37. Bölüm

37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Medya : anla biz ayrıldık (Yıldızlardan Düştük)

 

 

Satır aralarına bol bol yorum ve ifade bırakırsanız çok mutlu olurum 🥰

 

37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA

Alina’nın Kaleminden

Sonunda yine başladığım yere dönmüştüm. Çemol ölmüştü. Vladimir Erkin’in desteğiyle elimize düşmüştü. Bosna’da kalmak istiyordum. Ne yazık ki artık orada yapabileceğim hiçbir şey olmadığını anlamıştım. Hamileydim. Orada bir test yapmak zihnimden geçirebileceği bir durum değildi fakat şimdi gerçekler bütün çıplaklığıyla ortadaydı. Tüm engellemelere rağmen hayatıma anlam katacağına inandığım bir bebeği karnımda taşıyordum.

O şartlar altında bebeğimin sağlıklı olamayacağını anlamıştım ve tüm yaşananlara rağmen onu dünyaya getirmek istiyordum. Zihnimde benim dahi bilmediğim bir bilgi taşıyordum ve ne yazık ki herkes o bilginin peşindeydi. Ayakta kalmam gerekiyordu. Ne yazık ki savaş şartları hem bebeğimin hem de benim canımı tehlikeye atıyordu. Wladimir ve peşindekilerinin sonunu getirebilmek için Türk istihbaratıyla işbirliği yapmaya karar vermiştim.

Bıraktığımda abim perişan haldeydi. Arkadaşının ölümünü bir türlü kabullenemiyordu. Söz verdiği gibi Çemol’ü İgman dağına gömmüş ve şahadet geleceği beklentisiyle onun yanına kendisi için bir başka mezar daha kazmıştı. Onu kaybetme ihtimali beni öldürürken uzaktan hüzünlü gözlerle sadece o çabasını izlemiştim. Daha fazlasını söylemek ve yapmak canımı acıtmıştı. Abim geri dönmemi istedi. Kardeşlerinin sağ salim ayakta olduğunu bilmek ve güvende kaldıklarından emin olmak tek derdiydi.

Çemol’ün mezarına yaklaşıp dua ettim ve elimdeki Artemis çiçeklerini karla kaplı tahtadan mezarın üzerine bıraktım. O diğerlerinden ayrılmış ve mazlumların yanında olmuştu. Bizim için çabalamış ve hayatını masum bir çocuğun hayatını kurtarmak için adamıştı. Değerli bir insanı kaybetmiştik. Onu hayatım boyunca onu hep minnetle anacaktım.

Duyduğuma göre dayısı Çemol’ün bu temiz gayesini anlamamış ve onu vatan hainliği ile suçlamıştı. Öfkesi öyle büyüktü ki ona ait bir evi sırf nefret duygularını dizginleyemediği için benzin döküp yakmıştı. Oysa Çemol ardında sadece gurur duyulası izler bırakmış ve yarım kalmış bir dostlukla kısacık ömrünü taçlandırmıştı. Onu anlamak ne yazık ki diğerlerine kısmet olmamıştı.

“Burası çok iyi Alina!” Berina’nın neşeli hallerine gıptayla baktım. O cehennemden sonra ilk kez nefes alıyor gibiydi. Elindeki bez ile televizyonun tozunu alıp ekrana ufo görmüş gibi baktı.

“Sadece mutlu olmak için o kadar uzun zamandır bir şeyler yapmadım ki bu aletin bile bende çok farklı bir yeri var. Hatırlıyor musun Alina? Seninle birlikte mısır patlatıp pijama terlik televizyon partisi yapardık. Arkadaşlarımızı davet ettiğimizde ne eğlenirdik!” Yüzümdeki buruk tebessümü neşeli tutmaya çalışarak koltuğun üzerindeki beyaz örtüyü kaldırdım.

“Hayatımın en güzel günleriydi.” Barbaros’ta yaşadığım mutlu günler aklıma geldi. Ondan önce birilerini sevdiğimi zannederdim oysa aşkın en acıtan ve en mutlu eden halini aynı adamda görmüştüm. Bana cennetten birkaç gün ısmarlamış ve karşılığında kollarımdan tutup beni cehennemin en dibine atmıştı. Gösterdiği hülyalardan düşüşün bu kadar sert olacağını nasıl bilebilirdim ?

“Annem ne kadar güzel börekler yapardı değil mi? Hatta dayım bile…” Sözün burasında yutkundu. Ona Vladimir’le ilgili gerçekleri anlatmıştım fakat ne yazık ki onun da üzülmekten başka bir şey elinden gelmiyordu. “ Dayımı kurtaracağız değil mi Alina?” Tozunu aldığım çekyata kendini rahat bir şekilde bıraktı. Gözleri boş duvardaydı. “Olan bitene hâlâ inanamıyorum! Bizi bunca zaman kandırdı! Resmen o adamı dayım zannedip hayatımızın içine aldık! Ne kadar da aptalız! Nasıl farkına varamadık hâlâ aklım almıyor.” İç çekip başımı geriye doğru yasladım.

“Benim de aklım almıyor Berina! Dayımı nereye götürdüklerini bilemiyorum. Ama bulacağım! Bu yapacağım son şey olsa bile ondan asla vazgeçmeyeceğim.”

Bir süre sessiz kaldıktan sonra yeniden ayaklanmamız gerektiğinin farkına vardık. Kardeşim temizliğe devam etmiş ben ise mutfağa gidip Hana’nın en sevdiği yiyecekleri hazırlama gayretine düşmüştüm. Ona Boşnak mantısı açmak için hâlâ yeterli zamanım vardı. İlk iş hamuru hazırladım. Berina hâlâ camları silip koltukları daha iyi yerleştirmenin kaygısıdaydı. Ara ara uzaklara dalıp gittiğini biliyordum. Kendine bile itiraf edemiyordu ama aslında en büyük derdi Ferit’ti. Çok kısacık bir zamanda asla olacağına inanmadığım bir yerde birbirlerine karşı derin hisler beslemeye başlamışlardı.

