
Gözlerimi açtığımda başımda keskin bir ağrı vardı. Başımı tutarak inledim ve sırt üstü uzanıcak şekilde döndüm. İli elimle başımı ovarken üstümde hala büyük bir mutlulukla giydiğim ancak ardından gelen hüzünlere şahit eden elbisem vardı. Doğrulmaya çalışsamda doğrulamadım. Elimle yatağı yokladığımda yatak boştu ancak akşam abimlerle uyumuştum ben. İçerden sesler geliyordu, sanırım erken uyanmışlardı. Başımı yan çevirip komidinin üstünde duran saate baktığımda gözlerime inanamadım. Saat iki buçuk olmuştu! Ne yani? Ben bu saate kadar uyumuş muydum?! Neden uyandırmamışlardı? Belki de uyandırmışlardır da sen uyanmamışsındır Ömrüm. Evet bu da bir seçenekti. Zorla da olsa doğrulduğum da bir kaç dakika boş boş etrafı inceledim. Daha sonrasında ayağa kalktım ve elbisemi üzerimden çıkarttım. Banyoya girip soğuk bir duş almak istiyordum. Elbisemi kenara kattıktan sonra banyoya girdim ve önce soğuk suyla daha sonra sıcak suyla duş aldım. Bornozumu üzerime giyinip çıktım ve dolaptan salaş eşyalarak alarak giyindim. Yarın işe gitmen gerekiyor Ömrüm. Hiç gidesim yoktu. Hatta istifa edip yatasım vardı ancak babama sözüm vardı. Ben askeriyeye girmek için çok çabalamıştım. Seslice nefes verdim ve saç havlumu alarak saçlarımı kurutmaya başladım. O sırada kapım çaldı. Hala önümdeki aynaya bakıyordum.
"Gel." Aynanın önünde duran saç kremini aldım ve biraz elime sıkarak saçlarıma sürdüm yavaşça. O sırada kapım açıldı ve içeriye Teoman abim girdi. Kapıyı kapatıp yanıma geldi. Arkamdan belime sarıldı.
"Ne olursa olsun güzelliğinden vazgeçmem diyorsun yani" hafif gülümsedim. Saçlarıma kremi sürdükten sonra o geri çekildi.
"Gel kurutayım saçlarını."
Hayır anlamında başımı salladım. "Kurutmayacağım, böyle kalmasını istiyorum."
"Ömrüm" seslice nefes verdi. "Konuşalım mı biraz?"
O diğer abimler gibi değildi. Birşey öğrendi mi o kişinin ağzından duymak isterdi. Timur abim ve Tunç abim hiç birşey demedi ancak Teoman abimin beni zorlıycağını biliyordum, bugün değilse yarın. O yüzden hayır dememin bir manası yoktu. Hafifçe başımı salladım daha sonra bornozumu aldım ve banyoya gittim bornozu askıya astıktan sonra yeniden odama geçtim ve saç havlumu alarak abimin yanına gittim. Ben gelene kadar yatağımın kenarına oturmuştu. Saç hazlumu onun dizine kattım daha sonrasında yatağa uzanıp başımı onun dizine kattım. Havluyu pantolonu ıslanmaması için katmıştım. Gözlerimi kapattım fakat buna kızacağını bilerek yeniden gözlerimi açtım. Bana bakıyordu saçlarımı okşadı yavaş yavaş. Birşey demiycekti çünkü benim anlatmamı bekliyordu. Seslice nefes verdim.
"Tamam bakma öyle. Ben senin sözlerini dinliyor olabilirim ancak kalbim ne beni dinliyor ne de senin sözlerini, yasaklarını ve emirlerini."
"Allah Allah küçük hanfendi. Bak sen."
"Abi, kızdın mı ona?"
"Yo sana kızmaya geldim."
"Ben niye ya?!"
"Çocuğu dinlemediğin için."
"Allah Allah!"
"Ne zamandır hayatının bu kadar yakınında?"
"Bilmiyorum. Bir kaç aydır."
"Daha tam tanımıyorsun yani."
"Hayır abi."
"Ömrüm."
"Efendim!" Güldü. Sinirlenim diye yapmıştı. Gözlerimi devirdim.
"Birşey söyliycem."
"Söyle."
"Alp'in sevgilisi yok." Kaşlarımı çattım sevgilisi olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyordu.
"Var."
"Yok."
"Var."
"Yok."
"Aaa abi! Var diyorum ya var gözlerimle gördüm. Gözümün önünde öpüştüler ya!" Güldü. Avuç içini anlımın ortasına vurduğumda daha çok gülmüştü. Gözlerimi devirdim yeniden. Kıskanmama gülmüştü farkındayım.
"Ömrüm Alp'in sevgilisi yok. Mihra ile de öpüşmüş olamazlar çünkü Mihra Mert'i seviyor, Mert'te Mihra'yı. Hatta Mert'le Mihra kavga etmişler Alp masada o yüzden Mert'i sormuş. Mihra aradığında da telefonu açtı çünkü daha iki gün önce kavga etmişler ve Mihra'yı evde tek başına bırakmış. Birşey mi oldu diye merak ettiğinden telefonu açmış."
"Hayırdır abi? Konuşmayı sevdin sanki sen heh? Üç kelimeden fazla konuşmayan kişi bana burda destan anlattı." Yine güldü. Oof gerçekten sinirlenmeye başlıyordum. Bana doğru eğildi.
"Seviyorsan diyorum, düzgün sev diyorum. Çocuğu dinle diyorum. Teröristleri bile dinliyoruz biz lan. Sevdiğin kişiyi mi dinlemiyceksin?" Omuzlarım düştü evet yargısız infaz yapıyordum farkındayım ama öpüştüklerini gördüm. Doğruldum ve ayağa kalktım. Konuşmanın bittiğini anlamıştı ki oda dizindeki havluyu kenara katıp ayağa kalktı ve belime sarılıp yanağımdan öptü. Odamdan çıkıp salona geçtiğimizde fark ettim ki evde sadece abimler ve ben vardım. Biz salona girdiğimizde ikisi de konuşmayı bıraktı ve bize baktılar.
"Prenses uyanmasaydın keşke bir kaç saate herkes yatacaktı zaten." Diyince üçü de gülmüştü. Timur abim demişti bunu. Gözlerimi devirdim ve tekli koltuğa oturdum.
"Ha ha ha. Komik şeyler sizi." Ben kızınca daha çok gülmüşlerdi. Teoman abim bir koltuğa geçip oturdu ve arkasına yaslandı.
"Ben açıım."
"Yüz saattir uyuduğundan olabilir mi acaba?" Yeniden gözlerimi devirdim. Ağzımı açmıştım ki üçü aynı anda konuşmuştu.
"Ha ha ha. Komik şeyler sizi." Üçüne de baktım şaka mıydı bunlar.
"GİDİYORUM BEN! SİZ BURDA OTURMAYA DEVAM EDİN!" Ayağa kalktığım anda Timur abimde gülerek ayağa kalktı yanıma gelip bana sarıldı. Tepki vermemiştim bu yüzden artık gülmüyordu bana baktı saçlarımı okşadı.
"Tamam tamam gitme özür dilerim. Gel kal burda. Yemek hazırlarız şimdi. Daha öğlen diye hazırlamadık."
"Tamam bırak beni."
"Ömrüüm. Hadi ama güzelim." Gözlerimi kapattım seslice nefes verdim ve gözlerimi açtım. Omuzlarını düşündüğümde bana baktı ve gülümsedi. Boynumdan öpecekti ki kendimi geri çektim. Abime baktığımdaysa şaşırmıştı. Gözlerimi kapattım alnını ovdum. İlk kez öpmüyor Ömrüm!
"Boşverin yemek yemiycem uyumak istiyorum." Gözlerimi açtığımda Timur abim nedenini anlamıştı ama diğerlerine bakamadım bile. Hızlıca odama gittim ve kapıyı kapattım yatağıma uzanıp yan dönmüştüm. Dizlerimi karnıma çekip örtüyü başıma kadar örttüm ve dizlerime sarıldım. Bir elimin parmak uçlarını yavaşça boynumun sol tarafında gezdirdim. Gözlerimi kapattım. Belki de aramızda birşeyler başlayabilirdi ama buna engel olmuştum. O kız gerçekten sevgilisi değil miydi? O zaman neden öpüşmüşlerdi o gün? Parmak uçlarımı boynumda gezdirmeye devam ederken sanki yanımdaymış gibi kokusu burnuma geldi. O lavanta ve odunsu koku ona o kadar çok yakışıyordu ki. Karargaha gelirken de aynı parfümü kullanıyordu. Poligonda yanıma yaklaştığında da aynı kokuyu almıştım.
Seslice nefes verdim. O sırada kapı da açıldı. Kimsenin gelmesini istemiyordum şu anda. Kapı yeniden kapandı ve bir kaç saniye sonra gelen kişi yatağıma oturdu. Yanıma uzandı ve örtünün üstünden bana sarıldı. Onların yanımda olması o kadar iyi hissettiriyordu ki. Her ne kadar yalnız kalmak istesem de yanımda olmalarını daha çok istiyorum sanırım.
"İyi misin güzelim?" Gelen Timur abimdi. Cevap vermedim. O da başka soru sormadı. Aynı şekilde sarılmaya devam etti.
∞ ∞ ∞
Kaç saat geçmişti bilmiyorum ama yeniden uyumuş ve yeniden uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda yine tektim. Perdenin arkasından sızan ışıklar bana güneşin battığını haber veriyordu. Doğruldum ve saate baktım. Saat altı olmuştu. Bir kaç saat uyumuşum anlaşılan. Ayağa kalktım ve etrafa bakındım telefonum nerdeydi? Almıştım çantama katmıştım ama... Heh burda. Koltuğa gittim ve çantamı aldım. Koltuğa bırakmışlardı çantamı. Telefonumu içinden aldım ve çantamı tekrar koltuğa bıraktım. Telefonu açacaktım ki koltuğun yanındaki kutular dikkatimi çekti. Hiç bir hediyeyi almamıştım. Hepsini masada bırakmıştım. Anlaşılan Teoman abim hepsini getirmişti. Telefonu açtığımda gördüğüm bom boş bir ekrandı. Bir kaç mail dışında hiç bir mesaj yoktu omuzlarını silktim ve salona giderken tek tek mailleri açarak okudum ama hepsi boş indirim mailleriydi. Salona girmeden önce telefonu kapattığım da fark ettimki sesler salondan değil mutfaktan geliyordu. Mutfağa döndüm ve kapıya yaslandım. Teoman abim eve gitmiş olmalıydı. Ancak Timur abim ve Tunç abim burdaydı ve yemek için kavga ediyorlardı. Sanırım yemeğin konusu bendim. Çünkü sürekli adım geçiyordu. En son dayanamadım ve güldüm.
"Eğer beni yiycekseniz izin vermiyorum beyler." İkisi de durdu ve bana baktı.
"Sesimize uyandın di mi?" Demişti Timur abim. Tunç'a baktı kızgın şekilde sonra bana döndü.
"Konu ne?"
"Ömrüm sen fesleğen seviyor musun?" Dedi Tunç abim.
"Hayır" dediğimde Timur abimin yüxü düşmüştü.
"Nasıl ya benim yaptığım yemekleri yiyorsun ama?!"
"E yemiyorum demedim ki sevmiyorum dedim. Aynı şey mi ikisi?" Gözlerini devirmişti. Tunç abim güldü ve elindeki kavanozu yeniden dolaba katıp yemeği hazırlamaya devam etti.
"Evinde neden fesleğen var o zaman Ömrüm!?" Güldüm çok komik görünüyordu.
"Çünkü siz üç koca ayı fesleğen seviyorsunuz ve bende siz geldiğinizde size yemek hazırlıyorum." Bu cevabım onu tatmin etmemişti ancak Tunç abim Timur abime yeniden gülmüştü. Timur abim daha fazla dayanamamış olmalı ki Tunç abimin yanından ayrıldı ve masayı hazırlamaya başladı yardım etmek istedim ancak beni engelledi. Ve başköşeye otutturup sandalyemi düzeltti. Gülümsedim ve onları izledim. O sırada telefonuma bir mesaj geldi.
"Müsait misin?"
Mesaj Alp'ten gelmişti. Durduk yere neden mesaj atmıştı şimdi?
"Hayır"
Verdiğim cevapla tatmin olmamış gibi duruyordu.
"Ömrüm gerçekten soruyorum. Müsait misin?"
"Hayır demek ne demek?!
"Ne zaman müsait olursun?"
"Abimler bende kalıcaklar. Bugün müsait olmam."
"Yarın akşam işin var mı?"
"Sana ne? Seni ne ilgilendiriyor?"
"Sen hiç inat etmeyi bırakmaz mısın ya?!"
"Sana ne?"
"Ömrüm yarın akşam müsait misin?"
"Of! Boşum."
"Tamam karargah çıkışında benimle bir yere geleceksin!"
"Emredersin paşam!?"
"Ömrüm, yazmakla hata ettiğimi düşünüyorum? Karargah çıkışında zorla mı getittirseydim seni acaba?"
"Nereye?"
"Benim evime!"
"Oldu! Bi de evine mi gelicem?!"
"Off yeter! Geliyor musun diye sormuyorum. Gelmek zorundasın!"
"Kim demiş onu?"
"Ben diyorum!"
"Gelmiyorum!"
Çocuk gibiydim biliyorum onun söylediği şeyleri de yapmıycaktım. Bir sürü mesaj atıyordu şu anda. Görüldü bile atmamıştım telefonu sessize aldım cebime kattım. Başımı kaldırdığımda abilerim masaya oturmuş ve beni izliyorlardı. Büyük ihtimalle biriyle hatta kimle mesajlaştığımın farkına varmışlardı.
"İş?"
Timur abim birşey söylemedi ama gülecek gibi olmuştu. Tunç abimse çoktan önüne dönmüştü. Gözlerimi devirdim ve önüme dönüp yemeğimi yedim.
∞ ∞ ∞
Yemekten sonra tabiki de bulaşıkları da onlara yıkatmıştım. Sonuçta onlar hazırlamıştı? Bense salonda oturmuş izliyeceğimiz filmi seçiyordum. Büyük ihtimalle ben ilk on dakikasından sonra uyuya kalacaktım ve abilerim zorla bu filmi izleyecekti kendi kendime güldüm. İncir Reçeli"ni açmıştım yine. Abilerim salona gelip televizyonu gördüklerinde oflamaya başlamışlardı. Koltuğun ortasında oturuyordum ve birisi sağıma birisi soluma oturup ikisi de dizine yatmıştı. Güldüm ve filmi başlattım. Yan dönmüşlerdi bu yüzden telefonumu görmezlerdi telefonu cebimden çıkarttım ve gelen mesajlara baktım. Sessizce güldüm. Hala mesaj yazıyordu.
"Bıkmak bilmez misin sen?"
"Konu sen olunca öyle bir ihtimal ortadan kalkıyor."
Hafifçe gülümsedim. Gerçekten hayatında kimse yok muydu? Ama illaki birileri girmiştir hayatına.
"Şıracın kim"
"Ha ha ha"
"Ömrüm ister müsait ol ister müsait olma, yarın gelmek zorundasın benle!"
"Hiç birşeye zorunlu değilim. Bildiğim kadarıyla reşit bir insanım ben."
"Ömrüm!"
"Efendim?"
"Ya delirtme beni kadın! Geleceksin işte benimle. Boşuna uzatıyorsun."
"Emir kipiyle konuştuğun sürece gel-miy-cem!"
"TEK SORUN BU MU!"
"Yoo. Canım senle gelmek istemiyor."
"Ömrüm!"
"Ne var ne!?"
"Ömrümü yedin ömrümü!"
Kısık sesle güldüm. Sanırım benim yüzümden sinir olmuştu.
"Ne yapıyorsun?"
"Pardon?"
"Keşke artık yarın olsa ve karargaha gelsek."
"Ben yarın gelmiyorum izinliyim."
"Geliyorsun"
"Gelmiyorum "
"Geliyorsun. İzin listesine baktım. Adın yok."
Gözlerimi devirdim. Gerçekten şaka gibiydi!
"Sen beni mi takip ediyorsun?"
"Yooo."
"Dava edicem seni."
"Birlikte bir devlet salonunda bulunacaksak o sadece nikah salonudur."
"Çüş. Pis sapık! Seninle evleneceğimi hiç sanmıyorum! Biriyle evleneceksem bu kesinlikle sen değilsin buna emin olabilirsin."
"Büyük konuşuyorsun hatırlatırım bu laflarını sana?!"
"Hatırlat beklerim."
"Eğer geçen hafta öyle bir olay olmasaydı bugün bunları konuşuyor olmazdık Ömrüm! Yapma Allah aşkına Ömrüm. Beni neden dinlemiyorsun anlamıyorum!"
"GÖZÜMÜN ÖNÜNDE BAŞKASIYLA ÖPÜŞTÜN ALP! VE HALA NEDEN Mİ SORUYORSUN GERÇEKTEN?! EVET BELKİ DE GÖZÜMÜN ÖNÜNDE BAŞKA BİR KIZI ÖPMESEYDİN ŞU ANDA BUNU KONUŞUYOR OLMAZDIK!"
"Öpmedim diyorum ya öpmedim! Neden inan mıyorsun?! Mihra benim kız kardeşim! Ayrıca Mihra, Mert'i seviyor! Emin ol ki Mihra ile aramızda senin düşündüğün gibi birşey olmadı olamazda! Beni dinle artık ya!"
"Görüşürüz."
Telefonu kapatıp kenara kattım. Tamam sevgili olmayabilirler. Ancak öpüştüler, gördüm ya! Ne derse desin bu beni ilgilendirmiyordu!
"Abi uyuyabilir miyim ben."
İkisi de aynı anda doğrulmuştu.
"Sabah erken çıkıcam ben haberin olsun arama sonra beni." Tunç abim demişti bunu. Büyük ihtimalle eve gidip spor salonuna gitmeden önce eve uğrayıp eşyalarını alacaktı. Başımı salladım.
"Bizde beraber çıkarız senle." Dedi Timur abi. Ona da başımı salladım. Daha sonra ayağa kalkıp odama gittim ve yatağa uzandım.
∞ ∞ ∞
Sabah çok erken uyanmıştım. Gerçi uyanmış sayılmıyordum çünkü uyumamıştım. Tunç abim hala uyuyordu çünkü saat sabah altıydı henüz. Üzerimi değiştim. Çünkü bir daha uğraşmak istemiyordum. Giyindikten sonra mutfağa gittim ve kahvaltı hazırladım. Çok ses çıkartmamış olmam gerekiyor anca yarım saat sonra ikisi de uyanmıştı. Timur abim yanıma gelip bana sarılmıştı ve saçlarımdan öpmüştü. Daha sonrasında hep beraber kahvaltı yapmıştık ve Tunç abim gitmişti. Timur abimde bana yardım etmişti ve kahvaltıyı kaldırıp bizde evden çıkmıştık. Erken çıkmıştı bu yüzden beni karargaha bırakmıştı daha sonrasındaysa hastaneye gitmişti.
Karagha girdim ilk önce giyinme odasına giderek üzerimi değiştim daha sonrasında da yapmam gereken işleri yapmıştım. Öğlen olmuştu, timden bazıları yemek yemeğe giderken bazıları hala iş yapıyordu. Nöbetleşe gideceklerdi. Her zaman öyle yaparlardı. Bense üzerime düşen iş farklı olduğu için kendi işlerimi yapıp bir krnara çekilirdim. Genelde işler bitince kendime küçük bir antreman yapardım ancak bugün içimden gelmiyordu. Kendime bir çay aldım ve bahçeye çıkıp bahçede duran masalardan birine oturdum. Çayımı masaya bırakıp dirseklerimi masaya yasladım. Başımı avuçlarıma yasladım ve önümde duran çayı izledim. Yarın yine Alp'le nöbetçiydik. Seslice nefes verdim. O sırada karşıma biri oturdu. Başımı kaldırıp baktığımda oturan kişinin Alp olduğunu gördüm. Kaşlarımı çattım.
"Pardon?"
"Bütün gündür kaçıyorsun farkında mısın?" Daha çok kaşlarımı çattım. Burda rütbe ilişkisi vardı farkındaydı di mi? Benimle nizamiyenin ortasında böyle konuşamazdı! Rütbelerimiz aynı olabilirdi ancak yinede karşıma gelip böyle oturamazdı.
"Birşey mi oldu Yüzbaşım anlayamadım?" Bana doğru yaklaştı.
"Ömrüm kaçıyorsun farkında mısın?" Sesi çok kısık çıkmıştı büyük ihtimalle sadece de ben duymuştum. İsmimle seslenmezdi nizamiye içinde. Komutanım derdi genelde yada Yüzbaşım.
"Neyden kaçıyorum?! Kaçtığım hiç birşey yok benim!" Güldü.
"Buna bile sinirlendin." Bu adam beni deli edecek!
"Sinirlendiriyorsun çünkü!"
"Ben hiç birşey yapmıyorum kendi kendine sinirlendin!"
"Herşeyi ben yapıyorum zaten di mi?!" Yüzü düştü eğlenen ifadesi bir anda yok oldu. Seslice nefes verdi.
"Senin düşündüğün gibi birşey yok! Neden anlamak istemiyorsun?!"
"Gözlerimle gördüğüm için olabilir mi!"
"Ya yanlış gördün yanlış! Neden anlamıyorsun. Öyle birşey yok!" Arkama yaslandım ve Alp'e baktım. Tamam sevgilisi olmayabilir bunu abimde söylüyor. Öpüşmediğini de iddia edebilir ama ben öpüştüğğnü gördüm. Hemde öpüştükten sonra yanıma geldi ya!
"Aklında kurma!" Kaşlarımı çattım ve Alp'e baktım.
"Aklında kurma diyorum! Birşeyler düşünüyorsun ve daha çok sinirleniyorsun! Kurma aklında! Beni dinle bir kere ya beni!"
"Seni dinlemem için bir sebep söyle." Sustu.
"Yok görüyor musun?" Çayımı aldım ve ayağa kalktım. Gitmek için arkamı döndüm.
"Çünkü hayatıma girdiğinden beri uykularımı kaçıracak kadar çok etkiliyorsun beni. Sesin, kokun, güzelliğin... Başka hiç birşey düşünemiyorum seni gördüğümden beri. Anlıyor musun beni? Eğer izin verseydin o gece sana herşeyi anlatacaktım ama beni dinlemeden gittin! Anlıyabiliyor musun beni Ömrüm?" Yutkundum. Doğru mu söylüyordu gerçekten? Alpe baktım. O da ayağa kalkmış bana bakıyordu.
"Bir kere beni dinle ya bi kere. Sadece bi kere dinleyemez misin beni?" Bir yanım dinlemek istiyordu ama bir yanım dinlemek istemiyordu. Arafta hissediyordum kendimi.
"Akşam yedi de, nizamiye kapısında bir dakika bile beklemem giderim." Gülümsedi. Gözleri parlamaya başlamıştı. Çayımı masaya bıraktım ve eğitim sahasına gittim. Kafamı başka türlü dapıtamayacaktım. Üzerimdeki ceketi çıkarttım ve kenardaki banka kattım. Önce bir kaç tur koşarak ısındım daha sonrasındaysa şınav, mekik ve barfiks ile devam ettim.
∞ ∞ ∞
Akşam olmuştu. Antrenmandan sonra biraz time yardım etmiş daha sonrasındaysa oturup çay içmiştim, çünkü öyle içememiştim. Üzerimi değiştirmek için giyinme odasına gittim. Üzerimi değiştirdikten sonra sırt çantamı alıp odadan çıktım. Sabah geldiğim kıyafetleri giyinmişti yine. Tek farkla üzerimde tişörtümü değil crop vardı. Bir şekilde ikna olup gideceğimi biliyordum çünkü. İnce askılı, v yaka, göbek deliğime kadar gelen çokta kısa olmayan bir croptu. Onun üzerine yine sabah gelirken giyindiğim siyah deri ceketimi giyinmiştim ve altımda da yine siyah bir mom jean vardı. Karargahta çıkıp nizamiye kapısına gittiğimde kapıda beni bekliyordu. Bazı söylediğim şeylerde ne kadar ciddi olduğumu biliyordu sanırım. Burda olmasaydı gerçekten de beklemez giderdim çünkü.
Yanına gittiğimde beni baştan ayağa yüzdü. Gözlerimi devirdim.
"Gidiyor muyuz? Gidim mi?"
"Tamam tamam. Gel. Araba bu tarafta." Gülümsedi ve nizamiye kapısından çıkıp sol tarafa doğru ilerledi. Arkasından takip ettim. Arabaya vardığımızda benim için sağ ön yolcu kapısını açtı. Alp'e baktım ve arabaya bindim. Kapımı kapatıp arabanın ön kısmından dolaşarak sol tarafa geçti ve o da arabaya bindi.
∞ ∞ ∞
Evine vardığımızda küçük bir kumandayla büyük çelik kapıyı açtı ve içeriye girdi, içeriye girdiğimizde yine aynı kumandayla karşımızda duran büyük garajı açtı. Garaj açılırken arkamızda kalan çelik kapı kapanıyordu. Garaj açıldıktan sonra arabayı park etti.
"Bekle inme." Dedi ben ona baktığım sıradaysa çoktan arabadan inmiş benim tarafıma dönüyordu. Başımı eğdim ve güldüm. Kapıyı açtığında bana bakıyordu. Gülmeme gülümsemişti. Arabadan indim ve Alp'e baktım.
"Teşekkürler." Gülümsedi.
"Rica ederim Prenses." Bana göz kırptı ve güldü. Bu sefer gülümseyen bendim. Arabanın kapısını kapattı ve sol eliyle bana yön gösterdi. Garajdan çıktıktan birkaç saniye sonra garaj kapısı da kapanmıştı. Ev kapısına gittik ve cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı. Önce benim girmemi beklemişti. İçeriye girdim ve kenara geçtim arkamdan içeriye geçerek kapıyı kapattı ceketini çıkarırken sol tarafa doğru bakıyordu.
"Mihra biz geldik." Biz? Geleceğimizden haberi de vardı yani. Söylemişti geleceğimizi.
"Tamam, bi dakika geliyorum ben işim var." Alp'e baktım güldü. Gülecek ne vardı? Bana baktı.
"Biraz sakin olmaya ne dersin? Bence kabul eder gibisin. Heh? Gel ceketini alayım." Arkama geçti önce çantamı aldı daha sonraysa ceketimi çıkardı. Yan taraftaki dolabın kapağını açarak içindeki askıya hem çantamı hemde kendinle benim ceketimi astı.
"Gel salona geçelim." Eve siyah ve kırmızı hakimdi. O kadar çok siyahtı ki normalde iç karartması gerekirken asil durmuştu. Bu kadar büyük evde tek mi yaşıyordu? Pardon o kızla beraber yaşıyor olmalı. Kendi kendime göz devirdiği sırada Alp gülüyordu. Kulağıma eğildi.
"Kafanda kurmayı bırakırsan sevineceğim. En azından dışa yansıtma." Daha çok güldüğünde yeniden gözlerimi devirmiştim. Salona geçtim ve koltuklardan birine oturarak arkama yaslanın ayak ayak üstüne attım. O da hemen çaprazıma oturdu ve arkasına yaslandı.
"Hoşgeldiniz." O kızdı büyük ihtimalle. Evde başka birinin olduğunu sanmıyordum. Üzerinde mavi bir jean ve yeşil bir tişört vardı. Sesi çok neşeliydi. Belki de başka yerde tanışsak bu kızı sevebilirdim. Belki ilerde ama şimdi değil. Alp'in yanına oturdu ve yanağından öptü. Daha sonrasındaysa başını Alpin omuzuna yasladı. Alpse omuzuna sarıldı ve saçlarından öptü. Daha sonraysa bana baktı.
"Mihra konuş, yoksa artık seni sokağa atıcam." Alp'in söylediklerine kız güldü ve doğrulup arkasına yaslandı. Gülümseyerek bana baktı ve biraz öne eğilip elini uzattı.
"Ben Mihra, belki Alp'ten duymuşsundur ismimi." Gerievirmiycektim öne eğildim ve elini sıktım.
"Ömrüm." Dedikten sonra yeniden arkama yaslandım.
"Biliyorum, hergün uyuyana kadar ve uyandıktan sonra adını duyuyorum artık ezberledim bile." Sanki söylememesi geren birşeyi söylemiş gibi Alp ona baktı. Mihra ise güldü ve omuzlarını silkti. Alp yeniden bana baktı.
"Yok öyle birşey tabiki de!" Mihra'ya değil ancak Alp'in tepkisine gülebilirdim ki zaten gülmüştüm.
"Mihra!"
"Tamam be! Aaa, iki dakika gülmemize de izin yok."
Arkasına yaslandı ve bana baktı.
"Biliyorum şu anda sana ne kadar söylesekte belki inanmıycaksın ama işin aslını Alp benim anlatmamı istedi. O gün, Alp'in doğum gününde. Ben Alp'i öpmedim. Belki sen öyle gördün ama işin aslı öyle değildi. Ben yalnızca çenesinden öptüm ama senin baktığın taraftan öyle görünmüyordu. Alp sürekli seni anlatıyordu ve belki böyle görürsen, biliyorsun kadınız hepimiz kıskanıyorum, sende kıskanırsın ve belki Alp'e biraz şans verirsin diye düşünmüştüm ama sen daha çok uzaklaştım. Yani ben Alp'i gerçekten öpmedim kısacası bu. Zaten böyle birşey yapacağından onun da haberi yoktu. Daha sonrasından da çok kızdı bana. Zaten ben Alp'i öpmem. Alp benim abim. Ayrıca sevdiğim birisi var zaten ama şu anda burada değil. Sanırım o da benim hatam." Sonlara doğru sesi kısılmıştı ve omuzları düşmüştü. Sanırım söyledikleri şey doğruydu. Mihra Mert diye birini seviyordu.
Bir süre Alp'e baktım. Mihra ise o sırada ayağa kalktı.
"Ben mutfağa gidim bi. Yemekler yanmasın." Dedi ve gitti.
"Ömrüm." Alp'e baktım sanki gözlerindeki yorgunluk gitmiş gibiydi. Tek amacı bana bunu kanıtlamak gibiydi. Tamam Ömrüm itiraf etki inanıyorsun şu anda ona. Gardını düşürmen gerekiyor artık. Seslice nefes verdim ve Alp'e baktım.
"Tamam."
"Tamam ne?"
"Zorlama şansını! Tamam inanıyorum sana ama şimdilik." Gülümsedi öne eğildi ve elimi tutup avuç içimi öptü. Yavaşça yutkundum. Dudakları çok sıcaktı.
"Acıkmışsındır. Bugün karargahta da hiç birşey yemedin. Yemeğe geçelim mi istersen."
"Sen beni mi takip ediyorsun bütün gün? Hiç işin yok mu senin?! Fazladan nöbet yazdırıcam sana ya!" Güldü. Daha sonra gülümsedi.
"Canın sağ olsun Prenses." Başımı iki yana salladım ve ayağa kalktım. Ben ayağa kalkınca o da ayağa kalkmıştı. Fakat telefonum çalınca durmuştum. Cebimden telefonu çıkarttım ve arayana baktım. Teoman abimdi. Alp'e baktım ve elimle bir dakika durmasını işaret ettim. Telefonu açıp kulağıma kattım.
"Efendim abim"
"Nerdesin?"
"Dışardayım abi."
"Karargahtan çıkmışsın iki saat önce evde yoksun merak ettim."
"Yok şey... Dışardayım abi geçerim birkaç saate eve."
"Tek değilsin?"
"Evet abi."
"Kim var yanında?" Omuzlarımı düşürdüm ve gözlerimi kapattım.
"Alp var abi."
"Alp var?"
"Evet abi." Seslice nefes verdiğini duydum.
"Of deli kız of! Neyi yasaklarsak onu yap tamam mı? Hep aksine git." Gülümsemiştim. İstemiyordu ama kabullenmişti.
"Sen eve gel bi konuşacağız daha seninle. Daha o geceyi de konuşmadık küçük hanım. Görüşürüz." Beklemedi ve telefonu kapattı. Güldüm ve telefonu yeniden cebime kattım.
"Sorun yok di mi?" Alp'e baktım ve hayır der gibi başımı salladım. Başıyla onaylayınca mutfağa doğru gitti bende arkasından gittim. Mutfağa girdiğimizde Alp durdu ve Mihra'ya baktı.
"Pardon küçük hanım sana içebileceğini söylediğimi sanmıyorum." Mihra'ya baktığımda tezgaha yaslanmıştı ve elinde şarap bardağı vardı ve telefonla ilgileniyordu. Başını kaldırıp Alp'e baktı ve omuzlarını silkti.
"Canım içmek istedi."
"Kaçıncı o?"
"İkinci. Bir yemek hazırlarken içtim bir de bu."
"Tamam başka içemezsin."
"Yaa Alp! Hayır!"
"Mihra uzatma."
"Bana ne içicem." Alp yeniden konuşacaktı ki kolunu tuttum bu seferde bana baktı.
"Bırak karışma kıza ya." Durdu birşey söyliycekti ancak bana karşı çıkamıycaktı sanırım. Mihra Alp'e baktı ve güldü. Bardağını masaya bırakıp telefonu cebine kattı.
"Hadi oturun. Yemekleri katıyorum." Alp bana baktı ve masayı işaret etti. Masaya gidip sandalyeler den birini geriye çekti ve benim oturmamı bekledi. Ben oturduktan sonra sandalyemi ileriye doğru düzeltti ve Mira'nın yanına gidip tezgahtaki iki hazır tabağı aldı. Ve birini benim önüme diğerini yan tarafıma katıp yanıma oturdu tabaktaki yemek çok güzel görünüyordu. Kızarmış tavuk ve yanında beşamel soslu peynirli mantar vardı. Alp bana baktı.
"Kırmızı mı beyaz mı?" Alp'e baktım.
"Kırmızı." Gülümsedi ve kenardan şişeyi alarak ikimizin bardağına da birer kadeh kırmızı şarap doldurdu. Gülümsedim.
"Teşekkürler beyfendi." Gülümsedi.
"Rica ederim Prenses."
"Siz hep birbirinize iki yabancı gibi mi davranıcaksınız." İkimizde aynı anda Mihra'ya bakmıştık. Bize bakarak gülüyordu.
"Sen önüne baksana kızım! Bizi mi izliyorsun."
"Karşımdasınız"
"O zaman yemeğini ye ve yukarı çık." Mihra gülmüştü Alp ise sinirlenmişti. Hafifçe Alp'in kolunu tuttum. Bana baktığın da durksadı daha sonrasındaysa biraz sakinleşmişti. Gülümsedim ve elimi çektim önüme döndüm bir parçs tavuğumdan kestim ve yedim. Bunun tadı çok güzeldi. Bu kız gerçekten işini biliyordu. Mihra'ya baktım ve gülümsedim.
"Ellerine sağlık bu çok güzel." Mihra ilk kez duymuyor olacak bu söylediklerimi ancak yanakları kızardı ve gülümsedi.
"Teşekkürler. Afiyet olsun yengecim." Bu sefer yanakları kızaran bendim başımı yere eğdiğim de Alp'in bana baktığını hissettim. Daha sonrasındaysa başımı kaldırdım ve yemeğimi yemeğe devam ettim.
Mihra bizden önce yemeğini bitirip yukarı çıkmıştı. Yemeklerimiz bittikten sonra Alp'e masayı toparlaması için yardım etmiştim ancak bulaşıkları yıkamam için izin vermemişti. Kendi yıkıyordu. Bense kenara yaslanmış onu izliyordum. Bulaşıkları yıkadımtan sonra ellerini kuruladı ve bana baktı.
"Filmini böldüğüm için özür dilerim ama hani ayakta dikilmesek mi diyorum?" İrkildim ve Alp'e baktım. Nasıl baktığımı bilmiyordum anca bana gülüyordu şu anda. Gözlerimi devirdim ve kapıya doğru gittim.
"Tamam dur dur." Yanıma geldi ve kolumdan tuttu hafifçe.
"Bahçeye geçelim diyecektim sadece. Ayakta kalmayalım diye." Alp'e baktım.
"Olabilir."
"Birşey içmek ister misin kahve mi yapayım?"
"Kahve daha iyi olur." Başını salladı ve gülümsedi bana bahçenin çıkış kapısını gösterdikten sonra tezgaha geçti ve kahve hazışadı. Bense bahçeye çıktım ve koltuklardan birine oturdum. Bir kaç dakika sonra Alp'te bahçeye geldi ve elindeki iki fincanı da sehpaya bıraktı ve yeniden içeri girdi. Bir dakika kadar sonra geldiğinde elinde beyaz bir şal vardı. Hafifçe gülümsedim yanıma geldi ve şalı omuzlarıma bıraktı. Daha sonrasında yanıma oturdu.
"Teşekkür ederim."
"Önemli değil." Gülümsedi ve fincanlardan birini alıp bana uzattı fincanı aldıktan sonra kendi fincanını da alıp arkasına yaslandı.
"Belki birazcık konyak katmış olabilirim içine." Bana baktı ve göz kırptı. Güldüm. Çocuk gibiydi.
"Normalde bu gece hiç alkol almamam gerekiyordu bilşyorsun değil mi?"
"Belki dedim, kattım demedim ki?" Güldüm.
"Çocuk gibisin."
"Çok güzel gülüyorsun." Dediğinde bi an duraksadım. Başımı yere eğdim ve elimdeki fincanı izleyip gülümsedim. Yanıma yaklaştı ve elini yanağıma kattı ve yanağımı okşadı. Daha çok gülümsememe neden olmuştu. Yanıma yaklaştığı anda burnuma kokusu gelmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Alp" derince bir nefes aldım ve başımı geriye çektim.
"Tamam sana inanıyorum ama..." Konuşamıyordu bile. Bu kadar çok mu etkileniyordum gerçekten?
"Biraz uzaklaşsan mı benden? Kokun başımı döndürüyor ve konuşamıyorum." Güldü. Alp yeniden eski mesafeyi korurken gerçekten bunları söyleyip söylemediğimi düşünmüştüm. Başımı kaldırdım ve Alp'e baktım.
"Hayır hayır demedim öyle birşey." Güldü.
"Sırf birkez daha bunu duymak için bile yanına yaklaşabilirim şu anda."
"Alp!" Gülüyordu hala. Off Ömrüm off gerçekten başına iş aldın.
"Bak tamam sana güveniyorum ama hani bir anda bu kadar yakınlaşamayız. Biraz zamana ihtiyacımız var."
"Naptım ben ya?"
"Alp!"
"Sen bu gece adımı mı ezberlemeye çalışıyorsun. Eğer öyleyse benim iki adım var hani onu da öğren." Yine gülüyordu. Seslice nefes verdim.
"Gidicem bak."
"Gülmekte mi yasak?"
"Evet yasak." Yine güldü kaşlarımı çatarak ona baktığımda gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Önüme döndüm ve kahvemden içtim biraz. Avuçlarım terliyor ve boynum yanıyordu sanki. Bunu farketmiş gibiydi. Bardağını masaya bıraktı daha sonra benim bardığımı da aldı ve masaya bıraktı. Yanıma yaklaştı ve saçlarımın uçlarını okşadı. Başımı kaldırıp Alp'e baktım.
"Saçların açıkken sana çok yakışıyor. Keşke hep açık bıraksan." Çok hafifçe gülümsedim. Birşey söyleyemedim kokusu beni salak ediyordu ancak yavaşça saşlarımdaki tokayı çözmüştüm. Gülümsedi ve hafif dokunuşlarla saçlarımı sağ tarafa doğru topladı. Baş parmağını yavaşça boynumun sol tarafında gezdirdi. Elinin değdiği her yer alev gibi yanıyordu. Yavaşça yutkundum ve gözlerimi kapattım. Bana biraz daha yaklaşmıştı. Bunu koltuktaki hareketlenmelerden ve bedeninin sıcaklığından anlayabiliyordum. Bir elini yavaşça belime kattı ve belimin açık kalan yerlerinde elini gezdiriyordu.
"Senin kokun da beni deli ediyor." Diye fısıldadı kulağıma. Ne ara bu kadar yaklaşmıştı bana.
Yüzünü boynumun sol tarafına kattığında başımı sağ tarafa doğru eğmiştim hafifçe. Önce kokunu içine çekti daha sonra dudaklarını boynuma bastırdı. Nabzın, tansiyonum şu anda kaçtı bilmiyorum ancak kalbim çok hızlı atıyordu. Dudaklarının değdiyi yer boynumu yakıyordu resmen.
"ABİİ!" dedi birisi. Mihra.
"Opss! Ben yanlış zamanda geldim galiba." Gözlerimi hiç açmak istememiştim şu anda. Gerçekten bu halde yakalanmış olamayız. Alp'in alnını omuzuma bastırdığını hissettim önce. Daha sonraysa belindeki elinin sıkılaştığını. Başını kaldırdı, onun başını kaldırmasıyla birlikte bende gözlerimi açmıştım. Ben yere bakıyordum, Alp ise Mihra'ya.
"Söyliyceğin şey önemli değil ise seni buraya gömerim şu anda Mihra." Sesi sakin çıkmıştı ama dediği şeyi yapacak kadarda kararlı.
"Yoo bişey demiycem." Dedi kız çocuk gibi.
"Mihra beş saniyen var."
"Dört."
"Üç."
"İki."
"Tamam dur ya. Mert sorucaktım. Ulaşabildi mi diye." Hafifçe başımı kaldırıp Alp'e baktığımda gerçekten o kızın yerinde başkası olsa onu öldürebilir gibi bakıyordu şu anda.
"Mihra gitmen için bir saniyen var."
"Sıfır." Kız gözlerini devirdi.
"Ha ha ha. Çok mu komiksin sen!" Kız geldiği kapıdan geri girerek içeri gittiğinde Alp hala sakinleşmemişti. Yavaşça kolunu tuttuğum anda bana döndü.
"Sakin ol biraz, neden bu kadar sinirlisin?" Kısık çıkmıştı sesim Alpse bir anda durgunlaşmıştı.
"Neden ben sana yaklaşınca sürekli bir engel çıkıyor ya! Ve neden bu engelin adı hep Mihra!" Oyuncağı alınmış çocuk gibi ağlıycaktı az sonra kısık sesle güldüm. Ben güldüğümde gözleri parladı. Elini yanağıma kattı ve yanağımı okşadı. Başımı hafifçe eline doğru yatırdığımda gülümsedi. Daha sonrasındaysa elini indirdi ve yerine geçip arkasına yaslandı.
"Ben gidim mi artık. Saat on bir oldu nerdeyse."
"Tamam, olur. Sen bilirsin. Gel seni bırakayım bu saatte taksiyle gitme." Gülümsedim, hafifçe başımı salladım.
"Kahveyi de içemedik ama neyse." Dediğimde gülmüştü. İçemememizin suçlusu oydu çünkü. Bunu biliyordu.
Ayağa kalktım ve içeriye geçtim omuzlarımdaki şalı koltuğun kenarına kattım daha sonrasındaysa kapıya gittim. O da arkamdan gelmişti. Önce dolaba astığı ceketimi aldı ve bana giydirdi daha sonraysa çantamı bana verdi ve kendi de ceketini giyindi.
Evden çıktık ve garaja ilerledik yeniden garaj kapısını açmıştı. Önce benim kapımı açtı ben koltuğa oturduktan sonra kapıyı kapattı ve arabanın önünden dönerek kendi tarafına geçip şöför koltuğuna oturdu. Geldiğimiz gibi önce garajdan sonra büyük çelik kapıdan çıkardı ve her ikisi de biz çıktıktan sonra kapandı.
∞ ∞ ∞
Apartmanın önünde arabayı durduğunda ineceğim sırada kolumu tuttu. Durdum ve Alp'e baktım.
"Bi daha ne zaman görüşürüz?"
"Liseli misin ya sen saçmalama" güldüm o ise hala ciddi duruyordu.
"Ömrüm. Bir daha ne zaman görüşürüz?"
"Yarın nöbetimiz var ya hani ikimizin. Görüşeceğiz zaten."
"Ya öyle değil karargah dışında."
"Sen istiyorsun ki hiç yanından ayrılmayim Alp." Gülümsedi.
"Olabilir. Okeyim ben. Eve geri dönüyoruz o zaman."
"Ya saçmalama." Gülmüştü bu seferde.
"Neden saçmalık olsun, bence en değerli hazinesin. Seni yanımdan ayırmasam haklıyımdır."
"Saçmalama." Güldüm
"Kaç kıza söyledin acaba bunları."
"İlk kez sana."
"Kesin öyledir."
"Tamam bir tartışma konusu daha bulduk. Nöbetten sonra yine bana geliyorsun bu konuyu da konuşalım."
"Hayır olmaz."
"Neden?"
"Sürekli sana gelemiyceğimi biliyorsun di mi?"
"Yoo. Ben önümüzde hiç bir engel göremiyorum."
"Alp!"
"Tamam tamam."
"Çocuk gibisin."
"Belki sen yanımda olduğun içindir." Güldüm. Yanağına vurdum hafifçe. Hatta vurmak değil dokunmaktı anca o acıtasyon yapmayı seçmişti. Birden yanağını tuttu.
"AHH! Adam öldürüyorlar imdat! Yok mu beni duyan?! İmdat!" Güldüm, durdu ve benim gülüşümü izledi, yine.
"Tamam hadi yeter bu kadar. İniyorum ben. Kaç dakikadır arabada oyalanıyoruz. Ayrıca abim hala uyumamıştır. Eve gelince aramamı istedi."
"Ya sen hep abimi bahane ederek kaçacak mısın?" Dedi çocukça. Sanırım gerçekten sivilde yalnız kaldığınızda çocuklaşıyordu. Karargahta böyle değildi çünkü bu adam!
"Kaçtım mı?! Ya bu gün karargah dışında kalan bütün zamanımı sana ayırdım, kaçıyor muyum ben?!"
"Gidiyorsun işte iki dakika sohbet edemiyoruz."
"Gidiyor muyum? Sohbet mi edemiyoruz?" Seslice nefes verdim.
"Alp iyi geceler." İnecektim ki kolumdan tuttu yenide. Ben daha başımı çevirmeden yanağımdan öptü. Sonra kolumu bırakıp geri çekildi.
"İyi geceler, Ömrüm." Hafif güldüm. Adımı söylerken daha bi içli söylemişti. Sanırım ismimi kendine benimsiyordu. Arabadan indim ve apartmana girdim. Ben apartmana girene kadar beklemişti daha sonraysa gitmişti. Eve çıktım ancak kapıda beni bekleyen biri vardı. Büyük ihtimalle geldiğimi çoktan görmüştü. Merdivenleri çıkarken başımı geriye bırakıp sessizce güldüm.
"Gel buraya gel. Yok sana bu gece uyumak falan. Uykusuz gidiceksin nöbete." Güldüm ve başımı eğip Teoman abime baktım.
"Abi yaa."
"Sessiz ol uyuyor millet. Aç kapıyı." Güldüm ve çantamdan anahtarları çıkarıp kapıyı açtım. Daha sonrasındaysa ben odama geçerken o kapıyı kapatıp salona geçmişti. Silahımı çantamdan çıkarıp başucu çekmeceme kattıktan sonra üzerimi değiştirdim ve mutfağa geçip abime Türk kahvesi kendime nescafe hazırladım. İki bardağı alıp salona geçtim onun bardağını önünde duran sehpaya bırakıp tekli koltuğa oturdum ve dizlerimi karnıma çektim.
"Nerden başlamak istersiniz acaba Ömrüm hanım?"
"Uyuyarak başlamak isterim."
"Yok uyumak önce anlatıyorsun."
"Ya abi ya!"
"Ömrüm!" Başımı yana yatırdım ve ona baktım.
"Doğum gününden başla istersen? Neydi o halin senin Ömrüm!"
"Ne vardı halimde?"
"Ömrüm laf oyunu yapma anlat!"
"Of tamam be! Aaa. Biraz fazla alkol aldım sadece. O kadar."
"Sebebi neydi?"
"Can-"
"Sebebi neydi." Omuzlarım düştü.
"Terastayken Alp bana sarılacaktı sonra bende geri çekildim. Çünkü gözümün önünde Mihra'yı öpmüştü bende ona sinirlendim sonra içtim."
"Mihra'yı mı öptü?" güldü. Gözlerimi devirdim.
"Gülğceksen anlatmıycam uyumaya gidiyorum. Halüsinasyon görüyormuş gibi davranmayın bana ya!"
"Tamam anlat."
"Sonra işte karargahta da konuşmuyordum, onun doğum gününde de konuşmadım. O da biliyordu sebebini o yüzden bugün evine çağırdı beni. Sonra Mihra da anlattı işte herşeyi. Sonra" sustum. Yuh Ömrüm herşeyi ince ince anlat istersen.
"Sonra?" Dedi. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.
"Yok işte sonrası. Yemek yedik üçümüz. Sonra kahve içtik. Sonra da beni eve bıraktı."
"Arabada ne konuştunuz."
"Hiç birşey."
"Onun için mi yirmi dakika sonra indin arabadan."
"Abi ya, ben sana yengemle napıyorsun diye soruyor muyum?"
"Çocuk yapıyoruz." Yüzümü buruşturdum gerçekten bazen arsız olabiliyordu abilerim.
"Çüş abi."
"Sizin çocuk yaptığınızı zannetmiyorum Ömrüm." Gözlerimi devirdim ve işaret parmağımla şakağıma masaj yaptım."
"Sen yine alkol almışsın."
"Bir kadeh şarap içtim sadece yemekte." Elimi indirdim ve kahvemi içtim. O da henüz kahvesini yeni içiyordu. Büyük ihtimalle soğumuştu. Çünkü benimki bile ılımıştı. Kahvem bittikten sonra bardağını kenara bıraktım ve başımı koltuğun yaslanma yerine kattım.
"Ah ah. Neden hep yasak olan şeyleri yaparsın ki, anlamıyorum." Sessizce güldüm.
"Ancak gül zaten her söylediğime." Daha çok gülmüştüm bu sefer. Başımı kaldırdığımda abim yanıma gelmişti.
"Abi beklediğim prens sen değilsin." Dediğimde artık kahkaha atıyordum.
"Ha ha ha komik şey seni." Benim taklidimi yapmıştı fakat bu beni daha çok güldürüyordu.
"Sus artık kız, bitün apartman uyanıcak." Beni kucağına aldı ve odama götürdü daha sonraysa yatağıma uzandırdı ve üzerimi örttü. Eğilip saçlarımdan öptü.
"İyi geceler prenses."
"İyi geceler abim."
"Gidiyorum ben." Gülümsedim ve başımı salladım yorganıma sarılıp gözlerimi kapattıktan otuz saniye kadar sonra önce odamın kapısı kapandı ardından evin kapısı açılıp kapandı. Gülümseyerek kendimi uykunun kollarına bıraktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.87k Okunma |
280 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |