
Medya: şehidim 🎶🎶🎶
30. BÖLÜM: PUSU 🦋
1993 Aydın Kızıl Kar Operasyonu
İkindi güneşi sıcak yaz havasının bunaltıcılığını daha da körüklüyordu. Erkin terleyen alnını hafifçe silip yanıbaşımdaki adamı küçümseyici bakışlar attı. Henüz 20'li yaşlarında toy bir delikanlıydı ve kendisini uçuruma itmek için bekleyen çakalların maskarası olmuş, ülkesine vurgun yapmak üzere satın alınmıştı. Örgütün içine sızdığı günden bu yana boş durmamış ele geçirdiği her bilgiyi üstlerine rapor halinde bildirmişti. Bu operasyonu tamamlaması hem kendisi hem de devleti için önemliydi. Türkiye'nin dış ilişkilerini zora sokacak hiçbir şey yapmak istemiyor, işini ciddiyetle yapmaya çalışıyordu.
Elindeki telsize baktı. Dip swinchli telsizi anahtarlar başka bir frekansa ayarladı. Artık Yıldırım Timiyle bağlantısı mümkün olacaktı. İkili frekansla işi çok daha kolay olacaktı. Son ana kadar suikastçiyi tanımamıştı. Teröristin başında kar maskesi vardı ve bu eşkalini gizliyordu. Dürbünle henüz tanıştığı yeni teröriste eliyle bir işaret yaptı. Her ihtimale karşı o da büyükçe bir binanın çatısında keskin nişancı tüfeğinin dipçiğine ağırlığını vererek pozisyon almıştı. Gözleri halkın arasındaki suikastçiyi taradı. Kim olduğunu bilen yoktu ve örgütün planladığı saldırı için kilit isim de oydu.
Görevi telsizden ateş emri verilmesini sağlamak ve suikastçilere bu emri iletmekti. Lojistik keşif ve suikastçiyi kollama görevini yürütüyordu. Yani en azından onlar öyle sanıyordu. Halkın arasında kimsenin durumdan haberdar edilmemesi gerekiyordu.
Erkin elindeki sigara paketini uzattı. "İç bir tane! Heyecanını yatıştırır." Terörist bir tane alıp maskenin üzerinden dudaklarına kavuşturdu. "Heyecanlı olduğumu kim söyledi. Hevesle bekliyorum. Herifi keklik gibi avlayacağım."
"Ya olmazsa! Tut ki güvenlik farketti ve apar topar bürokratı başka bir güzergahtan götürdüler. O zaman ne olacak?"
Tetikçi sarı dişlerini göstererek rahatsız edici bir biçimde sırıttı. "İşi şansa bırakacaklarını sanmam. Arbede çıkarıp ortalığı karıştıracak bir grup var. Adamın façasını son raddede onlar bozacak." Erkin kendisine sürpriz olan olayı Barbaros'un duyduğunu umuyordu. Kulaklıktan "Anlaşıldı!" komutunu alınca içinin belirgin bir şekilde rahatladığını hissetti.
Kendisine bağlı iki adam binanın girişinde korumalık yapıyordu. Karşıdaki üniversitenin etkinlik binası hınca hınç kalabalıkla doluydu. Gençlerin yaz coşkusu ve mezuniyet telaşı hatradeğer bir görüntü oluşturuyordu. Kampüs envai çeşit ağaçla doluydu. Büyükçe bir kürsü etrafında çelenklerle hazırlanmıştı. Mikrofonu ilk eline alan başkan oldu. Hemen ardından dekan ve rektör gençlere olumlu mesajlar veren bir konuşma yapıp alkışlarla kendilerine hazırlanan bölüme yönlendirildi.
Erkin elinde dürbünle Ermeni bürokratın kürsüye doğru adım atışını izledi. Tim olan biteni hissettirmeden bu saldırıyı önlemenin derdine düşmüştü. Adam kısa saçlı ela gözlü uzun boylu, ince yapılı bir tipe sahipti. Saçlarını taramış ve biraz gergin bir şekilde gülümsemeye çalışarak kendisine ayrılan alana yönelmişti.
"Kekliği avlama zamanı geldi." Dedi Erkin telsiz frekansından Barbaros'a istediği mesajı vermişti. Barbaros, "Komut anlaşıldı. Tamam!" Telsize yönelik yeniden komut verdi. " Ferit, hedef ikiyi ortadan kaldır." Ferit konuşlandığı yerden,"Anlaşıldı. Emredersiniz komutanım!" Diye karşılık verdi. Saniyeler sonra tüfeğin dürbününden teröristin alnını hedef aldı ve ateş etti. Güçlü bir inleme neticesinde kar maskeli tetikçi kendini yerde bulur.
Ferit, "Kartal 1, Hedef temizlendi.Tamam!"
Barbaros dürbünden gözünü ayırmadan, "Anlaşıldı Tamam!" Diye karşılık verdi. Erkin memnuniyetle gülümserken yanındaki tetikçi, "Neler oluyor?" Diye tısladı. Erkin'in elindeki dürbünü alıp kendinden hayli uzak kalan binadaki görev arkadaşına baktı. "Bu da ne demek?"
"Bilmem! Telsiz çalışmıyor! Biri frekansı bozmuş olmalı!" Tetikçi şaşkınlıkla defalarca dürbünle olan biteni anlamaya çalışırken Erkin aşağıdaki gözcü teröristleri inceliyordu. Tam sırası olduğunu düşündü. Tetikçi aşağıdaki koruma ordusuna aldırmadan gözünü tüfeğinin dürbününe dikti ve Ermeni bürokratı vurmak için nişan aldı. O an ensesinde metal bir soğukluk hissetti. "Sakın tek bir parmak hareketi bile yapma!"
"Seeeen!" Tetikçinin iri iri açılan gözleri Erkin'in yüzündeki tebessümü bozmadı. "Sana ve senin gibi olan itlere bu vatanı yedirmem p..." Suikastçı Erkin'in elindeki silahı almaya çalıştı. Gafil avlandığını anlayan Erkin güçlü bir tekmeyle karşılık verdi. Suikastçi kalçasının üzerine yığılırken Erkin yeniden silaha uzandı. Ayağının altından sert ellerin bileğini tuttuğunu fark etti.
"Bozmana izin vermem!" Tekmenin ardından saniyeler sonra yerde hınca hınç bir boğuşma yer edinmişti. Erkin bacağına saplanan bıçağın derin acısıyla inledi. Alnında boncuk boncuk terler birikmiş, yüzü acıyla buruşmuştu. Aldırış etmeden bacaklarıyla kavradığı boğazı sertçe sıktı. Adım seslerini duymuş işi eline yüzüme bulaştırmamak için rolüne gitmişti.
"Hain! Örgüt bu ihanetini asla affetmeyecek! Bizi sırtımızdan vurdun!"
"Neler oluyor?"dedi gözcü kan ter içindeki ikiliyi merakla izlerken. Suikastçi boynundaki damarları sıkan bacaklardan kurtulmak için çırpındı. Yüzü mora çalmıştı. Ağzından salyalarla birlikte iniltiler ve hırıltılar da dökülmeye başlamıştı. Erkin cevap gelmeden suikastçinin boynunu kırıp solup soluğa sürüklenir gibi ondan uzaklaştı.
Gözcü adamın ölü yüzüne hayretle baktı. "Lanet olsun! Bundan nasıl emin olabilirsin?" Erkin adamın yanında getirdiği tüfek kılıfına uzandı. "İşte telsiz! Polise çalışıyormuş! Suikast grubu ifşa oldu. Her yer güvenlik çemberine alındı." Gözcü "Kahretsin!" Diye bağırdı. Barbaros dinlediklerinden hoşnut bir şekilde gülümsedi.
"Daha da beter olacaksınız çakallar! Bu milleti bu toprakları size yedirmeyeceğiz." Gözcü yerdeki cesede tükürüp, "Yolcu! Cevap ver!" Telaşını farkeden Erkin keyifsiz görünmeye çalışarak "Öldü! Boşuna uğraşma!" Dedi. Gözcü sertçe dürbüne abandı ve karşıdaki adamı izlemeye koyuldu. Bulduğu yere serili bir cesetten fazlası olmayacaktı. Yeniden telsize asıldı. "Plan B'yi devreye sokuyoruz. Halkın içindeki tetikçi harekete geçsin! Aksilik halinde bölücü grubu hazır bulundurun!"
Erkin cesedin elinden aldığı Dragonon marka tüfeği incelerken Barbaros'a operasyonun ikinci adımı için mesaj verdi. "Çakal çökerten zeybeği bilir misin?" Gözcü afallamış bir şekilde kaşlarını çattı. "Sen neden bahsediyorsun?" Erkin çöktüğü yerde omuz silkti. "Hiç öylesine! Merak ettim! Çakal avında iyi gider!" Gözcü Hasbinallah der gibi başını sallayıp kınayan bakışlar attı.
Ermeni bürokrat büyük bir dikkatle barış mesajları veren sözlerini ifade ederken hoparlörlerden onu çeviren tercümanın sesi duyuluyordu. Nihayet cümlelerini, bildiği tek Türkçe cümle olan "Barışla kalın!" Sözüyle bitirdi. Barbaros telsizden emirlerini sıraladı.
"Yıldırım kartal 1, hedef 3 devrede. Ozan ve Yadigar! Gazeteci kılığında kahverengi gömlek ve kahverengi bol paça kadife pantolon. Elinde büyük boy bir kamera var. Hissettirmeden paket yapın, tamam!"
"Anlaşıldı komutanım! Tamam!" Barbaros elindeki dürbünle uzaktan olan biteni büyük bir heyecanla takip ediyordu. " Yıkdırım, her ihtimale karşı hazırlıklı ol! Sessiz bir şekilde halledilmezse hedef senin! Tamam!"
"Emredersiniz komutanım!" Ferit Tüfeğinin Dürbününü hedefin üzerine sabitledi. Suikastçinin tilki bakışlarını o mesafeden bile fark edebiliyordu. Aslında ölümcül bir müdahaleyi tercih ederdi fakat bunun çok dikkat çekici olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Gazeteci kılığındaki tetikçi etrafındaki insan selinin arasında tabancasını gömleğinin kapattığı kemerinden çıkarıp yavaşça görüş açısındaki bürokrata çevirdi. Buradan çıkışının olmadığını biliyordu. Cesaretlenmek için aldığı hap kısmen işe yarasa da tedirginliği hâlâ devam ediyordu. Açık havada oluşları renkli gözünü daha çok kısmasına sebep oldu. Derin bir nefes alıp kalbindeki çarpıntıyı kontrol etmeye çalıştı. Eğer biraz şansı varsa kaçmak için gereken zamanı bulur ve kurşunların hedefi olmadan uzaklaşırdı. Önündeki koruma kalabalığına bakıldığında bunun çok da ihtimal dahilinde olmadığı ortadaydı.
Silahı bürokratın göğüs hizasında yükselttiği anda koruma kılığındaki Ozan hiç ummadığı bir anda bileğini kıvırıp silahı elinden aldı. Yadigar ise ağzını kapatıp sürükler gibi arkaya çekiştirdi. Etraftan olan biteni gören birileri olsa da görüşmenin en kritik anını kaçırma kaygısıyla sesini çıkaramamıştı.
Barbaros hazırladıkları aracın içine atılan son suikastçiyi gördüğünde belirgin bir şekilde rahatladığını hissetti. " Asayiş polis ekipleri çevreyi emniyete alsın. Çevik kuvvet barikat kurup grubun içeri girmesine izin vermesin." Barbaros telsiz dinlemesi yapılmaya başlandığını biliyordu. Kriz masası kurulmuş ve gereken müdahale için çok önceden hazırlıklar başlamıştı.
"Grubun bulunduğu bölge ablukaya alınsın. İçeri girmelerine ve olayı provoke etmelerine izin vermeyeceksiniz. PÖH gerekli noktalara yerleşti. Hedef sizin!" Barbaros operasyon planlının doğru bir şekilde işlediğinde emindi. Dürbünle etrafı izlemeye devam etti. Gözcüler Erkin'le birlikte arka kapıdan çıkıp kendini güvenli alana çevirmişti. Bu danışıklı bir dövüştü. Zira Erkin'in sızdığı örgütle henüz işi bitmemişti.
Güvenlik güçlendirildiği için burada daha fazla iş kalmamıştı. "Yıldırım 1 Kartal 1, Grup ele geçirildi mi? Bilgi ver!" Telsizden telaşlı cızırtılı bir ses yükseldi. "Kartal 1, Grup pusuyu fark etti. Bölgeden uzaklaştırdık fakat bir ilköğretim okuluna yöneldiler. Çok rehine var! Tamam!"
Barbaros, "S... S... S..." diye ardı ardına küfürler saydırdı. "Çok dikkatli olun! Özel harekat unsurları bölgeye yönlendirildi. Biz de yöneliyoruz. Tamam." ZPT araçla kısa sürede okulun bulunduğu sokağa ulaşmışlardı. Kenarda kalmış bir yer olması muhtemelen teröristlerin tercih sebebi olmuştu. Üç katlı okul binasına çeviren yaklaşık bir insan boyunun üzerinde duvarlar bulunuyordu. Duvarı siper olarak kullanıp etrafında dolaştılar. Beklenilenden çok daha kalabalık bir grupla karşı karşıyaydılar. Yüzbaşı üzerlerine kurşun yağdığını fark eder etmez özel harekattan destek ekip istedi. Nihayet dakikalar sonra hazırda bulundurulan ekibin helikopteri semada görülmüştür.
Helikopter güvenli bir alana iniş için hazırlanmaya başlamıştı. Yüzbaşı halatların aşağıya bırakıldığını ve askerlerinin halatların yardımıyla araziye indiğini gördüğünde bu işin temize çekileceğinden iyice emin olmuştu.
Yeşil zemin üzerine kahverengi/siyah klasik kamuflaj desenli kıyafeti kargo tipi pantolonla tamamlanmıştı. Gece görüş gözlükleri ve çelik yeleğinin yanı sıra ayaklarına giydikleri botlar dikkat çekiciydi. Ellerinde G3 tüfekleriyle etrafı kolaçan ediyor ve temkinli adımlar atıyorlardı. Keskin nişancıların miğferinin üzerinden tüm vücudunu kapatan ve tüfeğine kadar kamuflaj ağı ve çalılıklar bulunuyordu.
Keskin nişancılar yüksek bir yere geçip pencerelerden terörist grup hakkında bilgi vermeye çalıştı. En ufak bir gaflette adamların işini bitirmede timdeki diğer askerlerden önce davranacakları tahmin ediliyordu. Barbaros telsizi eline alıp gerekli emri verdi.
"Sessizlik, hız ve dikkat. Hedef nokta 250 metre doğuda. Üç unsur halinde doğu yönüne güneyden ilerliyoruz. İlk temasta çatışma yok. Tespit edilmeden sızıyoruz. Tamam!"
"Anlaşıldı Tamam!" 13 kişilik bir JÖH grubunun bir kısmı binanın çatısına intikal etti. Yarısı ise Yıldırım timine destek için gelmişti. Soluğu Yıldırımın siper olduğu duvarın olduğu duvarın ardında aldılar. "Açık alandayız!"
Barbaros "Sis atıyoruz!" Diye ikinci emrini verdi. Aralara küçük mesafeler açarak ilerliyor ve devirli bir şekilde önlerini ve ardlarını kolluyorlardı. Yüzbaşı ardındakilere işaret vererek binanın duvarına sinip yaslandı. Sol omzundaki G3A3 silahın dipçiğini hafifçe yere vurdu.
"Yadigar, C4 patlayıcıyla kapıyı patlat!" Askerler biraz geride durmaya çalıştılar. "Gökdoğan unsurları yerini aldı tamam!"
"Yıldırım unsurları yerini aldı Tamam!"
"Bozkurt unsurları yerini aldı tamam!"
"3,2,1 hazır!" Kapıyı gürültüyle patladığında her yer duman altıydı. JÖH askeri Barbaros'un işaretiyle malinua cinsi K9 köpeğini serbest bıraktı. Köpek burnuyla hızlı bir şekilde kokuları yoklayıp güvenliklerinden emin olmaya çalıştı. Bu şekilde geçiş yollarından patlayıcı ve bomba bulunup bulunmadığını anlayabileceklerdi. K9 kulaklarını dikmiş ve bir tehlike olduğunu hissettirir gibi burnunu sürüp yere yattı. Yüzbaşı Barbaros Ege Demirsoy işaret verdi. Köpek kolunun ardına sinmiş ve tek bir emrini bekliyordu.
"Atıl Pars!" Köpek aniden kendisine yaklaşan teröristin üzerine atılıp kolunu kaptı ve onu etkisiz hale getirdi. Barbaros açık alana güvenle girmek için telsizden emretti.
"Sis bombası!" Yeniden etrafı saran dumanlar timi kamufle etmişti. JÖH'ün bir kısmı çatıdan giriş yapıp yukarı katı temizlemişti. Rehineler olduğu için dikkatli olmak zorundaydılar. Pars üzerindeki taktik yeleği ile tehlikeli noktalarını keşfetmek üzere önden gidiyordu. Sağ ve sol kanattan sistemli bir şekilde içeri giriş yaptılar. Devir işlemi yaparak birbirlerini kollarken karşılarına çıkan hainleri bir bir temizlediler. "Pencere kenarlarından uzak dur! Aynı anda tüm mermileri harcama!" Barbaros ikinci bir Erkin vakasını taşıyacak durumda değildi. Şarjör değiştirene kadar birilerinin diğerlerini kollaması gerekiyordu.
Sınıfların temizliğinden emin olmaya çalışıyorlardı. Barbaros hızla kapıları açıp içeriyi gözleriyle taradı. Sol omzunun üzerindeki tüfeği karşı merdivenin girişindeki teröristlere doğrulttum ve tetiği çekmelerine izin vermeden ikisini de avladı. "Rehineler üst katta! Çarpraz ateş! Göz açtırma tamam!" Üst merdivenden üzerlerine mermi yağıyordu.
"Bozkurt kartal 1, ikinci merdiven girişindeki hedef görüş alanında!" Zayiat vermemek için koordineli hareket etmek zorundaydılar. "Kartal bir Bozkurt, hedefe nişan alındı. Ateş emri bekliyorum tamam!"
"Ateş emri verildi. Tamam!" Şarjör değişimi için yanımdakilere talimat verdim ve tek el ateş sesi duyuldu. "Kartal 1 Bozkurt, 2. Kat merdivenleri temiz!" Hızla son kata doğru dikkatli bir şekilde ilerlediler. Tüm sınıfların temiz olduğundan emin olduktan sonra personel güvenliğinin uygun olduğunu bildirmişti.
"Çok dikkatli olun! İçeride küçük çocuklar var. Müzakere işi bende!"
"Emredersiniz komutanım!" Yadigar bir tekme darbesiyle kapıyı açtı. Gürültü içeriden bazı çocukların çığlık atmasına sebep olmuştu. Tim üçüncü kattaydı ve bir sınıf dolusu öğrenci üç silahlı teröristin karşısında can pazarı yaşıyordu. Teröristlerin yüzlerinde siyah kar maskesi bulunuyordu. Barbaros oldukça gergin olduklarını anlamıştı. Yolun sonuna geldiklerinin onlar da farkındaydı. Çocukların gözlerinde gördüğü o korku Barbaros'un yüreğini sızlattı. İçeride korkudan altına kaçıranlar bile olmuştu. Yaklaşık iki saattir burada ağlıyor ve duygusal şiddete maruz kalıyorlardı.
"Demek sonunda kavuştuk komutan!" Barbaros kendisini tanıyor gibi konuşmasına şaşırmıştı. Genizden itici bir gülme sesi duydu. "O rehinelerin kılına bile zarar vermeyeceksin lağım faresi!" Terörist yeniden genizden gülmüş ve itici bir şekilde ağzını şapırdatmıştı. "Buna sen karar veremezsin komutan!" Başıyla etrafındaki kalabalığı işaret etti.
"Gördüğün gibi güçlü olan benim. Sen ve senin gibiler bu kadar çocuğu riske atmamak için her şeyi yapar biliyorum." Aşağılayarak gülme sırası komutana gelmişti. "Zavallı çocukların arkasına saklanacak kadar aşağılık olduğunu biliyorum ama sen de şunu bil! Bir tekinin bile canını yakmana izin vermem! Onlar bu vatanın evlatları. Senin gibi leş kargalarına yedirmem!"
Tam da şu anda onu oyalaması gerekiyordu. Bakışları zavallı öğretmenin üzerinde dolaştı. Ağlamaktan perişan bir halde görünüyordu. Tüm silahlar teröristlerin üzerindeydi. Bir tanesi pencereden tehdit olup olmadığını anlamaya çalışıyor, diğeri öğrencilerin üzerine elindeki silahı doğrultup kendini garantiye almaya çalışıyordu. Komutanın muhatap olduğu kişi ise tam karşısındaydı. Adam bir kız öğrencinin örgüsünü sevimsiz siyah tırnaklarının arasına geçirmiş ve komutana karşı kendi hayatı üzerine pazarlık etmeye başlamıştı.
"Buradan çıkış yok komutan! Belki birkaç puan almış olabilirsiniz ama henüz oyunun galibi belli değil."
"Çocukları bırak p... Gücün yetiyorsa bana gel!" Dedi Barbaros. Üzerine atılmamak için kendini zor tutuyordu. "O kadar kolay değil. Seninle karşılıklı dövüş yapacağımız günler gelsin isterdim ama şu an eğlenmeye hiç vaktim yok."
Barbaros hainin cüretkarlığı karşısında nefretle soludu. "Görmeyeli leş kargaları kendini aslan zannetmeye başlamış. Birkaç çocuğun arkasına saklanan zavallı, aşağılık mahluklar olduğunuzu elinize oyuncakları aldığınızda unutmuşsunuz belli ki!"
"Karşımda konuşacak durumda değilsin komutan! Burayı kan gölüne çevirmem birkaç saniyemi alır. Sen beni vursan bile adamım çocukları süzgeçe çevirmekten bir an bile rahatsızlık duymaz. Bu yüzden ölçülü tartlı konuşsan iyi edersin. Kaybedecek bir şeyim kalmadı."
Askerlerin gözlerinin önünde genzimdeki bütün pisliği iğrenç bir ses eşliğinde yere tükürdü. "Benim için ikisi de son demek! Buradan benim çıkışım olmayacaksa hiç kimsenin çıkışı olmayacak. Birkaç eniği de yanımda götürsem gocunmam!"
"Sen bir şerefsizsin bunu yapmaktan çekinmeyeceğini biliyorum. Karşımda bu kadar konuşacak cesaret bulduğuna göre donunda fazladan bir sürü ağırlık taşıyorsun. Ya da taşıdığını sanıyorsun! Nazarımda ölmeden önce birkaç kişiye saldırıp puan kazanmaya çalışan kuduz biz köpekten daha iyi durumda değilsin." Barbaros karşısında savunmasız kaldığını biliyordu. O çocuklar bu milletin evlatlarıydı ve gerekirse tüm hayatın pahasına onları korumak zorundaydı. Şu an için tek derdi onun dikkatini dağıtmak ve korkutarak oyalamaktı. Karşısında bu işlerin adamı olan kirli bir yüz bulduğunu biliyordu.
"Senden istediklerimi vermezsen burayı tüm bu insanlara mezarı yaparım. Hatta belki sana ve arkadaşlarına bile..."
Yüzbaşı kahkahalarla gülüp rahat olduğunu hissettirecek şekilde sırtını kapıya yasladı. Her yanında tek bir emriyle o adamı vurmaktan çekinmeyecek güçlü ve gururlu vatan evlatları vardı. Sırtını önce Allah'a sonra da bu milletin aslanlarına emanet etmişti. "Kendini ne kadar da önemsiyorsun böyle! Sana bu cesareti kim veriyor?" dedi Barbaros dalga geçer gibi. Burnunu gürültülü bir şekilde çekip gözleriyle yüzü bozulan adamı alaşağı etti.
"Dur tahmin edeyim. Her fırsatta kıçını yaladığım o hainler değil mi? Köpeklik ettiğin adamlar! Tasmanı tutup zavallı kuduz bir köpeği pohpohlayarak aslan yapmaya çalışıyorlar. Unut bunu p... k... Ne aziz Türk milleti ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti senin gibi hainlerle masaya oturup pazarlık yapmaz! Haddini bileceksin önce!"
Onu korkutmayı başarmıştı. Teröristin dikkati dağılmıştı. Öyle ki askerlerin ateş bölgesi olarak isimlendirdiği pencere kenarına çektiğinin farkına bile varamamıştı. Keskin nişancıların onun hakkından gelmesi için tek bir adım daha gerekiyordu. Barbaros bir kaç adım sağa yönelip dikkatini yönelmesini istediği alana çekti. Hain, bakışlarını yüzbaşımdan çevirip 20 yaşlarındaki hademeye yöneltti ve öfkesini kontrol edemez bir şekilde, "Gel buraya!" diye bağırdı. Ağlamaktan helak olan zavallı kız çocuğunu hemen bacağının dibinden uzaklaştırmadan diğer yanına çevirdi. Kendini garantiye almak için onun da yanından uzaklaşmasına izin vermiyordu.
Hademe çocuk titrek elleri ve dizleriyle yalvarır şekilde teröristin yanında yerini aldı. "Bırak beni!"
"Kes sesini! Sakın ters bir hareket yapma!"
"Onu rahat bırak! Senin derdin biziz!" Diye bağırdı Barbaros. Yüzündeki balaklava yüzünün görünmesine izin vermiyordu. Hademe çocuğu, askerlerin gözlerinin önünde dizlerinin üzerine çöktürdü. Sol eli tüfeği tutarken diğeri cebinden bir bıçak çıkardı. Bu beklenilen bir şey değildi. Hademenin kulağını kesmek istediğinde sınıftan çığlıklar yükseldi. Öğretmen çocuklara sarılıp korumak için siper olmuş vaziyetteydi. Henüz 30-35 yaşlarında olan küt saçlı genç bir kadındı. Bir çocuk bu manzaraya dayanamayıp şoka girdi ve aniden kapıya yöneldi. Diğerleri de aynı şekilde onu takip etti. Son olanlar plansız bir şekilde gerçekleşmişti. Panik olan terörist istediği ateş bölgesine yöneldi ve çocuklara kurşun sıkacağı esnada komutan onu alnının tam ortasından vurdu. Gözleri açık bir şekilde bir tezek torbası gibi yere yığılmıştı. Birkaç asker çocukları tahliye etmeye uğraşırken Ozan, çocuklara silah yönelten soldaki teröristin üç mermi ile işini bitirdi.
Barbaros'un sol tarafındaki kilitli kapı bir anda açıldı ve iki terörist üzerlerine kurşun sıkmaya başladı. Her şey öyle hızlı gelişmiş ki güçlü reflekslerine rağmen onları çok geç fark etmişlerdi. Barbaros'a sıkılan kurşun omzunun üzerinden geçti ve aniden kırılan camdan gelen bir başka mermi teröristi yere serdi. Komutanın bakışların hayretle silahın ateşlendiği bölgeye yöneldi. Orada keskin nişancı bulunmadığını biliyordu, peki onu kurtaran kimdi?
"Yadigar!" Ozan'ın haykırışı bakışlarını sol yanımdaki adamı çevirdi. Derin derin soluklar alıp verdiğini fark etmiştim. Sağ eli gerdanını tutuyordu. Dikkatli baktığımda boşalırcasına kan aktığını görebiliyordum.
"Yadigar!" Dedi Cihangir telaşlı bir sesle. " vurulmuş!" Yadigâr bir anda dizlerinin üzerine çöküp yüzüstü düştü. Boynundan tüm kamuflaj kıyafetini allara boyayacak kadar güçlü bir kan sızıyordu. Telsizden Ferit'in sesi duyuldu. "Yadigar!" Kürşat nemli gözlerle yerde yığılan dostumuza bakıyordu. "Durma! Ambulans çağır!" Hastane çok yakındaydı. Ambulans sesini duymamız birkaç dakikamızı almıştı.
"Dayan aslanım! İyileşeceksin!" Güçlükle nefes alıyordu. "Ulan çok erken be! Sakın! Sakın aklından geçirme!" Umut'un feryadı Yadigar'da belli belirsiz bir tebessüme sebep oldu. Yüzü morarmıştı. Boğazına hava dolduğunu farkedip baş geri çene yukarı manevrası yaptım. Gazlı bezle kanamaya müdahale edip baskı uyguladım.
"Şehadetin geleceğini biliyordum!" Dedi hırıltılı bir sesle. Yüzünde korkunun zerresi bile yoktu. "Kendini yorma! Ambulans gelmek üzere."
"Uğruna..." Yutkundu. "Şehit olacağım cennet gibi bir vatanım var! Ne mutlu bana! Değer! Bin ömre değer!" Komutanın gözlerinden yaşlar süzüldü. Ağlamayı beceremezdi. İlk kez bir silah arkadaşımın şehadetini görmüyordu. Canım yanıyordu. "Anama söyle! Ağlamasın! Bundan böyle sizi evlat bilip bağrına bassın!" Kürşat ve Cihangir artık onu duymuyordu. Barbaros'un omuzları acıyla sarsıldı. Ferit'in feryadı telsizden duyuluyordu. Zeren sırtını döndü. Kardeşlerini son kez bu şekilde görmeye dayanamıyordu. Türkan ise başında bereyi eline almış sırtını kara tahtanın altındaki duvara yaslayarak öylece dolu gözlerle zemini izliyordu. Vedaları sevmezdi.
Tok adım sesleri odanın içini doldurdu. Sağlık ekibi birkaç dakika içinde gelmişti. Yadigar'ı hızlı bir şekilde sedyeye yerleştirdiler. Yaraya ilk müdahaleyi yapıp kanı durdurmak için çabaladılar. Onu hemen hastaneye yetiştirme kaygısına düşmüşlerdi.
Hastanenin kapısından girdiklerinde hemşire "nabız düşüyor. Hastayı kaybediyoruz." Diye yükseldi. Timdeki arkadaşlarının gözyaşları ve inkar eden sesleri Yadigar için hastane koridorlarında yükseldi. "Yadigar! Dayan oğlum kendini bırakma!" Dedi Ferit. Herkesten sonra gelmiş ve onunla son dakikalarını geçirmek için hastane koridorlarında deli gibi koşmuştu. "Daha çok hain ezeceğiz. Vazgeçmek yok! Yarım bırakmak yok!" Diye haykırdı Ozan. Doktor defalarca elektro şok verse de artık Yadigar için bir şey yapmak mümkün değildi. O çoktan vatan için kanını akıtan yiğitlerin arasına karışmış onlardan biri olmuştu. Hemşire örtüyle Yıldırım Timinin ilk şehidinin üzerine örterken arkadaşları hıçkırıklar içinde gözyaşlarına boğulmuştu.
Oysa ölümle ilk kez kucak kucağa dolaşmıyorlardı. Zaten bu mesleği seçtiklerinde önce Allah'a sonra da vatana adanmaktan çekinmeyeceklerinin yeminini vermişlerdi. Kendilerinden önceki vatan evlatları bu uğurda feda olurken onlar bir kenarda izlemeyecek ve şanlı Türk bayrağını gururla dalgalandırmaktan çekinmeyeceklerdi. Ne feda oluşlar boşunaydı ne de akan gözyaşları isyandandı. Gözyaşı durmaz akar yürek alev alev yanardı. Şehitlik kıymetli mertebeydi ama ayrılık hasreti kolay kolay insanın yaralı bağrını terk etmezdi.
🦋🦋🦋
Merhaba değerli dostlarım. Bu gün hüzünlü bir bölümle sizlerleyim. Yadigar'ın şehadeti ani ve hüzünlü oldu. Yeni bölüm sezon finali olacak ve üçüncü kitaba geçeceğiz. ☺️🦋
Büyük yüzleşmelere hazır olun derim. Yeni haberler ve duyurular için beni takip etmeyi unutmazsanız sevinirim. 🦋☺️
Hoşçakalın 🌹
Kitappad - Wattpad: syildiz_koc
İnstagram:seyma_yldz_koc
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.85k Okunma |
327 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |