
Medya: Heba olan dünler 🎶
38. BÖLÜM: KIRGIN
Alina’nın kaleminden
Gözlerimi açmak bile istemiyordum. Düşünceler sanki beynimi yumrukluyordu. Onu düşünmek istemiyordum. Onunla yaşadığım mutlu günlerin tamamen bir yalandan ibaret olduğunu kabul etmek ve yeni bir sayfa açmak aslında en doğrusuydu. Ne yazık ki hiçbir doğru kalbimin düştüğü bu sevda hastalığına çare olmuyordu.
Barbaros’u seviyordum. İhanetini ilk öğrendiğim gün ondan kaçıp çok uzaklara gidersem yüreğimdeki sevdanın zamanla silineceğini düşündüm. Bugün nasıl bir yanılgının içerisinde olduğumun ayrımına varmıştım. Nereye gidersem gideyim o kalbimi işlenmiş adıyla, her an bulunduğu yeri sızlatacak ve peşimden gelecekti. İçtiğim bir bardak çayda baktığım gökyüzünde nefes aldığım müddetçe sadece lâl etmeye çalıştığım dilimle adına sayıklayacaktım. Üstelik artık onun çocuğuna hamileydim.
Bilip bilmeden ne çok haksızlık etmişti bana! Bunca zaman hiç mi anlamamıştı Erkin’e bir dosttan daha fazlasını hissetmediğimi? Hiç mi güvenmiyordu? En büyük suçu bana karşı kendisi işlemişken en ufak bir hatamı kolladığını gördüğüm halde onu sevmeye nasıl devam ederdim? Düşünmek istemiyordum artık. Biraz soluklanmak için pencereyi açtım. Saniyeler içinde esen rüzgar bedenimin titremesine sebep olmuştu.
Hana’nın yatağın bir ucundaki zarif ince bedeni dikkatimi çekti. Pencereyi kapatıp incitmekten çekinir gibi yanı başına oturdum. Onu bir daha görebileceğimi düşünemiyordum fakat kader yine bizi bir araya getirmişti.
Siyah saçlarına sevgiyle dokundum. Ya beyaz yastığın saten yüzüne sereserpe dökülen o siyah şelaleye hayranlık duymamak imkansızdı. Şimdi kalkıp en sevdiği kahvaltılıklar hazırlamak için kolları sıvamalıydım. Depresyon duygusunun beni esir almasına izin vermemeliydim.
Yatağımdan kalkıp üzerime üzerime beyaz gömlek ve bol siyah kumaş pantolon giydim. Saçlarımı yeniden örgü yapmış ve isyankar tutamlarımı kulağımın arkasında gizlemiştim.
İlk iş bakır çaydanlığın içine yarısına kadar su koymak oldu. Onlar uyanana kadar çay hazır olmalıydı. Henüz kış bitmese de sera ürünü domates ve salatalıklarım vardı. Onları yıkayıp en estetik hale bıçak yardımıyla getirerek sofraya yerleştirdim. Yumurtalar kaynamak üzereydi ve kızarmış ekmeklerim de hazırdı.
Bugün kahvaltıya Türkan ve Zeren de katılacaktı. Elbette ki Kürşat’ın biricik sevgilisi Rozerin’i de unutmamıştık. Poğaçaları ve Boşnak böreğini de fırından çıkardım. Bir kısmını akşam yaptığım için kalbim çok daha rahattı. Peynirler, zeytinler ve Boşnak kahvaltısının olmazsa olmazı bazı mezeler de krem rengi masa örtüsünün üzerinde yerini almıştı.
“Sestra!” Hana’nın yumuk yumuk olan gözlerine sevgiyle baktım. Uzunca bir aradan sonra yeniden kavuştuğumuza hâlâ inanamıyordum. Üzerime atılmak istediğinde başını kalbimin üzerine bastırıp bana kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissettiren çocuğu hissettim. Neredeyse kardeş olabilecekleri yaşta bir bebek dünyaya getirecektim ve bundan kimsenin henüz haberi yoktu.
“Meleğim nihayet uyanmış!” Gülümsediğinde yanaklarındaki o tatlı çukurları seyre daldım. “Çok özlediimmmm!” Sonunu öyle güzel uzatarak söylüyordu ki bu mızmız hallerini bile deli gibi özlemiştim. “Ben de seni özledim Moj anđele (melek yüzlüm).” Yanağımdan ıslak bir öpücük alıp burnunun ucunu hafifçe boynuma sürttü. “Seni bir daha göremeyeceğimi sandım! İyi ki geri geldin Sestra !”
“Ben seni bırakabilir miyim hiç!” Başını sallayıp 32 diş gülümsedi. “ Bırakmazsın Sestra!”
“Ooo neler kaynatıyorsunuz böyle! Yokluğumda samimiyet artmış! Ben kıskanç biriyim böyle şeylere dayanamam!” Berina’nın sesi ve tatlı Bosna şivesi bakışlarımızı ona yönlendirdi. Kaşlarını çatmış üzerindeki kahverengi kareli ev elbisesiyle öylece karşımızda dikiliyordu. “Saçmalama! Biz ancak seninle tamamlanırız! Gel buraya!” Kendisine atılmak için fırsat kollayan kollarımı boş bırakmayıp göğsüme sığındı. Bu güzel anı yaşamak için ne çok dua etmiştim ve nihayet birbirimize kavuşmuştuk.
“Kahvaltıyı hazırladım! Bence soğutmadan bir an önce otursak iyi olur!” Berina’nın koluna bir çimdik atıp, “Demek sen hazırladın!” diye haşladım. “Biz burada seksek oynadık değil mi?” Hana sözlerime kıkırdayıp dudaklarını ısırdı. “Senin de katkıların olmuş olabilir tabii ki!” İkinci çimdik de gecikmeyecekti. “ Bencil Berina!”
Zil sesi kıkırdamalarınıza son noktayı koymuştu. Eve son kez göz atıp her şeyin iyi göründüğünden emin oldum. “Ben hemen geliyorum! Siz sofraya oturun!”
Hana’nın elini yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldim. O kadar neşeliydi ki hafif peltek diliyle en sevdiği Boşnak çocuk şarkılarını söylemekten bir an bile çekinmiyordu. Sesinin dışardan duyulması umurunda bile değildi. “Çok acıktım Sestra! Acele et!”
“Tamam küçük cadı gidiyoruz!” Hana kucağımda hop oturup hop kalkarken Türkan ve Zeren’in sesi ortamı daha da neşelendirmişti. Onlara hâlâ kırgınlık duysam da olanları anlamaya çalışıyordum. Bağışlamam zaman alacaktı belki ama buradaki desteklerini düşününce kalbime ağır gelen kin yükünü bırakmayı tercih ettim. Barbaros’u düşünmemek için sahip olduğum güzelliklere odaklanmaya çalışıyordum.
İkisi de bol paça pantolon ve birer kazak giymişti. Onların günlük hayatlarındaki hallerini görenler gizli göreve gittiklerini düşünebilirlerdi. Yine fazlasıyla ciddi görünüyorlardı. Türkan’ın kısa saçları kısmen biraz uzamış ve yüzü eskiye nazaran daha bakımlı bir görünüme kavuşmuştu. Muhtemelen kendini Umut’a beğendirmek için daha kadınsı ve çekici görünmeye çalışıyordu. Zeren ise sertliğini çekicilikle süslemeyi başaranlardandı. Rozerin kızıl, güzel saçlarını kat kat kesip kısaltmış ve belirgin bir göz makyajıyla aurasını arttırmayı başarmıştı. Berina ile kucaklaştılar ve hemen bana yöneldiler.
“Hoşgeldiniz!” Buruk bakışları çekingenlikler üzerimde dolaşsa da sıcak kanlılığımı onlara hissettirmekten çekinmedim. Barbaros’tan daha suçlu değillerdi. “Hoş bulduk Boşnak kızı!” Elindeki bir buket papatyayı bana uzattı. Özellikle mavi çiçek seçmediklerini çok iyi anlamıştım. Bunun komutanla ilişkimde önemli olduğunu bilmeyen yoktu. Türkan sırtını duvara yaslayıp ilk defa görüyormuş gibi etrafa göz gezdirdi. Hareketleri oldukça sert ve erkeksi görünüyordu. “Teşekkür ederim zahmet oldu!”
“Bu da tatlı! Baklavası şahane olan bir yer var! Kesinlikle denemelisin!” Zeren’in bakışları iştahla paketin üzerinde dolaştı.
“Söz konusu Türk baklavası olduğunda buna hayır diyemeyeceğimi biliyorsun!” dedim elindeki paketi alırken. Hemen rdından dudaklarını yalayan Hana’ya küçük bir dilim uzattım. “ Oooo mis kokular gelmeye başlamış. Burası cennet olmalı!” Zeren keyifle masayı incelerken Berina da elindeki ekmek dilimleri ile bize katılmıştı. Onlar daha birine kapıyı açar açmaz kucaklaşıp kaynaşmayı başarmıştı.
“Kardeşin de tıpkı senin gibi çok güzel! Gözleriniz annenize benziyor sanırım! Onun fotoğrafını görmüştüm.” Annemin bahsinin geçmesi yüzümüze buruk bir tebessüm oluşturdu. Onu bir daha göremeyecek olmamız hâlâ canımızı çok yakıyordu. Zeren parmağını bileğime dokundurup teselli etmek ister gibi gözlerime baktı. “Üzgünüm, b-ben sizi üzmek istemedim!”
“Ziyanı yok! Buna alışmamız gerekecek!” Zeren bir açıklama yapmak ister gibi kardeşime yöneldi. “Seni bulabilmek için iki tim gönderildi. Ne yazıkki yerin gizli tutuluyordu! Sana ulaşmamız mümkün olmadı Berina!”
Bunu İngilizce söylediği için Berina hemen anlamıştı. “Biliyorum! Hem abimi hem de beni defalarca aradığınızı, her türlü teçhizat ve yiyeceği Türkiye’den Bosna’ya gönderdiğinizi çok iyi biliyorum. Bu konuda size ne kadar teşekkür etsek az! Türkiye Bosna’ya olan dostluğunu kanıtladı!”
“Her zaman! Kimseye sırtımızı dönemeyecek kadar yürekli fedakar insanlarız! Bir gün her şeyi geride kaldığında, tüm kötülükler tarihin küflü sayfalarına yerleştiğinde aramızdaki bu dostluk ve bağ tüm dünyaya örnek olacak.”
Elini güven veren bir yakınlıkla sıktım. “Biliyorum! Bundan asla pişmanlık duymayacağız.” Zeren’in parmağındaki yüzük hemen dikkatimi çekmişti. “Görüyorum ki bıraktığım gibi değilsiniz. Yüzükler parmaklara kavuşmuş!” Zeren hafif utangaç bir tavırla bakışlarını kaçırdı. “Dur sen de daha ben bile alışamadım! Biz…” Dudakları hafif bir tebessümle aralandı ve üst ön dişleri tebessümünün güzelliğini ortaya çıkardı.
“Utanma hadi söyle! Zeren bizden önce davrandı ve nişanlandı!” Türkan gıcıklığına sonra raddeye gelirken Zeren koltuğunda daha da küçüldü. “Of! Sen tam anlamıyla güzel anların katilisin!” Türkan’ın göz devirip ölü balık taklidi yapması gecikmemişti. Hana ile Berina olanların çoğunu anlamasalar da onun bu hareketlerine gülmeden edemedi. “Nasıl oldu anlat bakalım! Uzun zamandır hiç konuşmadık!”
Zeren ciğerlerindeki efkarlı havayı dağıtıp gülümsemeye çalışarak anlatmaya koyuldu. “Aslında şu operasyon meselesinden sonra birbirimize uzun süre bozuk çaldık. Kafamda neredeyse bitirme seviyesine gelmiştim ama olmadı. Benimle konuşmak istedi. Ben de kabul ettim. Nihayet birbirimizin dilinden anlamaya başlamıştık. Bu yüzden bu ilişkiye bir şans tanımaya karar verdim. Kısa bir süre görüşüp kendi aramızda yüzük taktık.” Zeren, Türkan’ı hafif bir omuz darbesiyle sarstı. “Eğer şu iki şaşkın ailelerinden onay almayı becerebilirse nişanlarını da birlikte yapacağız.”
Türkan ciğerine köz inmiş gibi inledi. “Umut zipzipi abilerimle konuşmayı becerebilirse biz de inşallah nişan yüzüğü takacağız.” Zeren’in ve Rozerin’in kahkahaları benimkilere karıştı. Rozerin’e göz atıp Türkan’a “Neden konuşamıyormuş?” diye sordum.
“Korkuyor! Sanki abilerim koyun yerine onu kesecek! Ulan erkek adam sevdiği kadının abilerinden korkar mı dedim!”
“Eeeeee!” diye ciyakladı Zeren. “Ulan herif neredeyse erkek olduğunu reddedecekti. Bazen insan düşünmüyor değil. Bu korkağı başıma bela etmekle iyi mi yaptım acaba? Abilerimden bahsedince korkudan altını dolduracak herif! Ben istedikten sonra abim ne der? Konuşsana yandan çarklı!” Zeren ağzındaki börekle homurdanır gibi onu onayladı. “Tabukö!”
“Ayıp etmiş!” Diye tıkıştırdı Rozerin! Türkan masadaki şaşkın bakışlarımıza aldırış etmeden hamam başı bekleyen külhan beyi edasıyla masaya yumruğunu koydu.
“Anlamıyor işte! Ulan biz az mı terörist ezdik! Az mı ölümü şaplakladık bebe Ruhi! Dağlarda mayının üzerinde halay çekmiş adamsın üç abi sana ne yapar?” Yeniden gülmemek için kendimi zor tuttum. Hana’nın ve Berina’nın boğazımdan homurdanır gibi sesler çıkmıştı. “Neyse ki Ozan böyle değil!” Zeren keyifle çayını yudumlamaya başladığında ben de tabağımdakileri aceleyle silip süpürmüştüm. “Kürşat’ım bir tane!” Diye hevesle sırıttı Rozerin. Kafasının üzerindeki hayali mavi balona Kürşat’ın vesikalığını yerleştirdiğinden emindim.
“Dur bakayım ! Öyle kendi aranızda nişan yapmaya benzemez bu işler ! Seni de göreceğiz Zeren hanım!”
Berina Hana’nın ağzına peynir tıkıştırırken Zeren hafiften öksürdü. “Nedenmis o?” Şimdi keyifle börek didikleme sırası Türkan’a gelmişti. “Baban silahla atış sporlarında bir numaraymış! Ozan’ın bunu bilmediğine bahse girerim! Bakalım senin Yiğido ne imtihanlardan geçecek?” Zeren’in yüzüne sinen ölüm sessizliği kıkırdamalarımızı daha da arttırdı.
“Yok canım! Daha neler! Babamdan korkacak değil ya! Hem adam geyik vuruyor Ozan’la ne işi var?” Türkan pişkin pişkin sırıttı. “ Ozan’ın geyikten daha hallice olmadığına bahse girerim!”
Zeren destek bekler gibi Rozerin’e bakınca Rozerin cevap vermiş olmak için hafifçe öksürdü. “Ozan geyik değildir, geyik Ozan değildir. Sakin ol! Sorun yok!”
“Hadi ya! De vallah!” Dedi Türkan. Bunu Rozerin’in babasından duyup söylediğine yemin edebilirdim. “Sağol Roze! Çok yardımcı oldu. Ozan’ın geyik olmadığını senden duymaya çok ihtiyacım varmış gerçekten!”
“Ozanlara ve geyiklere sahip çıkalım! Ormanları koruyalım! Geyikler ve Ozanlar ölmesin!” Zeren Türkan’ın koluna sertçe geçirdi. “Şu muhabbeti kapatır mısın?”
“Uslu uslu geçinin!” Diye araya girdim. Şu benim sevgilim seninkini döver muhabbetinin de sonu gelmeliydi. Zeren bana sert sert soluyup serçe parmağını hafifçe kıvırarak Türkan’a uzattı.
“ Korkmadan babamla konuşursa benim için ne yapacaksın?” Türkan serçe parmağını kanca haline getirip Zeren’in serçe parmağına yerleştirmekte tereddüt etmedi.
“Ne istersen!”
“Ortalık kızışıyor!” dedi Rozerin keyifle. Malum kendisine ilişen yoktu. Onları gerçekten özlemiştim. “Kabul! Ne istersen yapacağım! Sen de göreceksin! Ozan babamla konuşamayacak kadar cesaretsiz bir adam değil!”
“Göreceğiz!” Hana’nın aniden çatalını tabağının üzerine bırakması tüm dikkatlerimizi ona çevirmişti. “Susam sokağı…” Küp gibi şişen karnını sevgiyle okşadım. “Hadi aç bakalım! Senin aklın orada kalacak şimdi!”
“Tamem!” Hana’nın komik telaffuzu Berina dışındaki herkesi güldürmüştü. O yeterince Türkçe bilmediği için neye güldüğümüzü anlamamıştı. Bir dilim böreği keyifle ağzıma götürdüm.
“Eeee Rozerin! Sende ne var ne yok?” Rozerin’in üst dudağı düz bir çizgi halini alıp yayıldı. Utangaç bir şekilde sağ omzunu silkeledi. “Yok bir şey! Yani biz şey olduk!” Zeren öksürük tufanına tutuldu. Türkan’ın bakışları kanlısını görmüş gibi sertleşti. “Halvet olduk de de öleyim şurda!”
“Ne?” Diye küçük bir çığlık koptu. “Yok daha öyle bir şey olmadı. Yani evlenince!” Artık Rozerin’in saçı ile yüzü arasında ton açısından pek bir fark kalmamıştı. Kızarmış domates gibi bir yüzü olmuştu. Türkan göz devirdi. “Hah! İstikrarla akan su mermeri bile eritirmiş! Nihayet bizim timin çapsızlarından birini avcun aldı asistan doktor kız! Ne saadet!” Zeren yine Türkan’ın koluna geçirip kaş göz yapmıştı.
“Bana kızma! Peşinden az koşmadı zıpırın! Sarı kellenin neyine düştüyse!” Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. “Ben o sarı kelleyi seviyorum!” Berina iç çekip hayallere daldı. Bakışlarının pencereden ayrılmadığını görünce gülmeden edemedim. Onun gönlü de Ferit’e uçmuş gibi görünüyordu. Bu dalıp gitmeler, ıssız ıssız gülmeler boşuna değildi.
“Eeee nasıl oldu?” Genç kız önüne düşen kızıl saçını arkaya doğru itti. “Öyle işte! Yani ! Başlarda uzak duruyordu. Mesleğini aramızdaki bir engel olarak görmüştü ama nihayet duygularının sesini dinlemeye karar verdi. Onun da bana karşı duyguları varmış! O gece kıskanınca emin oldum.”
“Hangi gece!”
“Beni köydeki belalımdan kuruduğu gece. Resmen herif kolumdan tutup zorla götürmeye çalıştı. Allah’tan Kürşat’ın müdahalesi gecikmedi. Adamı fukara tükmüğü gibi bir oraya bir buraya savurdu durdu. Şimdi elemanın dünya ahiret bacısıyım.” Kahkahalarla güldük. “İyi olmuş! Herkes aşkına kavuşmalı artık!” Bunu söylerken aklıma Erkin’in hüzünlü gözlerinin düşmesi canımı sıkmıştı. Onun aşkına kavuşması imkansızdan öte bir şeydi. Benim yüreğim bu güzel kalpli adama yâr olamazdı çünkü ne kadar reddetsem de Barbaros’tan başkasını sevemezdim. Bu kalp yarım kalmaya, bu hikaye kömür karası bir kadere mahkumdu.
“Keşke Ayşen de gelseydi!” Dedim konuyu aşk muhabbetinden uzaklaştırmak için. Kalbime üşüşen dikenli tellere başka türlü dayanamazdım. “Barıştılar nihayet! Ayşen loğusa depresyonunda çıkınca işler düzeldi.” En azından onlar mutlu diye sevindim.
Zeren’in bakışlarının üzgün bir şekilde üzerime düştüğünü fark etmem uzun sürmemişti. “Aranızda olanları biliyoruz Alina!” İçimdeki kırgınlıklar boğazımdaki demir parçalarını sıkıştırdı. Bir damla yaş göz pınarlarımdan süzülmek için gururuma çalım attı.
“Bu konuyu konuşmayalım Zeren! Kırgınlıklarım bir ömür geçse de bitmez. Bunu biliyorsun!” Nemli gözlerinde keskin ve güçlü ifade belirdi. “Biliyordum! Sen onu hâlâ çok seviyorsun! Unutamayacak kadar çok seviyorsun!” Elime dokundu. “Bu yüzden affedemiyorsun Alina! Bu yüzden ‘gel sensiz olamıyorum diyemiyorsun! Ona koşmak için çırpınan yüreğini yerlerde süründürüyorsun.” Yalvarır gibi fısıldadı. Sanki sadece kalbini duymamı, dinlememi istiyordu.
“Yapma! Bunu ikinize yapma! Siz bunca yalanın içinde temiz kalan tek güzel şeydiniz! Affetmek vazgeçmekten daha zor değil!”
Berina’nın anlamsız gözlerine baktım. Sanki Zeren’in sözlerinden kaçmak için onun yosunlarına sığınmıştım. “Başka türlüsü olsun diye çabalasaydı bir şeyler değişirdi. Bunu biliyorsun! Komutanımın en büyük hatası yeni yollar bulmayıp kolay olana koşması oldu. Çok fazla şehit vermiştik. Onların kanını yerde bırakmayacak ve milletimize zarar vermeye çalışanları bin pişman edecekti. Gözü kör olmuştu sanki! Amacına öyle kitlenmişti ki uğruna canından geç deseler seve seve yapardı. O tutkulu bir adamdır Alina. Söz konusu vatan millet bayrak olduğunda ne canı gözü görür ne de cananı.” Buruk bir tebessümle başımı sallayıp onu onayladım.
“Keşke görebilseydi. Zaten ona sırılsıklam aşıktım. Ne gerek vardı öyle oyunlara?Anlasaydı halimden. Kırmasaydı bu kadar!” Türkan burnunu sertçe çekip alt dudağını kindar kindar ısırdı. “Ne dümenler çevirmişler de ruhumuz bile duymamış! Gör Boşnak kızı! Ben uyudum sen uyumuşsun çok mu?” Islak bakışlarımı yalanlar gibi kıkırdadım. “Doğru söylüyor ! O uyuduktan sonra ben uyumuşum çok mu?” Türkan da Berina gibi gülüp eğlendi halime.
“Böyle olmadığını biliyorsun! Sözlüsünün ölümünden sonra Barbaros komutanım pek iyi hissetmiyordu. Daha normal şartlarda eminim başka türlüsünü bulabilecekti. Kendini üzme artık! O hatasını anladı. Hem olayın aslının başka türlü olduğu da ortaya çıktı. Komutanlar senin masum olduğunu biliyordu. Birbirinize aşık olduğunuzun da farkındaydılar. Onlar bu aşkı bir yuvaya çevirmeye çalıştı. Gerçek duygularınızı fark etmenizi ve birlik olmanızı istediler. Bu ülke için çalışan iki güçlü vatanseveri bir imza ve kurmaca bir oyunla birbirlerine bağladılar. Böylece kişisel düşmanlığını görevine alet eden komutanıma aşk acısı ve kaybetme korkusu yaşatarak iyi bir ders verdiler.”
“Aman ne dramatik! Böyle alengirli işlerden de hiç anlamam!” Türkan göz devirip elindeki bal kaymağa bulanmış ekmeği homurdanır gibi ağzına tıkıştırdı. “ Ambiyans bozmada senden iyisi yok”
“Gerçekler acıdır!” Diye pis pis sırıttı Türkan. Zeren’in Türkan’ın saçına zeytin atmasıyla küçük bir sarsıntı geçirdim. Bu ikili hiç durmayacaktı. “Tamam! Sakin olun.” Bir şey söylemem gerektiğini düşünüp derin bir nefes aldım. “İncindim Zeren!”
“Senin sınavın da buydu Alina! Gururunu adalet ve vatan sevgisiyle aynı kefeye koyup taraf seçmek. Bu görev tahmin ettiğinden çok daha büyük amaçlara hizmet etti. Senin desteğinle ülkeyi bölmeye çalışan büyük bir suç örgütü çökecek. Bosna’yı bu hale getiren zalimlere gereken cezanın verilmesini istemez miydin? Bunun için senden ömrünü isteseler değmez miydi? Belki farkında değilsin ama sen Barbaros Komutanımla birlikte bu hayali gerçek kıldın!” Düşününce onlara hak vermeden edemiyordum. Bana şu anki yaşadıklarımı yine yaşayacağımı fakat bunun sonucunda o hainleri cezasını bulacağını söyleseler bir an bile düşünmez daha ağır, acı şeyleri yaşamayı göze alırdım.
“Haklısın! Her şeyi bu kadar kişiselleştirmekle belki hata yaptım! Kendi inadımı da düşününce dayım olduğunu sandığım Vladimir’e ihanet etmem pek mümkün değildi.” İkisinin de yüzünün aydınlandığını görebiliyordum. “Yine de bir şey fark etmez. Bir araya gelmemiz imkansız! Barbaros’la birbirimizi çok kırdık. Güven duymayan sadece ben değilim. O da bana güvenmiyor. Erkin’le aramızda bir şey olduğunu sanıyor. Sırf onunla zor şeyler yaşadım diye Erkin’in kollarında teselli arayacağıma inanıyor.”
Acıklı bir tebessüm eşliğinde bakışlarımı tabağıma indirirdim. Biraz öncekinin aksine kaşlarının çatıldığını öfkenin onları kıskıvrak yakaladığını görebiliyordum. Berina ise konuşulanların çoğunu anlamadığı için sessizliğini koruyordu.
“Erkek milleti işte! Ulan topunu…” Zeren Türkan’ın koluna küçük bir çimdik attı. “Nasıl böyle bir yakıştırmada bulunabilir?” Rozerin’in sözünü cık cık sesleri onayladı. “Bilmiyorum!” Aklıma gelen anlarla yüzüm kızardı. Kalbimi sıkan kelepçeye bir yenisi eklendi. “Hep bu korkuyu gözlerinde görürdüm ama böylesi sözleri bana sarf edeceğine inanmazdım. Beni hiç tanımamış!”
“Peki Erkin sana gerçekten aşık mı?” Rozerin’i benden önce Türkan cevapladı. “Günaydın uyuyan güzel! Prens öpmeden nihayet gözlerini açabildin! Sağır sultan bile duydu!” Zeren Türkan’ı gözleriyle sertçe uyardı. “Ben hala Susam sokağı kafasıyla yaşıyormuşum! Daha bilmediğim neler var?” Zeren onu boş verip atıldı. “Erkin’in kötü bir niyeti yok! O bu durumu çoktan kabullendi. Çok acı çekti Alina! Ama kötülük düşünmedi. Gerçekleri kabul ettiğini biliyordum.” Zil yeniden çalmıştı. Saat artık öğle 12 sularındaydı.
“Belki Ayşen gelmiştir.” Rozerin’in haklılığını anlamak için kaşıya yöneldim. Ayağımda pelüş terlikler, kapının ardındaki yorgun yüzle afalladım. “Gitmemiz lazım!”
Sesimi buz gibi çıkarmaya gayret ederek, “Gelmiyorum!” Dedim ve hemen ardından o bal rengi bakışları görmezden gelip kapıyı sertçe yüzüne örtmeye çalıştım. Elleri balyoz gibi kapıya indi ve ahşap yüzeyde tok bir sesin çıkmasına sebep oldu. Kapı aralığından öfkeyle bal rengi gözlerine baktım.
“Kanun namına gelmek zorundasın! Buraya komutanım emriyle geldim ve seni almadan hiçbir yere gitmem Alina Mihaloviç!” Demirsoy dememişti. Artık beni karısı olarak görmüyor muydu? Kapıyı aralayıp bana uzattığı belgeye göz attım. Emir demiri keserdi. “Bekle!”
Üzerime kabanımı alıp peşine düştüm. Beni beklememden hızlı yürüyordu. Islak çimleri ezerek peşinden garaja yöneldim. Arabasının üzerini kapattığı naylonu kaldırıp yan koltuğun kapısını açtı. “Buyrun hanımefendi! Muharrem emrinize amade!” Ona kendimi zorlayarak bir düşman gibi baktım ve gösterdiği yere oturdum. Hava soğuk gökyüzü kasvetli bir gri kuşakla bulutluydu. Uzaktaki dağların tepeleri yamaçlarına kadar sisle kaplanmıştı. Neredeyse göz gözü görmüyordu.
Şoför koltuğuna yerleşip aracı çalıştırdığında rüzgar saçlarımla yüzümü daha çok örtmüştü. Üstü açık arabayı icat eden kimse bu soğuğu belli ki hiç hesaba katmamıştı. Soğuktan mora çalan tırnaklarıma baktığında ellerime tırnaklarımı saklayacak şekilde yumdum. Bakışları aracın direksiyonunu çevirirken anlık kuru mor dudaklarıma odaklandı. Kalın giyinmiş sayılırdım. O ise incecik kıyafetlerle karşımda en ufak bir titreme emaresi göstermeden direksiyon çeviriyordu.
Arka koltuktaki askeri parkayı bana uzatıp “Örtün!” Dedi. Yüzümü öfkeyle sağa çevirdim. “İstemem! Böyle iyi!” Onun kokusunun sindiğini bile bile o parkaya sarılmak kalbime işkence yapmaktı. Aracı aniden fren yaptı. Bana inat kapısı bırakmadan parkayı gövdeme sardı. Engellemeye çalıştım. Kollarıyla sarıp beni durdurdu. “İstemem dedim!”
“İsteyeceksin! Senin sağlığın da bana emanet! Görev için iyi olmak zorundasın!” Gerçekten tek derdi görev miydi? Aracı yeniden hareket ettirdi. “Kusura bakma! Sen Erkin’in tehlikesiz ama sıkıcı olan arabasını tercih ederdin belki ama elimizde şimdilik bu var?” Parkayı üzerimden sıyırıp beni umursamayan tavrına cevapta gecikmedim. “Düş Erkin’in yakasından artık! Aramızda yaşananların onunla bir ilgisi yok!” Öfkenin yerine alaycı bir tavır takındı.
“Ahhh! Haklısın! Senin için özel biri! Söz söylememeliyim!”
“Yeter komutan! Yakıştırmalarına bir son ver! Bu kıskançlığın beni deli ediyor!” Gözleri kinle kıstı. “Tamam özür bizden olsun! Affedersin! Aramızdaki her şey öldü hatta tamamen çürüdü ne de olsa. Hakkım yok kıskanmaya ! Tıpkı sevmeye özlemeye olmadığı gibi…” Araç durduğunda bir kaç dakika sessizce bekledi. Yüzünü bana çevirmiyor, köşeye sinen bedenimi bakışlarına değdirmiyordu. “Bizi öldürüyorsun!” Dedim fısıldar gibi. Sanki tüm mecalimi onun severken harcamış ve yaşamaya dahi takat getiremez olmuştum.
Elim parkanın altından karnımı buldu. Bunu bilmek en doğal hakkıydı. Söyleyemiyordum. Baba olacağını anlatamıyordum. Bana bebek için dönme ihtimali gururumu incitiyordu. Ona ne diyecektim? Bir babası olduğunu nasıl gizleyecektim? Hakkım var mıydı bunu yapmaya? Bakışları kısa bir süre orada oyalansa da duygusal halime bir anlam yüklemedi.
“Burdan!” Bana gösterdiği yola girdim ve koridora yöneldim. İkimizin gören askerler çekinerek de olsa dikkatle bakmaktan geri durmuyordu. Nihayet kahverengi bir kapının ardına geldik. Duvarlarda ses yalıtımı olduğunu tahmin etmek hiç zor değildi. Kapı kolunu çevirdiğinde bana dikkatle baktı. “Yanında olacağım. Ondan korkmana gerek yok!” Omuzları dikleştirip alayla güldüm. “Ben Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmam!”
“Biliyorum!” KüGözlerindeki gururu sindirip kapıyı aralayı araladı. İçeri girdiğinde bana bakmadan geçmem için eliyle işaret etti. Karşımda gördüğüm yüzle nefesim sıklaşmıştı. O da bana alaycı bir tebessümle baktı. “Tanrı aşkına kimleri görüyorum. Güzeller güzeli savaşçı yeğenim de buradaymış! Srce moja!Dobro došla! (Hoşgeldin yüreğim!)” Barbaros’a hayretle baktım. Vladimir ayağa kalkmak istediğinde Kürşat omzundan baskı yapıp oturttu. “Desturlu dur! Burası senin çöplüğün değil!”
❤️❤️❤️
Merhaba canlarım. Umarım iyisinizdir. Yavaş yavaş finale yaklaşıyoruz. 🥰 Henüz yeni kurgumun çalışmalarına başlamadım. Zihnimi bu kurgudan ayırmak istemiyorum.
Vedalaşmak zor olacak. Yotube kanalı ve diğer işler şu sıralar aksadı ama toparlayacağımdan şüpheniz olmasın. Zor günlerden geçtim. Her şey yoluna girecek.
Sizce Erkin Barbaros ile Alina arasındaki gerilimi fırsata çevirecek mi?
Yorumlarınızı bekliyorum.
İnstagram.@atomyazar
@seyma_yldz-koc
YouTube: @atomyazar
Wattpad: syildiz_koc
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.85k Okunma |
327 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |