32. Bölüm

32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Medya: (Özge öz) Nar çiçeğim 🎶🎶

 

 

32. BÖLÜM: HASRET

Alina’nın Kaleminden

“Kalbimin her cephede mağlup olduğu bir savaşın ortasındayım.

Çıplak ayaklarım kan revan içinde.

Yüreğimdeki yaralar düşünüldüğünde bedenimdeki hiçbir yaranın önemi yok!

İlk kez biri sırtımdan hançerlemiyor.

İlk kez burun üstü yere itilmiyorum.

Alışkınım darbelere, artık hiçbiri ağlatmıyor.

Tecrübeli asker savaştan korkmazmış.

Çok uçuruma itildiğimden midir bilinmez, kanatsız uçmayı da öğrendim.

Hiçbir düşüş seninki kadar acıtmıyor. Ne acı ki buna da alışmışım.”

Elimdeki not kâğıdını bıraktım. Sırtımda işkence izlerinin sızlıyordu. Başımı duvara yaslayıp alnımda kabuk bağlayan o yarayı düşünmemeye çalıştım. İşaret parmağımda henüz pıhtılaşmamış birkaç damla kanın sızdığını fark ettim. Kâğıdın üzerinde hatrı sayılır lekeler bırakan o sıvıya duygusuzca baktım. Parmağımı duvara değdirip dört yapraklı dalsız bir çiçek çizdim. Yanına da bulanıklaşan görüş açıma aldırmadan mavisi eksik bir kelebek iliştirdim. Bana onu hatırlatacak tek bir ize bile muhtaç olduğumu düşündükçe gurusuzluğum yüzümün daha da kızarmasına sebep oluyordu.

Bakışlarım isteksizce bulunduğum kafesinde parmaklıklarında dolaştı. Karanlığa alışan gözlerim en ufak bir ışık huzmesinde kısılacak hale gelmişti. Kaç gün geçtiğini bilmiyordum. Bana ölmeyecek kadar yemek veriyorlardı. Güçten düştüğümü ve zayıfladığımı biliyordum. Saatler sessizdi sanki. Zaman nasıl akıp gidiyor anlamıyordum. Hayatım aynı döngünün içerisinde yalpalayıp duruyordu. Yemek, uyku ve banyo… Günde üç dört kez kilit sesi duyuyordum. Ellerim zincirli olduğu için onlara direnmem mümkün değildi. Kafamda defalarca kaçma planları yapmış ve her seferinde bu köhne yerden kurtulmanın mümkün olmadığı gerçeğiyle yüzleşmiştim.

Aklımda Barbaros ‘la olan son görüşmemiz vardı. Rüyalarım, aklım hınca hınç onunla doluydu. Ona olanları her düşündüğümde deli gibi kızıyordum. Bana yaşattıkları affedilir gibi değildi. Artık affetmek benim için bir ihtimal bile olamazdı. Güvendiğim dağlara karlar yağmıştı. Uğruna canımı verecek kadar büyük bir sevda ile bağlandığım adam beni sadece çıkarları için kullanmış, aslında hiç sevmemişti. Onunla yüzleşmiştim. Kalbimdeki tüm öfkeyi yüzüne haykırmış ve yaptıklarının bedelini ihanetle ödetmiştim.

Oysa en çok kendime kızıyordum. Onu kaybetme fikri beni bu kadar kanattığı için kendimden nefret ediyordum. Onu tanımadan önce gururda eşine az rastlanır bir kadındım. O benden gururumu almıştı. Kendime duyduğum saygıyı almıştı. Gözlerimin önünde bana hayatımın en büyük oyununu oynamıştı ama ben farkına bile varmamış onun evini yuva yapmanın derdine düşmüştüm. Tüm kalbimle ruhumla onun sevdasına tutunmuş ve gözlerimi kapatmıştım.

Aslında içten içe bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Bu kadar kısa sürede böylesi bir aşkı bana yaşatması fazla hayalci geliyordu. Gerçekler bu kadar canımı yakarken hâlâ onu özlediğimi düşündüğüm için kendime çok kızgındım.

Gözlerimin önüne gelen yüz, binbir yamayla tutturduğum paramparça kalbimi daha da acıttı. Öfkeyi tüm iliklerime kadar hissediyordum. Erkin… Onun burada Vladimir’in yanında ne işi vardı? Neler döndüğünü bir türlü anlayamıyordum. Kamar demişti Vladimir. Burada bir görev için bulunuyor olabilir miydi? Bu yüzden mi zihnime erişmeye çalıştıklarında onlara engel olmamıştı. Onun derdi de dayımın bana bıraktığı bilgi miydi? Türk istihbaratı da aynı bilginin peşinde olduğu için mi bana bu ülkede yer yurt vermişti? Bu düşünceye inanmak benim için en başından beri çok zordu. Burada asla yabancı biri olduğumu hissetmemiştim. Beni sevmiş korumuş bir kardeş gibi sahip çıkmışlardı. Devlet çalışmam için iş ve kalabilmem için güvenliği yüksek bir ev tahsis etmişti. Üstelik ben gazeteci kızın ölümüne sebep olmuştum ve bu yüzden görevleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Buna rağmen beklediğimden daha iyi muamele gördüğümü kabul etmeliydim.

Gözlerim yeniden çaresizce odanın duvarlarında dolaştı. Burada nefes almak bile öyle güçlü ki. İhtiyaç görebilmem için küçük bir barakayı andıran alaturka tuvalet bulunuyordu. Bir lavabo, istediğim zaman su içebilmem için küçük bir musluk ve birkaç bardak vardı. Kafamdaki düşünceler yüzünden aklımı kaybedecek gibi oluyordum. Yine adım sesleri kulaklarıma ilişti. Gelenin kim olduğunu tahmin etmek hiç de güç değildi.

Önüme gelen dağınık saçlarım bakışlarım kısmen gölgelendirirse de tamamen görüş açımı kapatmamıştı. İnledim. Tutamların arasından kilidi açmaya çalışan hastalıklı mavi gözleri gördüm. Dışarıdan bakıldığında neredeyse dayıma tıpatıp benziyordu fakat karşımda bir hain olduğunu artık maskesine rağmen görebiliyordum.

“Ah sevgili yeğenim. Bu ne güzellik!” Tırnaklarımı uzandığım tozlu zemine bastırdım. Onu gördüğümde boğazdan atılıp gırtlağını var gücümle sıkmak istiyordum. Üzerindeki şık takımla gereksiz bir cesareti yüreğine geçirerek tam karşımda durdu. Yanında üç adamı daha vardı.

“Sanırım Türkler böyle bir durumda iti an çomağı hazırla derdi değil mi?” Genizden alay eder gibi güldüm. Yüzü çoktan düşmüştü fakat bunu belli etmemek için yoğun bir çaba sarf ediyordu. “ Neden karşımda durmaya çalıştığını anlamıyorum. Benimle işbirliği yaptığında bundan fazlasıyla kârlı çıkacağını biliyorsun. Bu düşmanlık neden?” Yüzümde alaycı bir tebessümle sırtımı yasladığım duvarda dikleştim.

“Gözümdeki değerinin ne olduğunu biliyor musun? Aşağılık bir domuzsun. Kan emici bir asalak. Bir hain! Senin gibi bir pislikle işbirliği yapmaktansa şerefimle bin kere ölmeyi tercih ederim.”