Ferit tam anlamıyla bir evlilik düşmanıydı. Bir kadını sevebileceğine asla inanmazdım. Elbette yüreğine o da söz geçirememişti. Barbaros’u tanıdığım ilk günler geldi aklıma. Onu karşımda görür görmez kalbim aşinası olmadığı bir duyguyla çırpınmaya başlamıştı. Ilık kılık terlemiştim ve ciğerlerim nefes almayı bile unutmuştu sanki. Gözleri gözlerime ne çok şey anlatmıştı aslında. Bir başkasına ait olduğunu öğrendiğim an yüreğime sığmayan bu hislerden utanmıştım. Evlilik planları yapan birini doğru düzgün tanımadığım halde bu kadar çok düşünüp istemek kalbime ve vicdanıma ağır gelmişti. Onu sevmekten özlemekten vazgeçmemiştim ama kendi köşeme sinip yokmuş gibi davranmaya çalışmıştım.

Ben insanların ne söylediğini umursayan biri değildim. Aslında hiçbir zaman kalbimde birilerinin düşünceleri yer tutmamıştı. Fakat Barbaros’un nefreti beni içten içe tüketen iltihaplı bir yara gibiydi. Beni sevmemesi bile canımı acıtırken nefretine dayanmak ateşten bir bulutun üzerinde yürümek gibiydi. Beni sevdiğine inanmayı her şeyden çok istemiş ama aşkını ilan ettiğinde bile bu gerçeği kabullenememiştim. Sanki onu kendime istemek büyük bir yanlıştı. Sanki asla benim olmamalıydı. Sevmek ikimizi aynı satıra yazmayacak bir kadere körkütük tutsak olmak gibiydi.

“Ben bakarım!” Berina kapıya yönelip ıslak ellerini üzerindeki iş önlüğü ile kurulamaya çalıştı. Birkaç saniye sonra tanıdık bir sesle merakım daha da artmıştı. Üzerimdeki mutfak önlüğüne ellerimi silip antreye yöneldim. “Kim gelmiş?” Sözüm boğazımda tıkanıp kalmıştı. “Merhaba Alina!”

“Hoşgeldin Erkin! Kusura bakma ortalık biraz dağılmış. Seni beklemiyorduk.” Biraz çekingen de olsa içeri girdi ve evin halini umursamadığını belli edecek tarzda dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti. “Sadece yardım edecek bir şey olup olmadığını kontrol etmek istedim. Epey zamandır buralarda yoktun!” Aslında bunun için gelmediğini ikimiz de biliyorduk. Kız kardeşim özel bir şey konuşmak istediğimizi anlamış gibi “Ben mutfağa geçeyim!” dedi.

“İçeri geçsene kapıda kaldın!” Erkin ayakkabılarını çıkarıp uzattığım terlikleri giydi. “Sanırım bunlar bana biraz küçük oldu! Neyse ki pembe değiller!” Gülümsedim ve kaşımla gözümle ayağındaki terlikleri işaret ettim. “Pembe renkten hoşlandığımı hiç sanmıyorum! Ama Berina için aynı şeyi söyleyemem.” Elindeki paketi uzatıp kolları sıvadı. “Acıkmışsınızdır. Pastaneden ufak tefek bir şeyler aldım.” Paketi alıp, “Teşekkür ederim.” diye Fısıldadım.

Erkin’e özel bir şeyler hissetmiyordum fakat onun dostum olarak kalmasını dilemekten de kendimi alamıyordum. “Aslında çok önemli bir şey yok! Benden sonra eşyalar biraz tozlanmış! Sanırım kilerde 1-2 tane örümcek var.”

“Merak etme! Örümcek fobim yok! Ben sizi korurum.” Eline aldığı mavi bezle örümceklere meydan okumak ister gibi bir hali vardı.

“Merak etmiyorum. Örümceklerden ben de korkmam! Aslında Allah’tan başka hiç kimseden korkmam.” Bakışlarında gururlu bir ifade vardı. “Bunu gördüm! Sen gördüğüm en cesur kadınsın! Düşmanın olacak insanın vay haline!” Gördüğü en cesur kadın değildim ve gurur duyacağı kadar da imzalık işler yapmamıştım. Ben Barbaros’un aşkına yenilip oyunlarına kanmıştım. Onu kaybetmekten ölesiye korkmuş aşkını üzerimden çekmesini istememiştim. Gerçekleri görmemek için ne çok kendi değerlerimi yıkmıştım değil mi? Bu aptallık değil de neydi?

Başımı eğip bakışlarımı kaçırdım. Elimdeki paket oyalanmak için uygun imkanı sunuyordu. “Yaşanılanlar için üzgünüm Alina!”

“Her şeyi biliyordunuz ve bunu benden sakladınız!” Bir adım yanıma yaklaştığında nefes alamadığımı hissettim. Barbaros onu burada görse kızılca kıyamet kopardı. Bir şey konuşmak istemediğim için balkona geçtim. Odada kalmasını istiyordum fakat beni yalnız bırakmamaya kararlıydı.

“Alina! Barbaros kötü biri değil! Sadece ülkesini korumak için bazı fedakarlıklar yapması gerekti. Belki farkında değildi ama aslında o da sana en başından beri aşıktı. Sadece duygularını görmek istemedi.” Derin bir nefes alıp omuzlarını düşürdü. Bakışları puslanmıştı.

“ Ve belki bu görevden en çok bu yüzden korktum. Onun sana olan hislerini fark etmesi ve sana tamamen bağlanması canımı yaktı.” Daha önce bu kadar açık bir şekilde itirafta bulunmamıştı. Parmak uçlarıma kadar titriyordum ve ne demem gerektiğini kestiremiyordum.

“Albayla konuştum. İşin içinde oyun falan yoktu dedi. Farkında değilsin ama onlar herkesten daha fazla güvendiler sana. Bu lojmana yerleşmeni istemelerinin altındaki sebep de tam olarak bu! Kimseyi tehlikeye atmayacağını biliyorlardı. Sizi ayırmak gibi bir dertleri olmadığını ben de anlamıştım. Soruşturma falan açıldığı yoktu aslında. Her şey oyunun bir parçasıydı. POSAT örgütünü bitirmek ve ülkedeki istikrarın bozulmasına engel olmak istiyorlardı. Bu yüzden böyle bir adım attılar. Suçluluk duymuyorlar çünkü ikinizin hislerini de en başından beri fark etmişlerdi.”

