42. Bölüm

42. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ ACITMADAN SEVMEK

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Medya: sar bu şehri 🎶

 

Efsun’un Kaleminden

Gözyaşlarım yanaklarından süzülerek hazırladığım küvetin içine bir bir damladı. Üzerimdeki çamurlu giysilerden kurtulmuş, beyaz bir havluyu dizlerime kadar uzanacak şekilde bedenime sarmıştım. Saçlarımın belli başlı tutamlarında geceye dair emareler bulunsa da bedenen üzerimde kalan, ruhuma yapışanların yanında bir hiç hüviyetindeydi. Elimin tersi ıslak yanaklarımı hafifçe sildi. Güney’e kızgın değildim. O iyi bir adamdı ve asla beni incitecek bir şeyi bile isteyi yapmazdı. Ama kırgındım. Göz önünde yaşayan bir insandı. Kameralar kendisini takip ederken öfkesine yenilip böyle büyük bir hengamenin çıkmasına müsaade etmemeliydi. Şimdi evimizin kapısının önünü bir grup basın mensubu tutmuş ve hummalı bir şekilde bizden yaşadıklarımız hakkında açıklama yapmamızı bekliyordu. Son dakika haberlerine ve magazin medyasına nasıl yansıyacağımızı çok güzel anlamıştım. Üzerimizden pirim ve reyting kazanan insanlar olacaktı. Bilip bilmeden hayatımızı yargılayacak Güney’i bana şiddet uygulamakla suçlayacaklardı.

Ürkek bir halde titreyen kollarımı okşar gibi ellerimle sakinleştirmeye çalıştım. Söz konusu olay olduğunda Güney ilk iş beni yerden kaldırmış ve gazetecilerin hışmından kurtarmak için olay yerine gelen Kıvanç’la birlikte eve göndermişti. Daha fazla kimsenin beni yıpratmasını istemiyordum. Olayın şokundan çıkar çıkmaz olan biteni bir kenara bırakıp doktoru aramış ve babamla ilgili gelişmeyi öğrenmiştim. Babam bazı tepkiler vermeye başlamıştı ki bu komadan çıkmasının ön belirtileri olabilirdi. Yaşadığımız kabus öyle kötü öyle can acıtıcı nitelikteydi ki bu güzel habere layığıyla sevinmemiştim bile.

Babamın hayatımdaki varlığına ihtiyacım vardı. Bana destek olmasına, kızım diyerek sarılmasına hiç olmadığım kadar muhtaçtım. Üzerimdeki havluyu bırakıp kendimi suyun yüzeyine teslim etmek istedim. Fakat duyduğum adım sesleri ve konuşmalar beni bundan son anda vazgeçirmişti. Uğultu şeklinde gelen konuşmalar Kıvanç’ın kapıyı kapatma sesiyle son buldu. Adım seslerini tanıyordum. Güney… Ortalığı toparlayıp sonunda yanıma gelebilmişti. Kapıyı tıklattığında ona cevap vermedim ve benim sessizliğime rağmen bu tıklatmalar daha telaşlı ve seri bir hâl alarak devam etti.

“ Efsun!” Sesimi kaybetmiş gibiydim. Ona ne diyeceğimi, söz konusu olaylar konusunda nasıl tepki vereceğimi bile kestiremiyordum. Heyecanla içeri girdiğinde beni küvetin bir kenarına oturmuş suyu izlerken buldu. Yüzünü görmesem de aklından geçenleri tahmin edebiliyordum. Yanıma gelip bacaklarımın hemen kenarına diz çökerek oturdu. Bakışlarını kaçırıyordu. Sanki gözlerime baksa tüm yaşadıklarımız dile gelip onu suçlayacak ve hisleriyle şekillendirdiği kelepçeleri bileklerine takacaktı. Dudaklarımın titremesine mani olamıyordum. Üşüyüp üşümediğimi bile bilmiyordum. Mevsim kıştı. Oysa içim kordan bir ormanı andırıyordu.

“Üzgünüm! Yaşattığım bu gece için çok üzgünüm sevgilim!” Elleri yüzüme uzandığında el yüzeyindeki yaraları ve pıhtılaşmış kanı fark ettim. Düş uykusundan uyanıp ellerini kavradım ve çıplak olduğuma aldırmadan onun hassas bakışlarının arasında kalbimin üzerine bastırdım. “Güney!” Sayıklayışlarım nemli bakışlarını gözlerini sıkarak gizlemesine sebep oldu. “Bunu bize neden yapıyorsun?” O başını utançla eğerken yaralı parmaklarını yanağıma hassas zarif bir çiçeği kucaklar gibi bastırdım. Ardından dudaklarım o zavallı hassas dokulara iyileştirmek ister gibi sevgiyle dokundu. Canımı acıtan her bir noktayı dudaklarımdaki buseler bizi birbirimize düşürmek isteyen onlarca göze rağmen affetti.

“Seni incittim! Canını yaktım!” Diye sayıklar gibi acıyla konuştu. Sağ eli yüzüme düşen birkaç tutamı hassas bir inciye dokunur gibi kulaklarımın ardına doğru itti. Gözlerindeki hasret kalbimin titremesine ve ritmini şaşırmasına sebep oluyordu. Bakışlarındaki ifade değişikliğinden aklından geçenleri adeta okumuştum ve bununla ne kadar büyük bir savaş verdiğini anlayabiliyordum. Demir ölmüştü! Artık hayatta değildi fakat hayaleti peşimizi bir türlü bırakmıyor, sürekli en mutlu anlarımıza çirkin anılarının izlerini bırakıyordu.

“Bu gün kendi ellerimle seni incittim. Canını yaktım.” Başını usulca kucağıma bıraktı ve elleri dizlerime tutundu. “Aşkım! Kaç sınavdan daha geçeceğiz mutlu olabilmek için? Ne zaman kötü şeyleri geride bırakıp mutlu olacağız?” Parmak uçlarım ipeksi güzel saçlarının arasında sevgiyle dolaştı. Yağmur uçlarında tatlı ıslaklıklar bırakmıştı. Onlara dokunduğumda bedenimin ısındığını, tenimin titrediğini hissettim. Omuzlarımda taşıdığım bu aşkın ağırlığı her geçen gün biraz daha artıyordu.

“Sana kızgın değilim!” dedim kadife bir ses tonuyla. “Bana zarar vermek istemeyeceğini biliyorum.”

“Canını yaktım! Hem gururunu hem de bedenini incittim. Bunun telafisinin olmayacağını hiçbir sözcüğün o yaşanılanları sana unutturmayacağını biliyorum. Bu gerçeğin altında ezilmekten kurtulamıyorum Yıldız perisi.”

“Senden gelen acılar da güzel!” Başını aniden dizlerimden kaldırdı ve ellerimiz çözüldü. Ona söylediğim bu itiraftan hoşlancağını düşünmüştüm ve ne yazık ki yanılmıştım. Birlikte geçirdiğimiz günlere rağmen hâlâ onu tanımayı, yeterince anlamayı başaramamıştım ve bu gece bam teline dokunmuştu söylediklerim. “ Hayır Efsun!” Kollarımdan tutup beni yerimden kaldırdı. Gözlerini gözlerime dikmiş kendisinden beklemeyeceğim bir kızgınlıkla sözlerime tepki vermişti. “Ne olursa olsun hiç kimsenin senin canını yakmaya hakkı olamaz. Ne bedensel ne de duygusal olarak hiç kimse seni incitemez! Bu hayatı sırf seviyorsun diye sana acı çektiren bir adamla geçiremezsin. İki lokma ekmek önüne getirip koydu diye onun kuklası olamazsın! Haklarını korumayı, sınırlarını bilmeyi öğrenmek zorundasın.”

“Ama sen?” dedim cılız bir ses tonuyla. “Kocan olmamın hiçbir önemi yok. Birbirimizi seviyor olmamızın da… Her insan değerlidir Efsun! Hiç kimse kimsenin haklarına saldırıda bulunamaz, gururunu ve bedenini incitemez. Seni inciten ben bile olsam gereğini yapmaktan çekinmeyeceksin. Doğup büyüdüğün yerde kadınların hangi statüde olduğunu biliyorum. Sen sana öğretilenden fazlasına layıksın.” Ben şaşkın şaşkın yüzüne bakarken ne olduğunu bile anlamadan bana sımsıkı sarıldı. Kollarında hiç olmadığım kadar mutluydum. Ne yazık ki onun belirgin telaşı aramıza sıra dağlar dizmekten kurtulamıyordu.

“Sana zamanında kötü şeyler yaptım.” Dedi yaralı, hassas bir ses tonuyla. Elleri kollarımın üzerinde dolaştı ve dudakları omzuma sürttü. Yanında olmam hiçbir şeyi değiştirmiyordu o benimleyken de bana hasretti ve dokunuşları söylediklerini anlamam konusunda beynim ile düşünceleri arasına barikat koyuyordu. “Tecrübesizliğini kullanarak sözleşme imzalattım. İstemediğini bildiğim halde klibimde oynamanı sağladım. Yaptıklarım yanlıştı! Hayvanlık ettim. Ama bundan sonra daha fazlasını görmeyeceksin.”

Kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim. “Sen yanımdayken ne geçmişin bir önemi kalıyor ne de geleceğin. Ne kadar da farklı dünyalardan kopup gelmişiz değil mi? Senin gibi bakamıyorum hiçbir şeye. Senin gibi düşünemiyorum ama seni kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum. Şairin dediği gibi öylesine değil, ölesiye seviyorum. Bu sevgi hem yaşam sebebim hem kabusum oluyor. Korkuyorum Güney! Bize zarar vermek istediklerinin farkındayım ve ne yazık ki bazen elimden hiçbir şey gelmiyor. Zişan, Zahir, Ceyda… Bize karşı birlik içerisindeler. Ve onlara karşı durmak sandığımız kadar kolay olmayacak.”

Başımı göğsünden ayırıp elmacık kemiklerimi parmak uçlarıyla okşadı. “ Ceyda konusunda haklıydın! Bu gece onu bizi uzaktan izlerken gördüm. Muhtemelen gazeteciyi de o kiraladı. Beni bitirmek isteyen kişi en başından beri burnumun dibindeydi. Bana dikkatli olmamı söylemiştin. Keşke daha fazlasını yapabilseydim.” Küvetin kenarındaki mermer zemine birlikte oturduk. Onu böyle mutsuz ve üzgün görmeye alışkın değildim. Güney hayat dolu bir adamdı. Şarkıları vardı. Milyonlarca insanla aynı anda tek yürek olup eşsiz bir melodinin muhteşem duygularını yaşayabiliyor. Şarkılarıyla nefes alıyor, hayranlarının sevgisi ile şehir şehir ülke ülke gezerek muhteşem bir hayat yaşıyordu. Benim gözümde gökyüzündeki o güzel yıldızlardan hiçbir farkı yoktu.

“ Ceyda’ya hiçbir zaman güvenmedim Güney. Evet kıskandım, inkar edemem ama kıskançlığın dışında da onunla ilgili kafaya takmamız gereken bir şeyler vardı. Ceyda durmayacak! Daha fazlasını yapacak biliyorum. Çok dikkatli olmamız gerekiyor Güney! Ya elde edemeyeceğini anladığında sana bir zarar verirse! Çok korkuyorum. Seni kaybedersem yaşayamam ben!”

Parmak uçları sağ yanağının her bir noktasında sevgiyle dolaştı. Sanki değdiği her yere hayat bahşediyordu. Yumuşak uçlar bana yeni açmış bir ilkbahar yaprağını hatırlatıyordu. Kara kışın ardından baharın müjdecisi bir hediye gibiydi dokunuşları. Onsuz kalan bir hayatı kendime haram kılmamak şu durumda ne mümkündü?

“ Ceyda’nın sana bir zarar vermesinden korkuyorum. Hayat ikimiz için güzel şeyler planlarken her şeyin bir anda altüst olmasından korkuyorum.” Göğüs kafeslerimiz birbirine kenetlenecek kadar yaklaştım. Gözlerimi kapatıp minik bir meltem estiren dudaklarımla “Sen varken ben her şeyle mücadele edebilirim.” diye fısıldadı. İki eliyle çenemi kavrayıp dudaklarıma defalarca tatlı küçük buseler bıraktı. Gözlerimi sımsıkı yummuş kalbimi ve ruhumu onun dışındaki her şeye kapatmıştım. İlk zamanlardaki gibi ona karşılık vermekten utanmıyordum. Bütün utançlarımı onun dışında kalan şeylere saklamıştım sanki. Onun elleri belimi kavrarken kendiminkileri ensesini okşar bir vaziyette buldum. İnsan bu kadar çok severken nasıl uzak dururdu ki? Kendime verdiğim sözleri yine unutmuştum! Hani sana kolay kolay yaklaşmasına izin vermeyecektin? Karadul örüceğini hatırla Efsun!

“Güney Bey!” Tıklayan kapı aramızdaki yakınlığı sonlandıran tek şey oldu. Heyecanını dizginlemeye çalışarak, “Bir şey mi oldu?” diye sordu.

“Polis geldi efendim! Sizi aşağıda bekliyorlar!” Dudaklarım benden bağımsız hafifçe büküldü ve gözlerim istem dışı yaşlarla doldu. Onunla yaşayacağım bu kadarcık mutluluğu bile bana çok görmüşlerdi. Ne olduğunu anlamak hiç de güç değildi. Belli ki o satılık gazeteci Güney’den şikayetçi olmuştu. Nefes alamadığımı hissettim. Onun lacivert harelerinin içine sızmış olan kasvet beni çoktan ateşten bir ağın içine hapsetmişti. Ben Ceyda’nın ağına düşmüş zavallı bir ipek böceği gibiydim. Esas örümcek, ağına düşen beni yemek için fırsat kolluyordu.

Güney sağ elimi kavrayıp dudaklarına götürdü. “Geri döneceğim! Ben gelene kadar sakın başını belaya sokma! Oğlumuza iyi bak!” Dudaklarımdan kaçıp giden hıçkırık ona son kez sımsıkı sarılmama engel olamadı. Omzuna, boynuna defalarca dudaklarımı sürtüp bu vedalaşmayı olabildiğince uzatmaya çalıştım. “Gitmeni istemiyorum!” dedim Sayıklar gibi. “Benden kolay kolay kurtulamazsın! Yine döner gelir başına bela olurum merak etme!” İçim kan ağlarken ona moral vermek için gülümsedim.

“Bela olan biri varsa o da benim!”

“Sen dünyadaki en tatlı belasın!” Beni burnumdan sevgiyle öpüp banyodan çıktı. “Seninle çamura batmak bile güzel!” Gülümsedim. Bunu bana söyleyecek ilk ve son insandı. Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu. Onu nezarethaneye götürüyorlardı. Peşlerinden gitmeliydim. Hemen hazırlanıp üzerime beyaz, ince, uzun, boydan çizgileri olan siyah bir takım giydim ve saçlarımı düzleştirip at kuyruğu yaptım. Aklımda beni yiyip bitiren o kadar çok şey vardı ki nereye yetişmem gerektiğini şaşırmıştım.

Levent’i arayıp Güney konusunda ondan yardım istemiştim. Ne yazıkki beni onunla görüştürmeyeceklerini söylemiş ve tüm umutlarımı yerle bir etmişti. Bugün oğlumu hiç görmediğimi hatırladım. Nezarette ne kadar tutacaklarını bilmiyordum ve ne yazık ki oğlumun da bana en az Güney kadar ihtiyacı vardı. Apar topar Taşpınar malikanesine yönelmiştim. Burada oğlumla konuşacak ve nakil sonrası durumunu gözden geçirecektim.

Yiğit beni görür görmez boynuma atılmış, ve mutlulukla Süperman oyunu oynamaya başlamıştı. Sare Hanım’ın aynı mutluluğu taşıdığını söylemek güçtü. Hâlâ bana kin üstüne kin besliyordu. Zahir’in eve dönmesine izin vermemiş ve bu kararla birlikte Ahuzar Hanım’ı da karşıma almıştım. Kararlarımı sorgulamaya açmadığım için nefret ede ede benimle aynı ortama girip çıkmaya ve aynı sofrada oturmaya dayanıyorlardı.

Pastaneden aldığım mini pastayı oğluma gösterdiğimde sevinçle ellerini çırptı. O da benim gibi tatlı şeyleri çok seviyor, sabah akşam yese bıkmıyordu. “Mmmmm!” Diye dudaklarını yalamaya çoktan başlamıştı. Ona kendi ellerimle yemeğini yedirdim. Birlikte oyun oynuyor harika zaman geçiriyorduk. Ona bildiğim güzel hikayelerden okuyordum. Kaybettiğimiz zamanı telafi etmenin mümkün olmadığını biliyordum. Hayatımızın geri kalanını kötü olan her şeyle baş ederek ve güzel günlere doyarak geçirmek istiyordum.

Bana tüm gün babamı ve Güney’i sormuştu. Onu geçiştirmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyordu. Babamla ilgili olan gelişmeler kalbimi ısıtacak cinstendi. Ne yazık ki artık bu kadarla yetinmek beni tatmin etmiyordu. Onları yanımda istiyordum. Mutlu bir aile olmak tek arzumdu. Oğlumu uyuttuktan sonra yeniden babamın bulunduğu hastaneye yöneldim. Onu karşımda biraz daha sağlıklı bir yüzle görmek bana kendimi iyi hissettiriyordu. Yanına girip onu görmek için izin istedim. Ellerini tuttum. Sıcak, samimi bir duygunun ellerimden kalbime ve ruhuma işlediğini hissettim. “Uyan artık baba! Sana ihtiyacım var. Daha fazla vakit kaybetmeyelim ne olur! Birlikte yaşayacağımız güzel günleri ertelemekten yoruldum.”

Bakışlarım babamın güzel yüzünde dolaştı. Uzayan sakalları, saçlarına düşen aklar… Her birine dokunarak ayrı ayrı sevmek istedim. Ona bu kadar hasret kalmak dayanabileceğim bir şey değildi. Yeniden kavuşmak istiyordum. Üşüdüğünü düşündüğüm ellerini dudaklarıma yaklaştırıp yanaklarımın üzerinde dolaştırdım. Yanıbaşındayken bana böyle dokunup hasret gidermeyi kim bilir ne kadar çok istemişti. Elimin altında bir hareketlilik hissettim. Yüzüm tebessümle kucaklaşırken gözlerim dolu dolu oldu.

“Baba…” Gözyaşlarım elinin üzerine damlarken kalbimin derinliklerinden gelen bir sızıyla “Baba…” diye yardım dilenir gibi feryat ettim. “Ne olur? Uyan artık! Bak yaralandım ben! Dizlerim kollarım çizildi. Düştüm…. Kollarında iyileşmeye ihtiyacım var baba! Beni daha fazla o çakalların karşısında yapayalnız bırakma.” Hareketlenme durduğunda ayağa kalkıp daha fazlasını yapması için ona yalvardım. Ne yazık ki doktorun müdahalesi istemesem de beni onun yanından ayrılmak zorunda bıraktı.

Gözyaşlarımı tutmaya çalışırken sırtımı duvara yasladım ve dizlerimin üzerine çöktüm. Artık babamın iyi olmasını istiyordum. Güney’in gözaltına alınması kolumu kanadımı daha fazla kırmıştı. Çaresizce ağlamaktan bulanıklaşan bakışlarımın arasına iki adet deri ayakkabı ilişti. Başımı kaldırdığımda gördüğüm yüzle allak bullak olmuştum. “Mahir…” Ayağa kalkıp hayal ile gerçeği ayırt edemez bir şekilde titrek ellerimle bocaladım. “Sen… Öldüğünü sanmıştım! Ama nasıl?”

“ Güney ile yaptığın telefon görüşmesini hatırla! Yerimizi oradan tespit ettiler. Neyse ki işimi bitirmeden polis ekipleri bize ulaştı.” Yüzümde kırık bir tebessüm belirdi ve bakışlarımı yere sabitledim. “Buna sevindim.”

“Ben de!” dedi düşünceli bir şekilde. Birlikte koridor boyunca yürümeye başladık. Hastaneden uzaklaşmak istiyordum. Burada olmak ve babamı o kabloların arasında görmek kalbime ağır geliyordu. “ Zahir hâlâ holdingte kafasına göre at koşturuyor. Bu pisliğin işini bitirmek boynumun borcu oldu.” Dedim huzursuzca etrafımı dikizlerken. Birilerinin bizi dinleyip dinlemediğini bilmiyordum. “ Rahat bir yerlere gidelim. Burası konuşmak için pek uygun değil!” Onu onaylayıp Holding’e ait araca yöneldim ve en yakın ve sakin kafeye doğru yol aldım.

Sabahtan beri bir şey yememiş olmama karşı açlıktan isyan eden mideme umut verici hiçbir şey vaat edemiyordum. Otantik yapıda hoş bir kafenin terasına gelmiştik. Etrafımız saksı bitkileri ile doluydu.“Buranın tostları güzeldir!” Sözlerini duymazdan gelip uyanık kalmama en faydalı olan şeyi yani kahvemin yudumladım. Günlerdir yorgunluk ve uykusuzlukla mücadele ediyor, Güney’e, oğluma ve babama gereken ilgiyi gösterebilmek için koşuşturup duruyordum. Bugünlerde dostum Melis’in değerini daha iyi anlamıştım. Yokluğumda Sare Hanım’ı Yiğit’le yalnız bırakmamış ve Zahir’i o evden uzak tutmak için elinden gelenden çok daha fazlasını yapmıştı. Resmen Taşpınar Malikanesinde benim gören gözüm, tutan elim, her şeyi duyan kulağım olmuştu.

“Bir şeyler yesen iyi olur!”dedi aynı aymaz tavırlarla. Burada onunla oturmak bile diken üstünde olmama yeterdi. Yan yana görünmemiz akla kâr bir durum değildi. Özellikle de son olanlardan sonra evden her çıkışımda gazeteci ordusunun istilasına ve saçma sapan sorularına maruz kaldığımı düşünürsek daha dikkatli olmakta yarar vardı.

“Sana diyorum. Çok dalgınsın veliaht Efsun Taşpınar.” Sözlerinden sıkıldığımı hissettirir tarzda öflemeler dudaklarımdan döküldü. “Kafam karman çorman. Sözlerini algılayamıyorum bile.” Tostundan kocaman bir ısırık aldı ve hemen ardından homurdanır gibi “Seni anlıyorum!”diye karşılık verdi. “Güney’in başına gelenler çok kötü. Yıldızımız pek barışmasa da değerli bir sanatçı! Levent’e ve bana yapılanların bir benzerine maruz kalmasına üzüldüm. Eğer bu işin bir an önce çaresine bakmazsa piyasa onu tamamen silecek.” Bu fikir kalbimin bir yanardağ gibi ölüm kusmasına sebep oldu.

“Güney işini çok seviyor. Buna izin veremeyiz. Zahir’den önce bu işin icabına bakmamız gerekecek.”

“Tostunu yemezsen hiçbir şeye bakmayacağım.” Gözlerimi devirip sinirli sinirli tosta gömüldüm ve kocaman 4 ayrı ısırıkla ağzımı tıka basa doldurdum. Bunu yaparken gözümü bana alayla bakan Mahir’den bir an olsun ayırmamıştım. “Oldu mu şimdi?”

“Ağzın doluyken konuşma cemiyet güzeli!” Şu an deli gibi küfür etmek istiyordum ama bunun yerine ya sabır çekmeyi tercih ettim. Ağzımdakileri yutup “Ne yapacağız?”diye sordum.

“Bu işin peşini bırakmayacağız.” Tabağı avuç içimle önümden uzaklaştırıp sert kahvemden büyük bir yudum aldım. “O torbacı bozuntusunu bulalım Mahir! Polis’e verdiği ifadeyi değiştirmek zorunda. Kendisini bu iftirada azmettirenleri bildirmeli. Ceyda’nın adını vermezse her şey havada kalır. Esas suçlu yaptıklarının karşılığını bulmalı.”

Ağzını küstah bir şekilde peçeteyle silip göz attı. “O kolay! Ama ne yazık ki gerçeklerin esas suçlusunun ortaya çıkması yeterli gelmeyebilir.”

“Nedenmiş o?” Masaya doğru eğilip iç çekti. “Çünkü kocan bir star! Paralı, güçlü bir adam… Onun birilerini satın aldığını düşünen halk ortaya dökülenlere itibar etmeyebilir.” Dişlerimi sıkıp Ceyda’nın tiksindirici planına lanet ettim. O sırnaşık her şeyi çok önceden planlamıştı. Kendisini ele verecek olsa bile satın aldığı adama karşı ceplerini doldurmuştu.

“Daha mantıklı, iş bitirici bir plan yapmak zorundayız!” Burun kemerini sıkıp şakaklarını ovdu. “Zahir’den ne haber?”dediğinde yüzüm daha da asıldı.

“Tahmin ettiğim gibi şirketten para sızdırıyor. Paravan şirketi kurdum ve hesap dokümanlarını, bütçe açığını ve diğer hesaplamaları belgeledim.” Üst ön dişlerini göstererek hafifçe kindar kindar güldü. “Güzel! İşi çoktan kaptın! Şimdi sıra bende!” Sandalyemi öne doğru çekip ses tonumu olabildiğince kıstım. “Ne yapacaksın?” Kendinden emin tavrı hiçbir durumda değişmiyordu. İntikamına öyle odaklanmıştı ki bunun dışında hiçbir şey düşünemiyordu.

“Cüneyt Bey’i yanıma çektim. Bunun için biraz para yedirmemiz, rüşvet vermemiz gerekti. Çevirdiği dolapların çoğunu onunla tamamlamış. Adam şimdi Zahir’e karşı bizimle iş birliği yaptı.”

“Ya bize de yamuk yaparsa,”dedim endişelerimi hissettirmemeye çalışarak. “Yapamaz! Sevgilisi avucumuzun içinde. Tetikçi tuttum. Kadının ölmesini göze alamaz. Harranlı ile konuştum. Sevgilisinin hayatı iki dudağımızın arasında…” Bunları duymaktan hoşlanmamıştım. “Olayla ilgisi olmayan üçüncü şahısların zarar görmesini istemiyorum. Onu bu işe karıştırmadan halledemez miyiz?”

Hoşnutsuz yüz ifadesini gözüme sokarak burnunu kırıştırdı. “Olmaz! Kendimizi emniyete almalıyız. Yoksa Zahir’i beslediğimiz gibi bir de suçlu durumuna düşeriz. Bu işte güven her şeydir.” Onaylamak istemediğim şeyler onu huzursuz etmeye yetmişti. “Sana bu işte şirinlik, masumiyet bekleme demiştim. Çamurda dolaşırsan üzerin temiz kalmaz. Perde arkasında da olsa bu işe göz yummak durumundasın!”

“Ya işler istediğimiz gibi gitmezse! O zaman ne olacak? Başım ağrısın istemiyorum. Demir parmaklıklara düşmek gibi bir derdim yok!” Gözlerini kısıp çok abes bir şey söylemişim gibi alnını yukarı doğru kırıştırdı. “Peki ekselans! Madem öyle istiyorsun seni bulaştırıp incilerini dökmeyiz!” Yeterince anlaşıldığımı düşünüp önümdeki kahveye on dakika kadar dalıp gittim. “Neden dalgınsın? Yoksa kocanı mı düşünüyorsun?”

“Yanına gitmek istiyorum ama görüştürmüyorlar. Onu yalnız bırakamam! Yeterince yıprandı.” Sigarasını yakıp derin bir iç çekti. “Aşk!” Bana göz atıp kaşının birini yukarı doğru kaldırdı. “Kocanı görmek için geceyi nezarette geçirmeye tahammül edebilir misin?”

“O yanımda olduktan sonra bir ömür bile geçiririm.”

“Güzeeeeeel!”dedi genişçe gülümserken. “Seninle çok eğleneceğiz!”

***

“Of bu kıyafetlere hiç alışamadım. Daha kötüsünü hiç görmemiştim!”

“Alışırsın alışırsın!” dedim Mahir. “ Hem insan sevgilisi için çiğ tavuk bile yer. Hem senin derdine kendimi de riske atıyorum.” Ayağımdaki acayip ayakkabılarla güç bela yürümeye çalıştım. Ekmek arası kocaman bir sosis olmak bana pek yaramamıştı. Kırmızı sosisin arasında başım vardı ve saçlarımı kapatmak için erkek peruğu takmıştım. İri bir burnum ve yüzümde kızıl sakallarım vardı. Sesimi kalınlaştırıp bir erkek gibi davranacak ve rolümün hakkını verecektim.

Mahir ters bakışlarımın arasında gülmemek için ağız dolusu hırladı. “ Koskoca Taşpınar holdingin Veliahtına bak sen! Hey kurban olduğum Allah’ım! Hep de bunlara verirsin zaten!” Kaşlarımı çatıp omzuna sert bir yumruk attım. “Bana gülene bak! Yürüyen kocaman bir tavuk gibi görünüyorsun. Ama ben seninle dalga geçmiyorum!” Of diye iç çekti. “ Allah’ım neydi günahım? Aklım olsa bu cadıyı başıma sarmak için bin tane Zahir’i bile değişmezdim.” Kocaman karnımla onu itip duvara yapıştırdım. “Çok konuşma! Hem unuttun mu biz kavga eden iki taneyi animatörüz! Komiser amcalar bizi itiştiğimiz için bir geceliğine nezarete atacak!”

“Bir nezarete düşmediğim kalmıştı!” Resmen yüzü sirke satıyordu. Sanki benden çıkmıştı bu fikir! “ Sibobu bozulmuş lastik top gibi ne kadar da ofladın be!” Araçtan inip kapıdaki polislerin bizi görebileceği bir mesafeye geçtik. “Haydi oyun başlasın!” Diyerek kıkırdadım.

Hiçbir şey söylemeden karşıma geçip omuzlarını geriye atarak dimdik durdu ve hafifçe boğaz ayıkladı. Onu gören ikimizin okul müsameresine hazırlanan çaylaklar olduğumuzu zannederdi. Yalancıktan bir öfkeyle kolumu tutup beni hafifçe sarstı. “Ulan ipsiz! Sen ne hakla kazandığımız paranın tamamını kendine alırsın! Hain seni!” Ben de sesimi yükseltip bir erkek gibi burnumu çekerek kemerini hafifçe sıktım. Sesimi öyle iyi kalınlaştırmıştım ki neredeyse bir erkek olduğuma ben bile inanacaktım.

“ Hop dedik birader!! Kimsenin parası falan yok bende! Tankeri patlamış benzinlik gibi zırlayıp durma ulan!” Mahir’in yüzünü yumuşadı. Kendini gülmemek için zor tuttuğunu fark edebiliyordum. Ve neyseki polisler bizi fark etmişti. “Ver ulan paramı! Bende sana para yedirecek göz var mı?” şu kaba konuşmalara hiç anlam verememiştim. Erkek ol demiştik marangoza götürülen yontulmamış odun değil! Adam damızlık gibi etrafımda sektirip duruyordu.

“Paramı ver çocuk! Beni daha da delirtme! Ben de kimseye para yedirecek gözü yok! Anliyünnü?” İşaret parmağıyla beni hafifçe dürtüp ileri doğru savrulmama sebep oldu. Bana kıyasla daha iri ve tombul olduğu için oyuncak bebek gibi hemen salınıp durmuştum. “Bende para yok aga! Hadi bakalım başka kapıya! İkile, toz ol!” Başını yürü be, helal olsun der gibi sallayıp göz attı. Ses tonunuz yükseldikçe polisler bizi çoktan fark etmeye başlamıştı.

“Ver lan paramı!”

“Vermiyüm nabacan aga!”

“Hop ne oluyor?”diye atıldı polis. Doğaçlama bir şekilde Mahir’e sert bir yumruk savurdum. Adam bu hamlemle neye uğradığını şaşırmıştı. “Hey! Ne oluyor orada!” Mahir sözde üzerime atılmak için çırpındı. “Ulan zipzip! Ulan patlak tekerlek! Ben seni harcamaz mıyım?” Zavallı polis ikimizi de ensesinden yakalamış ayrı tutabilmek için savrulup duruyordu. Neyse ki kısa süre sonra yanına arkadaşları gelip bu kutsal görevi devralmaktan çekinmedi. “Of! Bela mısınız siz ya! Gidip efendi efendi evinizde otursanız arkadaş ne demeye kapımızda bitiyorsunuz?”

Yüzümü bir kedi yavrusu gibi masumlaştırıp omuzlarımı mahsun mahsun düşürdüm. “Vallahi polis kardeşim hepsi şu çirozun marifeti! Paramı aldın diye tutturdu! Yok abi bende para mara! Ben doğuştan fukara gelmişim dünyaya. Ayağı çıplak sırtı ayazda gezmeye alışmışım! Para ne gezer abim!” Polis uydurma der gibi başını salladı. Daha şimdiden bizden illallah etmişti. “Yalan söylüyor birader! Bu zipzip paramı yedi şimdi de ayar yapıyor! Sen inanma ona!” Yeniden üzerine atılıp onu dövmeye çalıştığımda polis güç bela aramıza girip bizi ayırmıştı.

“Derdinizi komisere anlatırsınız! Hadi bakalım!” Neredeyse hoplaya zıplaya eğlenerek komiserin karşısına çıkacaktım. Mutluluktan ayaklarım yere basmıyordu. Bu yollar beni Güney’e kavuşturacaktı. Az şey mi? Onunla olduktan sonra hapishaneler bile bana mektep gelirdi. Uzun bir koridora doğru geçiş yaptığımızda kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Güney’e yakın olma fikri tüm hücrelerimi yeniden ayağa kaldırmış, hormonlarım bu heyecanı kaldıramayıp infilak etmişti. Polis büyük bir gerginlikle komisere olanları anlatınca başımız eğik bir şekilde bizi nezarete atacağı o güzel anları bekledik. Komiser çatık kaşlı tombul bir adamdı. Yaklaşık 45 yaşlarında olduğunu tahmin edebiliyordum ama o benim kadın olduğumu anlayamamıştı.

Sonunda beklediğimiz oldu. Komiser etrafında dolaşan pusulayı şaşırmış bir sineği savurur gibi yanındaki memura ekşi bir suratla, “At şunları nezarete! Geceyi orada geçirsinler de akılları başlarına gelsin!” Diye emir verdi. Elimde olmadan geniş geniş sırıtmaya başladım. Adamın elini heyecanla sıkıp, “Çok teşekkür ederiz Komiser amca! Allah razı olsun! Sizin gibi görevini layıkıyla yapan insanları görmek büyük bir onurdur!” Mahir kaşlarıyla beni uyarır tarzı işaretler yapsa da heyecandan devam ettim. “ Sonuçta biz her şey için kavga eden ikiz serseriyiz değil mi? Kamu düzenini bozuyoruz az şey değil!” Elimi sertçe göğsüme indirip başımı ihtiram gösterir gibi eğdim. “ Kanunun kestiği parmak acımaz kommmmserim!” Son kelimenin M kısmını bastırarak söylemiştim.

Adam ellerini iki yana açıp sırtını hayretle geriye doğru bıraktı. “Hay Allah’ım ya! Millet akıllıya hasret biz deliye! Nereden çıktınız gecenin körü karşıma bilmem ki! Defolun gidin şuradan! Utanmasa nezarete gönderdim diye helva yapıp hayır duası edecek! Sizi bana sayıyla mı veriyorlar?” Mahir dudaklarını dişlerinin arasına geçirip gülmesini zar zor zapt ediyordu.

“Haklısınız komiserim!” diye atıldı hemen. “Bu herif hep böyle zaten! Anası bile döve döve kaç tane terlik aşındırdı. Akıllanmıyor köftehor! Şikayetçiyim!”

“Atın şunu da!” Dedi komiser. Resmen burnundan soluyordu. Büyük bir memnuniyetle nezaret yolunu tuttum. Karşımda demir parmaklıkları ve ardından da Güney’i görene kadar oldukça mutluydum. Fakat sevdiğim adamı bu şekilde karşımda görmek canımı yakmıştı. Güney’in ne kadar üzgün olduğunu fark edebiliyordum. Onu mutlu etmek istiyordum. Yanımda olmasını ve varlığımla teselli bulmasını arzuluyordum. Kilitler bizim için açıldığında göz ucuyla Mahir’i ve beni süzdü. Bunu öylesine yapmış kim olduğumuzu merak edip dikkatli bakmamıştı. Dağınık saçları ve yorgun yüzü beyaz gömleğinin açılmış ön düğmelerinden hemen sonra fark ettiğim acıtıcı detaylar oldu. Güney’in gülmediği anları sevmiyordum. Yarasına merhem olamadığım her ana düşmandım.

“Selamünaleyküm birader!” Dedim en pis sırıtışımı yüzüme takınırken. Güney hiç oralı bile olmadı. “Amma da havalı çıktın yav! İnsan bir selam verir! Sen şu star değil misin?” Sorumun ardından kaş ucuyla bana yan yan baktı. Nasıl kılık değiştirdiysem karısını o kıyafetlerin içinde fark edememişti. “Hani şu sahnede sürekli görüyoruz ya! Yakışıklı şarkıcı falan diyorlar hani! Kızların sevgilisi bilmem ne?” Allah belamı verseydi de şuraya düşmeseydim der gibi kederli kederli bakınca kafamda yanan ampulü şıklatıp omzuna sersemce vurdum.

“Buldum be! Sonunda birader! Sen Tarkan Doğulusun değil mi? Mega star!” Gözlerini devirip, “Ya sabır ya Sabır!” çekti. “Biraz uzak dursan iyi edersin!” Dedi kinayeli kinayeli. Ve aynı konuşma tarzımı taklit ederek sonuna, “Birader!” diye ekledi. Şapşal tavırlarımla biraz daha yamacına sokulup sevimli aymaz bir yüz takındım. “Niye kızıyorsun birader! Hayranınım işte! Sevinip güleceğine it dalar gibi kovuyorsun yanında ! Bozuluyorum amaaaaaaa!”

Ayağa kalkıp derin derin soluyarak ben yokmuşum gibi davrandı. “Kafam yeterince bozuk bence daha fazla şansını zorlama birader!” Mahir kıyıda kenarda yaptığım şapşallıkları yüzünü gizleyerek çarpık

çarpık gülüyordu. “ Sen de amma artistmişsin!” Diye kıvırdım.

“Artistte artist diye hakaret eden bir biz varız zaten!” Kolundan çekiştirip kulağına fısıldar gibi hemen ensesine sokuldum. “Sen yakışıklı bir artistsin Güney Tunç Atasoy.” Kolunu benden kurtarıp, “Mersi!” Karşılık verdi.

Sadri Alışık Selami çakıp, “Benden Mersi!”diye karşılık verdim. Dakikalar geçmek nedir bilmiyordu. Güney yanıbaşındaki karısını tanımamakta oldukça ısrarcıydı. Artık uzaktan göz süzmeler yetmeyince eften püften bir laf edip yeniden onunla diyaloğa geçmek için hazırlandım. “Ben seni hep televizyonlarda görüyorum abiciğim! Yanında da fıstık gibi bir hatun var! Mavi gözlü, beyaz tenli tam bir afet…” Bu sözü söylememle birlikte gözleri ateş açarak üzerime ok gibi yağdı. “Ne biçim konuşuyorsun sen be! Karım o benim! Diline sahip ol yoksa o dilini köpeklere yediririm!” Kocaman açtığım gözlerimi hafifçe sıkarak dudaklarımdan alnına dökülen sarı perçeme doğru aniden üfledim. Bu hareketimle birlikte gözlerini kısma ihtiyacı hissetmişti.

“Vay be! Erkeğe bak sen! Demek bir de kıskancız!” Biraz daha üzerime yürüyüp dişlerini sıkarak burnumun dibine kadar yaklaştı. Bense suratımda tatlı bir sırıtışla öylece ne yapacağını bekliyordum. “Benim sabrımla oynama birader! Ya da adın her neyse!”

“Kemalettin! Adım Kemalettin! Yavur Kemo derler! Azıcık yaramazımdır! Herhalde ondan olsa gerek!” Mahir’in kıkırtısını duyduğumda dudaklarımı birbirine bastırıp ağzımdaki havayı olabildiğince tutmaya çalıştım.

“Azıcık mı? Delinin tekisin! Resmen başıma bela oldun? Bu gece de bütün dengesizler beni buldu.”

“Alınıyorum ama! Aslan gibi adamı da dengesiz yaptın ya! Peh! Kızlar hastadır düştüğüm yollara!” Sakalımı sıvazlayıp pişmiş kelle gibi sırıttım. Yanağında makas alıp çapkınca göz kırpınca Güney resmen bulunduğu yerde sinirden tepinme noktasına gelmişti. “Güzel adamsın güzel! Beğendiiiiim! Endama bak be! Aslan parçası hey yavrum!” Yakama yapışıp sertçe duvara bastırdı. Biraz daha kim olduğumu söylemesem ölümüne dayak yiyecektim.

“Ne diyorsun sen be? Makyaj mısın? Bir aşkıntı olmadığın kaldı!” İç parmağımın ucunu yan yana dizip çık sesi çıkararak bir kez öptüm. Ben amiyane bir şekilde lezzet ustası gibi parmak öpüp salya akıtırken mavi okyanusu gözlerime akıp ruhuma karıştı. Elim omzunun üzerine çırpar gibi dokununca bakışları gözlerimden ayrılıp omzundaki hayali izime yerleşti. “Fıstık diyorum fıstık!”

“Ulan ben seni!” Elleri yanaklarımı kavrayıp gergince sıktı. Yüzümdeki keseler içine çökmüştü ve bir sincap gibi şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Onun hali de benden farklı değildi. İlk defa bu kılıktayken yüzü yüzümün her bir zerresinde dolaşıyordu. Yüzündeki öfkeli ifade yerini şaşkınlığa bıraktı. Sonunda sevgili kocam beni tanımıştı. “Sen! Efsuuuun! Bu sen olamazsın değil mi?” Sakalımı indirip elimi yaramazca belime atarak pis pis güldüm. Hi hi! “Benim ne bekliyordun? Sen burada yalnızken hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam mı edecektim? Böyle şeyler bizim kitabımızda yazmaz delikanlı!”

Endişe duymaksızın şen bir kahkaha patlattı. “Bir de kenar mahalle ağzıyla konuşuyor! Bu kadar deli olabileceğini düşünmemiştim.” Havalı havalı tırnaklarıma bakıp üzerlerine hafifçe üfledim. “Ne sandın? Biz de aşk pazara kadar değil mezara kadar!” Bakışları aniden yanımızda dikilen Mahir’i buldu.”O?!”

Mahir sakalını aralayıp yüzünü gösterdi. “Merhaba!” Güney’in biraz önceki neşeli yüzü bir anda kasvete ve karanlığa boğuldu. Ruhsuz bir sessizliğin ardından bana yönelip, “Burada olmamalıydın!” diye sayıkladı. “Nasıl çıkacaksın şimdi? Haber geldi birazdan çıkaracaklar beni! Gazeteci başının belaya gireceğini anlayınca şikayetini geri almış!”

“Neeee!” Diye sendelediğimde gülmemek için pancar gibi kızarmıştı. “Olamaaaaaz! Ne kadar çok organizasyon yaptık bu iş için! Hepsi boşa gitti şimdi! Kaldım mı ben burda?” Mahir ve Güney aynı anda kahkahalarla güldü. “Kaldın maalesef!” Diye atıldı Mahir. “Yarın seni savcılığa sevk edeceklermiş hırsızlıktan! Bu sefer baltayı taşa vurduk Efsun Taşpınar!” Dudaklarım büzüldü ve gözlerim hiç olmadığı kadar şaşkın bir hâl aldı.

“Of! Keşke oturduğumuz yerde kalsaydık! Ne kadar da şansız bir insanım ben ya! Ben geldim şimdi de Güney gidiyor. Kurşun döktürmem lazım! Bu kadar uğursuzluk çok fazla!”

“Sakin ol! Komiser tanıdığım. Şarkıcıya şaka yapacağız dedim oyuna dahil oldu! Birazdan gelirler açmaya!” Neşem bu sözlerle birlikte yerine çoktan gelmişti. Hep söylüyorum bu Mahir zeki bir adam. Bir de beni durduk yere taşa oturtmasa her şey daha da güzel olacak. Güney Mahir’i umursamayıp bana sımsıkı sarıldı. Elbette ona karşılık vermekten asla çekinmezdim.

“ Benim için her şeyi göze alman mutluluk verici! Demek geceyi bu tahta sıraların üzerinde bana sarılarak geçirmek için bu kadar uğraştın!” Başımı göğsüne daha fazla bastırıp tatlı tatlı, “Hı hı!” Diye karşılık verdim. Gözlerinin harelerinden neşeli kuş cıvıltıları duymaya başlamıştım. Öyle tatlı, öyle sıcacık gülümsüyordu ki yaptığım onca şey için bir an bile pişman olmayı düşünemiyordum. Bugün ardı ardına güzel gelişmeler olmuştu. Oğlumun ve babamın sağlığının daha iyiye gittiğini öğrenmiştim. Güney nezarette uzun süre kalmamış ve kendisi için yapabileceğim her şeyi görmüştü. Keşke Zahir, Zişan ve Ceyda’nın hapse düşüp bileğindeki kelepçelerle şu kapıdan içeriye girdiğini görebilseydim. İşte o zaman hayat benim için bayram olacaktı.

“Demek beni bu kadar çok seviyorsun!” Kollarımı iki yana açıp, “Kocaman seviyorum hemde!” Dedim. “Ne kadar kocaman?” Gözümün birini kapatıp düşünür gibi kafamın üzerindeki hayali buluta baktım.

“ Gargamel’in burnu kadar kocaman!” Kaşlarını çatıp dudaklarını kıvırdı. “Başka!”

“Titanik gemisi kadar kocaman!” Memnun olmamış bir şekilde yüzünü kastı. “Başka başka!”

“Kuzey Yıldızı kadar kocaman!” Yüzüne yayılan tebessüm bundan hoşlandığını gösteriyordu. “Galaksiler kadar kocaman olmaz mı?” Cık tarzı bir ses çıkardım. “Bilmiyorum, emin değilim! düşünmem gerekiyor! Biraz fazla oldu sanki!” O parmak uçlarıyla yanaklarımı okşarken Mahir’in öksürük sesi tüm romantizmimizi bozdu.

“Aman ne güzel? İçim aşktan şişti gözlerimden kalpler bile çıkmaya başladı. Bence dizi film falan da çevirmelisiniz. Hatta birlikte aynı tişörtü giyin ki çift olduğunuz hemen anlaşılsın!” Bu sözler Güney’i sinirlendirmeye yetmişti. “ Sana fikrini sorduğumu hiç hatırlamıyorum. Bence seni ilgilendirmeyen meselelerde konuşmamayı tercih etmelisin!”

“Bence şu an bir polisle tartışabilecek pozisyonda değilsin STAR! Kariyerini düşünsen iyi olur!”

“Polis eskisi …” Güney belimi tutup beni kendine sahiplenici bir şekilde yasladığında bu tartışmanın daha fazla uzamaması için elimle göğsüne dokundum. Ve bakışlarım susması yönünde bir delil oldu.

“Sanırım artık sana da star eskisi desek çok da erkenci davranmış olmayız!” Güney öne atılmak istediğinde araya girdim. “Lütfen! Tartışmayı daha fazla uzatmayın.”

“Bu sondu Efsun! Artık onunla görüşmeni istemiyorum. Bana bu sözü bir daha yineletme! Bu işin icabına tek başıma bakacağım.”

“ Ceyda’nın icabına baktığın gibi mi?” Güney’i artık hiçbir şey tutamazdı. “İleri gidiyorsun! Ben senin gibi silahla iş görmüyorum.” Mahir öne atılıp yüz yüze geldiği Güney’e meydan okur gibi göz kırptı. “Bunu ne kadar zaman bu şekilde devam ettireceğini göreceğiz. Eskiden sadece kanun için silah tutardım.”

Güney, öfkesini hissettirerek onu hafifçe itti. “Bence seni görevinden uzaklaştırarak doğru bir karar vermişler ne dersin?” Bu sözle birlikte yanımdaki iki adam boğaz boğaza gelmişti. “Yeter artık lütfen! Yeter! Hayatımız yeterince kasvetli bir de ikinizin arasında kalmak istemiyorum.” Güney kolumdan tutup yüzümü kendisine çevirdi.

“Arada kalmak istemiyorum da ne demek? Ben senin kocanım Efsun. Bu adam ne zaman karşıma geçebilecek kadar hayatında yer edindi?” İşte mutluluğumuz bu kadardı. Ne zaman sevdiğim adamla birkaç güzel an paylaşsam peşinden gelen kara bulutları engellemeye gücüm yetmiyordu. “ Bunu kastetmediğimi çok iyi biliyorsun! Sadece hır gür istemiyorum. Ben buraya sadece senin için geldim. Sevdiğim için…Başka hiçbir amacım yoktu.” Tartışmaları duyan polis memuru bizi yoklamak için soluğu yanımızda almıştı.

“Bir sorun mu var beyler?” Dedi bakışlarıyla hepimizi didik didik ederken.

“Hayır yok!” diye atıldı. Yüzüme sahte bir tebessüm geçirmiş ve memuru sorun olmadığı yönünde ikna etmek için ılıkça terlemiştim. Geceyi burada geçirmek hiç iyi bir fikir gibi durmuyordu. Komiser peşinden gelip hepimizi tek tek süzdü. “Çıkar şunları! Daha fazla gözüm görmesin. Zaten bu gidişle daha çok misafirimiz olacaklar.“ Yutkundum. Sanırım bu misafirliği tercih edecek kadar aklımı kaybetmemiştim.

Gerekli işlemleri yapıp kendimizi mikrofonların karşısından uzak tutarak aracımıza yöneldik. Biraz önceki neşemizden ve keyfimizden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Konuşmuyordum. Bu Mahir konusunun Güney’le aramızı açmasından hoşlanmamıştım fakat bu mesele kapanana kadar biraz daha sabırlı olmamız gerekecekti. Zahir tuzağa çekilirken Ceyda’nın icabına bakmam çok daha doğru bir tercihti. O pislik aramızda sorun olmaya devam ediyordu.

Güney aracı park etmek için kapının kumandasına basarken arabanın dikiz aynalarından birine yansıyan görüntü kalbimin kaskatı kesilmesine sebep oldu. “Ceyda burada!” Güney göz ucuyla dikiz aynasına bakarken aracını kapının eşiğinden geçirmeye devam ediyordu. Bahçede durup kemerlerimizi çözdüğümüzde Ceyda çoktan içeri sızmış ve konuşmak için karşımıza dikilmişti.

Güney bana geride kalmamı istediğini belirten bir işaret yaptı. Bakışları ve davranışları buz kesmeme sebep oluyordu. “Neden geldin Ceyda? Yaptıkların yetmedi mi?” Ceyda’nın yüzü yaptığı şeylerden pek de hoşnut görünmüyordu. Ben yokmuşum gibi gözleriyle Güney’i baştan aşağı süzdü. Sevdiğim adama böyle bakması canımı sıkıyordu. Bu kadın resmen kumam gibi onun hayatında yeri olduğuna inanıyor ve bunun için mücadele ediyordu. Sonu belli olan bu mücadeleye bile tahammülüm kalmamıştı artık.

“Yaptıklarım için pişman olduğumu söyleyemem Güney. Beni buna sen mecbur ettin!” Güney öfkesine hakim olamayarak onu hafifçe itip sarstı. “Ne yaptım sana Ceyda? Söyle ne yaptım? Beni aldatan sendin! Hiçbir şey olmamış gibi seninle ilişkimi devam etmemi mi bekliyordun? Neyim ben ha domuz falan mı? Bir gururum vardı ve gerekeni yaptım. Aslında iyi de oldu. Yaşananlar aslında seni hiç sevmediğimi yüzüme bir tokat gibi çarptı.”

“Beni sevmediğin konusunda haklısın!” Dedi Ceyda. Yüzünde anlamsız bir kin vardı. “Ona olan bakışlarını görünce aramızdaki farkı anlamam hiç de zor olmuyor. Bunu düşününce insan asıl ihaneti benim yaşadığıma inanıyor. Sevildiğimi düşünerek başladığım ilişkide aslında kullanıldığımı fark ettim. Beni sevmeyen sadece kariyer basamaklarını tırmanmak için kullanan bir adama aşık olmuşum. Soğukluğundan, uzaklığından yorularak günlerimi geçirmişim.” Başıyla beni işaret etti. Saçlarını kısaltıp boyunu omuzlarına dökülecek kadar bırakmıştı. Üzerinde kırmızı, şaşalı bir gece elbisesi vardı. Bu mesafeden bile aldığım kokuya bakılacak olursa epey içkiliydi.

“Bunun için beni suçlayamazsın! Bu dünyaya alışkın biri değildim ve fazlasıyla toydum! Eğer beni sevmiş olsaydın benden ayrılmak yerine tahammül edemediğin soğukluğumu bir başkasıyla telafi etmeye çalışmazdın. Sen dürüst bir kadın değilsin! Beni Efsun’un onda biri kadar bile beni sevmedin. Beni takıntı haline getirdiğin için kendimi suçlayamam!” Ceyda kahkahalarla güldü. Hazmetmediği şey onun beni kendisinden çok daha fazla seviyor ve sahipleniyor olmasıydı. O aramızdaki mutluluğu kıskanıyor ve sahip olamadığı her şey için ikimize kin duyuyordu.

“Haklısın! Artık ben de seni sevmiyorum. Ama onunla olmanı da istemiyorum. Her geçen gün dibe çekildiğinin farkındasındır. Bu düşüş daha beter şekilde devam edecek. Bir sokak şarkıcılığı yaptığın günleri bile mumla arayacaksın.” Bunu yapabileceğini bilmek içimdeki acıyı harlamıştı. Bu kadın sektörü iyi tanıyordu ve Güney’i bitirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacaktı. “Sana bir teklifim var. Onu bırak ve yeniden başlayalım. Her şeyi mahvettiğim gibi yoluna koymasını da iyi bilirim. Ben sana kariyerini yeniden vereyim sen de terk ettiğin kadına dönerek incittiğin gururumu tamir et! Onunla mutlu olmaman için daha fazla bedel ödetmek zorunda bırakma beni!”

Güney’in bakışları ikimiz arasında defalarca gidip geldi. Başımı reddeder gibi salladım. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Öfke ruhumda fırtınaya tutulmuş bir deniz gibi kabardıkça kabarıyordu. Geçen dakikalar ruhumdan çok şeyi alıp götürmüştü. Güney benden vazgeçmeyeceğini söylemek için neyi bekliyordu?

 

 

Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız ❤️☺️

 

Bölüm : 22.12.2024 23:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / YILDIZLARIN MELODİSİ / 42. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ ACITMADAN SEVMEK
Şeyma Yıldız KOÇ
YILDIZLARIN MELODİSİ

2.67k Okunma

261 Oy

0 Takip
53
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Aşk Tesadüfleri̇ Sever2. Bölüm: Kimsin Sen Be!3. Bölüm: Komplo4. Bölüm: Dikkat Sakar Var!5. Bölüm: İz6. Bölüm: Kader Masasi7. Bölüm: Masum Yüzlü Kukla8. Bölüm: Oyun Içinde Oyun9. Bölüm: Düşmanla Diz Dize10. Bölüm: Bay Ki̇bi̇rli̇11. Bölüm: Di̇nmeyen Öfke12. Bölüm: Başımın Belası13. Bölüm: Isyan14. Bölüm: Yalanın Koynunda15. Bölüm: Büyük Buluşma16. Bölüm: Ayrılan Yollar17. Bölüm: Aşk-I Viran18. bölüm: tutsak19. bölüm: geçmişin külleri20. bölüm: aşk oyunu21. bölüm: operasyon22. Bölüm: Aşkın Gözyaşları23. BÖLÜM: KALBE DÜŞEN SANCI24. bölüm: elveda25. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟 Yalnızlığın Notası26. Bölüm: YM 2 DÖNENCE🌟 Bir Sevda şarkısı27. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 KÖRDÜĞÜM28. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 PİNOKYONUN SEVDASI29. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟İZÜSTÜ30. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 BEN BUYUM!31. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟YİNE BANA HÜSRAN32. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟 BÜLBÜLÜN KÜSTÜĞÜ ŞARKILAR33. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 TESLİMİYET34 bölüm: YM 2 Dönence 🌟 Gerçeklerin haykırışı35. BÖLÜM: KADERE KISKIVRAK YAKALANDIM!36. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 2 DÖNENCE 🌟 YADIMDAKİ SİYAH PELERİN!37. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 YARIM KALMIŞ BİR ŞARKI38. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 GERÇEKLERİN AYRIMI39. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 2 DÖNENCE 🌟 TÖKEZLEYEN HİSLER40. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟AYRILIK ÖLÜMDEN BETER41. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨KÜSKÜN SAVAŞÇI42. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ ACITMADAN SEVMEK43. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨ İKİNCİ ŞANS44. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨GÖZDAĞI45. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨YIKILMIŞ SEVDALAR46. Bölüm: ETME BULMA DÜNYASI ✨47. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨VİCDAN AZABI48. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨BİR DAHA ASLA49. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ HAYALET DÜŞMAN50. BÖLÜM: AŞK YENİDEN ✨51. BÖLÜM: VUSLAT ✨52. BÖLÜM: BULGU ✨53. BÖLÜM: FİNAL ✨MASALLARIN ÖTESİNDE
Hikayeyi Paylaş
Loading...