16. Bölüm
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻

16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

 

 

Merhaba canlarım. Umarım iyisinizdir. Aslında bu bölüm sezon finali olacak diye duyurmuştum ama çok uzun olunca beklemeyesiniz diye böldüm.

Bizi heyecanlı bir bölüm bekliyor. ☺️ Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve gelecek bölümler hakkındaki tahminlerinizi bekliyorum. Keyifli okumalar.

 

Medya: Bu yollar (Güncel Gürsoy)

İlahi bakış

Bir yaş Alina'nın göz pınarlarından süzülüp ıslak bir iz bırakarak dudağının üzerine yuvarlandı. Genç kadın onu umursamadan ifadesiz tuttuğu yüzünü hafifçe kastı ve alnındaki yaranın sızısına teslim oldu. Barbaros elindeki pamukla sebebi olduğu ise acıyla baktı. Sadece kendisini Vladimir'e götürecek olan o broşu boş bir anında Alina'dan almanın planını yapmış karşı karşıya gelip birbirlerine saldıracakları bu dakikaları planlamamıştı. Ciğerlerindeki efkarlı nefesi güç bela dudaklarından bıraktı. Alina'nın yüzü ifadesiz kalsa da için için ağladığını gözlerinden damlayıp duran yaşlardan anlayabiliyordu.

"Ağlama!" Dedi dokunaklı bir tınıyla. "Canının yanmasına tahammül edemiyorum." Bu yaşların sebebi olmak ise öldürüyor, mahvediyor beni!

"Ağlamıyorum!" Dedi göçmen kızı. Yüzünde alt dolu bir meltem esti üsteğmenin bakışları arasında. "Onca acıyı yaşadım, ağlaya ağlaya buna mı ağlayacağım?" Omuz silkerek söyledikleri üsteğmeni gönülden yaralamaya yetmişti. Barbaros'un dudaklarındaki kırık tebessüm göçmen kızının titrek nefesine karıştı. "İçin için alıyorsun Artemis çiçeği! Aslında bunu hep yapıyorsun farkında değilsin! Yüzün ifadesiz, bakışların gururlu... Ama nafile! Hislerini saklamıyorsun. Bir yer var içinde. Herkesten sakladığın saklı bir diyar sanki. Orası hem kanıyor! Talan oluyor! Tarumar ediyor gözlerine değeri! Orayı feryada sürükleyen acılar içinden akıp yosun gözlerine karışıyor. Yaralı duyguların, acılarını ele veriyor." Üsteğmen, kendisine imkansız kıldığı kadının çenesini zarifçe kavrayıp kendisinden kaçmak için fırsat kollayan bakışlarına, bal rengi gözlerine yerleştirdi. Gözleri hayranlığını kırık bir aynadan yansıya güneş ışığı gibi ona sunuyordu. "Ben... hiçbir kadının senin kadar güzel ağladığını görmedim. Hiçbir kadın acılarını böyle içli, böyle güzel yaşadığına şahit olmadım. Keşke ne sen bunları yaşasaydın ne de ben sendeki güzellikleri bu kadar yaralı bir şekilde keşfetseydim." Alina dokunaklı yüreğini onun yuva edindiği sol yanına sakladı.

"Beni seni sevmeye alıştırıyorsun asker. Yanındayken mutluluk kelebeği gibi dönüp durmama, göğüs kafesime sığmayan bir kalple her şeye rağmen gülümsememe sebep oluyorsun. Sonra sen gidince afallıyorum. Pencere kenarında dönüşünü beklerken dakikalar ay, haftalar asır oluyor. Bir benzerine rastlamadığım bu düşüncelerle, hislerle öylece kalakalıyorum." Barbaros bakışlarını kaçırdı. Tutkulu sesi, hassas bakışları ona her değdiğinde içine dolan o duygu elinin ayağının boşalmasına sebep oluyor. O da Alina'daki başkalığı her geçen gün biraz daha keşfediyor, için için onun bekleyişlerine heyecanlanıyordu. Dönecek olmak ilk defa kalbinde sarsıntılar sebep olmuştu. Alina'nın o pencerenin kenarında kendisini düşünüp beklediğini hayal etmek bile kanının hızlı akıp gitmesine sebep oluyordu.

Elleri Alina' ın ipeksi kahverengi saçlarına ilişti. Saç diplerini parmaklılarıyla hafifçe okşadı. Genç kadın gözlerini kapatıp yanaklarını onun silah tutmaktan sertleşen avuç içlerine bıraktı. Yosun yeşili gözlerindeki parlak renk cümbüşü titrek nefeslerini sıklaştırdı. Elleri onun huzuru, anlamı olmuştu. Bir sol yanı bir de avuç içleri yuvasının bacasını tüttürmüştü.

"Şu sol yanın var!" Dedi göçmen kızı iç çekerek. "Bana öyle huzur verici bir yuva oluyor ki bazen böylesi hislere düştüğüme ben bile şaşırıp kalıyorum." Barbaros onun saç telleriyle oynarken sevdalı yüreğini karlı dağlardan kurtarıp söğüt dalına bırakır gibi sevdiği adamın göğsüne yerleştirdi. "Savaş benden çok şeyi aldı. Bir kadın olmanın ne olduğunu bile unuttum. Sevmeyi, bağlanmayı güvenmeyi sildim aklımdan önce. Sonra peşinden umutlarım geldi. Dayanacak bir omuz aramaz oldum. Kendi kendime yetmenin kaygısına düşüp, yarım, ağır aksak da olsa tek başıma yaşamak istedim. Böylece kimse bana zarar veremeyecekti. Ne beni ne de Hana'yı incitemeyecekti. Maher'in yaptıklarından sonra sevdiğini söyleyen kimseye 'ölsem güvenmem' demiştim." Alina yüzündeki heyecan dolu tebessümle aymazca omzunu silkti.

"Güvenebilirmişim! Bir kadın gibi düşünüp hissedeceğim günler çok da uzak değilmiş. Yeniden sevebilirmişim! Bir adamın kalbini yuva edinebilirmişim." Hayatının en hassas sözünü söylemiş gibi yosun yeşili güzel gözlerini Barbaros'un badem gözlerine okşar gibi değdirdi. Bu mesafeden dudaklarındaki en ufak bir meltem dahi onun aklını başından alacak kadar arzu yüklü olabiliyordu. Artık kemikli yüzü, çıkık elmacık kemikleri uzun kirpikleriyle gözlerinin kadrajını tamamlamıştı.

"Yuvanın ne olduğunu yuvasını kaybedenler bilir üsteğmen. Sen o zavallı kuşu hayata döndürdün ya! Uykularımı kaçıran o masum varlığa kol kanat gerdin ya içimde bir şey yeniden filizlendi." Üsteğmen Artemis çiçeğinin belini kavrayıp kendine bastırırken genç kadın atıp duran o nabzın sıcak heyecanına ortak olur gibi dudaklarını o yere hafifçe sürttü. Sanki kokusunu bırakıyor, sanki sevdasının yaralı imzasını sevdiği adamın tenine mühürlüyordu.

"Sever beni bu adam dedim. İncitmeden sever! Ağlatmaz! Kanatlarımı koparıp kurtlar sofrasında bir başıma bırakmaz. İlyas'ın Asya'ya yaptığını üsteğmen bana yapmaz." Barbaros nemlenen bakışlarını küçük bir öksürükle silip duygusuzlaşmak istedi. Hisleri kalbindeki o hendekleri bir bir yakmıştı. Sevda dudaklarından tütüyordu ama ne gören vardı ne de bilen. 'Yüreğim kaydıysa günah mı dedi'Asya'nın kanayan diliyle. Günahtı. Onu sevmeye bile izni yoktu. Sevmeyeceksin demişti komutan. Hata yaparsın demişti. Hata yapmış mıydı gerçekten? Hangi hata insanı böylesine mutlu ederdi? Söylediği bir çift sözün Alina'nın yüreğini böyle talan edeceğini kim bilebilirdi?

Bel çukurunu okşayarak genç kadının başını göğsüne biraz daha şefkatle bastırdı "Alina! Adın neden bu kadar güzel? Ben neden sana her seslendiğimde böyle paramparça oluyorum?" "Beni güzel yapan senin sevdan! İnsan sevdikçe güzelleşirmiş! Aşk hayatı güzelleştirirmiş asker! Sen benim dünyama girdikten sonra acılar bile güzelleşti. Çiçekler bile bir başka koktu. Renkleri canlandı doğanın! Adımlarım toprağına değdi, aşk suyunla yıkandı. Bana bu kadar başka hissettirmemelisin! Bir gün bu hislerin cenaze namazını kılarsam o zaman nasıl ayakta kalırım bilmiyorum." Üsteğmen yaptıkları yadına düşünce sözlerini acıyla kursağına gönderdi. Başka türlüsüne layıktılar. Başka türlü bir hayatın bıraktığı izleri taşımak zorundaydılar.

Yine aynı şey olmuştu. Ayrılık kelimesi Barbaros'un yüreğini dikenli bir tel gibi sarıp sarmalamıştı. "Bunları konuşmayalım olur mu? Bir araya geldiğimiz zamanlar sınırlı. Bize sunulan bu ikramı sadece senden benden konuşarak kullanalım. Bana iyi gelen sensin!" Alina başını geriye bırakıp dudaklarının aynı tatla buluşmasını istedi. Onu öpmeye alışmıştı! Sevdiği adama dokunmak, kollarında uyuşup tatlı tatlı sızmak yüreğini dengesizleştiriyor, karşı konulamaz bir arzuyu ruhuna karıştırıyordu. Hana gelmeden sadece birkaç dakika bile olsa yakınlığını, sevdasını hissetmek istiyordu.

Dudakları saniyeler içinde birbirine kapandığında kapının tok sesi aralarına istemeden de olsa bir mesafe yerleştirdi. Alina gergince yüzünü asıp dudaklarını geri çektiğinde Barbaros kıkırdamadan edemedi. Kendisini bu kadar çabuk benimsemesi hoşuna gitmişti.

"Ben bakayım!" Alina ayağa kalkmaya yeltendiğinde adımları sendeledi ve başı hafifçe döndü. Uyandığı andan itibaren bu ağırlığı tüm bedeninde hissetmişti. Sanki başına onlarca sopa darbesi yemişti ve bunun ağrılarıyla yığılıp kalmak için fırsat kolluyordu. Barbaros onu kolundan yakalayıp hafifçe gövdesine yasladı.

"İyi misin?" Göçmen kızı başını onaylar gibi sallarken kullandığı ilaca lanet etti. Alina'ya bu kadar ağır geleceğini tahmin etmemişti. Şimdi bir de bu ilaç meselesi yüzünden vicdan azabı çekecekti. Alina sersemlememeye çalışarak Barbaros'a tutunup kapıyı açtı. Karşılarında Ayşen'ni bulmayı ummuyorlardı. Ayşen, Alina'yı baştan aşağıya süzüp bakışlarını çapkınca Barbaros'un gözlerine dikti. Hafifçe boğaz ayıklayıp flörtöz bir halde, "Yanlış zamanda geldim galiba!" diye kıkırdadı. Barbaros'un kaşlarını çatması uzun sürmemişti. Sonuçta o Cihangir gibi sabırlı bir adam sayılmazdı.

"Evet! Baş başa zaman geçirmeyi düşünüyorduk! Yani en azından Hana gelene kadar!" Ayşen,"Oh oh ne güzel!" Diye kıpırdanırken Alina'nın yanakları dalına sığamayan elma gibi kıpkırmızı olmuştu. "Yeni evli çiftin böyle bol bol zaman geçirmesi iyidir! Hem de çok iyidir!" Son kelime cümlesini söylerken kocaman olan karnını sevgiyle okşamış ve sizden de bir bebek bekliyoruz mesajını utanıp sıkılmadan vermişti. Alina davranışlarındaki maksadı anladığında yüzündeki manalı ifadeye engel olamadı. Barbaros'tan bir bebek sahibi olma fikri kalbini sıcacık etmişti. Kaybettiklerinden sonra kazandığı en değerli şey belki de sevdalandığı adamın aşkıydı. Bu aşkı taçlandıracak bir bebeği nasıl reddedebilirdi ki?

Barbaros hevesle kapıyı kapatmaya çalışırken Ayşen ayağını kilide doğru bırakıp kapıyı hafifçe ittirerek aralıktan içeriye uzandı. "Tamam canım! Bir şey demedik! Size de hiç şaka yapılmıyor komutan! Arada kocama acımaya başlıyorum."

Barbaros "Ben de!" Derken kaşları havalanmış bakışları öldürücü bir ok gibi zehrini akıtmıştı. Bugün bizimkilerle bir araya geleceğiz. Yarın görev için gitmeniz gerekiyormuş. Cihangir harika bir mangal partisi yapalım, herkes de davetlim olsun dedi! Göreve gitmeden önce moral depolayacakmışsınız!" Barbaros, Alina'nın masum güzel yüzüne merakla sorgular gibi baktı. Görev meselesini duyduktan sonra Alina'da ne iştah kalmıştı ne de neşe! Demek Barbaros yine gidecekti. Yine buraları kendinden mahrum bırakıp onu pencere pervazlarını dayanır vaziyette yuvasız koyacaktı. Dönüşü olmayan gidişleri biliyordu ve korkusu o gidişlerden birinin üsteğmenini kendinden çekip almasıydı.

"Eeeee! Bir şey demediniz!" Barbaros dudağına hafifçe kıvırıp, " Alina isterse neden olmasın?" Dedi. Alina ancak onun sesini duyduğunda kendine gelebilmişti. Aslında istediği tek şey yatağına kıvrılıp sevdiği adamı düşünerek sabahlamaktı fakat ihtimaller onda ne güç bırakmıştı ne de derman. "Aslında bu yemek Hana'ya da moral olur."

"Harika!" Diye karnını hoplattı Ayşen. Barbaros'a cevap verme şansı bile tanımamıştı. "O zaman ben şimdiden hazırlıklara koyuluyorum. Siz de 1 saat içinde çardağa gelin. Artık havalar ısındı! Bahar geldi ayol! Bu güzel günlerin tadını çıkaralım!" Alina güç bela tebessüm ederek Barbaros'un sıcacık avuçlarını parmaklarına değdirdi. "Minik bebeğimin isim kararını da bu gün veririz artık!"

"Yaaaaa! Nihayet cinsiyetini öğrendiniz mi?" Dedi Alina heyecanla. Barbaros'un gözleri genç kadının mahcuplaşan yüz hatlarında ilgiyle dolaştı. Bebekleri bu kadar sevdiğini tahmin etmemişti. "Evet! Günlerdir isim sözlüğünü araştırmaktan gözlerim çıktı! Bugün bir isme karar veririz artık!" Kaşıyla gözüyle Alina'ya karnını işaret etti. "Eh! Darısı sizin başınıza artık! Evleneli aylar oldu! Yıldırım Timi müjdeli habere daha dünden razı!" Ayşen yaramaz bir kadın gibi Barbaros'a kaçamak bir bakış attı. O herkesle samimi konuşup herkesin ablası olmaya alıştığından bu davranışları kimseye fazla gelmezdi. "Siz de yakışıklı adamsınız üsteğmenim. Boşnak kızı da güzel! Eh ikinizden bir meyve fena olmaz hani!" Barbaros'u tutan öksürük Alin'nın bakışlarını mermer zemine resmen lav olup akıtmıştı. Bu haylaz kadını bir an önce göndermezlerse ikisi de domates gibi kızarıp yazı görmeden çürüyüp dağılacaktı.

"Ayşeeeeeen!"dedi Barbaros! "Bence sen artık evine gidip evdeki böbrek kavanozlarını mı kurcalasan?"

"Tamam tamam gidiyorum! Siz de fazla oyalanmayın! Ayrıca böbrek kavanozlarımı seviyorum." Kullanılamaz nitelikteki böbreklerin bu kadar fark edilir olduğunu sanmıyordu. Alina o merdivenin basamaklarını inerken telaşla bir kaç adım atıp öne çıktı. "Ayşen Hanım! Eksik bir şey var mı? Ben de getiremedim bir şeyler!" Ayşen ardına bile bakmadan çoktan depar atmaya başlamıştı. "Ah merak etme güzelim! Her şey tastamam! Siz hazırlanıp güzel güzel sallanmadan gelin yeter!" Daha fazla genç kızın bir şey söylenmesine izin vermeden hemencecik ortamdan koştura koştura uzaklaştı.

Kapıyı kapattığında Alina yüzünü Barbaros'tan nasıl saklayacağını şaşırmış bir vaziyetteydi. Utanıyordu. Evli oldukları halde aralarında cinsel hiçbir şey yaşanmamıştı. Ani bir baş dönmesinin ardından hafifçe sendeledi. Kendisini bacaklarının titrediği o anda sevdiği adamın kollarının arasında bulmuştu. Barbaros belini sardığı kadının güzel yüzüne arzu ve aşkla bakıp önüne gelen tutamları geriye doğru itti. "Oradan geldiğimden beri başım dönüyor! Uyumak istiyorum." Genç kadın alnını sağ eliyle hafifçe ovuşturdu. "Sanki başıma balyozla vurmuşlar gibi. Ne osecam se dobro ( İyi hissetmiyorum.)" Barbaros onu maruz bıraktığı ilaca içinden okkalı bir küfür savurup artemis çiçeğinin bedenini sardı. "Biraz dinlenmelisin! Zor bir gün atlattın!"

Alina, üsteğmenin yönlendirmesiyle kendini hafifçe koltuğa bıraktı. "O serseri bana bir ilaç verdi. Kafamı toplamakta, çevremi algılamakta hâlâ zorlanıyorum. Of..." Sırtını koltuğa biraz daha yaslayıp halsizce gözleri kırpıştırdı. Yosunları uykusuzluktan kırmızı sinir damarlarının hücumuna uğramış gibiydi. Barbaros "Allah'ın cezası herif!"dedi bakışlarını kaçırmamaya çalışırken. Şu dediğine kendisi bile inanmıyordu. "Haydut!" Diye karşılık verdi Alina. " Gündüz gece demedi mahvetti beni!"

"Ya tabi! İnsan hiç gündüz bir kadına saldırır mı? Bari geceyi bekleseydi." Alina yastığı dudaklarını büzüp haylazca Barbaros'un suratına çarptı. "Adi hayvan!"

"Ben mi?" Kalkan kaşları Alina'yı gülümsetti. Üst dudağı yukarı meyletmiş ve deniz dalgasını hatırlatan küçük dolgunluğu ortaya çıkmıştı. "Hayır! Serseriden bahsediyorum. Sen olmasan kim bilir bana neler yapardı?"

"Ben vardım! Kimsenin seni incitmesine izin vermezdim!" Dedi Barbaros onu güzel yüzüne hayranlıkla bakarken. Alina kaşlarını çatmıştı. "Merak etme ben de kimsenin beni incitmesine izin vermezdim. Canlarını okurdum. Bu gafil avladı. Yoksa cesedi ayaklarının önüne ben atardım!" Üsteğmen Alina'nın İngilizce Türkçe karışık söylediği sözlere homurdanır gibi güldü. "Bilirim yapardın! Ona ne şüphe!"

"Ama bir şey oldu!" Dedi bir hayale sığınır gibi. Sesi biraz önceki gaddar tınısından uzaklaşmış,sırtını hafifçe koyu renk ahşap kapıya yaslamıştı. "Canını yakmak korkuttu beni Barbaros! İlk defa öldürmekten çekindim! Sebebini bilmiyorum. Gözlerini bile doğru düzgün görmemiştim. Ama... Tuhaftı! Bir çekim hissettim. Yoksa boynunu çoktan dirseğime almış kırmak için tek bir hamleyi kollamıştım." Hissetmiş miydi maskenin altındaki kocasını. Anlamış mıydı bakışlarından o serserinin Barbaros olduğunu?

Alina tarafından öldürülme fikri Barbaros'un canını yaktı. Bu kadar seven bir kadın erkeğine kıyar mıydı? O böyle bir işe kalkışsa Barbaros onca oyundan sonra onu engellemek için bir şey yapar mıydı? Sessizlik uzayınca Alina ayaklandı. "Bir duş almalıyım! Belki uykum da açılır! Baş dönmelerim geçer kim bilir?" Barbaros, "Olur!" Deyip pencereye yöneldi. Alina'nın gecenin ilerleyen saatlerinde daha kötüye gitmesinden endişe duyuyordu.

Birkaç dakika sonra Alina üzerinde yenilenmiş kıyafetlerle Barbaros'un tam karşısında yerini almıştı. Bordo renk triko elbisesi vücuduna güzelce oturmuş, saçları hafif nemli yapısıyla Barbaros'un burnuna enfes bir koku bırakmıştı. Saçına tarağı ile birkaç küçük dokunuş bırakıp büyük aynadan kıyafetin üzerinde nasıl durduğuna göz attı. Barbaros güçlü adımlarla aynanın karşısındaki kadının bir adım gerisinde durdurup hiç ummadığı bir anda arkadan karnını sarıp sarmamıştı. Alina'nın dudakları tatlı bir tebessümle kıvrılırken yüzünü genç kadının saçlarının arasına gömdü.

"O kadar güzel kokuyorsun ki, kokunu ciğerlerime doldurmadan tek bir an bile yaşamak istemiyorum." Alina yanağına tatlı bir öpücük bırakıp haylazca mutfağına yöneldi. Barbaros yanığındaki tatlı ıslaklıkla öylece kalmıştı. Yüreğinin soba bacası gibi aşk tüttüğünü görmemesi için insanın aptal olması gerekiyordu.

"Şimdi olmaz! Davet için küçük bir hazırlık yapmam gerekiyor." Alina dolaptan çıkardığı taze yapılmış tatlıları küçük bir saklama kabına koyup ağzını sıkıca kapattı. "Hımmmm! Hanımefendi yine Boşnak tatlılarından birini yapmış olmalı. Şimdiden ağzım sulandı."

"Orada yersin! Ayşen'i daha fazla bekletmeyelim." Genç sevdiği adamı ardında bırakıp dolaptan el çabukluğuyla bir poşet mantıyı çıkardı ve duşa girmeden önce hazırladığı tencerenin kaynamış suyuna bıraktı. "Biraz da mantı hazırlayalım." Alina mantıyı yapışmaması için birkaç kez tahta kaşıkla karıştırırken Barbaros yeniden ona sımsıkı sarılmış ve yemek yaparken ki tatlı hareketlerini anbean takip etmişti. Bu kadında bir şey vardı. İnsan onun yanındayken kendini hiç yalnız hissetmiyor, bir yuvanın sıcaklığını onunla geçen her anda doyasıya tadıyordu. Barbaros'un dudakları genç kadının boynuna küçük adımlarla dolaşırken Alina daha fazla dayanamayıp kısık bir sesle, "Yaramazlık yapma!" Diye uyardı. Ardından elindeki metal süzgeçle mantıları genişçe bir servis tabağını altı. Tencereyi tezgahın içine bırakmak istediğinde eli ateş gibi harlanan kulpa değer değmez geri çekti. Hafifçe üflediğinde Barbaros'ta biraz önceki arzu dolu halinden sıyrılmış ve karısının zarif, beyaz elini keyifsizce suyun altına tutmuştu.

"Hay Allah! Benim hatam!" Alina kaşının birini kaldırıp yapmacık bir öfkeyle gözünü bir kez kırptı. "Evet senin hatan! Dikkatimi dağıtmasaydın böyle sakarlıklar yapmayacaktım!" Barbaros eğilip yüzündeki gamzeli tebessümle göçmen kızını burnundan zarifçe öptü. "Bu kadar güzel olmasaydın ve aklımı karıştırmasaydın ben de böyle ayran budalası gibi etrafında dönüp durmazdım." Alina'nın sert yüz ifadesi yumuşarken Alina'nın gamzeli çenesine sıcak bir öpücük bıraktı.

Yakınlaşmalarını bölen şey ise her ikisinde asabını bozacak şekilde zırzır çalan kablolu telefon oldu. Ayşen'i cevaplayıp el ele çardağa yöneldiler. Nefes kesici görüntüsü Barbaros'un hayranlık dolu bakışlarını artemis çiçeğinin üzerinden ayırmasına engel oluyordu. Ayşen hazırladığı ızgara köftelerle mangalın başında Cihangir'e ateş püskürüyordu.

" Duman'dan boğularak ölmemi istiyorsun sanırım! Ne vardı şu mangalı burnumuzun dibine yerleştirecek." Genç kadın yapmacık bir ilgi ve şefkatli karnını okşayıp sevdi. "Zavallı bebeğim kim bilir içeride ne kadar öksürüyor! Daha doğmadan onu astım hastası yapacaksın!"

"Ama hayatım! Dumanın dibine kadar giren sensin! Mangalı buraya hizalayıp yakan da sensin! Ben niye suçlu oluyorum şimdi?" Zavallı Cihangir'in feryadına bebek getirme işini devralan leylekler bile gülmüştü. "Demek her zamanki gibi yine ben suçluyum Cihangir! Zavallı bebeğim daha şimdiden annesinin gözyaşlarına şahit oluyor. Doğduğunda kim bilir neler olacak?"

"Ama sevgilim! Ayşen'im!"diye cırladı Cihangir. Derinden bu kadına anlatmak hiç de kolay değildi.

"Tamam Cihangir!" dedi Ayşen gürültülü bir şekilde burnunu çekerken. "Ben hiçbir şey söylemedim!"

Ferit sarmaların başında iç çekti. "Yine başladılar. İnsan bu ikisini görünce evlilikten soğuyor! Yaşasın bekarlık kahrolsun evlilik!" Ozan "Sevdalanmadan fazla cesur konuşuyorsun!" diye lafa girdi. Gözleri yanı başında salatayı karıştıran Zeren'in üzerinde birkaç saniye oyalanıp tekrar soslanmış ızgara tavuk kanatlarına mıhlanmıştı.

Erkin elindeki tabakları masaya bırakan Alina'ya hayranlıkla bakarken, Zeren'in ortaya bomba bırakması gecikmemişti. " Bunu sen mi söylüyorsun teğmen Ozan?" Ozan meraklı bakışlar atan Ayşen'in elinden şişi alıp düşmana göz dağı verir gibi kuşbaşı eti geçirdi.

"Evet! Doğru insanı ve doğru dostları bulunca insan kaybetmemeli! Ama yanlış insanlara sırt çevirmeyi de ihmal etmemeli!" Son sözünü söylerken birkaç saniye arayla Erkin ve Zeren'e bakmıştı. İkisi de anlamsızca birbirine yönelip Ozan'ın ne demek istediğini kestirmeye çalıştı. "Hadi ama gençler! Bu güzel geceyi böyle atışmalarla mahvetmeyelim." Cümlenin sahibi Umut büyük bir heyecanla Türkan'a baktı. " Aslında, size açıklamak istediğimiz özel bir durum var. Yani şey..." Sesli bir şekilde kıkırdadı. Neşeden burnunun ucunu bile görmüyor, sesi sürekli gözlüklü şirin gibi çatallanıyordu.

"Hadi söyle be kardeşim! Zaten hepimiz ezelden beri Türkan'a yanıp tutuştuğunu biliyoruz. Nihayet kandırdım kızı de de bitsin şu platonik aşk çilesi! Vallahi bunların gönül derdi yüzünden hayattan hevesim kaçtı. Kablolu telefon size çalışıyor. Gecenin köründe arayıp rahatsız etmeniz, kapımda ağlamalarınız da cabası! " Umut mahcup bir şekilde kıkırdadığında Türkan külhan bey gibi sırtını sandalyeye yaslanmış diktik Ferit'e bakıyordu. Ferit isyankarına devam etti.