Adımlarını bana doğru atıp uzanmadığım bir noktada olan o demir kolu çekti. Bununla birlikte ensemdeki kancanın yukarı doğru hareket ettiğini hissettim. Bacaklarım birkaç saniye içinde tüm direnişlerime rağmen yerden uzaklaştı ve kurbanlık bir koyun gibi havada asılı kaldım. Artık yanıma gelme konusunda çok daha cesaretliydi. Adamlar itici bir şekilde sırıtıp birbirlerine destek atarken gözlerimi o aşağılık heriften bir an bile ayırmıyordum.

“Bu kadar gururlu olma Alina! Hayat fazla kısa ve sen bu çirkin yaşamı hak edemeyecek kadar güzelsin. Seni paraya boğarım. Aklının alamayacağı kadar yüksek yerlere gelir makam sahibi olursun. Bunları elinin tersiyle itmen ne derece mantıklı? Zaten Bosna bitmiş durumda. Her gün Boşnak halkı büyük bir soykırıma maruz kalıyor. Dünya sessiz! Yakında burada da benzer bir kader baş gösterecek. Hayatın boyunca kaçarak yaşayacak değilsin ya! Bana sığın ve Türk askerlerinden edindiğin bilgileri paylaş ben de seni mutlu edeyim.”

Şimdi kahkahalarla gülme sırası bana gelmişti. Gözlerimi ondan ayırmadan en alaycı ve küstah halimle güldüm. “Ne kadar büyük hayaller kuruyorsun böyle! Sen Türk halkını tanımamışsın. Oynadığın oyunları ayağına dolamayabileceklerinden en ufak bir şüphe duymuyorum. Seni ve örgütünü doğduğuna pişman edecekler. Kiminle dans ettiğinin farkında bile değilsin!”

Bana doğru birkaç adım atıp, “Zamanı geldiğinde desteksiz konuşmadığımı anlarsın!” dedi. “Şimdi sana son kez soruyorum ve sözlerime kulak versen iyi edersin. Kardeşlerinin hayatı sana bağlı ve tabii ki dayının da. Zavallı yıllardır burada tutsak! Çaresizce birinin gelip kendisini kurtarmasını bekliyor. İnsanlar beni onun yerine koyup çoktan benimsedi. Bir casus olduğum görev arkadaşlarının bile aklına gelmedi.” Başımı eğdim. Dayımın bunları yaşayabileceğini düşünemediği için kendimi suçlu hissediyordum. Belki bazı şeyleri daha erken fark etmiş ve üzerinde durmuş olsaydık Yugoslavya iç savaşa sürüklenmeyecekti.

“Ne acı değil mi? Onun bir hain olduğunu zannediyorlar. Yıllarca milletine canını dişine takıp büyük hizmetlerde bulundu. Fakat bugün bölücü bir terörist, bir cani olarak anılıyor. Kimse gerçek İmran’ın nerde olduğunu bilmiyor. Her şey olup bittiğinde insanlar onun bir hain olduğuna inanacak. Ardından lanetler edilecek.”

Kendi hatalarım aklıma geldiğinde yerin dibine girmek istedim. Onun bir hain olduğuna inandığım için kendimi suçlu hissediyordum. Beni sevgiyle büyüten adamdan Barbaros’la konuştuktan sonra ölesiye bir nefret duymuştum. Bunları yaşamış olabileceğini nereden bilebilirdim ki?

“Neden Berina’yı kurtarmadın? Ya da daha doğrusunu sormak gerekirse neden beni esir olmaktan kurtardın?” Alay eder gibi iç çekti ve sağ elini ceketinin içine sokup çıkardı. “Çünkü işime yarayacak asıl kişinin sen olduğunu biliyordum. Yanıma çekecek ve seni emellerim için kullanacaktım. Askerdin! Tanınıyordun! Kısacası işime gelirdi. Fakat sen Bosna’da yanlış tarafta yer alıp Sırp gruplara saldırınca bu düşünceden vazgeçtim. Ölümün benim için daha tercih edilebilir göründü. Fakat şanslıydın! O kadar insanın içinde bile canını kurtarmayı başardın! Ne olduğunu bile anlayamadan Türk Özel kuvvetleri seni yaka paça alıp götürdü. Konuşup bir şeyler anlatmaman işime gelmişti. Bu yüzden öldürme planından vazgeçip seni yeniden yanıma çekmek istedim. Eğer yönlendirebilseydim benim için hatrı sayılır casusluk planları yapacaktın.” Ben başımı geriye atarken işaret parmağı şakaklarımdan çeneme doğru bir seyir takip etti.

“Öldürsen de bana bunca iyiliği yapan insanları ele vermezdim. Hatta bilakis seni bitirmek için onlara elimden gelen yardımı yapardım.” Erkin’in gururlu bakışlarını fark etmiştim fakat yüzüm dostum bildiğim adama bir kez bile gülmemişti. Kırgınlığın bir ömür geçmezdi. “Aptalsın Alina! Uykudan uyanman için daha ne yapmalıyım? Seni gerçekten sevmediler. Her şey bir oyundu. Tek amaçları beni yakalamaktı.” Burunlarımızı birbirine değecek kadar yaklaştı. Bakışlarım ondan ayrıldığında yeniden Erkin’i buldu. Başını reddeder gibi salladı. O hain değildi. Tahmin ettiğim gibi karşımda duruşu görevinin bir parçasıydı.

“Ben kimseyi sırtından vurmam!” Elindeki bardağı yere savurdu. “Beni vurdun! Aramızda sorunların olmadığı o dönemde bazı eylem planlarımı mahvettin. Benimle ilgili daha fazla bilgiye erişmelerine sebep oldun.” Dişlerini yeniden burun buruna gelmemizi sağladı. Yüzümde kocaman bir tebessümle “Bundan mutsuzluk duyduğumu kimse söyleyemez!” Dedim. Kahkaham gözünün seğirmesine sebep olmuştu. Benden faydalansa da Vladimir’i mahvetmesi memnuniyet sebebiydi. “Yoksa bu yüzden örgüt seni tefe koydu da biz bilmedik.” Yeniden kahkaha attım. “Kullanılacak bir müjde daha! Zavallı casus! Her an ipini çekmek isteyen kuduz köpeklere sığınıyorsun!” Bunu kışkırtıcı bir rahatlıkla alay eder gibi söylemiş ve onun kızaran yüz ifadesini görerek doğruluğundan emin olmuştum. “Seni sersem!” Dediğimde konumuma rağmen yine onu üzmeyi başarmıştım.

“Berbat görünüyorsun ve benimle alay edecek durumda olduğunu hiç sanmıyorum. Özellikle kardeşlerinin hayatının benim iki dudağımın arasında olduğunu düşünürsek.” Yüz ifadem düşmüştü. “Kuduz köpek. Kardeşim Muris senin elinde değil. Bulunduğu askeri birlikte Boşnak halkı için savaşıyor.”

“ peki ya Berina!” Dediğinde gözlerim yeniden öldürecekmiş gibi gözlerine odaklandı. “Kim bilir o ölüm kampında ne kadar kötü muamele görüyor. Dövüyor sövülüyor, kim bilir kimler tarafından istismar ediliyor. Askerlerin mezesi olduğundan şüphe duymuyorum.” Kaygısızca omuz silkti ve rahat tavırlarla ayağının altındaki canları hafifçe kendinden uzaklaştırdı.

“ Ne acı değil mi? Sevdiğin adam onu ölüme terk etti. Seni aylarca kandırdı. Sen…” Daha fazla bir şey söylemesine izin vermeden başıboş bir şekilde sallanan bacaklarımı boynuna doladım ve var gücümle boğazını sıkmaya başladım. Bu hamlemle neye uğradığını şaşırmış ve hazırlıksız yakalanmıştı. Dişlerimi sıkıyordum. Bakışların üzerinde dolaşmasa da ne halde olduğunu tahmin etmek hiç de güç değildi. Şu an mosmor kesilmiş hırlayarak boğazına sarılmış bacaklarımdan kurtulmaya çalışıyordu. Gözlerim Erkin’in onaylanmayan bakışlarında dolaştı. Bu hainin ölmesini istemiyordu.

“Yardım et!” dedi yalvarır gibi. Erkin’den kendisini kurtaracak bir şeyler yapmasını bekliyordu. Cellat kılıklı üç adam bir anda etrafını sarıp onu bacaklarımın arasından almaya çalıştı. İleri geri sallanarak Vladimir’i benden almalarına müsaade etmedim. “Şuna bak! Keçi gibi inatçı! Üç adam baş edemiyoruz.” Dedi biri. Daha iri yapılı olan ise, “O kadar güçlü olduğunu tahmin etmemiştim.” diye yakındı. Vladimir’in homurdanmaları ve çırpınışları daha da şiddetlenenmişti. Gözlerimin önünde boğuluyordu ve onu bırakmak içimden gelmiyordu.

“Onu bırak Boşnak kızı! Yoksa o güzel bacaklarını elindeki hançerle parçalamak zorunda kalırım.” Başımı sağlı sollu sallayıp dişlerimin arasından “Asla!” diye haykırdım. Bu sefer öldürmeme engel olamayacaklardı. Bakışlarından Erkin’in başka planlar kurduğunu anlamıştım. Erkin bir hain olamazdı. Daha önce Barbaros’la Radavon’un av köşküne İngiliz barış elçisi kılığında gelmişlerdi. Şimdi de Vladimir’in bağlı olduğu gizli örgüte sızmış olmalıydılar.

Erkin’in duygularının farkındaydım. Eğer beni gerçekten seviyorsa mutsuzluğunun sebebi görevden başka bir şey olamazdı. Bir süre daha yaşamasına izin vermem gerektiği kanaatine vardığımda bacaklarım kendiliğinden çözüldü. Vladimir gözlerimin önünde şiddetli bir öksürük tufanına tutulmuş gibi yere savruldu. Boğazını tutup kesik soluklar alarak nefesini yeniden düzenlemeye çalıştı. Gözlerim üzerinden bir an olsun ayrılmıyordu. Omuzları defalarca sarsıldı ve göğüs kafesi şiddetli bir şekilde inip kalktı. Moraran yüzüne ve alnındaki o ter damlacıklarına kışkırtmak ister gibi alayla bakıp kahkahalarla güldüm.

“Sana mor çok yakışıyor! Kuduz bir köpek gibi hırlamandan hoşlandım!” Sözlerim Vladimir’in hızla yerinden kalkıp üzerime atılmasına sebep oldu. Saçlarımı bileğine dolayıp başını sertçe geriye çektiğinde Erkin kolunu tutup üzerine geldi fakat sağımızda ve solumuza vuran üç adam beni hainin ellerinden almasına izin vermeyecekti.

“Aşağılık ka…” dedi casus, soluğuyla nefesimi keserken. Ona bu kadar yakın olmaya tahammül edemiyordum. Dişlerimi sıkıp kaskatı kesildim ve karnına ayağımla sert bir tekme savurdum. Bu hareketi asla dayıma yapamazdım çünkü o Vladimir’in aksine iyi yetiştirilmiş şerefli bir askerdi. Vladimir yakın dövüş konusunda onunla kıyas edilemeyecek kadar zavallı durumdaydı. Birkaç adım sendeleyip inledi ve karnının tuttu. Bu hali yanındaki adamları güldürse de hainin ters bakışlarını fark eder etmez yüzlerini toparladılar.

“Seni…” Sözünün devamını getirmesine izin vermeden kışkırtıcı bir şekilde gülümsedim. “ Neden söylemek istediğin şeyleri zincirsiz olduğumda dile getirmiyorsun? Yoksa senin için fazla mı zorum? Benimle baş edememekten korkuyor olamazsın değil mi?” Radavon’a yaptığım gibi onu aşağılayıp kahkahalarla güldüm. “Biliyor musun sen Radavon’dan bile zavallı bir hainsin. Ona fiziksel açıdan gücümün yetmesi pek mümkün olmamıştı.” Yeniden hırsla üzerime atılmak istediğinde Erkin’in iri kaslı gövdesi karşısında durdu. Haline ve bana yapacaklarına aldırmadan “Seni minik bir sıçan gibi ezebilirim. Ve bu hiç zamanımı almaz.” Dedim.

Bana sırtını dönüp ardından demir kapıyı sertçe vurdu. Gürültü irkilmeme sebep olmamıştı. Daha beter çalım atmalara alışkındım. Erkin öfkeli bir yüz ifadesiyle yanıma geldi ve çenemi tutup sertçe sıktı. Diğerlerinin bakışları hâlâ üzerimizdeydi ve bu halimizden epey keyif alıyor gibi görünüyorlardı.

“Sakın bir daha bunu deneme?” Dedim ürkütücü bir ses tonuyla . Kaşlarım havalandı. Bacağımı bacak arasına geçirme isteğiyle dolup taşıyordum ama kendimi tuttum. O an elime tutuşturduğu kâğıdı ve metal girintili cismi fark etmiştim.

“Bana emir verebilecek kadar tabanlı olduğunu sanmıyorum yandan çarklı. Bence sahibinin peşinden toz olup kendine büyük bir iyilik yapmalısın! Pek terbiyeli bir kız sayılmam.” Fısıldar gibi konuştum. “Hatta sana bir sır vereyim, dengesizin tekiyimdir. Asla sağım solum belli olmaz. Üzülürsün!” Tehditim diğerlerinin birbirine dirsek atmasına sebep oldu. Beni alaya alarak büyük bir hata yapıyorlardı.

Erkin inandırıcı olması için sertçe kolumu çektiğinde kendimi diz üstü yerde buldum. Başımı geriye atıp önüme gelen saçlarımın arkaya süzülmesini sağladım ve ardımdan gidişlerini izledim. Kimsenin kalmadığından emin olur olmaz not kağıdını okumaya başladım.

“Alina! Yaşadıkların için çok üzgünüm. Bana kızgın olduğunu biliyorum. Bunu gözlerinden okumak hiç zor değil. Ama iyi niyetimize inanmanı istiyorum. Seni buradan kaçırmak zorundayız. Bir hain olmadığını en başından beri biliyordum. İkimizin de amacı ülkemize ihanet edip halkımıza zulmeden hainleri bulup adalete teslim etmek. Bu yüzden birlikte hareket etmek zorundayız. Buradan kaçmaya çalıştığında bu anahtarı kullanabilirsin. Tüm kapıları dışardan kilitleyip senin için uygun ortamı hazırlayacağım. Üç gün sonra gece saatlerinde. Seni almak için gelecekler. Şimdilik göze batmamız lazım.”

Buradan kaçacaktım. Beni daha fazla esir etmesine izin vermeyecektim. Sürekli yeni bilgi alma umuduyla beni hipnoz etmeye kalkıyorlardı. Artık bu girişimlerin zihnimdeki diğer anılara zarar verdiğini hissedebiliyordum. Dayım türlü aldatmacalarla doldurduğu zihnimi yerleştirdiği bilgiyle birlikte kilitli bir odaya hapsetmişti. Ona erişmeyi beceremedikleri için o kilitli oda kimsenin işine yaramıyordu. Çünkü dayım hainlere karşı ikimizi de korumalarına almıştı. Gerçeklerin peşinden gidecek ve bu esarete daha fazla izin vermeyecektim.

***

Aradan sadece üç gün geçmişti. Bu süre zarfında ne ekmek yemiş ne de bana ölmemem için bırakılan suyu içmiştim. Yara bere içindeki zavallı bedenim dün geceden bu yana sert beton zeminde ölü gibi uzanmış yatıyordu. Birkaç kez gelip yemek ve su bırakmışlardı ama gördükleri manzara hiç değişmemişti. Benim için endişelenmeye başladıklarını biliyordum. L şeklindeki odanın içinde mahzeni hatırlatan o girişinin ağır çelik kapısı gürültüyle açıldı. Adım seslerini tanıyordum. Hızlı ve ritmik… “Sür… ölmüş olabilir mi?” Dedi biri. Gözlerim kapalı olduğu halde onun kim olduğunu anlamıştım. Vladimir’in hakladığım adamdan sonra yeni sağ kolu olmuştu. Kısa boylu tıknazdı ama ateş rengini anımsatan gözlerinden tehditkâr ve acımasız olduğunu ilk görüşte anlamıştım.

Her seferinde korkak kıçlarını başlarını belaya sokmadan içeri giydirebilmek için minik bir suikast ekibini içeri daldırmaya ihtiyaç duyuyorlardı. Bulunduğum yerde kımıldamadan öylece yatmaya devam ettim. “Ölmüş olabilir mi?”

“Nefes alıp verdiğini düşünmüyorum. Hırpalanmıştı. Bir kadının bu kadarına dayanması bile oldukça güç. Dayanıklıymış.” Demir parmaklıkların kapısı birkaç anahtar çevirme hareketinden sonra tamamen açıldı. Adım seslerini duyabiliyordum. Bana yaklaştıkça kalplerinin hızlandığını nefes alıp verişlerinden anlamıştım. Yeterince zararsız olduğumdan emin olduktan sonra ikisi ayaklarımın dibinde biri başucumda olmak üzere üç adam yanımda yerini aldı. Tüylü, iri sert bir elin nabzına yerleştiğini hissettim ve tepki vermemek için kendimi zor tutuyordum.

“Nabzı çok zayıf! Vladimir bundan hoşlanmayacak!”

“Hemen bir sedye getir! Çabuk acele et! Kız ölürse ne hazinelere ne de belgelere erişemeyiz. Vladimir’e haber vermeliyiz.” Sedyenin gürültülü bir şekilde demir kapıdan içeri girdiğini duyumsadım. Hemen ardından beni o sedyeye yerleştirip mahzenimden çıkardılar. Gözlerimi açmadığım için hangi koridorlardan geçtiğimi bilememiş fakat her bir koridorun görünüşlerini sağ ve sol olarak hesap ederek aklımın bir kenarına yazmıştım.

Beni sedyeden kaldırıp ameliyat masasına andıran soğuk bir masaya bıraktılar. Artık zincirlerimden kurtulmuştum. Doktor penlight denilen küçük el fenerini gözüme yaklaştırdığında hepsinin dikkati üzerindeydi. Gözlerimi açıp dudaklarımı kıvırarak gülümsedim. “Merhaba!” Doktorun gözleri iri iri açılırken elimdeki neşteri göğüsüne saplamaktan çekinmedim. Bana silah çekmeye çalışan suikastçinin kaşla göz arasında elindeki silahı kavrayıp o şaşkınlığından kurtulmadan boynunu kolumun arasına aldım. Bunu o kadar hızlı yapmıştım ki diğer ikisi bana kurşun sıkmaya çalıştığında arkadaşlarını süzgeçe çevirmekten kurtulamamıştı. Sedyeye siper olarak önüme çekip kollarımın arasındaki cesedi kendimi korumak için kullandım. Onları daha atik davranıp vurmam birkaç saniyemi almıştı. Şanslıydılar henüz hayatlarını bitirecek yerlerinden vurmamıştım.

Kolumun eklem bölgesine sıkıştırdım boynu serbest bırakıp bir tezek çuvalı gibi yeri yığılmasını izledim. Karnından vurduğum adamın önüne geçip topuğumu eline sertçe bastırdım. “Ne olur beni öldürme anahtar !”

“Bu konuda kimseye söz verdiğimi hatırlamıyordum.” Üzerine eğilip gözlerimi nefretle gözlerine diktim. “Bana dayımın nerede olduğunu söyle!”

“ İmran Borya burada değil. Onu götürdüler.” Saçını kavrayıp başını kanıyla kirlettiği seramik zeminden kaldırdım. “Nereye götürdüklerini söyleyeceksin! Eğer yaşamak istiyorsan! Bilirsin gözü karalığımla bilinirim ve merhamet övündüğüm bir duygum asla olmadı. Özellikle de hainlere karşı!”

“Yemin ederim bilmiyorum. Tanrı aşkına bilsem neden söylemeyeyim! Ne olur beni bırak!” Biraz daha doğrulup gücün bende olduğunu hissettirecek şekilde gülümsedim. “ Wladimir denilen o hain geldiğinde ona geri geleceğimi fakat bu sefer canını almadan asla yoluma devam etmeyeceğimi söyle. Hiç ummadığı bir anda beni ensesinde bulacak ve canını yakmaktan bir an bile çekinmeyeceğim. Bana ve aileme yaşattıkları için bizden daha önemlisi Boşnak halkına zulmettiği için onu bin pişman edeceğim. Artık en büyük düşmanı benim.”

Elimdeki anahtarla çıkış yoluna doğru yöneldim. Büyük şamdanlarla dolu bir koridor beni karşılamıştı. Tüm odaları tek tek dolaşıp dayıma dair bir iz aradım. Bu adamların sözüne güvenip emin olmadan asla gitmeyecektim. Ve haklıydılar. Dayım burada değildi. “Seni kurtarmak için döneceğim dayı! Benden utanmayacaksın.” Daha fazla vakit kaybetmemen gerektiğini anladım ve çıkışa yöneldim.

Barbaros’un Kaleminden

(Birkaç saat önce)

Sindiğim damın kenarından bulunduğu şehre uzun uzun baktım. Elimdeki sigaranın dumanı içine kazır gibi soludum. İçimde feryat eden kuşları kendi ellerimle sigaramın kahredici dumanında boğduğumu hissedebiliyordum. Alina sadakatinin sembolü olan turnaları gözlerimin önünde kurşunlayıp öldürmüştü. Göğüs kafesimin üzerinde ona dair izler taşıdığımı bilerek gözümden damlayan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim. Küçük bir silkeleme hareketiyle sigaramın küllerini dizlerimin dibindeki pirkete bıraktım. Burnumu çekip derin derin solumaya çalıştım. Kızgın yağ ile yıkanan ciğerlerimin ferahlamasını umarak kalbimdeki köz yığınının sigaranın külleriyle birlikte benden uzaklaştığını düşledim.

“Artemis çiçeği!” dedim tükenir gibi. Kalbimin üzerine sert bir yumruk indirdim. Sanki yeterince acıtsa derdim son bulacak ve iyileşecekti. Bir hain… Bir terörist… Ona yakıştıramayacağım ne çok sıfatı kendine giydirmişti. Ben sana değdiremedim sen nasıl korktuğum o kadına dönüştün diye hesap sorsam bu hırçın sevdanın galibi kim olurdu?

“Sen bu olamazsın Alina! Bir haini kollarımın arasına almış olamam. Bu dokunuşlar yalan olamaz. O gözler ne çok sevdi beni. Ne çok özledi ben bilirim. Unutmaz! Bir kalemde silip atamaz.” Yeniden göğsümdeki izi parmak uçlarımla yokladım. “Gerçekten beni öldürmek için mi bastın o tetiğe? Beni düşmanın olarak gördün de bu yüzden mi bir kalemde silip attın? Yâr… Ne olur başka türlüsü olsun! Seni düşman kabul edip kurşun sıkmak mecburiyetine düşürme beni. Kıyamam! İncitemem! Beni sensiz yaşmak zorunda bırakma. Sen vatanım dediğin bu topraklara o şanlı bayrağa ihanet etmezsin. Yapma Artemis çiçeği! Ben o şanlı bayrağı başına örtü yapıp kına gecende kalbinde yükseltecektim. Beni kurduğum hayallerden utanacak bir hale getirme. Ne çok savaştım senin için. Ne çok göz yaşı döktüm. Ne çok sevdik! Birbirimizde kapanmayacak yaralar bıraktık. Bu ihanetin izleriyle nasıl devam edilir bilmiyorum.”

Sağ elim göğsümün üzerinde taşıdığım o düğün fotoğrafına gitti. Yosun gözler gözlerime değdiğinde ruhumun tenimden çekildiğini hissettim. Hayatımın çamurun içine bulandığını düşündüğüm bir anda çekilmişti ve yüzümün her bir zerresinden mutsuzluk okunuyordu. İncecik bedeninin o güzel gelinliğin içinde ne kadar zarif durduğunu görüyor öfkemi güçlü tutmak için kendimle savaşıyordum. Ona bakmak istemiyordum. Gözlerini azılı bir düşman gibi görüyordum. Bakışlarının karşısında çırıl çıplak kalacağımı bilir gibi yalanlarımdan utanıp gözlerimi gözlerinden hep kaçırıyordum. Bir yanım ise onu karşıma çıkaran ve bana böylesi bir aşkı yaşatan kadere minnet duyuyordu. Kalbim yanılmaz Alina. Sen kötü biri değilsin.

“İyi misiniz komutanım!” Tanıdık ses nemlenen gözlerimi silip biraz daha sakinleşmemi sağladı. Kürşat’a omzumun üzerimden sert sert baktım. “Ulan insan geldiğini haber verir. Komutanına sinsi sinsi yaklaşmaya utanmıyor musun?” Dostluğumuzu bir kenara bırakıp esas duruşa geçti. “Emredersiniz komutanım!”

“Rahat!” Ona sırtımı dönüp kendi derdimden uzaklaşmaya çalıştım. “Oturmamın bir sakıncası yoktur değil mi komutanım!” Omzumun üzerinden sert sert baktım. “İstersen bir de kucağıma otur! Yalaka herif!” Kıkırdadığını duysam da üzerinde durmadım. “Yok komutanım. Burası rahat.” Gözlerimi kocaman açıp yumruğumu sıktım. Sessizliğin tek yankısı kütürdeyen parmaklarım oldu.

“Üzgün görünüyorsunuz.” Bana ısrarla bakan gözlerine aldırmadan mermileri silahın şarjörüne yerleştirmeye devam ettim. “Er ya da geç olan biteni öğreneceğini biliyorduk komutanım.” Şarjörü sertçe yerleştirdim. Talihime duyduğum öfke yüzünden dişlerimi sıkıyordum. “Bunu hak ettin mi demek istiyorsun asker?” Bocalamadan devam etti. “Hayır! Öyle bir şey demiyorum komutanım. Büyük hizmetlerde bulundunuz. Yaptığınız büyük bir fedakarlıktı. Alina sizi er ya da geç analayacaktır.”

Ağzıma yerleştirdiğim sigaranın ucunu yaktım. “Anlamayacak. Benden nefret ediyor. Gözünü karartıp beni oracıkta öldürmeye çalıştı. Eğer çelik yelek olmasaydı belki de çoktan ölmüş olurdum. Sevginin yerini çoktan nefret aldı. Yüzümü görmek isteyeceğini bile sanmıyorum.”

“Birbirinize aşıksınız komutanım. Sizden vazgeçebileceğini sanmıyorum. Biraz zamana ihtiyacı var. Kolay şeyler yaşamadı. Onca acı çektikten sonra size sığındı ve…”

“Ben de her şeyi b… ettim.” Kürşat dudağını kıvırıp pot kırmış gibi geriledi. “Öyle demeyelim de!”

“Diyelim diyelim!” Dedim ısrarla. “Her şeyi rezil ettim diyelim. Başka türlü halledebileceğim meseleyi olabilecek en rezil hale getirdiğimi de ekleyelim. Alina’yı o kadar geç tanıdım ki şimdi hatamı düzeltmeye gücüm bile yetmiyor. Oysa yolun başında başka türlü davransaydım, bu kadar aceleci olmasaydım her şey daha iyi olabilirdi. Olmadı…” Sessizce başını eğdi.

“Bilemezdiniz. Vladimir büyük eylem planlarının peşindeydi. Halkımız devletimiz zarar görecekti. Ona engel olmak zorundaydık. Ve neyseki bunu başardık. Örgütün iç dinamiğiyle ilgili bilgileri ele geçirdik. Artık bitirici hamleler için hazırız. Bunda büyük etkiniz olduğu yadsınamaz bir gerçek.

“Tek tesellim bu olacak.” Sessiz kaldım. Duygularım düşüncelerim zihnime ağır geliyordu. Sigaramdan derin bir nefes daha çektim fakat bu sefer öksürük kaçınılmaz olmuştu. Kürşat matarasını uzattı. Başımı sallayarak reddettim. Alina’ya duyduğum kızgınlığı onu en çok üzen şeyi yaparak hazmetmeye çalışıyordum. Babasını kanserden kaybetmişti ve her sigara içtiğimde üzerime titrer ve içmemem için elinden geleni yapardı. Kendimce intikam alıyordum işte! Başka türlüsüne gücüm yetmiyordu.

İlk seviştiğimiz gecenin gündoğumu geldi aklıma. Hem deli divane mutlu hem ölesiye mutsuzdum. Onu kaybetme fikri bana acıdan köz yedirecek kadar güçlü ve yaşadıklarım ise ölü bedenimi hayata döndürecek kadar huzur vericiydi. Kollarımın arasındayken efkarlı halime aldırmadan sigarayı bana men etmişti. O günden sonra ilk kez ağzıma sürüyor ve çaresizce yokluğuyla savaşmak için güç toplamaya çalışıyordum.

“Vladimir’e gitti. Artık onunla olacağını söyledi.” Isterik bir şekilde acıyla güldüm. “Benim kadınım! Hayatımın anlamı haline getirdiğim, çocuklarımın annesi olsun diye Allah’a her nefes aldığımda dua ettiğim kadın bölücü bir casusa, bir haine gitti. Üstelik beni kendi elleriyle öldürmeye çalıştıktan sonra.” Ses tonumu yükselttim. “Buna nasıl dayanılır Kürşat? İnsan bu acıyı, bu öfkeyi nasıl yutar? Nasıl bir şey olmamış gibi davranır? Ya bir gün alnına silahı dayamam gerekirse! Ya gerçekten ihanet ettiyse!” Gözlerimin önüne hayali manzaralar üşüştüğünde nefes alamadım.

“Engellediğimiz eylemlerden birini gerçekleştirmek için kolları çoktan sıvadıysa!” Başımı acıyla salladım. “Kıyarım ona! Vatanıma uzanan eli karım olsa, kadınım olsa kırar atarım! Bağrıma taş basar bir haini koynumda beslemem! Gözünün yaşına bakmam! Kendi yüreğimi kendi ellerimle dağlarım ama bu sevdanın zehirli bir sarmaşık gibi beni çürütmesine, olduğum adamdan çevirmesine izin vermem!”

Kürşat da benim gibi efkarlanmıştı. Günlerdir Erkin’den haber alamıyorduk. Fark edilmemek için operasyonu sekteye uğratacak hiçbir hamlede bulunmuyor, sadece beklemeyi tercih ediyordu. Ermeni bürokrat olayında çok dikkat çekmişti. Bu benim için de çok sancılı bir süreçti.

“Komutanım! Ben Alina’nın yanlış bir şey yapacağına inanmıyorum. Muhtemelen çelik yelek giydiğinizin farkına varmış ve bu yüzden ateş etmiştir. Elinde bir tabanca vardı ve normal koşullarda tabancalar çelik yeleği delebilecek güçte olmaz. Muhtemelen o da bu şekilde düşündü. Beklediğinden daha güçlü bir aletle karşılaşınca da şaşırmış ve eminim ki yaptığına pişman olmuştur. Vladimir’le hesaplaşmaya gittiğinden şüphe duymuyorum.” Ben de aynı şekilde düşünsem de beynimin içindeki o oda karanlıkta kalan tüm korkularımı besleyip güçlendiriyordu.

“ Eğer dediğin gibiyse Erkin’le karşılaşmış olabilir. Sürekli Vladimir’le dolaştığını biliyorum. Ondan çaldığı istihbaratları belli aralıklarla bize ulaştırıyor.” Dertli bir nefes çektim. Erkin’le aynı ortamda olması fikrini kaldıramıyordum. Olan bitenden Kürşat’ın da haberdar olduğunu bildiğim için korkularımı hissetmesi rahatsız ediciydi.

“ Alina’nın Erkin’e yaklaşmasından mı korkuyorsunuz?”

“Sus kürşat! Daha da sinirlerimi zıplatma! Bunun esprisini bile kaldıracak durumda değilim.” Ellerimi pirketin üzerinde ileri geri hareket ettirdim. Hafif bir yaralanmaya sebep olduğunu saniyeler sonra fark etmiştim. “ boşuna endişeleniyorsunuz. O size gerçekten aşıktı! Bu kadar kolay bir şekilde başkasına hayatına almış olamaz. Özellikle de söz konusu kan kardeşiniz Erkin’se.” Önce yumruklarımın ardından da gözlerimin önüne gelen manzaraların hışmından kurtulmak için göz kapaklarımı sıktım. O ikisini yan yana hayal etmeye bile dayanamazken sevdiğim kadınla aramıza nefret duvarlarının inşa edilmesine tahammül edemiyordum.

“Ya intikam için yaklaşırsa! Ya onun daha çok sevdiğini düşünüp Erkin’i tercih ederse. Asya’nın Cemşit’i tercih ettiği gibi o da Erkin’i hayatına kabul ederse!” Kürşat’ın kaşları havalandı. “ Cemşit kim?” Efkarlı efkarlı soluyup omuzlarımı düşürdüm. “Boş ver! Anlamazsın! Ne olacağını zaman gösterecek.”

“Ne desem bilemiyorum komutanım. Erkin’in sizinle aynı kadına sevdalanmış olması berbat bir durum. Muhtemelen işlerin bu hale geleceğinden haberdar değildi. Boşuna kızmayın! Erkin’i biraz tanıdıysam Alina’nın sizi sevdiğini bile bile ona yaklaşmaz. O mağlubiyeti çoktan kabul etmiş olmalı. Aksi taktirde tayin isteyip gitmeyi düşünmezdi.”

“O, Alina beni terk etmeden önceydi. Belki de düşünceleri çoktan değişmiştir.”

Dudağına hafiften kıvırdı. Hafif bir yaz rüzgârının estiğini teninin her bir zerresinde hissedebiliyordum. Kürşat’ın siyah gözleri de benimkiler gibi yorgundu. Alnımıza dökülen kısa saçların titrediği hoş bir dolunay gecesi günün son saatlerine eşlik ediyordu. Saati kontrol ettim. Albayın odasına gidip görüşme yapmam gerekiyordu. Kürşad ise peşimden gelip karakola dönerek hazırlığa girişti.

Heyecanımı dizginlemeye çalışarak koridordan geçtim ve albayın odasını buldum. Kapıyı iki kez tıklatıp içeri girdim. Kendimi tanıtmış ve esas duruştan onun izniyle ayrılmıştım. Kısa bir süre beni izledi ve yerinden kalkıp pencere kenarına geçti. Beni evladı gibi sevdiğini bilirdim ve komutanımın bu teveccühü ile gurur duyardım.

“Nasılsın Demirsoy? Seni epey yorgun ve üzgün gördüm.” Ona bir açıklama yapmak istemiyordum zira verdiğim rapor gerekeni fazlasıyla bildirmişti. “Sağlığınıza duacıyım komutanım! İyiyim ! Olmaktan başka bir çarem de yok !” Burun kemerini sıkıp sırtını duvara yasladı ve bana dik dik bakmaya devam etti.

“Gönül derdi zordur yüzbaşı ! Boşnak kızının olan biteni öğrenmesi iyi olmadı. Sandığının aksine bu ülke için değerli bir insandı.”

Gözlerimi kaçırıp yüreğimde her geçen saniye biraz daha büyüyen o hüzne engel olmaya çalıştım. “Bana ihanet ederek çekip gitti komutanım. Esas derdim bu ! Affetmeseydi de varsaydı böyle çekip gitmeseydi. Düşmanımın eline gitti. Kendisini öldürmek isteyen bir hainin dizlerinin dibini mesken tuttu. Oysa o da en az benim kadar iyi biliyordu kimin düşmanı olduğunu. Ama bana olan öfkesi bildiklerine rağmen onu durduramadı.”

Birkaç adım daha yaklaşıp tam önümde durdu. Hafif buruşan yaşlı elleri omzumun üzerine dostça dokundu. “Olan biten akıl alır gibi değil. Nihayet gerçek bilgilere ulaştığın için memnunum. Büyük iş başardın. Tam da bundan sonra Alina hayati önem kazanmıştı. Vladimir’in bir hain olduğunu biliyordum fakat yanlış bilgilerle şaşırtacağını düşünmemiştim. Meğer İmran Borya Vladimir’den ayrı bir kişiliğe sahipmiş. Çakal! Şeytanın aklına gelmeyecek bir planla ne büyük bir zarar verdi. Hem Bosna’ya hem de Türkiye’ye ne büyük oyunlar oynadı. Nasıl göremedik nasıl anlayamadık hâlâ akıl erdiremiyorum.”

Ben istifimi bozmazken o devam etti. “ Vladimir şeytanı mumla aratacak bir adam. Bizi aldatmasına şaşmamak lazım. Beni asıl hayrete düşüren mesele İmran Borya’nın olacakları hissetmiş gibi planlar yapıp elindeki belgeleri saklaması oldu. Aklımıza gelmeyecek bir anahtarı bunca zaman yakınımızda dolaştırdık. Alina kendisi bile farkında değil belki ama örgütü bitirecek gizli belgelerin taşıyıcısı konumunda. Onun zihnindeki zaman kapısı algoritmasını kırmalı ve o bilgilere erişmeliyiz.” Aklıma düşen gerçekler heyecanla atan kalbimi kasvete sürükledi. Albayın kırlaşmış beyaz saçlarına ve sakalsız temiz yüzüne kısa bir an baktım. Odasındaki loş ışık yüzünde belli başlı gölgeler oluşturuyordu.

“Ama şu an bu ne kadar mümkün bilemiyorum.” Başını anlamış gibi sallayıp elindeki tesbihi hafifçe koluma vurdu. “Bu işi çözeceksin yüzbaşı Barbaros Ege Demirsoy! Sevgili karının gönlünü alıp yeniden yuvanıza kavuşturacaksın. Güç birliği edip bu Allah’ın belası örgütü bitireceğiz. Gerekirse bunun için esaret altındaki İmran’ın girebileceği delikleri bile kollar, izine tozuna ulaşırız. Bu işin peşini ölüm gelse bile bırakmak yok!” Dünyanın en büyük şakasını yapmış gibi gülmemek için kendimi zor tuttum.

“ Alina bana güvenmez komutanım! Tüm gerçekleri öğrendi. Kendisine aşk oyunu oynadığımı ve evliliğimizin aslında en başından beri formaliteden ibaret olduğunu ve ibaret kalmasını planladığımı biliyor. Hal böyleyken kendisine oyunlar oynayan kocasını nasıl affeder? Zaten çekip giderek ve Vladimir’in yanında olmayı tercih ederek o tarafını çoktan belli etti.” Bu cümleleri içim kanayarak sarf etmiştim fakat albayımımın yüzünde en ufak bir endişe ifadesine rastlamamıştım.

“Boşuna kendini heder ediyorsun yüzbaşı! Alina’yı gördüğüm ilk anda terörist olmadığını anladım. Her ne kadar yargılanma sürecinde güvenlik tedbirleri alıp onu kelepçelesek de gözümde bir halk kahramanından farklı değildi. Ülkesi için savaşmış ve bir asker olarak kanının son damlasına kadar mücadele etmişti. O tırdaki kadın ve çocukları kurtarmak için ölümü göze almıştı. Gazeteci kızın ölmesi tahmin edilebilir bir durum değildi. O tırın içindeyken gazeteci ile birlikte Alina da ölebilirdi. Kader onu bize getirdi. En başından beri o hainin yeğenini bitirmek için çabaladığını anlamıştım. Onu seninle evlendirmem tesadüf ürünü değildi. Birbirinizi iyileştirceğinizi ve bu millet için mücadele edeceğinizi biliyordum.” Dudaklarım hayretle aralandı ve yüzüm tahmin edilebilir bir şekilde bembeyaz kesildi.

“Siz neden bahsediyorsunuz komutanım? Duyduklarım doğru mu?” Gözlerini bir kez kırpıp başını hafifçe salladı. “Doğru yüzbaşı! Annenin hastalığı sebebiyle ne çok üzüldüğünü biliyorum. Ben elimi atmasam evleneceğin yoktu. O kızcağızın tutunacak bir dala ihtiyacı vardı senin de bir yoldaşa. Yollarınızın bu kadar kesişmesi ancak ilahi bir işaret olabilirdi. Neden birbirinizi tamamlamanıza el ayak olmayacaktım ki? Onu yarı yolda bırakmanı hiçbir zaman planlamadım.” Nefesim ciğerlerimi zorlayıp güçlükle benden uzaklaştı. Albay neler söylüyordu böyle? Ayrılık korkusunu bunca zaman boşuna mı yaşamıştım ben? Alina gerçekleri öğrenmeseydi bir ömür boyu birlikte yaşayabilir miydik?”

“ beklemiyordun galiba!” Yüzümün yumuşamasına ve dudaklarımın tebessüm için aralanmasına engel olamadım. “ Ama yarbay…” Yutkundum. Onu karıştırmamak en iyisiydi. Belli ki gerçek niyetimden haberdar değildi. “Onu boşver! Bilmese de olurdu! Boş boğazlık yapmayı sever! Yoksa iyi niyetimden şüpheye mi düştün?”

“Hakkımda soruşturma açıldı komutanım! Neredeyse cezalandırılacaktım. Hal böyleyken başka türlüsünü nasıl düşünebilirdim?” Burnumun ucuna kadar eğilip tesbihin iri tanesini hafifçe çeneme vurdu. “Bu sevda için mücadele edip etmeyeceğini görmek istedim yüzbaşı. Onu gerçekten sevip sevmediğini anlamak istedim. O kızı nikahına aldırarak büyük bir sorumluluğu üzerine bırakmıştım. Emanete hıyanet edip etmeyeceğini görmek istedim. Görmek istediğimi gördüm ve soruşturmayı geri çektim. Sınavı geçtin.”

“Bakalım göçmen kızı da sınavı geçmeyi başarabilecek mi? İhanete uğradığını düşünüp kendisine kol kanat gerenlere ihanet edecek mi?” Gözleri ışıldadı. Güldüğünü görmek uzaylı görmekle eş değerdi.

“Etmedi yüzbaşı! Erkin’den yeni istihbaratlar aldık. Alina defalarca Vladimir tarafından sorguya alınmış. Onca teklifi bir kenara atıp işbirlikçisi olmayı reddetmiş. Kardeşlerinin canı pahasına vatan millet bildiği değerlere ihanet etmemiş. Alina’yı bir başına orada bırakamayız. Hazırlığını yap! Bu gece operasyon var!” Duyduklarımla şaşırmıştım. Alina’nın söylediklerinin yalan olması başıma gelen en güzel şeydi. Bir teröristi sevme fikrini kaldıramıyordum. Albayın sözleri sihirli bir nükte gibi aklımı başımdan aldı. Küçük çaplı bir operasyon hazırlığına girişmiştik. Kendimi büyük bir heyecan damgasıyla dışarı attım. Hiçbir aksiliğe meydan vermek istemiyordum.

Artemis çiçeğime kavuşmak ve söylediğim tüm yalanlar için af dileyerek ondan ikinci bir şans umuyordum. Yıldırım timini bir araya getirip toplantı yaptım. Alina’yı Vladimir’in elinden kurtarmak için kolları sıvadık. Üzerimize kamuflaj kıyafetlerimizi giyip balaklavalarımızı taktık. Aynanın karşısına geçip yedek şarjörlerimi kontrol ediyordum ki Kürşat’ın tam teşekküllü bir şekilde karşımda belirdiğini fark ettim. “Çok heyecanlı görünüyorsunuz komutanım.” Gözlerimi devirip yakalarımı düzeltmeye devam ettim.

“Heyecanlı falan değilim. Sadece ne olacağını görmek istiyorum. Boşnak kızı her şeyi geride bırakıp benimle gelecek mi yoksa bizden kaçmayı mı tercih edecek anlamalıyım. Onun kararı ne olacağımızı ve ne olmayacağımızı belirleyecek.” Sarı saçlarını düzeltip eliyle hafifçe yatırdı. “Doğru kararı vereceğinden şüphe duymuyorum.” Bakışlarımı kaçırdım ve gözlerimin bal rengine karışan ihanetin karanlık gölgesini düşünmemeye çalıştım.

“Keşke senin kadar inanabilsem!” Binadan çıkıp siyah zırhlı bir araca bindik. İki araç olarak hareket edecektik. Olası kaçma yollarını tutup Alina’yı sağsalim ele geçirme amacı güdüyorduk. Aracın arka koltuklarında karanlık iç göstermeyen camdan dışarıyı izleyerek kafamı toparlamaya çalıştım. Cihangir de yanıbaşımda oldukça suskundu. Ayşen ile aralarının hâlâ limoni olduğunu biliyordum. Basit bir lohusa krizi uzadıkça uzamış içinden çıkılamaz bir hâl almıştı. Ayşen’in çoktan pişman olduğunu bilsem de bu sefer işi sakız kıvamına getiren Cihangir’di.

Gözlerim ön koltukta araç süren Kürşat’ı buldu. Sevgi kelebeği gibi ortalıkta dolaşıp etrafa gülücükler saçıyordu. Rozerin ile arasının çok iyi olduğunu biliyordum. O da nihayet kabuğunu kırıp duygularına teslim olmayı başarmıştı. Ferit yine lojmana kendisini ziyarete gelen annesinin ince dallı yaprak sarmalarını mideye indirmekle meşguldü. Hayatın tadını çıkarmada onun gibi olmak istediğimi itiraf etmeliydim. Duyguları balta girmemiş orman gibiydi. Sevme nedir bilmez aşka kendini kilitlemekten daha fazlasını hayatı adına yapmazdı. Ne çok mutluydu ne de Erkin ve ben gibi mutsuz. Yuvarlanan kaya gibi yaşamaktan huzursuz olduğunu hiç sanmıyordum.

“Kefenle yatıp kefenle kalkan adamın aşkla ne işi olur” demişti bir keresinde. Haklı sayılırdı ama bu yürek bu sözlerin üzerine kırmızı çizgi çekeli yıllar olmuştu. Kelebek bile kısa ömrüne rengarenk mutluluklar işlemekten çekinmezken biz neden tabut içinde sevmeden sevilmeden, baba olmanın ne demek olduğunu bilmeden yaşayacaktık ki? Bu fazla haksız değil miydi? Ben sevdiğim kadının yosun gözlerinde dalgalanan bir bayrak görmek için bin kez ölmeye razıydım. O beni sevmekten vazgeçmedikçe alıp yüreğimi çekip gidecek kadar da ahmak değildim.

Ozan ile Zeren’in birbirlerine aşık, hasret dolu bakışlar attığını görünce daha da iyi anlamıştım. Sevmek insanın bir günlük ömrü olduğunu bilse de asla vazgeçebileceği bir şey değildi. Bize verilen tek bir gün olsa bile o günü güzel yaşamak ve mutlu olmak zorundaydık.

Umut Türkan’a aldığı alyansa Yeşilçam filmlerinde amel defteri dürülen jön edasıyla bakıyordu. Derdini anlamak hiç de zor değildi. Türkan’ın eli sopalı, dalton kılıklı abileriyle tanışacak ve belki de hayatının en zor sınavını verecekti. Hepimiz heyecanla onu dersini geçip geçmeyeceğini merak ediyorduk. Yadigar’ı yitirmek hepimizi mahşere sürüklemişti. Bu yüzden yüzler acıyı silememenin mahşeri kalabalığını yaşıyordu. Bölünmemek için eksilerek, acımızı içimize gömerek düşmana ateş püsküyorduk. Çünkü bir anlık dalgınlık bile hayatımıza mal olabilirdi. Devam etmeli ve bize emanet edilen vatanı korumalıydık.

Araç nihayet uygun olduğunu düşündüğümüz yerde durdu. Alina’yı buradan alacaktık. Onu ilk gördüğümde ne tepki vereceğimi ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Aklımdan geçen yüreğime dikenli bir çalı gibi yapışan arzular mantığımı devredışı bırakıyordu. Sarılsam ya da tek bir söz söylemeden çekip alsam hasretin kollarından ne olurdu? Ne zarar çıkardı ki?

Ferit araçtan çıkıp planladığımı yere geçti. Gizlendiği yerden nişan alıp emrimle kapıdaki korumaları etkisiz hale getirdi. Alina’nın bu engele takılmasını istemiyorduk. Diğeri yere yatıp saldırı olduğunu elindeki telsizle duyurmak istedi. Ferit yeniden ateş emrimi beklediğini bildirmişti. Ben sesimi çıkaramadan Alina elindeki keskin nişancı tüfeği ile adamı önce elinden ardında da alnından vurdu. Elimdeki dürbünle deli kalp atışlarımı ve düstursuz nefeslerimi kontrol altına almaya çalışıyordum.

Araçtan çıkıp hemen kapının kenarına gizlendim. Benimle birlikte Umut ve Zeren de Alina’yı kollayacakları bir pozisyona geçmişti. Tüfeğin dürbünüyle tehdit olup olmadığını gözlemledim. “Kartal 1 Baykuş 1 ç kuzey cephedeki silahlı korumayı indir. Sağdan ikinci balkonda. Tamam”

“Anlaşıldı kartal 1! Hedef etkisiz hale getirildi, tamam!” Adamın tam kalp hizasından vurulduğunu ve kendisini balkonun korkuluklarından aşağıya bıraktığını görünce rahatladım. Dürbünle ulaşabileceğim noktadaki diğer korumaya tetiği çekip ateş ettim. Muhtemelen telsizle diğerlerini uyandırmış ve baskın yediklerini bildirmişti. Alina demir kapıyı gürültüyle açıp binanın uzun duvarlarının ardına nihayet kendini atabilmişti.

Onu görür görmez kalbim yeniden tekledi. Saçları yine tek ve kalın bir örgü şeklindeydi. Onu gördüğüm ilk günkü gibi firari tutamların alnına şakaklarına dökülüp rüzgarla birlikte hareket ettiğini görebiliyordum. Siyah vücudunu saran giysileriyle yine nefes kesici görünüyordu. Gözleri uzaktaki zırhlı istihbarat aracında dolaştı. Beni gördüğünde yutkundum. Bakışlarından pek çok duyguyu aynı anda okuduğumu biliyor muydu? Onun için ne çok divane olduğumu görebiliyor muydu? Ben onun bana anlatamadığı çok şeyi duymuş, yüreğinden yüreğime saplanan çok hayal kırıklığını ruhuma taşımıştım. İyi olacak mıydık?

Siper olarak aracın ön tarafına yöneldim. “Koru beni Simsar!” Umut arkamdan dolaşıp olası tehlikelere karşı tüfeğiyle hazır oldaydı. Onu Türkan’ın takip ettiğini fark edebiliyordum. Alina ise sanki bize kendinden çok güveniyormuş gibi dalgın ve halsizdi. Günlerce aç kalmış olabilir miydi? Bu yüzden mi yüzü solgun görünüyordu?

O an yolun karşı tarafından çok hızlı bir araç geldi ve Alina ile aramıza girdi. “Hayır!” Diye haykırdım. Gözlerimin önünde Toros marka beyaz bir araç onu açılan kapıdan içeri çekti. Alina’nın olan bitene karşı koyabilecek zamanı olduğunda bile şüphedeydim. “Alina!” Torosu kapatan bir başka araç öne çıkıp söz konusu araçla aramızda bir paravan oldu. Nişan almaya bile zamanım olmamıştı. Ateş edip ilkini süzgece çevirmiş ve kendimizi bir çatışmanın ortasında bulmuştuk. Alina’nın hayatını tehlikeye atmamak için ateşin kesilmesini istedim. Beyaz Toros uzaklaşırken biz de yeniden araçlarda yerimizi almıştık. Onu kimselere vermemeye kararlıydım. Bizi ancak ölüm ayırırdı.

 

🪦🪦🪦🪦

 

Selam canlarım. 😉❤️ üçüncü kitabın ilk bölümüyle sizlerleyim. Aksiyonlu ve duygusal bölümler bizlerle olacak. 🥹 Ne yalan söyleyeyim bölüm elimde biraz süründü. Bu aralar biraz motivasyon kaybı yaşıyorum. Sebebi okunmaların yükselmemesi, olumlu ve veyahut olumsuz eleştiri alıp kendimi geliştirememem. Başladığım yerde kalmak gerçekten çok üzücü. Şimdi YouTube için kolları sıvadım. Yapay zekanın tehlikelerini gözetip yüzümü göstermeden video çekmeyi düşünüyorum. Yazarlık kitaplarım ve sektörle ilgili olacak. Zamanla içerik türlerini geliştiririm. Umarım vazgeçmeden planlarımı hayata geçiririm. Duyurular için beni instagramdan takip etmeyi unutmayınız. 😍

İns: seyma_yldz_koc

Bölüm : 12.08.2025 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...