39. Bölüm

39. Bölüm

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

39. BÖLÜM: ZİHİN SEYAHATİ

 

 

 

Medya: kasımzade( Eylül koçak)

Barbaros'un kaleminden

Alina'nın gözlerindeki nefret öfkemi daha da perçinlemişti. Onu savunmak için bir adım gerimde kalmasını istedim fakat gururu benim ardıma saklamayı her zamanki gibi kabul etmedi. "Bir hainin kokusunu aldığımı biliyordum ama bu kadar sevimsiz bir leş bulacağım aklıma bile gelmemişti." Sözü dudağımda minik bir kıvrılmaya sebep oldu. Vladimir p*çi ise yüzünü salladırmamak için kendini epey zorlamıştı.

"Src moja! Beni kırıyorsun! Sevgili yeğenim beni böyle incittiğinde yüreğim paramparça oluyor!" Yalancı bir kederle yüzündeki çizgileri belirginleştirdi. "Ah şimdiki çocuklar ne saygısız!" Alina birkaç adım öne çıkıp Wladimir'in tam karşısına adım atmak istediğinde Kürşat yine omuzlarından ona baskı yaptı.

"Ne kadar da zavallısın!" dedi Alina büyük bir keyifle. Yüzündeki hüzün tamamen silinmiş ve karşımdaki kadının gücü bir anda ortaya çıkmıştı.

"Sonunda fare deliğine gireceksin ha! Bana ve aileme yaptıklarının bedelini ödeyeceksin! Ülkemi birbirine katmanın cezasını çekeceksin!" Vladimir kahkahalarla güldü. Kendisine masal okuyan büyükannesini dinliyormuş gibi yalancı bir tebessümü yüzüne kondurdu. "Biliyor musun baliya? İçinizde olup sağır dilsiz adam taklidini yapmak çok eğlenceliydi." Alina dişlerini sıkarken Vladimir bembeyaz dişlerini göstererek kahkahalarının gürültüsünü arttırdı.

"Beni zavallı bir adam sanıp acıdığınızda asıl ben size acıyordum. Ne kadar aptal olduğunuzu düşünüp uyumadan önce keyifleniyordum. Sevgili dayının yerine geçmiş ve ardımda yalan bir ceset bırakmıştım. İnanmıştınız. Asıl kaçırılanın İmran olduğu aklınıza bile gelmedi." Alina ona atılmak istediğince kolundan tutup hafifçe çektim. Göz göze gelmiştik. Gözleri sanki kalbime bel bağlayan tüm duyguları çırılçıplak bırakmıştı.

"Köpek! Aşağılık köpek!" Vladimir onu kışkırtmak için daha itici ve gürültülü kahkahalar attı. "Ah src moja! Beni dayın sandığın günler kedi fare oyununda olduğumuz için kendime lanet ettim. Bir kadın ve bir erkek olarak bundan çok daha ateşli bir ilişkinin içinde olabilirdik. Ve..." Daha dazla dayanamayıp onu duvara sertçe yapıştırdım. Kafasını duvara öyle sürtmüştüm ki neredeyse değdiği yerden kıvılcım çıkacaktı. Kendisinden önce davranmam Alina'nın hiç de hoşuna gitmiş gibi durmuyordu.

" Ağzını topla şerefsiz! O benim karım!" Alina'nın yüzündeki ifade öfkeden kırgınlığın rengine büründü. "Karındım!" Sesini işleyen yorgunluk ve hüzün canımı yakmıştı. "Ah şu görev mevzusu!" diye böldü hain. "Bence bu saatten sonra ikinizden bir şey çıkmaz.!" Kafasını bir kez daha duvara indirdim. Sersemlemişti ve yüzünün rengi her geçen an biraz daha kızarıyordu. "Sana fikrini sormadım! Can sağlığın için çeneni kapalı tut!" Dedi Alina. Avına saldırmak için hazırda bekleyen bir aslan gibi tehlikeli bakıyordu.

Yakasını ellerimden kurtarmasına izin verdim. Bir adım daha atıp benden uzaklaştı.

"Henüz hiçbir şey bitmiş değil! Beni gafil avladığınızı zannediyorsunuz ama son gülenin kim olacağını asla bilemezsin." Sözün burasında devreye girme ihtiyacı hissettim.

"Neden kendini bu kadar önemsiyorsun? Ortadan kayboldun ve bu hiç kimsenin umurunda değil."

"Kudurmuş bir sokak köpeğinden daha değersiz olduğunu anlamış olmalılar!" Alina bunu gururla gülümseyerek söylemişti. İnsanlara psikolojik oyunlar oynayıp kızdırmada üstüne yoktu. Bunu çoğu zaman benim üzerimde de uyguladığını biliyordum.Vladimir kokoş sosyete kadınları gibi "Hah!" diye gürledi. Sinir ve çaresizlik sesinin rengine bile yansımıştı.

"Umrlarında olmadığımı nereden çıkardın?" Elimle çenemi kaşıyormuş gibi yaparak oldukça rahat bir şekilde karşısına geçip oturdum. Alina ise ayakta kalıp bakışlarının ikimizin arasında mekik dokumasına izin verdi.

" Umarım umurlarında değildir. Emin ol bu senin için çok daha huzur verici olur. Düşünsene çok fazla şey bildiğini fark eden efendilerin senin ipini çekmek için içerden birilerini ayarlıyorlar." Yüzünde öldürücü sinsi bir tebessüm peyda oldu. Sözüm Alina'nın bakışlarını da yalancı bir huzura boğmuştu. Hain, aklına gelen diğer ihtimalle hafifçe kızardı. Alnındaki minik terleri fark edemeyecek kadar kör değildim.

Ona doğru biraz daha eğilip kontak bakışlarla göz temasını devam ettirdim. "İçerideki her adamı parmağımızda oynatamıyoruz. Bazen havalandırmada saklanan birileri olabiliyor." Kaşlarım havalandı ve yüzüm yalancı bir endişeyle dalga geçer gibi kasıldı.

" O şişin derine temas ettiği anı hayal edebiliyor musun? Belki şöyle afilli bir bıçak tercih eder. Silahı da yabana atmayalım. Sonuçta biz de insanız! İçeri giren çıkan her şeyi kontrol edecek kadar güçlü değiliz." Biraz daha eğilip fısıldar gibi ürkütücü bir ses tonuyla konuştum.

"Her an her şey olabilir! Kafamızın üstünde gözlerimiz yok! Değil mi?"O yutkunma sesini duyduğuma yemin edebilirdim. Bu hareketlerim Alina'nın da hoşuna gitmiş olacak ki dudaklarındaki gülüş gitgide büyüdü.

" Seni zavallı bir fındık ifadesi gibi ezmekten çekinmeyecekler. Kim bilir yerine geçmek için kimler fırsat kolluyor! Harcanışından mutlu olacak insanların kahkahalarını şimdiden duyar gibiyim." Umursamazca tırnaklarıma baktım. " Onların örgüt içinde yükselmesi için ölümün istedikleri fırsatı verecek. Bunun olmasını istemiyorsun değil mi? Yerini kimsenin almasına tahammülün yok!" Beceriksizce gülümsemeye çalıştığında gözlerindeki yalan, bir is gibi yüzüne akıp tüm düşüncelerini ortaya döktü.

"Lanet sözlerin beni korkutmaktan çok uzak!" Elimle saçlarımı geriye doğru sıvazladım ve kontrolün bende olduğunu hissettirdim. "Keşke sesin de aynı şeyi söylese! Korkudan sesin çatlamaya nefesin titremeye başladı." Homurdanır gibi bir ses çıkardı. Üzerine eğildim.

"Çok çalıştın değil mi? Yükselmek için bir başkasının yerine geçmek, ameliyat olup kendi sesinden bile vazgeçmek! Tüm bu acılara dayanan sen bir başkasının ekmeğine yağ sürmeyi kaldıramıyorsun! Oysa bunları yaparken ne kadar çok hayalin vardı!" Bana ters ters baktı. "Samuel... Vladimir... Adın her neyse! Akıllı ol ve doğru tarafı seç." Bunu söylerken üzerine baskı yapacak şekilde daha çok eğildim.

"Pazarlık yapacak durumda değilsin! Güçlü olan biziz ve sen avucumuzun içindeki zavallı bir kedi yavrusu gibisin..." Suratımı yalancı bir şefkatle acır gibi kastım. "Yağmurda kalmış, yaralı, aç, zavallı minik bir kedicik! Bu halinle aslan olmayı planlamıyorsun değil mi? Bilirsin hayat sokaktaki kuduz kedileri aslan yapamayacak kadar gerçekçidir." Kendini sandalyesinden geriye doğru bıraktığında Kürşat belindeki silaha hafifçe dokunup ona gözdağı vermekten çekinmedi. Alina yer değiştirip Vladimir'e yaklaşırken benim gözlerim tehdit ve alay arasında gidip geldi.

"Bana İmran'ı ele geçirdiğimde aramızda geçen konuşmaları hatırlattın asker! Ağzından tek laf almak için günlerce işkence yaptık konuşturamadık. Ekibindeki adamların hepsi öldü. Sıradakinin kendisi olduğunu bilerek yaşamaya devam etti. Ülkesine ihanet etmedi. Örgüte hizmetkar olmayı reddetti." Beni bir hiç yurduna tutmak ister gibi bakışlarıyla sözlerini kollayan gözlerimi taradı.

"Beynindeki tüm bilgileri almak için hipnoz yöntemini bile kullandık. Hiçbir işe yaramadı. Adam kafasını yalan yanlış bilgilerle doldurup gerçeklere ulaşmamızı engellemiş. Zaman kapısı algoritması ... kendi zihnini de yeğeninin zihnini de kördüğüm edip şifrelemiş. Belki basit bir sözcük belki bir nesne ... Bu iki zihni açmamız yazık ki şu zamana kadar mümkün olmadı. Görüyorum ki sizin için de durum bizden farklı olmamış. Ne anahtar beyninde saklananları açabiliyoruz ne de o beyne hayati fikirleri empoze eden Jüpiteri..."

Anahtar kelimesini Alina'nın yüzüne bakarak bastıra bastıra söylemişti. Henüz gerçeklere ulaşamamıştık fakat hiçbir sırrın gizli kalmayacağını en iyi ben biliyordum.

"Şimdi bunca bedel ödemiş bir adam olarak kendi ipimi çekmeyeceğim . Tam da bu yüzden sözlerin beni ne korkutuyor ne de heyecanlandırıyor. Avukatım gelene kadar hiçbir şey söylemeyeceğim. Hem sen neden benimle uğraşıyorsun ki?" Gözleriyle Alina'yı işaret etti. "Sevgili karın.... Ah affedersin! Görev icabı evlendiğin ve işin için kullandığın kadın... Bence onunla ilgilenmeli ve gönlünü almalısın! Alina inatçıdır, intikam almadan asla olanları sindiremez. Değil mi Srce moja?" Alina ona saldırmak için atılmak istediğinde kolumla durması yönünde işaret ettim.

Gözlerinde gördüğüm saf nefret Vladimir'in sözleriyle daha da harlanmıştı. Yok arkadaş unutmayacaktı bu kadın! Yemiştik bir halt doğru ama niyetimin hiç mi önemi yoktu?

Yumruğumu Vladimir'in masanın üzerine bıraktığı eline sertçe indirdim. Can havliyle inlemiş ve ellerini gergin bakışlar eşliğinde ovarak göğsünün üzerinde buluşturmuştu. "Sevdiğim kadının adını ağzına alma! Yoksa seni bir böcek gibi ezerim."

"Bence sakin olmayı denemelisin! Aksi taktirde benden hiçbir şey öğrenemeyeceksin!" Biraz daha sakinleşmiş bir şekilde ayağa kalktım ve adamın çenesini tutup nefes almasını zorlaştıracak kadar sert bir şekilde başını geriye bıraktın öyle ki boğazından ilk hamlemde hırıltılar gelmeye başlamıştı. "Sabrımın sonuna geldim hain! Ötsen iyi olur aksi taktirde yapacaklarımdan sorumlu değilim!"

"Beni tehdit etmeyi kessen iyi olur! Çünkü ağzımdan tek bir laf alamayacaksın! Sırlarımla birlikte ölmeyi tercih ederim." Son sözleri zıvanadan çıkmam için yetmişti. Yumruğumu burnunun tam üzerine yerleştirip sandalyeyle birlikte paldır küldür yere yuvarlanmasını izledim. Alina'nın yüzündeki rahatlamış ifade değişmemişti. İçeriye Erkin'in girmesi Alina ile bakışlarımızı kapıya yöneltti. Üzerinde siyah kaşe kaban ve koyu renk balıkçıl yaka kazak vardı.

"Ah kimleri görüyorum? Değerli Kamar da burdaymış! Sağ kolum!" Erkin yüzünde en ufak bir pişmanlık ibaresi göstermeksizin başıyla selam verip içeri girdi. Aramızdaki gerilimi kimseye hissettirmek gibi bir derdimiz yoktu.

"Beni sırtımdan vuracağını düşünmemiştim! En has adamlarımdandın!" Erkin güldü. "Senin gibi hainleri gafil avlamak en sevdiğim şeydir! Vatan millet düşmanlarını bir an bile beklemeden kodese tıkmak için her şeyi yaparım. Beklediğimden çabuk düştün oltama. Demek sen de göründüğün kadar zeki ve kusursuz değilmişsin!" Vladimir günlerce içerde yatmasının bir neticesi olarak yıpranan uykusuz gözlerini kırptı.

"İçimdeki insan sevgisinin kurbanı oldum! Beni sırtımdan vurmak ha!" Hain homurtuya benzer bir ses çıkardı. " Gerçekten bu işin bu kadar basit olduğunu mu zannediyorsun ? Sence peşime düşmeyecekler mi ? Bana ihanet eden isme ulaşmak için her şeyi yapmayacaklar mı ?"

Erkin rahatsız olmadığını hissettirecek şekilde manşetlerindeki hayali tozları sağ eliyle silkeledi. "Canınız cehenneme Vladimir ! Domuz yuvanızı başınıza yıkmak için feda edemeyeceğim hiçbir şey yok ! Beni korkutabileceğini mi sanıyorsun ?" Vladimir'in kahkahaları rahatsız edici bir biçimde sorgu odasında yankılandı.

"Bu kadar uyanık olduğunu düşünmemiştim. Kim bilir hakkımızda ne bilgiler edindin? Ah doğru ya? Şu Ermeni bürokrat olayını da kesin sen sabote ettin!" Başını kaşıdığında Kürşat yine hazır olda bekliyordu. Aslında o zamandan bu yana senden şüpheleniyordum. Hakkında araştırma yapması için birini tuttum. Seni takip edecek ve gerçeklerin peşini sürecekti." Yumruklarımı sıktım. Alina'nın yüzü kızarmıştı. Erkin için endişeleniyor muydu? Evet ben de endişeleniyordum ama neden onun endişesi bu kadar canımı yakıyordu ?

"Senden korkmuş olsaydım bu görevi kabul etmezdim. İnan bana benim gibi vatan evlatları için şehadet dünyada yaşayacağımız mutluluklardan çok daha kıymetlidir ."

Vladimir ellerini bir şey sunar gibi iki yana açıp bakışlarına baygın bir şekle soktu. "Yine palavra laflar ! Bunun benim için önemli olduğunu ve bir duygu uyandığını mı sanıyorsun? Benim için önemli olan tek şey para ve güçtür. POSSAT bunu sağladığı taktirde var olmaya devam edebilir. İnan bana hiç kimseye kendimden daha fazla bağlılık duymuyorum." Erkin kusursuz bir duyarsızlıkla onu dinlerken iç çekti. "Ama sana kötü bir haberim var. Deşifre edilmek üzeresin! Ve eğer o örgütten geriye tek bir kişi bile sağ kalsa senden intikamını almak için elinden geleni yapacaktır. Enseni kollasan iyi edersin."

Erkin gözlerimizin önünde Vladimir'e birkaç adım daha yaklaştı ve iki avucunu masanın üzerine sabitleyerek eğildi. Bunu yaparken gözlerini bir an bile kırpmamıştı. "Bana kim ceza verecek söylesene! İnfazcınız Satır mı? Yoksa suikastçı sabotajcı Keleş mi? Hiçbirinin şerrinden korkmuyorum. Elinizden geleni ardınıza da koymayın! Çünkü nefes aldığım müddetçe var olmanıza izin vermeyeceğim! Bu ülkeyi bölemeyeceksiniz! Bu milletin huzur ve refahını size yem etmeyeceğim." Erkin eğilip fısıldar gibi kendinden emin bir şekilde "Layık olduğunuz kaderi yaşayacaksınız!" Dedi.

Vladimir kollarını birbirine kavuşturup alayla gülümsedi. "Dikkat et! Okyanus küçük bir balık için fazla büyüktür." Erkin duruşunu dikleştirip ona bir leşe bakar gibi tiksintiyle baktı. Kendi çıkarlarından başka bir şeyi umursamayan karaktersizin biri olduğunu yüzüne haykırır gibi soludu. "Gücümü milletimden ve yüreğimdeki vatan sevdasından alıyorum. Beni katletseniz de değişmez. Ardımda benim gibi binlercesi var. Gücünüz bir tekine bile dokunmaya yetmez."

Erkin çıkıp gittiğinde Alina ile peşinden gittik. "Konuşmayacağı belliydi!" Dedim sıkıntıyla. "Ama onu yola getirmesini bilirim."

"Ne yapacaksınız komutanım!" Dedi Erkin. Alina ile gerginliğimizi unutup meraklı bakışlarını bana yöneltmişti. "Can acısını ve ölüm korkusunu hissetmesini sağlayacağım."

***

Alina tedirginlikle geçtiğimiz kapının ardına baktı. İçim hiç rahat değildi. Anlamazdım şu hipnoz meselelerinden ama onun kılına zarar gelme ihtimali beni divane etmeye yeterdi. Karanlık bir odanın içinde uzmanın gelmesini bekliyorduk. Erkin'in bakışlarında da aynı korkuyu görmüştüm. Alina'nın incinebileceği korkusu... Aynı kalbi paylaşmaya çalışan iki yabancı gibiydik. Azılı iki düşman olmakla eşdeğerdi. Yolun sonunda mutluluğa kavuşan kim olacaktı? Kaybeden olursam ne yapardım bilmiyordum.

Alina bakışlarını huzursuzca odanın içinde gezdirdi. Havasız bir yerdi. Karanlık atmosferi beni bile rahatsız etmiş kaçar gibi çıkma ihtiyacı hissetmeme neden olmuştu. Karşımızda beyaz bir perde vardı. Oraya ne yansıtacağını görmek istiyordum. Beyaz deri bir sedye perdenin tam karşısında iliştirilmişti. Bana bu görüntü ikinci dünya savaşındaki Nazilerin diğer insanlara yaptığı psikolojik işkenceleri hatırlatıyordu.

"Korkma!" Dedim bileğini parmak ucumla okşarken. "Seni incitmelerine izin vermem!" Bakışları elim ile bileği üzerine düştü. Aramızın korkunç olduğunu unutmuştum. O yanımdayken başka bir şey düşünemiyordum. "Beni kendinden de koruyabilecek misin? Beni inciten sözlerinden, yalanlayan gözlerinden kurtarabilecek misin?" O dokunaklı bakışlar içimdeki depremleri uyandırdı. Onu en çok ben üzmüştüm ve bu gerçeğin ağırlığıyla hayatım boyunca yaşamak zorundaydım. Parmak uçlarım asla erişemeyeceğim yasak bir çiçeğe dokunur gibi yüzüne dokunmak istedim. Gözlerini kapattı. Gözleri nemliydi. Yanakları ise dakikalarca ateşe tutuşmuş gibi ısınmıştı.

Aramıza giren tüm mesafelerden nefret ediyordum. Birbirimize aittik. Benden başkasını sevemeyecekti. Çünkü biliyordum insan bir kez yanar bir kez deli divane severdi. Ne Erkin ne de bir başkası bu gerçeği değiştirmeyecekti.

"Bölmüyorum umarım!" Sesin geldiği tarafa yöneldiğimde Alina da ıslanan puslu bakışlarını silip ciddileşmekle meşguldü. "Hayır! Buyrun doktor!" Doktor alnı açık, uzun yüzlü, küçük burunlu 45 yaşlarında bir adamdı. Üzerine doktor Frankeshtaine'ı hatırlatan beyaz bir önlük giymişti. Alina' nın da bu gerginliği hissettiğini anlamıştım.

Albay hemen ardından belirince esas duruşa geçip onu selamladım. "Rahat yüzbaşı!" Komutanım başıyla doktoru işaret etti. Doktor Özgür Taran... Hipnoz ve astral seyahat gibi özel konularda kendisi bir uzmandır. Bu tarz meseleleri en iyi bilen kişi olduğundan bir şüpheniz olmasın."

Alina, "Size bu sefer güvenmek istiyorum komutan! Umarım beni yanıltmazsınız." Dedi. Komutan ses tonundaki imadan rahatsız olmamıştı. "Bana güvenin Bayan Demirsoy! Bir vatansever olarak kimseyi incitmeden bu meseleyi tereyağından kıl çeker gibi halledeceğiz. Sonrasında yüzbaşı size refakat edecek. Sizi koruması için görevde olduğunu söylememe gerek yok sanırım."

"Kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok kendimi koruyabilecek durumdayım." Alina'nın beni yok sayması hem kızmama hem de geldiğimiz bu halden dolayı üzüntü duymama sebep oldu. "Alina'yı kimsenin incitmesine izin vermeyeceğim. Merak buyurmayın komutanım!" Alina daha fazla bir şey söylemeden bizden uzaklaştı ve doktorun işaret ettiği sedyeye uzandı.

Göz bebeklerindeki yosunların daha da küçülmesine sebep olan o ışık, rahatsız edici bir biçimde ortama girdi. Göğsünün inip kalktığını nefesinin sıklaştığını görebiliyordum. Doktor alçak ve yatıştırıcı bir ses tonuyla ona bazı talimatlarda bulunmaya başladı. Nefes alışverişini kontrol altına almaya ve zihnini rahatlatmaya çalışıyordu. "Onu üzecek herhangi bir şey olmayacağını söyle doktor! Karımın incinmesi en son istediğim şey!" Doktor dudaklarıyla susmanı işaret eden bir ses çıkardı. Bu sözümle birlikte Alina'nın eli gayriihtiyari karnına odaklandı.

Kalbime dolan o hislerle ellerimin titrediğini gözlerimin nemlendiğini fark ettim. Bu olabilir miydi? Alina'daki bu hassasiyetin sebebi... Geriye doğru sayıp hipnozu başlattı. "Devam edelim bayan Alina! Bana zihninizin kapılarını açın! Kontrolünüzü kaybetmeyeceksiniz! İpler sizin elinizde. Bedenini dinle Alina! Zihninin akıp gitmesine izin ver. Sana verilen sırlar için bazı şeyleri hatırlamaya çalış. Bilgileri bir şekilde kodlamış olmalılar. Bu kat bizi istediğimizi verecek. Karşındaki nesneye odaklan Alina. Nefes alışverişin düzensiz olmamalı. Tüm oksijenin bedenine yayıldığını hisset." Alina'ya birkaç soru sorarak zihnini yokladı. Dayısının onu hangi nesneyle kilitlediğini bulmaya çalışıyordu.

Ona çocukluk anılarını ilişkin bir şeyler sorduğunda Alina durağan dalgın bir şekilde doktora cevap verdi. Doktor zihnin daha derin kısımlarına inmeyi kafasına koymuştu. Kafamdaki düşüncelerle boğuşuyordum. Tek arzuna ulaşmak istediğimiz bilgiye erişmek ve bu Allahın belası örgütü bir an önce bitirmekti. Alina doktorun son sözlerinden sonra belirgin bir şekilde titremeye başlamıştı. Trans halinde olduğunu anlamıştım. Elleri bağlı değildi ve tırnaklarını sedyeye geçirip deriye attığı hatırı sayılır çizikleri küçük yarıklara dönüştürmüştü.

"Sakin ol!" dedi doktor dünyanın en önemsiz şeyini söylüyormuş gibi bir umursamazlıkla. "Bu normal mi?" Diye bağırdım. Öfke gırtlağımda uğulduyordu. "Ona zarar verme! Öldürmeee! Anneee!" diye çığlık attığında doktor müdahale etmesi gerektiğinin nihayet farkına vardı. Aptal bir gayretle "Buraya bak! Saniyeler içinde hipnozdan çıkman gerekiyor." Alina deli gibi çığlıklar atıp ağlarken onu hipnozdan çıkaracak sihirli sözleri söyleyip geriye doğru saymaya başladı.

Tırnaklarını boğazına geçirip kendine zarar vermeye başladığında daha fazla dayanamadım ve sedyenin üzerine çıkıp bedenine baskı yaparak ona sarıldım. Kendisini incitmesine tahammül edemezdim. Çığlık atarak beni üzerinden itmeye çalıştığında yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

"Beni dinle burdayım. Bu anı yaşamıyorsun."

"Onu öldürecek! Gözlerimin önünde bir şeyler yap!" Ona daha sıkı sarıldım. Bedenimi üzerine siper etmiştim. Belini kavrayıp onu göğsüme hapsettim. "Ben burdayım! Her şey geride kaldı. İyi olacaksın aşkım! Benim Artemisi çiçeğim güçlüdür!" Göğsüme sertçe yumruk attığında onu sertçe dudaklarıma bastırdım.

"Hayııııır!" Orada doktorun ya da bir başkasının olması umurumda bile değildi. Korgeneral olsa bile onu huzurlu yuvasına, göğsüme hapseder ve dudaklarımla sakinleştirmeden asla bırakmazdım. Saniyeler sonra dudaklarıma temas eden kuru dudaklar oynadı ve alt dudağımı emdi. Göğsümün üzerindeki elleri tenimi okşadı. Doktor efkarlı bir şekilde iç çekip "Ben dışardayım!" Dedi. Onu davet etmemizi beklemiyordu umarım? Alina nihayet hipnozdan çıkmıştı. Peki ben onun bende bıraktığı bu büyüleyici andan nasıl çıkacaktım?

Güzel yosun gözlerini gözlerime dikip korku ve huzur dolu çelişkili bir bakış attı. "Bitti!" Dünyanın en harika şeyini söylemişim gibi gülümsedi. Ellerini ellerimin üzerine koyup okşadı. Bakışları nemliydi. Elimi göğsüne bastırdığında kalp atışları binlerce şükür sözünü dilimin ucuna getirdi. İkimiz de hayatta ve sağlıklıydık. Kavuşmamızın önündeki yegane engel önüne geçilemez gururumuzdu.

"Bize bir şans daha ver Artemis çiçeği! Ben sensiz yapamıyorum! Seni kaybetmeye dayanamıyorum." Gözlerindeki hasret içimde saklı kalan tüm duyguları yeniden gün yüzüne çıkardı. "Seni seviyorum! Senden vazgeçemiyorum." Kollarını boynuma doladığında ondan duyduğum sözleri kalbimin içine oya oya işlemiştim. Seviyordu. Beni hâlâ çok seviyordu. Affedecekti. Benden vazgeçmeyecekti.

Dudakları aşk ve arzuyla boynumda dolaştı. Ayn anda derin bir nefesle iç çektik. "Hiçbir şey senden vazgeçmekten daha kötü değil. Yokluğun kadar sızlatmıyor hiçbir acı." Yüzüne sayısız öpücük bıraktım. Yanlış yerdeydik. Şu an evimizdeki rahat yatakta hasret gideriyor olmalıydık. Dudaklarım yanaklarından boynuna kadar sarktı. Onu bu kadar çok özlediğim için hislerim aklımın önüne geçiyordu. Ağzıma gelen bakırsı tatla gözlerim açıldı. "Yaralanmışsın!" Birkaç santim mesafe açarak uzaklaştı. "Ha-hayır önemli değil!"

"Önemli dedim!"dişlerimi sıkarak. "O si... hipnoz yüzünden kendi kendine zarar verdin." Ne olduğunu hatırlamıyor muydu? "B-ben! Ne dedim yani!"

"Anneni sayıkladın." Gözünden bir damla yaş süzüldü. Dudakları titredi. Yutulmaya çalışılan o hüzün kursağında feryat etti. "Onu incittikleri güne gittim. Oysa benden istediği çok daha farklıydı ama..." Nefeslendi. "Kendimi o andan koparamadım." Onu göğsüme bastırdım. O karlı kış günü avucumda ısıttığım serçe gibi kalbi küt küt atıyordu.

"Çok kötüydü. Onu kurtarmak istiyordum ama gücüm yetmiyordu." Omuzları sarsıldı. "Geçmişi unut artemis çiçeği! Artık ben varım. Anneni geri getiremeyiz. Ama kardeşlerin seninle. Ve biz varız Alina. Birlikteyiz." Yeniden boynuma sarıldı. Defalar öpüp kokladım onu. Hasreti içimden gitmiyordu. Allah aşkına bunca zaman neden kendimize bunu yapmıştık. Deliler gibi severken neden gidişini kabullenmiştim. Nefes aldığım müddetçe umut hep var olacaktı.

Saçları ellerimin üzerine dökülmüş başı göğsüme yaslanmıştı. Onunla bu şekilde bir ömür yaşasam bıkmazdım. Saçlarından gelen o kokuyu bir ömür ciğerlerimde ağırlasam neden diye sorgulamazdım. Gözlerim odadaki tabloya yansıyan görüntüyle aralandı. Işık Erkin'in yansımasını ortaya çıkarmıştı. Uzaktan bir ıssızlıkla ikimizi izliyordu. Ardına bakmadan yıkılmış bir vaziyette çıkıp gittiğinde bu işkenceyi daha ne kadar çekeceğimizi düşünüyordum.

Alina'yı elinden tutup kaldırdım. Kısa bir süre sonra sağlık odasında boynundaki çiziklerin icabına baktım. Daha iyi olduğunu görmek huzur bulmama sebep olmuştu. "Bugün çok yoruldun! Eve gidip dinlenmen gerekiyor."

"Sen!"

Elinden tutup onu kapıya yönlendirdim. tam karşınızda mahcup bir şekilde kıvranan doktora sert bakışlar atarak koridora geçtik. "Ben de seninle geleceğim. Sadece biraz beklemen gerekecek."

" şu anahtar meselesi ! O ne olacak ?"

" bir ipucu bulana kadar idare edeceğiz." Anahtarı uzatıp kapıya yönlendirdim. "Kürşat seni eve bıraksın! Haberleşelim!" Gönülsüzce başını salladı. Çenesinden tutup alnından öptüm. "Bensiz birkaç saat daha geçirmek zorundasın güzellik ama döndüğümde bıkıp ayrılmam yalvarana kadar seni bırakmayacağım." Dudakları düz bir çizgi haline aldığında biraz olsun rahatlamıştım.

" Kürşat'ın beni getirmesine gerek yok Barbaros. Kendi başıma gidebilirim."

"içim rahat etmeyecek!" Ben sıkıntılı bir nefes verirken sağ eli bileğimi kavradı. "Merak etme! Unuttun mu? Ben de bir askerim ve kendimi savunabilirim. İnan bana silahımı kullanmaktan hâlâ çekinmiyorum." Genizden güldüm. "Hiçbir aptalın sana sataşacak kadar aklını kaybettiğini düşünmem!" Eğilip dudaklarına sıcacık bir öpücük bıraktım. Bir an önce evime gitmek ve sevdiğim kadınla mutlu birkaç saat geçirmek istiyordum fakat kısa bir süre daha beklemek zorundaydı.

"Pekala dikkatli sür!" Arabasının kapısını açıp şoför koltuğuna yerleşmesini izledim. Elimle aracın tavanını okşayıp bir dosta yakarır gibi konuştum. " Muharrem! Sakın sevgilime en ufak bir zarar gelmesine izin verme! Hadi oğlum göster kendini, meydan senindir!" Kıkırdadı. Bana bakarken yeniden gözlerinin içinin güldüğünü görmek hayattan alabileceğim en büyük mutluluktu. Artık bunun için umudumu kaybetmeye başlamıştım.

O yavaş yavaş uzaklaşırken adımlarım doğruca ikinci katı buldu. Erkin'le son kez konuşacak ve bu işi bitirecektim. Kurduğum yuvanın önündeki hiçbir tehdite tahammülüm yoktu. Onun pencere önünde dışarıyı izlerken bulacağımı tahmin etmiştim. Hemen yanında yerimi aldım. "Olanları gördüğünü biliyorum." Ses rengime hiçbir öfkenin sirayet etmemesini sağladım. Gözlerini kapatıp başını eğdi. En başından beri olmayacak duaya amin dediğinin artık o da farkındaydı. "Aramızdaki sorunları çözmeye çalışıyoruz. Nihayet bunda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Erkin..."

Uzaklaşmak istediğinde kolundan tutup onu engelledim. "Ona karşı neler hissettiğini çok iyi biliyorum. Aslında gerçekleri öğrendiğimden bu yana bu duygunun beni esir aldığının farkındayım. Sadece hislerimi kabullenmem zaman aldı. Git... Ya da en azından çekip gidene kadar bana zaman ver! Olmuyor işte! Ne kadar kendini engellemeye çalışırsan çalış ona olan hislerin ayağımıza takılıyor, önümüze çukur oluyor." Kendi gerçeğini kabul etmiş bir adam gibi yenilgiyle , "Yapamıyoruz!" dedim.

"Bak ben dar kafalı adamın tekiyim! Aklım vermez öyle sosyetik işlere! İçten içe kıskançlıktan ölürken bir başkasının aşık olduğum kadına farklı bir gözle bakmasına dayanamam. Salon erkeği gibi saygı maygı duyamam ben oğlum! Kimi neyi kandıracağız!" Yüreğimdeki tüm ağırlıkları bırakır gibi nefeslendim. Sessizliği zaten bir çok şeyi kabul ettiğinin göstergesiydi. "Eğer seni seçseydi onu bir daha rahatsız etmez çeker giderdim. Ama o beni seviyor. Ben..."

Sözümü tamamlayamadan, "Gideceğim! Kimsenin sevdasına gölge düşürmeye hakkım yok biliyorum. Bu duygulara sahipken etrafınızda olmam herkese haksızlık! Artık benden yana bir şikayetin olmayacak yüzbaşı!"

***

Saatler sonra (Alina'nın Kaleminden)

Bugün hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşayacağımı bilmeden adımlarımı beni hüsrana götürecek o mekanın önüne atıyordum. Biraz önce Barbaros'un sevgili arabasıyla bazı gerçeklerin farkına varmak için bir yolculuğa çıkmıştım. Direksiyonu sola kırıp yağan yağmura aldırış etmeden o lüks sokağa girdim. Belki de buradaki en lüks mekanın önündeydim.

Aracı uygun bir yere park edip kapüşonlu montumu kafama geçirdim. Atkıyla birlikte yüzüm neredeyse hiç görünmüyordu. Her şey arabanın içinde bulduğum o notla başlamıştı. Çirkin bir el yazısıyla, "Seninle buluşmak için sabırsızlanıyorum." cümlelerini okumuştum. Akabinde kağıdın üzerine bordo bir rujun izleri bırakılmıştı. Ağır bir parfüm kokusunun varlığını söylemeye bile gerek görmüyorum. O gün içime bir kurt düşmüştü. Bir şeyler ters gidiyordu hissediyordum. Barbaros'un beni kendisine ihtiyaç duyduğum böylesi bir anda yalnız bırakmasın aklı kâr bir durum değildi.

Şu an yaşadığınız şehirden oldukça uzakta bir yerdeydik. Yaklaşık beş saatlik bir yolu geride bırakmış ve onun peşine düşmüştüm. Yol boyunca beni fark etmemesi büyük bir avantajtı fakat yolun sonunun beni daha büyük acılara götürebileceği ihtimalini aklımdan çıkaramıyordum. Olabilir miydi? Beni aldatıyor olabilir miydi? Ayrı kaldığımız o kısacık zamanda bir başkasını hayatına almış olma ihtimali kalbime paramparça olmuş bir can parçasını sokmasıyla eşdeğerdi.

Sağ elim karnımın üzerinde dolaştı. Onun çocuğunu taşıyordum. İkimize ait hayatımız boyunca bizimle olabilecek o değerli varlığı dünyaya getirmek için gün sayıyordum. Artık tek başıma gerçekle yüzleşmekten yorulmuştum. Eğer o notu bulmasaydım bana geleceği anını hayaliyle sabaha kadar yolunu gözleyecektim. İkimiz için güzel bir pasta yapacaktım ve geldiğinde bebeğimizi kutlamak için iyi bir sebebimiz olacaktı. Kafamı karıştıran doğru bildiğim her şeyi altüst eden şey Barbaros'un arabasında bulduğum o nottu. Hayallerimi altüst eden o not...

Yaklaşık 1 saat geçmesine rağmen hâlâ sevdiğim adama dair bir iz bulamamıştım. İçeri girmeyi denemiş fakat güvenlik engeline takıldığım için bir köşede onu beklemekten fazlasını yapamamıştım. Nihayet kolunda sarışın bir kadınla mekândan çıktı. Gördüklerim karşısında sendeledim. Kadın havanın soğukluğuna aldırış etmeden hem göğüs hem de derin bacak dekoltesi olan bir gece kıyafeti giymişti. Benden yaklaşık 6-7 yaş daha büyük görünüyordu fakat kendimle kıyas edemeyeceğim kadar havalı ve süslü bir görüntüsü vardı. Şuh kahkahalar atarak gri lüks bir araca yöneldiler.

Barbaros onunla oldukça keyifli görünüyordu. Kadının beyaz bakımlı elleri ve koyu renk tırnakları Barbaros'un göğsünün üzerinde kimi zaman da yüzünde dolaşıyor ve beni her hareketinde kahrediyordu. Dışarıdan bakıldığında arzulu bir çift gibi gördüklerini itiraf etmem gerekiyordu.

Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. İhanet kalbime yerleşen keskin bir kılıç gibiydi. Ayrıldığımız dönemde hiç durmamış yerime bir başkasını bulmuştu. Ben ikimiz için her şeyi geride bırakmaya razıydım fakat o kurmaya çalıştığım geleceğimize ihanet etmişti. Madem bir başkası vardı beni neden yeniden mutlu olacağımıza inandırdı? Gözyaşları yanaklarımda ıslak, sıcak izler bıraktı. Üzerimdeki monta biraz daha fazla gömülmüş ve atkıyla yüzümü daha fazla gizleme ihtiyacı hissetmiştim. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyordum.

O araçla uzaklaşırken başımın döndüğünü hissettim. Karnımda keskin bir acı vardı. Bu kadar üzülmenin bana iyi gelmeyeceği ortadaydı. Acı her geçen saniye biraz daha varlığını hissettirdi. Dizlerimin onun üzerine çöküp inlemeye başladım. Etraftaki bazı kişiler hemen yardımıma koşmuş ve bana destek olmaya çalışmıştı. Düşünebildiğim tek şey tüm ruhuma sirayet eden acılardı. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Beynime hükmeden düşüncelere engel olamıyordum. Barbaros benden çoktan gitmişti ve belli ki yine görevi için yanında tuttuğu zavallı bir kadın olmaktan fazlası değildim. Nihayet zihnim çözüldüğünde yere yığıldım. İnsanlar etrafımda kalabalıklaşırken karnımdaki bebeğe sıkı sıkıya tutulmuştum. Sevdiğim adamdan sonra onu da kaybetmek istemiyordum.

(Desteklerinizi bekliyorum canlarım. Yorumlarınız ve yıldızlarınız beni çok mutlu ediyor🤭❤️)

Bölüm : 05.12.2025 16:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI / 39. Bölüm
Şeyma Yıldız KOÇ
ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI

2.85k Okunma

327 Oy

0 Takip
39
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR İHANET SARMALI2. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻SEVDANIN BAĞRINDAKİ ATEŞ3. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 SAVAŞÇI ZEYNA  4. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 KELEBEĞİN KALBİNE SAPLANAN HANÇER5. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLE DÖNMÜŞ SEVDALAR6. Bölüm. ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻TUZAK7. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KİM ÖLÜ KİM DİRİ?8. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻YANIYORUM!9. BÖLÜM : ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻ŞİRPENÇE10 BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KANLI FERYAT11. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KIRIK SÖZLER12. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻 AZAT ET BENİ SENDEN!13. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻GÖREV İÇİN14. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻BİR SEVMEK HASTALIĞI15. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 1 FİGAN 🪻KÜLDEN HANÇER16. BÖLÜM: DEŞİFRE 🪻17. BÖLÜM: NEVRUZDA AÇAN ARTEMİS ÇİÇEĞİ18. BÖLÜM: AG 2 DİLRUBA 🦋İYİ POLİS KÖTÜ POLİS19. BÖLÜM: KÜLDEN YARA 🦋20. BÖLÜM: GÖÇMEN KUŞUNDAN HAVADİS 🦋21. BÖLÜM: KURT ŞÖLENİ 🦋22. BÖLÜM: ASKER EŞİ OLMAK 🦋23. BÖLÜM: SOLDURULAN ÖLÜM ÇİÇEKLERİ 🦋24. BÖLÜM: CAN YAKAN GERÇEKLER 🦋25. BÖLÜM: KANLI OPERASYON 🦋26. BÖLÜM: GİZEMLİ KADIN 🦋27. BÖLÜM: SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK28. BÖLÜM: BİR GÜNAH GİBİ 🦋29. BÖLÜM: ALLARA BOYANDIM 🦋30. BÖLÜM: PUSU 🦋32. BÖLÜM: VURGUN 🦋32. BÖLÜM: ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI 3 ZEMHERİ 🪦HASRET33. BÖLÜM: SİLİNMEZ HATIRALAR 🪦34. BÖLÜM: KELEBEĞİN İHANETİ35 . BÖLÜM: KÖMÜR KARASI 🪦36. BÖLÜM: İGMAN DAĞININ ÖTESİNDE 🪦37. BÖLÜM: İKİ AŞK ARASINDA 🪦38. BÖLÜM: KIRGIN🪦39. Bölüm
Hikayeyi Paylaş
Loading...