"Allah'tan şu Cihangir sevdiğine kavuşup leyleklere bebeği ısmarladı da en azından valilik budalası altın oğlanlar kulübünden biri daha eksildi. Tanrıya şükür artık karısına ağlıyor! Yaradana kurban ben azad oldum!"

Cihangir Gerit'i perçeminden yakalayıp yine müdür yardımcısı edalarıyla çekiştirdi. "Ulan kabak çiçeği gibi açmanın zamanı mıydı? Yine mağarana dön tehlikeli laflar ediyorsun! Gecenin sonunda kanepedeki yastıkla koyun koyuna yatmak var!"

Şu saatten sonra Ferit'i tutabilene aşk olsun. Ferdi Tayfur'un içim yanar şarkısının hakkını vermeden ölüm gelse Azrail'e pandik atar yine de susmazdı. "Şükürler olsun ki aramızda birileri daha mutlu olmayı başarabildi. Seneye de Türkan'ın hamilelik bunalımlar ile uğraşırız artık!" Genç adam kıkırdamalar aldır adan sesini inceltip kırıtarak kadın taklidi yapmıştı. "Ay Umut ayaklarım şişti! Ay ay sancı girdi! Uf kramplar! Canım kuru fasulyeli dondurma çekti! Ay gazım var!" O Tazmanya canavarı gibi bıkkınlıkla homurdanırken Türkan dışında herkes kahkahalara boğulmuştu. Umut gözünden yaş gelecek kadar güldüğünde Türkan koluna dirseğimi sertçe geçirdi. "Ay fena oluyorum! Aaaaay!"

Ferit'in son sözü Türkan'ın kaşlarını daha da çatıp martı haline getirmesine sebep oldu. "Çok konuşuyorsun Çaylak! Çocuk doğurmak istediğimi söylemedim! Ben leşe avlamayı tercih edenlerdenim!" Herkes susunca Hana kıkırdadı. "Sestra! Ne dedi?" Dedi dudaklarını hafifçe büzerken. Alina işaret parmağını ağzına yaklaştırıp, "Şşşş!" diye fısıldadı. "Leş değil kuş o kuş!" diye atıldı Cihangir. Hana'nın gözlerinin dolması uzun sürmemişti. "Kuşlar ciciiiiii! Kuşlar güzeeeeel! Uf olur onlara! Cıs olur aylama!" Masadan sevimli kahkahalar yükselmişti. Zeren'le Ozan öfkeyle gözlerini kaçırırken Barbaros dışındaki herkes oldukça keyifli görünüyordu.

" Tamam kuş falan avlamam bıldırcın!" Dedi Türkan küçük çocuğu teskin eder gibi. " Hatta sen iste beslerim bile!" Hana'nın gülümseyişi ortamın rehavetini azaltmıştı. Bozuk Türkçesiyle söylediği sözler timin yüzünü güldürmek için yetmişti. "Ne yani çocuk yapmayacak mıyız? Ben 3 tane görmüştüm rüyamda ama!"

"Rüyalarını kendine sakla çaylak!" Umut hüzünle önüne döndü. Bu işi tekrar gündeme getirmekten çekinmeyecekti.

"Yaralanmışsın!" Barbaros Erkin'in sözüne ölüm saçan bakışlarla karşılık verdi. Genç adamın onu umursadığı yoktu. Alina'nın yosun gözleri ve hafif bir makyajla daha da çarpıcılık kazanan güzel yüzü bakışlarının odağındaydı. Barbaros'un öldürücü yüz ifadesine aldırmadan dik bir duruşla sözünü sahiplendi. "Bugün iyi görünmüyorsun! Solgunsun!" Alina'nın her an yıkılacakmış gibi duran uykulu yüz ifadesi dikkatinden kaçmamıştı.

" Alina bugün bir yan kesicinin saldırısına uğradı." Barbaros sözüne devam edemeden cümlesi "Hay Allah!" sözleriyle bölündü. "Ah be kuzum! Bosna'dan kaçayım derken terörün kucağına düştün. Adı batasıca serseriler onca insanın arasında bula bula seni mi buldu?" Alina meraklı bakışları anlık tarayıp şakaklarını ovdu. Sesinin uykulu çıkmasına engel olamıyordu.

"Maalesef! Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıktı. Takip edildiğimi anlamıştım ama gasp gibi bir sebepten olacağını hiç düşünmemiştim."

"Neden olacaktı ki?" dedi Ozan kuşkuyla. Bunun cevabını vermek Alina için de zordu. "Bilmiyorum! Belki eski bir düşman! Bosna'dan güzel hatıralarla ayrılamadım maalesef. Peşimden gelen kişi daha dikkate değer bir amaç taşıyor diye düşünmüştüm."

Tim bu konuda Alina ile benzer bir düşünce taşıyordu. "Haklısın!" dedi Erkin. "Yaşadıkların kolay şeyler değildi. Bir şeyler çalındı mı? Eşyalarını kontrol etmiş olmalısın!" Alina boğazına takılan düğümü yutkundu. Gözlerinin dolmaması için kalbinde ölümcül bir savaş veriyordu. Duygularını kontrol altına alabilmek için ciğerlerine nefesle doldurup bir yudum su aldı. "Annemin broşunu çaldı." Erkin'in bakışları Barbaros'u bulduğunda genç adam yaptığı şeyin arkasında dursa da sebep olduklarından utanmıştı. Ama bunu kimseye belli etmedi.

"Değerli bir şey miydi?"

"Sadece bir Replika! Ailevi değeri vardı. Çok yüksek bir fiyat biçileceğini sanmam!" Ferit öne atılıp, " cüzdandan para da almış mı?" Barbaros Alina'nın elini güven verir gibi sıkarken buruk bir tebessümle " hayır!" Diye karşılık verdi. "Sanki adam sadece o broşun peşindeydi. Aylığımın bulunduğu zarf olduğu gibi duruyordu. İçinden tek bir kuruş bile eksilmemişti. Altın bilekliğim ve alyansım da yerindeydi. Bunlar o broşun değerinden çok daha fazla eder." Erkin sessiz kaldıklarından utanıp bakışlarını kaçırırken Türkan erkeksi dik oturuşunu bozup sırtını biraz daha yasladı.

"Tuhaf! Bir hırsız olsaydım uzanacağım ilk şey altınlar olurdu. Ve elbette para! Kuyumcular senin broşa fazla rağbet göstermez. Sadece bir Replika sonuçta!" Barbaros düşünemediği detaylar için kendini bir aptal gibi hissetti. Normalde böyle hatalar yapmaz, ardında iz bile bırakmazdı. Yaptığı profesyonel işleri düşününce onu böyle hatalara sürükleyen şey Alina'ya duyduğu hislerden başka bir şey değildi.

"Ben o adamın bir gaspçı olduğunu düşünmüyorum." Erkin'in bakışlarındaki umut ışığı Barbaros'un Alina'yı sahiplenici bir şekilde sandalyesinden tutarak kendisine yönlendirmesine ve sol bacağına kol kanat gerer gibi bacağına yaklaştırmamasına sebep oldu. Alina düz otururken Barbaros sol eliyle omzunu tutuyor sağ elini ise genç kadının parmaklarında dolaştıyordu. Erkin'in bazı şeyleri artık anlaması gerekiyordu. Bu sevdadan ne kendisine ne de Alina'ya bir hayır yoktu. Ama en çok da ona...

"Neden düşünmüyorsun?" dedi Umut merakla. Ayşen etleri dizmeyi bırakıp masanın başında soluğu almıştı. "Bana yaklaştığında ona karşı koydum. Ben yakın dövüş tekniklerini az çok bilirim. Eğer basit bir serseri olsaydı daha yaptığım ilk hamlede yeri serilir, kendini korumak için karşılık veremezdi. Muhtemelen vereceği ilk tepki yumruk ve tekme olurdu. Ama o bundan fazlasını yaptı. Bana benimle benzer teknikler kullanarak karşılık verdi. Karşımda profesyonel biri vardı. Aksi taktirde bu kadar seri hamleler yapamazdı. Yaptıklarım onu afallatırdı. O... Sanki beni incitmek istemiyordu. Benden çok daha iri bir bedeni vardı. Kaslıydı. Karşısında hiç şansım yoktu. İstese bir hamleyle yere yığar, boynumu kırıp beni o asfalta gömerdi. İstemedi. Hatta alnımı çarptığında telaşlandığını hissettim. " Barbaros hata üstüne hata yaptığını anlamıştı. Komutanı boşuna aşık olma dememişti. Bu gidişle işi eline yüzüne bulaştıracaktı.

Zeren ve Erkin'in bakışları kısa bir süre birbirine deyip yeniden masanın üzerindeki yemeklere kaydı. Bu işin Barbaros'un başının altından çıktığı gün gibi ortadaydı. " Allah bildiği gibi yapsın! Böyle namussuzlar yüzünden caddede sokakta gezemez olduk." Dedi Yadigar. Başındaki takkeyi sertçe eline alıp masaya indirdi. Barbaros yudumladığı suyun genzine kaçmasıyla sandalyesini hafifçe geriye çekip öksürmeye başladı. Vatana hizmette kabahat olmuştu. "Aşağılık pislik herifler! Kim bilir kimin itliğini yapıyor?" Diye ekledi Umut. Erkin'in dudağı hafifçe kıvrılmıştı.

