11. Bölüm

11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Merhaba değerli dostlarım. Bölümünüz sizlerle buluştu. Birinci kitabın bitmesine çok fazla kalmadı. Kitabın yarıdan fazlasını yazdık. Gelecek bölüm oldukça heyecanlı olacak. Ve romantik 🙈

Ben görev icabı aşk temasını seviyorum. Ama içi boş olmamalı. Yani erkek karakter ya da söz konusu kadın karakter aşka inandırırken görev kısmı kurguda es geçilmemeli. Yeni nesil yazarlar genellikle fantastik ve aksiyon sahnelerini aşk sahnelerine kurban veriyor. Bu hikayenin öyle olmaması için çok gayret sarfediyorum. Madem ana karakter için görev önemli bu konuda girişimler de lazım. Ve bu girişimler koftiden olmamalı. Yeni bölümlerde Babinos boş durmayacak. ☺️❤️🪻

Bizi takipten ayrılmayın. Duyurular ve editler için instagrama bekliyorum. ☺️

İns: seyma_yldz_koc

 

🎶 Medya: Can Ozan (Acıtır gibi severek) 🎶

 

Alina karşısındaki adama endişe dolu gözlerle baktı. Erkin'in bir meczubu andıran duruşuna karşın nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu. Hana çoktan uykuya dalmış lojmanda el ayak çekilmişti. "Ellerin... Ellerin kanıyor Erkin!" Erkin yaralı ellerine hüzünle baktı. Acılarımın sebebi sensin demek istese de dilinin ucuna gelen tüm sözleri yutmuş ve sessizliğini korumuştu. "Hadi içeri gel! Şu yaralarına hemen pansuman yapalım."

Başını sallayıp sallana sallanan güç bela içeri girdi. Sendelediğinde Alina onu belinden tutmuş ve içeri girmesine yardım etmişti. Kendilerini salondaki rahat koltukların üzerine bıraktılar. Alina hiç vakit kaybetmeden hemen ecza dolabından pansuman araçlarını getirdi. Erkin'in bu dokunaklı hali canını sıksa da onu kapı dışarı etmek istemiyor, yardımcı olmaya çalışıyordu. Pamukla yaraya batikon kullanarak temizlemeye başladı. Karşısındaki adamın onun her dokunuşunda nasıl titrediğini, kendisini nasıl aşkla seyrettiğini fark edemiyordu. Canının yandığını düşünüp hafifçe Erkin'in el yüzeyine üfledi. Bu Erkin'in huzurla gözlerini kapatmasına sebep oldu. Eline sirayet eden acıları bile böyle çok sevdiği için canı yanıyordu. Alina ona acilerını bile sevmeyi öğretmişti. Onu kendisine getiren her şey gibi...

Genç adamın alev topunu andıran elleri Alina'nın ince parmaklarının arasında titremekten kurtulamıyordu. "Bir şeye darbe indirmişsin gibi görünüyor. Tesadüfen olduğunu söyleme inanmam! Sen yapmışsın!" Erkin gözlerini kaçırıp dilinin ucuna gelen her şeyi yutkundu. Alina'nın yosun gözlerini görmeden önce söylemek istediği yüzlerce şey vardı fakat şimdi zihni beyaz bir kağıt gibi bomboş ve temizdi. Boşnak güzeli onda ne akıl bırakmıştı ne de fikir!

"Neden yaptın Erkin? Gecenin bir vakti kapıma sarhoş bir şekilde dayanıyorsun! Ellerin, üstün başın kan içinde! Bu davranışlarından ne çıkarmalıyım bilemiyorum." Erkin başını hafifçe kanepenin sırtına yasladı. Ve kendini geriye doğru bıraktı. "Canım yanıyor!" dedi sızlanır gibi. "Çok canım yanıyor!" Alina derin bir nefes alıp elindeki ecza çantasına yöneldi. Erkin'in eli yanı başımda alev almış bir şekilde beklerken elleri sargı bezine ilişmiş ve büyük bir dikkatle yaralı dokuyu kapatma gayretine düşmüştü. Dudaklarını birbirine bastırıp bu yaralı genç adama kızgın ve üzgün bakışlar attı. "Konuşmak ister misin?" Erkin çaresizce başına birkaç kez aşağı yukarı salladı.

"Gönül meselesi mi bu?" Alina olaya girişmese Erkin'in bir laf edeceği yoktu. Lafı ağzından cımbızlı alıyordu sanki genç kadın. "Gönül derdi büyük oluyormuş gerçekten! Hiçbiri benimkinden daha büyük değildir herhalde."

"Anlat. Belki yardımım dokunur." Erkin Alina'nın yosun gözlerine hayranlıkla baktı. Derdinden anlayacağından emin olamıyordu. Sonuçta o hâlâ kağıt üstünde de olsa Barbaros'un karısıydı. Kendisinin giriştiği bu işe kötü gözlerle bakıp onu suçlayabilirdi. Hal böyleyken doğru olanı yapıp yapmadığından bir türlü emin olamıyordu. " Birini seviyorum Alina! Çok seviyorum. Aklının alamayacağı kadar çok..." İç çekti. İçindeki yangını ne bu nefes alışverişler ne de iyi olacağına dair kurduğu hayaller söndürebilirdi.

"Bu güzel bir şey!" dedi Alina tüm saflığını sergiler gibi. Erkin'in yüzünde kırık bir tebessüm belirdi. "Evet! Çok güzel! İnsanın ayaklarını yerden kesiyor. Sevda dediğin hayata başka türlü bakmasını sağlıyor. Her sabah uyanıp onu görmek için açıyorsun gözlerini. Ölümle yüz yüze geldiğinde onu hatırlıyor ve yaşamak için kendine ne güzel bir sebep bulduğunu hatırlatıyorsun. Ben öyle çok şiir falan sevmem aslında. Ama..." Yutkundu. Alina ise yüzündeki tatlı tebessümle onun duygularını anlatırken ki heyecanına tanıklık ediyordu. "Ama..." dedi tamamlamasını isteyerek.

"Onu tanıdıktan sonra! Hayatın yollarımızı ilk kez bir araya getirdiği o günden beri şarkılar ve şiirler benim için anlam kazandı. Nazım Hikmet'in Pirayesi, Özdemir Asaf'ın Lavinia'sı aynı kadının bedeninde hayat buldu sanki. Şarkıların tamamı onu içimde tamamlamak için dillerden döküldü." Alina'nın çatık kaşları anlamlı bir şekilde hafifçe yukarı kıvrıldı. "Duygularını ne güzel ifade ediyorsun Erkin! İnsan seni dinleyince aşık olmak istiyor." Sonra söylediği lafın ağırlığı kalbine oturdu. O zaten aşık olmuştu. Hiçbir zaman kendisini sevemeyecek bir adama vurulmuş ve gururu yüzünden duygularını öldürmek istemişti.

"Aşık olmak güzel Alina. Çok güzel hem de. Ama aşık olmak bir yanı cennet diğer yanı cehennem olan ince bir köprünün üzerinde yürümek gibi. Sevdalandığın elinden tutup yüreğini sana açtığında en büyük acılar bile mutluluk sebebi olurken yokluğu cehennemin kör kuyularında cayır cayır yanmak gibi."

