27. Bölüm

27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Medya: Her yanım yangın (Tuğkan) 🎶🎶🎶

 

 

Desteklerinizi bekliyorum canlarım ☺️yorumlarınız yıldızlarınız benim için çok değerli

 

İlahi bakış

Erkin kolundaki sıyrığı tedavi etmeye çalışan doktora ifadesiz görünmeye çalışarak baktı. Nihayet sargı ve temizleme işlemi tamamlandığında adam ünlü casus Vladimir Karadziç’ten izin isteyip yanlarından ayrıldı. Erkin büyük bir köşkün salonunda siyah deri koltukların üzerinde rahat olmaya çalışarak oturdu. Üzerinde kendisini havalı gibi gösteren siyah deri ceket vardı. Saçlarını her zamanki efendi halinden farklı bir şekilde dağınık bırakmış ve uzatmıştı. Pürüzsüz yanaklarına ilk kez kirli sakallar hücum etmişti. Kıtmir kod adlı Şahin Yakan tam karşısındaki deri koltukta oturmuş ve Erkin‘i ilk defa görüyormuş gibi baştan aşağıya süzmeye başlamıştı.

Vladimir mavi gözlerini karşısındaki genç adamdan bir an bile ayırmıyordu. Sarıya dönük açık renk saçlarını alnını açıkta bırakacak şekilde geriye doğru taramış ve üzerine İngiliz uşaklarını hatırlatan beyaz gömlek ve siyah bir takım elbise giymişti. Oldukça şık ve zengin görünüyordu. Koltuğuna oturup arkadaşlık ettiği Şahin yakana yapay bir şekilde gülümsedi.

“ Hâlâ olanlara inanamıyorum. Bu delikanlı olmasa belki de çoktan bir morgda gömülmeyi bekliyor olacaktık.” Erkin kolundaki kurşun yarasını okşadı ve ciddiyetini bozmamak için çaba sarf etti. Her şeyi birlikte planlamışlardı. Vladimir’in Alina işe buluştuğu gece izini sürmüş ve gizli köşküne ulaşmayı başarmışlardı. Onun kullandığı pasaporta ve kimliklere nihayet erişmişlerdi. Türkiye’de bir misafir gibi görünüyordu ve kurnazca kendisini ele vermeyecek hamleler yapmıştı. Boşnak güzeli sayesinde onun tüm şeceresini nihayet dökmeyi başabilmişlerdi.

Her şeyi planlıydı aslında. Özel bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışıyordu Vladimir. Şirketi kullanarak örgütün menfaatlerini koruyor ve casusluk çalışmalarını yürütüyordu. O gece sahte bir suikast ile ilk kez köşeye sıkıştırmayı başarmışlardı. Özellikle Erkin planlandığı gibi araca bineceği esnada casusun üzerine atlamış ve sözde onu koruma uğruna kolundan yaralanmıştı.

“Kimsin? Bana biraz kendinden bahset!” Erkin boğazını ayıkladı ve bulunduğu koltukta biraz daha dikleşti. “İsmim Kamar Garabedyan! Ermeni kökenli bir gazeteciyim. Buraya Türkiye’deki Ermeni sorunu üzerine araştırma yapmaya geldim. İki ülke arasındaki krizler üzerine gazetemde köşe yazısı yazmak istiyorum.” Wladimir kahkahalarla güldü. Erkin’in duygusuz ve yapmacık bir şekilde söylediği sözler gülmekten gözlerinin yaşarmasını sebep olmuştu. Burnunu çekip ucunu hafifçe sıvazladı. Papyonunu düzeltip gürültülü bir şekilde burnunu çekti. Gözleri hâlâ alayla Erkin’in üzerinde dolaşıyordu.

“Ah hayır momak (delikanlı) bunu sormuyorum. Bir ahmak bile orada masum bir köşe yazısı yazmak için bulunmadığını anlayabilir.” Erkin ön dişlerini gösterecek kadar uçuk bir tebessümle bakışlarını keskin keskin casusun üzerinde dolaştırdı. Vladimir biraz eğilip çok önemli bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. “Bana gerçek kimliğini ve mesleğini söylemeni bekliyorum. Burada yabancı yok öyle değil mi?” Kıtmir Vladimir’in bu sözüne abartılı bir kahkaha ile güldü. Erkin’e ilk kez tanışıyorlarmış gibi bakıyor ve en gerçekçi şekilde oyunu sahneye koyuyordu.

“Tetikçiyim bay Vladimir Paradziç! Ermeni terör örgütü AKALA’ya çalışıyorum. Buraya onlar adına çalışmak iş yürütmek geldim. Gazetecilik sadece bir maske!” Vladimir genizden bir kez daha güldü. “Seninle iyi anlaşacağız gibi duruyor. Belli ki sizler de kötü ilişkilerden kaynaklı olarak Türkiye’ye düşman yetiştirildiniz. Geçmişin acılarının hesabını sormak için sabırsızlanıyorsunuz.” Casus sırtını geriye yaslayıp şarabından bir yudum aldı. Bakışları ilgiyle Erkin’in üzerinde dolaşıyordu.

“ En doğru adrese geldiniz bay Kamar Garabedyan. Burada sizin için bir benzerine rastlanmayacak işlerimiz var. AKALA, POSAT’ın kızkardeşi gibi. Birlikte çalışmaktan mutluluk duyacağımızdan eminim.” Ayağa kalkıp oymalı Trabzonları olan lüks iç merdivenin kenarında dolaştı. Parmak uçları oymaların zengin detaylarını keşfediyordu. O üçüncü sınıf kötü adam pozlarıyla dolaşırken Erkin yüreğinde taşıdığı vatan sevdasının gereğini yapmak için elinden geleni yapacağını biliyordu.

“ Artık kimse başını yastığa rahat koymayacak.” Dedi Vladimir Trabzon’a şaplak atarken. “Planlarımız Türkiye’nin dış ilişkilerini daha da zora sokacak ve bölünme kaçınılmaz olacak. Satranç tahtasındadaki en büyük hamleyi yapmadan önce bize uygun zemini verecek olan casus ve tetikçi sizsiniz.”

Erkin kendisine uzatılan kadehten bir yudum aldı. “Bunu yapacağımdan en ufak bir şüpheniz olmasın bay Paradziç! Büyük sürprizler sizi bekliyor.” Birkaç topuk sesi Erkin’in kulağına ilişti. İçeri genç ve güzel bir kadın girdiğinde Kıtmir de dahil olmak üzere herkes ayağa kalkmıştı. Erkin onlara uyup elindeki kadehi sehpaya bıraktı ve gururlu bir edayla bakışlarına genç kadının üzerine yerleştirdi.

Kadının gururlu bakışları ilk Erkin’i buldu. Kalçasını tırabzanlara yaslarken uzun balköpüğü rengi saçları ve iri ela gözleri fazlasıyla temkinli bakıyordu ve her halinden oldukça dikkat çekici bir fiziğe sahip olduğunu farkındadır. Düzgün fiziğini iri göğüsler ve çıkık bir popo eklendiğinde yanı başındaki pek çok adam için hayranlık uyandırıcı bakışlar kaçınılmaz olmuştu.

“Merhaba! Görüyorum ki fazlasıyla hararetli bir toplantının içerisindesiniz. Bölmüyordur umarım!” Vladimir genç kadının elini öpüp küçük bir ihtiramda bulundu. “Hayır güzellik! Aslında toplantımıza dahil olmandan fazlasıyla hoşnutum. Bu yakışıklı bey Kamar Garabedyan. Yeni tetikçimiz. Aynı zamanda üstün casusluk yetenekleriyle donanımlı. Onu araştırdığımda fazlasıyla güzel bilgilere ulaştım. Hayranlık uyandırıcı bir Sv’ye sahip.”