"Ulan sesinizi kesecek misiniz siz artık!" Alina yüzünü kasarak Barbaros'un gözlerine takıldı. "Gerekeni yaptık. Burada çocuk var siz de arsız arsız konuşuyorsunuz."

"Ne yaptın? Benim haberim yok!"dedi Alina çocuktan kastedilen Hana'yı izleyerek. Herkes merakla gelecek cevabı kolluyordu. "Polise bu gasp olayını bildirdim. Bir arkadaşım gerekeni yapacak. Bir habere ulaşırsa bildirecek!"

Ferit Ayşen'in ağzı açık bir şekilde koyduğu ızgara köftelerden birini sıcak demeden ağzına attı. Dişleri sıcak eti öğütmek için açılıp kapanırken yaşaran gözlerine aldırmadan "Bi-bizde y-yardım ederiz!"diye kıvrandı. Umut ağzına birkaç kez üfledi. "Sen kendine yardım et Ferit!" Barbaros ve Erkin hariç diğerleri kıkırdadı. Cihangir etleri servis etmeye başlamış Ayşen ise oturup midesini doldurmanın kaygısına düşmüştü.

"Of! Bayılırım mangala! Nefis görünüyor." Diyen Umut etinden kocaman bir lokma aldı. Erkin düğümlenen boğazından bir şeyler geçirmekte zorlanıyordu. Kalbi sızlıyor, Alina'yı Barbaros'la diz dize gördükçe tenini kızıl bir alev sarıyordu. Demek Barbaros yeni bir oyun oynamıştı. Cihangir ağzında sigara atletli dayı rolünde mangalı yellerken Umut da bir tabak ete daha kavuşmak için ciğerci kedisi gibi yalana yalana etrafında dolaşıyordu. Kaptığı birkaç köfteyi sevdiğinin tabağına iteledi. "Bol bol ye! İyi beslenmelisin!"

"Çatlak mısın sen çaylak? Hamile olan Ayşen! Ben değilim. Neden besleneyim?" Ayşen dudağından sarkan marulu diliyle içeri ittirip bön bön ikisine baktı. "Biri burda rol çalmanın yasak olduğunu söylese iyi olur?" Tim kıkırdarken Cihangir ağzındaki yağa aldırmadan Ayşen'i saçlarına kocaman, gürültülü bir öpücük bıraktı. "Kıskanma aşkilotam! Sen her zaman başkasın!" Türkan göz devirirken Ayşen haylaz bir kedi gibi ciyakladı. "Umarım yağlı ağzını saçlarıma sürtmemişsindir. Tanrım ölmek istiyorum!"

"Sürttü yenge! Ben gördüm!"diye atıldı Umut. Bir gözü alayla onları kesiyor diğeri ise Türkan'ı izliyordu. Elindeki çatalı Türkan'ın ağzına iliştirdiğinde genç kadın yüzünü burktu. "Saçmalama çaylak! Sevgili olduk diye ellerimi Darüşşafaka'ya bağışlamadım. Kendi yemeğimi kendim yiyebilirim!" Umut'un gözlerinin önünde kocaman bir lokma köfteyi ağzına tıkıştırdı. "Oh yarasın!"

"Ulan yeter be!"diye yükseldi Ferit. "Hanımcılığınızla erkekliği maymun ettiniz! Biri Ayşen'im diye cırlar, öteki Türkan'ın kuyruğunu öper! Eh artık be!" Türkan şu kuyruk meselesine fena halde takmıştı. "Benim bir kuyruğum olduğunu sanmıyorum çaylak!" Dedi dişlerini sıkıp gözlerini belertirken. "Lafın gelişi yani!" İzahı yeterli görmeyen Türkan çatalı hafifçe Ferit'in el yüzeyine sapladı. "Pardon yani! Bu elimin tersinin gelişi falan oldu!" Ferit ağzındaki yangıdan sonra Türkan'ın yeryüzüne düşen saf odun tanesi imajının verdiği acıyı da hazmetmek zorunda kalmıştı. "Ah!"

"Hak ettin!" Ferit Yadigar'a ölümcül bakışlar attı. "Yapma be iki ayaklı atom bombası!" Eli her halinden keyifsiz olduğu anlaşılan Ozan'ı sertçe kendine çekti. "Biz bekarlar sizce de fazla mutlu değil miyiz? Yalnızlığın nesi kötü? Şeker ezip bekar gezmek varken evliliği kim takar!" Ozan çatalıyla etini o kadar çok dürtmüştü ki neredeyse Yadigar ikisine nikah kıymak zorunda kalacaktı. "Beni karıştırmayın!"dedi Yadigar. Başında takkesi yüzünde alışılageldik mütebessim ifadesi vardı.

"Hayır ama haklıyım!" dedi Ferit. İdam kararını veren bir hakim gibi çoktan kalem kırmıştı. "Şimdi bu Toroman çocuk sahibi olacak. Bebek dünyaya gelecek her Allah'ın dakikası ağlıyacak! Cart curt kaka yapacak! Gece gaz sancısı yüzünden bütün lojmanı ayağa dikecek. Akşama kadar susam sokağı izleyeceksin! Barış Manço'nun müridi olacaksın! Iyak! Böyle yaşanır mı?!" Cihangir Ayşen'e bakarken yutkundu.

"Susam sokağı akşamları oynamıyor zipzip!" Yeniden karısına döndüğünde şapşal bir sırıtışı yüzüne işlemişti.

"Sabah oynasın!" Diye yükseldi Ferit. Eli Cihangir'i yakasından kavrayıp omzuna yapıştırdı. "Halı sahada maç yaptığımız günleri düşün Cigo! Erkek erkeğe takılıp sabaha kadar eğlendiğimiz günleri..." Ayşen mora çalan yüzüyle Cihangir'in yakasını Ferit'ten kurtarıp kendine çekti ve kocaman gözleriyle adamı yatır bulmuş masum köylü yüzüne çevirdi. "Bence salonda yattığı günleri düşünse iyi olur! Ve bulaşık yıkadığı..."

"Sanırım Ayşen haklı!"dedi Cihangir. "Babalık fikri çok daha cazip geldi." O gülümsemeye çalışırken "Bu kadar kolay mı be vazgeçmek!" Diye atıldı Ferit. Barbaros ciddiyetle dinlediği Ferit'i perçemlerinden yakaladı. "Kafasını karıştırma! Adam evlenmiş, mutlu! Şimdi şeytanlığın sırası değil!"

"Ama komutanım!" Umut hasretle Türkan'a bakıp, "Bence bebek fena fikir değil!"diye sırıttı. Türkan sağ eliyle gözlerini bile kırpmadan Umut'un pişmiş kelle gibi sırıtan suratını başka tarafa çevirdi. Hemen ardından dişlerini sıkıp bıkmışlığını hissettiren bir ses çıkardı.

Ayşen koluyla yanıbaşındaki Alina'yı dürtüp "Bu böyle olmayacak!" Diye hırladı. "Şu Ferit'in başını bağlamak Farzı ayn oldu. Yoksa herif bizimkilerin başını çözecek!" Dişlerini gıcırdatması Ferit'in endişeyle bakışlarını kaçırmasına sebep oldu. "Şu bizim hastanedeki Aynur'u diyorum. Bir getirsek mi acaba Ferit'e. Hemşire kız yani! Ay gibi yüzü var maşallah!"

"İstemem Ayşen yenge! Ben halimden memnunum! Hatun dırdırı çekemem! Cihangir'in hali ortada!" Cihangir soyduğu köz patateslerin kabuklarından birini Ferit'e fırlattı. "Hem Cihangir'den sonra en büyükleri sensin! Sen evlen de sıra Erkin, Kürşat ve Yadigar'a gelsin!" Üçü de aynı anda öksürmeye başladı. Barbaros Kürşat'ın Umut da sağlı sollu Yadigar'la Ferit'in sırtını dövdü. "Helal lokma kazandım vallahi! Bir kelimeyle Lagor çukuru gibi tıkandınız!" Yadigar'ın lafı Alina'nın tebessümünü büyüttü. Zeren ise hüzünle bakışlarını kaçırmıştı. Erkin'in Alina'yı unutmadan bir başkasıyla olması mümkün değildi. Onu hırsla izleyen Ozan'ın söze girmesi uzun sürmedi. "Keşke öyle demeseydin! Belki sevenlerinin canına diken batmıştır. Gizli saklı aşk yaşayan da çıkıyor bazen!" İğneler Zeren'i daha da rahatsız etmişti. Bu asker dilinde ne evirip çeviriyordu böyle?

"Varsa yavuklunuz o zaman iş değişir! Üzerinize dişi sinek bile konmaz oldu! Derbeder gibi dolaşıyorsunuz ütüsüz kıyafetlerle acıyorum vallahi! Hayatınıza özel bir kadın lazım!"

"Aman kalsın!" Diye huzursuzca kıpırdandı Kürşat! "Nedenmiş o?"

"Ölümlü kalmalı bir iş bizdeki! Ardımızda yaşlı göz bırakmak istemiyorum." Bu ihtimal başta Alina olmak üzere herkesin yüreğini sızlatmıştı. Masanın üzerindeki eli Barbaros'un ellerine kapandı. Barbaros'u yitirme korkusu onu daha çok sevdiği adama yaklaştırmıştı. Üsteğmen elinin üzerindeki eli şefkatle okşadı ve artemis çiçeğinin omzuna yaslanan başını yanağını sürterek hafifçe okşadı. Bu sakallarının görevden önce Alina'nın tenine bıraktığı son izlerdi.

Erkin boğulacak gibi olduğunda sesli bir nefes vermekten kendini kurtaramadı. Acısını yutkunmak için su bardağını dipledi. Zeren de Barbaros gibi ondaki yangıyı fark etmişti. Destek olmak için kolunu hafifçe güven verici şekilde sıktı. Ozan'ın bunu fark ettiğini anlamamıştı. "Öyle şey olmaz!" Dedi Ayşen sabırsız tiz bir sesle. "Allah ömür verirse saçına belki ak bile düşer. Bu kadar peşin hükümlü olma! Eceli gelen ölür!" Kürşat sigarasını ateşleyip ağzının içinden geveler gibi konuştu. "Bence sen beni es geç yenge! Sıramı Erkin'e vereyim ben!" Tüm bakışlar Erkin'in huzursuz yüzünde toplandı. Alina onun utangaçlığını sevmişti.

"Kader kısmet bu işler yenge!" Dedi Erkin. "Bu işler için uygun bir zamanda değilim." Alina'ya bakmamak için kendini kızgın tavda hoplayan hamsi gibi zorluyordu. Alnı hemencecik terlemişti. "Yok öyle iteleme! Cambaz olun biraz! Uyanık olun! Gül gibi kızlar var! Gönül almasını bileceksiniz!" Tam da genç adamı yarasına basan laflar dizilmişti. Yadigar da bu işi anasına havale ettiğini söyleyince kayda değer bir mesele kalmamıştı.

Alina Hana'ya son lokmalarını güç bela yedirip küçük kızın kaçar gibi gidişine hayranlıkla baktı. "Ne yapıyor?"

"Topaç çevirecekmiş! Gece gündüz o ipi elindeki şeye dolayıp duruyor. Topaç dönerken durana kadar başını bekliyor. Eğlenceli bir şey ama ben çevirmeyi pek beceremedim. Bir de tasolar var tabi! Burada bir çok yeni oyun öğrendi."

"Biz çocukken çok oynardık!"dedi Yadigar. Ferit de onu onayladı. "Gerçekten ya! Ne günlerdi. Sabah kalkar akşama kadar topaç çevirip birdirbir, istop falan oynardık. Karnımız acıkınca da domates ekmek alıp oyuna öyle devam ederdik." Alina Barbaros'un çocukluğunu hatırlayınca hafifçe gülümsedi. Bedeninde dolaşan ilaç yine uykusunu getirmişti. Arkadan eski radyoda hafifçe doksanlar pop müziklerinden biri çalıyordu. Sezen Aksu'nun "Masum değiliz." Şarkısının sözlerini göçmen kızının dudakları hafifçe mırıldandı.

"Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece

Yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna

Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık herşeye

Anneni daha sık anımsıyorsan, hatta anlıyorsan"

Sesinin güzelliği herkesi büyülüyordu ama yeni duyduğu bu şarkıya Türkçe eşlik etmek hayli zordu. Eksik kaldığı yerlerde Barbaros onu tamamlıyor, Alina'yı aratmayan güzel sesiyle sevdiği kadına eşlik ediyordu. Birlikte mırıldandıkları şarkıya gözleri eşlik etti.

Eller günahkar

Diller günahkar

Bir çağ yangını bu bütün

Dünya günahkar

Masum değiliz hiçbirimiz." Nakaratı söylerken Alina'nın sözlerin aksine masum olduğuna inandı. Eğer derdi vatanı olmasaydı ve o hainler Alina'yı da Hazel gibi öldürmeye çalışmasaydı Barbaros böylesi can yakıcı bir görevi asla kabul etmezdi. Şarkının son cümlesi bittiğinde sevdiği kadının ensesine sıcacık bir öpücük bıraktı.

Güzel yüzüne, masum bakışlarına ve yüzünü saran o utançla karşılık sıcacık heyecana karşı koyamıyordu. İncecik bedenini o bordo elbisenin sarması kalbini tutuşturmuştu. Küçük göğüsleri ve biçimli kalçaları fiziğindeki çarpıcılığı ortaya koyuyordu. Saçlarının önüne dökülüşüne hayranlık duymuştu. Hâlâ çoğu zaman erkek gibi yürüdüğünü ve ani tepkiler verirken sesini kalınlaştırdığını düşününce ruhunda poyrazlar esiyordu. Aralarındaki çekim kimsenin dikkatinden kaçmıyordu.

Zeren Erkin'in duygularına üzülse de Alina'yı seviyor ve masumiyetine inanıyordu. Bu ilişkinin gerçek olacağına inanmak istiyordu. Keşke ben de görevi bilmeseydim diye içinden geçirdi. Farkında olmasalar da Barbaros ve Alina en başından beri kendi aşk masallarının kahramanı olmuşlardı.

Erkin birbirine yaslanan çiftin manzarasına daha fazla dayanamadı. Kalbinin teklemesini durdurabileceğini zannetmiyordu. Barbaros haklıydı. Artık Alina'yı istese de umamazdı. Çekip gitmeli, duygularını yüreğine gömmeliydi. "Ben kalksam iyi olacak. Yarın işlerim var! Erken kalkmalıyım!" Barbaros onun yanında Alina'ya yakın olmaktan rahatsızlık duyuyordu fakat uzak duruşlarının Erkin'i umutlandırmasından da deli gibi korkuyordu. Erkin masadan yükselen itiraz seslerine aldırmadan veda edip uzaklaştı. Eli kalbinin üzerindeydi. Demek sevdadan verem olanlar boşuna olmamıştı. İnsan hasreti iliklerine kadar hissedince ve kavuşmaya dair bir umudu da olmayınca hücrelerine kadar acı çekiyordu.

O uzaklaşırken Alina da kollarında uyukalan kardeşini toparlayıp evlerine yöneldi. Harika bir gece geçirmişlerdi. Birlikteyken zamanın nasıl akıp gittiğini fark edememişlerdi. Ayşen masayı toplamak için işe girişmek istemiş, Türkan ve Zeren de ona engel olup tabaklara hücum etmişti. Ozan uzaktan sevdiği kadına hüzünlü ve su,şu bir ifadeyle bakıyordu. Onu unutma fikri hâlâ canını yakıyordu. Bu kadar çabuk unutulduğu ve vazgeçildiği için kendini değersiz hissetmişti.

Barbaros Alina kapıyı kapatırken Hana'yı kucağından zarifçe yatağına bıraktı. Küçük kız minik mırıltılar çıkararak yatağında evrilip dönmüştü. Alina Hana'nın üzerini örterken Barbaros da onun saçlarını elleriyle okşamaya başlamıştı. Yeniden o zarif tutamlara kavuşmanın sarhoşluğu içerisindeydi. Artemis çiçeğini öpme, okşayıp dokunma arzusu her an yüreğine sızıp aklını fikrini bulandırıyordu. Aşık olduğu fikrini kabullenmek istemiyor, arzularına direniyordu. Alina onu çekiştirip odadan uzaklaştırdı. Hana'nın bu yakınlığı fark etmesini istemiyordu.

Barbaros içindeki yangını unutmak için bir bardak su alıp içti. Alina ise çoktan kahve fincanına yönelmiş, onu rahat ettirmenin derdine düşmüştü. "Bırak kalsın!" Barbaros'un sol eli genç kadını karnını kavrayarak göğsüne bastırmış diğeri ise cezveyi tutan eline yerleşmişti. Genç kadının ensesine birkaç sıcak buse bıraktı. Ona çekilmekten kurtulamıyordu. Korktuğu yerde olduğunun farkındaydı. İç çekişleri Alina'nın da ondan farklı olmadığını ele veriyordu.

"Aklımı kaybetmeme sebep olacaksın! Senden uzak duramıyorum." Beni bu kadar kendine meftun etme artemis çiçeği! Hatalar yapıyorum. Sana kapıldıkça amaçlarımdan uzaklaşıyor, seni dermanım sayıyorum. Tehlikeliyim. Tehlikeliyiz. Belki de asla birlikte olmaması gereken iki kişiyiz.

Hipnotize olmuş gibi sağ eli genç kadının fermuarına ilişti. Mecbur kalmadıkça dokunmak yok demişti. Yeminlerini tutmakta zorlanıyordu. İnsan bu kadar çok isterken nasıl uzak dururdu?

Fermuarın gıcırtısı ikisinin de içini titretti. Genç kız, onca istismar görmüş, tüm arzulara düşman kesilmişti. Şimdi Barbaros'un kollarında onun olma arzusuyla yanıyordu. Üsteğmen dudaklarının güzel kadının hissetmesine izin verdi. Üst tarafı ince altı da dolgunca olan dudakları o zarif kürek kemiklerine dokunmak için sabırsızlanıyordu. "Durdur beni! İkimiz için kaderden eşsiz bir gece çalmamam için durdur!" Bunu yalvarır gibi söylemişti. Alina başını geriye bırakıp başının arkasının üsteğmenin sert güçlü omzuna sürttü. Aklı çoktan başını terk etmişti.

Onu böyle çok sevip beklerken Barbaros nasıl uzak durmasını isterdi? Evliydiler. Belki yeni yeni tanışıyor, birbirlerini daha yeni yeni keşfediyorlardı. Aralarında bunun dışında birlikteliğe engel ne olabilirdi ki? "Bedenin sanki beynimi uyuşturuyor. Kokun başımı döndürüyor. Şimdi çekip gitmem lazım!" Barbaros ölür gibi iç çekti. Alina'yı ciğerlerinde hissetmeye başlamıştı. "Ayaklarım aklıma direniyor. Yüreğim ilk kez bir savaşta bu kadar güçsüz." Alina yüreklendirmek ister gibi genç adamın ellerini okşadı.

"Bu kaybedenin olmadığı bir savaş!" Üsteğmen keşke öyle olsaydı dedi içinden. Keşke birbirimize daha erken kavuşsaydık. Yanlış baharda açmış çiçekler gibiyiz Alina. Körkütük aşık ve kaçınılmaz gerçeğe direnecek kadar küstah.

Dudaklarını aleve çekilir gibi önce Alina'nın ensesine ardından da düz bir çizgi bırakarak sırtına sürttü. Öpücükleri her geçen dakika daha da sertleşmişti. Elleri göğüslerine dokunduğunda Alina çığlık atmamak için direndi

Zil sesi üsteğmeni durduran tek şey oldu. Dilinin ucuna gelen küfürü yarım bırakıp isteksizce kapıya yöneldi. Alina'nın elleri ise kalbindeki sızıyı durdurmak için göğüs kafesinde birleşmişti. Başının döndüğünü, ellerinin bacaklarıyla aynı ritimde titrediğini fark ediyor ve çaresizce duygularına boyun eğiyordu.

Barbaros ağır adımlarla kapının önüne geçip bırakılan zarfı eline aldı. Üzerinde ne bir isim ne de bir adres vardı. Zarfın yapışkanını çıkarıp içerisine göz attığında yüzündeki tüm mimikler hayretle titremişti. "Bu!"

"Kim gelmiş?"

"Ki-kimse!"dedi telaşsız görünmeye çalışarak. Alina kapının eşiğinden geçip sağa sola baktı. "Allah Allah bu saatte kim basar zile?"

"Çocuklar işte! Yine haylazlık peşindelerdir." Barbaros sakin görünmeye çalışarak "Benim gitmem lazım! Toplantı yapmamız gerekiyordu!Yani sözleşmiştik. Görevden sonra yine gelirim." Alina hayal kırıklığını hissettirmemeye çalışsa da gözleri tüm duygularını çırılçıplak bırakmıştı. "Tamam! Uzun sürecek mi peki? Yani geçen sefer epey gelmemiştin!" Barbaros atan rengini gizlemeye çalışarak omuz silkti. "Bilemiyorum belli olmaz!" Elleri karısının yanaklarına zarifçe dokundu. Nemli gözlerini Alina'nın tüm çabalarına rağmen fark ediyor ve sızlayan yüreğine engel olamıyordu. Kendini bu kadar sevdirmemeliydi. Barbaros böylesine saf masum bir aşka layık değildi. Özlememeliydi. Gözlerinden bir damla bile yaş akıtmamalıydı. Vazgeçmek artık Barbaros için de imkansızdı. Birbirini arzulayan bu iki sevdalı vuslatı mahşere saklamalıydı. Tamamen çekip gitmeliydi hayatından. Dokunmayacaktı. Ellerim kırılsın diye söyledi içinden Barbaros.

Dokunursam tenim kor ateşlerde yansın!' Diye sızlandı içinden. Bu sevdayı bana değil seni gerçekten seven adama sakla Alina! Acıtmayan,yuva olan adama! Benim değil onun ardından ağla! Sana oyunlar çevirip dizlerinde aşk masallarıyla uyutmayacak bir adama...

"Döneceğim. Yine beraber olacağız." Dedi onu son kez kalbine bastırırken. Alina başını titretir gibi salladı. "Beklerim! Gelmesen de beklemekten vazgeçmem!" O payına düşeni çoktan kabullenmişti. "Seni düşünürüm hep! İkimizin yerine de izlerim Al Yazmalım'ı! İsminin yazılı olduğu künyeye dokunurum. Sesini hatırlatan kuş cıvıltılarını dinler avunurum. Yan yana geleceğimiz o anı düşlemek yeter bana. Yeter ki dön!"

Barbaros büyük bir arzuyla dudaklarıma kapandı. Bu sefer yaşamak ve yalatmak zorunda kaldıklarına isyan eder gibi sarsılmış, dudakları maharetle Alina'nın dudaklarını kavramıştı. Dili ağzının içinde hoyrat darbelerle dolaştı. Soluğu onunkine karılırken elleri belinden kavrayıp onu daha çok kendine çekti. Kolları bomboş kalacaktı. Bir an sonra her şey bitecekti. Gücü bitirmemeye yetmezdi ama başka ihtimalleri düşünemiyordu bile. Anı yaşamak istiyordu. Alt dudağını hevesle çekiştirip ruhunun özgür kaldığı o anları yitirdi. Bundan fazlası olmayacaktı. Görev bittiğinde hiç değilse birkaç tatlı hatıra ile avunsaydı. Bu talihsiz asi kadını mutlu etmişti. Ondan bu kadarcık mutluluk çalsa çok mu zalim olurdu?

Ondan ayrılır ayrılmaz arkasını dönüp gıcırtılı basamakları hızla indi. Bir kez bile ardına dönüp bakmadı. Bakarsa gidemezdi. Bakarsa onun olmak için geri döner sevdiği kadının yüreğinde keskin bir hançer izi bırakırdı. Alina'dan bundan fazlasını almaya hakkı yoktu.

***

"Neler buldun?" Dedi Barbaros yüzündeki asık ifadeyi saklamaksızın. Kürşat elindeki dosyayı evirip çevirdi. Karanlık toplantı odası ve kocaman ahşap masa bu gün Erkin, Zeren, Barbaros ve Kürşat'ı ağırlıyordu. Havalandırma dışında bir pencere dahil bulunmuyor, operasyonun gizliliği herkesten korunuyordu.

"Çok şey komutanım. Kim derdi ki o broşun altından böyle izler çıksın!"

"Köstebek yuvasını talan etmemiz için bize gerektiğini anlamıştım." Erkin Barbaros'a olan kırgınlığını ve öfkesini çoktan unutmuştu. Barbaros o ne kadar incinse de görevinin gereğini layıkıyla yapıyordu. Yokun sonunda o hain yakalanacaksa, Alina ve diğerleri güvende olacaksa sevdiği kadının bin defa göz yaşı akıtmasına bile yana yana dayanırdı.

Kürşat burun kemerini sıkıp sarı saçını alnından uzaklaştırdı.

"Broşu Replika yapan dükkanlara gösterdim. İşi tanıdılar. Antik çağdan kalan bir efsaneye dayanıyor broşun teması. Aslı Yunanistan'daki bir müzede sergileniyor. Sivri Agop denilen bir Ermeni. Bu adam görünürde sadece bir mücevher tasarımcısı fakat işin iç yüzü bambaşka. Tasarımcılık altında örgüte eleman yetiştiriyor. Özellikle Müptezel gençleri kandırıp canlı bomba olarak bazı eylemlere katılmalarını sağlıyor. Günümüz Hasan Sabbah'ı desek yeridir. Tarihi eser kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretinde de bağlantılı olduğu kişiler çok fazla."

"Bu iyi! Tarihleri araştırdım. Vladimir Türkiye'de kaos ateşini yakarken bu adamdan yardım almış olmalı." Dedi Barbaros oldukça düşünceli bir ses tonuyla. "Evet komutanım!"

"İçeri bir adamımızı sızdıralım. Gördüğüm tarihlere bakılacak olursa yakın bir zamanda iki büyük eylem planları var. Bu planları ayaklarına dolamalıyız. İki gün sonra nevruz kutlamaları olacak. Halkı yine galeyana getirip devlet binalarına saldırabilirler. Sloganlar atıp insanlar arasında provokasyon yapmaya çalışabilirler.. Bunun için gözümüzü açmalıyız. Burnuma kötü kokular geliyor."

Erkin çenesinin altına hafifçe kaşıyıp anlamsız bakışlarına Barbaros'a dikti. "Genellikle böyle toplum olaylarına biz katılmayız. Emniyet Genel müdürlüğü ve jandarma birimleri müdahale eder." Barbaros sıkılganlıkla elindeki kalemi masayı tıklatmak için kullandı. Stresine iyi geldiğini kimse inkar edemezdi. Yüzü gölgeli, üniforması her zamanki gibi ütülü ve tertipliydi. Kemikli ellerini masaya bırakıp tırnaklarını yüzeyinde oynattı.

"Bu sefer durum başka! Aldığımız istihbaratlara göre çok ciddi bir terör saldırısı söz konusu olacak. Belediye başkanının da özel davet üzerine Nevruz kutlamalara katıldığını öğrendik. Belediye binasına saldırmaları söz konusu. Bunun için gerekli önlemleri almalı ve oyunlarını ayaklarına dolamalıyız." Barbaros işaret ettiğinde Kürşat belediye binasının ve Nevruz kutlama alanının krokisini bir çarşaf gibi masanın üzerine serdi. " Nevruz kutlama alanı komutanım! Belediye binası ile arasında 500 metre var."

"Etrafında resmi binaların olması iyi olmadı. Muhtemelen halkın içinde, yöresel kıyafetler giymiş teröristler bulunacak. İnsanları ürkütmeden işimizi yapmalıyız. Kutlamaları yasaklamak büyük sonuçlar doğurabilir. Bunun özgürlüklerine indirilmiş bir darbe olduğunu düşünebilirler. Bu yüzden her zamankinden daha dikkatli provokasyona kapalı iş yapmalıyız."

Zeren olan biteni dinlemiş ve Barbaros'un yaptığı işte ne kadar titiz çalıştığını anlamıştır. " Alina gerçekleri ne zaman öğrenecek komutanım? Belki onun desteğini alma imkanımız olabilir! O hâlâ dayısının karanlık bir adam olduğunu bilmiyor." Alina'nın adının geçmesi bile Barbaros'un nefesini kesmeye yetmişti. "Bu görevi olabildiğince çabuk bitirmeliyiz Zeren. Biliyorum kendini ihanet etmiş gibi hissediyorsun fakat söz konusu ülkenin birliği ve bütünlüğü olduğunda bundan daha fazlasını yapmaktan çekinmeyeceğimi bilmenizi istiyorum. Vladimir etnik çatışmaları tetiklemek için akla hayale gelmeyecek eylem planları yapıyor. Bosna'daki krizin başlamasının altında Vladimir'in provokasyonlarının olduğunu kabul etmeliyiz. İstihbaratları öyle korkunç bir şekilde kullandı ki Sırp ve Boşnak halkı birbirine girdi. Aynısını Türkiye'de başarmaya çalışıyor. Bunu asla izin veremeyiz! Sadece Vladimir'i ele geçirmemiz yetmez. Ardındaki adamları da yakalamalı ve oyunlarını olabilecek en profesyonel şekilde bitirmeliyiz."

Erkin, Barbaros'un yüzündeki telaşı fark etmişti. "Bilmediğimiz bir şey mi var komutanım?" Dedi Erkin aradaki mesafeyi hissettirerek. Artık eskisi gibi olamayacaklarını bildiği için ona bir dosttan çok rütbeli gibi davranıyordu. Barbaros elindeki zarfı açıp içindeki fotoğrafları masanın ortasına doğru itti. " Alina'dan broşu alırken etrafı kontrol ettim! Kimseler yoktu, fakat bu fotoğraflar izlendiğini ortaya koyuyor. Alina'yı Vladimir'e ulaşmak için bir köprü olarak kullandığımı anladıklarını görüyorum."

Erkin ve Zeren fotoğraflarda maskeli bir şahsın Alina'ya saldırdığını ve broşu çekip aldığını görebiliyordu. Maske yüzünden ayrılmasa da binilen kırmızı toros ortadaydı. "Bu şahıs her kimse lojmana bir şekilde sızmayı başarmış. Araç değiştirirken ve Alina'yı kucağımda evine getirirken fotoğraflarını çekmiş. Elindeki fotoğrafları bana hiç zorluk çekmeden ulaştırdı. Bu adamı bulmalıyız. Lojmandaki askerlere gerekli emri verdim. Peşindeler!" Alina'nın gerçekleri öğrenmesini istemiyor, bu işi onu en üzmeyecek şekilde halletmenin derdine düşüyordu.

"Eğer bu kişi elindeki fotoğrafların kopyalarını Alina'ya gösterirse gerçekler ortaya çıkar komutanım!" Barbaros ihtimalin sarsıntısını iliklerine kadar hissetmişti. Alina er ya da geç gerçekleri öğrenecek ve kendisinden nefret edecekti. Bu ihtimale alışmak zorunda olduğunu bilerek yaşıyor çoğu zaman gecelerini uykusuz geçiriyordu. Ne yapıp edip kendisine gözdağı vermeye çalışan hain bulmalıydı.

Üsteğmen kontrollü görünmeye çalışarak, "Görevi bir an önce tamamlamalıyım. Vladimir'in etrafına adamlarımı yerleştireceğim ve onu yavaş yavaş tuzağa çekeceğim. O zaman görev bitmiş olacak."dedi. Görevin bitme ihtimali bile Erkin'in yüreğine su serpmek için yetmişti. Belki görevin son bulması acılarının da bitmesi demekti. Yolun sonuna gelmişler miydi? Kalbindeki sancı artık biraz olsun son bulacak mıydı?

"O adamı bulalım Kürşat! Bana gözdağı veren şerefsiz kimse ağıma düşmeli."

"Emredersiniz komutanım!" Barbaros dosyadaki resimleri ve bilgileri inceledi. "Bu şerefsiz kim?" Dedi parmağıyla şişman, sarışın, ela gözlü bir adamı işaret ederken. Yüzünde keskin bir bıçak izi vardı. Erkin, eğilip fotoğrafa göz atarken nefesler tutulmuştu. "Tiran'ın sağ kolu! İtin kuyruğu yani! Canlı bombalı eylemlerinin planlayıcısı." Barbaros diğer fotoğrafı eline alıp dişlerini gıcırdatarak baktı. "Bu?"

"Şaki (Eşkıya) Drakula kod adlı Vladimir'in anlaşacağı adamları bu seçer. Kaçakçılıkla birlikte uluslararası silah ticareti işlerini yürütüyor."

"Bu adamı kullanarak Vladimir'in yanına sızacağız." Erkin bu işlerin bitmesi için canını vermeye bile hazırdı. Yeter ki Alina acı çekmeden bu iş tereyağından kıl çeker gibi hallolsun! "Ben bu göreve talibim komutanım." Barbaros Erkin'e olan güvenini kaybetse de istihbarat konusunda kendisinden aşağı becerileri olmadığını biliyordu. Ona güvenmek zorundaydı. "Bu görev tehlikeli!"

"Göze alıyorum!"dedi Erkin kararlılıkla. "Yeter ki o hainler bulunsun!" Barbaros bakışlarını ondan ayırmadan başını salladı. "Bosna'dan yeni gelmiş, Sırp asıllı bir silah baronu olarak çıkacaksın karşısına. Amacın Amerika'dan ucuza aldığın silahları örgüte ulaştırmak."

"Emredersiniz komutanım!" Dakikalarca planlar konuşulup kararlar alınmıştı. Zeren'in aklını ise dağılacakları anda bir başka soru işgal etti. Tepki alabileceğini düşünerek kendini zorladı. "Görev bittiğinde Alina ile yollarınız ayrılırsa ne yapacaksınız? Üzülüp incinmesini istemiyorum." Barbaros göğüs kafesindeki tüm kemiklerin kalbine battığını hissetti. "Alina'ya gerçekleri söyleyemem! Bu onu mahveder! Bir gün..." Yutkundu. Kararı en çok kendini yakıyordu. Yuvasız kalacak yuvasız koyacaktı. Ama çaresizliğini kabullenmek zor da olsa anlaşılabilirdi. Kalbi de zamanla unutup nasırlaşacaktı. Suskunluğu Zeren'i sabırsızlandırdı. "Bir gün..."

"Eline bir künye ulaşacak! Kapısında iki asker... Öldü diyecekler! Vatan sağolsun diyecekler. Kendinden nefret etmeden bensiz yaşamayı öğrenecek! Zamanla yaraları kabul bağlayacak! Unutacak beni! Merak etme! Hiçbir acı baki değildir!" İyileşecek! İyileşeceğiz!2

Yıldız atmayı unutmayınız. ☺️❤️❤️ Yorumlarınızı bekliyorum.

Bölüm : 11.02.2025 13:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Ya inşallah bu plan işe yaramaz. Ben Alina`nın gerçekleri öğrenmesinden yanayım. Eğer şehit olduğunu düşünürse hayatına hiç bir şekilde devam edemez. Ama kandırıldığını öğrenirse en azından içinde bi hırs oluşur da herkese inat yaşamaya devam etmek ister belki. Yoksa sonsuza dek Barbaros`un yasını tutar. Ve bence bu hiç adil değil. Alina`nın en azından mutsuz olsa da güzel bi hayatı olur.
Görelim bakalım neler olacak. Ben de yazmak için hevesleniyorum. Alina akıllı bir kadın. Bu çatlakları fark edecektir. Şimdi sadece aşk sarhoşu.
Galiba bu işin sonunda ALİNA Asya, Barboros İlyas, Erkin de Cemşid olacak. Erkin`in bu hikayeden ve Alina`nın hayatından öylece çıkmayacağını düşünüyorum. Barbaros`tan sonra Alina`nın yanında olacak sanki. Tabi istediği gibi olmaz ama bu bile yeter bence Erkin`e
Ay hiç spoiler vermeyeyim. Bu iki hikaye o kadar farklı ki ☺️ bizi çok şey bekliyor. Sanırım yine uzun soluklu olacak. Ama biraz tanıdıysam Barbaros İlyas gibi vazgeçmez.
Eline, emeğine sağlık. Güzel bir bölümdü.
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

1.47k Okunma

225 Oy

0 Takip
26
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş