıstakoza dönmek istiyorsun yavrum. Bu beyaz tenin bu güneşte anca öyle olur çünkü."
"Alp ne yapalım? Güneşi mi kapatalım?"
"Şurada gölgelikler var gelsene oraya." Şezlongtan çantamı alıp elimi tuttu. Ayağa kalkıp Alp'i takip ettim.
"Alp localara mı gidiyoruz biz."
"Evet yavrum."
"Bu kadar şaşaya gerek var mıydı sevgilim?" Bana bakıp gülümsedi.
"Benim karım her şeyin en güzeline layık." Çok hafifçe gülümsedim. Pareoyu ve tişörtü çıkartıp şezlonga kattım. Alp yanımdaki şezlonga uzandı. Güneş kremini çantadan çıkartıp Alp'in yanına oturdum.
"O şeyi bana sürmeyeceksin değil mi yavrum."
"Sana süreceğim sevgilim." Kolunu yüzüne kapattı.
"ALP! Çek kolunu. Bağırttırma insanların içinde beni." Kolunu tutup indirdim.
"Tamam tişörtümü çıkartayım öyle sür." Doğrulup üstündeki tişörtü çıkarttı tek hamlede. Yeniden uzandı. Önce yüzüne sonra omuzlarına güneş kremini sürdüm. Telefonumu alıp ekranını ayna olarak kullanarak yüzüme ve boynuma krem sürdüm. Ayağa kalkıp kendi şezlongumdaki eşyaları yan taraftaki küçük sehpaya kattım. Şezlonga uzandıktan sonra tişörtü alıp bacaklarıma örttüm.
"Bir şeyler içmek ister misin?"
"Bilmem... Soğuk bir şeyler olabilir. Burası gerçekten çok sıcakmış." Doğrulup etrafa baktı. Gördüğü ilk garsonu yanına çağırdı. Kulağına bir şeyler söyleyip çocuğa baktı. Çocuk başını sallayarak onayladıktan sonra gitti.
"Ne dedin?"
"Hiç, içecek istedim." Şezlonga geri uzandı.
"Yalancı." Güldü önüme döndüm. Masadan gözlüğümü alıp taktım. Birkaç dakika sonra aynı çocuk geri geldi. Tuttuğu tepside iki tane renkli içecek ve gördüğüm kadarıyla atıştırmalık bir şeyler vardı. Büyük ihtimalle renkli içecekler kokteyliydi. Birisini benim tarafıma birisini Alp'in tarafına kattı. Tepsideki atıştırmalıklar da benim tarafıma bıraktı. Dondurma... Gülümsedim.
"Başka bir isteğiniz var mı efendim?"
"Teşekkürler."
"Bir isteğiniz olursa yine beni çağırabilirsiniz. İyi eğlenceler." Çocuk gittikten sonra gözlüğümü çıkartıp doğruldum. Dondurma tabağını alıp bir kaşık yedim. Alp'in beni izlediğini fark etmiştim. Alp'e baktım.
"Yer misin?"
"Afiyet olsun sana." Gülümsedim dondurma bittikten sonra tabağı kenara bırakıp ayağa kalktım.
"Yüzelim mi?" Hiç birşey söylemeden doğruldu. Kokteylden bir yudum aldıktan sonra bardağı kenara bıraktı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Havuzun kenarına gidip önce suya baktım. Ilıktı gerçi bu güneşe soğuk olması da imkansızdı. Alp'e bakmama zaman bile kalmamıştı çünkü Alp çoktan suyun içine dalmıştı bile. Sanki sabahtan beri bu anı bekliyor gibiydi. Sudan çıktığında saçlarını geriye yatırıp bana baktı. Nerdeyse havuzun ortasına kadar gitmişti. Önce kenara oturup sonra suya indim. Yüzümü ıslatmak istemiyordum. Ciddi olup olmadığımı sorguluyordu. Yavaşça yüzerek yanına gittim. Belime sarıldı.
"Sen ciddi misin sevgilim?"
"Ne oldu?"
"Yok bir şey."
"Sen kendi işine bak. Ben sana karışıyor muyum?"
"Tam olarak bu şekilde nasıl yüzeceksin?"
"Yüzmeyeceğim ki suda duracağım."
"Ya zaten her türlü banyo yapacaksın, yüzün ıslansa ne olur ıslanmasa ne olur?"
"Kremi yüzüme yeni sürdüm ya hani Alp. Yüzüm mü yansın?"
"Doğru..." kulağıma yaklaştı. "Sırtına sürmedin ama. Bir daha havuza geleceğimizde hatırlat da odadan çıkmadan önce sırtına da süreyim ben." Muzır bir gülümseme vardı yüzünde.
"Bakarız." Alp'i bırakıp havuzun kenarına gitmiştim. Yüzmeye gerçekten pek niyetim yoktu. O havuzun diğer ucuna kadar gidip sonra yanıma gelmişti. Yanıma yaklaşıp suyun üzerinde kalan omuzumdan öptü.
"Sen sevmedin gibi suyu?"
"Normal havuz işte sevgilim. Niye sevmeyim."
"Yüzün bi düştü gibi." Gülümsedim.
"Sana öyle gelmiş. Bir şey yok." Havuzun kenarına çıkıp oturdu.
"Yanarsın böyle."
"Ben zaten yanmışım." Gözlerimin içine bakarak söylemişti. Gülümsedim. Bende yavuzdan çıktığımda ayağa kalkıp havlumu getirdi. Omuzlarımı kuruladıktan sonra locaya ilerledim. Kendi şezlonguma oturup kokteyl aldım. O da karşıma oturdu. İçeceğimden bir yudum aldım. Yüzümü buruşturup bardağı yerine bıraktım.
"Sadece meyve suyu bu."
"Biliyorum."
"Alkolsüz."
"Evet."
"Ee neden istedin ki o zaman bundan."
"Daha sabah, bu saatte mi içeceğiz diyen ben miydim?"
"Yaa o ilk geldiğimizdeydi. Kaç saat geçti üstünden."
"Sadece 1 saat geçti sevgilim."
"Ohoo, işine gelmeyince de laf oyunu yapıyorsun." Şezlonga uzanıp havluyu bacaklarıma örttüm. Gözlüğümü alıp taktım yeniden.
"Daha öğlen bile olmadı. Daha bu günün akşamı var gecesi var. İçecek çok zamanın var. Boşa trip atıyorsun şu anda."
"Trip falan atmıyorum."
"Tabii yavrum, haklısın."
"Haklıyım." Güldüğünü duymuştum ama kafamı çevirip bakmamıştım.
∞ ∞ ∞
Odaya geçtiğimizde banyo yapıp bornozu üzerime giyindim. Alp benden önce duş almıştı. Ben banyo yapana kadar üzerini bile giyinmişti. Hatta yatakta uzanıyordu. Çantadan telefonumu çıkartıp ekrana baktım.
"9 cevapsız arama."
"Kim aramış?"
"Abilerim."
"Maşallah, iyi ki tatile gidiyoruz dedik." Yatağa oturup abimi aradım.
"Ooo prenses, hiç dönmeseydin keşke ya. Biz merak etmeye devam ederdik." Çok hafifçe gülümsedim.
"Duymadım telefonu, havuzdaydık."
"Bu kadar saattir mi?"
"Evet. Bir şey mi oldu neden bu kadar aramışsınız?"
"Merak ettiğimiz için. Nerden çıktı bu tatil, sabahın köründe mesaj atmışsın."
"Öyle bir anda karar verdik."
"Neredesiniz?"
"Antalya'da."
"Oh oh maşallah... İyi tatiller. Döndüğünde haber ver."
"Tamam. Görüşürüz." Telefonu kapattım.
"Ben telefonumu kapatıyorum da sen neden kapatmıyorsun?"
"Senin arayanın çok."
"Senin ki daha çok yavrum. Bana boşuna kızıyorsun. En azından beni iş için arıyorlar."
"Aramasınlar. Buradan bir yere gidemezsin zaten. Karım izin vermiyor, dersin anca."
"Derim, ne olacak?" Gülümsedim.
"Bugün sahilde parti varmış gitmek ister misin?"
"Bilmiyorum... Ama kalabalığa girmek istemiyorum."
"Bara inebiliriz?"
"Oda da kalsak? Zaten saçlarımı kurutmam uzun sürüyor. Hazırlanmak istemiyorum bir kez daha."
"Olur sevgilim. Hadi kalk, üstünü giyin gel yanıma ama saçlarını kurutma."
"Neden?"
"Sen giyin gel hadi." Ayağa kalkıp valizden mor saten geceliğimi aldım. Banyoya gidip üzerimi değiştirdikten sonra odaya geri döndüm. Alp şarabı açmış bardaklara dolduruyordu. İki bardağı da alıp yatağın yanındaki masaya kaattı.
"O küçük tokalarından getirsene bide saç yağlarını." Yatağa oturup geriye yaslandı. Valizin içindeki küçük çantayı alıp Alp'in yanına gittim. Bir bacağını aşağıya sarkıttı. "Gel otur önüme."
"Saçımı mı öreceksin sen?" başını salladı. "Bu kadar saçın içinden çıkamazsın sevgilim. Emin misin?"
"Gel yavrum hadi." Alp'in önüne oturdum. Çantadan saç yağını ve tokaları alıp Alp'in kolay ulaşabileceği bir şekilde kattım. Önce saçlarıma yavaşça saç yağını sürdü. Sonra küçük tutamlar alarak örmeye başladı.
Örgü bittiğinde kalkmamıştım. Sırtımı Alp'in göğsüne yaslayarak uzanmıştım. Boynumdan öptü yavaşça.
"Yorulmadın mı sen şimdi."
"Bilmem, hissetmedim."
"Yalancı." Güldü. Kollarını bana sarıp çenesini omuzuma yasladı.
"Seninle ilgili hiç bir şey beni yormuyor. Ben yıllardır seni bekliyorum. Ve sana kavuşmuşken hiç bir şeyden şikayetçi olmaya hakkım bile yok, şikayetçi olmam da." Şarap bardağının birini alıp bana uzattı. Hareket etmemek için içmemiştim şarabı saçımı örerken. Bardağı alıp bir yudum içtim.
"Ya yeniden karşılaşmasaydık? O zaman ne yapacaktın?"
"Eğer kader bizi yeniden karşılaştırmasaydı o zaman ben kaderi zorlardım." Güldüm.
"O nasıl olacak?"
"Çıkardım karşına hiç beklemediğin bir anda. Sonra sen bana aşık olurdun. Biz yine abinden gizli görüşürdük seninle. Yine evlenirdik." Kulağıma fısıldadı. "Yine çocuklarımızın hayallerini kurar onlara isim düşünürdük." Başımı koluna yaslayıp Alp'e baktım. Kucağında bir bebek gibi duruyordum neredeyse.