"Belli ki doğru zamanda aşık olmamışsın! Halin harap görünüyor!"

Erkin iç çekti. İmkanı olsa engellemek için kalbini bile acımadan durdurur bitirirdi bu çarpıntıyı ama gücü yetmiyordu işte! "Aşık olmak planlı programlı gelişen bir şey değil ne yazık ki. İnsan kimi seveceğine kendisi karar veremiyor." Sözleri Alina'nın bakışlarının nemlenmesine sebep oldu. Şüphesiz kimi seveceğine karar vermek onun tekelinde olsaydı seçeceği kişi asla Barbaros olmazdı. Umutsuz bir aşka düşmektense aşık olmamayı tercih ederdi.

"Bu umutsuz bir aşk galiba!" Erkin, gözlerini sımsıkı yumup açtı. "Umutsuz değilse bile bir araya gelmemiz çok zor! Ve ben bu imkansızlıkları ne yapsam kalbime dinletemiyorum. Bırak vazgeç diyorum derdimi anlatamıyorum. Gözlerinin içine bakarak seni seviyorum, yerine bir başkasını koyamayacağı kadar aşığım diyemiyorum. Sözler kalbimde büyüyor kursağımı tıkayan bir yumru gibi içime çörekleniyor ama dilim derdimi anlatmaya, feryat eden yanımı susturmaya yetmiyor." Boşluğa dalan gözleri Alina'nın dudaklarıyla gözleri arasında mekik dokudu.

"Sevdaya kıskıvrak yakalandım ne ben kurtulmak istiyorum ne de beni kapana kıstıran o bağlar bırakmaya yanaşıyor!"

"Duygularını neden onu anlatmıyorsun? Belki birlikte sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. Böyle davranarak seni sevecek olan bir kadını daha derdini anlatmadan kaybedeceksin." Kaybetmek sözcüğü bile Erkin'in yüreğini dağlamaya yetmişti. "Keşke anlatabilsem Alina! Haykırabilsem içimdeki duyguları! Yapamıyorum."

"Neden yapamıyorsun?" Erkin dolan gözlerini gizlemeye çalışarak parmaklarını birbirine düğümledi. "O bana ait değil. Bir araya gelmemiz öyle zor ki. Kendisini sevmeyen birine ait. Belki de hiçbir zaman sevmeyecek birine... Aramıza çok fazla şey girdi. En kötüsü de..."

"En kötüsü de..." diye yineledi Alina. Sözün devamını merakla bekliyordu. "Onun beni sevip sevmediğini bilmiyorum." Erkin'in yüreğindeki cesaret sözcüklerin arkasına saklanmaktan sıkılmış ve tam da şu anda onun deli divane hale getiren gerçekleri haykırmak istemişti. " Alina. Bunları boş verelim. Benim sana söylemek istediğim çok önemli bir şey var. Bunu daha fazla ertelemek istemiyorum." Alina şaşkın şaşkın Erkin'in yüzüne baktı. Konu ne ara kendisine gelmişti?

"Anlamadım! Bu konunun benimle ne alakası var?"

"Sadece seninle değil aynı zamanda Barbaros'la da ilgili." Barbaros'un adının geçmesi bile Alina'nın kalp atışlarına zapt edilemez bir boyuta ulaştırdı ve ılık ılık terlemesine sebep oldu. Alina doğru mu anlamıştı? Yoksa Erkin'in aşık olduğu kişi kendisi miydi? Erkin parmaklarını sıkmaktan sıkılmış bir şekilde bakışlarını oturdukları koltuğun hemen yanı başındaki zigon sehpaya sabitledi. Bakışlarının odağına düşen çerçeve kendisine verdiği tüm sözleri ve yüreğine hapsettiği cesareti bir anda paramparça etti. Barbaros'un Alina ile çektirdiği düğün fotoğrafını Alina'nın yanıbaşında görmek kalbinin bir hançerle dağlanmasına sebep olmuştu. Alina çerçeveyi fark edince aceleyle hemen alıp titrek elleriyle yastığın arkasına gizlemek istedi. Erkin'in Barbaros'a olan duygularını fark etmesini istemiyor, hislerini sadece kendisine saklıyordu.

Gözleri hayal kırıklığıyla nakış nakış Alina'nın utançtan kızaran yüzünü kolladı. Genç kadının bakışları bir süre sehpanın üzerindeki birkaç çizikte dolaştı. Henüz doğru düzgün kendine bile itiraf edemediği bu duyguları Erkin'den saklamak onun için de çok zordu. Erkin ise vermekten çekindiği o kararın arkasında durmaya bile güç yetimiyordu. Alina'nın bakışları düşüncelerini doğrular nitelikteydi. O Barbaros'a hisler besliyordu ve ne yazık ki kendisi için iyi bir dosttan fazlasını ifade etmiyordu. Alina cesaretini toplayıp, "Ne söylemek istiyordun?" diye sordu. Erkin nemlenen gözlerine gizlemeye çalışarak sarkan dudağını güçlükle topladı. "Hiçbir şey! Sanırım çok önemli değil! Yani şey..."

"Önemli bir şey gibiydi! Bana açık olabilirsin. Bilmem gereken bir şey mi var?" Erkin daha fazla bulunduğu yerde durmaya dayanamayıp ayağa kalktı ve yüzünü Alina'dan saklamak için ona sırtını döndü. "Önemsiz bir şey! Yani şey Barbaros'la konuştum." Alina yutkundu. Duyguları hiç olmadığı kadar sabırsızdı. İkisinin adının aynı cümlede geçmesi bile genç kadın için heyecan sebebiydi. " Gitmek istiyormuşsun!" Başını onaylar gibi salladı. "Barbaros komutanla konuşmuş. Bir süre daha burada kalmanın güvenliğin açısından daha iyi olacağını bildirmiş komutan. Senin için tehlike hâlâ devam ediyormuş. Yanlış bir karar vermemen için bilmeni istedim."

Erkin hâlâ sarhoştu. Ayakta duracak gücü dahi yoktu. Söylediği tüm sözcüklerde sarhoşluğun emareleri cümlelerin arasına sızmış ve Alina'nın kendisini önyargısız dinlemesini zorlaştırmıştı. Kapının alacaklı gibi çalması ikisinin bakışlarına endişeyle birbirinden ayırdı. Erkin sallana sallana kapıya yönelirken Alina çok daha hızlı davranıp ev sahibi olduğunu hissettirerek kapıyı açmıştı. Karşılarında nefes nefese bir halde Barbaros'u görmeyi beklemiyorlardı. Barbaros öfkeli bir bakışla Erkin'i süzdü. "Hadi gidiyoruz. İyi görünmüyorsun sana bir kahve yapmalıyım!"

"Ben iyiyim!" dedi Erkin kapının kulpuna doğru dengesini kaybederken. Onu düşmekten son anda belini kavrayan Barbaros kurtarmıştı. "Böyle sarhoş sarhoş ortalıkta dolaşma!" Barbaros Erkin'i Alina'nın şaşkın bakışlarının arasında kendi evine doğru sürüklerken aklında sadece bir yanlış yapıp yapmadığı fikri vardı. Kapıyı açıp sert bir şekilde Erkin'i içeri soktu ve ardından kapıyı kitledi. Perdeleri çekip kendilerini kimsenin izlemediğinden emin olunca Erkin'i sert bir şekilde duvara itti.

"Ne saçmalıyorsun sen söylesene!"

"Ne saçmalıyorsun?" dedi Erkin bir sersem gibi sırıtırken. Tebessümlerin arasına sızan gözyaşları Barbaros'un dikkatinden kaçmamıştı. "Zeren her şeyi anlattı! Bu görev meselesini biliyorsun. Resmen ona gerçekleri anlatmak için evine gitmişsin!" Erkin en ufak bir gizleme çabası göstermeksizin başını sallayıp yüzündeki ifadeyi daha da sersemleştirdi. Acı çekmek ona iyi gelmiyordu ve ne yazık ki Alina'yı tanıdığı o günden beri hayatının merkezine yerleşip genç adamı kıvrandırmaktan başka bir şey yapmamıştı.

"Evet söyleyecektim." Sonundaki ifade Barbaros'un içinin bir nebze de olsa rahatlamasına sebep oldu. Demek geç kalmamıştı. "Deli misin sen? Kafayı mı yedin? Albay bu görevin gizli yürütüleceğini söyledi. 'Göçmen kızı bilmeyecek, görmeyecek' dedi. Ve sen de gidip ilk fırsatta planımızı ona yetiştirmeye çalıştın!" Üsteğmen biraz daha ilerleyip arkadaşını sertçe kapıya doğru itti ve bu itiş kakışla birlikte Erkin açılan kapının ardından boylu boyunca yere uzanmıştı. "Buna izin veremezdim! Onu bu kadar incitecek bir plana alet olmana dayanamazdım." Gözyaşlarına eşlik eden gülüşleri Barbaros'un daha da sinirlerini bozmuştu.

"Lan salak mısın sen be! O kızın dayısı terörist... Bir hain... Ve Allah kahretsin ki göçmen kızı hâlâ onunla görüşüyor. Hiçbir şey olmamış gibi onunla ilişkisine devam ediyor. Belki o da..."

"Hayır..." diye karşı çıktı Erkin. "O kötü biri değil! Bunu biliyorum." Barbaros düştüğü zeminde sayıklayıp duran arkadaşının yakalarına kavrayıp sertçe ayağa dikti. "Ona her şeyi anlatacağım!" Diye sızlanır gibi sallandı Erkin!

"Ulan sarhoşsun! Bu halde söylesen bile sana inanır mı zannediyorsun?" Erkin paralanmaktan helak olan elini sertçe duvara indirdi. "Kaldıramıyorum anla artık! Onun duygularıyla oynamana tahammül edemem." Barbaros, Erkin'in sarhoş sayıklamalarına daha fazla dayanamayıp kolundan tuttuğu gibi duş başlığının altına getirdi. Erkin direnmeye çalışsa da gücünü kullanamayacak kadar kontrolünü kaybetmişti. "Bırak dedim! Bana yardım etmeye falan çalışma!" Barbaros dinlemeden şofbenin altındaki kan kardeşini sıcak suya mecbur bıraktı.

"Önce kendine gelmen gerekiyor. Bu çok fazla! Aklını başına al ondan sonra konuşalım." Dakikalar sonra Erkin ayılmış bir vaziyette kendini Barbaros'un koltuğunda bulmuştu. Barbaros sessizliğin daha fazla uzamasına tahammül edemeyip, "Neden yaptın bunu? Bu görevin ne kadar önemli olduğunu bilmiyor değilsin!"

"Biliyorum!" Barbaros yumruğunu sehpaya sert bir şekilde indirip, "Neden ulan?" Diye bağırdı. Öfkesi yan evden duyulacak kadar zapt edilemez bir boyuta ulaştığında ayağa kalkıp ellerini ensesinde buluşturarak kendini sakinleştirmek için içinden bir şeyler tekrarlamaya başladı. "Çünkü onu seviyorum!" Erkin'in sözü Barbaros'un alnında kırışıklıklara dönüşürken gözlerindeki öfke ifadesizliğine karıştı. "Ne demek seviyorum?"

"Ona aşık oldum demek! En başından beri hem de... Radavon'un karşısına çıktığımız o ilk günden bu yana yüreğime işleyen tek şey ona duyduğum aşk!" Barbaros'un dilinden yuvarlanan küfür Erkin'in aşkla demlenen yüz mimiklerine zerre kadar etki etmemişti. "Lanet olsun! Allah kahretsin! Demek o yüzden bana, kan kardeşine bu kadar soğuk davranıyordun. Demek o yüzden o saçma düğünde yüz ifaden şeytan çarpmış gibiydi. Ulan sevecek kız mı bulamadın da düştün Boşnak kızına! Kadın mı kalmadı lan?" Erkin kendine

İblis yuvasına düşmüş gibi büyük bir hayretle bakan Barbaros'a safça sırıttı.

" Bu kalbimin sesiydi. Alina'ya duyduğum şey elimde olan değil yüreğimden dökülendi." Barbaros dişlerini sıkıp, "Ulan ben böyle işin..." diye küfürler ederek kendi kendini yiyip bitirdi. "O kadın benim nikahımda. Yalandan da olsa karım be! Ne bekleyebilirsin Erkin? Alina'dan ne umabilirsin? Aklın alıyor mu senin?Olacak iş mi bu?" Erkin ona sırtını dönüp kalın perdelerin ardındaki eve yöneldi. Perdeyi kısmen açıp tülün ardındaki zayıf ışığı kolladı bir süre. Barbaros'a kızamıyor bilakis hak veriyordu. Her şeye rağmen Alina onun kağıt üstünde de olsa karısıydı. Erkin'e en başından beri yasaktı.

"Şimdi her şey daha da beter olacak!" Dedi Barbaros sayıklar gibi. Öğrendiklerini sindirmekte zorlanıyordu. "Her şeyi biliyorsun değil mi?" Dedi Barbaros üçünü aynı sevda düğümüne hapseden tesadüflere lanet ederek. Erkin ise yıkılmış bir şekilde omuzlarını düşürdü ve başını eğdi. Yüreğindeki gerçeği haykırdığı için pişman değildi ama olmazların karşısında susmaktan fazlasını da yapamıyordu. Barbaros onu itip duvara kıstırdı. " Onunla görev icabı gerçek bir ilişki yaşayacağımı, göçmen kızını kendime aşık etmek zorunda olduğumu... Her şeyi biliyorsun!"

Erkin'in gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü ve boynuna doğru akıp gitti. Kalbi gerçeklerin sancısıyla kıvranıyordu ama o kalbi dizginlemek Erkin için artık imkansız bir hale gelmişti. "Biliyorum. Beni öldüren de bu zaten!" Yüzünü kendisini hayret ve acıyla izleyen arkadaşına çevirdi ve gözlerinde yüreğini tatmin edecek bir imkan aradı.

"Başka yolu yok mu Barbaros? Sen benim kan kardeşimsin! Ben ikinizi yan yana görmeye bile dayanamıyorum. Bana bir yol göster!" Gözyaşlarıyla hemhal olan yüzünü elleriyle silip parmaklarını ağlamak için çırpınan göz çukurlarına bastırarak hissiyatını baltalamaya çalıştı. "Ben onun sana aşık olmasına dayanamam! Başka bir yolunu bulabilirsin. Alina'nın canını yakmadan, bu ilişkiyi görev için de olsa gerçeğe dönüştürmeden işin içinden çıkabiliriz."

"Çıkamayız Erkin! Denemedim mi sanıyorsun? Evini dinledim, peşine adam taktım! Dost olmaya çalıştım! Sorguda ölümüne terlettik, kız Nuh dedi peygamber demedi! O şerefsizin iyi biri olduğunu zannediyor. Elinde büyümüş, babası yerine koymuş Vladimir'i. Gözünün önünde adam kesse dayısının ne leş bir adam olduğuna akıl sır erdiremez. Üstelik..."

"Üstelik ne?"

" Alina'yı tırla birlikte öldürmeye çalışan kişi dayısının ta kendisi. Peşine düşüp buralara kadar geldi. Eğer bir şeyler bilmeseydi sırf bizimle irtibat halinde diye onu öldürmeye çalışmazdı. Bu görev sadece ülkemizin emniyeti için değil Alina'nın ve kardeşinin güvenliği için de önem teşkil ediyor. Vladimir büyük eylem planları peşinde. Ülkeyi karıştırmadan ve bölmeden rahat edecek gibi değil. Terhis almış 33 erin ölümünden ve ünlü gazetecinin cinayetinden de o sorumlu. Durdurmazsak kim bilir daha neler yapacak." Erkin gerçekleri öğrenince duygularından utanıp başını eğdi. O Alina'nın sevdasından görevini unuturken Barbaros gerçekleri bir çırpıda yüzüne haykırmıştı. Onca şehitin vebali ve masum insanın kurtuluşu belki de Alina'nın dudaklarından dökülebilecek anahtar niteliğindeki birkaç söze bağlıydı. Barbaros'un tek derdi sevgilisinin intikamını almak değildi. Bundan çok daha fazlasını biliyor aldığı istihbarat eğitimi sayesinde kim bilir daha nelere erişme gayesi güdüyordu. Timde en güvenilir olan oydu ve herkesten daha fazla istihbarat tecrübesine sahipti. Hâl böyleyken Alina ilgili bu görevi ondan başkasına vermeleri düşünülemezdi. Üstelik Alina'nın da hayatı söz konusuydu.

"Göz göre göre onunla oynayacaksın! Hem..." dedi kırık acı dolu bir tebessümle. "Bu sayede Hazel'in intikamını da almış olursun." Sözleri Barbaros'u öfkeden taşma noktasına getirmişti. Erkin'in yakasını tutup sertçe duvara yasladı. "Tek derdimin bu olduğunu mu zannediyorsun? Evet Alina büyük bir hata yaptı. Ve ne yaparsam yapayım ödediğim bedel ona duyduğum öfkeyi geçirmeyecek! Ama bu görev başka! Konu ben ya da benim duygularım değil. Vatan..."

Barbaros'un elleri yakasını sıkarken Erkin acıyla inledi. "Bu da benim talihim galiba! Yüreğimi en olmayacak insana tutuşturdum. Şimdi o da ben de yanmaya talibiz. O imkansız bir aşk yüzünden sana tutulup yanacak ben ise ikinizi birlikte gördüğüm her an kavrulacağım!" Barbaros zayıflık emareleri gösteren arkadaşının yüzünü kavrayıp sertçe sıktı. Dişlerini birbirine kenetlemiş bakışlarında aslanlar kükrer olmuştu.

"Vatanının, milletinin yanmasından iyidir. Bırak yanan biz olalım!" Erkin yanaklarındaki pençeyi andıran elleri indirip burnunu çekti. "Benim hakkımda iyi şeyler düşünüyorsun! Üç günlük sevda uğruna görevini sattı diyorsun. Öyle bir şey değil! Alina'yı tanıyorum. Ona gerçekleri gösterebilirsek tüm bunlara gerek kalmayacak. Tek derdim canı yanmadan bu işi tatlıya bağlamak!" Barbaros halinden anlamayan arkadaşıyla daha fazla konuşmak istemiyordu. Erkin duygularını saplantı haline getirmişti. Ve bu uğurda çok fazla insanın kanının dökülmesine sebep olacaktı.

"Biz albay değiliz. Görevimiz üstlerimize itaat etmek. Adam böyle uygun gördü. Elimden ne gelir? Kafama göre görev icat edip kimseye komutanlık taslayamam! Bu kız bir hain olabilir Erkin! Bunun için kalbinin ne söylediğinden fazlasını bilmemiz gerekiyor! Bazen çok küçücük bir detay bile büyük işler başarmamızı sağlayabilir. Tam da bu yüzden güvenini kazanıp bu işin çaresine bakmam gerekiyor." Barbaros yutkunup içinden düştükleri duruma lanetler etti. Erkin'in Alina'yı sevmesi korkunçtu. Kendisinin de sevgilisinin ölümüne sebep olan bir kadınla aşk yaşaması kaderinin acı verici bir cilvesinden fazlası değildi. Şimdi duygularını bir kenara bırakmak ve profesyonelce görevine odaklanmak zorundaydı.

"Keşke feryat figan ağlayan canevim söylediklerine duyarsız kalıp kabullenebilseydi." Barbaros'un yüzündeki histerik tebessüm Erkin'in kırılan gururunu daha da örseledi. "Benim halimden anlamıyorsun!" dedi kırgın kırgın bakarak. " Hazel'in yasını bile tutamadım ben. Şimdi de bir başka kadınla görev icabı aşk yaşamam gerekiyor. Belki bir hainle... Bir terörist... Bunun ne demek olduğunu anlayamazsın! Bu kadar bencil olma! Dünyada senden başka acı çeken insanlar da var. Vladimir'in tepesine çekebilmek için güvenini kazanmak zorundayım."

"Haklısın!" Erkin'in çöken omuzları beyaz bayrak salladığını ortaya koyuyordu. Barbaros anlaşıldığını düşünüp devam etti. "Erkin! Unut onu! O kız benim nikahımda. Eğer bu ilişki gerçeğe dönerse aramızda bir imzadan fazlası olabilir. Sana acı verir! Beni kahreder!" Son sözlerini duraksayarak kendinden emin bir şekilde bastıra bastıra söylemişti. Erkin'in umut etmesini istemiyor gerçeklerin altını kırmızı kalemle oya oya çiziyordu.

"Başkasını bul! Kafana göre birini... Ne olduğunu bildiğin, bir başka erkekle paylaşmak zorunda kalmayacağın birini... Böylesi herkes için daha iyi olacak! Eğer Alina hain çıkarsa ve ben bunu ispat edersem o kızın gideceği tek yer kodes..." Kodes lafı Erkin'in sancılanmasına sebep oldu. "Bunca zaman ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık! Birbirimize canımızı emanet ettik! Yakışmaz anladın mı? Görev icabı da olsa dostunun, kan kardeşinin elinin değdiği kadına yan gözle bakamazsın. Sen bu kadar aşağılık bir adam değilsin! Bu işin namusunu üç günlük duygularına kurban edemezsin!"

Erkin, Barbaros'a hak veriyordu. Askerler birbirini korur kollar vatan borcu der kardeş sayardı. Hal böyleyken kimse kimseyi sırtından vurmayı düşünemezdi bile! "Sana can borçluyum Erkin! Beni yanlış insana borçlandığımı düşündürecek kadar şaşırtma! Sil at içinden! Bitsin şu Allah'ın belası kör sevda! Olacak iş değil anla artık! Kan kardeşinim ulan ben senin! S...min kalp sancısı yüzünden düşman mı kesileceksin? Madem düşman olacaktın, yaşadığım güne lanet edecektin, ne demeye kurtardın canımı! Benim yüzümden kendi canından olacaktın, hayat borçlandırdın kendine! İki gün sonra nefret etmek için miydi her şey?" Üsteğmen kendini kanepeye atıp stresli bir şekilde ayaklarını zeminde oynattı. "Su akar yolunu bulur unutursun! Sen aklını başına al!" Sözleri bir temenniden öteye gitmiyordu.

Erkin, "Unuturum!"dedi ağlak tebessümüyle! "Unuturum değil mi? Geçer..." Burnunu çekti. "Hayat borcu..." Sayıkladı. "Kan borcu..." Barbaros sözlerin ardından gelecek yeminden habersiz yapıcı tek bir cümlenin yolunu gözlüyordu. Bal rengi gözleri hüzünle hemhal oldu. Artık Erkin'e sırtını dönerken eskisi kadar huzurlu ve güvende olmayacaktı.

"Bana borcunu ödemek istediğini söylemiştin!" Üsteğmen kaşını anlamsızca kaldırdı. Erkin biraz önceki zayıflığının aksine çok daha kararlı görünüyordu. " Senden can falan istemiyorum! Sadece..."

"Sadece..." diye sayıkladı Barbaros. Erkin için bunu dillendirmek bile zordu. "Ona aşık olma Barbaros! Onu sevme! Benim gördüğüm gibi görme! Bu iş bittiğinde çekip gitmek zoruna gelmesin! Aşık etmek konusunda işin zor olmayacak, aşkına direnmek konusunda da olmasın! O sana sevdalandığında aynı hasreti sende görürsem o zaman ölürüm ben!"

***

Barbaros'un Kaleminden

Elimdeki kutuya Hazel'e dair evinde olan ne varsa önemsiz bir eşya gibi tıka basa yerleştirdim. Alina görevi bu gün itibariyle resmen hayatımın birincil gayesi haline gelmişti. Alina Hazel'e olan bağlılığımı biliyor, bu yüzden benden uzak durmayı tercih ediyordu. Hazel'i hayatımdan çıkardığım ikna olmaması halinde onu kendime aşık etmem mümkün değildi. Alina zeki bir kızdı. Bir kalbe iki yiğitin sığmayacağını bilir, bendeki ani davranış değişikliğini hayra yormazdı. Ona yaklaşabilmek için Hazel'in faturasının aramızdan çıkması gerekiyordu.

Güzel bir duşun ardından en özenli giysilerimi giymek üzere hazırlandım. Saçlarımı yana taramış ve en güzel parfümlerimden birini kıyafetlerime yedirmiştim. Her zamankinden daha çekici ve dikkate değer olmayı planlıyordum. Kadınlar bundan hoşlanırdı, Alina da bir kadındı ve muhtemelen bakımlı iyi görünmem onu da etkileyecekti.

Onu görme bahanesiyle iş yerine gidecektim. Akın ismindeki bir er Alina görevi için hasta bakıcı kılığına girmişti. Hastanede dolaşıyor onun etrafında yabancı birilerinin olup olmadığını kontrol ederek bana her gün rapor veriyordu. Her şeyin planladığım gibi bitebilmesi için onu her anlamda takip etmeye çalışıyordum. Vladimir boş durmayacak ve Alina'ya ulaşmanın yollarını arayacaktı. Zaman kaybetmeden aracıma binip Alina'yı göreceğim hastanenin yolunu tuttum. Şu sıralarda bana olan bakışları ve davranışları epey değişmişti. Her ne kadar ateş püskürse de içinde bir şeylerin canlanmış olabileceği fikrini düşünmeden edemiyordum.

Merdivenleri hızlı çıkıp Alina'nın bulunduğu koridora doğru yürümeye başladım. Üç katlı büyük binada onu bulmak epey zor olmuştu. Nihayet gözlerim aradığını bulduğunda kaşlarımı çatmaktan ve kızgınlık duymaktan kurtulamadım. Yanındaki genç adam o an görmek isteyeceğim en son şey bile değildi. Onu uzaktan izlemeye devam ettim. Oldukça samimi görünüyorlardı. Sanki aralarında bir arkadaştan fazlası vardı. İçimdeki huzursuzluk kendine görevini hatırlatmaktan başka bir şey beceremeyen beni esir almış gibiydi. Niye bu kadar rahatsız olduğumu bilmiyordum ama aklımda şu kas yığınına ağzını dağıtacak bir yumruk atmak yönünde güçlü hisler olduğunu söyleyebilirdin. "Sadece görev" dedim kendi kendimle dalga geçer gibi. Sadece görev aslanım başka bir şey yok. Şu pi... k... paçasını bozmazsan sende adamım diye geçinme!

Adımlarımı hızlandırıp karşısında dik durarak varlığımı hissetmesini bekledim. O göçmen kızı yanındaki adama öyle bir dalmıştı ki beni görmüyordu bile. Neyse ki bu zibidi benden daha yakışıklı değildi. En azından benim üniformam vardı ve karizmatik durduğunu kimse inkar edemezdi. Beni fark etmeye gönlü olmadığını anladığımda hafifçe boğaz ayıkladım. Omzunun üzerinden başını çevirdi ve kaşının birini kaldırarak yan bir bakış attı.

"Üsteğmen!" Bunu Türkçe söylemişti. Keşke dili bu kadar tatlı olmasaydı. İnsan üsteğmen olduğuna olacağına bin pişman oluyordu rütbesini onun ağzından duyunca!

" Artemis çiçeği! Pek meşgulsünüz gördüğüm kadarıyla!" Hafifçe bocalayıp yanındaki arkadaşına gülümsemeye çalıştı. Yani arkadaşı olsa iyi olurdu aksi taktirde kendine iyi bir estetik doktoru bulması gerekecekti çünkü o sevimli burnunu dağıtmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacaktım. Hatta bence diş doktoru da bulsa iyi olurdu. O dişleri söktüğümde misket oynamak için bilye peşinde koşmak zorunda kalmayacaktı. Çakal görmüş kurt köpeği gibi hırlamam fazla mı abes olurdu acaba?

"Tanıştırayım! Gökmen Bey benim mesai arkadaşım. Beyin cerrahi alanında uzman!" Adam elini uzattığında ters bir bakış atıp göçmen kızına odaklandım. "Tanışmak istediğimi söylememiştim bayan Alina Demirsoy!" Aşının ardından soyadımı söylememle birlikte gözleri iri iri açıldı ve yosunları yüreğime meydan okudu. "Mihaloviç değil miydi?" Diye araya girdi meymenet fukarası. " Demirsoy! Ben de Barbaros Ege Demirsoy! Kocasıyım!" Öfkeli yüz halim ikisini de şaşkına çevirmiş gibiydi. Karşımdaki eleman dalga geçer gibi omuz silktiğinde içimden çoktan koyunlarımı saymaya başlamıştım. "Memnun oldum!"

"Bence erken memnun olma!" Yeniden elini uzattığına pişman etmiştim ve bu ilk vukuatım değildi. Bu şerefsizi gözümü tutmamıştı. Yemin olsun ki evladım olsa cebine esrar koyar polise verirdim! O kadar sevimsizdi yandan çarklı. Kızın yanında dolaşması da ayrı bir fitne sebebi! Kafasını ceviz gibi kırmadığıma dua edeceğine bir de tanışmaya çalışıyor. Hay Allah'ım yarabbim!

Alina ortamın daha da gerileceğini hissetmiş olacak ki kolumdan tutup yavaşça müsait odalardan birine doğru çekiştirdi. Az çok ne diyeceğini tahmin ediyordum ama konuşmak işime gelmiyordu.

"Bu kadar kaba olmak zorunda sen?!" Kıkırdadım. "Türkçe kelimeleri bu kadar güzel söylemek zorunda değilsin göçmen kızı! Sen böyle konuştuğunda ne diyeceğimi unutuyorum gülmekten!" Söylediklerimi biraz yavaş da olsa anlamış, burnunu kırıştırıp dudaklarını dişlerinin arasına geçirmişti. Bu kızgın olduğu anlamına geliyordu ve onu kızdırmak hayatımdaki en önemli zevklerden biriydi. "Ne istiyorsun? Neden geldi sen?"

"Neden geldin?' Olacak Artemis çiçeği! Kelimeleri kombin yapmayı fazla beceremiyor gibisin! Ama güzel güzel! Zamanla oluyor!" Elimle onu işareti yapıp çapkınca göz attım. "Yakında bir üsteğmen karısı olarak muhteşem bir Türkçeyle konuşabilirsin." Kolumu çekiştirip kendisinden birkaç santim daha uzun olan beni yüzüne yaklaştırdı. Bunu yaparken bir an gözleri bana düşse de bakışları etrafını kolaçan eder tarzdaydı. "Bu evlilik muhabbetini dışarıda açmandan hoşlanmıyorum. Kağıt üstünde olduğunu biliyorsun ve buna rağmen insanlara gerçek bir ilişki gibi lanse ediyorsun."

"Ben anlamam kağıt mağıt! Evliysek evliyizdir. Fazla söze gerek yok!"

"nema poručnika!"

"Ne?!" Boşnakça söylediği sözleri başını sallayarak boş verip, "Lütfen bu konuyu tartışmayalım! Burası iş yerim ve böyle şeyler için en uygunsuz yer!" Beni umursamadan koridorda yürümeye devam etti. Girişteki bölmede elindeki formlara birkaç şey karalayıp kaş üzerinden bana yan yan baktı. "Neden hâlâ buradasınız Üsteğmen? Günlük Alina dozunuzu aldığınıza göre gidebilirsiniz!" İç çektim! "Yeterli gelmedi sanırım. Sizi de alıp eve gidersem kalanını tamamlayabiliriz. Bağımlılık yaptınız bende! Sizi görmeyince günüm gecem kararıyor! Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Birazcık kapıştıktan sonra daha iyi hissedeceğimden eminim." Yüzü belli belirsiz aydınlandı ve tüm çabalarına rağmen dudakları tebessüm için kıvrılmaktan kurtulamadı.

"Eve gidip dinlenmek istiyorum bay üsteğmen! İzin verirseniz işlerimi tamamlayıp..." Sözünü tamamlamasına izin vermeden hemen yanı başındaki döner sandalyeye oturup sırtımı geriye yaslayarak rahatlamaya çalıştım. "Elbette işlerinizi tamamlayabilirsiniz. Burada çıkışınızı beklerim. Uslu uslu otururum sesimi bile çıkarmam!" Kıkırdadı. Ellerimi yetim gibi önümde çekingence birleştirmiş bana "hadi!"diyeceği anı bekliyordum.

Yaklaşık 20 dakika daha elindekilerle uğraşıp durdu. Nihayet bittiğinde çantasını alıp çıkmaya yeltenmişti. Ben de peşine takılıp hastaneden çıktım. Aracın kapısını açtığımda binip binmemek konusunda kararsız kalmıştı. Nihayet hır gür çıkarmadan binmeyi kabul etti.

"Keşke çıkarmasaydınız" dedim süratle yol alırken. "Hemşire kıyafetleri size çok yakışmıştı." Yüzünü yana çevirdiğinde yanaklarının kızardığını görebiliyordum. "Bence her kıyafet yakışıyor! Bir de uzun saçlarınızı açık bıraktığınızda çok güzel oluyor." O başını eğip utangaç utangaç kucağındaki çantayı incelerken hafifçe yutkundum. Ses tonumun daha etkileyici olabilmesi için hafifçe boğaz ayıklayıp ona uydum ve utanmış gibi gülümsedim. Genellikle bu tarz şeylerden konuşmazdık. Onu beğensem de beğendiğimi ifade etmez görmezden gelirdim. İlk adımı bu şekilde atmak doğru bir sonuç olacaktı.

"Aslında ben şey diyecektim!" Bakışlarını kucağından kaldırıp gözlerime dikti. Gözlerine bakıp rol yapmak için biraz fazla erkenciydim sanırım. Bir de dilim tutulmasa her şey daha iyi olacaktı. " yani! Bilirsin işte! İnsanlar arada dışarıda yemek yemek isteyebilirler. Biz de insanız sonuçta! Bugün birlikte dışarıda bir şeyler yeriz diye düşünmüştüm! Yani sen de istersen!"

" Anlamadım! Biz mi? Dışarda..." Başımı emme basma tulumba gibi birkaç kez salladım. Sağ elim hafifçe saçlarımı geriye doğru yasladı. Bu hareketimin karizmatik durduğunu kimse inkar edemezdi. Heyecanlanmış gibi derin derin soluklar aldım. "Güzel olmaz mıydı?" Dudakları birkaç kez bir şey söyleyecekmiş gibi kıpırdandı fakat ne diyeceğini bilemez bir şekilde çık tarzı sesler çıkarmakla yetindi. Bu kadar kararsız olmasının sebebi geçmişimiz miydi? Kırmızı ışıkta durduğumda burnumun dibine sokulan kır çiçekleriyle neye uğradığımı şaşırdım.

Adam Kürtçe, "Çiçek ister misin abi?" Demişti. Alina ne olacağını takip ederken, başımla onay işareti yaptım. Çiçekleri Alina'ya uzattığımda gözleri gözlerime derin derin baktı. Lise önlerinde sevgilisini bekleyen yeni yetme delikanlılar gibi utanıp sıkılmak, tatlı tatlı bıyık altından gülmek pek bana göre değildi galiba. Rol yaparken bu kadar zorlanacağım aklıma gelmezdi. "Çiçekleri alacak mısın göçmen kızı?" Kabalık etmemek için kendisine uzattığım beyaz kır çiçeklerini kucağına aldı. "Teşekkür ederim! Çok güzeller!" Sözlerini dalgın bir şekilde söylemişti ve gözlerime bakmamak için resmen arabanın içindeki her bir detayla saniyeler boyu bakışıyordu.

" Senden daha güzel değiller!" Diye karşılık verdim. Ani bir şekilde aracı durdurmuşum gibi irkilip bana alıp alıp baktı. "Of be!" Dedim içimden. Ulan ben bu kıza bu kadar mı kötü davranmışım? Selamünaleyküm desem onun bile altında p...lik arayacak! Nasıl inandıracağım ben kendisini sevdiğime? Aşkımdan gökdelenlerin tepesine çıkıp intihar edeceğim desem inanmaz kaldırıp kendi iter! Offff! Bu hikaye bu kadar kötü başlamamalıydı. " Bugün çok farklı davranıyorsun? Yemeğe çıkmayı teklif etmen, şimdi de çiçekler! Anlamıyorum! Dünden bugüne ne değişti? Yani..." Sözleri kıvranır gibi direksiyonu parmaklarımla dürtmeme sebep oldu.

"Dün de bugün de aslında çok farklı bir şey yoktu! Benim sana bir kızgınlığım ve kırgınlığım yok Artemis çiçeği. Geçmişte yaşanılanları çoktan unuttum. Yani çekip gitmek istemen, benim yakınımdayken sürekli huzursuz olman... Bunların sebebi benim! Sana gerektiği şekilde misafirperver davranamadım." Aracı lojmanın otoparkında durdurmuş ve inmeden önce kendimi inandırıcı kılmak adına bütün hünerlerimi sergilemeye karar vermiştim.

" Aslında çok pişmanım! Sen o cehennemden çıkıp geldin! Bize sığındın! Ben de bir hayvan gibi her gününü geceni sana zehir ettim." Elimi sert bir şekilde hafifçe direksiyona indirdim. "Böyle olmaması gerekiyordu! Sonuçta her insanın bir kaderi var değil mi? Olacakla öleceğe kimse çare olamaz. Bir suçlu aramanın da hiçbirimize bir yararı olmaz. Ben kötü şeyleri unutmak istiyorum. Aramızdaki yanlış anlaşılmalar çok önce bitmeliydi." Ne hissettiğini bilmiyordum. Yeterince inandırıcı olup olmadığını sorgulama ihtiyacı hissettim.

Araçtan inip kapısını açtım ve ona elimi uzattım. Tereddütle de olsa nezaket icabı elimi tutup kendisine eşlik etmeme izin verdi. Gözlerindeki şaşkınlık "Başına saksı mı düştü!" Dediğini ele verir cinstendi. O an lojmandaki çocuklardan birinin koşarak yanımıza geldiğini fark ettim. Alnı terden sırılsıklam olmuştu. "Alina abla! Hana'nın alnına salıncak çarptı. Lojmanın sonundaki parkta ağlıyor." Alina'nın gözlerinde gördüğüm korku belirgin bir telaşa kapılmama sebep oldu. Hana ikimizin arasındaki yapıcı tek ortak noktaydı. Ona zarar gelmesi ihtimalini ne ben ne de Alina kaldıramazdı.

"Hana!" Alina sayıklayışının ardından bir zıpkın gibi yerinden fırlayıp kendini patika yola attı. Ben de aynı hızla peşinden koşmuş ve Hana'yı sağ salim bulmanın derdine düşmüştüm. Nihayet soluk soluğa lojman parkına ulaştık. Alina, derin bir oh çekip minik kardeşine sımsıkı sarıldı. Yüzüne sayısız öpücükler bırakırken küçük kız hala ağlamakla meşguldü. "Sestra!" diye Alina'nın kalbinin üzerine başını yasladığında ciğerlerimdeki nefesi bırakıp rahatladım.

"Ah be bıldırcın! Ne çok korkuttun bizi! İki dakikada feleğimiz şaştı." Dizlerimi kırıp Alina'nın hemen yanına yerleştim ve küçük kızın alnını inceledim. "Çok sıkıntılı bir şey var gibi görünmüyor ama yine de birkaç saat uyumasa iyi olur." Hana gülümseyerek, "Babinos!" Diyerek ablasından ayrılıp bana sarıldı. Bu hareketi beni gülümsetirken göçmen kızının kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. "Demek Babinos!" Hana ile kıkırdadık. "Babinos ciciiiii! Babinos tatlıııı! Babinos güzeeeeeel!" Bunları söylerken Alina'nın yanakları dalından düşen kırmızı bir elmayı hatırlatıyordu. Bana iltifat ettiğinde ve beğendiğini söylediğinde neden bu kadar kızarmıştı anlayamamıştım.

"Anlaşılan ablan bizi kıskanıyor bıldırcın."

"Bıdığcın! Hi hi!" Siyah uzun saçları ablasınınkine kıyasla biraz daha kıvırcık görünüyordu ve siyah gözlerini tamamlayan en güzel detaylardan biriydi. Bugün örgülerini de açmış üzerine giydiği pembe çiçekli elbisesiyle gerçek bir prenses gibi olmuştu. Ablası saçlarına mavi çiçekli tokalar takmıştı ve bu haliyle savaş zamanında gördüğüm o kirli, perişan halinden çok daha farklı bir duruşu vardı. Küçük kız güzelleşmiş yanakları da sağlıklı beslenmeyle pembeleşmişti. Savaş zamanı gözlerinde gördüğüm umutsuzluğun ve korkunun yerini siyah parlak neşe kıvılcımları almıştı.

"Uf oldu!" Dedi bana yarasını şikayet eder gibi. İşaret parmağı salıncağı gösterdi önce ve ardından alnının üzerindeki küçük yaraya odaklandı. Hâlâ Türkçeyi çok fazla konuşamıyordu. Ama birbirimizin derdinden anlamayı başarmıştık. "Hemen bakalım bıldırcın! Hem ben yarana bakarken Türkçe öğretirim sen de bana Boşnakça öğretirsin!"

Gözlerini kocaman açıp minik dişlerini göstererek başını heyecanla aşağı yukarı salladı. Onu tanıdığım günden bugüne ilk defa Alina'nın gözlerinin neşeyle parıldadığını fark ettim. Bunu hiçbir zaman görememiştim. Yanlarında olduğumda asla gülmez ve sadece öfkelendiğinde kızgınlığını göstermek için gözlerime dikerdi. Gülümseyişi tatlıydı. Kış güneşi gibi insanın ruhunun ayaza tutulup donduğu bir zamanda açan bir sıcaklık yayıyordu. Minik Hana'yı da alıp Alina'nın balkonuna geçtik. Bıldırcın yarasına pansumanı benim yapmamı istemişti. Alina hemşire olduğu halde bu görevi benim devralmam onu daha mutlu etmişti.

"Ben onun yarasıyla ilgilenirken Alina cam bir meyve tabağını hemen yanı başımıza bıraktı. Sanırım minik kızın meyve yeme saati gelmişti. Pamukla pansuman yaparken yüzünü buruşturup gözlerini hafifçe doldurdu. Canının yandığını düşünüp üfledim. Dudaklarımdaki rüzgâr alnındaki minik saçları hareketlendirirken Alina da kıkırdamaktan kurtulamamıştı. Ablasının güldüğünü gören minik kız yine 32 diş sırıttı. Bandajı yapıştırdığımda işlem tamamlanmıştı.

Sehpanın üzerindeki elmayı bana gösterip, "jabuka," dedi. "Ne buka ne buka?" Dediğimde Alina gülmemek için dudaklarını dişlerine geçirdi. "Jabuka," diye tekrar etti Hana. "Jabuka!"dedim onu onaylayarak. Sonra portakalı gösterip, "pamoramdza" dedi. Ben de aynısını söylemiştim ama telaffuzuma epey güldü. "Çilek!"diye bu sefer ben meyve tabağına elimi attım. "Çilek!"dedi tatlı bir dille. "Greyfurt!"dediğimde "Gzeyfurt" diye karşılık verdi. Öyle tatlı bir sesi ve telaffuzu vardı ki insan onu dinlemekten asla bıkmıyordu.

Oyuncak bebeğini benimle tanıştırıp etrafta koşuşturmaya başlamıştı. Ablasının dilimlediği elmalardan birini hevesle ağzıma tıkıştırdı. Bir tane daha... Bir tane daha derken ağzım tıka basa dolmuştu ve homurdanır gibi konuşmaya başlamıştım. Alina gizli saklı kıkırdasa da Hana'nın kahkahaları tüm lojmanda yankılanır olmuştu.

"Acıkmış olmalısınız!" Alina'nın teklifi ağzımın sulanması için yetmişti. Bu kızın yemeklerinin üstüne yemek tanımamıştım. Mutfağa geçip bizim için bir şeyler hazırlamaya girişti. Hana ile onu izliyorduk. Etli bir şeyler görünce "Bu ne?" Dedim. Bakışlarına elindeki malzemelerden ayırmadan"Raznjici!" Diye karşılık verdi.

"Lazinci mi?" Güldü. Bu gün bunu sıklıkla yapıyordu. Buzları eritmeyi başarmıştım sanırım. "Yanlış telaffuz ediyorsun! Raznjici!" Dedi eğlenir gibi. "Açlıktan köpek balığı gibi saldıracak yer arıyorum. Çörün çöpün dışında her şeye tamamım! Bekarlık böyle bir şey!" Yanakları kızarmıştı. Yemeğini hazırlamaya koyulurken yüzünü benden sakladığını hissettim. Bu imalarımdan utansa da rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.

Zil sesi ellerini alelacele kurulmamasına sebep oldu. Kapıyı açar açmaz kargonun geldiğini anlamıştık. Alina imza atıp büyükçe bulduğum iki pakete uzanmak istedi. Yardım etmek için önüne çıktım ve paketleri ona bırakmadan üst üste koyarak içeri taşıdım. Bosna'dan gelmişti. Üzerinde kırılabilir yazıyordu. Hana, Alina'nın önüne geçip hemen kutunun bantlarını sökmeye çalıştı. "Hana! Lütfen!" Diye atıldı Alina. Görmemi istemediği ne vardı? Biraz olsun aralanan kutunun içindeki albümler dikkatimi çekti.

Vladimir ile ilgili bilgi almamda paketlerin faydası olabilirdi. Alina daha fazlasına müsaade etmeyerek kutuları toparladı ve kutuyu Hana'nın elinden aldığı albümlerle birlikte içerideki odaya bıraktı. Kapıyı ardından kilitlendiğini görünce istemdışı keyfim kaçmıştı. Onları görmek istiyordum. Önümüzdeki operasyon için önemli bir bilgi kaynağı olabilirdi. Tam sofraya oturacakken lojmandaki hademelerden biri bir misafirim olduğunu söyledi. Alina'nın bakışlarındaki huzursuzluğu fark etmiştim. Gelen üniversiteden bir arkadaşımdı.

"Ayça!" Alina'nın bakışları karşımdaki genç kadına mıhlanmıştı. Göçmen kızı her zamankinden çok daha öldürücü, nefes kesici bakıyordu. Beni kıskanmış mıydı? "Hayırsız! Nerelerdesin? Buraya gelmesem varlığından haberim bile olmayacak!" Elimi uzatıp mesafeli bir şekilde sıktım. Göçmen kızının gözleri ellerimize yapışıp kalmıştı. "Buraya atandığını duymuştum."

"Ya!" Dedi kızar gibi. "Anca duy! Aman diyeyim sakın beni görmeye gelme! İncilerin dökülmesin! Sayın üsteğmen Barbaros Ege Demirsoy!" Ayça abartılı bir samimiyetle kolumu çekiştirip bana sarıldı. Ellerim askılık gibi iki yanımda öylece kalmıştı. Alina' nın tebessümünden geriye bir şey kalmamıştı. Biz kapının dışında öylece ayakta dikilirken kapıyı gürültülü bir şekilde üzerimize kapattı. Bir açıklama yapmaya bile zamanım olmamıştı.

Ayça'yı eve götürüp buzluktaki hazır köftelerden birkaç tane kızartarak ağırlamaya çalıştım. Geç olduğu halde gitmiyordu. Beni gözüm gönlüm ise hep Alina'nın penceresindeydi. Bir aralık perdenin ardından bana baktığını fark ettim. Tesadüf müydü yoksa bile isteye bizi mi takip ediyordu bilmiyordum. Nihayet Ayça'yı evine gönderebildiğimde kurtulduğum için bir kına yakmadığım kalmıştı. Herkesin tarzı kendineydi ama ben çok rahat, lakayt kadınlardan pek hoşlanmıyordum. Bu duruş bana pek asil gelmiyordu. Bu yüzden Ayça ile ilişkim hep mesafeli kalmıştı. Kötü bir niyeti yoktu ama bir arkadaş olarak bile yakınlık kuramamıştım.

Uzaktan gidişini izlerken gözlerim Alina'nın penceresine kaydı. Bir gölge görmüştüm fakat beni izleyip izlemediğini bilemiyordum. O kutuların icabına bakmam gerekecekti. Hedef göçmen kızının esrarengiz kutularıydı.

 

 

Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız ☺️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.12.2024 22:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...