“Yeter! Belki her şey iyi bir niyetle yapıldı ama benim kırılan güvenimi düzeltebilecek hiçbir şey yok! Barbaros bana oyunlar oynadı. Beni hayal kırıklığına uğrattı. İçimdeki bu yara bin yıl geçse de iyileşmez. Bunun bir parçası olduğunuzu düşünmeye dayanamıyorum.”

Kontrollü bir şekilde kanepenin koluna oturdu ve bakışlarını benden kaçırmadı. “Her şey seni tanımadan önce idi Alina! Sana karşı dikkatli olmak zorundaydık. Kimse için tehdit olmadığından emin olduk. Kısa bir süre sonra bu oyunun gerçek bir aşka dönüşeceğine aslında hepimiz en başından beri anlamıştık. Artık kimseye kırgınlık besleme lütfen! Benim için hâlâ değerlisin!”

“İyi şeyler oldu mu bari? O hainleri yakalamak için ciddi adımlar attığınıza inanmak istiyorum.” Bunu duymaya gerçekten ihtiyacım vardı. “Enselerindeyiz Alina! Artık sona yaklaştık. Bunda tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir paya sahipsin.” İç çektim. En azından bir şeyler iyi gidiyordu. Balkonun kenarındaki saksılarımın haline baktım. Benden sonra da birileri burayla ilgilenmiş ve çiçekleri susuz bırakmamıştı.

“Alina! Bana kızgın olmadığına inanmak istiyorum. Seni Vladimir’in elinden kurtarmak için çabaladım. Orada yakalanmasaydın dış kapıdaki hainler tarafından öldürülecektin. Vladimir’in şüphelerini bitirip seni korumak istedim. O artık elimizde.”

“Bunu anlıyorum Erkin! O hainin mahvolmasını ve peşindekilerin cezasını bulmasını herkesten çok istiyorum. Konuşması çok önemli!”

“Gereken yapılacak. Albayla görüştüm. Konuşturmak için çok uğraşmışlar. Seninle görüşmek istiyor. Bu önemli olabilir. Zaten Barbaros da yani…” Öksürdü. “Yüzbaşı da sana söyler. Haini biraz daha üzüp seni onunla görüştürecekler.”

“Ona gerekeni fazlasıyla yapacağımdan emin olabilirsiniz.” Güldü. “Biliyorum.”

Elimdeki hortumla balkonu güzelce yıkadım. Başlarda sadece ne yapıp ettiğimi izlese de boş durmak istemediğinden o da çarçabuk eline toz bezini alıp masayı temizlemişti. Masayı hafifçe ittirdiğinde çıkan sesten ikimiz de rahatsız olduk.

“Biraz yerden yükseltip öyle taşıyalım! Yoksa çıkardığımız ses kirliliğinden komşular baskına gelecek!” Beni başıyla onayladı. Burada onunla görülmek istemiyordum. Tuhaf bir huzursuzluk ruhuma yerleşip kalmıştı. Barbaros buralarda olabilir miydi? Masayı yükseltip balkona ortaladık. Şimdi kenarları da eklediğimiz sandalyelerle çok daha oturulası bir hal almıştı.

“Sanırım şimdi daha iyi oldu!” dedi eseriyle gurur duyan bir sanatçı edasıyla. Gülümseyerek onu onayladım. “ Hana kazasız belasız bir gelseydi hayırlıyla. O zaman her şey çok daha iyi olacak. Kardeşimi çok özledim! Yaramaz burnumda tütüyor!” Gülümseyişi genişledi. “Bıldırcını herkes çok özledi!” Bıldırcın sözü kulağımda birkaç kez yankılandı. Her şey gibi bu söz de bana sadece Barbaros’u hatırlatıyordu. Ona hamile olduğumu bile söyleyememiştim. Yollarımız ayrılmıştı ve bendeki bu deli gurur ikimizi aynı resimde çizmeye asla müsaade etmeyecekti.

“Kim bilir seni ne kadar özledi!” Bakışlarım hatıralarımıza dokunur gibi boşlukta dolaştı. “Hana’yı bir daha geri dönebilme umudum bile olmadan bıraktım. Şimdi yeniden kavuşacak olma ihtimali hayal gibi!”

Sandalyelerden birini çekip dalgınca oturdu. “Eyvah!” kıkırdadım. Sandalyenin de balkonla birlikte ıslanmış olma ihtimalini düşünememişti. “ Hana seni böyle görmesin!” dedim alt dudağımı ısırırken. Alnını kırıştırıp başını eyvah der gibi salladı.

“Kesin Kürşat’tan sonra bana da sidikli diye isim takar! Allah beni Hana’nın şerrinden korusun.” Bu sözüne kahkahalarla gülmüştüm. Tim içinde Hana’nın tartışılmaz komik bir imajı vardı.

“Gülme öyle! Kolay iş değil! Kürşat Han’yı ne zaman görse korkarak kaçıyor! Çocuğun sevgilisinin yanında karizmasını yerle yeksan etti!” Rozerin’in sidikli lafını duyduktan sonraki yüz ifadesi gözlerimin önüne geldiğinde bir kahkaha daha patlattım. Romantizm anılarının katili Hana Mihaloviç olabilirdi.

Gözlerim nemlenmiş bir şekilde kahkahalarıma devam ederken Erkin’in gülüşü aniden soldu. Dudakları saniyeler içinde milim milim birbirine kavuştu. Bakışlarının dediği yeri takip ettiğimde yine kalbim bana türlü oyunlar oynamaya başlamıştı. “ Barbaros!” Onu kafamdan attığım halde hâlâ beni yanlış anlamasından delicesine korkuyordum. Bitirdiğimi sanıyordum ama kalbim ve aklım asla beni dinlemiyordu.

Üzerinde açık renk yün bir kazak vardı. Bakışlarından yorgunluk ve öfke akıyordu. Bir adım ona doğru atmak istediğimde balkonun korkulukları aramızdaki mesafeyi hatırlattı. Sanki vücuduma binlerce bıçak aynı anda saplanmıştı. Onu kaybetme korkusu canımı neden bu kadar çok yakıyordu sanki? Neden küllenmiş bir sevdanın hasretini iliklerime kadar hissediyordum? Tek bir söz dahi söylemeden arkasını dönüp gitmeye yeltendi. Patika yolun girişinde arabasına park ettiğini görmüştüm.

“ Barbaros!” Fısıltı halindeki yalvarır gibi çıkan sesini duymamıştı. Kafasında beni bitireceği ihtimali kalbimin sancılanmasına sebep oluyordu.

“Ben bakarım ona! Yanlış anlamasını gerektirecek bir şey olmadığını söylerim merak etme!” Erkin’e hiçbir şey onu ilgilendirmez demek istemiştim ama dilim dikenli bir tele yerleştirilmiş gibi kökünden kımıldayamamıştı bile. İçten içe beni yanlış anlamasını istemediğimin farkındaydım. Aptaldım çünkü hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bile bile hâlâ onu deliler gibi istiyordum. Ona çekilmekten onu sevmekten vazgeçemiyordum. Kolumdan çekip götürsün ikimizin gerçekliğinden uzakta sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi yeni bir hayat kursun diye bekliyordum. Bu sadece bir heves uçuk kaçık bir düşünceydi. Ben tüm ömrümü harcasam da bir daha eskisi gibi olamazdık.

Peşinden gitmek istiyordum. Yapamıyordum. Bunu çok istediğim halde gururum izin vermiyordu.

Barbaros’un kaleminden

Delicesine bir öfkenin kollarında kıvranıyordum. Ayaklarım pervasızca yolları arşınlarken dilim binlerce kin dolu sözü dudaklarımdan kovmak içim sabırsızlanıyordu. Gördüğüm manzara gözlerimin önüne perde perde düşüyor ve daha çok canımı yakıyordu. Olmuştu işte! Artık birlikte olmalarının önündeki en büyük engel kalkmıştı. O engel bendim. Ben Alina için tüm hayatımı ortaya koyarken o benden vazgeçmek için kendine yollar açmıştı. İnsan hal böyleyken nasıl normal hissedebilirdi?

Ahmak yüzbaşı bozuntusu! Bana bunu yapmalarına nasıl izin vermiştim? Gerçekten artık yoluna Erkin’le mi devam edecekti? Unutmuş muydu beni? Bu kadar kolay mıydı vazgeçmek?

Sarhoş gibi sallana sallana aracın kapısını açıp içine yerleştim. Sanki bacaklarım bile bir kaç dakikada tonlarca yükün altında kalmış adım atamayacak kadar takatsiz bir hale düşmüştü. Tüm inadıma ve direnişlerime rağmen gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp gitti. Ölüm bu muydu? Sanki dünyanın tüm sesleri susmuş, üzerime tonlarca toprak atılmıştı. Bu kalp sancısı nasıl geçerdi? Karımdı o benim! Kadınımdı! Nasıl en yakın arkadaşımla birbirlerini sevişlerini izlerdim? Nasıl dayanırdım buna?

Düşünceler hızımı her geçen dakika daha da arttırmama sebep oluyordu. Arkamdan bir korna sesi duydum. Aynaya baktığımda Erkin’in peşimde olduğunu gördüm. Neden gelmişti sanki? Gözlerimin gördüğünü bir de diliyle onaylamak için mi? O artık benim demek için mi? Nasıl bir kötülük yapmıştım ki bana tüm bunları reva görüyorlardı?

Hızımı daha da artırdım. Durursam canını yakardım. Ya kendimi vururdum ya onu! Artık bu üç kişilik sevda düğümüne tahammülüm kalmamıştı!

“Dur! Barbaros sakın bir delilik yapma!”

“S… Gelme peşimden !” Kornaya bir kez daha asıldı. “Ulan dinle be!” Hızımı daha da artırdım. Sanki delirmiştim. Sanki aklımı kaçırmıştım. Ölüme koştuğumu bile bile ayaklarım gaz pedalındaki ağırlığını her geçen dakika daha da arttırıyordu. “Öldüreceksin ikimizi de! Dur dur!” Yolların anasını ağlatmıştım. Onu duymuyordum. Tam da şu anda ölmeyi becersem diyordum içimden. Üzülür müydü kalpsiz? Beni bir kez bile anlamaya çalışmayan kadın ardımdan gözyaşı döker miydi? İçi kanar mıydı? Hiçbir şey olmamış gibi Erkin’le -en yakın dostumla- yoluna devam eder miydi? Gözlerimden boşalan yaşlar görüntüyü bulanıklaştırmaya yetmişti. Üstü açık araba saçlarımı rüzgarın dövmesine sebep oluyordu.

Rüzgar boğazımı kurutmuş, beni günlerce çöllerde susuz dolaşan bir bedeviye çevirmişti. Bir anlık bir dikkat kaybıyla gözlerim açıldı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Aniden fren yapmak için asıldım fakat aracın savrulmasına engel olamamıştım. Bariyerlere çarpmış ve başımı fena halde belaya sokmuştum.

Cama yapışan başımı toparlamaya çalışmıştım. “Barbaros! Yüzbaşı…” Erkin yamuk yumuk olan kapıyı tekmeleyerek güç bela açtı. “Ne yaptın sen!” Sağ eli çenemi kavrayıp yüzümün yara alan sol yanını kontrol etti. Arabaya kısmen girmiş, üzerime eğilerek halimşn vehametinden emin olmaya çalışıyordu. “Bırak! Yardımına ihtiyacım yok!”

Ellerim kendisini itmek için dirense de bedenim zihnimin talimatlarına uyamayacak kadar zayıf durumdaydı. Beni koltuk altlarımdan kavrayarak zorla araçtan çıkardı. Her ihtimale karşı araçtan uzaklaşmıştık. Başımı koyacak yer arıyor, kazanın emarelerini Erkin’e hissettirip zavallı durumuna düşmek istemiyordum. Bana arabasından getirdiği suyu içirmek istediğinde yüzüme çevirdim. “Desteğine ihtiyacım yok! Karımla ilişkimde yeterince yardımcı oldun!” Başını eğip bakışlarını kaçırdı.

“Her şeyi yanlış anlıyorsun!” Matarayı önüme bırakıp bir adım uzaklaştı ve ayaklarını uzatarak tıpkı benim gibi yüzüme bakmak zorunda kalmayacağı şekilde oturdu. Suyu içmemekte direniyordum. “Sandığın gibi değil! Onunla konuşmak istedim. Vladimir’le ve bu ihanet meselesiyle ilgili açıklama yapmam gerekiyordu.” Bana uzattığı mendili yere fırlatıp cebimden kendi beyaz dantelli mendilimi çıkardım. Annem elbette sahip olduğum tüm eşyalara olduğu gibi buna da gelin kız danteli işlemişti ve her seferinde bir şekilde onlardan birini buluyordum.

“Gördüm nasıl konuştuğunuzu! Kahkahalarınız lojmanın girişinden duyuluyordu.”

“Hana’dan bahsediyorduk Barbaros! Aramızda bir şey yok!” Tüm gücümü toplayıp ayaklandım. “Bak beni iyi dinle! Artık senin bu iyi niyet lafların beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Alina benim karım ve her fırsatta resmen yerimi doldurmak için hazırda bekliyorsun. Evet eğer sen de timdeki diğerleri gibi ona bakabilseydin arkadaş olmanız belki benim için sorun olmayabilirdi. Ama bunun çok daha farklı bir durum olduğunu biliyorsun. Sen Alina’ya aşıksın Erkin. Ona hisler besledin bunca zaman! Onu ummaktan vazgeçemediğini gözlerine her baktığımda zaten görüyorum. Hal böyleyken nasıl hiçbir şey olmamış gibi arkadaşça davranabilirsin?”

Ayağa kalkıp, “Bir açıklama yapmak zorundaydım!” diye kükredi. “Tamam! Ona yakın olmayı ben de doğru bulmuyorum ama…” Boğuluyormuş gibi başını geriye yaslayıp sesli bir şekilde soluklandı. “ Sen benim dostum değilsin! Bunu çok iyi anladım. Ne bekliyorsun? Gerçekten söylesene aramızdaki bu soğukluğun sana mutluluk getireceğini mi zannediyorsun?” Yalancı bir gülüşle dudaklarım aralandı. Benden nefret edecek ve seni intikam için kullanacak.” Omuz silktim. “Kendini bu kadar zavallı bir duruma nasıl düşürebilirsin? Bana aşık olduğunu bilerek onu nasıl kabulleneceksin?” Ayağa kalktı. Öfkelendiği yüzünün her halinden belli oluyordu.

“Saçmalıyorsun Barbaros! Sana aramızda bir şey olmadığını söyledim. Alina’nın bana her zamankinden daha farklı davrandığını zannetmiyorum.” İşaret parmağımla göğsünü dürttüm ve bir adım geri sendelemesine sebep oldum. “Bunu istiyorsun Erkin! Onun sana gelmesini istiyorsun. İnkar edip kendini daha da gözümde bitirme! Alina ile olan ilişkimin zarar görmesi senin ekmeğine yağ sürüyor.” Etrafımızdan vızır vızır araçlar geçerken dışardan nasıl göründüğünüzü gerçekten merak ediyordum.

“ Onun beni sevmeyeceğini çoktan kabullendim.” Histerik bir şekilde güldüm. “Seni sevse beni geride bırakıp onunla birlikte olacaksın! Acılarım senin umrunda bile olmayacak! Onunla yaşanmışlıklarım senin için bir sorun olmayacak öyle mi?” Gözlerimdeki tüm öfkeyi kusar gibi yakasına yapışıp onu geri adım atmaya zorladım. Gözlerimi gözlerinden bir an olsun ayırmıyor ve ne kadar acı çektiğimi görmesini istiyordum.

“ Alina Demirsoy benim karım! Aslında en başından beri hep öyleydi. Şimdi dile gelmeden önceki kıskançlıklarımı düşündüğümde her şey anlam kazanıyor. Onu en başından beri sevdiğim gerçeğini inkar etmek için ruhunu şeytana sattığım gerçeğiyle yüzleşiyorum. Kalbi hep benimdi. Bunu bilerek hâlâ onu ummana tahammül edemiyorum. Artık sadece kağıt üstünde karım da değil. Gerçek bir ilişki yaşadık! Birbirimizi sevdik! Tüm o yalanların içindeki tek güzel şey de buydu.”

“Yeter anladım!” Bağırmış ve sanki haklı değilmişim gibi üste çıkmaya çalışmıştı. “Ulan bir de bağırıyorsun! Sen sen…” Diyecek söz bulamıyordum. “Sen benim acılarımın üzerine mutluluk kurabileceğini inanan bir zavallısın Erkin!” Beni göğsümden sertçe itti.

“Saçmalamaya başladın! Başından darbe aldığından olsa gerek ne dediğini ne konuştuğunu bilemeyecek bir durumdasın! Hastaneye gidip gerekli tetkikleri yapalım. Kötü bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum. Sevgili karın şimdiye çoktan meraktan delirmiştir.” Kinayeli sözleri bitince bana arabasını gösterdi. Huysuz bir ihtiyar gibi yine direndim.

“İstemiyorum! Hiçbir yere gitmeyeceğim. Hem…” Dalga geçer gibi güldüm. Sinirleriyle oynadığımın farkındaydım ama içimdeki zehri kusmadan duramıyordum. “Ben ölürsem işlerin daha da kolay olur.” Kollarımı birbirine bağladım ve kaşımın birini kaldırıp meydan okudum. “Yokluğunda Alina’yı teselli ederek bir şekilde hayatına girersin ve sana göre mutlu ona göre fazlasıyla mutsuz bir son olur.”

“İleri gidiyorsun!” dedi dişlerini sıkarak. “ Allah’ın belası! Hâlâ nasıl inkar edebilirsin? Sorunlarımızı ona kavuşmak için fırsata çeviriyorsun! Bunun olmadığını söylemen neyi değiştirir? Kalbinden ne geçtiğini biliyorum.” İşaret parmağımı tahkir eder gibi ona yönelttim. “ Sana bir kez gel dediğinde asla onun reddetmeyeceksin. Koşa koşa gideceksin!” Son cümlemi ağır ağır kinli bir şekilde söylemiştim. Yüzünde acı çektiğini ele veren bir ifade vardı.

“ Sırf kendi mutluluğun için ikimizi de yakacaksın. Tabi ya! Yanında olsun yeter sonuçta değil mi? Bir başkasını seviyor olmasının ne önemi var ki! Zamanla seni de sever diye düşünüp kendini yalanlarla tatmin edeceksin!” Yüzündeki öfkenin gölgesi her geçen saniye daha da genişliyordu. Dudaklarının titrediğini bakışlarının keskinleştiğini ve titrek nefesinin önündeki birkaç tutamı hareketlendirdiğini nefretle görüyordum. Ve onu kışkırtmaktan geri duramıyordum.

“Senden nefret ettiğini hiçbir zaman anlamayacaksın. Seninleyken verdiği karardan pişmanlık duyabileceğini düşünmediğin tek bir gün olmayacak. Sende bile beni arayacak anlamıyorsun? İçin için beni özleyecek! Uzaktan da olsa belki benden bir haber almak isteyecek. Gölgem aranızdan asla ayrılmayacak. Sana dokunurken bile beni düşleyecek!” Kocaman bir kayanın göğsümün üzerine yerleştiğini hissettim. Onları birlikte düşlemek ölümden beter gelmişti. Ölümle yaşamaktan korktuklarım arasında bir tercih yapsaydım görevimin başında şehit olmayı dilerdim.

“Sen delirmişsin. Aklını kaybetmişsin!”

“Niye! Gerçekleri duymak zoruna mı gitti?” Gitmeyi yeltendiğinde arkasından daha yüksek bir sesle bağırdım. “Aşağılık bir zavallısın! Benim hayatımı çalarak, bir kadının zaaflarını kullanarak kendi bir dünya inşa etmeye çalışıyorsun! Asla benim yerime geçemeyeceksin! Seni benim yere koyamayacak ve bir süre sonra varlığında iğrenecek! Sen…” Daha fazla dayanamayıp yüzüme sert bir yumruk indirdi. “Kes sesini!” Ona karşılık vermekten çekinmemiştim. Attığım yumrukla birlikte savrulup sırtını demir korkulukları çarptı. Yeniden birbirimizi yakasına yapışmıştık. Birbirimizin canını yakmak için görev başında öğrendiğimiz tüm hünerleri sergilemeye başlamıştık. Gelip geçen arabaların camlarından sarkan insanlar hayretle bize bakıp geveleyerek söyleniyordu.

“Bizi ayıramayacaksın!” diye haykırdım. “Bir akıl hastasısın!” Diye karşılık verdi. Tekmesini savurup ona misliyle karşılık verdim. Bana yumruk savurduğunda bileğini kavramış ve onu sırtımın üzerinden atmıştım. Canının yandığını görüyor ve içim sızlayarak daha fazla canını yakmaya çalışıyordum. Bana kafa attığında zaten cama çarparak dağılan yüzüm iyice berbat bir hal almıştı. Üstü üstüne yumruk atıp onu yere yıktım. Üzerine çıkmış ve gırtlak gırtlağa gelişimizin öfkemi soldurması için orda da rahat durmamıştım. Yuvarlanıp fazlasıyla sarsılmış olan beni kısmen üzerinden attı. Ardından bacaklarını kanca gibi kullanarak kafa üstü devrilmemi sağladı. Hemen toparlanmış ve üzerine yeniden atılmıştım. Kısa sürede yeniden üstünlüğü elime aldığım halde bu amansız kavgada kendini kaybeden tek kişi olmaktan kurtulamadım.

Başım defalarca darbe aldığı için bilincimi kaybetmiştim. Gözlerim kararırken bendeki değişimi farkettiği için kendini benden uzaklaştırdı. Yüzündeki öfkenin yerini saniyeler sonra endişe almıştı. “Barbaros…” Yeniden konumlarımızı hatırlatır gibi, “Yüzbaşı!” Diye bağırdı. “İyi misin? Alnına küçük bir şaplak patlatıp bana yardım etmeye çalıştı. Kesik solunmalarımın arasından “Git!” Dedim. “Git! Yardımına ihtiyacım yok! Bi-bizim dostluğumuz çok önceden bitti.”

Daha fazla ısrarcı olmanın lüzumsuzluğundan mıdır bilinmez huzursuzca ardına bakarak çekip gitti. Arabasına yerleşir yerleşmez telsizden Kürşat’a haber vereceğini biliyordum. Kimsenin desteğini istemiyordum. Tek derdim yalnız kalmaktı. Sızlayan bedenime rağmen güç bela ayağa kalktım. Bacağım aksıyordu ve yüzüm tanınmaz haldeydi. İçimdeki yangına rağmen titriyordum. Sahi üşümüş müydüm? Bu titremenin sebebi içimdeki volkan mıydı yoksa havanın serinliği mi?

Aracın ön tarafına baktım. Plaka berbat bir durumdaydı ve çamurluklarımın resmen anası ağlamıştı. Kızımı severdim fakat içimdeki acı düşünülünce onun niçin üzülmek bile aklıma gelmemişti. Evden çok uzaklaşmadığım için dakikalar sonra yeniden lojmana gelmiştim. Kapıdaki askerler benim arabadaki perişan halimi görmüş ve hayretle yutkunmuştu. Kimse bir şey demeye cesaret edememişti.

O an karşımda gördüğüm kadınla nutkum tutuldu. Üzerinde soğuk sayılabilecek havaya rağmen incecik bir elbise vardı. Saçlarını yine gevşek bir şekilde örmüştü ve yanaklarına yapışan birkaç tutamı umursamadan bana bakıyordu. Elimin tersiyle burnumun kanını silip yumruğumu sıktım. Eğer şimdi konuşursak kalbini fena halde kıracağımı biliyordum. Onu gören gözlerim kalbimdeki beton duvarları yıkmakta fazla aceleciydi.

Sol tarafa yönelip evime gitmek istedim. Hava fazlasıyla rüzgârlıydı ve kuru beton zemine küçük yağmur damlaları çiseleniyordu. Onun da böylesi bir havada dışarıda kalıp hasta olmasına istemiyordum. “Yüzbaşı!” Yanıma gelmek için birkaç adım attığında onu umursamadan evin yüksek girişine yöneldim. Kolumu tutup beni durdurmak istediğinde kendimi ondan sert bir şekilde kurtardım. İkinci kez bileğimi kavramak istemiş ve aynı tepki ile karşılaşmıştı.

“Sana dur diyorum! Bir açıklama yapmak zorundasın!” Arkamda öylece dikilen kadına omzumun üzerinden ölümcül bir bakış attım. “Söylesene asıl açıklama yapması gereken kim?” Vereceği cevaptan korkarak anahtarı çevirdim ve içeri girdim. Peşimden gelmekte bir an bire tereddüt etmemiş ve benim yüzüne kapatma hamleme rağmen kapıyı tutup içeri süzülmüştü.

Yosun gözleri gözlerime her saniye kurşun sıkıyordu. “Sana ne oldu?” Kazağımı başımdan geçirip gövdemi çıplak bırakacak şekilde soyundum. Utanmıyordum. Ne de olsa beni ilk kez böyle görmüyordu. Bundan çok daha fazlasını yaşamıştık. Elimdeki yün kazağı yüzümdeki kanları temizlemek için kullanmış ve onun hayret ve hayranlık dolu bakışlarının arasında basket atar gibi kirli sepetine yuvarlamıştım. “Sana diyorum Barbaros!”

“Beni neden düşünüyorsun?” Karşımdaki boy aynasından yansımasını görüyor ve arkamı dönmeden yüzündeki kırık ifadeyi izliyordum. “Biricik sevgiline sorsana! Bugün pek mutlu görünüyordunuz! Ah üzgünüm! Sanırım çiçeği burnunda çiftin en güzel anlarını bozdum! Karım ve onun biricik sevgilisi…” Dudaklarımı kinayeli bir haylazlıkla kıvırıp nemlenen yosun bakışlarını inceledim. Bu sözleri söylemek bile benim için ölümcüldü.

“ Mükemmel tercih! Ne isterdin size mutluluklar dilememi mi? Yoksa nikah şahidiniz olmamı mı bekliyorsun? Benden boşandığında kolundan tutar Erkin’in sana kucak açmak için hevesten dört köşe olan esmer kollarına bırakırım! Eğer istediğim buysa!” Kolumdan tutup yüzümü kendine çevirdi. O da acı çektiğimin farkındaydı fakat öfkem mantıklı düşünmeme engel oluyordu.

“Karısını başka bir erkekle fazlasıyla samimi bir halde görmüş her normal kocanın yaptığını yapıyorum. Hesap soruyorum belki ! Belki kınıyorum ! Ama asla sindiremiyorum. Unutamıyorum, kaldıramıyorum. ” Yumruk yaptığı ellerini göğsüme sertçe indirdi. “Yeter sus! Aramızda bir şey olmadığını gayet iyi biliyorsun!” Bel çukurundan kavrayıp onu göğsüme bastırdım. Hasret ve öfke arasında gidip gelen gururum hangisini tercih edeceğini hâlâ bilmiyordu. Bir yanım onu deliler gibi sevip öpmek isteyen divane bir aşıktı diğer yanım ise kıskançlıktan közden bir kuklaya dönmüş zavallı bir adamdı. Hangisi bendim, karşımda bulduğum kadın kimdi?

“Aranızda bir şey olabileceğini de biliyorum Artemis çiçeği! Ve davranışların bu düşüncelerimi fazlasıyla destekliyor.”

“Onunla aramızda bir şey olmadı olmayacak! Erkin sadece benim arkadaşım! Saçma, saplantılı düşüncelerini bir kenara bırak! Bu hale gelmemizin tek sebebi sensin!” Sert bir şekilde bir alkış tuttum. “Hep ben suçluyum zaten! Hataları hep ben yaparım değil mi? Senin sana aşık olduğunu bile bile o adamla görüşmeye devam etmen yanlış değil! Evine kabul etmen yanlış değil! Bana nispet yapar gibi kahkahalar atıp cıvıldaşman fazlasıyla doğru belli ki!” Gözünden bir damla yaş süzülüp aktı. Sanki bunları söyleyenin ben olduğuma inanmıyordu.

“Utanacağın sözler söylüyorsun!”

“Üzüleceğin kararlar veriyorsun!” dedim ses tonumu daha da yükselterek. “Sen bana aşıksın! Kızsan da unutmak için kendi kendinle mücadele etsen de beni seviyorsun! Onunla mutlu olamazsın! Seni benden daha fazla sevip sevmemesi de bir şey değiştirmez! Ait olduğun yer burası benim yanım! Ama…” Çenesini tutup aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdim. “Kendini zorluyorsun! Bir hiç uğruna ikimizi silip atmaya çalışıyorsun!” Başını eğdi. “Tamam haklısın! Büyük oyunlar oynadım Yalanlar söyledim! Güven duymamakta fazlasıyla haklısın! Kimse benden böyle şeyler yapmamı istemedi. Sadece gerçeklere ulaşmamı beklediler. Derdim o hainlerin yakalanmasıydı. Peki ya sen! Niyetimi biraz olsun sorgulamadın mı? Anlamadın mı halimden?”

“Şu başının icabına bakalım yoksa kan kaybından!”

“Si… et beni!” Kolumdan tutup zorla kanepeye itti. “O dediğin şeyi yapmam ben! Sağlıkçıyım unuttun mu? Sana yardım etmek zorundayım!” Göğsünden çıkardığı mendille yaraya bastırdı. “Kaza geçirmişsin! Baktırmamız lazım!”

“Man kafayımdır ben bir şey olmaz!” Gözlerime bakmamaya çalışarak müdahale etti. Yanına ecza malzemesi alıp temizlemek aklına bile gelmiyordu. İkimiz de mantıklı davranamıyorduk. Mendilin kokusu beni sarhoş etmeye yetmişti. Ona direnemiyor olmak şu konuşmalardan sonra rezalet bir hal almıştı. Soluk alış verişlerini duyuyordum. Kokusunu alıyordum. Onu özlemiştim sarılmak istiyordum. Öpüp koklamak istiyordum. Hayır bundan çok daha fazlası ikimiz için helal koyasını dolduralı çok olmuştu. Peki nedendi bu

mesafe?

Başıma sözde müdahale eden eline ellerim dokundu. Parmak uçlarım o güzel yumuşak kıvrımlarda dolaşırken gözlerim kapandı. Halimden anlamaması ne kötüydü. Titrediğini hissedebiliyordum. Bedeni ürkek bir kuş gibi çırpınıyordu. Aynı kanepenin üzerinde yan yanaydık ve bu mesafeye tam da bu konumda uzun süre dayanamayacağımı biliyordum. Bakışlarında tüm öfkesine rağmen saf sevgi görüyordum. O benimdi.

Gardını indirmek istemeyen mağlup bir asker gibi kıvrandı. “Be-ben malzeme almaya…” Uzaklaşmasına izin vermeden sözünü kesip cümlesine dudaklarına kapanan dudaklarımla karşılık verdim. Onu bel çukurundan kavrayıp kendime çektim. Çok hasrettim. Öyle ki saç tellerine bile kıyamayan ben ölürcesine onu öpüp tüketiyordum. Her geçen saniye dokunuşlarım arzunun rengiyle kopkoyu bir hal almış ve sertleşmişti. Omzuma geçirdiği tırnakları yaşattıklarımın intikamını alır gibi canımı yaktı. Ziyanı yoktu. Ondan gelen zehir olsa içer, günah olsa seve seve koynuma alırdım.

Aşk dolu anları birbirine düğümler gibi uzattığımız öpücük bir anda kendini geri çekmesiyle son buldu. Hayal kırıklıkları içinde yüzüne baktım. Tek taraflı değildi! Aslında hiçbir zaman onu bir başıma sevmemiştim. Peki neden çekilmişti? Sustu! Sözlerim ölü kelebekler gibi avucuma düştü.

İkimizin arasındaki derin sessizlik her geçen saniye canımı daha da yakıyordu.

“Biten bir şeyi alevlendiremezsin!” Aklıma gelen düşünceyle sarsıldım. Kendini ona mı saklıyordu? “Anladım kendini yeni başlangıçlara saklıyorsun!” Kınar gibi alt dudağını ısırdı. “Ne dediğini bilmiyorsun.”

“Biliyorum. Sen beni içinde çoktan öldürmüşsün. Kalbini ona açmaya da dinden razıymışsın.”

“Sus Barbaros sus!” Sesi öfkenin arasına yerleşen yalvarışı sızdırdı. Devam ettim. “Beni onda arayacaksın Alina! Üçümüze de yazık ediyorsun!”

“Eğer onu tercih etseydim beni bu kadar üzmezdi!” Diye haykırdı. Duyduklarıma inanmamıştım. Daha ne kadar incitecekti? Hangi bedelleri ödeyecektim! “Demek beni sevmekten pişmansın! Kalbinin beni değil onu seçmesini isterdin!” Yüzündeki kırgınlık daha da artıyordu. Yanaklarından birkaç damla yaş süzüldü. “Ben…”

Bir şey söylemesine izin vermeden, “Tabi ya!” diye atıldım. Ayağa kalkıp biraz önce yanıp kavrulan ben değilmişim gibi aramıza buzlar koydum. “ Erkin güvenli! Erkin huzur verir, korur kollar, incitmez değil mi? Ama Barbaros tekinsiz! Yanlış adamı seçtin! Haklısın!” Burnumu çekip yanaklarıma dökülen gözyaşlarını hoyratça sildim. “Üzülme! Çok gecikmiş sayılmazsın! Yine gider onun olursun! Kendini benden kurtarırsın göçmen kızı! Ben kalbine gölge etmem!” Duruşumu dik tutup biraz önce arzuyla nemlendirdiği dudaklarımı birbirine bastırdım. Hıçkırdı. Neden kınıyordu sanki! Bu sözler başka hangi anlama gelirdi ki?

“Ona çek git demiştim! Olmayacak hayale düşme! Meğer asıl hayale ben düşmüşüm! Görüyor musun? Bu Anadolu çocuğu yanlış kadına tutularak çoktan yakmış kendini de haberi bile olmamış!”

Bana doğru birkaç adım atıp bileğimi kavradı ve gözlerinde yalvarır gibi bir ifade vardı. Birbirimizi kırıp incitiyor birbirine koşmak için fırsat arayan kalplerlerimizin bacaklarını kırıyorduk. “Böyle konuşma ne olur? Daha ne kadar üzeceksin? Daha ne kadar halimden derdimden anlamadan gururumu paramparça edeceksin? Artemis çiçeğini sen soldurdun!”

Başım yine dönmeye başlamıştı. Kendimi iyi hissetmediğimi ona belli etmemek için direniyordum. “İkimizi de öldüren sensin!”

“Başın kanıyor!” Parmaklarına saç diplerimde hisseder hissetmez kendimi ondan uzaklaştırdım. “Dokunma! Benim için bir şey yapmak istiyorsan git! Daha fazla birbirimizi kırmadan git!” Kapının kapanma sesini duyana dek yüzümü ondan kurtardım. Ne derece yıktığımı ve yıkıldığımı görmek istemiyordum. Kapanma sesinin hemen ardından tamamen uzaklaşmasını bile bekleyemeden elime geçirdiğim bibloyu aynaya fırlattım. Kendimi öylece kanepenin hemen yanıbaşına öylece bırakmış soldurduğum hayatımıza dakikalarca sarsılarak ağlamıştım. Beni teselli edecek olan ne acı ki yine örselediğim kadından arta kalan bir mendildi.

🌹🌹🌹

 

 

Merhaba arkadaşlar. Bir süredir ne yazık ki yorum alamıyorum. Bu kendimi geliştirmemde çok büyük bir engel. Kitaplarımızı yazmak içi inanın arka planda çok büyük fedakarlıklar yapıyorum ama ne yazık ki okurlarımın bölümleri okuyup okumadığını bile anlayamıyorum. Bu da motivasyon düşüklüğüne sebep oluyor. 😕

Bu konuda beni desteklemeniz çok kıymetli. Zor günler geçirdim ve buna rağmen hiçbir zaman yazmaktan vazgeçmedim. Yine daha iyi olması için çabalayacağım.

Youtube içerikleri devam ediyor. Elimi hızlandırmaya ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Yakında karakterlerimin psikolojik ve sosyolojik tahlillerimi yaptığım videolar gelecek. Bu arada bölüm aralarını sıklaştırıp daha kısa bölümler atarak daha sık güncelleme yapmayı düşünüyorum. Bu instagramda çok işe yaradı. Burada da denemek istedim. Bu konuda da düşüncelerinizi söylerseniz sevinirim. 😉

Sizce Barbaros ve Alina aralarındaki buz dağlarını eritebilecek mi?

@atomyazar (YouTube ve instagram)

Wattpad ve Kitappad : syildiz_koc


 

Bölüm : 15.10.2025 19:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...