"Çok emin konuşuyorsun kendinden."
"Biz birbirimizin kaderiyiz Ömrüm. Ne olursa olsun, zaman bizi yine de karşılaştıracaktı." Bir eliyle hala beni sararken diğer elini yavaşça bacağımda gezdirdi. Başını eğip yavaşça boynumdan öptü.
∞ ∞ ∞
Alp sahilde olduğunu söylemişti ama bir türlü bulamıyordum. Benden önce inmişti. Yani ben öyle söylemiştim çünkü hazırlanmam uzun sürmüştü. Gözümdeki gözlüğü çıkartıp tam karşımdaki şezlonga baktım. Alp şezlongta tişörtsüz bir şekilde uzanıyordu. Ve hemen yanındaki şezlongta bir kadın sadece bikinileriyle oturmuş bir şeyler anlatıyordu. Yanlarına ilerleyip kadının oturduğu şezlonga çantamı kattım. Alp'in gözleri kapalıydı ama seslere gözünü aralayıp etrafa bakmıştı. Beni gördüğünde sırıtarak yeniden gözünü kapattı.
"Yalnız burası dolu. Görmüyor musunuz?" elindeki içeceği masaya bırakıp ayağa kalktı.
"Yoo görüyorum."
"O zaman eşyalarınızı alıp başka yeri gidin!" kaşlarımı çattım. Şaka gibi ya. Arsız.
"Ay, evet haklısınız ben kocamın yanına gideyim." Kız saçlarını savurarak yeniden şezlonga oturdu. Az önce masaya kattığı buzlu içeceği alıp kızın kafasından aşağıya döktüm. Kız çığlık attığında Alp dahil birkaç kişi bize bakmıştı.
"NE YAPIYORSUN YA MANYAK! BEYAZ GİYİNMİŞİM MAHVETTİN ÜSTÜMÜ! SAÇLARIMIN NE HALE GELDİĞİNE BAK. YA GÜVENLİK YOK MU BURADA! HER ÖNÜNÜZE GELENİ İÇERİYE Mİ ALIYORSUNUZ? GÜVENLİK!"
"Ne diyorsun ya sen arsız! Hem evli adamlara sırnaşmaya çalışıyorsun hem de üste çıkmaya çalışıyorsun." Kıza karşı bir hamle yapacağım sırada Alp hızlıca ayağa kalkıp aramıza girdi. Şezlongun üstünden atlayarak benim yanıma geçip bana sarıldı. Çünkü başka şekilde zaptedemeyeceğini biliyordu.
"NE BAKIYORSUN HALA KADIN GİTSENE. İÇECEĞİ ÜSTÜNE DÖKMEM YETMEDİ GALİBA!?" kadın şezlongun üstünde duran gözlüğünü alıp uzaklaştı. Alp'e baktım. Elini tutup yüzüğünü kontrol ettim. Elindeydi.
"Neden evliyim demiyorsun!?"
"Söylemediğimi nerden biliyorsun?" belime sarılıp bana baktı. "Sakin ol karıcığım." Boynumdan öptü. Beni kendi uzandığı şezlonga oturttu. Birkaç peçete alıp diğerini sildi sonra karşıma oturdu. "İyi misin?"
"Ben iyiyim zaten! Tişörtün neden üstünde değil?"
"Yavrum sıcak ya hani? Denizdeyiz ya hani sevgilim."
"Bana içecek bir şeyler söyle."
"Ne istersin karıcığım?"
"Bilmiyorum söyle bir şeyler." Mini bara çok yakın olduğumuz için kalkıp direkt kendisi almıştı. İçeceği masaya katıp önümde eğildi. Yavaşça önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Hafifçe yanağımı okşadı.
"İyi misin şimdi."
"İyiyim. Bir daha bensiz inmeyeceksin aşağıya."
"Sen nasıl istersen karıcığım." Ayağa kalkıp şezlonga oturdu. Kenarda duran tişörtünü üzerine giyindi. Ben uzandıktan sonra kendisi de uzandı.
∞ ∞ ∞
1 haftalık tatilin ardından yeniden İstanbul'a dönmemizin üstünden iki hafta geçmişti. Alp'in rütbe almasına üç hafta kalmıştı. Heyecanlı değildi, hatta umursamıyordu bile. Ben ondan daha heyecanlıydım. Ama benim de rütbe almama daha vardı.
"Ne düşünüyorsun?" Başımı çevirip abime baktım. Geldiğini fark etmemiştim bile.
"Hiç." Yana kaydım. Gelip yanıma oturdu.
"Evlendirdik mutsuzsun tatilden geldin yine mutsuzsun. Neyin var?"
"Tatilden geldik çünkü?" güldü.
"Özür dileriz prenses 365 gün boyunca tatilde olamadığın için. Bak tören var koşuşturmayla uğraşıyorum. İzin almıştım bu hafta iznim iptal edildi tören sonrasına kaldı."
"Sen heyecanlı mısın?"
"Ne için?"
"Rütbe alıyorsun."
"Değilim."
"Çok ruhsuzsunuz. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş." Kollarımı düğüm yapıp arkama yaslandım.
"Diyene bak. Yüzün yanmış senin, çok mu kaldın güneşte."
"Kremle anca bu kadar kurtardım. Geçti zaten. Çok da değil zaten ya."
"Kocan nerede?"
"Gökhan komutan çağırdı."
"Atıyorlar mı yoksa askeriyeden?" güldüğünde göz devirdim.
"Görev için çağırdı, konuşmaya. Yani ben öyle biliyorum."
"Oo aranızda sırlar var."
"Abi! Bozmaya çalışma kocamla aramı ya, zaten kavga edip duruyoruz. Sanki sen yengemden hiç bir şey saklamıyorsun!"
"Tamam sen onu bunu boşver bakayım. Görevde ne oldu onu anlat."
"Ne olmuş, bir şey olmadı."
"Ben de salağım zaten Ömrüm değil mi? Kavga ettiğinizi bilmiyorum çünkü?!"
"Tim mi anlattı?"
"Hayır."
"Nereden biliyorsun o zaman ya?! Nerden duymuş olabilirsin?!"
"Niye söylemedin bana?"
"Ben timi azarlıyorum gizli kalacak diye sana gelip kendim mi anlatacağım?"
"Ne gizli kalıyormuş." Başımı arkaya çevirip baktım, Alp gelmişti. Seslice nefes verip ayağa kalktım.
"Yok bir şey. Siz oturun konuşun ne konuşuyorsanız." Gideceğim sırada Alp kolumdan tuttu. Kaşlarımı çattım.
"Otur gitme boşuna, anlatmak istersen anlatırsın."
"İşim var."
"Ya sabahtan beri oturuyorsun ben gelince mi işin çıkıyor?" Birkaç saniye Alp'e baktım sonra Teoman'a. Elini yavaşça geri çektim, zorlamamış bırakmıştı zaten. Telefonum titrediğinde seslice nefes verip telefonu aldım cebimden. Timur arıyordu. Telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Efendim abi?"
"Müsait misin Ömrüm?"
"Yani pek değil."
"Tamam o zaman müsait olunca ara."
"Tamam." Telefonu kapatıp cebime kattım.
"Hangisi aradı ne diyor?"
"Ne yapacaksın abi, beni aradı seni mi aradı? Sana söylemek isteydi seni arardı." İkisine de arkamı dönüp binaya ilerledim.
"Ohoo, evlendi baş kaldırmaya başladı bu da." Abimin arkamdan söylenmelerini Alp'in daha fazla sinir etmek için gülüşmelerini duydum. Ama geriye dönmemiştim. Odama geçtiğimde telefonu alıp yeniden Timur'u aradım. İlk çalışta açmıştı.
"Müsait misin?"
"Evet abi."
"Ne zaman çalışmıyorsun?"
"Bilmiyorum bakmadım nöbet listesine. Neden?"
"Biz Lavin'le evlenmeye karar verdik." Gülümsedim. "Sen ne zaman müsaitsin onu söyle bana. Nikah tarihini o zamana alacağım."
"Bilmiyorum bekle iki dakika bakayım." Telefonu kulağımdan indirip nöbet dosyasını açtım. Listeye baktığımda tüm gün boş olan 2 günüm vardı hafta içine denk gelen. "Haftaya Cuma ve ayın son çarşambası."
"Ohoo, o çok olur. Tamam haftaya Cuma. 9 gün var zaten daha."
"Sadece nikah mı yapacaksınız? Lavin düğün istiyordu sanki?"
"Senin nikahını gördükten sonra vazgeçti düğünden. Nikah ve sonrasında eğlenceye karar verdik. Biz bize bir mekanda oturup geceliyeceğiz."
"Tamam. Şimdi çalışıyorum. Akşam çıkışta Lavin'in kafesine uğrayacaktım zaten pasta almak için onunla da konuşuruz."
"Gitme boşuna, erken kapatıyor bu sıralar. Nikah için hazırlık yapıyorlar kardeşiyle."
"Tamam teşekkürler. Görüşürüz sonra." Telefonu kapatıp masanın üstüne bıraktım. Derin bir nefes alıp verdim. Bi an Bulut gelmişti aklıma. Telefonumu alıp Bulut'u aradım. Telefon birkaç kez çaldı. Tam kapatacağım sırada telefon açıldı.
"Alo?" bir kadın sesi, tanıdık gelmişti bu ses. Galiba eşiydi.
"Ee merhaba. Bulut'u aramıştım ben. Orada mı acaba?"
"Siz kimsiniz?"
"Ben askerden bir arkadaşıyım." Sesi fazla şüpheciydi, haklı olarak.
"Hayır şu anda burada değil. Telefonunu evde unutmuş. Geldiğinde aramasını söyleyeyim isterseniz."
"Ee yok hayır gerek yok yani. Ben sadece yarasının nasıl olduğunu soracaktım iyileşti mi diye."
"Siz Bulut'u kurtaran asker misiniz? Evet iyileşti. Bulut sizden bahsetmişti. Çok teşekkür ederim size, onun yeniden bize kavuşmasını sağladığınız için." Gülümsedim.
"Estağfurullah bu benim görevim. İyi olmasına ve kavuşmanıza sevindim. Geri aramasına gerek yok sadece bunu sormak için aramıştım."
"Çok teşekkür ederim size."
"Lafı olmaz, rica ederim. İyi günler." Telefonu kapatıp kenara bıraktım.
Uykum yoktu, gece güzel uyumuştum bugün de çok yorulmamıştım ama kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki anlatacak kelime bulamıyordum. Aklıma gelen bir şeyle yeniden telefonu aldım. Mesajlara girip Timur abimin sayfasını açtım.
'Yarın sabah hastanede misin?' Birkaç saniye sonra aktif oldu.
'Evet.'
'Kontrole geleceğim, hem fizik tedaviye hem de genel. Ayarlayabilir misin?'
'Tamam, sabah 8 de yanımda ol.'
'Teşekkürler.' Telefonu masaya bıraktım. İlaçları tamamen bıraktığımdan beri kontrole gitmemiştim. Daha doğrusu unutmuştum. Bir anda Alp karşıma çıkmıştı çünkü. Yarın, gece nöbetine geleceğim için gündüz boştum. Alp gündüz geleceği için zaten evde tek olacaktım. İşlerimi halledip dönebilirdim. Ayağa kalkıp masamı toparladım. Dosyaları çekmeceme kilitleyip eşyalarımı alıp odadan çıktım. Kapımı kilitledikten sonra bahçeye çıktım. Alp zaten eve gideceğimi bildiği için yeniden söylememiştim. O işleri bitmediği için geç gelecekti birkaç saat.
∞ ∞ ∞
Alp evden çıktıktan sonra bende hızlıca hazırlanıp evden çıktım. Hastaneye vardığımda önce abimin odasına gittim. Kapıyı çaldıktan sonra içeriye girdim. Bugün onun ameliyat günü olduğu için odası bomboştu. Ama zaten bugüne de sadece 1 ameliyatı vardı o da öğlendi.
"Günaydıın." Bana bakıp gülümsedi, ayağa kalktı. Sarılıp yanağımdan öptü.
"Günaydın." Masanın ön tarafındaki koltuğa oturduğunda o da yeniden oturdu.
"Yorgun gibisin sen?"
"Gece çok uyumadım ama iyiyim yorgun değilim. Kahve içecektim seni bekledim. Kan tahlili ver sonra kahve içelim."
"Canım hiç istemiyor ya, sen söyle kendine iç."
"Canın kahve mi istemiyor? Kızım sen kahveyi direkt kaşıkla yiyen insansın." Güldüm. Arkama yaslandım.
"Hayır canım hiçbir şey istemiyor direkt?"
"Tatildeyken bir şey mi oldu?"
"Hayır. Oradayken de çok fazla bir şeyler yemiyordum ki. Bu aralar iştahım yok."
"Gel o zaman. Aycan Hoca burada. Önce fizik tedavi muayneni ol sonra kan tahliline gidersin."
"Olur." Eşyalarımı odada bırakmıştım kapıyı kilitledi için. Sadece kimliğimi ve telefonumu almıştım yanıma.
Aycan Hocanın yanına gittiğimizde abim içeriye girmemişti. Uzunca sohbet etmiştik uzun süredir kontrole gelmediğim için. Elle muayne etmişti. Hiçbir şeyde aksilik görmediği için film istememişti. Bende kendimi iyi hissediyordum zaten. Odadan çıktığımda elinde kahveyle beni bekliyordu. Büyük ihtimalle dayanamamıştı beni beklerken, gidip kahve almıştı.
"Ne dedi?"
"Bir sorun görmedi. Film çekilmene gerek yok, dedi. Kendimi iyi hissetmezsem gelecekmişim sürekli kontrole gelmeme gerek kalmadı." Başını salladı. Dahiliyeye gittiğimizde bu sefer o da benimle odaya girmişti. Birkaç dakika sohbet ettikten sonra tahlili yazdırmıştı. Ben kan alma odasına gidip kanı verdikten sonra bana meyve suyu ve çikolata almıştı. Odaya giderken ilk başta çikolatayı yemiştim. Buna mutlu olmuştum biliyordu. Odaya geçip oturduk.
"Kocan nerde senin, sen niye tek geldin hastaneye?"
"Haberi yok hastaneye geldiğimden. Karargahta o, ben gece nöbetine gideceğim."
"İşin varsa ben haber veririm sana sonuçları."
"Yok, bir saate çıkar dedi zaten."
"Gel kahvaltı yaptırayım sana o zaman. Çikolata yetmez."
"Yok, canım istemiyor gerçekten. Senin işin varsa ben bahçede beklerim."
"Yok bugün işim, hasta görünmüyor sistemimde." Masaya yaklaştım.
"Abi Lavin nasıl?"
"İyi? Bir şey mi oldu?"
"Yok sadece sizi merak ettim... Ben çok sevindim evlenmenize."
"Büyük ihtimalle tek sevinen sensin zaten güzelim."
"O ne demek?"
"Umay'la Tunç uyutmadı bütün gece."
"Niye?"
"Evden gitmeyeyim diye. Bi kendisi kalmış bekar." Güldüm.
"Biz mi dedik ona, bekar kal, diye? Yapmıyor sevgili, biz ne yapalım?"
"Sen öyle san."
"Ne? Noldu? Ya söylesene."
"Tunç'un kulağına gitmesin ama... Sevgilisi var onun."
"Ne! Ciddi misin? Bize niye söylemiyor?"
"Bana da söylemiyor zaten, ben fark ettim. Ama haberi yok"
"Ne zamandır peki?"
"Çok uzun süredir. Belki 4 yıl falan olmuştur."
"Abi sen ciddi misin? Neden bize hiç söylemedi?"
"Bilmiyorum. Yani 4 yıldır aynı kız mı ona emin olamıyorum. Ama Tunç'ta sürekli sevgili değiştirecek birisi değil. Onu biliyorum." Arkama yaslandım.
"Ee neden evlenmiyor o zaman bu kadar yıldır?"
"Bilmiyorum Ömrüm. Sevgilisi olduğunu bile söylemiyor zaten." Telefon çaldığında konuyu kapatmıştık. Abim telefonunu açıp kulağına yasladı.
"Evet burada."
...
"Neden?"
...
"Çikolata yedi ama."
...
"Tamam geliyoruz." Telefonu kapattığında bana baktı. "Bir tüp daha kan vereceksin."
"Neden?"
"Bir tahlilin sonucunu bulamamışlar. Yeniden yapacaklarmış." Seslice nefes verdim. Kolum zaten morarmış ve sızlıyordu.
"Tamam." Yeniden kalkıp kan alma odasına gittik. Bir tüp daha kan verdim. Pamuğu koluma bantla sabitledikten sonra odadan çıktım. Abimle bahçeye çıktık. Aslında biraz yürüyecektik hava çok güzeldi ama başım dönmeye başlayınca banklardan birisine oturduk.
"Ama ben sana diyorum değil mi kahvaltı yapalım diye."
"Ya kan verdiğim için başım dönüyor açlıktan değil. Aç değilim zaten canım da istemiyor."
"Durup dururken sinirlendiriyorsun beni! Bekle burada yiyecek bir şeyler alıp geleceğim."
"Gitmiyorum zaten bir yere." Bahçedeki kantine ilerledi. Birkaç dakika sonra elinde bir poşetle geri döndü. Yanıma oturdu. Poşetin içinden önce meyve suyunu çıkarıp çalkaladı. Pipeti yerleştirdikten sonra bana uzattı. Meyve suyunu alıp biraz içtim.
"Abi iyiyim ben, boşa telaş yapıyorsun." Bir şey söylemedi. Meyve suyunu bitirene kadar bahçede oturmuştuk. İçeriye geçip abimin odasının olduğu kata çıktık. Telefonu çaldığında odaya gitmemiştik. Dahiliyedeki doktor arıyordu çünkü. İki kat aşağıya inip doktorun odasına gittik. Kapıyı çaldıktan sonra içeriye girdik. Masanın ön tarafında duran koltuklardan birisine ben birisine abim oturdu.
"İlk tahlilin sonuçları çıktı, diğerini bekliyordum aslında ama sizi çağırıp önceden konuşayım dedim. Tahlilleriniz genel olarak iyi. Sadece birkaç vitamininiz düşmüş, onları da takviyelerle halledebiliriz. Ama... İsterseniz devamını yalnız konuşabiliriz?" hafif kaşlarımı çattım.
"Hayır gerek yok devam edin lütfen."
"Aslında bekar olduğunuz için ikinci kez tahlil istedim. Beta-hCG'niz bir miktar yüksek."
"Ne demek yani o? Türkçe olarak söyler misiniz?"
"Tahliller göre hamile görünüyorsunuz." Bir an duraksamıştım. "Tahlil esnasında bir hata olduğunu düşündüm o yüzden ikinci kez istedim. Onlar da geldi şu anda ona bakıyorum ama o yine aynı şekilde tahlilleriniz. Sizi bir kadın doğum uzmanına yönlendirebilirim bu durumla ilgili. O sizi daha fazla bilgilendirecektir." Ben cevap vermeyince abim benim yerime konuşmuştu. Odadan çıktığımızda bana baktı.
"Ömrüm iyi misin? Rengin soldu. Tahlillerde yanlışlık çıkabiliyor. Bu illa hamile olduğun anlamına gelmiyor, bir rahatsızlığın da olabilir. Önce kontrole gidelim. Sen geç benim odamda otur. Ben ameliyata gideyim hasta hazırmış. Ondan sonra geleyim seninle doktorun yanına geçelim. "
"Yok hayır. Yani sen git ameliyata. Ben tek giderim doktorun yanına."
"Emin misin?"
"Evet."
"Sonra odama geç ama."
"Tamam. Gelirim." Abim gittiğinde koridorda gördüğüm ilk koltuğa oturdum. Hamile olma ihtimalim mi vardı? Ama... Evet bu benim, bu dünyadaki en çok istediğim şeydi... Ama çok erkendi. Yeni evlenmiştik. Her şey çok yeniydi... Eğer hamileysem... Alp kabul edecek miydi? Eder miydi... Ayağa kalktım. Derin bir nefes alıp verdim. Bir kat yukarıya çıkıp doktorun odasını buldum. Kapıyı çaldıktan sonra yavaşça açıp içeriye girdim.
"Merhaba, beni Serkan hoca yönlendirdi de."
"Ömrüm değil mi?"
"Evet." Kapıyı kapatıp doktorun masasına yaklaştım. Ön taraftaki koltuğa oturdum.
"Ben de tahlilleri inceliyordum. Bazen, bazı kadın hastalıklarından dolayı da bu değer yüksek olabiliyor. Sadece hamilelikte değil."
"Bekar değilim, evliyim. Sadece kimliğimi değiştirmedim henüz. Yani.. hamile olma ihtimalim de olabilir."
"Eğer böyle düşünüyorsan haftaya bir daha gel yeniden tahlil yapalım. Bu değer normalde sıfır olması gerekiyor. Ama hamileliğin ikinci yada üçüncü haftalarında 10 civarına çıkıyor. Yani bu çok yeni anlamına geliyor. O yüzden ultrasonla da bakarak görebileceğimiz bir durum değil. Ama hamile olduğunu düşünüyorsan haftaya yeniden tahlil yapabiliriz." Hafifçe başımı salladım.
"Olur yeniden gelirim ben. Ama bu şimdilik aramızda kalabilir mi?"
"Tabii ki, zaten hasta bilgilerini kimseyle paylaşmıyoruz.*
"Şu anda yapabileceğim bir şey var mı peki?"
"Hayır, sadece bu süreçte yediklerinize biraz dikkat edebilirsiniz. Kafein, alkol sigara gibi şeyler tüketiyorsanız bir süre ara verin."
"Tamam teşekkürler." Ayağa kalktım. "İyi günler."
"Geçmiş olsun." Odadan çıkıp abimin odasına gittim. Anahtarını görevliye bırakmıştı benim için. Odadan eşyalarımı aldıktan sonra kapıyı kilitleyip anahtarı yeniden görevliye verdim. Arabaya bindiğimde telefonu alıp mesaj attım. 'Eve gidiyorum işim çıktı.' Eve vardığımda arabadan inip eve geçtim. Salona ilerleyip koltuklardan birine oturdum. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Eğer hamileysem... Telefon çaldığında ekrana baktım. Alp arıyordu. Ama şu anda onunla konuşacak halim yoktu. Sessize alıp koltuğa bıraktım telefonu. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Elimi bi refleksle karnıma götürdüm... Evet daha çok erkendi, yeni evlenmiştik çünkü... Ama yaşımda ilerlediği için tam zamanıydı... Ama her şey yeniden sıfırlanacaktı... Yine görevlere gidemeyecektim... Yine masa başına dönecektim.. sonra bir süre uzak kalacaktım mesleğimden... İçimde çığlıklar kopuyordu... Ne yapacağımın kararını verememek... Ne hissedeceğimi bilememek... Uzun zaman sonra ilk kez bu kadar yalnız hissetmiştim kendimi. Yalnız değildim, Alp vardı abilerim vardı... Ama yalnızdım. Düşüncelerime hapsolmuş bir başıma kalmıştım. Telefon yeniden çaldığında tekrar sessize aldım. Ben açana kadar arayacaktı biliyordum. Ama gerçekten konuşamazdım şimdi. Derin bir nefes alıp verdim. Koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım.
Birisi beni kucağına aldığında gözlerimi açtım yavaşça. Kaşlarımı çattım.
"Alp?" sesim çok puslu çıkmıştı.
"Benim sevgilim." Yatağa uzandırdı.
"Nöbet? Alp nöbet var." Birden gözlerimi açtım. Hızlıca doğrulup ayağa kalktım ama adım atamamıştım. Başım dönmeye başlamıştı. Alp hızlıca kollarının arasına aldı beni. Boynuma küçük bir öpücük kondurdu.
"Önce hızlı hareket etme yavrum. Sonra, zaten nöbet saatin geçti nereye gidiyorsun bi kere. Çocuklardan biri senin yerine nöbet tutacak sen de sonra onun yerine tutarsın." Beni yatağa oturttu. "Sabahtan beri hiç bir şey yemedin değil mi? Bak çok sık başın dönmeye başladı yavrum. Düzensiz besleniyorsun."
"İyiyim ben. Yeni uyandım diye oldu."
"Nereye gittin sen?"
"Abim çağırdı onun yanına gitmiştim."
"Üstünü değiştir hadi öyle uyu. Ben bi banyo yapacağım. İstediğin bir şey var mı?"
"Yok sevgilim." Saçlarımdan öptü sonra banyoya gitti. Kendimi iyi hissettikten sonra ayağa kalkıp pijamalarımı giyindim. Aşağıya inip mutfağa ilerledim. Dolabı açtığımda beni karşılayan ilk şey çikolatalı pastayı. Gülümsedim, gelirken almış olmalıydı. Yanında bir kutu daha vardı. Kutunun kapağını açtım. Onun içinde de ekler vardı. Hem de çeşit çeşit. Dolabın rahatsız edici alarmı bile kulaklarımı şu anda rahatsız etmiyordu. Eklerden birini alıp bir parça ısırdım. Frambuazlıydı. Gözlerimi kapatıp yavaş yavaş çiğnedim. Yuttuktan sonra kalan parçasını da ağzıma attım.
"Yavrum dolap niye açık. Neredesin sevgilim?" Koridorda yankılanan sesle suçluluk hissetmeye başlamıştım bi anda. Mutfağa girip bana baktı, gülmeye başladı beni görünce. "Yavrum kutuyu çıkartıp yesene neden ayakta yiyorsun?" yanıma geldi kutuyu dolaptan çıkartıp belime sarılarak beni kendine çekti. Kutuyu tuttuğu eliyle dolabı kapattı. "Zaten senin hepsi." Alp'e baktım.
"Teşekkür ederim sevgilim."
"Telefonun sessizde de değil. Defalarca aradım seni. Nasıl duymadın onca aramayı... Seni çok merak ettim."
"Duymadım. Uyuyordum."
"Yemek hazırlayayım sana. Tatlı yeme sadece. Zaten bütün gün aç kalmışsın."
"Boşver uğraşma. Zaten yorgunsun."
"Ben de daha yemek yemedim yavrum. Buzluğa Pizza katmıştım, yer misin?"
"Olur."
"Hadi sen geç salona ben hazırlayayım." Ekler kutusunu bana vermek yerine yeniden dolaba katmıştı.
"Sadece bir tane daha alayım."
"Hayır sevgilim. Çocuk gibisin yavrum önce yemek yemen gerektiğini biliyorsun."
"Sadece sana karşı."
"Ne?" güldüm.
"Sadece sana karşı çocuk gibiyim." Saçlarımdan öptü. Buzluktan pizzayı çıkarttı. Fırına ilerleyip tepsiyi çıkarttı, pizzayı yerleştirdikten sonra fırını çalıştırıp tepsiyi yerleştirdi ve kapağını kapattı. Sandalyelerden birisini çekip oturdum. Dolaptan yeşillikler çıkarıp salata hazırladı. Sebzeleri tek tek yıkayıp kuruladıktan sonra büyük kasenin içine doğradı. Üzerine biraz tuz biraz zeytin yağı kattı sonra tabağı ve iki çatalı alıp masaya geldi. Çatlaklardan birisini benim önüme kattı diğerini karşıma. Salata kasesini ortaya kattı. Dolaptan rendelenmiş parmesanı alıp biraz salatanın üzerine serpti. Tezgaha yeniden geçtiğinde bir sos hazırlıyordu ama Parmesan dışında ne kattığını görmemiştim. Bir kaç dilim ekmek çıkartıp tavada tereyağı ile kızarttı. Ekmekler kızardıkça nefis kokular yükseliyordu. Gözlerimi kapatıp kokuyu derince içime çektim. Bir anda yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimi açıp Alp'e baktım. Elindeki tabakları masaya bıraktı. Kızarmış ekmekten bir parça böldü. Ekmeğe biraz üfledi, çok sıcaktı büyük ihtimalle. Yaptığı sostan ekmeğe biraz sürüp bana uzattı.
"Tadına bak." Onun elinden yedim. Yavaş yavaş çiğnedim. Tadı o kadar güzeldi ki. Alp'e baktım.
"Çok güzel tadı. Pizzayı boş ver ben bunu yerim." Ekmeğe uzandığımda tabağı geri çekti. Bi an duraksayıp Alp'e baktım.
"Ekmekler sıcak. Dokunacaksın elini yakacaksın şimdi." Ekmeği bölüp biraz üfledi yeniden sostan üzerine sürüp bana uzattı. Gülümsedim, elindeyken yedim yeniden.
Pizzanın kokusu gelmeye başlamıştı. Fırını kontrol etti. Fırını kapattığın da piştiği anlamıştım. Tezgahın üzerine alıp buharının çıkmasını bekledi. Sonra dilimleyip büyük bir tabağın içine dizdi dilimleri. Ellerini yıkayıp kuruladıktan sonra tabağı alıp masaya geldi karşıma oturdu.
"Elini uzatmak yok, soğumasını bekle. Çok sıcak yanarsın yerken." Küçük bir çocuk gibiydim onun yanındayken. Her ne kadar öfkelensem, kızsam, kavga da etsem yine de kalbim bir şekilde eriyordu. Bir dilimi diğerlerinden ayırdı daha hızlı soğuması için. Ilıdığında benim önüme kattı. Yemekleri yedikten sonra ben toplamıştım mutfağı. O çok yorgundu belliydi halinden.
Mutfağı toparladıktan sonra salona gidip yanına uzandım. Bir film seçmişti. Ben gelince filmi başlattı. Ben filmi izliyordum ancak o beni izliyordu. Başımı hafifçe çevirip Alp'e baktım. Saçlarımdan öptü.
"Beni bırakma asla olur mu?"
"Nereden çıktı şimdi bu durduk yere?"
"Hiç, öyle..." Beni kollarının arasına aldı çenesini bastırmadan başımın üstüne yasladı. "Bir gün gidersen sensiz ne yaparım diye düşünüyorum... Sensiz yapamam."
"Göreve falan gitmeyecektin değil mi? Bu konuşma o yüzden değil yani?" güldü.
"Gitmeyeceğim yavrum. Şu anda görev yok... Bugün sana ulaşamayınca çok korktum, merak ettim. Sonra adamlar evde olduğunu söyledi."
"Evde başkaları mı var?"
"Evde değiller. Dışarda evin etrafındalar. Korumalar var."
"Benim niye haberim yok?"
"İzin vermezsin çünkü. O yüzden haberin yok." Kaşlarımı çattım. Yine de bir haber verebilirdi. Başını kaldırım bana baktı. "Çatma kaşlarını boşuna. Bugün kavga etmene de izin vermeyeceğim." Sustum. Yüzünü inceledim bir süre. Gözleri bi farklı bakıyordu bugün.
"Ben yanındayım... Gözlerindeki bu özlem neye?" gülümsedi.
"Ben seni yanımdayken de özlüyorum... Küçükken senden hiç ayrılmamış olmayı dilerdim... O zamanlar korkardım kimseden habersiz bir şey yapmaya... Ama keşke korkmasaymışım, yine gelseymişim yanına gizli gizli... Senden ayrı kaldığım her bir günüme özlemim var benim."
"Hiç sevgilin olmadı mı? Yada görüştüğün birisi? Onca
yıl yalnız kalmış olamazsın."
"Olmadı... Ben hep seni bekledim... Hem senin de sevgilin olmadı, zaten olsa yaşamazdı büyük ihtimalle."
"Üff iki dakika normal konuşamıyoruz gerçekten ya!" kalkacağım sırada daha sıkı sarıldı.
"Tamam kızma. Ama yanımdan gitme. Sustum bak." Bir kaç saniye Alp'e baktım. Sonra başımı göğsüne yasladım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.87k Okunma |
280 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |