
Bugün günlerden 3 Nisan'dı. Abimlerdeydim. Yengem kahvaltıya çağırmıştı. Ama ben kahvaltı yapmaktan çok Umay'la oynuyordum. En son abimin kızgın bakışlarına mağruz kalınca hafif güldüm ve önüme döndüm. "Hadi bitanem kahvaltı yapalım sonra oyun oynayalım" dedim Umay'a bakarak.
Gülümsedi başını omuzuma kattı "Oyuy Öyyüm" dedi. Güldüm ve hafifçe yanağını ısırdım sonra ısırdığım yeri öptüm. Yüzünü buruşturmuştu. Çatalı aldım ve Umay'la beraber kahvaltı yaptık.
⁂ ⁂ ⁂
İki gündür Mihra ile konuşmuyorduk. Daha doğrusu konuşamıyorum çünkü nöbette çağrılmıştım acil olarak ve gece yarısı birden kalkıp gitmiştim. Hiç onu arayacak vaktim olmamıştı. Bir kaç saat önce hastaneden çıktığımda önce eve gittim duş alıp üstümü değiştirdim. Daha sonrasındaysa Alp'i arayıp Mihra'nın nerde olduğunu teyit ettim. Alp'teydi. Ona geleceğimi ve kapıyı Mihra'nın açmasını söylemiştim.
Eve varmıştım elimde koca bir buket zambak vardı. Çok severdi o zambakları gülümsedim kendi kendime. Kapıyı çaldım. Mihra açtı kapıyı. Gülümsemem yerini buruk bir gülümsemeye bırakmıştı. Bana bakıyordu. Yine yüzünde bir ifade okuyamadım. İfadesizce bakıyordu.
İçeri girecekti ki elini tuttum.
"Mihra bekle. Lütfen önce dinle bi. Gece yarısı acilden çağırdılar gitmek zorunda kaldım. Dünden beri hastanedeyim. Üç saat önce çıktım evde duş alıp buraya geldim gerçekten."
Cebimden telefonu çıkarttım ve Mihra'ya gösterdim. "Bak şarjım on. Telefonum kapalıydı. Şarjım bitmişti. Evde duş alırken şarja katabildim anca. Sana haber veremedim nolursun dinle beni."
Elimdeki buketi ona uzattım. "Dinlemezsen de en azından bunları al. Lütfen Mihra"
Bana bakıyordu yüz ifadesi biraz yumuşadı ancak hala ifadesizdi. Hiç birşey demeden ve buketi almadan içeri girdi. Yüz ifadem düştü bir anda. Hayal kırıklığına uğramıştım. Tamam haklıydı ancak... Seslice nefes verdim. Haklıydı, ancak yoktu. Birinden arayabilirdim. İçeri girdim ve kapıyı kapattım. Salona gittim. Salona girdiğimde kaşlarımı çattım. Birisi vardı ve Mihra'nın yanında oturuyordu. Üçlü koltukta oturuyorlardı bence ortalarına sığardım. Alp'e baktım kızgın bir şekilde sonra Mihra'ya baktım yanlarına gittim ikisinin ortasına oturdum. Adam yana kaymak zorunda kalmıştı. Bana ne? Beni ilgilendirmez! Mihra'ya baktım gülümsedim.
"Sevgilim buketini almayı unuttun elimde kaldı." Birşey diğcekti ancak buketi eline tutuşturunca diyemedi. Zorunlu olarakta buketi aldı.
Adam başını çevirdi ve bir Mihra'ya birde bana bakıyordu sonra hafif kaşlarını çatarak. "Bir sevgilin olduğunu söylemiştin?" Dedi.
Pardon hesap mı verecekti birde. Mihra'nın elini sıkıca ama onun canını acıtmıycak şekilde kavradım. "Pardon birde hesap mı verecektik?" Adamın yüzü düştü bas baya. Yavşak.
"Y-yok h-hayır. Yanlış anladınız" resmen kekeliyor bu.
"Neyi yanlış anladım?"
Alp'e baktı. "İzninle ben kalkim artık evde bekleyenler var zaten. Kahvaltı için teşekkürler her şey çok güzeldi"
"Ben geçiriyim seni." Dedi Alp. Ayağa kalktılar ve kapıya gittiler kapıda birşey konuştular ancak anlaşılmıyordu.
Alp yeniden geldiğinde ayakta bana bakıyordu. Bense hala Mihra'nın elini sıkıca tutmuştum. "Elimi artık bırak!" Bir anda elini elimden çekti Mihra. Buketi kucağıma attı. Ayağa kalktı bende kalktım ancak Alp beni giderken tuttu.
Alp'e baktım kızgın bir şekilde beni koltuğa otutturdu. "KİM BU YAVŞAK MİHRA'NIN ETRAFINDA NE GEZİYOR ALP!" Bağırmıyor başka şekilde de konuşuyor olabilirdim bilmiyorum. Alpin yüzünde bir gülümseme vardı ayak sesleri kesilmişti sanırım Mihra koridordaydı. Bir anda Alp karşımda gülmeye başladı. Elimi yumruk yaptım. Ona vuramazdım o benim kardeşimdi. Ancak şu anda sinirlerimi çok bozuyordu.
"Sadece Mihra'nın üniversiteden arkadaşı"
"NE ARKADAŞI BE! İKİ YIL OLDU MİHRA ÜNİVERSİTE BİTİRELİ!" Daha çok güldü sinirlenmem hoşuna gidiyordu. Bu zamana kadar Mihra hislerimi bilmediği için açık açık sinirlenemiyordum. Ama şu anda resmen öfke patlaması yaşıyordum.
"Ya biraz sakin ol sinirden kıp kırmızı oldun." Ters ters alpe bakıyordum.
"Oznonlo bon kolkoyom ortok. Ovdo bokloyonlor vor zoton. Kohvolto oçon toşokkorlor. Hor şoy çok gozoldo." Dedim adamı taklit eder gibi. Gözlerim dolmuştu kendimi tutamıyordum. Öfkemi bir yerden çıkarmak zorundaydım. "NE KAHVALTISI YA NE KAHVALTISI! MİHRA MI HAZIRLADI BİRDE! YİRMİ YILDIR TANIYORUM SENİN YÜZÜNDEN BEN BİLE ADAM AKILLI YEMEK YİYEMEDİM BİR KERE! HEP SEN YEDİN O YEMEKLERİ SEN, BEN HEP HASRETLE BAKTIM! BİR GÜN YERIM UMUDUYLA BAKTIM! HEP SEN SARILDIN ONA! BEN HİÇ BİR ZAMAN SARILAMADIM! AĞLADIĞINDA HEP SEN TESELLİ ETTİN ONU! HİÇ BİR ZAMAN YANINA GİDEMEDİM! CESARET EDEMEDİM ÇÜNKÜ KORKAĞIM LAN BEN! BEN ONU DA KAYBEDİCEM DİYE HİÇ BİRŞEY YAPMADIM LAN BU HAYATTA HEP BAŞKALARINA KOŞTURDUM AMA KENDİME HİÇ BİRŞEY YAPMADIM!" Boğazım ağırmıştı. Çünkü hem bağırıyordum hemde ağlamamak için kendimi sıkıyordum. "Evvelsi gün sırf o seviyor diye markete gittiğimde bir poşet dolusu alışveriş yaptım sadece ona özel. Üstümü değiştirip geldiğimde poşet yerde atılıydı Alp." Bi kaç saniye sessizlik oldu ayağa kalktım elimdeki buketi parçalayıp yere attım. "Ama o da haklı biliyor musun?! Düşünsene hayatının ortasında çocukluk arkadaşın gelmiş diyorki ben seni çocukluktan beri seviyorum. Ne kadar saçma değil mi? Hayatını yaşıyorsun gelip biri hayatına yön vermeye çalışıyor. Canı sağolsun. Ama diyorum ki keşke buraya gelmeseydim o gün hastaneden çıkınca. Şimdi bunların hiç biri yaşanmazdı." Uzun bir sessizlik oldu kapıya gidecektim durdum Alp'e baktım. "Onun bana en son gülümsediği tarih bile bana o kadar uzak ki artık... Sekiz yıl geçti en son bana gülümsemesinin üstünden. Dün sekiz yıl oldu..." Yutkunmaya çalıştım ancak boğazıma birşey oturmuştu sanki.
Koridora çıktığımda Mihra kapının önündeydi. Bir kaç saniye ona baktım. Burukça gülümsedim.
"Benim hakkım sana her zaman helal tamam mı? Yeter ki sen hayatını gönlünce yaşa."
Bana yaklaştı ancak geri çekildim. Bunca şey söyledikten sonra olmazdı. Evden çıktım kapıyı çarparak. Arabama bindim ve Alp'in evinden çıktım.
Uzaklaştıktan sonra arabayı sağa çektim ve telefonumu aldım. Bir süre telefona baktım daha sonraysa aramalara girip başhekimi aradım. Benden uluslararası konferansa gitmemi istemişti, uzun sürücekti bir kaç ay bir çoğu ülkeye gidecektik çünkü, bir kaç doktor arkadaşla beraber. Ben cevap vermemiştim. Benden cevap bekliyordu hala başhekim. Aradım ve açtı, geleceğimi söyledim ve daha fazla uzatmadan kapattım. Kabul etmeme sebebim Mihra'ydı. Aylarca ondan uzak kalmak istememiştim. Ama şimdi. Uzak dursam daha iyi olucaktı. Hepimiz için.
Kafamı toparladıktan sonra eve gittim. Tişörtümü çıkarıp bir kenara attım. Odama çıktım ve dolaptan iki tane valiz çıkardım. İkisini de açıp yatağın üzerine kattım. Dolapları açtım ve içinden tek tek gömleklerimi ve pantolonlarımı çıkarıp bir valize kattım. Askılarıyla. Diğerine ise kişisel ihtiyacım olan eşyaları ve günlük kıyafetleri kattım. İkisini de kapatıp yataktan indirdikten sonra pasaportumu valizin üzerine kattım. Üstümü değiştirdim. Eşofman ve siyah bir tişört giyinmiş üstüne ise ceket giyinmiştim.
⁂ ⁂ ⁂
Hava limanında diğerleriyle birlikte bekliyordum. Uçağın kalkmasına yarım saat vardı. Dış hatlar giden yolcu kısmında oturmuş bekliyorduk. Herkesi sırayla içeri almaya başladılar. Bizde sıraya girdik ve kontrolden geçince piste çıkan salona girdik. Uçak kalkış saati geldiğinde piste girdik ve uçağa bindik.
~ ~ ~
Mert gideli çok olmuştu ama Mihra o gittiğinden beri salonun ortasında parçalanmış çiçeklerin yanında yerde oturmuş çiçekleri izliyordu. Ne ağlıyordu ne de birşey söylüyordu. Tamamen ifadesizdi. Bu sefer gerçekten ifadesizdi.
Koltukta oturmuş ona bakıyordum. Farkında bile değildi. Mert aslında çok ince düşünceli biri, ama Mihra bunu fark edemedi. Mihra da aslında çok seviyordu onu, ama Mert'te bunu fark edemedi.
Merti gittiğinden beri kaç kere aradım bilmiyorum. İlk başta iki kere meşgul çaldı daha sonrasındaysa telefonu kapatmıştı. Seslice nefes verdim.
"Mihra!"
Bana bakmıyordu kaçıncı seslenişimdi bilmiyordum. Kaç kere kaldırıp koltuğa otutturdum bilmiyorum her seferinde yeniden yere oturdu. Seslice nefes verdim telefonu aldım ve yeniden Mert'i aradım. Telefon kapalıydı yine.
Başımı geriye yasladım gözlerimi kapattım. Yarın Ömrüm'ün doğum günüydü. Gitme istediğimi biliyordu ikisi de. Ben şimdi nasıl Mihra'yı böyle bırakıp gidicem ya da ona da benimle gel diğcem. İki elimle yüzümü sıvazladım. Başımı kaldırdım ve Mihra'ya baktım. Yerdeki çiçekleri topluyordu. Yardım etsem kazardı. Bir kaç yaprak peçetenin içine bütün yaprakları doldurdu daha sonra tek eliyle onu tuttu diğer eliyle de artık çiçekleri olmayan buketi aldı. Ayağa kalktı ve koridora doğru gitti. Ne olur ne olmaz peşinden gidecektim. Bende ayağa kalktım ve arkasından gittim.
Odasına gitti dolabından siyah bir kutu çıkardı önce yaprakları sonra da buketi içine kattı bir süre kutuyu izledi. Anlaşılan Mert ile olan hatıralarını orda saklıyordu. Kutuyu kapattı ve yeniden dolaba katıp dolabı kapattı. Yatağına uzandı cenin pozisyonu şeklinde sonra dizlerine sarıldı. Odaya girdim hava soğuktu. Örtünün altına girmesini söyleyecektim ancak beni dinlemiycekti. Önce kaloriferi açtım daha sonra yanına gittim dizlerimin üstünde yere oturdum. Bir elimle elini tuttum yavaşça, elini okşadım. Diğer elimle de saçlarını okşadım. Bana baktı, gözleri doldu. Artık yüzündeki ifadeleri saklayamıyordu çünkü çok dolmuştu.
Yana kaydı, yanına yatmamı istiyordu. Ayağa kalktım yanına uzandım yavaşça. Başını göğsüme yasladı. Saçlarını okşadım yeniden. Ağlamaya başlamıştı. Sessizce ağlıyordu...
~ ~ ~
Saat kaçta uyuya kalmıştım bilmiyorum. Ancak gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Yanıma baktım Mihra yoktu. Ama banyodan su sesleri geliyordu. Ayağa kalktım, yerimde sallanıyordum nerdeyse. Odadan çıktım. Banyoda giyinecekti büyük bir ihtimalle ama ben yinede odadan çıkmalıydım. Kendi odama gittim ve kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım yeniden.
~ ~ ~
Başımda birisi bağırıyordu. Yüzümü buruşturdum, ben çok yorgunum biraz daha uyusam. Bu sefer de tuttu ve beni sarsmaya başladı. Gözlerimi açtığımda Mihra karşımdaydı. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Hadi kalksana, Yüzbaşına hediye almadık daha. Akşam nasıl gideceğiz." Ciddi miydi bu. Bütün gece ağladın Mihra.
"Ciddi misin sen?"
"Evet. Hadi kalk hazırlan." Yüzümü buuşturdum.
"İn aşağıda bekle" güldü ve aşağı indi. Ya ben bu kızın hızına yetişemiyorum arkadaş! Ayağa kalktım Önce duş aldım sonra üstümü giyindim. Aşağı indim. Kapıda beni bekliyordu seslice nefes verdim ve yanına gidip montunu giyindirip kapşonunu başına taktım. Sonra kendi montumu giyindim.
∞ ∞ ∞
Saat kaçtı bilmiyorum ama ben daha yeni uyanıyordum. Yatakta yan dönmüş yastığıma sarılmış duvarı izliyordum. Kendi kendime gülümsedim. Sonra sessizce güldüm. Başımı yastığa daha çok gömmüştüm. Hiç kalkasım yoktu bugün yarına kadar uyusam olmaz mıydı?
Kapı çaldı. Ya hayır ya kim bu şimdi ben diyorum ki kalkmayayım hayat diyor ki now now. Seslice nefes verdim. Ayağa kalktım üstüne yatağımın kenarındaki ceketi giyindim. Kapıya gittim ve kapıyı açtım. Bi anda gülümsedim. Yengem gelmişti, kucağında da Umay vardı. Umay'ı hızlıca kucağıma aldım.
"Hoşgeldiiniiiz. Gelin içeri."
"Günaydın yok hayır ben gidicem. Umay tutturdu halama gidicem diye. Müsaitsin sen değil mi?"
"Müsaitim müsaitim sorun yok."
Gülümsedi. Gülümsemeleri beni mutlu ediyordu. "O zaman ben gidiyorum görüşürüz." Merdivenlerden tekrar yukarıya çıktı ve eve girdi.
Kapıyı kapattım ve yatak odasına gidip yatağa tekrar uzandım. Umayı karnıma otutturmuştum.
"Günaydın prensesim."
Güldü, yanakları kızardı.
"Güyaydı haya"
Başımı kaldırdım boynundan öptüm. Boynunu içine çekti. Bu sefer ben güldüm. Kucağıma uzandı, başını göğsüme yasladı.
"Senin de mi uykun var prenses" saçlarını okşadım hafif gülümsedim.
"Uyum var Öyyüm. Ayye unaydırdı." Güldüm. Çok tatlı konuşuyordu çünkü. Saçlarından öptüm.
"Benim de uykum var. Ama uyumak yok. Önce seninle kahvaltı yapacağız sonra da bir sürü muffin"
Başını kaldırdı bana baktı. Bir anda uykusu kaçmıştı. Güldüm.
"Haya ayye unaydırdı beni, ben o yüden saya geydim. Evde kaymak idemedim."
"Birşey olmaz halacım." Yanağından öptüm doğruldum ve ayağa kalktım. Umay kucağımdaydı. Beraber mutfağa gittik ve onu masaya otutturdum. "Söyle bakalım ne yemek istiyor canın?"
"Öyyüm Öyyüm, suyat yappık ya suyat suyat"
Güldüm. Henüz tam konuşamıyordu, böyle devam ederse ben onu yecektim ancak haberi yoktu.
"Tamam tamam sakin ol. Ondan yapıcam yine. Sen burda otur bende hazırlayayım." Şekilli tabaklar hazırlıyordum eğer bana gelmişse, geçen gün omletten surat yapmıştım. Şimdi de onu istiyordu. Önce mısırlı omlet hazırladım. Omlet pişerken de tavada birazcık patates kızartmıştım. Omlet piştikten sonra servis tabağına kattım dört dilim salatalık kestim ve ikişerli olarak omletin üzerine göz olarak kattım. Daha sonrasında iki tane siyah zeytini göz bebeği olarak salatalıkları üzerine kattım. Çeri domatesleri ikiye bölerek gülen bir ağız yaptım. Kulaklarına da iki tane yeşil zeytin katmıştım. Daha sonra burun olarak ince bir dilim peynir kattım. Son olarakta kızarttığım patatesleri saç olarak tabağın en üzerine kattım. Bir tane çatal alıp tabakla beraber masaya gittim. Tabağı masaya bıraktım ve Umay'ı kucağıma alıp sandalyeye oturdum.
Umay şaşkın ama mutlu bir şekilde tabağa bakıyordu. Sessizce güldüm. Başını çevirip bana baktı.
"Öyyüüüm cok güyeeeel"
Bu sefer seslice gülmüştüm. Her seferinde bu kadar şaşırmasına şaşırıyordum.
"Beğendin mi?"
"Bendim."
"Sen mi yersin ben mi yedireyim?"
"Ben." Gülümsedim. Önüne döndü çatalı aldı, hem onun tutabilmesi için hemde rahat yiyebilmesi için tatlı çatalı getirmiştim. Önce siyah zeytinlerden başlayarak bütün tabağı yavaş yavaş yedi. Arada yemekten sıkılıyordu o görselini seviyordu. Sıkıldığı anda da bana yediriyordu bir lokma sonra yine kendi yiyordu.
Bütün tabak bittikten sonra çatalı tabağın içine bıraktı bana baktı yanağımdan öptü.
"Teyeküller haya." Dedi. Gülümsedim
"Afiyet olsun prenses. Hadi gel muffinlerimizi yapalım beraber."
Ayağa kalktım bu sefer Umay'ı tezgaha otutturdum. Tezgah çok dağılmamıştı ama yine de önce tezgahı toparladım daha sonra da kek harcının malzemelerini tezgaha dizdim. Harcı hazırlayıp minik kek kalıplarına döktüm. Daha sonra keklerin olduğu tepsiyi fırına kattım. Onlar pişerken Umay'ı yere indirmiştim, fırının karşısına geçip kekleri izlemişti. Bende tezgahı toparlamıştım hızlıca. Kekler pişince tepsiyi fırından çıkarttım ve tezgaha kattım muffinleri tek tek tabağa dizip masaya kattım ve tepsiyi yeniden fırına katıp kapattım. Umayla beraber masaya oturduk bir bardak meyve suyu doldurmuştu ona.
Bir muffin aldım yiyecekken kapı çaldı. Ayağa kalktım kapıyı açtım. Gelen Teoman abimdi. Gülümsedim. Elinde büyük bir kutu vardı bana uzattı.
"Ne için bu?"
"Akşam için güzelim."
"Ne akşam? Akşam ne var ki?"
"Ömrüüüm. Hadi bilmemezlikten mi geliyorsun?"
Bir kaç saniye düşündüm ve sonra... Bugün 4 Nisan'dı. Bugün benim doğum günümdü. Ben sabah yorgun uyandığım için ve daha sonrasında Umay geldiği için tamamen unutmuştum. Hafif güldüm kutuyu aldım ve Teomanın yanağından öptüm.
"Umay'ı almam lazım."
"Bekle."
İçeri girdim ve kutuyu odama bıraktım daha sonra mutfağa Umay'ın yanına gittim. Meyve suyunu içmiş ama muffinlere dokunmamıştı. Gülümsedim. Ben yoksam yemezdi beraber yaptığımız birşeyi. Küçük bir tabak aldım kendime bir kaç tane muffin ayırdım daha sonrasın da Umay'ı kucağıma aldım ve büyük tabağı da aldım. Yeniden kapıya gittim Umay'ı abime verdim. Sonra da tabağı uzattım.
"Umay'la beraber yaptık. Daha yiyemedik. Bunlar Umay'ın"
Umayın birden gözleri parladı.
"Hesi mi beyim Öyyüm?!!" Ellerini birbirine çırptı.
Bir an abimle beraber Umay'a baktık ve güldük. Umay'ın yanağından öptüm.
"Evet prensesim. Hepsi senin"
Abim tabağı aldı ve gülümsedi.
"Görüşürüz güzelim. Akşam ben seni götüreceğim. Sekiz de hazır ol."
"Tamam."
Abim ve Umay yukarıya çıkarken bende içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Odama gittim. Önce duş aldım. Saat öğlen ikiydi saçlarımı kurutmamak için şimdiden duş almıştım. Banyodan çıkınca üzerime ince birşeyler giyinip saçlarımı açık bıraktım daha sonra da salonda uzandım.
∞ ∞ ∞
Saat altıda hazırlanmaya başlamıştım şimdiyse hazırdım. Abim çok güzel bir elbise seçmişti. Üzerime tam oturdu.
Kırmızı, kalp yaka, dizimin üstüne gelen, sağ dizinde hafif bir yırtmaç olan bir elbiseydi.
Saçlarımı açık bırakmış su dalgası yapmıştım. Ayakkabılarım ise siyah stilettolardı. Çok hafif bir makyaj yapmış kırmızı bir rujlada makyajımı bitirmiştim.
Umarım bu gün sorunsuz geçerdi...
Bana kalsa bu gece bar kafeye giderdik ancak Umay vardı. Onu da bir yere bırakmak istemiyorduk.
Kapım çaldı. Abim gelmişti büyük ihtimalle. Gülümsedim. Dolaptan siyah çakma kürkten yapılma montumu aldım ve üzerine giyindim. Telefonumu ve siyah el çantamı da alıp kapıya gittim. Kapıyı açtığımda gelen yengem değil abimdi, gülümsedim.
"Teoman bizi aşağıda bekliyor hazırsan inelim mi?" Dedi. Başımı salladım
"Hazırım." Dedim. Evimin anahtarını aldım telefonumu ve anahtarımı el çantama kattıktan sonra dışarı çıktım ve kapıyı kapattım. Yengemle beraber aşağıya indim.
∞ ∞ ∞
Mekana vardığımızda Tunç abimlerle aynı anda gelmiştik. Arabadan indim ve bana doğru gelen Timur abimin yanına gittim. Bana bakarak ıslık çaldı.
"Taş gibi hatun ya yemin ederim vallah billah."
Güldüm. "Abartma abi" abime sarıldım.
"Ne abartması kızım senden daha güzeli mi var?!" Güldüm.
"Tamam kes çekil hadi kenara" dedi Tunç abim daha çok güldüm. Genelde anlaşırlardı ama bazen anlaşamıyorlardı. Timur abim yüzünü buruşturarak yana kaydı. Tunç abim bana sarıldı, bende ona sarıldım.
"Şimdi seni öpücem ama oranın buramın renklenmesinden korkuyorum" Dedi! Yüzümü buruşturdum, geri çekildim ve omuzuna vurdum.
"Git be!" Güldü. Çok sinir bozucuydu! Belime sarıldı birisi arkamda. Teoman abimdi.
"Şıı, döverim bak seni! Rahat bırak benim prensesimi." Dedi. Teomana baktım gülümsedim. Tunç abimin arkasındaki Timur abim de güldü. Timur abim, Tunç abimi alıp mekana girerken bende Umay'ın yanına gittim. Yengem onu çoktan arabadan indirmişti. Elini tuttum ve onunla beraber mekana doğru yürüdüm. Teoman abim ve yengem arkamızdan geliyorlardı.
İçeri girdiğimde ise adımlarım yavaşladı. Ben, biz bize olacağımızı düşünmüştüm... Abimlerin oturduğu masaya baktığımda o da burdaydı. Alp Yiğit... Yeniden önüme döndüm ve masaya gittim. Önce Umay'ı sandalyeye otutturdum daha sonra da ben Timur abimin yanına oturdum. Teoman abim ve yengemde hemen arkamızdan geldi ve yerlerine oturdular.
"Eee Mihra nerde?" Dedi abim, Alp'e bakarak.
"Abi Mert'le biraz tartıştılar evden çıkmak istemedi. Mert'e de ulaşamıyorum zaten"
"Mert seminere gitti. Söylemedi mi size?" Bu sefer konuşansa Timur abimdi. Mert kimdi? Timur abim seminere gitti dediğine göre bir doktor ve tanıyor. Sanırım Alp'in de arkadaşı olmalı.
"Ne semineri?" Dedi Alp.
"Yıllık seminerler. Her branştan bir doktor, belli aylarda seminere gidiyor. Bana da söylediler ama bu sefer seminer çok uzun sürecek o yüzden ben kabul etmedim. Mert'te kabul etmeyecekti kararını değiştirmiş demek ki. Yani Mert hiç mi söylemedi size?"
"Hayır."
Arkama yaslandım seslice nefes verdim. Teoman abim bana baktı bir kaç saniye daha önüne döndü.
~ ~ ~
Göz ucuyla Ömrüm'e baktım daha sonra yeniden önüme döndüm. Mihra özür dilerim güzelim ama sanırım şu anda seni düşünemeyeceğim.
Yine kırmızı giyinmişti. Ne alıp veremediği vardı da sürekli kırmızı giyiniyordu. Çok yakışıyordu. Acaba aldığım hediyeyi beğenir miydi?
"Alp"
Bi an irkildim. Başımı kaldırdığımda Timur ve Teoman abi bana bakıyordu.
"İyi misin?" Dedi Teoman abi. Artık herkes bana bakıyordu.
"İyiyim abi."
"Aklın Mihra da kaldıysa onu da getirseydin." Dedi hiç beklemediğim biri. Ömrüm... Of Mihra of! Ömrüme baktım gülümsedim yavaşça.
"Yok hayır, Ömrüm... Komutanım..."
Tek kaşını havaya kaldırdı başını salladı. Birşey söyliycekti ancak söyliyceği şey Teoman abinin öksürmesiyle yarım kaldı. Başımı çevirdiğimde Ömrüm'e bakıyordu.
"Abii beni aralarından kurtarsana, üstüme atlıycaklar diye çok korkuyorum." Dedi Timur. Demeseydi ama keşke Ömrüm'ün kızgın bakışlarına hapsolmuştu.
"Yeter gençler! Eğlenelim diye çıktık dışarıya!"
"Ben birşey demedim." Dedi Ömrüm arkasına yaslandı.
∞ ∞ ∞
Bazen Timur abim ve Tunç abimle sohbet ediyor bazen de Umayla oyun oynuyordum. Alp ise diğerleriyle sohbet ediyordu, sohbet etmediği sırada da kaçamak bakışları benim üzerimde geziniyordu, bakmıyordum ama farkındaydım.
"Evet, siz sıkıcı gençler. Karım hariç."
Teoman abime baktım sessizce güldüm. Yengem ise göz devirmişti.
"Ne var ya Allah Allah. Aaa! Cık cık cık cık cık. Sıkıcısınız işte."
"Ha ha komik şey seni" dedi Tunç abim. Kendimi tutamadım ve güldüm. Timur abim de gülüyordu.
"Aa tamam saçmalamayın ya. Ömrüm güzelim. İyi ki doğdun kardeşim." Dedi yengem ve çantasından küçük bir hediye paketi çıkarttı bana uzattı. Gülümsedi. "Bu Umay hanfendinin hediyesi." Bi an güldüm sonra gülümsedim hediye paketini aldım.
"Teşekkürler yenge"
"Öyyüm Öyyüm! Haya!" Güldüm Umay'a baktım yanağını okşadım. "Yikii doydun Hayata" daha çok güldüm.
"Teşekkürler prensesim." Hediye paketini açtım içinde küçük bir kutu vardı. Kutuyu açtım ve bir bileklik çıktı. Gümüş sadece baş harfinin ve bir nazar boncuğunun olduğu bir bileklikti çok güzeldi. Daha çok gülümsedim Umay'a baktım. "Ama bu çok güzel prenses"
"Beyenin mi Öyyüm"
"Çok beğendim prenses" gülümsedi. Benden daha çok mutlu olmuştu.
"Ömrüm"
"Ömrüm"
Başımı kaldırdım ve Timur abimle Tunç abime baktım. İkiside aynı anda seslenmişti ve bu yüzden birbirlerine sinir olmuşlardı.
"İyi ki doğdun güzelim"
"İyi ki doğdun güzelim"
Sessizce güldüm yine ikisi aynı anda konuşmuştu.
"Lan! Tek tek konuşun!" Sinirlenmişti Teoman abim.
"Susmuyor ki!"
"Susmuyor ki!"
Daha çok gülmüştüm bu sefer.
"Tamam durun ikinize aynı anda bakamam." Güldüm ve Timur abime baktım. "Efendim abi"
Gülümsedi. Hemen yanımda oturuyordu zaten.
"Doğum günün kutlu olsun güzelim. İyi ki beni Tunç'la yalnız bırakmamış son ve doğmuşsun" şakağımdan öptü. Güldüm seviyor muydu gömüyor muydu belli değildi. Farkında değil ama Tunç abimin ölümcül bakışlarını üzerine çekmişti şu anda. Elindeki hediye paketini bana uzattı. Paketi aldım, daha sonra Tunç abime baktım.
"Yok benden öyle süslü cümleler, iyiki doğmuşsun işte" gülümsedim ceketinin cebinden çıkarttığı hediye paketini bana uzattı. Paketi aldım. "Teşekkürler abim" gülümsedim. Önce Timur abimin paketini açtım. Bir küpe vardı, bunu ona daha önce ben göstermiştim.
"Abii çok güzel"
"Lan, hani almıycaktın bunu!" Bu sinirli cümle Tunç abimden Timur abime gelmişti.
"Hayır sen bunu almıycağını söyledin bende o zaman alıyorum dedim sana!"
"Hayır sen bana başka birşey gösterdin!"
"Abi tamam durun! Ya hepiniz sırayla kavga mı edeceksiniz tamam durun." Tunç abimin de paketini açtım aynı küpeydi. İkisine baktım.
"Tamam sorun yok çok güzel hediyeniz, teşekkürler ikinize de." İkisinin de suratı düşmüştü seslice nefes verdim. Gerçekten bazen abilerimi idare etmek çok zor oluyordur.
"Doğum günün kutlu olsun." Sesin geldiği tarafa baktım. Evet Alp'ti bu. Elinde orta boylarda bir paket vardı bana uzatıyordu. Çok hafifçe gülümsedim ve paketi aldım.
"Güzellik." Dedi Teoman abim ona baktığımda daha çok gülümsüyordum artık. Elinde bana uzattığı orta boylarda bir kutu vardı. Gülümsedim ve paketi aldım.
"Doğum günün kutlu olsun."
"Teşekkürler abim." Önce Alp verdiği için onun kutusunu açmıştım. Kutunun içinde bir saat, gümüş bir bileklik ve gümüş bir kolye vardı. Alp'e baktım hafif gülümsedim.
"Teşekkürler." Hafifçe başını salladı. Abimin kutusunu açtığımda ise bi an duraksadım. Sessizce güldüm. İkisinin hediyesi de aynıydı. Abime baktım birşey söylemek için ancak o kızgın bir şekilde Alp'e bakıyordu.
"Sen nerden geliyor bu samimiyet ya, sen neden hediye alıyorsun heh hayırdır anlayamadım da ben?" Alp resmen donmuştu, abimin tavrına anlam veremiyordu çünkü. Sanırım bu halini ilk kez görüyordu.
"Abi" dedim
"Sen karışma Ömrüm" dedi.
"Abi"
"Ömrüm karışma"
"Abii bi durun ya sırayla kavga mı edeceksiniz. Geri vericem hediyelerinizi yoksa. Bi durun ya!"
"Haya hayııy yüfen veyme haya." Umay'a baktım üzülmüştü hafif güldüm umayın saçlarını okşadım.
"Senin hediyeni vermiycem prenses. Hatta en çok senin hediyeni takıcam." Umay'ın almış olduğu bilekliği kutusundan çıkardım ve bileğime taktım Umay'a baktım bileğimi gösterdim.
"Bak taktım bile prenses." Çok mutlu olmuştu gülümsedi başını sandalyesine yasladı. Uykusu vardı bu saatte normalde çoktan uyurdu.
"Haya paysta yo mu?" Güldüm.
"Bilmem prenses. Var mı babana sorman gerekiyor." Babasına baktı bu sefer)
"Baya paysta yo mu?"
"Var kızım da halan sabırsız olduğu için ilk hediyelerini açtı." Güldüm. İhale yine bana kalmıştı. Abim birine işaret etti. Beş dakika sonrasındaysa pasta geldi.
∞ ∞ ∞
Herkes çok mutlu görünüyordu buradan. Umay sandalyesinde uyumuştu bu yüzden ceketimle üzerini örtmüştüm. Pasta yemiştik daha sonrasındaysa Timur abimle ara ara bir kaç kelime konuşuyorduk. Diğerleri zaten sohbet ediyordu. Timur abim de onlara katılmıştı. Masadan sessizce kalkıp mekanın terasına gitmiştim.
Her ne kadar İlkbahar'ın ortasında da olsak hava çok soğuktu. El oyması ahşap trabzanlara doğru ilerledim. Trabzanlara yaslandım ve gözlerimi kapattım. Hava soğuktu, ancak denizin kayalara çarpan su sesi o kadar güzeldi ki. Gerçekten üşümeye değiyordu.
"Üşüyeceksin." Kısık ve tedirgin çıkmıştı sesi. Bir tepki vermemi bekliyordu sanırım ama şu anda o kadar rahattım ki konuşmak bile istemiyordum. Kumaş sesleri geldi kulağıma daha sonraysa omuzlarıma bir ceket bırakıldı. Ne kadar üşüdüğümü şimdi daha iyi anlıyordum.
Şu anda gözlerimi hiç açmak istemiyorum. Ceketini kattığı anda burnuma gelen o tanıdık lavanta ve odunsu koku. Yavaşça yutkundum. Kokusu beni bu kadar etkilememeliydi. Yanıma geldi ve o da trabzanlara yaslandı. Görmüyordum ancak hissediyordum. Birşey söylemek istiyordu ama ne diğeceğini bulamıyordu sanki. Seslice nefes verdiğini duydum.
"Söyle" sesim çok kısık çıkmıştı.
"Efendim?"
"Söyle diyorum. Ne diğeceksin söyle. Geldiğinden beri birşey söylemeye çalışıyorsun." Sustu birşey söylemedi. Seslice yutkunduğunu duydum. Gözlerimi açtım ve Alp'e baktım. Ona baktığımda ise o da bana döndü.
"Çok güzel olmuşsun" dedi. Sesi kısık çıkmıştı sanki başkalarının duymasını istemiyor gibi. Bir adım daha atarak yanıma yaklaştı ve aramızda mesafe bırakmadı. Hafifçe başımı yukarıya kaldırdım. Benden biraz uzundu. Bu kadar yanıma yaklaşınca başımı kaldırmak durumunda kalıyordum. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Elini kaldırdı ve parmak uçlarını saçlarımda ki dalgalarda gezdirdi.
"Çok güzel olmuşsun." Diye yineledi sözlerini, bu sefer daha kısık çıkan sesiyle.
Başını bana doğru eğdi. Bir elini hafifçe belime kattı. Yüzünü yavaşça boynuma doğru kattı. Başımı ona yer açmak ister gibi sağ tarafa doğru eğdim ve gözlerimi kapattım. Bu kadar yakınımda olması beni çok fazla etkiliyordu. Fakat aklıma aniden gelen birşeyle çok fazla sinirlenmiştim. O gözlerimin önünde başka bir kızı öpmüştü ve hayatında hala o kız varken bana bu kadar yaklaşamazdı! Hızlıca iki adım geriye çekildim ve gözlerimi açtım. Alp başını kaldırdı ve bana baktı, afallamıştı. Çok tutarsız davranıyorsun Ömrüm acaba ondan olabilir mi?! Ceketini omuzlarımdan aldım ve Alp'in göğsüne bastırdım. Ceketi tuttu ve kaşlarını çattı. Birşey söylemek için ağzını açmıştı ki benim konuşmamla birlikte hiç birşey söyleyemedi.
"İyi akşamlar Yüzbaşı!" O daha neye sinirlendiğimi anlayamadan ben içeriye geçmiştim. Masaya gidip yeniden yerime oturduğumda hepsi konuşmayı bıraktı ve bana baktı.
"Ömrüm iyi misin?" Soran kişi Teoman abimdi abime baktım.
"Efendim?"
"İyi misin ne bu suratın? Ayrıca nerdeydin?"
"İyiyim... İyiyim abi. Hava almaya çıktımda. Aklıma birşeyler geldi de ona biraz canım sıkıldı."
"Hayırdır?"
"Boşver abim sonra konuşuruz" başını salladı. Yeniden önüne dönüp Tunç abimle konuşmaya başladı.
"Alp'le birlikteydin di mi sen?" Bi anda irkildim ve Timur abime baktım. Sadece kulağıma söylemişti ve çok kısık sesle söylemişti ancak birinin duymasından korkmuştum. Birinin değil Teoman abimin. Öğrense nasıl bir tepki vereceğini ölçemiyordum. Belki bana kızmasa da Alp'e kızabilirdi.
"Sen nerden biliyorsun?" Ondan daha kısık sesle konuşmuştum.
"Parfümü üzerine sinmiş çünkü Ömrüm. Zaten senin arkandan o da kalktı." Seslice nefes verdim.
"Teoman'a yaklaşma istersen bu gece. Yıllardır tanıyor, anlar." Timur abime baktım, başımı salladım. Çok hafifçe gülümsedim ve arkama yaslandım.
~ ~ ~
Sinirle trabzanlara tekme atmıştım, Ömrüm gittikten sonra. Aklına ne geldiğini biliyorum! Çünkü bir kaç gün önce yaşanmış bir olayı bir Türk subayının bırak Türk subayını bir insanın bile unutabilme ihtimali çok düşük. Of Mihra! Bu sefer gerçekten of! Ceketi yeniden üzerime giyindim ve içeriye geçtim. Masaya yaklaştığında Teoman abi bana bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım ama ne yaparsam yapim inanmıycaktı bu halime. Yavaşça kendi yerime oturdum.
"Ne bu halin oğlum kıpkırmızı olmuşsun?"
"Efendim?"
"Neyin var diyorum ne bu halin? Nerdeydin?"
"Hava almaya çıktım da abi, yok bi sorun?" Gözüm Ömrüme kaydı sadece bir saniyeliğine. Gözlerini kapatmıştı ve Timur onun kulağına birşeyler söylüyordu.
"Hava almaya çıktın. Öyle mi?" Her kelimesini tane tane söylemişti. Sanırım bunu ona söylememeliydim. Galiba Ömrüm de aynı şeyi söylemişti büyük ihtimalle. Çünkü bu söylediklerinden sonra Ömrüm'e de bakmıştı. O sırada telefonum çaldı baktığımda arayan kişi Mihra'ydı. Sanırım şanslı günümdeydim.
"Abi özür dilerim Mihra arıyorda iznin olursa açabilir miyim evde yalnız ya?" Abi başını salladı tam açacağım sırada Ömrüm'den gelmişti bu tepki.
"Tabiki aç yüzbaşım. Sevgililer bekletilir mi hiç. Di mi? Aç aç rahat rahatta konuş hiç sorun yok." Abisinin tepkisini üstüne çekeceğini bile bile bunu söylemişti ki öyle de olmuştu Teoman abi ona bakıyordu. Anlam veremiyor değil, tam tersine anladığı için sinirliydi. Ömrüm'e baktım daha sonra telefonu açtım. Hala Ömrüm'e bakıyordum, o bunu istiyorsa ona bunu vermiycektim. Mihra'nın benim sevgilim olmadığını anlamalıydı.
"Efendim Mihra?"
"Aalp ne zaman geleceksin?"
"İşim çıkmazsa bir iki saate gelirim birşey mi oldu? İyi misin?"
"İyiyim iyiyim canım sıkıldı sadece."
"Gelirim bir iki saate."
"Alp Mert'e ulaşabildi mi?"
"Hayır, kapalı telefonu hala. Gelince konuşuruz."
"Alp Alp"
"Efendim Mihra?"
"Hediyeyi beğendi mi?"
"Bilmiyorum gelince konuşuruz. Görüşürüz." Telefonu kapattım daha sonra yeniden Mert'i aradım telefonu yine kapalıydı. Konuşmayı sonlandırdığım sırada Ömrüm'le göz temasını da kesmiştim. Konuştuğum şeyleri duymadığı için ve ben sadece kesik kesik cevaplar verdiğim için büyük ihtimalle ne konuştuğumuzu anlayamamıştı. İyi olmuştu. Beni dinlemeyen birine oh olsun. Bana kendimi anlatma şansı vermediği sürece böyle herşeye sinirlenecekti!
∞ ∞ ∞
Bir saat kadar daha oturmuştuk ve abime inat gözlerinin içine baka baka alkol alıyordum. Şu anda bile kendimde değildim farkındaydım, abimde farkındaydı ancak şimdi bana karışamayacağını da biliyordu. En son on sekizim de bu kadar içmiştim. Annengilin ölümünden sonra içmek istemiştim ancak küçük oldupum için hiç biri bana izin vermemişti bende on sekizime girdiğim gün içmiştim ve bu sefer bana hiç birşey söyleyememişlerdi. Şimdi de olduğu gibi. Arada kendi kendime birşeyler mırıldanıyordum. Ne dediğimi biliyordum ancak beni Timur abimden başka anlayan yoktu çünkü diğerleri benden uzaktaydı. Son bardağımı da bitirdikten sonra Timur abime baktım biraz ona yaklaştım.
"Eve gitmek istiyorum." Dedim kısık ve pek anlaşılmayan bir sesle. Sarhoş değildim ama kafam da iyi değildi. Yarın sabah herşeyi hatırlıycaktım. Kendime de çok kızacaktım ama ona inat içiyordum. Ara sıra Alp'le göz göze gelmiştik ve sanki içmememi ister gibi bana bakıyordu her seferinde.
"Olur." Teoman abime baktı. Gidiyoruz der gibi işaret yaptı ve Tunç abime baktı.
"Bende gelicem, eve gitmeyin gerek yok, yarın geç gidicem zaten." Timur abim başını salladı. Ayağa kalktığım sıradaysa hemen ayağa kalktı ve belime sarıldı. Tunç abimde ayağa kalkıp yanıma geldi ve kendi veketini bana giydirdi çünkü benim ceketim hala Umay'ın üzerine örtülüydü. Çantamı aldım gideceğim sırada Teoman abimle göz göze geldik. Ayağa kalkmamıştı ama bana bakıyordu. Gözlerinde acıyı gördüm. Benim bu hallerimi sevmiyordu biliyorum. Gülümsemeye çalıştım daha sonra başımı yere eğdim.
Abimin desteğiyle beraber dışarıya çıktım. Timur abimin arabasına bindim. Arka koltuğa oturmuştu ve Tunç abimde yanıma oturmuştu. Başımı yavaşça Tunç abimin omuzuna bıraktım. Timur abimde arabaya bindi ve çalıştırdı.
∞ ∞ ∞
Apartmana vardığımızı arabanın tamamen durmasından anlamıştım. Tunç abim uyuduğunu sanarak beni yavaşça kucağına aldı ve arabadan indi. Onlar yukarıya çıkana kadar gözlerimi açmadım. Zaten halimde yoktu. Kapıyı açtı Timur abim, çünkü Tunç abim beni kucağında taşıyordu. Daha sonra kapının kapandığı sesini duydum. Koridor boyunca yürüdüler daha sonrada odama girdiler. Burnuma gelen yasemin kokusundan anlayabiliyordum. Yatağıma uzandırdı beni ve üzerimi örttü. Üzerimi değiştiremezlerdi, yengem de burada değildi bu yüzden duşta aldıramıyorlardı. Üstümü örttükten sonra abimin elini tuttum.
"Yanımda kalsanıza. Bu gece beraber uyuyalım. Lütfen." Sesim çok kısık çıkmıştı ben bile duyarken zorlanmıştım. Ancak konuşamıyordum bile. İçtiğim için pişman değildim ama pişmandım. Gözlerimin yandığını hissettim daha sonrasındaysa yanaklarımın ıslandığını. Ağlıyor muydum? İyi de neden?! Ne için? Kim için? Biri sağ tarafıma biri sol tarafıma oturdu.
"Güzelim..." Dedi ve sustu Timur abim. Biliyor çünkü ne derse desin beni teselli etmeyeceğini. Herşeyin farkında. Hatta artık Teoman abimde herşeyin farkında. Yanağımı okşamak için elini yanağıma kattı ancak ben yorgundum ve onlara ihtiyacım vardı. Başımı eline doğru yasladım.
"Kahve yapim mi sana?" Dedi Tunç abim. Gülümsedim. Asla düzgün yapamazdı kahveyi ya kahvesi az olurdu yada kahvesi çok olurdu. Ama bunu düşünmesi bile beni mutlu etti.
"Ne gülüyorsun kız kendi kendine, cevap versene bana." Güldüm hafifçe gözlerimi açtım Tunç abime baktım başımı salladım. O da güldü ve ayağa kalkıp mutfağa gitti.
"Abi, burada kıyafetleriniz var eğer üstünüzü değiştirmek isterseniz. Gardırob'un en sonundaki dolapta." Yine sesim çok kısık çıkmıştı. Kendime bile duyuramıyordum sesimi.
"Tamam güzelim." Dedi hala yanağımdaydı eli. Timur abime yaklaştım ancak şu anda o güç bende yoktu. Ne yapmak istedimi anlayınca üstündeki ceketi çıkarıp kenara bıraktı daha sonra yanıma yarı uzanık bir şekilde oturdu ve sırtını arkaya yasladı. Beni koltuk altlarımdan tutarak kendine çekti ve göğsüne yasladı. Saçlarımı yavaşça geriye doğru aldı ve saçlarımı okşadı. Çok hafifçe gülümsedim. O sırada Tunç abimde odaya geldi yeniden. Elinde bir fincan vardı. Bize baktı ve kaşlarını çattı.
"Ya sadece kahve yapıp geldim ya!, Bu kadar yakınlaşmış olamazsınız ya." Diyerek isyan etti. Sessizce güldüm. Arkamdaki koca adamın abime kızgın bakışlar attığının farkındaydım çünkü Tunç abim arkama bakıyordu ve yüz şekli değişiyordu.
"Sana kahve yaptım. İç hadi." Doğrulmya çalıştığım sırada Timur abim beni yeniden koltuk altlarımdan tutarak doğrulttu ve sırtımı arkaya yasladı. Tunç abimse kahve bardağını bana vermek yerine Timur abime verdi. Gerçi bana verse de tutabileceğimi sanmıyorum. Timur abim kavhe ılıdıkça bana içirdi daha sonraysa bardağı kenara kattı ve beni yeniden göğsüne yatırarak saçlarımı okşadı. Tunç abimse ikimizin üzerini örttü.
"Tunç üstünü değiştirecek sen en sondaki dolapta eşya varmış." Tunç abimden cevap gelmedi ancak başını sallamış olabilir fakat ben görmedim çünkü o tarafa bakmıyorum. Ayak sesleri duyduğumda dolaba doğru gidiyordu. Bir kaç saniye sessizlik oldu. Gözlerimi kısıp hafifçe başımı çevirdiğimde Tunç abimin elinde, Alp'in bana hastayken getirdiği çiçekleri çerçevelettiğim çerçeve duruyordu. Omuzlarım düştü ve yeniden başımı öne çevirdim. İkisi de o gün burdalardı. O çiçekleri gördüler. Gözlerimi kapattım. Daha sonrasındaysa dolabın kapanma sesi geldi ve ardından banyo kapısı da kapandı. Bir kaç dakika sonra banyo kapısı açıldı ve kumaş sesleri geldi sanırım kıyafetlerini koltuğa attı. Daha sonra yatağın sağ tarafında geldi yanıma uzandı. İkisiyle uyumayalı ne çok olmuştu. Beni büyüten kişi Teoman abimdi ancak yetiştiren Tunç abim ve Timur abimdi. Teoman abim geldiğinden beri ne çok aksatmıştım onları. Oysa onlar benim her anında yanımda olmuşlardı. En zor anımda bile, şimdi mesela yanımdalardı. Teoman abim büyük ihtimalle henüz eve bile gelmemiştir çünkü kızgındı. Gözlerindeki o kızgınlığı ve kırgınlığı gördüm. Gözlerimden yeniden yaşlar akmaya başladı. Bu sefer ikisi de hiç birşey söylemediler. Tunç abim yanağımdan Timur abim saçlarımdan öptü. Başımı iyice Timur abimin göğsüne yasladıktan bir kaç dakika kadar sonra kendimi gözlerimden yaşlar akarak uykunun kollarına bırakmıştım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.87k Okunma |
280 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |