
Kaç saat geçmişti bilmiyorum ama, gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Gözlerimi araladığımda ise başımda birileri vardı. Fısıldayarak birşey konuşuyorlardı ama gözlerimi tam açamadığım için kim olduklarına bakamıyordum.
Gözlerimi yeniden açtığımda her taraf karanlıktı. Nerdeydim bilmiyorum.. bir odadaysım ama burası benim odam değildi. Vücudum ne kalkma izin veriyordu ne de gözlerimi açmama gözlerim yeniden yeniden kapanıyordu. Kalkmam lazımdı, neredeydim bilmem lazımdı ancak beynim buna izin vermiyordu!
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, kapı açıldı ve biri geldi. Yanıma yatağa oturdu saçlarımı okşadı. Gülümsedim, Teomandı bu. Kokusundan biliyordum, saçlarıma o hafif dokunuşlarından. "Ömrüm" dedi kısık sesle "Güzelim artık uyan" daha çok gülümsedim sanırım karanlık olduğu için görmüyordu.
"Uyandım... Ama gözlerimi açamıyorum çok yorgun hissediyorum kendimi." dedim kısık sesle. "Ben neden burdayım?"
"Seni defalarca aradım kapını çaldım. İmkansızdı o kadar sese uyanmaman. Kapıyı kırdım sonra. Ateşin varmış, biraz daha gelmesek havale geçirebilirdin. Aşağıda kalacaktık Umay uyanınca seni de yukarı çıkarttım. Ama hala ateşin 38.4, 39.6 dan düştü ama daha düşmüyor. Dört saat oldu."
Gülümsedim. "Yanıma uzansana ben kalkamıyorum şu anda" güldü. Yanıma uzandı beni kendine çekti göğsüne yatırdı. Saçlarımı okşadı. "Tamam düşer şimdi, birazdan, sonra. Ben tekrar uyuyacağım"
"Hayır! Sakın. Bak saatlerdir başında bekliyorum uyuma. Uyuduğun için daha yavaş düşüyor ateşin uyuma. Aaaa. Ne uykucu oldun sende!"
Güldüm "Evet uykucu oldum iyi geceler" gözlerimi kapattım yeniden bana sarıldı. Uyumıycaktım direnebildiğim kadar. Ama onun göğsünde yatmak istiyordum.
Ne kadar zaman geçmişti? Tekrar mı uyumuşum? Gözlerimi hala açamıyordum... Ama etraftan bu sefer daha çok ses geliyordu. Biri yanımda oturmuş saçlarımı okşuyordu. Kolumda bir ağrı hissediyordum. Gözlerimi araladım fakat yeniden kapandı. Karşımda oturan Teoman abimdi. Burası demin ya da ne bilim saatler önce olduğum oda olamazdı. O odada papatya kokusu vardı burası farklıydı artık papatya kokmuyordu. Ayrıca çok aydınlıktı hemde çok fazla.
"Ömrüm" dedi abim. Ama gözümü açıp ona bakamıyordum bile. Başımı salladım iki yana. "Güzelim" dedi bu sefer.
"Efendim" demiştim fakat sesim çok kısık çıkmıştı.
"Ömrüm" dedi yeniden.
"Hııı" demiştim bu sefer. Belki çok kabaydı ama konuşamıyordum şu anda.
Gözlerimi açabildiğimde etrafa baktım, burası hastaneydi. Ağrıyan koluma baktım serum takılmıştı. En sonunda abime baktım. Saçlarımı okşuyordu hala.
"Çok şükür gözlerini açtın, hı hı diyip duruyorsun 15 dakikadır" 15 dakika mı geçmişti deminden bu yana halbuki bana saatler gibi gelmişti. "Abi"
"Söyle güzelim."
"Kolum çok ağrıyor" başını salladı.
"Damarını bulmakta zorlandılar güzelim bende kızdım. Biliyorum canının acıycağını." Gülümsedim.
"Damarını bulmakta zorlandılar
güzelim, bende kızdım.
Biliyorum canının acıyacağını.
Gülümsedim
"İyiki varsın abi."
"Hadi artık iyileş hastaneden çıkalım.
Söz sana pamuk şeker alacağım."
Güldü. Gülümsedim yeniden.
"Söz verdin ama alıcaksın"
"Söz" diye yeniledi tekrardan.
"İyiki varsın abim" gülümsedi. O da hatırlamış olmalıydı. Annemle babam öldüğünden beri çok fazla hasta olurdum. Her hasta olduğunda hemen iyileşmem için pamuk şeker alacağına söz verirdi.
"Hadi artık iyileş hastaneden çıkalım. Söz sana pamuk şeker alacağım."
Hafifçe gülümsedim. "Söz verdin ama alacaksın."
"Söz" dedi yeniden sonra güldü. "Yok söz falan iyileş artık ateşin yükseldi tekrar acile getirdim. Kocaman oldun hala pamuk şeker istiyorsun"
Omuzlarımı silktim "Bana ne! Söz verdin. Ne alaka hem ya büyüklerde pamuk şeker yer!"
Güldü. "Tamam alıcam söz söz. Umay bile senin kadar şeker istemiyor!"
Güldüm "Sen öyle san. Senden istemiyor o. Hâlâsını sömürüyor" yüzünü buruşturdu çok şeker yememizi sevmiyordu. Güldüm.
∞ ∞ ∞
Eve gitmeme izin vermemişti. Hastaneden dönerken ilaçlarımı almıştı. Ve onlarda kalmamı istiyordu. Çünkü tekrar ateşim çıkabilirdi bunu biliyordu. Halbuki şu anda normaldi. Eve geldiğimizde telefonuma baktım. Ne?! Kaç saattir yatıyordum ben?! Nerdeyse bir buçuk gün olmuş! Hiç farkında değildim! Ben bir buçuk gündür ateşler içinde yatıyor muydum?!
Telefonuma sadece bir kaç bildirim ve mail gelmişti. Şu anda bakmıycaktım. Mutfağa gittim yengem yemek hazırlamıştı. Umay beni görünce yanıma koşmaya çalıştı ancak düştü. Sessizce güldüm yanına gittim kucağıma aldım. Boynumdan öpüp sıkıca boynuma sarılmıştı. "Öyüm sonuyda unaydın"
Güldüm "Naptım?"
"Unaydın" daha çok güldüm boynundan öptüm. "Öyyüm uf oymuşsun. Ane iyin veymedi yanıya geyim" gülümsedim.
"Çünkü büyükler uf olduğunda küçükler onlara yaklaşmaz. Onlarda uf olur yoksa"
Gülümsedi yeniden boynuma sarıldı.
"İyişin"
"İyiyim prensesim. Hadi gel bakalım yemek yiyelim" sandalyeye oturdum ve hep beraber yemek yedik.
∞ ∞ ∞
"Ya hayır içmiycem!" Başımı geriye çekip ağzımı elimle kapattım.
"Ömrüm saçmalama çocuk musun iç şu ilacı!"
"Ha-yır. İç-miy-cem! İçmiycem ya istemiyorum" geriye çekildim ama keşke çekilmeseydim koltuğa düştüm yanıma geldi ellerimi tuttu ve ilacı ağzıma tıktı. Resmen tıkıştırdı! Üstünede su içirdi! İlacı tuttuktan sonra başımı çevirdim "Ne geçti şimdi eline!"
"Ateşinin tekrar çıkmasını engelledim daha ne geçsin elime?"
Yüzümü buruşturdum "Asıl sensin çocuk! Ayrıca nerde benim pamuk şekerim! Seslenim mi Umay'a hah? Seslenim mi?!" Tam seslenmek için ağzımı açmıştım ki eliyle ağzını kapattı. Başımı çektim. Kızgın bir şekilde ona baktım kollarımı düğüm yaptım. Salondan çıktı ve bi kaç saniye sonra geri döndü elinde iki tane mavi pamuk şeker vardı gülümsedim. İkisini de bana vermişti. Anlaşılan Umay'a başka almıştı. Paketlerden birini açtım ve yemeye başladım. Cebinden çikolata çıkardı ve yanıma bıraktı. Hemde beyaz çikolataydı. Yaa çok seviyordum onu. Teoman'a baktım "Teşekkürler" gülümsedi beni izliyordu karşımda oturmuş. İki pamuk şekerimi de yedikten sonra çikolatalı da yedim.
~ ~ ~
Napıyordu acaba şimdi... Nerdeyse 48 saat önce görmüştüm ama yinede kâr etmiyordu. Aklımdan çıkmıyordu ne sahile gitmem bir işe yaramıştı ne de başka birşey. İzinler bitti. Sabah karargahta görücektim bu beni çok heyecanlandırıyordu. Dönüp dolaşıp yine eve gelmiş içiyordum. Telefonum kapalıydı her ihtimale karşı. Ne kadar içersem içeyim unutabileceğim kadar etki etmiyordu! Neyi unutmaya çalışıyordum? Sanki yıllardır sevgiliyiz de ayrılmışız! Başımı koltuğa yasladım gözlerimi kapattım. "Ne saçmalıyorsun Alp!" Çok güzel! Kendi kendime konuşmaya da başladım.
Ne yapacaktım ben bu halde... Balo günü, ne kadar da güzel olmuştu. Ya evvelsi gün? Çok güzeldi. Kırmızı ona çok yakışıyordu. Ya karargahtayken sarıldığımda. Kokusu insana huzur veriyordu resmen. Yasemin çiçeğinin ve baharatların olduğu bir parfümdü, ne ağırdı ne de hafif. Tenine o kadar uymuştu ki bu koku adeta vücudunun bir parçası olmuştu sanki.
Doğruldum, duş alıcaktım bu kafayı toplamanın başka yolu yoktu. Yukarıya odama çıktım küveti doldurdum soğuk suyla. Üstümdekilerin hepsini çıkardıktan sonra küvete girdim. Buz gibi su vucüduma işlerken gözlerimi kapattım. Omuzlarımın da içinde kalacağı kadar suya girdim. Başımı geriye yasladığımda bütün vücudum titremeyi bırakmıştı. On dakikadan fazla kalmamam gerektiğini biliyordum. Yüzüm adeta ekşi birşey yemişim gibi buruştu. Mert her zaman kızardı soğuk duş almama. En azından ılık su kullanabileceğimi söylerdi. Yavaşça nefesimi tuttum ve biraz daha aşağıya kayarak başımı da suyun altına soktum. Yaklaşık kırk beş saniye sonra sudan çıktığımda derince bir nefes aldım gözlerimi sildim ve açtım. Kenardan havlumu alarak ayağa kalktım, havlumu belime sardıktan sonra odama geçtim.
Dolaptan siyah eşofmanımı aldım. Üstümü giyinecekken kapı çaldı seslice nefes verdim. Kimdi bu saatte yalnız kalamıycak mıydım ben?! Eşofmanı giyindikten sonra bir tane baş havlusu ve siyah dar v yaka tişörtümü aldım. Aşağıya indim tişörtü salona bırakıp kapıya gittim, kapıyı açtığımda karşımda Mihra vardı gözleri kızarmıştı. Yine. Omuzlarım düştü. Ben birşey demeden o içeri geçti ve oturdu. Kapıyı kapattım. Saçlarımı kurutarak salona gittim havluyu kenara bıraktım tişörtümü giyindim. Mihra'nın yanına oturdum omuzuna sarılıp onu kendime çektim. Saçlarını okşadım.
"Özür dilerim. Sormadan geldim."
Gülümsedim. Hep arardı evde olup olmadığımı sorardı ama biliyordu bu sefer evde olduğunu. "Yine neden ağladın sen" Mihra'ya baktığımda gözleri doldu. Kıyamıyordum ona. Canımdan bir parça olmuştu o. Saçlarından öptüm. "Tamam ağlama küçüğüm." Bu sefer ağlamaya başlamıştı. Derin nefesler alarak konuşmaya çalışıyordu ama ağlaması konuşmasını engelliyordu.
"Abi" dedi. Hala ona bakıyordum. "Bir sıcak davranıyor bir soğuk davranıyor. Sanki oyun oynuyoruz. Dalga geçiyor resmen benimle!" Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bu seferde. Üzgünüm ama elimden sarılmak dışında birşey gelmiyordu. "Bir kız vardı bu gün yanında! Çok güzeldi. Benden daha-"
"Sakın cümleni bitirme Mihra! Kimse senden daha güzel falan değil. Neye göre kime göre hah?"
"Benden daha güzeldi!" Dedi kelimeleri bastırarak. "Fiziği mesela benden daha güzeldi benden daha olgun duruyordu! Bana baksana hala çocuk gibi duruyorum! Görmüyor musun ağlamaya senin yanına geldim. Bunu bir çocuktan başka kim yapar!"
"O ne demek Mihra herkes ağlar bunun neresi çocukça!"
Omuzlarını silkti. "Abi beni sevmiyorsa bana yaklaşmasın artık! Çok yoruldum ben. Çok yoruldum abi kaç yıl oldu unutamıyorum da. Sevmiyorsa yaklaşmasın kendi içimde yaşayayım en azından. Sürekli umut verip gidiyor çok yoruldum ben abi" hıçkırarak konuşuyordu. Daha sıkı sarıldım. Seni elime geçirirsem çok pis dövüceğim Mert! Bu kızı böyle ağlatıyorsun ya geberticem seni Mert! Sizinde aşkınıza ya seviyorsunuz ikinizde birbirinize söylemeye cesaretiniz yok! Başını kaldırdı bana baktı.
"Abi ben çok mu çirkinim. Yüzümde çiller var diye çok mu çirkin görünüyorum. Saçlarım kızıl diye mi sevmiyor beni. Yakışmıyor mu saçlarımın rengi. Abi yakışmıyorsa boyatırım bak yeter ki kalbim acımasın."
Dişlerimi sıktım bu kızın canını bu kadar acıtamazdı, o çilleriyle ve kızıl kıvırcık saçlarıyla çok güzeldi üstelik saçlarını çok sevmesine rağmen saçını boyatmak istiyordu. "Sakın!" Dedim. "Saçlarını boyatırsan bir daha konuşmam seninle. Hiç kimse için ama hiç kimse için saçlarını feda etmeyeceksin anladın mı beni." Başını salladı yavaşça hala ağlıyordu ama artık hıçkırarak değil sessizce. Biraz sonra uyuya kalıcaktı. Büyük ihtimalle bir kaç saattir ağlıyordu ve dayanamayıp yanıma gelmişti. Dizime yattı hafif gülümsedim. Uyuyacaktı. Saçalarını okşadım.
"Odama çıkartim mi seni benim yatağımda yat hah?"
"Hıg hıg, dizinde yatmak istiyorum sen saçlarımı okşarken" daha çok gülümsedim. Küçüklüğümüzden beri beraberdik beni hep abisi olarak saydı. Merti ise hiç bir zaman abisi olarak göremedi. Koltuğun kenarındaki örtüyü aldım ve Mihra'nın üstüne örttüm. O çoktan uykuya dalmışken bende yeniden düşüncelerime dalmıştım. Başımı koltuğun gerisine bıraktım ve gözlerimi kapattım.
~ ~ ~
Uyandığımda koltukta uzanıyordum kaşlarımı çattım saate baktım saat altı buçuktu. Yavaşça doğruldum ve etrafa bakındım. Mihra nerdeydi? Mutfaktan sesler geliyordu. Sanırım erken kalkıp mutfağa girişmişti. Ayağa kalktım ve mutfağa gittim kapıya yaslanıp Mihra'ya baktım. Arkasını döndüğü anda sessizce gelen beni gördüğü için korkmuştu. Hafif güldüm. "Günaydın"
"Napıyorsun ya arkamda!"
"Sen hep bende mi uyusan, sen bende kaldığında aç kalmıyorum çünkü ben"
"Ha ha ha. Komik şey seni. Kalk kendin hazırla! Ben acıktığım için bunu hazırladım" dedi.
Güldüm. Acıktığı için değil bana kıyamadığı için hazırlamıştı karargahta yorulduğumu biliyordu çünkü. Ve eğer hazırda birşey yoksa yiyip içmediğimi de. Sırf bu yüzden bile haftada en az üç kez evime gelirdi. Gülümsedim yanına gittim sarıldım ve saçlarından öptüm. "Ellerine sağlık küçüğüm" o hazırlamaya devam ederken bende ada tezgaha dizdim tabakları en son yumurtayı da hazırlayınca geldi oturdu. Çok güzel kokuyordu hepsi. El lezzeti cidden çok güzeldi... Kahvaltımızı yapmaya başladık.
~ ~ ~
Kahvaltıdan sonra karargaha gelmiştim Mihra ise evimde kalmak istemişti. Ne zaman gelirdi acaba. Hala gelmemişti. Bi kere görseydim ya en azından. Üç gün olmuştu. Çay ocağında oturuyordum herkes ayağa kalkınca kapıya baktım kalkacaktır ancak onun olduğunu fark ettim başımı eğdim ve gülümsedim.
∞ ∞ ∞
Çay ocağına girdiğimde herkes ayağa kalkmıştı. Hepsine oturmalarını söyledikten sonra kendime çay almaya gidecektim ancak O'nu fark ettim. Sanki bir anda nefesim kesildi gibi hissettim. Önüme döndüm. Neden bu kadar etkileniyordum?!
Yavaşça nefes alıp verdim. Kendime bir tane çay söyledim ücretini ödedikten sonra kapıya doğru ilerledim.
"Ömrüm" dedi önce "Yüzbaşım" dedi sonra Yalnız olmadığımız ve abime saygısı olduğu içindi büyük ihtimalle. Arkamdan gelen birini hissettim. O'na döndüm yanıma gelmişti.
"Ömrüm Yüzbaşım" dedi hala ona bakıyordum. Sanki diğeceği birşey yoktu da öylesine seslenmiş gibiydi ne diğeceğini düşünüyordu.
"Ee.. bu gün eğitim olucak mı?" Kaşlarımı çattım eğitim yapacağımız zamanlar birgün önce söylüyordum yada o gün sabah duyuruyordum. Ne diğceğini bilmiyordu öylesine söylemişti bunu. "Hayır" dedim başını salladı. "Birşey demiyorsanız gidebilir miyim Yüzbaşı?"
"Estağfurullah Yüzbaşım" birkaç saniye O'na baktım sonra çay ocağından çıktım.
Onları bilmem ancak ben eğitim yapacaktım. Üç gündür yatıyordum çünkü. Bahçeye çıktım çayımı içtikten sonra karton bardağı çöpe attım ve eğitim sahasına gittim. Önce antrenmanla başlayıp sonra bana göre hafif çoğu kişiye göre ağır olan eğitimimi yaptım. Bi standartım vardı ve ben onun altına düşmek istemiyordum. Neden herkese bu kadar ağır geliyordu bilmiyordum...
Akşam Teoman abimin doğum gününü kutlıycaktık. Daha doğrusu plan hazırdı ancak yengem O'nu da çağırmamı çünkü Teoman'a onun uzun süredir bir olduklarını Teoman'ın onu da kardeşi gibi saydığını söyleyip durdu. İYİ DE ABİMİN TANIDIĞI BİRİNİ BEN NEDEN TANIMIYORDUM?! HEMDE UZUN YILLARDIR TANIDIĞI BİRİNİ!
∞ ∞ ∞
Çıkış saati gelmişti. Evet 12 saattir burdaydım ancak henüz O'na hiç birşey söylememiştim. Ayağına gidicek değildim. Bahçede otururken yanıma çağırttım. Ben hala oturuyordum o ise ayakta karşımdaydı.
"Akşam" dedim söyleyip söylememkte kararsızdım. "Akşam Abimin doğum gününü kutlayacağız. Yengem seni de çağırıyor. Sadece söylemek istedim. Saat dokuzda marinada kutlanacak." Bi an duraksadı ne diyeceğini bilemedi. Sonra başını salladı.
"Gelmeye çalışacağım" dedi. Ayağa kalktım
"Peki" dedim ve gittim. Üstümü değiştirdikten sonra eve gittim. Saat yedi buçuk olmuştu ben eve gelene kadar. Hızlıca duş aldım ve daha sonra hazırlanmaya başladım. Abim karargahtan dokuzda çıkacaktı onu ben arayıp marinaya çağıracaktım. Önce dolabıma baktım çok kıyafetim vardı ancak akşam O'da orda olacaktı ne giyeceğime karar veremiyordum.
En sonunda mavi bir kumaş pantolon ve onun takımı olan mavi ceket. İçine de siyah crop giyinmeye karar vermiştim. Üstümü giyinip aynaya baktığımda çok güzel olmuştu. Bu sefer makyaj yapmadım. Sadece ince bir eyeliner çektim ve dudaklarıma parlatıcı sürdüm. Yengemlerde hazır olunca onlarla beraber marinaya gittik.
Marinadaki bir restorana rezarvasyon yaptırmıştık. Tunç abim ve Timur abim bizden önce gelmiş masada oturuyorlardı. Biz geldikten yarım saat sonra ise Alp gelmişti... Tam saat dokuzda. O geldiği sırada abimle konuşuyordum ve marinaya çağırmıştım. Ben selamlaşmadım ancak masadaki değer herkes onunla selamlaştılar. Yengemin yanına abim oturacağı için o yine benim yanıma oturmuştu. Mağlesef.
Yarım saat kadar geçmişti ki abim gelmişti ve beni aramıştı hemen kapının önüne çıktım. Ben çıkmadan önce pastanın getirilmesini söylemiştik. Dışarı çıktım ve abime baktım. Kaşlarını çatarak bana baktı. Yani buraya hızlıca gelmesi için biraz korkutmuş olabilirdim.
"Hani başın dertteydi" güldüm.
"Birazcık yalan söylemiş olabilirim... Tatlı bir yalan"
"Tatlı yalan değildir onun adı, pembe yalandır. Ama seninki ne tatlı yalandı ne de pembe yalandı!"
Daha çok güldüm. Elini tuttum. "Tamam hadi içeri gel sonra kızarsın"
"Ah ah. Kardeşin mi var derdin var yemin ediyorum ya!" Dudaklarımı büzdüm. Kollarımı düğüm yaptım.
"Git ya istemiyorum seni! Aramıycam bidaha!" Kollarını vücuduma sardı saçlarımdan öptü.
"Tamam tamam. Özür dilerim prenses." Hafifçe gülümsedim. Teomanın elini tuttum ve içeriye girdik bana bakmasını sağlıyordum yoksa direkt görürdü zaten. Masaya geldiğimiz anda elini bıraktım ve alkış yaptım. Herkes aynı anda iyi ki doğdun diye bağırmıştı. Bana baktı yine kaşlarını çattı. Evet hoşlanmıyordu doğum günü kutlamaktan. Yüzüme takındığım masum çocuk tavrı onu yumuşatıyordu. Yengem Umay'ı Tunç abime verip Teoman'ın yanına gitti ve ona sarıldı. Kulağına birşeyler söyledi ancak ne olduğunu duyamadım. Fakat abimin yüz ifadesi önce gerildi sonra sakince gülümsedi yengeme bakarak. Yeniden Umay'ı kucağına aldı ve Teoman'a verdi bu sefer. Umay babasına sarıldı ve yanağından öptü.
"İşi doydu bayaa" ellerini alkış yaptı hafif güldüm. "Bayaaa üfşiyim bey. Bayaa yüfen" gülümsedim. Çok güzel bir kız olacaktı Umay.
Teoman güldü sonra masaya yaklaştı. "Üfle hadi" Umay pastaya doğru döndü ve mumları üfledi. Nefesi yetmediği için abim de üflemişti. Abim umayı yeniden yengeme verdi. Ve hepimize tek tek sarıldı.
Masaya oturduğumuz da pasta dilimlenip servis edilmişti. Herkes şarap içiyordu. Bende içmek için bardağımı almıştım ki beni durduran bir el oldu. Abim bardağı tutan elimi tutmuştu ve daha sonra bardağı elimden almıştı. Şaşkınca ona baktım.
"Abi yaa"
"İlacını içtin mi?"
"Hayır"
"Ama içiceksin bunu içemezsin"
"Abi içmiycem ya. Çocuk muyum ben! Ayrıca iyileştim"
"Ömrüm ilacını içiceksin bak zorla içiririm"
"Abi yaa"
"Ömrüm!" Beni umarsamıyordu. Ben ilaç içmek istemiyordum! Çocuk muydum ben zorla ilaç içirmeye çalışıyordu ya.
~ ~ ~
Hepimiz Ömrüm ve Teoman abi arasında geçen konuşmayı dinliyor ve onları izliyorduk. Ne ilacı içiyordu acaba. Neyi vardı ki. Nolmuştu. Tam o sırada telefonum çaldı. Mihra arıyordu. Onu da çağırmıştım çünkü evde tek kalmasını istemiyordum. İçeri girmesini söylediğimde Ömrüm bana bakıyordu daha sonra önüne dönmüştü. Mihra geldiğinde ayağa kalktım. Yanıma geldi ve bana sarıldı daha sonra Teoman abiye baktı.
"Doğum günün kutlu olsun Teoman abi. Kusura bakma lütfen hediye alamadım. Alp bir saat önce söyledi" dedi hafif güldüm. Teoman abi ise gülümsedi ve sorun olmadığını söyledi. Yeni bir sandalye istedik. Mihra, Timur ve benim ortama oturmuştu. Ömrüm ise Mihra geldiğinden beri masadan gözünü ayırmıyordu. Ne olmuştu acaba? Ne düşünüyordu ya da? İç çektim. Kendi pastamı Mihra'ya verdim. Ben ve Ömrüm hariç masada ki herkes gülerek sohbet ediyordu. Ben de laf bana gelince arada katılmak zorunda kalıyordum. Ancak o hiç katılmıyordu. Gözünü masadan dahi çekmemişti.
🍂 🍂 🍂
Bir durgunluk çökmüştü Ömrüm'e. Ne olmuştu acaba? Sorsam da anlatmazdı ki buradayken. "Ömrüm" dedim bana baktı. Gülümsedim, ben gülümseyince o da gülümsedi. Tamam izin vericektim. Bugün ilaç içmese de olurdu. Bardağını aldım önüne kattım bana baktı istemediğini söylercesine başını salladı. Kulağına yaklaştım. Kısık sesle konuşuyordum sadece onun duyacağı şekilde. "Güzelim birşey mi oldu?" Yine hayır anlamında başını salladı. Daha fazla zorlamıycaktım. Zorlamak hoşuna gitmeyen bir şeydi biliyorum. Elini tuttum elini okşadım. Bana baktı ve gülümsedi yeniden önüne döndü ve masayı izledi.
∞ ∞ ∞
Saatler geçmiş gece yarısı olmuştu. Sohbetlerin sonuna varıyordu herkes. Yavaş yavaş kalkmaya hazırlanıyorlardı. Tunç abim hesabı ödeyip geldikten sonra herkes kalktı ve dışarıya çıktık. O ve yanındaki kız önümde yürüyorlardı. Seslice nefes verdim. Ayrı ayrı gideceklerini düşünüyordum ancak kız da O'nun arabasına bindi. Ve gittiler...
Daha fazla birşeyleri sorgulamadan bende abimin arabasına bindim ve eve gittik. Ben eve girdikten sonra onlarda kendi evlerine çıktılar.
∞ ∞ ∞
Kaç saat geçti bilmiyorum ancak uyuyamamıştım. Yatakta dönüp dönüp duruyordum. Yeniden sırt üstü uzandım. Ve gözlerimi kapattım.
"Anne" dedim. "Anne" dedim bir kez
daha. Duymuyor muydu beni?! "Anne"
"Kızım" dedi bir ses.
Babam... "Baba"
Dedim bu kez. "Baba nerdesin"
"Burdayım işte Ömrüm. Görmüyor musun?" Dedi. Görmüyordum. Nerdeydi?
"Ömrüm" dedi bir ses. Annemdi bu sefer.
"Anne nerdesin korkuyorum"
"Korkma kızım. Biz her zaman
senin yanındayız. Bunu asla unutma"
Gözlerimi nefes nefese açtığımda yüzümden terler akıyordu. Doğruldum ve kenarda duran suyumu içtim ayağa kalktım banyoya gittim. Yüzümü soğuk suyla yıkadım ve havluyla kuruttum. Yeniden odama gittim yatağa oturdum. Yüzümü iki elimle kapatmıştım. Annemle babamı ne çok özlemiştim. Rüyalarımda hala çok gençlerdi. Kendimi toparladıktan sonra yeniden yatağa uzandım. Çok geçmemişti ki yeniden uykuya daldım.
Babaannemlerdeydik. Çok sıkılmıştım.
Artık eve gitmek istiyordum.
Yeniden halamın telefonunu aldım ve
annemi aradım. Babamı arayamazdım.
Çünkü o araba kullandığı için telefonla
konuşamazdı. Aradığımda annem kızardı.
O yüzden annemi arardım bende.
Telefon bi kaç çalıştan sonra açıldığında
o güzel sesini duymuştum.
Henüz 9 yaşındaydım. Küçük olduğum içindi herhalde bu kadar çok aramama müsaide ediyordu.
"Efendim" dedi annem.
"Anne ne zaman geliceksiniz ben çok sıkıldım artık gelin" demiştim.
"Dönüyoruz işte İstanbul'a yoldayız kızım" demişti bu sefer.
"Nerdesiniz ki" demiştim.
"İzmir'den İstanbul'a dönüyoruz" demişti.
Yıl 2008'di. Ben henüz 9 yaşındaydım. Ve bu gün günlerden perşembeydi.
Tarih 20.11.2008
Saat ise 17.48 i gösteriyordu.
Bir anda telefonundan duyduğum acı çığlık ile irkildim ilk defa annemin sesini böyle duyuyordum. Halam ve abilerim yanıma geldi. Halam telefonu benden alırken yanımdan uzaklaşıyordu. Abilerim ise bana sıkıca sarılmıştı. Halam yeniden yanıma geldi ve beni kucağına aldı.
"Ömrüm" dedi. Cevap vermedim. "Ömrüm bana bak" dedi bu sefer. Yine cevap vermemiştim. Gözlerim dolmuştu yeniden çığlık attım.
Çığlık atarak uyanmıştım. Doğrulduğum da saate baktım gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. İçicek suyum kalmamıştı ama kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Üstümdeki pijamam sırılsıklam olmuştu terden. Bluzu çıkarıp kenara kattım ve kenardan aldığım tokayla saçlarımı bağladım. Kalkamıycaksam uzanıcaktım. Yeniden yatağa yattım. Cenin pozisyonunda yatmıştım. Kocaman yatakta küçücük kalmıştım. Ağlıyordum. Ve ağladığımın henüz yeni farkına vardım. Gözlerimi sildim ve ellerimi başımın altına kattım.
∞ ∞ ∞
Yeniden uyumamıştım ve güneş çoktan doğmuştu. Saat kaçtı bilmiyordum. Kalkmaya niyetim yoktu. Taki kapı çalana kadar. Gider diye bekledim, ancak ismimle seslendi. Abimdi gelen. Yavaşça kalktım bluzumu üzerine giyindim. Ve kapıya gittim. Kapıyı açtığımda gülümseyen yüz birden bire soldu.
"Ömrüm noldu sana! İyi misin. Ne bu suratın bembeyaz!" Kapıya tutundum çok fazla başım dönüyordu
"iyiyim" dedim çok kısık çıkmıştı sesim.
"He iyisin Ömrüm he!" İçeri girdi belime sarılarak bana destek oldu. Kapıyı ayağıyla itti. Birşey söyleyecektim ancak o kadar bile güç kalmamıştı.
🍁🍁🍁
Bayılan kardeşini tutmak için, elindeki tabağı yere düşürmüştü Teoman. Halbuki bazlama getirmişti. Ömrüm çok severdi çünkü. Ömrümün bu haline çok üzülmüştü Teoman. Kardeşine n'olmuştu böyle. Yoksa ben burada değilkende mi sürekli hasta oluyordu diye düşündü Teoman.
Kucağına aldığında Ömrümün ateş gibi oldunu fark etti. Ateşi olup olmadığına bakmak için dudkalarını alnına bastırdı. Kardeşi yanıyordu. Yeniden ateşi çıkmıştı. İyide durup dururken neden?! Hemen evden çıktı ve kapıyı kapattı. Açelyaya seslendi ve arabanın anahtarını istedi. Açelya Ömrümü o halde görünce çok telaşlandı ancak Umay'ı bırakıpta onlarla gidemedi. Yeniden eve girdi.
Teoman ise aşağıya indi. Onlarca merdiveni koşarak iniyordu. Otoparka gitti ve arabayı açtı. Ömrümü arka koltuğa uzandırdı üstünden kendi ceketini çıkarıp onun üzerine örttü. Daha sonra kapıyı kapattı ve kendi de ön tarafa oturdu. Elleri titriyordu. Kardeşini hasta bir halde görmekten hiç hoşlanmıyordu. Ben yokken kim ilgileniyordu diye geçirdi aklından! Yoksa diğer iki kardeşi Ömrümle hiç mi ilgilenmemişti diye düşündü. Arabayı çalıştırdı ve acile gittiler. Sabah trafiği çok fazlaydı. İşe-okula gidenler vardı çünkü. Yinede naptı ne etti hızlı bir şekilde hastaneye ulaştı. Acile vardığında Ömrüm'ü yavaşça kucağına aldı arabayı kapatıp acile girdi. İşlem bürosuna gittiler. Ömrüm baygın olduğu için hemen sedye getirildi ve Ömrüm'ü oraya uzandırdılar. Teoman işlemleri yaparken ve durumunu anlatırken hemşirede Ömrüm'ü sarı alana götürüyordu. İşlemleri halledildikten sonra hemen o da sarı alana gitti. Hemşirenin yanına gidip elindeki dosyayı verdi sonra Ömrüm'ün yanına gitti. Hemşire gelip koluna serum takmıştı. Başka üç serumu da masaya bırakmıştı. Anlaşılan uzun bir süre burada olacaklardı.
Hemşire gittikten sonra kardeşinin yanına oturdu, saçlarını okşadı yavaş yavaş. Bluzu çıkarılmış üstüne ince bir örtü örtülmüştü. İç çekti Teoman, geleli bir ay bile olmamıştı ama kardeşini ikinci kez baygın bir şekilde hastaneye getiriyordu.
Kırk beş dakika kadar olmuştu, hala birinci serum yeni bitmiş, hemşire ikinci serumu takıyordu. O sırada telefonu çaldı Teoman'ın. Arayan kardeşiydi. Telefonu açtı kısık sesle konuşuyordu. "Efendim Tunç?" Dedi.
"Uyandırdım mı?" dedi Tunç
"Hayır"
"Neden kısık sesle konuşuyorsun o zaman"
"Hastanedeyim, ne oldu söyle?"
"Neden hastanedesin? Birşey mi oldu Umay'a falan. İyi mi herkes?"
"Hayır değil. Ömrüm bayıldı hastaneye getirdim ateşi var"
"Sen ciddi misin. Daha beş gün önce hastanedeydi!?"
"Tunç ne istiyorsun başımı şişirme"
"Hastanenin konumunu at abi" Tunç telefonu kapattı. Teoman ise ona konum attı. Diğer kardeşi de bu hastanede çalışıyordu ama söylemiycekti. Tunç zaten ona söylerdi.
Bir saat geçmiş üçüncü serum takılmıştı. Oldukları bölümün perdesi aralandı içeriye Tunç ve Timur girdi. Teoman ikisine de kızgın bir şekilde bakıyordu.
"Ne oldu?" Dedi Timur.
"Siz hiç ilgilenmiyor musunuz Ömrüm'le hiç mi yani. Hasta olduğunda ne yapıyor bu kız!?"
Tunç cevap vermişti "Birincisi emin ol senden daha çok ilgilenmişizdir. İkincisi Ömrüm yalnız kalmıyor çoğu zaman bizde kalıyor. Üçüncüsü ise Ömrüm bir hafta içinde iki kere acillik olmuyor! Üç yıldır saysan saysan en ağır grip olmuştur. Böyle ayılıp bayılmıyordu." Cevap vermedi Teoman sinirliydi çünkü hala. Madem hastalanmıyordu neden beş gün içinde iki kere acillik olmuştu?!
İki buçuk saat geçmiş son serum takılmıştı. Ömrümü izliyordu hala Teoman. Diğer kardeşleri de bir kenarda durmuş Ömrüm'e bakıyordu.
∞ ∞ ∞
Yavaşça gözlerimi araladığımda yeniden bir hastane odası karşıladı beni. En son neler olduğunu hatırlamaya çalışırken son duyduğum şeyin tabak kırılması olduğunu hatırlıyorum. Abilerimde baktım. Yavaşça gülümsedim.
"İyi misin hemşireyi çağırim mi?" Dedi Teoman abim. Hayır anlamında başımı sallamıştım. Tunç abimle Timur abimde yanıma yaklaştılar.
"Ne bu her dakika ayılıp bayılmalar noldu ilgi yumağın mı geldi de ayılıp bayılıyorsun." Dedi Tunç abim. Hafifçe güldüm.
"Eh işte öyle. Size nazım geçmeyin bende başkasına nazımı geçiriyorum." Teoman abim bana baktı gülümsedi. Belki kızar diye söyledim ama onun hoşuna gitmişti. Demiştim ya ilk kızıyım ben onun. Umay'dan daha çok beni şımartırdı. Alnımdan öptü sonra saçlarımdan.
"Kabus gördüm en son.. sonra fazla hatırlamıyorum. Geri uyudum uyandığında hava aydınlıktı. Kapı çaldı sonra yok hatırlamıyorum"
"Ben geldim. Ben çaldım kapıyı" dedi Teoman abim. "Yengen bazlama yapmıştı sen sevdiğin için sana getirmiştim. Ama kapıyı açtıktan sonra bayıldın. Buraya geldiğimizde hem tansiyonun çok düşüktü hem de ateşin çok yüksekti."
"Pamuk şeker alıcak mısın?" Dedim güldü.
"Ya kızım pamuk şeker için hastalanıyorsan söyle ben sana pamuk şeker alıp gelirim illa hastaneye gelmemize gerek yok!" Güldüm. Kızmaya çalışıyordu ama yüzü çok komik oluyordu. Yine gülümsedi.
"Ya sizin bu pamuk şeker muhabbetiniz hala bitmedi mi ya?" Dedi Tunç abim. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Kocaman oldun Ömrüm" dedi.
"Ya ne alaka ne alaka, pamuk şeker yememin ne alakası vaar büyüklükle küçüklükle! Off!" Güldü. İkisi de Tunç abimde Timur abimde. Teoman'a baktım o da gülecekti ancak ben kızdığım için gülmemişti. Beni sinirlendirmek için yapmıştı ve bende buna düşmüştüm. Başımı onlara zıt çevirdim. Teoman abim yine saçlarımı okşadı. Beş yaş vardı aramızda. Bazen adıyla seslenirdim ama yinede birşey demezdi.
∞ ∞ ∞
Yavaşça gözlerimi araladığımda yeniden bir hastane odası karşıladı beni. En son neler olduğunu hatırlamaya çalışırken son duyduğum şeyin tabak kırılması olduğunu hatırlıyorum. Abilerimde baktım. Yavaşça gülümsedim.
"İyi misin hemşireyi çağırim mi?" Dedi Teoman abim. Hayır anlamında başımı sallamıştım. Tunç abimle Timur abimde yanıma yaklaştılar.
"Ne bu her dakika ayılıp bayılmalar noldu ilgi yumağın mı geldi de ayılıp bayılıyorsun." Dedi Tunç abim. Hafifçe güldüm.
"Eh işte öyle. Size nazım geçmeyin bende başkasına nazımı geçiriyorum." Teoman abim bana baktı gülümsedi. Belki kızar diye söyledim ama onun hoşuna gitmişti. Demiştim ya ilk kızıyım ben onun. Umay'dan daha çok beni şımartırdı. Alnımdan öptü sonra saçlarımdan.
"Kabus gördüm en son.. sonra fazla hatırlamıyorum. Geri uyudum uyandığında hava aydınlıktı. Kapı çaldı sonra yok hatırlamıyorum"
"Ben geldim. Ben çaldım kapıyı" dedi Teoman abim. "Yengen bazlama yapmıştı sen sevdiğin için sana getirmiştim. Ama kapıyı açtıktan sonra bayıldın. Buraya geldiğimizde hem tansiyonun çok düşüktü hem de ateşin çok yüksekti."
"Pamuk şeker alıcak mısın?" Dedim güldü.
"Ya kızım pamuk şeker için hastalanıyorsan söyle ben sana pamuk şeker alıp gelirim illa hastaneye gelmemize gerek yok!" Güldüm. Kızmaya çalışıyordu ama yüzü çok komik oluyordu. Yine gülümsedi.
"Ya sizin bu pamuk şeker muhabbetiniz hala bitmedi mi ya?" Dedi Tunç abim. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Kocaman oldun Ömrüm" dedi.
"Ya ne alaka ne alaka, pamuk şeker yememin ne alakası vaar büyüklükle küçüklükle! Off!" Güldü. İkisi de Tunç abimde Timur abimde. Teoman'a baktım o da gülecekti ancak ben kızdığım için gülmemişti. Beni sinirlendirmek için yapmıştı ve bende buna düşmüştüm. Başımı onlara zıt çevirdim. Teoman abim yine saçlarımı okşadı. Beş yaş vardı aramızda. Bazen adıyla seslenirdim ama yinede birşey demezdi.
∞ ∞ ∞
Eve geldiğimde saat öğlen iki idi. Mağlesef zorla yemek yedirmişlerdi. Abimler ve yengem bendeydi. Ben ise Umay'la oynuyordum. Ve bilin bakalım noldu. Evet doğru bildiniz. Abim bana sormadan benim evime O'nu çağırdı. Çığlık ata ata bağırmak istiyordum ya! İşi varmış o yüzden çağırmış. Kimse kusura bakmasın bu sefer pijamalarımı değiştirmiycektim! Hele de dün akşamdan sonra!
"Ömrüm" dedi Teoman abim. Ona baktım.
"İçinden konuşmayı bırakıcak mısın artık? Çünkü şu anda çok komik görünüyorsun dışarıdan." Teoman'a baktım şaşkınca sonra kaşlarımı çattım.
"Komik şey seni!"
Önüme döndüm Umay'la oynamaya devam edecektim ki ancak Umay babasına baktı ve "Kolik şey seyi" dedi. Ben ve ikizler gülüyorduk anca Teoman abim gülmüyordu.
"Ömrüm!" Dedi kızar gibi, ona baktım yeniden. "Kızımın yanında düzgün konuşun ya! Saçma sapan şeyler öğretiyorsunuz!"
"Kolik şey seyi" dedi Umay yeniden gülmemi durdurabilsem umaya bunun yanlış birşey olduğunu söyliycektim beni her zaman dinlerdi ancak gülmekten söyleyemiyordum. En son kapı çaldığında sustum ve abim kapıyı açmaya giderken Umay'a onun yanlış birşey olduğunu anlatıyordum. Abimle O içeriye girdiler. Abimin yüzünde hoşnut olmayan bir ifade vardı. Nedenini ise arkasına baktığımda anladım. O bana, herkes ise bize bakıyordu. Yanıma geldi.
"Teoman abi hasta olduğunu söyledi de..." Elindeki mavi papatyalardan oluşan buketi bana uzattı. "Geçmiş olsun demek için şey ettim... Çiçek aldım Yüzbaşım..." Dedi. Kalakalmıştım. Çok cürretkardı. Üç tane abimin yanında bana çiçek veriyordu. Hafifçe başımı salladım çiçekleri elinden aldım.
"Teşekkürler Yüzbaşı" bi kaç saniye bana baktıktan sonra abimin yanına gitti ve oturdu. İkizler ona bakıyordu ancak yüz ifadelerini okuyamıyorum. Elinde bilgisayarı vardı masayı yanlarına çektiler ve çalışmaya başladılar.
∞ ∞ ∞
Umay uyumuştu bu yüzden sıkılmıştım. Ayağa kalktım Umay'ı göğsüme yatırdım ve çiçeklerimi aldım, bu O'nun dikkatini çekmişti, odama gittim. Çiçekleri masamın üzerine bıraktım ve Umay'ı yatağıma yatırıp üzerini örttüm. Daha sonra mutfağa gidip herkese çay doldurdum tepsiye dizip servis ettikten sonra abimlerin yanına gittim. Abimin tarafındaki koltuğun kenarına yaslandım. Bana baktı niye geldin dercesine
"Napıyorsunuz" dedim. O ağzını açtı sanırım söyleyecekti ancak abim susturdu.
"Anlat anlat iyi ki sana gizli dedim. Yani birde gizli demesem ne olacaktı" güldüm sessizce.
"Tamam sormadım"
"Güzelim şöyle otursana sen" dedi Teoman abim gülümsedim. Gizli birşey yapıyorlarsa bakacak değildim ama öğrenicektim illaki ayağa kalktım eski yerime geçtim.
~ ~ ~
Neden her haliyle güzel olur bir insan? Neden bu kadar güzel bu kız? Hiç mi insafı yoktu?
Sınırlarımı zoruluyordum, biraz daha ileri gidersem sanırım Teoman abiyle aram açılacaktı. Çünkü bana daha en başında kardeşine yaklaşmamamı söylemişti. Olmuyordu işte olmuyordu! Onda beni çeken birşey vardı yapamıyordum! Seslice nefes verdim. Teoman abi bana baktı.
"Bir kez daha ofla hadi seni pencereden aşağı atıcam." Ömrüm bize baktı ve güldü gülümsemek istedim ancak abisi yanımda oturuyordu.
Birkaç gün sonra Ömrüm'ün doğum günüymüş. Ve Teoman abi organizasyon kurmak istiyor. Parti gibi birşey. Sadece ailenin ve arkadaşların olduğu. Benden yardım istedi. Geldiğimden beri onunla uğraşıyorduk. Onun istediği gibi bir mekan arıyorduk ama o hem marina da hemde mekanda olmasını istiyordu. Fakat biri ona söylemeli ki öyle bir yer yoktu, ama bunu söyleyen kişi ben olmıycaktım.
En sonunda işler bitince bilgisayarımı kapattım yarın gidip konuşacaktık mekanla.
Bir süre daha oturduktan sonra izin isteyip kalktım. Evime gitmek istiyordum çünkü burada ne konuşabiliyordum ne de ona bakabiliyordum ev daha iyiydi.
~ ~ ~
Sabah olduğunda ben henüz kahvaltı yapmamışken beni aradı Teoman abi. Mekana gelmemi istedi saate baktım on'du iyide biz saat bir için anlaşmıştık. Üstümü giyindim ve mekana gittim. Dışarıdan mekan çok karanlık görünüyordu. Her ne kadar Teoman abi beni buraya çağırmış olsa da tedbirli olmam lazımdı. Elini belime götürdüm ve yavaş adımlarla içeriye girdim. Birden ışıklar yandı ve konfetiler patladı. Kaşlarımı çatarak etrafa baktım. Tim burdaydı, Teoman abiler buradaydı, Mihra, Mert, burdaydı.
Teoman abi yanıma geldi elini omuzuma attı "Doğum günün kutlu olsun aslanım" dedi. Tabi ya, ben kutlamam ki doğum günü ama burası çok güzel olmuştu. Uzun zaman sonra ilk kez böyle bir organizasyon yapılıyordu. En son 19 yaşımı Mihra ve Mert'in zoruyla kutlamıştım. Oda bir kafede küçük bir pasta alarak olmuştu. Teoman abiye baktım gülümsedim.
"Teşekkürler abi" sıkıca sarıldım ona sonra masanın yanına gittim pastaya baktım gülümsedim. Üstünde asker figürü ve künye olan bir pastaydı, mumları üfledikten sonra ordaki herkese sarıldım Ömrüm hariç. O sarılmak için yanaşmamıştı bile.
Bistro masaların etrafında durmuş herkes birbiriyle sohbet ediyordu. Mihra ise sürekli bana bakıyordu. Nolur anlamamış olsun. Yoksa bunu sürekli dillendirecekti.
"Alp" dedi ince bir sesle. Ben bu sesi biliyordum. Elimi tuttu bana döndü.
"Elini belime koy" dedi çok kısık sesle söylemişti bunu.
"Sebep?" Dedim kaşlarını çattı. Elimi beline koydum. Benden kısaydı bu yüzden bana yetşemiyordu. Parmak uçlarında kalktı ve çenemden öptü. Yaptığı şeyi daha yeni anlamıştım! Mihra! Eve gidince çok kızıcaktım! Bu farklı bir açıyla baktığınızda resmen öpüşüyormuşuz gibi duruyordu! Ve bu açı Ömrüm'ün açısıydı! Mihra'ya baktım belindeki elim yumruk olmuştu.
"Teoman abinin doğum gününde de ben senin yanına geldikten sonra yüz ifadesi değişti. Şimdi de pastayı üfledikten sonra ilk bana sarıldın, dikkatini çekti. Geldiğinden beri yalnızca benimle konuşuyorsun bu daha çok dikkatini çekti. Anlıyor musun?" Kısık sesle söylemişti hepsini. Anlamıyorum Mihra anlamıyorum!
"Eve gidince sana çok kızıcam. Ama şimdi değil!" Mihra'yı bıraktım ve önüme döndüm. Gözlerim Ömrüm'ü aramıştı fakat o burada değildi.
"Dışarıya çıktı" dedi Mihra anlamadım ama.
"Ne?"
"Dışarıya çıktı" Mihra'ya baktım bir kaç saniye sonrasında ise dışarıya çıktım. Dışarıya yaklaşınca adımlarım yavaşladı. Biriyle konuşuyordu telefonda sanki sesi titriyordu. Daha sonra telefonu kapattı ve sanırım içeri giricekti arkasını döndü. Beni görünce duraksadı. Yanımdan geçicekti ancak önüne geçtim. Neden böyle birşey yapmıştım? Bana baktı.
"Pardon?" Dedi bu izin istemekten çok soru soruyor gibiydi.
"Şey... Ben teşekkür edecektim. Doğum günü için ve buraya geldiğin için" ne saçmalıyordum ya! Bana baktı bir kaç saniye sanki yüzümde bir ifade aradı ama ne aradıysa bulamamıştı.
"Teşekküre gerek yok" dedi. Yüzbaşı bile demedi. Sadece bunu söyledi ve içeri girdi. Ayağımın altındaki taşa sertçe vurmuştum sikim böyle işi. Of Mihra of! Ya bana sormadan neden böyle birşey yapıyordu ya! Zaten aramızda birşey yok üstelik Teoman abi var en başta! Aramızda birşey olamaz zaten neden böyle birşey yapıyorsun ya!
İçeri geçtim yeniden Mihra'yla Mert'in yanına gittim Mert bana bakıyordu. Gülecekti ancak gülemiyordu, kızacağımı biliyordu.
Ömrüm salonun ortasına geçti birkaç kez ellerini birbirine vurdu. "TİM TOPLAN GİDİYORUZ. HEPİNİZİN KARARGAHTA HAZIR BİR ŞEKİLDE OLMAK İÇİN 20 DAKİKASI VAR YALNIZCA. 20 DAKİKA SONRA GEÇ KALAN TİMDEN ATILIR!" görev olamazdı dimi şaka mı şu anda mı?! Neden herşey üst üste geliyordu. Mihra bana baktı ve Mert'in yapamadığı şeyi yaptı. Güldü. Gözlerimi devirdim ve salondan çıktım. Arabama binip karargaha gittim.
∞ ∞ ∞
Abimle beraber gidicektik bu yüzden sorun yoktu. Biz mekandan çıkarken gözüm O kıza takılmıştı. Bana ne ya niye umrumda olucaktı! Önüme döndüm yeniden.
Karargaha vardığımızda hızlıca üstümü değiştirdim ve timin yanına gittim hepsi hazır bir şekilde beni bekliyordu.
"TİM RAHATTA BENİ DİNLE!" Hepsi aynı anda rahata geçmişti.
"BİR TÜRK SUBAYININ KAÇIRILDIĞINI ÖĞRENDİK! SUBAYIMIZIN İSTANBUL SINIRINDA BİR DEPODA TUTULDUĞUNU ÖĞRENDİK! TİM ONU GİDİP ORDAN SAĞ BİR ŞEKİLDE ALICAĞIZ!"
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!" demişlerdi hep bir ağızdan. Araçla gidicektik. Karma şekilde iki araca bindiğimizde benim olduğum araçta dört diğer araçta beş kişilerdi. Ve maalesef O, teğmenlerin olduğu yerden olmaktansa, buradaydı.
∞ ∞ ∞
İki saat geçmişti, yoğun olan yerlerden geçtiğimiz için varmamız uzun sürmüştü. Deponun gerisinde araçlar park edildi ve kontrollüce araçlardan inildi. Beş kişi deponun etrafını sararken iki kişide deponun içini kontrol ediyordu. 'Temiz' uyarısı geldikten sonra O ve bende dikkatlice içeriye girdik. Etrafa baktığımızda her yer karanlıktı. Yalnızca bizim fenerlerimizle aydınlanıyordu. Ortada bir sandalyede bağlı şekilde oturan karartı ise büyük ihtimalle bizim subayımızdı. Çevre güvenliği alınmadan ona yaklaşamazdık. Fakat bu işte bir terslik vardı. İçeride yalnızca o vardı. Kaçırıldıysa başında biri olmalı değil miydi illaki? Ancak kimse yoktu burada. Ne dışarıda ne çevrede ne de içeride hiç kimse yoktu?!
Bütün depo kontrol altına alındıktan sonra Ulaç astsubay dikkatlice subayımıza yaklaştı. Askerimiz baygındı. Ulaç Astsubay sandalyenin etrafında bomba olup olmadığını kontrol ederken silahının merceğinden etrafı yeniden kontrol ettim. Ancak hiç kimse yoktu.
"Komutanım temiz" dedi Ulaç.
"Mete Teğmen'i çağırın askerimize ilgilensin." Dedim. Timdeki sağlıkçı oydu. Bende öğrenmiştim yengem sayesinde daha sonra ilk yardım sertifikası aldırmıştı bana ancak şu anda etrafı kontrol etmem daha önemliydi. O yüzden Mete Teğmen ilgilenecekti.
Mete ve Ulaç askerimizin ellerini çözüp beraber ayağa kaldırdılar. Tam o sırada her bir yandan kulakları çınlatan bir patlama sesi duyulmuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.87k Okunma |
280 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |