10. Bölüm

10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

🎶 Medya: Eylem Aktaş (Söyleyemedim) 🎶

 

Kesinlikle bölümü okurken dinleyin arkadaşlar 🤭🪻

 

 

Alina'nın Kaleminden

Ekranın başında henüz kaç kez izlediğini sayamadığım o filmi içimde Pırpır eden yanımı düşünmemeye çalışarak zihnime işliyordum. Al Yazmalım... Buradaki insanların çok iyi bildiği ama benim çoğu zaman ismini duysam da izlemeyi geçiştirdiğim Yeşilçam filmlerinden biriydi. Kardeşlerimin ölüm haberini aldığım gün beni suçlamak dışında ilk defa aramızdaki mesafeleri kaldıran bir şeyden bahsetmişti. Akşam saatlerinde sık sık gösterilen filmi belki de onuncu kez izliyordum. Göreve gitmişti. O günden beridir içimde farklı düşünceler peyda oluyordu. Kendimi sık sık onu kapıda beklerken buluyordum. Bir asker olduğu için gecesi gündüzü belli değildi. Sanki hayatında bir yerim varmış gibi, sanki bana gelecekmiş gibi aynı pencerenin önünde evine sağ salim dönmesini bekliyordum.

İzlediğim her an genç kadının acılarının yüreğimde hissetmiştim. Yanlış adama sevdalanmıştı ve bedelini ayrılıkla ödemişti. İçimde bir nefeslik canı olan zavallı mavi bir çiçek açıyordu. Solmaya mahkum ama yaşamak için delicesine bir arzu duyuyordu çiçek ve ben onu öldürmek için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyordum. Kalp atışlarım olması gerekenden fazlaydı. İçime yerleşen o kıskançlık duygusu kök salıp beni çepeçevre sarıyordu. Böyle hissetmemem gerektiğini biliyordum. Onun benden ne kadar nefret ettiğini, hâlâ beni yapmadığım bir sürü şeyle suçladığını... En başından beri farkındaydım aslında... Onun için kâğıdın üzerindeki asimetrik bir lekeden fazlası olamayacaktım. Yokluğunda onu daha fazla düşünme fırsatı bulmuş ve içime çöreklenen bu duygulara düşman kesilmiştim.

Benden delicesine nefret ettiğini bilerek, onu sevmemin bana haram olduğunu bilerek nasıl yolunu gözleyen bir Leyla'ya dönüşürdüm aklım almıyordu. Aynı pencerenin başında gelecek diye sabahlamaktan bıkmıştım. Bunu kendime itiraf etmek bile öyle zordu ki. Karşısına geçtiğimde bir aptallık yapmaktan ve duygularımı ele vermekten delicesine korkuyordum. Toparlanmak zorundaydım. Onun kalbimin her zerresini el ele geçirerek bana daha fazla acı vermesine müsaade edemezdim. Ben üsteğmenin gözünde sevgilisini öldüren zavallı bir boşnak kızından başka bir şey değildim.

Sıcak bir duşun ardından yatak odama geçip üzerime kırmızı poantiyeleri olan ince, bel dikişiyle yukarıdan aşağıya oturan pamuklu bir elbise geçirdim. Üst kısmı yuvarlak yakalı ve kolları hafif büzgülüydü. Bu o geceden sonra ilk kez elbise giyişimdi. Başıma sade kumaş bir bant takmıştım. Kısa, küçük bir al yazmaya benziyordu. Kenarlarında işlemeler vardı. Bunu kendime yaptığım için çok kızgındım ama o geceden sonra bu bende takıntı halini almıştı. Yokluğunda bir teselli aracı bulmuş gibiydim.

Makyaj malzemelerine dokunmayı düşünsem de bundan vazgeçtim. Aslında Bosna'daki günlerimden sonra çok alımlı görünmek ve belki bir kadın olduğumu hissetmek benim için endişe verici olma özelliğini hâlâ koruyordu. Bunu bir savunma mekanizması haline getirmiştim. Kabuslarım devam ediyordu fakat içimde kopanları yansıtmak gibi bir derdim de yoktu. Yaklaşık iki hafta önce hemşirelik yapmak üzere hastanede çalışmaya başlamıştım. Orada Ayşen Hanım'la biraz daha fazla sıkı fıkı olunca kısmen Türkçem gelişmişti. İnsanlarla iletişim kurmakta eskisi kadar zorlanmıyordum.

Hakkari Yüksekova'da orta büyüklükte bir hastanede görev yapıyordum. Burası üç katlı pek çok alanda hizmet veren önemli bir yerdi. Hasta yoğunluğu çok fazlaydı. Hastane sayısı az olduğu için ve doktorlar genellikle bu bölgelere terör sebebiyle tayin istemediği için insanların hizmet alması oldukça güçtü. Çalışma hayatına girmemle birlikte buranın insanlarını daha yakından tanıma imkanına kavuşmuştum. Kullandıkları Türkçe ifadeler Yıldırım Timinde tanıdığım insanlara kıyasla oldukça farklıydı. Giyim kuşam tarzlarında da belirgin bir değişiklik gözle görülüyordu. Sıcakkanlı, samimi olduklarını söyleyebilirdim fakat ne yazık ki gözlerindeki korku beni yanlış yerde olduğum düşüncesine itmekten vazgeçmiyordu. Terör... Buradaki insanları bitiren ve hayatları altüst eden yegane şehit terördü.

Terör yüzünden küçücük çocuklar kaçırılıp dağda alıkonuluyordu. Eğitim görmelerini engellemek için okulları kundaklanıyor, eğitimli personel buradan uzaklaştırılmak için türlü bedensel ve duygusal şiddete maruz kalıyordu. İnsanların gözlerindeki bıkkınlık beni gerçekten yormuştu. Faydalı olabilmek için elimden geleni yapmaya gayret ediyordum. Türkiye en zor zamanımda bana ve kız kardeşime sahip çıkmış ve kendi dış politikasını tehlikeye atma pahasına bize burayı yurt edindirmişti. Bu ülkedeki kaosun bitmesi için bir şeyler yapamazdım fakat buradaki insanların yaralarını sarmak için elimden ne gelirse yapmaya hazırdım.

Bu gün izin günümdü. Yine aynı şeyi yapmış saatlerce gelmeyeceğini bilerek komutanın yolunu gözlemlemiştim.Yine adımlarım beni onun bulunduğu eve yönlendirdi. Perdeleri sıkıca kapatılmış ve kapısı da son uyarımdan sonra iyice kitlenmişti. Anahtarını nereye sakladığını biliyordum. Girişteki saksılar dikkatimi çekti. Mavi Artemis çiçekleri burada da karşıma çıkmıştı. Sanki asla imkanı olmayacak bir aşka düştüğümü hatırlatır gibi gözlerimin değdiği her yeri bu çiçeklerle donatmıştı. Çiçekler güzeldi aslında kötü olan bizim asla mutlu bitmeyecek bir yazgımızın olmasıydı. Bu çiçekler bana gencecik bir kadını hayattan kopardığım o günü hatırlatıyordu. Elime masum insanların kanının bulaştığı günü...

Saksının dibindeki anahtarı alıp üzerime vazife olmadığı halde kapısını açtım. Evine girmiş ve hakkım olmadığını bilerek yine ona ait olan eşyaları izlemeye koyulmuştum. Hazel'in portresi yine mavi bir çerçevenin içinde gözlerimin gördüğü ilk yerdeydi. Eşyaların düzeni bozulmamış sadece haftalardır gelmiyor oluşunun bir neticesi olarak tozlanmıştı.

Adımlarım beni karşılaştığımız o gün sıkıca kapattığı kapının ardına yöneltti. Oraya girmemi istememiş ve benden tuhaf bir şekilde bir şeyler saklamıştı. Anahtarlardan birkaçını deneyip nihayet içeri girebildim. Burası muhtemelen misafir odası olarak kullanılan bir yerdi. Yatağın üzerinde gerçekten de özel eşyaları vardı. Üniforması, çelik yeleği, parkası, palaskası ve hatta kuru temizlemeden geldiğini fark ettiğim hoş bir takım elbise... Onu takım elbiseyle hayal dahi edemiyordum. Spor giyiniyor, vaktinin çoğunu evine kapanıp dinlenerek geçiriyordu. Çiçeklerle ilgilendiğine inanmak bile zordu. Odanın en köşesinde bulunan beyaz çarşaf dikkatimi çekti. Sanki özellikle bir şeyleri gizlemek için kamufle amaçlı oraya serilmişti.

Merakıma yenilip çarşafı hiçbir şeyi dağıtmayacak şekilde kaldırdım. Bu bir radyo telsiz hattına benziyordu. Burada ne yaptığını ve dinlediğini bilmiyordum. Bir benzerini Bosna'da iken düşman hattında görmüştüm. Komutanın evinde bu aletlerin ne işi vardı kestirmek zordu. Birilerini dinleyip bazı sesleri kaydediyor olabilir miydi? Düğmelere basmak için eğildiğimde birkaç adım sesi yüreğimi düştüğü kafeste çırpınmaya zorladı.

Gelişigüzel çarşafı örtüp herhangi bir iz bırakıp bırakmadığımı anlamaya çalıştım. Telaşlanmıştım ve ister istemez elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Odadan çıkıp kalın perdelerle kapatılmış olan pencereye göz attım.. Neyse ki etrafı temizlemek için görevlendirilen birkaç hizmetliden başka bir şey yoktu. Bugünlerde geleceğini düşünüyordum, bu yüzden onun gibi dikkatli bir adama ardımda beni ele verecek bir iz bırakmadan çekip gitmem gerektiğini anlamıştım. Kapıları kitleyip anahtarı aldığım yere bıraktım ve evime doğru yürümeye devam ettim.

Yanlış yapıyordum. Hem de çok büyük bir yanlış... Bu kadar imkansız duyguların ruhuma çöreklenmesine izin veremezdim. Adım seslerinin bile kalbimin ritmini bozması, kokusunun aklımı, fikrimi darmadağın etmesi kendime yaptığım en büyük kötülüktü. Evime ulaştığımda ilk gördüğüm şey kiralık olarak tutmayı planladığım dairenin telefon numarasıydı. Dün kablolu telefonla ev sahibini aramış ve evi görmeye gitmiştim. Hana ile bana yetecek kadar küçüktü ve fiyatının da oldukça uygun olduğunu söyleyebilirdin. Kaporayı verdiğim için komutan gelmeden tüm hazırlıklarımı tamamlamalı ve sadece bana ait olan eşyalarla çekip gitmeliydim. Kendi paramla almadığım hiçbir şeyi yanımda götürmeyecek ve evi olduğu gibi sahibine teslim edecektim.

Aldığım köpüklerle ve koruyucu kabarcıklı poşetlerle birkaç küçük eşyayı ve kıyafetleri satın aldığım kutuları yerleştirmeye başladım. Hana'nın oyuncakları ve kitaplarım dışında bu evden alabileceğim çok fazla şey yoktu. Küçük bir araba tutmak muhtemelen bizim için yeterli olacaktı. Acele ediyordum. Tim dönmeden sırra kadem basmak yapabileceğim en iyi şeydi.

"Kolay gelsin!" Duyduğum ses elimdeki küçük oyuncağın parke zemini boylamasına ve tok bir ses çıkarmasına sebep oldu. Kapıyı ne ara nasıl açmıştı? Yine aynı şey oluyordu. Belime yüzlerce ton ağırlık binmiş gibi duygularımın hezeyanında dizlerimin üzerine çöküyordum. Bir ses, bir sözcük insanda bu kadar değişime neden sebep olurdu anlamak zordu. Yavaşça ona dönüp ciğerlerimdeki nefesi bıraktım. " Merhaba komutan!" Bu ifadeleri Türkçe bir şekilde kullanmıştım. Yavaş da olsa artık yaşadığım ülkenin diline alışıyordum.

"Bu hazırlık ne için?" Dedi bakışlarıyla kutuları işaret ederek. Gözlerimi kaçırdım. "Size burada daha fazla kalmayacağımı söylemiştim. Bizim için çok şey yaptınız komutan. Teşekkür ederim, fakat gitmem..."

"Gitmek yok!" dedi kendinden emin bir ifadeyle. Bal rengi bakışları yorgun fakat kararlıydı. Bana attığı her adımda barut kokusunun ciğerlerimi istila ettiğini hissedebiliyordum. Bosna'da kabuslarıma giren bu koku komutanın varlığı ile birlikte bambaşka bir hissi yüreğime oya oya işlemişti. Çatık kaşları bana bakarken kısmen yumuşasa da gözlerinin derinliğinde hâlâ suçlayıcı bir ifadenin dolaştığını görebiliyordum.

"Burada kalmanız gerektiğini biliyorsunuz bayan Alina Mihaloviç!" Soyadımı söylemesi ne zamandan beridir bir hata bir kusur gibi geliyordu? En başından beri ilişkimizin sadece kağıt karalamasından ibaret olduğunu açıklıyordu aslında. Ona sırtımı dönüp bakışlarımı kaçırdım ve yeniden kutuları elimdeki tek taraflı koli bandıyla kapatmaya çalıştım.

"Bunları konuşmamızın hiçbir anlamı yok. Yetişkin bir kadınım ve artık ekonomik olarak da özgürüm. Nerede istersem orada yaşarım!" Elimi hırsla çekiştirip sımsıkı tuttu ve kolileri bantlama işine bir süre ara vermeme sebep oldu. Buz tutan soğuk ellerim onun sıcak elleriyle buluştuğunda olması gerekenin aksine daha çok titremeye başlamıştı. Duygularımı ele vermemesi için ellerimi ondan kurtardım ve bakışlarımı yere indirdim. Biliyordum gözler asla yalan söylemezdi. Benim gözlerimde kendinden bir şeyler bulmasını istemiyordum. Duygularım o bal kuyusunda aşka dair yansımalar bırakmamalıydı.

Afallamıştı. "Gitmenizi istemiyorum bayan Mihaloviç! Siz..."

"Kendi ağzınızla söylediniz üsteğmen! Benim soyadım Demirsoy değil Mihaloviç ve her özgür kadın gibi hayatımla ilgili kararlarımı kendi isteklerime göre alırım." Aslında yanlış yerden vurmuştum. Bana karşı olan bu hitaptan rahatsız olduğumu belli etmemeli ve sözlerini kişiselleştirmeliydim. Afallamıştı. Bu benden bekleyeceği bir söz değildi. "Kâğıt üstünde de olsa karım olduğunuzu hatırlatmak isterim. Güvenliğimizden ben sorumluyum. Burası oldukça sıkıntılı bir yer. Her anlamda güvenli bir lojmanda kalmanız en iyisi!"

"Buna siz karar veremezsiniz komutan! Gitmek istiyorum." Sözümü tamamlar tamamlamaz kolilerden birini alıp diğerlerinin üzerine koymaya çalıştım. Ve kolumu tutup koliyi benden ne istediğimi önemsemeden çekip aldı. "Hiçbir yere gitmeyeceksiniz! Eviniz burası ve buna alışsanız iyi olur."

"Gideceğim! Hemen şimdi!" Kaşlarını daha sert bir şekilde çatıp dişlerini sıktı. Kapıyı sertçe ardımdan örtüp hoyrat bir buz dağı gibi tam karşımda sırtını kapıya yaslayarak dimdik durdu. "Hadi!" dedi meydan okur gibi gidebiliyorsan git! Ben karımı hiçbir yere göndermiyorum. Burada kalacaksın diyorsam burada kalacaksın!" Karım sözcüğü saçma bir şekilde mutlu olmama sebep olsa da yüzümün yumuşamasına bakışlarımın titremesine izin vermedim.

"Kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Formalite icabı bir evlilikten söz ediyoruz!"

"Ben anlamam formalite falan! Karımsın o kadar! Hadi git gidebiliyorsan! Yemin ederim seni omuzlarıma aldığım gibi yaka paça yeniden getirir bu eve yerleştiririm. Kimse de elimden alamaz!" Masanın üzerindeki biblolardan birini elime alıp sertçe yeri fırlattım. "Şu saçmalığa bir son verin komutan! Bu diyaloglar gülünç olmaya başladı. Üzerimde hiçbir hakkınız yok bunu kabul etmiyorum!" Gidecekmiş gibi önüne doğru gelip kapının kolunu yokladığımda bileğimden yakaladı ve beni kendine doğru çekti. Dudakları bir nefes kadar yakınımdaydı. Bakışlarım dudakları ve gözleri arasında defalarca gidip geldi. O da aynısını yapıyordu. Tam da şu anda ondan uzaklaşmam gerektiğini biliyordum. Yapamıyordum. Aramıza sinip pusu kuran o nefret sevda düğümlerine düşman kesilse de kalbim bu yenilgiyi kolay kolay hazmedecek gibi değildi.

Nemlenen bakışlarım güçlü kalmam için yegane engeldi ve gözlerim daha yolun başında yenilgiyi hazmetmiş ve beyaz bayrak sallamıştı. "Bırak!"dedim yalvarır gibi. "Burada güvende değilsin!"dedi ve bileğimi bırakmaya hiç istekli değildi. "Her gün kaç tane insan teröristler tarafından dağa kaldırılıyor biliyor musun? Buranın güvenli bir yer olduğunu mu sanıyorsun? Sen bana emanetsin Artemis Çiçeği. Hayatının tehlikeye girmesine izin veremem." Sol elim ona sırılsıklam aşık olan duygularıma ihanet edip çelik bir zırhı andıran gövdesini itmeye ve imkansızını kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.

Sırtımı ona dönüp nemlenen bakışlarımı derin bir nefes alarak gizlemeye çalıştım. "Ne oldu? Seana sevgilinin katilini koruyup gözetecek kadar ne aklını kaybettirdi? Düne kadar başıma silah dayayacak kadar kendini kaybetmiştin. Kendi ellerinle hapse attırmak için yanıp tutuşuyordun. Gözlerimin önünde o gelinliği yaktığın anları unuttuğumu mu sanıyorsun?" Bir adım geriledi ve dudakları titredi. Ellerini iki yana bıraktığında ne çok farklı duygunun istilasına uğradığını anlıyordum.

"Bunlar geride kaldı göçmen kızı! Bana gerçekleri anlattın ben de inandım. Sana güvendim! 'Devletimin emaneti' dedim sahip çıktım. Düşmanlık bitti! Çoktan bitti hem de!"

"Bitmedi komutan!" Dedim canımı en çok yakan gerçeği itiraf ederken. "Ben gözlerine her baktığımda o günü görüyorum. Bakışlarında yanan bir tırın sende bıraktığı hayal kırıklıklarını okuyorum. Sözlerin samimiyetten uzak! Beni kandırma artık! Bırak çekip gideyim kendi yoluma!"

Bana birkaç adım yaklaşarak sakinleştirmeye çalıştı. Elleri uslu durmamı telkin eder gibi temkinliydi. "Bak! Zor günlerden geçtik anladın mı? Özellikle de ben! Görevimi yerine getirememiş Hazel Öztürk'ü ülkesine kavuşturamamıştım. Üstelik aramızda özel bir ilişki vardı bunu biliyorsun? İnsan kolay kolay atlatamıyor! Bu iş bana kaybetmeyi öğretse de her kaybın üstesinden bir anda gelemiyorum. Yerimde olsaydın sen de farklı davranmazdın! Hem..." Yutkundu. Bu sözleri inanarak söylediğini zannetmiyordum. Başını alelade basit bir şeyi dillendirir gibi önemsizce salladı. "Birbirimizi tanımıyorduk! Artık seni az çok tanımaya başladım. Kötü biri olmadığına inanıyorum! Yakınında olmam..."

"Yeter!" Diye bağırdım. Tüm hıçkırıklar boğazıma dizilip kaldı. "Ben de bu yüzden gitmek istiyorum zaten! Sana yakın olmak istemiyorum. Sesini duymak, gelip gittiğin saatleri..." Sustum. Daha fazlasını söylemek istemiyordum. Aptaldım! Kendi kendimi, gizlemeye çalıştığım o sevda dağının ardına saklamaya çalışmam gerekirken en olmadık zamanda açığa çıkarmıştım. Artık bu sözlerden sonra bir aptal bile onu sevdiğimi bilir ve şaşkınlığıma kahkahalarla gülerdi.

Üsteğmen buzdan bir heykel gibi donup kalırken iç çektim. Bakışlarımız birbirine mıhlanıp kalmıştı. Oradaki duygudan ne çıkarmam gerektiğini bilmiyordum. Kolundan çekiştirip sertçe girişe doğru ittim. Sendelese de en büyük tökezleyişi yüz ifadesi yapmıştı.

"Uzak dur evimden! Git uyu! Dinlen! Duş al, ne bileyim ne halt edersen et işte! Ama buraya ben çekip gidene kadar sakın uğrama! Hana ile görüşme... Duydun mu beni? O barut kokusunun evimi de beni de terk etmesini istiyorum." Kalbimi de demek istedim ama bu kadarına gururum müsaade etmeyecekti. O biraz önceki sendelemesinin aksine karşımda dimdik dururken yüzümdeki kindar ifadeyi bozmadan yumruklarımı sıkarak kapıyı sertçe yüzüne çarptım. Ardından kapıyı yeniden açıp elinden düşen siyah kar maskesini de ayaklarının dibine fırlattım. Kapıyı bir kez daha kapatıp sırtımı o pürüzlü ahşap zemine yasladım.

Canımı yakıyordu. Hiçbir şey yapmazken bile beni can evimden vurmayı başarıyordu. İçimdeki kıskançlık ateşi geçmiyordu. Ben geçmişteki aşkına yanan bir adamı seviyordum. Benden nefret eden, gözleriyle kin kusan bir adamı hayatıma istiyordum. Elveda demem gerekirken bana sarılmasını, içimdeki duyguları kabul edip yaşatmasını istiyordum. Ya yaşatmalıydı ya da kendi elleriyle hiç acımadan öldürmeliydi. Sevda kuşlarının sesini soluğunu kesecek biri varsa o da üsteğmenin ta kendisiydi. Vur, kır, öldür de bitsin bu işkence diye haykırmak istedim. İçimde doğan tüm yükü sen bindirdin göğüs kafesimin altındaki közden yuvaya yine söndürüp bitirecek olan da sensin! İlyas'ın alyazmalısını bitirdiği, soldurduğu gibi soldur da döneyim eski matem yuvama. Senden önce nasıl yaşıyorsam yine öyle yaşayayım! Her adım sesini senden bilmeden, her kurşun sesinde yüreğimi talan eden o korkuya düşmeden yaşayayım. Sensiz... Sorunsuz... Hissiz... Sevdasız!

"Kocan olacak adama büyük bir iyilik yapmış olmalıyım!" Diye seslenince karnıma çektiğim dizlerimin arasına hapsolan başımı kaldırdım ve canımı yakma pahasına sertçe geriye bıraktım. "Seninle evlenerek o zavallı adamı kocan olma zahmetinden kurtardım!" Hırlamaya benzer bir ses çıkarıp "Hımmm hım!" Diye kendince yaka silkti. Hallerini hayalimde canlandırmakta zorlanmıyordum. "Allah belamı vermiş benim de haberim yok! Düşe düşe senin eline düştüm. Kadına bak be! Utanmasa dövecek beni!" Yüzümde gözlerimdeki neme rağmen yarım, buruk bir tebessüm belirdi. "İllallah ettim iki günde illallah! Allah'ım şu deliyi bu Barbaros kulunun nasıl başına nasıl bela ettin hâlâ akıl erdiremiyorum! Ne günah işledim bilmem ki?" Bunu söylerken başını göğe kaldırıp haylazca yüzünü burktuğuna görmeden de yemin edebilirdim.

Elimi ayılmak ister gibi tüm çehremde yılgınlıkla dolaştırdım. Tebessümlerim yalandı. Çok kızgındım aslında. Nemli yerde kalmış Arap sabunu gibi köpürüp duruyordum. Bunu bana yapmamalıydı. Aşık etmemeliydi serseri. Beni kendine düşüren o bal rengi güzel gözlerine toprak atmak, içimdeki öfkeyi doya doya kusmak istiyordum. Yuvalarından çekip çıkarsam kalbime işlenen yangın biraz olsun geçer miydi? Her baktığımdan Hazel'in yansımasını gördüğüm o gözler bula bula beni mi bulmuştu da bağlamıştı en olmayacak adama? Bu kadar yasakken ben hayalimde bile onu yaşayamazdım. Haftalardır kendimi yiyip bitiriyor olmayacak bir derdin eteğinde tüketiyordum zaten. Burada daha fazla kalarak kendime daha beter nasıl bir işkence uygulayabilirdim ki?

Yerimden kalkıp televizyonun başına geçtim. Eğer biraz şansım varsa Süper Baba dizisine rastgelip gülebilir, dağılan morelimi biraz olsun düzeltebilirdim. Kumandayı elime alıp kanallarda dolaştım. Yoktu. Karşıma yine Al yazmalım çıkmıştı. Televizyonu kırmamak için hemencecik kapattım. Sinsice kalbime sızdığı yetmezmiş gibi bir de o filmle gözümün gördüğü her yerde belirir olmuştu. Bu kadarı çok fazlaydı! Hem de çok!

Saatler geçtikçe ruhumun biraz olsun dindiğini hissettim. Hana gelmiş ve bendeki halsiz, üzgün halden bir şey anlamamıştı. Onunla güç bela bir şeyler atıştırıp yatağına küçük bir hikaye eşliğinde yatırdım. Gözlerim yine onun perdesine, perdesinin ardındaki güçlü cüssesine kayıyordu. Ne yaptığını düşünmek istemiyordum. Onu izlemek acı veriyordu. Şimdi o çerçeveyi eline atmış, belki de Hazel'in fotoğrafını izliyordu. Kim bilir belki kızı kendinden kopardığım için bana lanetler ediyordu. Ben onu özleyip her dakika daha fazla çekilirken o benim ne kadar vahşi, korkunç bir kadın olduğum konusunda belleğini tazeliyordu. Gideyim diyordum gitmeye ama ya kalbim burada onunla kalırsa, ya gittiğim yere ruhumu götürmeyi beceremezsem diye de aklım çıkıyordu.

Cılız ışık dakikalar önce biraz daha güçlenmiş beni de kalın perdenin ardında bir heyecan almıştı. Balkona çıktım. Nefes almak bu gün çok daha zordu. Soğuk içimde başlayan yangını söndürecek yegane şey gibi duruyordu. Demir korkulukların önünde bıraktığım saksıların hemen karşısında oturup bakışlarımı yere indirdim. Kapısı gıcırtıyla açılmış ve hemen sonra güçlü birkaç adım evimin yakınında tepinircesine dolaşmıştı. Gölgesi gölgemin yanında iki kat uzunluğa ulaştığında tam karşımda yaklaşık balkonumun bir metre kadar altında olduğunu fark ettim. Bunu ona hissettirmemek için yoğun bir çaba sarf ediyordum. Kendisini izlediğimi, beklediğimi anlamış mıydı? Bu yüzden mi kovulduğu kapıya yeniden gelmişti?

Ben umursamazlık oyunumu oynarken adımları merdivenleri çıkıp sol yanımda son buldu. "Neden uyumadın? İşin yok mu senin?" Cevap vermedim. Açıklama yapmaya mecbur olmama hakkımı sonuna kadar kullanacaktım. "Göreve gidiyorum! Ne zaman döneceğim belirsiz!" İşte yine aynı şey olmuştu. İhtimaller keskin, zehirli bir hançeri göğsümün ortasına saplamış, çevirerek etimi o kas yığınıyla birlikte lime lime etmişti. Gelmemek için gidiyor olma ihtimali bu kadar canımı yakmamalıydı. Yakmazdı değil mi? Geçiciydi! Her zaman böyle olmazdı.

"Geldiğimde seni burda bulacak mıyım?" Kısa bir duraksamanın ardından, "Gelebilirsem..." diye ekledi. Sesi yorgun bir sayıklama şeklinde çıkmıştı. Bakışlarımı ona çevirip "Çık!" Tarzında bir ses çıkardım. Gidebilir miydim? Sağ salim döndüğünü görmeden adımlarım ondan ve onun gibi kokan bu evden uzaklaşabilir miydi?

"Kararlısın!" Dediğinde omuzlarımı silktim. "Şehit olursam benden kurtulur istediğin yere gidersin!" Sözü çivili bir yorganın altına girmişim gibi tüm bedenimi ruhumla birlikte örseledi. "Şehit olmazsam düşerim peşine! Fare deliğine de girsen bulur çıkarırım, sürükleye sürükleye de olsa getirir, nah şuraya bırakırım!" İşaret ettiği noktaya kırık bir tebessümle baktım. Dudağım benden habersiz gibi küstahça yukarı kıvrıldı. "Yine kaçarım! Bacaklarım sağlam! Ölmedik ya!" Kaşlarını çatıp alnını kırıştırdı.

"Kırarım o bacakları!"dedi yüzündeki haylaz ifadeyle. "Kendiminkini de kırarım! Bu lojmanda birlikte sürünürüz. Hoş sen benle sürünmeyi de istemezsin ama!" O benimleyken tahammül edemeyeceğim hiçbir şey yok gibi geliyordu. Ne vardı böyle deli divane konuşup tüm ayarlarımı bozacak! Olmayacak duaya amin deyip umut vermek değil miydi bu şimdi? Önce al yazmalım, sonra bu! Düş be adam yakamdan! Kalbim zaten düsturunu şaşırdı, daha ne istiyorsun benden?

Gözleri her zamankinden daha kuşkuyla üzerimde dolaştı. Sanki karşısında duygularım çırılçıplak kalmıştı. "Benim seninle işim olmaz! Sürüneceksem de yalnız sürünürüm!"dedim ve hemen ardından pişman oldum. Kendi elimle aramızdaki mum ışığını söndürüyor, sonra da olmayacak hayalime lanet ediyordum. Ben de şaşkının tekiydim, pek de akıllı sayılmazdım sanki!

"Sen benim olduğum yere adımını bile atmazsın zaten!" Dedi ve hemen ardından kısa bir duraksamayla, " Değil mi?" Diye sözü tamamladı. Omuzlarımı dikleştirip bakışlarımı sertleştirdim. "Öyle tabi! Ne sandın?!" Mimikleri yarım, alaylı bir tebessümle oynadığında dudaklarımı öfkeyle birbirine bastırdım. Eli cebine ilişti ve aralanmış dudaklarımın arasından buharlar çıkarken gözlerimin önünde bandanayı andıran al, minik bir yazma çıkardı. Bu gün taktığım yazmayı onun cebinde bulmayı beklemiyordum. Filmin laneti peşimizi bırakmıyordu.

Yazmayla bir adım yanıma gelip tam karşımda durdu. Ben şaşkınlıktan donmuş bir vaziyette ona bakarken yazmayı alnımın üzerindeki saç diplerimden enseme kadar ulaştırıp gevşek bir şekilde bağladı. Bunu yaparken inip kalkan göğsü yüzümün hemen önüne yerleşmiş, kokusu ciğerlerime dolup aklımı fikrimi pusulasından şaşırtmıştı. Nefes alışları dudaklarımda bir meltem gibi dolaşırken içinde bulunduğum durumdan gözlerimi kapatarak sıyrılmak istedim. Yaklaşık beş saniye sonra aramızdaki mesafeyi açtı ve tam karşımda durdu

"Benim olduğum yere adımını bile atmazsın ama olmadığım yerden de ayrılmazsın! Sevgili karıcığım..." Son sözünü yavaş bir şekilde imalı söylemişti ve cevap bile verememiştim. O ardına bile bakmadan uzaklaşırken düşmemek için demirlere tutundum. Ondan saklanmak imkansızdı.

***

Barbaros, son operasyonun raporlarını komutanına sunarken dalgın bakışları sık sık gökyüzündeki kara bulutlarda geziniyordu. Beklediğinden kısa süren bir operasyon olmuştu. Nihayet başarıya ulaşmaları çok zor olmamıştı. Komutan başarılı operasyonu tüm sürecini incelerken başıyla onaylayıp, "İyi iş çıkardınız!" diyerek askerini onura etti. Onu meraklandıran asıl mesele ise Barbaros'un Alina konusundaki çabalarıydı.

" Üsteğmen göçmen kızı konusunda mesafe kat edebildin mi?" Barbaros vakarlı bir edayla, "Evet komutanım!" Diye karşılık verdi. "Lojmandaki telefon konuşmalarından önemli bir bilgi edinemedik fakat Vladimir'in onu çağırdığı evde işimize yarayacak pek çok bilgiye ulaşabildik. Yakın bir zamanda büyük bir eylem planı hazırlıyorlar. Amaç ülkedeki etnik çeşitliliği ve mezhep farklılığını kullanarak iç karışıklık çıkarmak. Alevi-Sünni meselesini kullanarak kaos çıkarma peşindeler. Dayısının Alina'ya ulaştığı hattı inceledik. Eylem planını hazırlayacak kilit isimlere ulaştık. Hattı dinlemeye devam ediyoruz. Vladimir er ya da geç hata yapıp kendini ele verecektir." Komutan başıyla onaylayıp esas meseleye gelmek istedi.

"Göçmen kızının onunla bir iş birliği içerisinde olduğuna dair veri elde edebildin mi? Alina'nın konuşmada geçmesi Barbaros'un gerilmesine ve kalbindeki bir telin sızlamasına sebep oldu. " Alina onunla iletişim kurmaya devam ediyor. Söz konusu günden sonra bir daha karşılaşmadılar ama çalışmaya başladığı için lojmandan uzaklaştı. Peşine birini takmam gerekti. Takipten ayrılmıyor. Aynı hastanede sürekli onu gözlüyor. Yeni bir gelişme olduğunda bize haber verecektir. Bu eylem planında iş birliği içerisinde olduklarına dair bir karine yok."

"Onunla olan ilişkin ne alemde? Sana bir şeyler anlatacak kadar güven duyuyor mu? Biliyorsun şifreli mesajları çözmek için Alina'nın farkında olmadığı basit bir bilgi bile bizi önemli bir gerçeğe götürebilir." Buraya gelmeden önce Alina ile aralarında geçen diyalogları düşündü. Barbaros onda ilk zamanlara kıyasla oldukça büyük değişimler fark ediyordu. Bakışları, gözlerini kaçırmaları, kendisine duyduğu merak, gizli gizli uzaktan takip etmeleri, evine girip uyurken bile özel eşyalarına dokunma isteği... Alina'nın derdi neydi? Gizli gizli kendisini dinlediğini fark etmiş olabilir miydi? Dinleme yaptığı odaya girmiş ve dinleme cihazlarını kurcalamıştı. Kendi sesinin kayıtlı olduğu bant kaydına ulaşıp ne işler çevirdiğini anlamış olabilir miydi? Özellikle halinde bir tuhaflık var mı diye kontrol etmeye gittiğinde beklediğinden daha farklı davranışlarla karşılaşmıştı. Bu davranışların sebebi Barbaros'un gizliden gizliye yürüttüğü görevi sezmesi olabilir miydi?

"Derinlere daldın!" Komutanın uyarısı Barbaros'un gözlerine yeniden üstüne çevirdi. "Şey... Şu sıralarda biraz farklı davranıyor ama göreve dair bir şeyler anladığını sanmıyorum. Yine çok ketum... Onunla diyalog kurup samimi olmaya çalışsam da dostluğumu istediğini pek sanmıyorum. Bana bir şeyler anlatmak gibi bir derdi yok. Daha önceki sıkıştırmalarımız da netice vermedi. Sorgusuna giren personelin hepsiyle konuştum. Kız bir şey söylemiyor diyip durdular."

Komutan masaya hafif tempoda üç kez elini vurdu. Bu hareketi yaparken bakışları Barbaros'un bal rengi bakışlarından bir an olsun ayrılmamıştı. " Onunla dost olmaya çalışma üsteğmen Barbaros Ege Demirsoy. Artık görevin onu dinleyip ipuçları elde etmekten ve korumak değil! O kızın aşkını kazanmak." Sözler Barbaros'un bakışlarında şimşekler çaktırmıştı. Doğru mu duymuştu yoksa komutan şaka yollu kendisine takılıyor muydu?

"Aşkını kazanmak mı?"

"Evet! Ne göçmen kızı ne de dayısı aptal değil! İnsanları aptallaştıran yegane şey aşktır. Sana aşık olduğunda aranızdaki sınırlar kalkacak ve dayısına dair çok farklı bilgiler edinebileceksin. Onu kendine aşık et! Seni karşısında değil yanında görsün!" Barbaros put gibi dikilirken komutanın verdiği karardan son derece emin görünüyordu. "Kedi köpek gibi birbirinizi yiyoruz efendim. Onun bana aşık olması ancak bir hayal olabilir."

Komutan genişçe gülümsedi. Dudaklarından çıkan kıkırtılar Barbaros'u epey şaşırtmıştı. "BüSen büyük aşklar nefretle başlar diye bir şey duymadın mı? Neden sizin nefret de aşka dönüşmesin? Sen istihbarat çıkışlısın. Bu konuda kayda değer gelişmeler gösterip ülkene hizmet ettin. Tim'de bu göreve en uygun olan sensin. Üstelik onunla kağıt üstünde de olsa evlisin. Biraz çabayla bu görevi yerine getirip ülkene büyük bir iyilik yapabilirsin." Üsteğmen dudaklarını Biribirine bastırdı. Yüzü şaşkınlıktan tebessüm ile öfke arasında gidip geliyordu.

"Yalnız belli başlı şartlarımız var!" Barbaros yutkunup bakışlarına komutanına yöneltmekte zorlandı. Alina'nın son davranışları kendisinde belli başlı şüphelere sebep olsa da aşık oldu diyebilecek kadar bir şeyler sezmemişti. Bu kız kendisine vurgun olabilir miydi? Onu bu kadar üzmüşken böylesi bir aşkın muhatabı olduğuna inanması üsteğmen için oldukça zordu.

"Onu kendine aşık edeceksin Barbaros. Sana güvenecek! Aranızda gizli saklı bir şey kalmayacak. Ama aşık olmayacaksın! Avcıyken av pozisyonuna düşmeyeceksin. Bu kız dayısı gibi bir terörist olabilir. Aşk seni ona karşı savunmasız kılacaktır. Bu yüzden sevda peşinde koşmak yok!" Barbaros başını eğdi. Bugüne kadar bundan daha zor bir göreve muhatap kılınmamış, böylesini hiç yaşamamıştı. Düşüncelerini bir kenara bırakıp komutanını dinlemekte zorlanıyordu.

Ondaki dalgınlığı fark eden komutan masaya bir kez vurdu ve ayaklandı. "Evli olduğunuz için aranızda muhtemel yakınlaşmalar söz konusu olabilir. Dikkatli ol! Bu evlilik gerçek değil! Eğer öyle olmuş olsaydı bu kadar şüpheli olan biri güvenlik soruşturmasından kolay kolay geçemezdi. Bu yüzden normal çiftler gibi aile kurma fikrini düşünme! Zavallı bir bebeğin kanına girmek istemem! Yolun sonunda Alina hapse girebilir ve onu oraya gönderecek olan kişi de sen olursun. Bu hikayenin görev minvalinden ayrılmasına izin verme!" Barbaros gücünü toplayıp, "Emredersiniz komutanım!" diye karşılık verdi. Esas duruşu komutanın bir hareketiyle bozup onu dinlemeye devam etti.

"Hani Fatih Sultan Mehmet sefere çıkarken "Sırrımı sakalımdaki bir tek kıl bile bilse keserim" demişti ya işte senden beklediğim şey tam olarak bu! Hiç kimseye bu ilişkinin bir görev olduğunu sezdirmeyeceksin. En yakın arkadaşlarına bile! Sizi gerçek bir çift sanmaları önemli. Beklenilen aksine bir durum söz konusu olursa gereğini yapacağımızdan emin olabilirsin. Alina kendisini ele verecek bir hata yaparsa onu durdurma! Ak ile kara, suçlu ile masum ortaya çıkmak zorunda!"

"Emredersiniz komutanım!" Dedi Barbaros yeniden esas duruşa geçerek. Görevinin ne olduğunu artık çok iyi biliyordu. Artemis çiçeğini kendine aşık edecek ve onu kullanarak ülkesine büyük hizmetlerde bulunacaktı. Alina'nın suçlu olma ihtimali canını sıkıyordu. Onu kendine aşık ettiğinde ve emeline ulaştığında o zavallı kıza ne olacaktı? Her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu anladığında kim bilir canı ne kadar yanacaktı. Alina Hazel'in ölümüne sebep olarak tüm bu acıları hak etmiş miydi?

Komutanın emriyle veda edip dalgın dalgın koridora yöneldi. Kulağına çalınan adım sesleri birilerinin kendisini dinlediği ihtimalini güçlendiriyordu. Etrafına bakındı. Kimseler görünmese de hisleri onu kolay kolay yanıltmazdı.

O kafasındaki binbir türlü düşünceyle çıkışa yönelirken Erkin 4 metre kadar ilerisindeki duvarın arkasında saklanmış duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Koşarak koridordan uzaklaştı. Kulağına çalınan sözler beyninde defalarca yankı yankı çoğaldı. Barbaros Alina'yı kendisine aşık etmek için bir görev almıştı. Komutan gerçeklere ulaşmak için ondan göçmen kızının kalbini çalmasını istiyordu. Erkin'in deliler gibi sevdiği kadını kan kardeşim, can yoldaşım dediği adama yem ediyordu. Adam, gözlerinden dökülen yaşlara teslim olup soluğu bir çırpıda evinde almıştı. Canı yanıyordu. İkisini yan yana çizmeye bile dayanamayan yüreği şimdi nasıl bu birlikteliğe göz yumacaktı?

Sarsak adımlarla titremekten bitap dişen ellerini güç bela zapt edip dolabı açtı ve adeti olmayarak acılarına derman olacağına inandığı o şişeyi ölür gibi ağzına götürdü. Aldığı tat yüzünün buruşmasına sebep oldu. Üst üste aldığı yudumlarla başının şimdiden dumanlandığını hissedebiliyordu. Düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Nasıl dayanacaktı? Barbaros'un ona yaklaşmasına, dokunmasına nasıl sessiz kalacaktı? Alina'nın Barbaros'un soyadını taşımasını bile kaldıramazken bu adam ikisinin aynı evde birlikte kalmasına nasıl müsaade ederdi? Aklından geçen düşüncelere teslim olmamak için kendini hiç olmadığı kadar zorluyordu. Hemen şimdi Alina'nın kapısına dayanmak dertlerin tek dermanı gibi gözüküyordu. Bu oyunu başlamadan bitirmek istiyor, içindeki yangının yine kendisi söndürmeye çalışıyordu.

Düşüncelerine işlenen tüm o görüntüler aynı anda beynine darbe üstüne darbe indirdi. Aşk közü çoktan tüm bedenini sarmış onu yerinde duramayan patlamaya hazır bir volkan gibi sarsmıştı. Barbaros'un Alina'ya bakışı, Alina'nın utangaç halleri... Kendisi de dahil herkes bu ikilinin iki düşman olarak kalamayacağını biliyordu. Birbirlerine bu kadar yakınken ve sürekli görüşmek durumdayken Alina'nın duygularının Barbaros'a kayması en gerçekçi sonuç gibi görünüyordu.

Elindeki şişeyi kaldırıp hınçla duvara indirdi. Gecenin o saatinde bıraktığı sesler umurunda bile değildi. Bütün lojman ayaklansa, evini basıp onu yerlerde sürükleyerek kapı dışarı etse bile içindeki acıyı daha fazla susturabileceğini zannetmiyordu. Eşyalara gelişigüzel yumruk atıp ellerini paralarcasına haykırarak ağlamaya başladı. Daha fazla susmayı kaldıramayacaktı. Nereden düşmüştü bu sevdaya? Kader nasıl insaf etmeyip arkadaşıyla aynı aşk üçgeninin içine düşürmüştü?

" Erkin delirdin mi sen? Ne yapıyorsun?" Ter ve gözyaşıyla hemhal olan yüzünü şaşkınlık ve acı dolu bir ifadeyle Zeren'in minik, badem gözlerine dikti. Elleri bir şefkat umar gibi arkadaşının ellerine sarıldı. Aynı elleri kutsal bir emaneti koruyup kollar gibi göğsüne bastırdı. Kendisinin söküp atamadığı o kalbi sanki Zeren'den söküp atmasını ve kendisini bu acıdan kurtarmasını istiyordu. "Artık dayanamıyorum! Dayanamıyorum!" diye sayıkladı elini paramparça olmuş göğsündeki feryat eden noktaya geçirerek. " Sen neden bahsediyorsun?"

"Ölüyorum ben Zeren ölüyorum. Biri can dostum diğeri aşık olduğum tek kadın... Nasıl dayanacağım söyle nasıl? Benim aşık olduğum o gözlere bakmasına, sevip okşamak için delirdiğim o saçlara dokunmasına nasıl tahammül edeceğim? Gözlerimin önünde ona hayatının en büyük aşk oyununu oynayacak. Kandırıp yüreğini söküp alacak. Çok canı acıyacak biliyorum. O böyle kanarken ben nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranacağım? Bir yanım vatan diğer yanım Sevda... Ben bu uçurumdan nasıl kurtulacağım bir şey söyle!" Zeren, en başından beri farkında olduğu duyguları Erkin'in dudaklarından okuyunca onun adına paramparça olmuştu.

"Dur biraz! Sakinleş ve derdini öyle anlat!" Erkin ellerini Zeren'den kurtarıp sertçe duvara indirdi. Olacakları düşündükçe aklı başından gidiyor davranışlarını kontrol etmekte zorlanıyordu. " Allah kahretsin! Kahretsin!"

"Erkin!" Dedi Zeren zavallı dostunun yüzünü avuçlarının arasına alırken. "Bak! Bazı şeylerin senin için ne kadar zor olduğunun farkındayım. Ama yolun başından beri bu işlerin böyle gelişeceği belliydi. Alina'nın gerçekten masum olup olmadığını bilmiyoruz. Dayısının işbirlikçisi..."

"Hayır!" Dedi Erkin Zeren'in bileklerini tutup ellerini yüzünden indirirken. "O böyle biri değil! Sandığınız gibi değil! Anlamıyorsunuz!" Zeren'den birkaç adım uzaklaşıp herkesten gizlediği o fotoğrafı çekmeceden çekip çıkardı. Zeren Alina'nın gelinlikler içindeki fotoğrafına ardından da ona hasretle bakan Erkin'e iç çekti. "Ah Erkin! Bunu kendine neden yapıyorsun?"

"O düğün günü bile paramparça oldum ben! Her şeyin sadece kağıt üstünde olduğunu bildiğim halde kıyıda kenarda korkularımın gerçekleşmeyeceğine kendimi inandırmak için delirdim, yandım. Onları yan yana gördüğümde ve gelin-damat sıfatını üstlerine giydiklerinde nefes dahi alamadım." Burnunu çekip elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Şimdi her şey daha da bo... sarıyor. Komutan Barbaros'a Alina'yı kendisine aşık etmesini söyledi. Güvenini kazanıp Vladimir ve oyunları için istihbarat yapmasını emretti. Bu emir zihnimden uzaklaştırmaya çalıştığım o Allah'ın belası acılarımı ve korkularımı bana getirecek! Ne bir sınır var ne de yol ayrımı. Belki de gerçek bir evlilik hayatı bekliyor onlardan." Yüzünde acı dolu bir tebessüm belirdi. Zeren acılı dostuna sarıldı.

"Belki de çoktan olan oldu. O gece Barbaros'un evinde Alina'yı gördüğümde belki de çoktan ateş bacayı sarmıştı. Birlikteydiler! Kim bilir neler yaşandı?" Zeren onun ne kadar perişan bir halde olduğunu görüyor ve omzuna dokunarak dostunu teselli etmeye çalışıyordu. "Saçmalama! Komutanım hala Hazel'i seviyor. Onu bu kadar çabuk unutup Alina ile bir şeyler yaşamış olamaz. Yanlış anlamışsındır!" Zeren derin bir nefes alıp "Ben..." dedi yutkunur gibi. "Ben Barbaros Üsteğmen'in Alina'ya bir şeyler hissettiğini düşünmüyorum. En fazla onu beğendiğini söyleyebilirim ama daha fazlası yok!" Erkin'in yüzünde ağlamak ile gülmek arasında bir ifade verirdi. Acısı öyle katran karası bir hale gelmişti ki içinde birikenler bütün dengesini altüst etmeye yetmişti.

"'Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor' demiş Özdemir Asaf..." Erkin yarım tebessümünü gözyaşlarıyla tamamlandı. "Sanki feryadımı görmüş de bana yazmış değil mi? Tam da o haldeyim aslında. Benim gördüklerimi görseydi o da yanar sevdalanırdı. Aslına bakacak olursan ben de bunca zaman Barbaros'un göremediklerine tutunarak dayanıyordum bu saçma evlilik oyununa. Benim gibi bakmıyor ki görsün diyordum. Gören ne gözdü ne de beyin... Yürekti onu gören... Kirpiklerimin arasından dökülen sevdanın ta kendisiydi." Bir gerçeği itiraf eder gibi vakarlı bir sesle fısıldadı. Bunu açıktan sesli bir şekilde söylemeye gücü yetmiyordu. "Ama şimdi görecek..." İç çekip başını geriye bıraktı ve sanki yıldızları görüyormuşçasına büyük bir hevesle betonun ardındaki gökyüzüne daldı. "Bir gün görecek! Onu tanıyacak... Kafasındaki o zalim kadın olmadığını anlayacak... O zaman aralarına giren tüm o nefret çemberi paramparça olacak. Benim gibi tutulacak. Gözlerinin önüne gelen şey ne görev olacak ne de makam..." Sırtını ardındaki duvara yaslayıp oturduğu yerde dizlerine karnına çekti. Feryadını bastırdığı şu anlarda anne karnındaki o pozisyona geçtiğini fark edemeyecek kadar yaralıydı. Oradaki huzuru arıyor ama kalbine tıka basa yerleştirdiği duygular bunun önüne set çekiyordu.

"O da yenilecek biliyorum! Unutacak Hazel'i.Hiçbir şey olmasa bile Alina ona aşık olduğunda ve her şeyin bir görev olduğunu öğrendiğinde yıkılacak. Belki Barbaros yüzünden hapse girecek. Buna izin vermemeliyim." Ayağa kalktığında Zeren dostunun aklından geçenleri okumuş gibi titredi. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Gidip Alina'ya her şeyi anlatacağım!"dedi Erkin. Kararlı bir şekilde kapıya yönelmiş olabilecek her şeyi göze almıştı. Ne meslekten ihraç umurundaydı ne dostu ne de görev. Alina'yı bu enkaza bırakamaz, Barbaros'un ona mahşeri yaşatmasına izin veremezdi. Zeren kapıyı hızla kapatıp önüne geçti. "Yapamazsın! Bu operasyon önemli olmasa albay böyle bir karar almaz! Vladimir bir pislik Erkin! Ülkemize zarar vermek, iç karışıklık çıkarmak istiyor. Hiçbir sevda vatandan kıymetli olamaz."

Erkin önündeki genç kadını kenara çekmek için hamle yaptığında Zeren pusulasını şaşıran arkadaşına öldürücü bakışlar attı. "Gidemezsin! Her şeyi berbat edeceksin! Vatan aşkına ne oldu söylesene!"

"Hiçbir şey olmayacak. Alina bana güveniyor! Gerçekleri söylediğimde bize yardım edip dayısıyla ilgili her şeyi anlatacaktır. O hain değil Zeren! Size yanıldığınızı isbatlayacağım!" Zeren aceleci bir şekilde kendisine direnen acılı adamı sertçe itip kapıdan uzaklaştırdı. Erkin'in ellerinden hâlâ kan damlıyordu fakat kalbindeki yaradan olsa gerek bunun farkında bile değildi. "Sarhoşsun Erkin! Bu şekilde hiçbir şey yapmayacaksın! Ayakta bile zor duruyorsun!"

"Bırak dedim! Beni durdurabileceğini mi sanıyorsun! Alina'yı daha fazla kandırmak istemiyorum. Bu oyunun bir parçası olmayı kaldıramıyorum. Ona yalan söyledim Zeren. Bana güvenip kardeşlerini sordu ve Barbaros'un planlarına alet olup ondan yaşadıkları gerçeğini sakladım. Aşkıma daha fazla ihanet edemem!" Zeren kör dövüşünü andıran itiş kakışta sarhoş adamı sertçe itip kapıdan bir kez daha uzaklaştırdı. "Vatana ihanet edersin ama... Diğerlerinin senin kadar aklı yoktu değil mi? Alina bize güvenmiyor! Hâlâ dayısına inanıyor. Onun elinde büyümüş! Vladimir'i tuzağa düşürmeye çalışıyoruz ve sen Alina'ya bunları söyleyerek Vladimir'in eline koz veriyorsun!" Erkin Zeren'i kapıdan sertçe iterek uzaklaştırdı. Onu daha fazla dinlemeye tahammülü yoktu. Dostunun gözlerinin önünde kendini evden dışarı attı. Ardındaki kadının ismini haykırışı umurunda bile değildi.

Ellerinden damlayan kanlara aldırmadan kendisini izleyen bir çift nemli gözden habersiz Alina'nın kapısını çaldı. Ozan evinden uzaklaşan görev arkadaşına acıyla baktı. Olanları açık kalan perdenin ardından kinle izlemiş Zeren'e sarılıp ağladığını görünce yumruklarını sıkıp gözlerinden dökülen yaşlara teslim olmuştu. Demek Zeren en başından beri ona aşıktı. Gizli saklı birbirilerine sevmiş ve arkadaş gibi görünerek en büyük aldatmacayı Ozan'a yaşatmışlardı. İnsan böyle bir şeyi dostlarından nasıl saklardı? Ozan'ın hislerini timde bilmeyen yoktu. Hâl böyleyken onunla dalga geçer gibi nasıl aşklarını gizli gizli yaşamışlardı? "İyi eğlendirdim çiçeği burnunda çifti!"diye efkarlı efkarlı sayıkladı. Gözlerinden dökülen her yaş Zeren'e ağıt yaktı. Artık kimseyi sevebileceğine inanmıyordu. Zeren gibi onurlu bir kadın bile bu ihaneti yaptıysa onun gözünde herkes her şeyi yapabilirdi. Hiç bir kadının dolduramayacağı bir boşluk bırakarak yüreğinden düşmüştü Zeren. Ve Ozan ondan nefret dahi edemeyecek kadar kırgındı. Omuzlarımdaki ihanetin yükünü alıp son kez Erkin'e ve onu uzaktan izleyen Zeren'e baktı. Güven bir daha onun kitabında asla yazmayacaktı. Lojmandan arka taraftaki ormanlık alana bakan evine doğru yürümeye başladı.

O uzaklaşırken Erkin çoktan Alina'nın kapısının önüne ulaşmıştı. Üçüncü tıklamada kapı açılmış, hasret kaldığı güzel yüz ay gibi yüreğine doğmuştu. Alina dağınık bir halde kapısında dikilen Erkin'e hayret dolu gözlerle baktı. İşten yeni gelmiş epey yorulmuştu ve şimdi dost bildiği adamı yüzündeki korkunç yaralı ifadeyle tam karşısında görüyordu.

"Sen... Sen iyi misin?" Erkin sarhoşluğun etkisiyle Alina'yı bile çift görmeye başlamıştı. Adım atmak istediğinde Alina'nın titrek bakışlarının da etkisiyle kapıya doğru hafifçe devrildi. Alina onu tutmak için atılsa da Erkin'in yaralı eli koluna siper olup onu engellemişti. Genç adam daha zavallı görünmek istemiyordu. "Erkin! İyi görünmüyorsun neyin var?" Erkin eğilen başını kaldırıp Alina'nın yosun gözlerine yardım dilenir gibi nemli, içli bir bakış attı. Saçları alnına dökülmüş, yüzü soğuğun da etkisiyle bembeyaz kesmişti.

"Sana geldim!"

 

🪻🪻🪻

 

Merhaba arkadaşlar. Sonunda bölümü tamamladım. Bu hafta zaman konusu gerçekten çok problemliydi. Bir türlü hazırlığımı tamamlayamadım.Neyseki kavuştuk!

Bölümü nasıl buldunuz? Hikayemiz hakkındaki düşüncelerinizi ve Erkin, Barbaros Alina üçlüsünün durumunu değerlendirecek olsanız ne söylerdiniz?

Bizi oldukça heyecanlı ve romantik bölümler bekliyor. Olay örgüsünü yazdım. Fırsat buldukça hikayeyi olgunlaştıracağım. 3 kitaplık bir seri istiyorum ama belli olmaz yine de. ☺️🤭🪻

Keyifli okumalar. YM'yi yazmaya başlarım bu gün. Yarın vakti olacak. En geç üç gü olsun. Hoşçakalın ☺️ Yıldız atan elleriniz dert görmesin!

Instagram: seyma_yldz_koc

( Bölümü paylaşmadan ilk alıntıları ve duyuruları oradan paylaşıyorum. Takipten ayrılmayın!"

 

 


 

Bölüm : 09.12.2024 18:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...