“Beni mahcup ediyorsunuz?” dedi Erkin. Ermeni aksanını taklit etmek onun için zor olmuyordu. Son derece özgüvenli bir duruşla ve eğilip genç kadının elini öptü. “Hanımefendi ile tanışmak benim için bir şereftir.” Kadının gururlu gülüşü Erkin’den hoşlandığını fazlasıyla ele veriyordu. Boynundaki anahtar şeklindeki kolye genç adamın daha ilk bakışta dikkatinden kaçmamıştı. “O şeref bana ait!” dedi genç kadın arzu dolu bakışlarını esirgemeden. Vladimir aralarındaki enerji akışını fark etmişti.

“Onu yeni operasyon için hazırlamanı istiyorum Elanor! Kusursuz bir plan olmalı ve kusursuz bir şekilde hayata geçirilmeli. Aradığımız adam tam karşımızda.” Elanor Erkin’e yiyecekmiş gibi büyük bir iştahla bakıyordu. “Görebiliyorum Vladimir! Doğru tercihleri her zaman kendine getirmeyi başarırsın.” Vladimir gülmekle yetindi. Dakikalarca konuşup birlikte oturup karşılıklı bir şeyler içtikten sonra Elanor ayrılmak için izin istedi. Erkin, Elanor’un kendisinden hoşlandığını ve geldiği ilk andan beri dikkatini çekmek istediğini fark edebiliyordu.

“ Neden size eşlik etmiyorum? Belki dışarıda bir şeyler içmek istersiniz.”

Elanor ayağa kalkıp kendisine uzatılan eli tuttu ve “Neden olmasın?” diye karşılık verdi. Elanor kendilerini büyük bir ilgiyle izleyen Kıtmir ve Vladimir’e albenili ile bir bakış atıp Erkin’in koluna girdi. “Neden yeni tetikçimle bir şeyler içmeyeyim ki? Artık onu eğitmek benim işim!”

Kıtmir, “Gençler işte!” Diye söylendi. Dakikalar sonra Erkin’in yanındaki genç kadınla uzun loş koridoru geçmiş ve büyük gösterişli kapının ardında onun aracına binmişti. Her ne kadar yalnız gibi görünseler de binecekleri araca daha önce yerleştirdikleri ses alıcısına sinyal gönderebilmişlerdi. Erkin’i korumak için görevlendirilen Tim elemanları onları köşe bucak takip ediyordu.

“Şanslı Erkin!” Dedi Cihangir. Genç kadının ziyandan gelen kahkahalarını duyan herkesin söyleyemediğini söylüyordu. “Yine dört ayak üstüne düştü. Kadın ondan epey hoşlanmış görünüyor.” Ozan onu onaylamakta gecikmedi. “Erkin’in aurasına direnecek kadın azdır. Ve kadın gerçekten güzel.” Zeren’in sesi gecikmemişti. O da hedeflenen ortamda rolünü oynamak için hazırda bekliyordu. “Bu kadar heveslendiysen komutanıma söyleyelim Erkinsi çekip seni görevlendirsin. Hem ne güzel samanlık biraz da senin için seyran olur.”

Ozan aracın içinde kıkırdadı. “Demek beni kıskanıyorsun.”

“Saçmalama Teğmen Ozan! Seni kıskandığım falan yok.” Ozan bir kez daha genizden homurdanır gibi güldü. “Senin dışında kalan güzel kadınlara düşman değilsen sözlerimden kıskandığın fikrine ulaşabilirim.”

Zeren, “Seni kıskanma ihtimalim pirelerin berber olması gibi gülünç bir ihtimal. Daha fazla saçmalamamanı tavsiye ederim teğmen!” Barbaros aracın içinde olaya müdahale etme ihtiyacı hissetti. “Derdinizi magazin muhabirlerine anlatın. Gülben Ergen ve Hülya Avşar bile sizden daha az polemik yapıyor. İşinize odaklanın Yıldırım Timi!” Hep bir ağızdan “Emrederseniz komutanım!” Nidaları yükseldi.

Cihazdan Erkin’in sesi duyuldu. “ Neden birlikte bir caz kulübüne gitmiyoruz. İçkileri fazlasıyla hoş ve içerisinde önemli, kaliteli insanlar bulunuyor.” Elanor başta tereddüt etse de onu onaylamakta gecikmedi. “Bu tarz yerlerden hoşlanacağını düşünmemiştim. Madem bu kadar güveniyorsun yeni şeyler denemekten zarar gelmez.”

Erkin’in keyifli gülümsemesi ekibi harekete geçirmişti. Barbaros Telsize asılıp, “ Kartal 1 Yıldırım. planladığımız kulüpte her şey hazır mı? Tamam!” Telsizden cızırtılı bir ses karşılık verdi.

“Yıldırım 1 Kartal 1, Emrettiğiniz şekilde konuşlandık.” Barbaros derin bir nefes verip yanındaki askerlere yöneldi. “Hedefimiz kadının boynundaki anahtarlı kolye. Örgüt içindeki gizli istihbarat bilgilerine kadının kasasından ulaşacağız. Elanor Keplen örgütün istihbarat başkanı olan Baykuş. İleri düzeyde teknik zekaya sahip bir kadın. Yüksek eğitimli. Oxford mezunu. Muhbir ağlarını ve şifreyle iletişim sistemlerini yönetiyor. Casuslar için görevi planlama işlerini yürütüyor ve onları bizzat kendisi yetiştiriyor. Türkiye için planladıkları yeni saldırıda araya koyduğumuz adamlar sayesinde Erkin’i kullanmak isteyecekler. Ondaki bilgiler sayesinde Çekirdek lider kadrosunu gerçek kimliklerine ulaşacağız.”

“Emredersiniz komutanım! Gereğini yapmaktan çekinmeyeceğiz!” dedi Kürşat. Her zamanki gibi Barbaros’un sağ yanında yerini almıştı. “Bu operasyonu hafife almayın. Sessiz sedasız kadının evindeki istihbarat bilgilerine ulaşacağız ve kendimizden geriye hiçbir iz bırakmayacağız. Uyanık olmamız gerekiyor.” Erkin’in içinde bulunduğu araç mekana girince tim de gözcü ve müdahaleci konumunda yerini aldı.

Ozan üzerindeki spor giysilerle yeni nesil delikanlılar gibi saatini kontrol etti ve şüphe çekmeden kulübün önünde beklemeye başladı. Zeren üzerindeki siyah, ince gece elbisesiyle dudak ısırtacak bir güzelliğe erişmişti. Timle iletişim sağlamaları için küçük istihbarat araçları kullansalar da esas iş kendilerindeydi. Kapıda izbandut gibi iri yarı, siyah takımlı iki koruma bulunuyordu. Yadigar ise yanlarında esas kimliğini belli etmemek için epey çaba sarf ediyordu. Kulübün ışıklı tabelası kilometrelerce öteden bile fark edilebilecek mahiyetteydi.

Oldukça abartılı bir samimiyetle yanına gelen Zeren’i bel çukurunda kavrayıp göğsüne bastırdı. “Ah aşkım! Nihayet gelebildin!” Zeren rolüne girmekte epey zorlanmış görünüyordu. Başka biriyle bu rolü oynasa hiç afallamaz, falso vermezdi ama söz konusu Ozan olduğunda aklını toparlamakta zorlanıyordu. Ozan görev icabı sevgilisi gibi davranan Zeren’in yanağından bir öpücük aldı. “Neden böyle şaşırmış görünüyorsun!” Zeren dişlerini sıkarak gülümsedi ve elini göstermeden Ozan’ın karnına bir çimdik attı. “Sınırları zorlama teğmen! Görev bittiğinde seni nelerin beklediğini bilsen beni değil zebanileri kucaklardın!” Ozan bel çukurundan tuttuğu kadını büyük bir arzuyla kendisine yaklaştırdı. “Aaaa sevgilim! Lütfen yapma!” Dedi ses tonunu yükselterek. Göz ucuyla korumaların yanındaki mekan sahibini kolluyordu. “Ahu geride kaldı. Boş yere kıskançlık yapıyorsun.” Parmaklarını Zeren’in siyah saçlarını geriye atmak için kullandı. Genç kadın yutkunmuştu. Ozan bu rolden fazlasıyla hoşnuttu. Öpüyormuş gibi yapıp Zeren’in boynuna eğildi.

“Böyle yutkundururlar işte!” Kıkırdadı. Elbette ikinci çimdik gecikmemişti. “Ben seni inim inim inleteceğim.” Dedi Zeren suratında yapay bir gülümsemeyle. Birbirine sokulan iki sevgili gibi görünseler de için rengi epey farklıydı. “Bunu büyük bir hevesle bekliyor olacağım.” Kulaklığa gelen kıkırdama sesleri ikisini de durdurdu. Birbirlerine kapılıp dinlendiklerini unutmuşlardı.

“Neden sürekli tartışmak zorundasınız? Sadece işinizi yapın! Bir daha tim de aşık olan olursa helikopterden paraşütsüz atacağım. Bu gırgırın bir sonu olmalı.” Zeren, Ozan yüzünden bir kes daha azar işitince yumruklarını sıktı. Ağzının ortasına geçirmemek için kendini zor tutuyordu. Bunun hesabını Teğmen Ozan er ya da geç verecekti. “Neden burada bekliyoruz. Bir şeyler içelim.” Zeren Ozan’ın koluna girip “Elbette!” Dedi.

Erkin genç kadının kapısını açıp mekana girerken eşlik etti. Yadigar kapıdaki korumalardan birinin yerine geçmişti. Bu içkili mekana girdiğini nenesi görse kızılcık sopasıyla evire çevire döverdi de köydeki kızgın kara boğa bile Yadigar’ı nenesinin elinden alamazdı.

Tanımıyormuş gibi davranarak Erkin’in üzerini arayıp geçmeleri için yol verdi. Birbirlerine gülümsememek için kendilerini zor tutmuşlardı. “Geçebilirsiniz iyi eğlenceler!” Elanor kalçasının tüm kıvrımlarını gözler önüne serecek kadar cazibeli bir şekilde kadife halının üzerinde topuklu ayakkabılarını oynattı. Erkin onun yanında çok daha sade görünüyor ve dikkatleri sadece şekilli yüzü ve kaslı vücuduyla çekiyordu. Onların yolunu aydınlatan koridorda spot ışıkları bulunuyordu. Loş ortama girer girmez genç adamın burnuna gelen ilk şeyi sigara ve içki kokusu oldu. Kulüp kırmızı rengin ağırlıklı olduğu bir atmosfere sahipti. Kırmızı örtülü masalar… Kırmızı renk detayların olduğu büfe ve kırmızı los ampuller. Mermer zemin ve ortama yayılan keskin anason kokusu… Erkin ortama göz atan Elanor’u belinden kavrayıp yönlendirdi. Elanor onun işbirliği alakasına gülümserken birlikte büfeye geçip taburelerine oturdular.

Erkin ona hayranlık dolu bakışlar atıyor ve genç kadın yanındaki adamı ilgiyle süzüyordu. Kürşat beyaz gömleği ve siyah kumaş pantolonuyla her zamanki tarzından oldukça uzak bir şekilde elindeki kadehleri parlatmakla meşguldü. Saçlarını dimdik havaya kaldırmış ve şekerli bir koku sürmüştü.

“Size ne ikram edebilirim?” Dedi Kürşat genç kadını ilgiyle süzerken. Elanor’un nasıl bir karakter yapısına sahip olduğunu araştırmış ve güzelliğe takıntılı olduğunu öğrenmişlerdi. Bu yüzden onun gözüne batmamak için çevresindeki diğer erkekler gibi davranıyorlardı.

“Neden bir Aghi denemiyoruz? Ermeni rakısının ününü duymuşsunuzdur.” Kürşat söylenileni yapıp onay aldıktan sonra bardakları hazırladı. Elanor bardağa uzanıp kışkırtıcı bir şekilde gülümsedi. “ Vay canına! Oldukça güzel görünüyor. Bunun diğerlerinden farkı ne?” Erkin içeceğinden bir yudum aldı. Gözleri gergince kendilerine gülümsemekte olan Kürşat’a kaydı. Kürşat gizlice Erkin’e göz kırptı. Erkin bozulan ağız tadını meyve tabağındaki üzüm taneleriyle düzenleme çalıştı. Hergele sarhoş olmaması için tebeşir tozuyla bir karışım yapmıştı. “Bir şey demedin!” Dedi Elanor şüpheyle.

Erkin boğaz ayıkladı. “İçerisinde anason bulunmaz! Ama dikkat edin derim! İlk kez deneyenlerin çoğu çarpılır. Alkole alışkın bireyler bile çabuk sarhoş olurlar. Ben bu konuda pek kendime güvenmiyorum açıkçası!” Elanor güçlü ve dayanıklı görünmeyi severdi. Şuh bir kahkahanın ardından tüm bardağı fondipledi. Bardağı ters çevirip tek bir damla bile kalmadığını cüretkar bir şekilde Erkin’e gösterdi. Erkin onu iyi bir damardan yakaladığını biliyordu.

“Hedef zokayı yuttu.” Dedi Ozan keyifle. Tim yeterince sarhoş olduğundan emin olmadan işe girişmeyi planlamıyordu. “Önüne bak!” Diye hırladı Zeren. Sabır taşı çatlamak üzereydi. “Biraz daha kadının memelerini kesersen ben de nefesini keserim!” Tim kıkırdadı. “Lütfen kes!” Ozan’ın heveskar sesi Zeren’in masadaki çatalı Erkin’in eline batırmasına sebep oldu. “Ah!”

“Sesini çıkarmayı dene teğmen! Tamam mı? Hadi bağırıp operasyonu mahvet! Ve hakkında soruşturma açılsın!” Ozan el yüzeyini ovuşturup Zeren’e ölümcül bakışlar attı. Ozan Zeren’e yaklaşıp konuşuyorlarmış gibi kahkaha patlattı. Elanor’un dikkatini çekmeyi başarmıştı. Genç kadın bıyık altından güldü. “Gençler! Ne kadar da hızlılar!” Erkin, “Öyle!” Diye onu onayladı ve tebeşir suyunda Kürşat’a küfrederek bir yudum aldı. Bu gün sabaha kadar ateş nöbeti geçirmemek için dua ediyordu.

Elanor ona küçümser gibi bakıp yenilenen içkisini kafasına dikti.

“Bence yavaş gitmelisiniz! Dediğim gibi… Başta kendini hissettirmese de sonradan epey çarpar! Kadehle iyi geçinmeye bakın bayan Elanor!” Kürşat yeni bardağı genç kadının önüne bıraktı. Elanor ikincisini de aynı şekilde tek bir damla kalmayıncaya kadar içti. Alkole dayanıklı olduğu için hemen pes etmeye niyeti yoktu.

“Beni boşver! 100 tanesini devirsem bana mısın demem. Çocukluğumdan beri alışkınım içmeye! Baba mesleği sanırım.”

“İlginç bir meslek!” Elanor’un eli Erkin’in omuzlarında dolaştı. Çekici atletik vücudundan gözlerini alamıyordu. “Bana kendinden bahset! Kimsin neyin nesisin?” Erkin bir yudum alıp kadehini bıraktı.

“ Erivan’da doğdum. Küçük bir köyde. Ailem tarafından oyun oynayacağım bir yaşta AKALA’ya intikam için verildim. Ben nefret tohumları ile birlikte büyümüş bir çocuktum. Tek derdim intikam almaktı. Gözümü kin bürümüştü. AKALA beni büyütüp gerçek bir savaşçı gibi yetiştirdi. Sahte bir kimlik edinip buraya geldim. Aslında tek derdim casusluk yapmaktı fakat bay Vladimir Karadziç daha fazlası olmam için bana bir şans verdi. Sanırım beni örgütsel bir faaliyette kullanacak. Ve bundan üzgün olduğumu kimse söyleyemez!” Elanor üçüncü bardağı kafasına diktiğinde hâlâ ilk anda olduğu gibi diriydi.

“Neden ailenin yanına dönüp hayatını daha akıllıca geçirmiyorsun? Pis işlere bulaşmadan temiz bir kimlikle yoluna devam edebilirsin? Neden buradasın? Neden benimlesin? Ve neden bu kadar yoğun bir şekilde barut kokuyorsun? Bu koku bir tetikçiye göre fazla değil mi?” Erkin yüzünde en ufak bir renk değişiminin olmasına bile izin vermedi.

Kürşat konuşmayı duymuyormuş gibi kendi işiyle ilgileniyor ve rahat rahat görüşebilmeleri için onlardan uzak duruyordu. Ama Elanor’un sözü onu da hafiften endişelendirmişti. Barbaros, “Hay aksi!” diye hırladı. “Üzerindeki bu kokuya çözüm bulmalıydın.”

Erkin gayet sakin bir şekilde içkisini yudumladı. “Çalıştığım yerde barutla temas halindeyim. Bu yüzden ne kadar kadar yıkansam da kokusundan kurtulamıyorum. Belli ki parfüm de çok fazla etki etmiyor. Güzel Elanor, burnunuz hep böyle hassas mıdır?” Dikkatini yine güzelliğine çekmek istemişti.

Elanor bir kadehi daha fondipledi. Erkin eliyle bileğini tutup durması yönünde telkinde bulunsa da kendisini kanıtlamadan onun yakasını bırakacak gibi görünmüyordu. “Evet hep böyle hassastır! Cevap vermedin!”

“Terör örgütünün yeraltı silah atölyelerinde barut dolumu yapar ve mühimmat hazırlardım. Bu yüzden bu kokuyla yaşamaya alıştım.” Kürşat ve diğerleri rahatlarken, Barbaros, “İyi kurtardın!” Dedi.

Elanor kumpastan habersiz “Demek iyi bir ateşli silah uzmanısın! Her anlamda aradığım adam olduğunu itiraf etmeliyim. Seninle güzel işler başaracağız.” Erkin bardağını Elanor’un bardağına çarptığında küçük bir çınlama beyaz gürültüye eşlik etti. “Zevkle!”

Elanor üst üste bardakları fondipleyince Barbaros zamanın geldiğini anladı. “Zeren ve Ozan hazırlıklı olun! Sıra sizde! O anahtarı istiyorum.” Zeren bardağını dikkat çekecek şekilde üzerine devirdi. Ardından yalancı bir öfkeyle, “Hay Allah!” Dedi. “Ben hemen şunu temizleyip geliyorum.” Ozan genç kadının elini dudaklarıma götürüp zarifçe öptü. “Bekliyorum aşkııııım!” Zeren ani bir kızgınlıkla, “Senin aşkını…” dedi. Ve hemen ardından ekledi. “Yerim canım sevgilim!”

“Bir daha bu ikisini birlikte göreve gönderirsem vur beni Cihangir!” Erkin ve Ozan Barbaros’un sözüne gülmemek için kendini zor tuttu. “ Ozan sıra sende!” Ozan hafif sallanır vaziyette masadan kalktı ve Erkin’in bulunduğu masaya yöneldi. Elanur olacakları büyük bir dikkatle izlemeye koyulmuştu.

“ Güzeller güzeli hanımefendi bu güzel gecede bana eşlik etmek ister mi?” Erkin kaşlarını çatıp oturduğu iskemleden ayaklandı. “Uzak dur delikanlı! Hanımefendi benimle birlikte.” Ozan’ın baygın bakışları Elanor’da gülme isteği uyandırıyordu kendisi de ondan daha iyi durumda değildi.

“Sana bir şey sorduğumu hatırlamıyorum kerkekerez. Hanımefendi benimle demiştim.” Erkin gerçekçi olacak şekilde sesini yükseltip Ozan’ı göğsünden ittirdi. Ozan iteleme ile birlikte sendeleyip gerisin geriye gitti ve hemen ardındaki disko masasını devirdi. Masada bulunan bazı delikanlılar öfkeyle büfeye yönelirken kızlar çoktan çığlık atarak ortalığı kaosa sürüklemeyi başarmıştı.

“Sana kendi işine bakmamı söyledim zibidi! Git ve kız arkadaşınla ilgilen. Hanımefendi benimle ve gecenin sonuna kadar da benimle kalacak.”

Elanor kahkahalarla güldü. “Bugün şanslı günümde olmalıyım! İki yakışıklı delikanlı arasında kaldım paylaşılamıyorum.” Erkin gülmemek için kendini zor tutuyordu. “Bana bunu yapmayacaktın sersem herif! Şimdi bu güzel kadının yanında çirkinleşmek zorunda kalacağım.” Yumruk yaptığı elini Erkin’in suratına geçirdi. Erkin beklediğinden daha gerçekçi olan yumrukla neye uğradığını şaşırmıştı. Bir anda Ozan’ın üzerine atılıp kendini ona kelepçeledi ve sıkmaya başladı. “Ulan biraz yavaş! Çenemi kırdın!” Erkin’in fısıldamaları Barbaros’u epey güldürmüştü.

“ Bu iş bayağı eğlenceli olmaya başladı. Biraz daha inandırıcı oynayın! Zaten kadın sarhoş! Zokayı yutmaya dünden razı!” Erkin içinden bir küfür savursa da daha fazlasını yapmak için atılmaktan çekinmedi. Ozan’a geçirdiği kafa kızların çığlığını biraz daha arşa çıkarmıştı.

“Ulan hain!” Diye haykırdı Ozan. O yumruğun hakkından çok daha fazlasına maruz kalmıştı. “Vur dedik ulan öldür demedik.”diye fısıldadı Ozan. Zeren’in intikamını almak için fazla aceleciydi. Onlar boğuşurken çevredeki bazı insanlar ayırmak için epey çabalamıştı. “Yapmayın böyle şeyler! Güvenlik yok mu? Biri bu saçmalığa son versin!” Dedi içlerinden uzun saçlı hippi kılıklı bir delikanlı. “Daha neler?” Dedi bir başkası. “Çüş abi!” Diye ekledi bir kız. Ortalık savaş alanı gibiydi.

Erkin, “Kimse yanımdaki kadına asılamaz!” Diye kükredi. Kendini tutmaya çalışan adamlara direniyordu. “Ne?!” Bakışlar bir kadın çığlığının peşini kolladı. “Sana inanamıyorum! Benimle evlenmek istediğini söyleyip başka kadınlara mı asılıyorsun?” Barbaros gülmemeye çalışarak emretti. “Sıra sende Zeren! Boynundaki anahtarlı kolyeyi istiyorum. Bu operasyon çok önemli! İzinizi belli etmeden bu işi tereyağında kıl çeker gibi halledin.” Cihangir homurdandı. “Şimdi en sevdiğim yere geldik! Ayşen olsaydı patlamış mısır alır keyifle olayı izlerdi.”

“Konuşma Cihangir!” Cihangir dudaklarını ısırırken Barbaros telsizden Ferit’e yöneldi. “Kartal 1 Baykuş 1. Bir hareketlenme görüyor musun?”

“Baykuş 1 kartal 1, ortam temiz! Bir hareketlenme yok tamam” Barbaros yeniden kulaklığa yöneldi. Zamanın kısıtlı olduğunu biliyordu. İrtibatın kesilmemesi için elini çabuk tutması gerekiyordu. “ Zeren, kadının üzerine atıl ve arbedede o kolyeyi değiştir.” Zeren ağlamaklı bir şekilde ilk önce Ozan’ın üzerine atıldı.

“ Allah’ın belası herif! Bana bunu nasıl yaparsın?” Ozan suratına inen o korkunç şaplakla birlikte beyninde şimşeklerin çaktığını hissetti. Bu en çok Erkin’in hoşuna gitmişti. “Ama sevgilim!” Dedi Ozan sinirli görünmemeye çalışarak. “O bana yaklaşmak istedi!” Elanor, “Ne?!” Diye haykırırken Barbaros sırtını geriye yaslamış zevkten dört köşe olacakları izliyordu.

“Lanet aşüf…” Zeren saniyeler içinde Elanor’un saçlarına yapışmış ve onu sürüklemeye başlamıştı. “Demek sevdiğim adamı elimden alabileceğini düşünürsün ha!” Erkin gülmemeye çalışarak Zeren’in elinden kurtulmaya çalıştı. Normalde kendini savunma konusunda oldukça başarılı olan Elanor sarhoşluğun verdiği etki ile yaprak gibi sallanmaktan fazlasını yapamıyordu. Zeren boynundaki kolyeyi hissettirmeden çekip kopardı. Zeren, “Her şey bir kabus olmalı! Olanlara inanamıyorum!” Diye ağlamaklı bir şekilde sızlandı. Barbaros istediğini çoktan almıştı. “Tamam! İşaret verildi. Erkin Elanor’u ortamdan uzaklaştır. Evine sızıp gerekli bilgileri alacağız.”

Zeren, “Polis çağırın!” diye bağırdığında Elanor hadisenin daha fazla uzamasını istemediği için Erkin’e, gitmek istediğini söyledi. Erkin güvenliğin cebine para sıkıştırıp kolundaki genç kadınla birlikte ortamdan ayrıldı. Bu gece taş yerinden oynayacaktı.

***

Alina’nın kaleminden

Hayat insanı bazen öyle bir ikileme düşürüyordu ki ne yapacağını şaşırıyordum. Ucuna ömrümü bağladığım hayaller ucu yırtık bir uçurtma gibi başımın üzerinde gökyüzünün tüm güzelliğine rağmen çakılmak için dalgalanıyordu. Ben çocukluğumdan bu yana aslında kimseye çok güvenmemiştim. Güven duygusu hep bir yerlerde başıma inecek bir darbe olarak yer edinmişti. Sır verdiğim dostum ilk çatışmada kalbimi paramparça ettiğinde sekiz yaşındaydım. İnsanların canımı en acıyan yanımdan yakacağını o yıllarda öğrenmiştim. Koridordaki fısıldaşmalar, bakıp bakıp gülmeler… Fazla küçüktüm hayatın çirkin yüzünü gördüğümde. Fazla masumdum yarama bastıklarında. Bir omza yaslanmanın iyi bir fikir olacağını sanmakla aslında en büyük hatayı yaptığımı fark edememiştim.

Dayım “Güvenmeden önce çok düşün Alina!” Derdi. “Pişmanlıkların telafisi her zaman mümkün olmaz. Kuzu ile çakalı iyi ayır ki ruhunu öldürüp seni bitirecek gücü ve imkanı hiçbir zaman bulamasınlar! Koru kendini!” Böyle demişti değil mi? Ruhum feryat figan ağlarken ihanetin paramparça ettiği çocukluğun kahkahalarla güldü. Öyle ya! Böyle demişti. Ve sonra da bana en büyük acıyı yaşatmıştı. Ellerinde binbir emekle yeşerttiği çiçeği bir hiç uğruna soldurmuştu. Çok acı çekiyordum. Ne yapmıştım da böylesi bir darbeyi hak etmiştim. Oysa bu öğreneceğim gerçeklerin yanında koca bir hiçti. Sevmek kalbe cenneti yaşatıyordu. Sevdiğim adamın kollarında aşkın büyüsüne kapılmış, onunla yaşadığım ve yaşayacağım her anın güzelliğini hissediyordum. Oysa sinema perdesi bir gün kalkacaktı ve bana cenneti yaşatan adamın kendi elleriyle beni cehenneme attığını öğrenecektim.

“Ah Hana! Neden beni dinlemeyip yağmurda oyun oynamaya çalışıyorsun?” Hana’nın şişen boğazı konuşmasını engel oluyordu. Hırıltılı sesler çıkarıp öksürmeye başladı. Ateş ölçere baktığımda otuz yedi buçuk olduğunu anladım.

“Biraz düşmüş! Ama hâlâ ateşin var tatlım.” Öksürdü. Biraz da benim ilgimi çekmek için durumu abarttığını anlamıştım. Onunla oyunlar oynuyor, en sevdiği yemekleri pişiriyor ve yaşadığımız hayata uyum sağlaması için elimden geleni yapıyordum. Maalesef Hana’nın hayatındaki boşluk öyle büyüktü ki bunu tek başıma kapatmam pek mümkün olmuyordu. Annemizi ve kardeşlerimizi özlüyordu.

“Bovajım acıyor!” Hırıltılı söylediği sözler yüreğimi burktu. “Yemeğini yiyip şurubu içersen hemen iyileşeceksin tatlım!” Hana öksürürken, mutfağa geçip pişen çorbadan küçük bir kase doldurdum. Yanından yaz meyveleri ve yoğurt da vardı. Tepsideki yemeklerle salona döndüğümde o da bir şeyler yemek için kendini zorladı. “Yenek yiyince geçcek mi?”

“Elbette. Yarın daha iyi hissedeceksin!” Hana gülümsemeye çalıştı. Kaşığı çorbaya daldırıp üfleyerek ağzına bir kaşık verdim. “İçinde kemik suyu da var. Bunlar hemen seni ayağa kaldıracak.” Minik bebeğim kıkırdadı. Yanakları al al olmuştu. “Sidikli’de benimle oyun oynayacak mı?” Ağzına küçük bir parça ekmek sıkıştırırken imalı bir şekilde gülerek başını salladım. “Evet! Hatta Rozerin de oynayacak!”

“Peki ya Babinos? Oynayacak mı?” Çorbadan bir kaşık daha ağzına iyileştirip, “Hem de en çok o oynayacak!” Dedim. İç çekti. Dışarıdan nefis bir yaz havası vardı. Lojmanın bahçesinde koşuşturmak için çok şeyi feda edeceğini biliyordum.

“Yaşasın!” Boşalan çorba kasesini bir kenara bırakıp meyve tabağından birkaç tane üzümü yavaş yavaş ağzına iliştirdim. Dikkatine çalan kapıya yönlendirdi. “Sen yemeye devam et tatlım! Ben birazdan geleceğim.” Ayağımda ev terlikleri ile Hana’yı salondaki koltuğun üzerinde bıraktım. Kapıda gördüğüm adam içimdeki sıkıntıyı çekip bir anda almıştı.

“Barbaros!” Hemen bana sarılıp yanağımdan öptü. “İlaçları alıp vakit kaybetmeden geldim.” Ayakkabılarını ayakkabı dolabına bırakıp ev terliklerini giydi. “Bıldırcınım nasıl? Biraz daha iyi oldu mu?”

“Daha iyi! Seni sorup duruyor.” Elimi tutup yüzündeki tebessümle Hana’nın yanına geçti. “ Merak etme ben şimdi moralini düzeltirim.” Koynundan çıkardığı oyuncakla Hana’nın karşısına çıktığında sevgili kardeşim neredeyse mutluluktan aklını kaçıracaktı. “Babinos!” Dedi alkışlar eşliğinde. Gözlerinden kalpler çıkıyordu neredeyse. Barbaros’un neşeli tavırları da dikkatten kaçacak gibi değildi.

“Demek minik prenses hasta oldu! Yoksa sen de kötü cadının zehirli elmalardan mı yedin?” Hana, yalancıktan bir hüzünle başını aşağı yukarı salladı. “ hasta ovdum.” Onun bazı kelimeleri zaman zaman yanlış söylemesinden ikimiz de çok hoşlanıyorduk. Barbaros keyifli yüz ifadesini bozmadan Hana’nın yanağını sıktı.

“ Sana sihirli bir iksir getirdim.” Etrafı kolaçan ettikten sonra kulağına eğilip şüpheci bir fısıldamayla konuştu. “Kötü kraliçenin özel iksir odasından çaldım. Bu sana iyi gelecek prenses!”Hana büyük bir heyecan ve ilgiyle gözünü bile kırpmadan onu izliyordu. Ağzına küçük küçük şapırdatarak homurdandı. “Ya tadı acıysa!”

“Güçlü prensesler hiçbir şeyden korkmaz! Sen savaşçı bir prensessin Hana! Bunlar seni yıldıramaz!” Hana’ın minik siyah gözleri Barbaros ile şişe arasında gidip geldi. Hemen yanlarındaki sehpanın üzerine oturup şişeyi işaret ettim. “Yoksa cadının zehrinden kurtulmak istemiyor musun? Savaşçı prensesler hiçbir şeyden korkmaz!” Hana göğsünü gerip omuzlarını dikleştirdi ve, “Tamam!” dedi. “Onu içcem!” Barbaros şurubu silkeleyip plastik kaşıkla ağzına verdiğinde suratını ekşitmemek için kendini zor tuttuğunun farkındaydım. Fakat son damlasına kadar savaşçı duruşunu bozmadı.

“İşte bu kadar!” Barbaros keyifle şurubun kapağını kapattı. Onunla konuşmak istediğim bir şeyler vardı. Ama biraz sabırlı olmam gerekiyordu. Barbaros Hana ile şakalaşıp uyuyana kadar yanında bekledi. Nihayet minik kardeşim gözlerini yumduğunda biz de birlikte çay içmek için terasa geçebilmiştik.

Ona hazırladığım portakallı kurabiyelerden ikram etmek istiyordum. Mutfakta fırından yeni çıkardığım kurabiyeleri tabaklara yerleştirdim. Aniden telaşla kaynayan çaya uzandığımda neredeyse elimi yakacaktım. Ben bardakları hazırlarken sevgili kocam çaydanlığı alıp çoktan ikimiz için hazırladığı terasa yönelmişti. Kurabiye tabağımı da tepsiye yerleştirip peşinden gittim.

Etrafta misler gibi meyve ağaçlarının kokusu dolaşıyordu. Hafif bir yaz sıcağının ılıklığını tenimizde hissetmeye başlamıştık. Bahçeye kurduğum salıncak Hana’nın iyileşip kendisine gelmesini bekliyordu. Biraz uzaktaki patika yolun girişinde ve çitlerin hemen ardında çocuklar ellerindeki plastik toplarla oyun oynuyordu. Bakıcı Ayşen’in bebeğini bahçede gezdirirken nöbetten yeni gelmiş olan genç kadın çoktan kalın perdelerini çekip yatak odasında uyumaya başlamıştı. Onu görmeme gerek yoktu. Hem annelik hem de iş onu öyle çok yoruyordu ki ne yaptığını tahmin etmek hiç de zor değildi.

“Ben yokken çok sıkılmadın umarım!” Barbaros kurabiyelerden küçük ısırıklar alırken karıştırmaktan buz gibi yaptığım çayı nihayet hatırlayabildim. Uzayan saçlarımı açık bırakmış fakat önüme gelmemesi için geriye doğru atmıştım. Üzerimde beni ince ve güzel gösterdiğini düşündüğüm pembe bir etek ve kısa kollu önden düğmeli pembe bir gömlek vardı. Bu rengi çok tercih edip kullanmazdım fakat onun görevden geleceği gün yakışacağını inanıp giymiştim.

“Çok dalgınsın! Kafan karmakarışık sanki!” Elimdeki bardağı ahşap küçük masanın üzerine bıraktım. Gözlerimi Barbaros’un gözlerine değdirmekten çekiniyordum. Bu yüzden bakışlarım uzun süre masanın üzerindeki Artemis çiçeklerinde gezindi.

“Seninle bir şey konuşmak istiyorum yüzbaşı.” Çiğnediği kurabiyeyi yutup sakin görünmeye çalışarak çayından bir yudum aldı. “Nedir?”

“Ben… Belki tuhaf geliyor ama kardeşlerimin yaşadığını düşünüyorum Barbaros. Daha önce Erkin’den onları araştırmasını istemiştim. Bana vefat haberi ile geldi. Bosna kıran kırana büyük bir savaşın içerisindeydi. Çok olası bir ihtimal olduğu için sözüne inandım ve yeniden araştırma gereği duymadım. Şimdi bundan büyük bir pişmanlık duyuyorum.” Gövdesini tümüyle bana dönüp merakla sözlerimin devamını bekledi.

“Neden böyle söyledin ki şimdi?”

“Kısa bir süre önce biri Bosna’dan hastaneyi aradı. Sesi duydum. Berina’nın sesine çok benziyordu. Sonra o kadın…” Alnını kırıştırıp, “Kadın…” diye tekrar etti.

“Bosna’dan gelen sığınmacı yaşlı kadından bahsediyorum. Bana Berina’yı gördüğünü, annemizi tanıdığını söylemişti. Sonra tuhaf bir şekilde yalan yanlış başka bilgiler verdi. Kızı annesinin bunadığını ve sık sık olmayan şeyler uydurduğunu söylemişti. Ama içime düşen şüphe hâlâ geçmek nedir bilmiyor. Erkin’le tekrar konuştuğumda bilgilerin sağlam yerden olduğunu söyledi. Ne düşünmem gerektiğini bilemiyorum.” Yüzünün renginin attığını fark ettim. Benden bir şey saklıyor olabilir miydi?

“Elimize geçen bilgiler onların hayatta olmadığını söylüyor artemis çiçeği. Ne yazık ki bize kardeşlerinin öldüğü bildirildi. Eğer öyle olmasaydı onları getirmek için ne gerekiyorsa yapardım.” Masanın üzerindeki elini tutup gözlerine yalvarır gibi baktım. “ Barbaros! İçimden bir ses onların yaşadığını söylüyor. Biliyorum orada hayatta kalmak çok zor. O kadar çok insanı öldürdüler ki kardeşlerimin daha şanslı olduğunu düşünmek belki bir temenniden öteye gitmiyor. Ama buna bütün kalbimle inanıyorum. Yeniden araştıralım. Belki bir iz buluruz. Yardımıma ihtiyaçları olabilir.” Derin bir nefes aldım. Bakmak için fırsat kollayan gözyaşlarımı güçlükle zapt ediyordum.

“ Böyle eli kolu bağlı durmaya dayanamıyorum. Ben böyle güzel güzel yaşarken onların savaşta acı çektiğini düşünme fikrini kaldıramıyorum. Gerçekleri öğrenmeden asla devam edemem.”

“ Bunları yaşadığın için üzgünüm! Keşke elimden bir şey gelmiş olsaydı. O güzel yüzünü bir kez olsun güldürebilmek için dünyaları feda ederdim. Ne yazık ki ölüm karşısında hepimiz çaresiziz göçmen kızı.” Sandalyesini biraz daha bana yaklaştırdı ve yüzümü göğsüne yasladı. “Telefonun geldiği o gün duyduğum sesten neredeyse emindim. Berina’nın sesiydi. Sürekli telefonu kontrol ediyorum. Yeniden çalar diye. Berina bana bir kez daha ulaşır diye dakikaları sayıyorum. Onun yaşaması çok mu imkansız asker?”

Dudakları alnımda küçük bir iz bıraktı. Ürperdiğimi hissediyordum. “ Yeniden araştıracağım. Sana güzel bir haber vermek için her şeyi yaparım. Sana söz veriyorum göçmen kızı. Eğer hayattaysalar bir gün bu masanın başında dünyanın en güzel ailesini kurmak için savaşacağım. Tüm acılara inat mutlu olacağız.”

“Bizi bu hale getiren kişinin dayım olduğuna inanmak istemiyorum. Ülkemin böyle acı günler geçirmesine sebep olduğunu düşündükçe kan beynime sıçrıyor.” Başımı göğsünden kaldırıp gözlerinin derinliklerine baktım. “O pislik yaptıklarının bedelini ödeyecek. Sadece iyi ol!” Keşke iyi olmak bunca yükün ağırlığını taşırken mümkün olabilseydi. “Geçen gün üzerinde konuştuğumuz konudan yeni bir haber var mı? Şu şifreli resimler… Bir şey öğrenebildiniz mi?”

İç çektikten sonra çayından bir yudum alıp sırtını sandalyeye yasladı. Neşeli görünmeye çalışsa da keyfinin hiç iyi olmadığını anlayabiliyordum. “Henüz kesin bir yargıya varamadık. Ama gerekenin yapılacağından bir şüphen olmasın. Vladimir’le ilgili anlattığın ve gösterdiğin her şeyi kayda geçirdik Alina. Üzerinde sıkı araştırmalar yapıyoruz. Er yada geç ensesine çökeceğiz. Örgütle ilgili ciddi bilgilere eriştik. Adım adım sonlarını getirmek için kolları sıvıyoruz. Daha fazla gecikmenin bir anlamı yok.”

“Neler yaptıklarını tahmin edebiliyorum.” dedim. Yorgun gözleri sanki son kez görüşüyormuşuz gibi manalı manalı baktı. “Aklının alamayacağı şeyler yapıyorlar. Gözlerimin önünde bir insanı paramparça ettiler. Hiçbir şey yapamadık. Büyük bir kasap tezgahı düşün. Etraftaki örgüt üyelerinin gönderdikleri istek zarflarla her türlü işkenceye maruz kalıyor. Derisi yüzülüyor, kulakları kesiliyor ve bedeninde akıl almaz oyunlar oynanıyor. Bunu yapan kişilerin insan olduğuna inanmak öyle zor ki! O adamın tek suçu ise evsiz olmak. İnsanlar bu video kayıtlarına dark wep’ten ulaşıp izliyor. Gizlilik öyle ulaşılmaz ki sorumlular bulunamıyor. Kendileri bile birbirinden haberdar değil. Kimlikler gizli, yüzler maskeli. Bazen böyle bir dünyada yaşadığım için kendimden utanıyorum.”

Gözlerim iri iri açılmıştı. “Bu korkunç! Nasıl böylesi bir şeyden zevk alabilirler?” Dudaklarını kinle birbirine bastırdı. “Şeytani düşüncelerinin ve duygularının bir neticesi bu!” Daha fazlasını söyleyeceği esnada konuşmamız Kürşat’ın gelişiyle bölündü. “Merhaba!” dedi Kürşat. Gözlerinden neredeyse uyku akıyordu. Karışık gömleği ve dağılmış kıyafetleriyle tam bir ev erkeği gibi görünüyordu.

“Hoşgeldin! Kaynanan seviyormuş derler değil mi sizde! Harika portakallı kurabiyelerimden tatmak istersin diye düşünüyorum. ” Kürşat’ın gözleri hevesle açıldı. “Bu nefis davete asla hayır diyemezdim.” Barbaros istifini hiç bozmadan Kürşat’a yan yan baktı. “Bu pis boğazlar hiçbir fırsatı kaçırmaz.”

“Ne güzel! Sen otur ben hemen senin için bir servis hazırlayıp geliyorum.”

“Karıma bu obur danalara hizmet etmemeyi öğretmeliyim.” Kahkahalarla güldüm. Bu kadar sert olmak zorunda değildi. Bazen onun çift kişiliği olduğunu düşünüyordum. Bana dünyanın en harika adamı olarak kendini gösterirken diğerlerine ateş saçıyordu.

Hana’nın derin bir uykuda olduğunu fark etmiştim. Battaniyeyle üzerini biraz daha örtüp ateşini kontrol ettim. Hafifçe mırıldansa da neyse ki uyanmamıştı. Barbaros’un verdiği şurup işe yaramış olmalıydı. Hana’nın ateşi düşmüştü ve çok daha iyi görünüyordu. Parmak uçlarımla yanağını okşayıp alnına bir öpücük bıraktım. Ardından hemen mutfak tezgahına yöneldim. Çiçekli pasta tabağına hafif turuncu renkteki yuvarlak portakallı kurabiyelerden dört beş tane bıraktım.

Çay bardağını da tabağın yanına ekleyip terasa yöneldim. Adımın geçmesi ister istemez duraksamama sebep oldu. “ Alina’nın haberi yok!” dedi Barbaros kısık bir sesle. Oldukça endişeli ve hüzünlü görünüyordu. Merakıma yenilip yaptığımın doğru olmadığını bile bile onları dinlemeye başladım.

“Komutanım! Siz mesleğinize aşık bir askersiniz. Alina’nın dayısının bir terörist olması sizi bundan men etmemeli.” Elimdeki tabakları düşürmemek için kendimi sıktım. Sırtımı duvara yaslayıp bir an için nefes alışverişimi bile durdurdum.

“Ne yazıkki benim vatanına ve görevine bağlı bir asker olmam her zaman kabul görmüyor. O teröristle işbirliği yapma ihtimalim hakkımda soruşturma açılmasına engel olmadı. Alina’dan vazgeçemem. Eğer o bir hain olmuş olsaydı gereken neyse yapardım. Ama onun masum olduğuna inanıyorum. Dayısının suçlarının bedelini ödeyemeyecek kadar değerli.” Kürşat fazlasıyla huzursuzdu.

“Sizi geri bir göreve atabilirler komutanım. Çok emek verdiniz! Bugünlere gelmeniz hiç kolay olmadı. Böyle bir haksızlık yapılmasına tahammül edemeyiz. Timin başında sadece sizin bulunmanızı istiyoruz.” Barbaros sıkıntılı bir nefes verdiğinde iç çektim. Madem bizim bir arada olmamız bu kadar sorundu neden en başından nikahlanmamızı istediler anlayamıyordum.

“O haini kendi ellerimle yakalayacağım. Bulunduğu örgütü darmadağın edeceğim. O zaman vatanımızı bölmeye çalışan hiçbir hain rahat nefes alamayacak. Sevdiğim kadınla aramızda hiçbir engel kalmayacak. Bize zarar vermek isteyenler en büyük cevabı alacak Kürşat! Yakacağım hepsini! Allah belamı versin bitireceğim.”

Yüzbaşı bizim için mücadele ediyordu. Dayımın bir hain olması görevine istemeden de olsa kara bir gölge düşürmüştü. Hana’nın sayıklayışları ister istemez beni harekete geçirdi. Olanları duyduğumu hissettirmemek için gülümsemeye çalıştım. Fakat beni gören herkes biraz önceki neşeden geriye bir şey kalmadığını hemen anlardı. Konuyu değiştirip hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. Elimdeki tabağı Kürşat’ın önüne bıraktım. “Teşekkür ederim!”

“Afiyet olsun!” Sohbetin geri kalanında havadan sudan konuşup gerilimli atmosferi dağıtmaya çalıştılar. Barbaros olan biteni bilmemi istemiyordu. Hiçbir şey söyleyememiştim. Aralarında ne konuştuklarını da duyamıyordum. Kendimi iyi hissetmediğimi söyleyip yanlarından ayrıldım. Yatağa uzandım ve olabilecek her şeyi düşünmeye başladım. Gerçekten göreviyle benim aramda kalmış olsaydı Barbaros hangimiz tercih ederdi?

Yüzbaşının görevini ne kadar çok sevdiğini düşündüm. O üniformayı giyerken ne büyük bir gurur hissettiğini yüzündeki her bir mimikten anlayabiliyordum. Görevinin bıraktığı yorgunluklar bile onda mutluluk kaynağıydı. Beni sevdiğinden artık en ufak bir şüphe duymuyordum. Ama benim yüzümden askerlikten vazgeçmek zorunda kalırsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Ona bu kötülüğü yapamazdım. Vatanına hizmet ediyordu. Bu ülke hainlerin eline geçmesin diye canını kanını ortaya koymuştu. Aynısını hem Türkiye için hem de Bosna için yapardım. Ve öleceğimi bilsem inandığım şey uğruna kanımı dökmekten bir an bile çekinmezdim. Burası benim vatanım olmuştu. Türkler ise milletim. Elimden gelen sadece hastanede gece gündüz çalışıp sağlık hizmeti vermekti. Daha fazlasını yapmak için her şeyimi verirdim. Yüzbaşı görevinden vazgeçemezdi. Sevdiğim adama bu kötülüğü yapmamalıydım.

Bir acı ki kalbimin derinliklerinden tüm dokularıma sirayet etti. Bulunduğum yumuşak yatak cehennemde demirden bir beşik gibiydi. Sanki kalbimin üzerindeki bıçak her nefes alışverişinde yüreğimi biraz daha kanatıp parçalıyordu. Barbaros’tan vazgeçmem gerekirse duygularımı kalbime gömmeye karar vermiştim. Bu soruşturmanın neticesinde mesleğinden atılmasına dayanamazdım. Ona bir tercih hakkı vermeden çekip gitmem en doğrusuydu.

Belki benden vazgeçmezdi. Belki askerlik olmadan benimle yeni bir hayat kurmaya karar verirdi. Ama böylesine büyük bir fedakarlığı yapmasına dayanamazdım. Bu suçluluk duygusu ölene kadar kalbimi terk etmezdi. Sessizce çekip gitmeliydim belki. Güzel hatırladığı eski bir sevda olmak ölene kadar içinde taşıdığı bir vicdan sancısı olmaktan daha kötü değildi.

Kapı gıcırtısı nemli gözlerimi yummama sebep oldu. İlk önce kokusunu almıştım. Barut kokusuna karışan parfümü burnumu sızlatmıştı. Bir gün bu kokuya hasret kalabileceğimi bilmek canımı yakıyordu. Yatağın sağ yanına uzanmış kendi dünyamı yaşıyordum. Hemen yanı başımda ağırlığını hissettim. Kolları iki yanımdan bedenimi sardı. Burnunu saç diplerimde hissettim. Kollarında olmak içimdeki acıyı kısmen örttü. Onu özleyecektim. Eğer yollarımız ayrılırsa bir daha kimseyi sevemeyeceğimi biliyordum. Bende öyle derin izler bırakmıştı ki güle küsüp yokluğunu alel ade bir çiçekle doldurmaya yüreğim asla razı olmazdı.

“Artemisi çiçeği!” Fısıldayışı gözlerimi daha fazla sıkmama sebep oldu. Sert elleri bedenimi yavaş yavaşça kendisine çevirdi. Kahverengi saç tutamlarım yüzümü gölgelendirdi ve bakışlarımı onun bal rengi gözlerinden kurtardı. Gözlerinden kurtulmama izin vermedi. Elleri önüme gelen tüm tutamları geriye doğru itti. “Neyin var?”

“Hiçbir şey!” Beceriksizce gülümsemeye çalıştım. “Yalan söylüyorsun! Hadi söyle! Ne sıktı canını bu kadar?” Başımı salladım ve sessizliğin kollarına sığındım. “Gözlerinde acı gördüğümde nefes alamıyorum. Sanki tüm renkler bir anda soluyor. Çiçekler kokularını kaybediyor. Öylesine oluyor her şey! Öylesine ve değersiz…” Daha fazla gözlerine bakmamak için göğüs kafesindeki kaslı dokuya sığındım. “İyiyim! Seninle kötü olamam ki! İstesem de varlığın yüzümü güldürür.” Alnıma öpücükler bıraktı.

“Yine yalan söylüyorsun. Sen dünyadaki en güçlü kadınsın. Bensiz de her şeyi yeşertir hayatını cennete çevirirdin. Bunu bana rağmen yaptığın günleri hatırla. Şuanki hislerin o zaman aşk değil zehirdi. Ben aşığın değil düşmanındım. O zaman da sen dimdik ayaktaydın.” Ellerim tişörtünün ucunu sıktı. Güçlükle sesimi stabil tutmaya çalışıyordum. “Bir şey sormak istiyorum asker.”

“Sor bakalım!” Yutkundum. Bir an için kalbimin de zamanla birlikte yavaşladığını hissettim. “Bir gün çekip gidersem bensiz de yaşarsın değil mi? Yokluğumun üstesinden gelirsin!” Sesim inceldi. Tüm çabalarıma rağmen kısık çıktı. “Benden nefret etmezsin! Gittiğim için beni kötü hatırlamazsın değil mi?” Çenemden tutup yüzümü kendine çevirdi.

“Neler söylüyorsun? Çekip gitme derdindesin de benim mi haberim yok!” Başımı salladım. “Öylesine İşte! Merak!” Gözlerinde alevli hendekler yandı. “Bırakmam!” Dedi hiddetle. “Ölüm bana değmedikçe düşerim peşine! Sensiz bir hayatı kabullenerek ikimize yazık etmem! Canın olurum! Seni canıma yoldaş kılarım ama bunca şeyi yaşamamışız gibi bir kalemde silip atmam.” Hüzünle dudaklarımı burktum.

“Ya bulamazsan! Mecbur kalırsan bensizsizliğe! O zaman yorulup bıkmaz mısın? Bir hayalin, eski bir anının peşinden koşmak yerine yeni bir çiçeği koklamaz mısın?”

“Hayır!a diye kestirip attı. “Asla!”

“ Artemis çiçeği derdin bana. Bir ölüm çiçeğine dokunmanın bedeli olduğunu bilerek kabullendin. Artemis mezarlıklarda olur. Issız terk edilmiş, hayatın ve sevdanın tükendiği topraklarda. Kelebekler ölüm kokar ama yaşamayı sever! Kısacık bir ömre binbir renk sığdırır. Kökleri toprağa tutunan tek bir çiçeği beklemez. Sen de bir kez daha seversin. Belki…”

“Sus!” Parmakları şakaklarımdan gerdanıma kaydı ve nabzımı yokladı. Sanki tüm ölümler tek bir atışın içinde boğulup kayboldu. “Ben senin peşini asla bırakmam. Nereye gidersen düşer gelirim ardından. Kader ikimizi aynı satıra yazana kadar pes etmem! Nasıl tanıştığımızın bir önemi yok. Çünkü aramıza sızan ölümcül nefretin izleri çoktan silindi. Artık ne ben aynı askerim ne de sen aynı göçmen kızı. Bunu iyi öğren Boşnak Güzeli! Ölüm beni bu dünyadan silmeden benden gitmene izin vermem!”

Bölüm : 19.06.2025 17:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...