
Medya: Bir deli sevda (Emre Fel)
Selam canlarım. Bölüm biraz gecikti ama bunu isteyerek yapmadığımı bilmenizi istiyorum ☺️❤️Bu hafta sınavlarla uğraştım ve hastalık peşimi bırakmadı. ARTEMİSİN yeni bölümü heyecanlı ve romantik olacak. Birinci kitabı çok uzatmak istemiyorum. Bu yüzden 3 bölümden fazlası olmayabilir. İkinci kitabın açıklamasını instagramdan duyuracağım. İsmini de oradan öğrenirsiniz.
İnstagrama davetlimsiniz.
İns: şeyma_yldz_koc
Hastane koridorunda yine aynı derdin korunda demleniyordum. Güney yanıbaşımdaydı. Göz göze geldiğimizde kızaran yanaklarımı gizleme ihtiyacı hissettim. Dün gece olanlardan sonra ister istemez biraz utanmıştım. Son çıkan haberlerle birlikte bilip bilmeden hakkında ihanet söylemleri çıkmıştı ve bu durum ilişkimize zarar vermişti. O saçmalıklar yüzünden sevdiğim adamı kaybedebilirdim. Böyle bir şey olsaydı aramızdaki güzellikleri solduranların yaptıklarını yanına bırakmazdım.
Gazetecilik ortalıkta hiçbir şey olmadan dedikodu niteliğinde haber yapmak değildi. İnsanların özel hayatını gizli gizli kameralara yansıtıp halka sunarak para kasmak da değildi. İnsanlar iş yapıp para kazanayım derken çoğu zaman başkalarının hayatını mahvettiklerini düşünmüyorlardı. Güney o gece bana kızmamıştı fakat dudaklarımız ayrıldığında yüzünde belirgin bir mahcubiyet taşıdığını fark etmiştim. Hayır, bunu yaptığımı elbette pişman değildim elbette. Bence onlara verilebilecek en güzel cevabı vermiştik. Birbirini deliler gibi seven iki insanı ayırabilecek fitne tohumları ekmişlerdi. Hal böyleyken alkış tutup basın özgürlüğü diye duyarlılık kasacak kadar aptal değildim.
Olanları düşünmemeye çalışarak babamı görmek için hastaneye gelmiş ve sessizce onun kendine gelmesi için dua etmeye başlamıştık. Güney de fırsat buldukça benimle birlikte her gün babamı ziyarete gelmeye çalışmıştı. Fakat ne yazıkki maddi imkanlarımıza rağmen onu bu durumdan kurtarmaya güç yetiremiyorduk. Babam bir ay boyunca komada yatmış ve nihayet onunla gece gündüz konuşmalarım netice vermişti. Her gün yanına gidiyor geçirdiğim günleri, mutluluklarımı ve hüzünlerimi paylaşıyordum. Bazen Doruk'un yaptığı resimleri uzun uzun ona anlatırdım. Çocukken yaptığım haylazlıklar da tek taraflı konuşmalarımızdan sadece bazılarını oluştururdu. Onsuzken yanı başımdaki bu bedene deli bir haylazlıkla bağlanmıştım.
Ellerini kıpırdattığını fark etmiştim. Dün gece daha fazla tepki verdiği haberini doktordan aldığım için çığlık atma arzumu biraz daha güçlü bir şekilde bastırabildim.
"Sevgili yıldızlar! Bana bu gün güzel haberlerle gelin! Babam hep bizimle olsun!" Artık iyileşeceğine dair çok daha büyük bir umut besliyordum. Yoğun bakıma uygun kıyafetler giyip yine soluğu yanında aldım. Nemlenen gözlerimi silip gülümsemek için kendimi zorladım. Yokluğunda her şeyin bıraktığı gibi kalması için çok uykusuz gece geçirmiştim ama bir şeylerin değişeceğine dair inancımı hiç kaybetmemiştim.
"Babacım! Beni duyuyor musun?" Herhangi bir kıpırdama görmeyince bakışların camın ardındaki mavi gözleri buldu. Güney oradaydı. Yine beni desteklemek için yanı başımda sevda nöbeti tutuyordu. "Ne olur uyan artık! Bak güneş çoktan doğdu. Ben yanındayım. Kendine gel artık!" Nemli bakışlarımı parmaklarımla silip gülümsemeye çalıştım. Ellerini nazikçe tutup yanaklarıma bastırdım ve nazik el yüzeyine küçük bir öpücük bıraktım.
" Güney'le aramızdaki sorunları hallettik baba! Artık çok mutluyuz. Bazı canımıza sıkan şeyler var ama üstesinden geleceğimizi biliyorum. Torunun iyileşti. Sare Hanım'la da artık eskisi kadar sorun yaşamıyorum. Beni biraz kıskanıyor ama olsun! Ben kıskanılmayacak kadın mıyım sonuçta değil mi?" Ondan gelmeyen her tepki gülüşümü biraz daha soldurdu. Artık uyanmasını istiyordum. Hayatımıza karışmanın zamanı çoktan gelmişti.
Yüzünde tatlı bir hüzün ve zarif bir tebessüm vardı. Sakalları ilk kez bu kadar uzamıştı. Bakımlı bir adamdı Harun Cemal Taşpınar. Onu pijamalarla görmek bile imkansızdı. İlk kez bu kadar sade, bu kadar yaralı görüyordum. Canımı yakıyordu. Kalkmalıydı artık! Yeniden elimden tutmalı, ayrı geçen günlerin acısını çıkarmalıydık. Düşmanlarımıza karşı birlik olma zamanı çoktan gelmişti.
"Baba! Sana karşı fazla acımasızdım! Biliyorum! Zamanı geriye alabilseydim asla böyle olmazdım. Ama yeniden bir şeylere başlayabiliriz. Kötü şeyleri hiç yaşanmamış sayabiliriz." Elini kalbimin üzerine bastırıp bana huzur verdiği bu anların tadını çıkardım. "Şimdi 'Ne kadar zamanım kaldığını bilmiyorum' dediğinde neyi kast ettiğini anlayabiliyorum. Zahir pisliği canına kastet ettiğinde, seni ve diğer sevdiklerimi benden almak için uğraştığında bunun ne demek olduğunu anladım. İnsan hep geleceğe dair planlar yapıp geçmişle avunuyor. Oysa elimizde olan şey yaşadığımız günden başkası değil. Geçmiş gitti gelecek ise bir tasarıdan ibaret. Ben artık sadece bugünü yaşamak istiyorum. Geçmişteki acılarımı düşünerek hayatımın geri kalanını mahvetmemeye kararlıyım. Ne olur beni bu yolda yalnız bırakma!"
Kır saçlarını sevgiyle okşadım. Yüzümü tatlı bir masal dinleyen yaramaz bir kız çocuğu gibi ellerinin üzerine bıraktım. Beni hissetsin istiyordum. Yanında olmam ona güç verecekti, biliyordum. "İyileşmek için çok çaba sarf ediyorum inan! Bu yaramaz Efsun tüm acılarıyla yüzleşip çocuksu haylazlıklarını bir kenara bırakmaya karar verdi. Sadece sen eksiksin! Tamamlanabilmemiz için uyanman şart!" Yeniden dudaklarım avucunun içini mühürledi. Gözlerim Güney'i bulduğunda ne kadar heyecanlandığını görebiliyordum. Bana babamı işaret etti. Babamın gözlerinin hafifçe aralandığını fark etmiş ve neşe ile ona sarılmıştım.
"Beni yalnız bırakmadın baba! Yeniden başlamak için hazırız!"
***
O gün babam yeniden aramıza katılmıştı. Öyle mutlu öyle huzurluyduk ki duygularımı ifade etmek için kelime dahi bulamıyordum. Hastaneye haftalar sonra ilk defa babamı almak için gitmiştim. Yoğun bakımdan çıkarıldığında ilk işim ona sımsıkı sarılmak ve onsuz geçen günlerimin acısını çıkarmak oldu. Toparlanması zaman alacaktı ve bu süre zarfı içinde çalışması yasaktı. Onun yerine işleri devraldığım için babam halinden oldukça memnundu. Asıl işim tasarımcılık olduğu halde bir süre daha Holding'de çalışmaya devam edecektim. Beni oraya sürükleyen ama, her türlü çakallığı yapabilecek kadar gözünü karartmış olan Zahir'in ipini çekmekti. Onun böyle elini kolunu sallaya sallaya hayatımızda yer edinmesine müsaade etmezdim.
Elimde kocaman bir çiçek buketi ile haftalarca gözyaşlarıyla sulanan hastaneye babamı almaya gittim. Üzerinde çizgili pijama, uzamış sakalları ve yorgun uykulu bakışları ile beni karşıladı. Ayağa kalkmak için çabalasa da buna izin vermeyecek kadar akıllıydım. " Henüz yeterince iyileşmedin Harun Cemal Taşpınar. Bu kadar aceleci olmana izin vermem!" Genişçe gülümsedi. Gerçekleri öğrendikten sonra ona sevgi dolu bir bakış atmamış her bulduğum fırsatta ateş püskürtürmüştüm. "Küçük kızım babasını ne kadar da çok düşünürmüş!" Boynuna sımsıkı sarılıp onu göğüs kafesimdeki boşluğa bastırdım. Sanki bunca yıl göğüs kafesimin içindeki o boşluk her fırsatta sızlamıştı da bir tek babamın hayatıma yerleşmesi ile dolmuştu. Şimdi orada rengarenk kelebekler vardı. Ben babamın yanaklarını, yüzünün her bir zerresini öptükçe onlar da şarkılar söyleyip bizi selamlıyordu. Zahir'e ve saçmalıklarına rağmen kendimi mutlu hissediyordum.
Elinden tutup henüz titreyen bacaklarını sabit tutamayan babama tekerlekli sandalyeye oturması için yardım ettim. " Bu gün kaptan benim!" Tutacaklara asılıp biraz hızlı bir şekilde çocuksu bir heyecanla koridora geçtiğimizde, "Yavaş ol! Yoksa düşüreceksin beni! Bu yaştan sonra bir de çoluğun çocuğun maskarası olmayalım."
"Düşürmem merak etme!" Diye omuz silktim. "Bu saatten sonra düşersek de birlikte düşeriz kalkarsak da birlikte kalkarız. Benim artık senden ayrı hiçbir şeye tahammülüm yok." Babam omuzundaki elime elini uzatıp gülümsedi. O komaya girmeden önceki Efsun gitmiş yerine yaşadığı hayatı kabullenen ve acılarıyla barışmayı bilen yeni bir Efsun gelmişti. Güney ve Sare Hanım'ı karşımızda görünce yüzündeki tebessümün de büyüdüğünü fark ettim. Sare hanım bana büyük kötülükler yapmış olsa da ben bu evliliğin yıkılmasını istemiyordum. Babamı çok seviyordu. Annem kadar değildi belki ama yabana atılamayacak bir bağlılığı olduğunu inkar edemezdim. Hayatlarının bu sonbaharını ayrı geçirmelerine rızam yoktu.
Sare Hanım duraksadı, küçük bir bocalamanın ardından kendini daha fazla durduramayıp babamın boynuna atıldı. Babam ise kararsız elleri ve çekimser yüz ifadesiyle ona soğuk bir karşılık vermekten fazlasını yapmadı. Güney elinde bir buket çiçekle tam karşımızda yerini almıştı. Çiçekleri babama uzatıp boynuna sarıldı. Henüz tamamen iyileşmediği için babamı fazla yormalarını istemiyordum.
"Yeniden aramıza katılmanız çok güzel amca! Her şeyin yoluna girmesi en büyük temennimizdi." Babam ona içtenlikle sarıldı. "Biliyorum! Sizi yeniden böyle bir arada görmek benim için de mutluluk verici." Ahuzer Hanım nemlenen bakışlarına silip oğluna sımsıkı sarıldı. "Oğluuum! Yüreğimi ağzıma getirdin! Bu yaştan sonra insan annesini evlat derdine düşür mü?" Babam onu alnında öpüp parmak uçlarıyla saçlarını okşadı.
"İyiyim ben! Böyle yaparak bana kendimi hasta bir adam gibi hissettireceksiniz!" Babam bana elini uzatır uzatmaz, tutkal ile yapışır gibi ona tutundum ve olanağıma Buse bırakırken beni sindiremeyen Ahuzer Hanım'a alayla baktım. Evlat baldan tatlıdır diye boşuna dememişler! Sırasını beklemeliydi! "Kızım hayatta, sapasağlam karşımda ya, şu yaştan sonra Allah'tan başka bir şey istemem!" Bir eli elime kenetlenmişken diğeri kendi derdini unutup bize mutlulukla bakan Güney'in nazik ellerini kavradı. Ve diğerlerinin bakışlarının arasında ikimizin elin göğüs kafesinin hemen üzerinde tenine değdirmeksizin buluşturdu. Ahuzer Hanım'ın karanlık bakışları beni yakıştıramadığı ailesinde dolaşmış ve öfkeyle yeniden bana mıhlanmıştı. Ne yaparsam yapayım asla beni kabullenmeyeceğini biliyordum. Ama bu durumu kafaya taktığımı kimse söyleyemezdi.
"Ne Efsun'u sevmekten ne de ailemizi korumaktan asla vazgeçmeyeceğim!" Güney'e gözlerimden kalpler çıkarak baktım! Babam dostane bir şekilde sevdiğim adamın elinin üzerini sıktı. "Bundan en ufak şüphem yok Güney!"
"Daha fazla burada durmayalım! Çiftlikte bin türlü hazırlık yapıldı. Şermin meraktan tırnaklarını kemirmeye başlamıştır." Ona hak verip neşeyle asansöre yöneldik. Çıkış işlemlerimizi halleder halletmez araçlarımıza yerleşip ve Taşpınar ailesinin büyük güzel çiftliğine doğru yol aldık. Araçtan iner inmez oğlumun sesini duymuş ve bize doğru koşuşuna neşeyle karşılık vermiştim. Ona henüz gerçekleri söyleme şansımız bile olmamıştı. Hâlâ babamı kendi babası sanıyordu. "Babacımm!" Diye boynuna atıldığında babam ona eskisi gibi sıcacık davrandı. Yine hep bir aradaydık.
"Vay canına! Demek duyduklarım doğru! Superman yeniden eski güçlerine kavuşmuş! Ve görmeyeli kocaman bir delikanlı olmuş." Bu duruma herkesten çok sevinen biri varsa o da bendim. Oğlumun değişen yüz rengi ve güzel kahverengi saçları gözlerimin gördüğü her yerdeydi. "Süpeymanler güçlüdür. Ben artık iyileştim! Biyonik güçlerimle başka çocukları iyileştirmeye çalışıyorum. "
Doruk'un saçlarını okşayıp, başımı babamın omuzuna yasladım. Bu omza yaslanmak için geç bile kalmıştım. "Biz artık Lösemili Çocuklar Derneği'ne üye olduk. Onlarla birlikte yardım etkinlikleri düzenliyor ve lösemili çocuklara destek oluyoruz. Hem maddi hem de manevi olarak elimizden geleni yapmaya hazırız."
"Bu harika!" dedi babam. Hayır işleri konusunda bizler onun yanından bile geçemezdik! "Demek artık yalnız değilim." Güney onu başıyla onaylayıp, "Hiç bir zaman değildiniz!"diye karşılık verdi. Onlar bizden önce de iyi bir ekip olmuştu.
Burası nefis bir çiftlikti. Yolumuzun geçtiği her yer çam ağaçlarıyla çevriliydi ve çam ağaçlarının bittiği noktada perforje kapılar vardı. Büyük bir ana bina, binanın içinde ise ahşap, oymalı, antika koltuk takımı bulunuyordu. Yüksek tabanlardan sarkan kristal avizeler gözlerimizin değdiği her noktayı aydınlatıyordu. Şamdanlar büyük yemek masasının üzerinde yerini almış, aydınlatmaya sıcak bir ambiyans katmıştı. Atların bulunduğu ahırlar ve barakalar vardı. Babam yaşlı atları özgürce hareket edebilsinler diye çoğu zaman doğaya salardı. Çiftlik hayvanlarının tamamını burada görebilirdik. Kazlar, tavuklar ve ördekler özellikle de Doruk'un vakit geçirmekten en hoşlandığı grubu temsil ediyordu.
Çiftlikteki çardağa geçtiğimizde bizi orada Levent ve Melis de karşılamıştı. Ve hâlâ küs olduklarını birbirlerine bakarken ki yüz ifadelerinden anlayabiliyordum. Bu işe el atmanın zamanı çoktan gelmişti. Melis oturdukları büyük ahşap masadan sandalyesini iterek kalktı ve babamın elini sıktı. "Geçmiş olsun Harun bey! Sizi yeniden aramızda görmek çok güzel!" Babam kendisiyle tokalaşmak için uzanan Melis'in elini sıktı. Bakışları birkaç kez ikimizin üzerinde dolaştı. Aramızın düzelmesinden ne kadar hoşnut olduğunu gözlerindeki parıltıya bakarak görebiliyordum. "Ben de sizleri birlikte görmekten çok mutluyum. Ben derin bir uykuya daldıktan sonra meğer hayatımızda ne çok şey değişmiş."
Güney saçlarıma küçük bir buse kondurup belimden kavradı ve beni göğsüne bastırdı. Ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum. Ne yazık ki tam anlamıyla sözlerine kulak verdiğim söylenemezdi. "Öyle oldu. Aramızda ne küslük kaldı ne de kırgınlık! Her şeye yeniden başladık!"
"Buna sevindim!"dedi babam. "Birbirine bu kadar değer veren iki dostu ayrı gayrı görmeye sabrım kalmamıştı." Melis bana yaklaşıp elimi sıktığında kendimi çok daha güçlü hissettim. "Bir daha hiçbir şeyin bizi incitmesine izin vermeyeceğiz." Onu onaylar gibi sırıttım. "Bundan sonra düşmanlarımız düşünsün!" Güney'in huzursuz bakışları üzerime mıhlandığında üzerime nasıl titrediğini anladım.
Hep birlikte Şermin'in büyük bir emekle hazırladığı sofraya yerleştik. Babam şirketin başına geçtiğim için fazlasıyla mutluydu fakat benim asıl yapmak istediğim işin bu olmadığının da farkındaydı. Ben çizim yapmayı seviyordum. O enfes kıyafetlerin güzel vücutlarda hayat bulmasını istiyor, bunun için sadece kışın geçip ayazın dinmesini bekliyordum. Ofisler ve toplantı salonları bana göre değildi. Ortamın tadını kaçırmamak için Zahir'den ve yapıp ettiklerinden hiç bahsetmedim. Bu konuyu babamla yalnız olduğumuzda hiçbir şeyi es geçmeden detaylı bir şekilde ona detaylı bir şekilde anlatacaktım.
Masamızda bir kuş sütü eksikti. Babamın iflah olmaz bir etobur olduğunu da bugün öğrenmiştim. Yaktığımız mangaldaki etlerden ağzını kurtaramamıştı. Yeniden barbekü tabağına uzanıyordu ki eline hafifçe vurup onu engelledim. "Zeytinyağlıları tercih etmelisin sayın Harun Taşpınar. Sağlığını düşünerek etlerden didiklemeyi bırakmanı öneririm. Henüz yeni hastaneden çıktın. Biraz beslenmene dikkat edip toparlanman lazım!" Sare hanım başıyla beni işaret edip babama uyarıcı bir bakış attı. "Küçük hanım haklı Harun! Kolesterolünü düşün ve daha sağlıklı şeylere yönel!" Babam tatlı bir bıkkınlıkla çatalını birkaç kez tabağına vurdu.
"Görüyorsun değil mi Güney? Doktordan kurtuldum diye sevinirken karım ve kızım onun yokluğunu hiç hissettirmiyor. Yine lezzetli yemeklere hasret kaldık!"
Güney babama çatalındaki eti göstererek delikanlılığının nimetlerini sonuna kadar kullandı. "Bence haklılar amca! Daha kontrollü yemen en iyisi!" Babam kaşlarını çatıp uzayan sakallarını sıvazlarken ben de oğluma birkaç parça et yedirmeye çalışıyordum. "Böyle oluyor işte! Kurt kocayınca çakalların maskarası olur diye boşuna dememişler!" Hepimiz kahkahalarla güldük. Uzun zamandır hayatımda olan kırgınlıklar ve yalanlar artık son bulmuştu. Tüm sevdiklerim yanımdaydı. Yemeğin sonlarına doğru babam kahyadan evdeki bağlamasını getirmesini istedi. Sofra toparlanırken kahvelerimizi içmek üzere ışıklandırmalı, İstanbul manzarasının olduğu bölgeye yöneldik.
Babamın da müzikle ilgilendiğini o güne kadar hiç fark etmemiştim. Bağlamayı alıp bize türkü söylemek için istekte bulunmamızı söyledi. Neden bilmiyorum o gün yeniden leylim ley şarkısını babamın sesinden dinlemek istemiştim. Aslında bu türkünün bendeki en büyük hatırası Kerim Bey ile yaşadığım günleri hatırlatmasıydı fakat aynı türküyü babamdan dinlemek bana kendimi kötü hissettirmeyecekti. Babam türküyü güzel sesiyle söylediğinde Dıruk kucağıma gelip başını göğsüme yaslayarak onu dinlemeye koyulmuştu. Artık oğlumu öpüp koklamak da hiçbir sakınca görmüyordum. İyileşmişti ve sadece bu bile dünyanın en mutlu insanı olmam için yeterdi.
Babam büyük bir keyifle bağlamanın tellerini sızlattı. Bunu ne kadar güzel yaptığını düşünmeden edemiyordum. Düne kadar hayatın yerlerde sürüdüğü, kimsesiz sabıkalı bir kadındım. Şimdi ise yıllar sonra babasına kavuşmuş, sevdiği adamın yareni olmuş mutlu bir kadın vardı. Sevgi her şeyi iyileştiriyordu.
Şarkı bittiğinde tatlı bir alkış tufanı koptu. İkinci isteği Sare hanım yapmıştı. Ahuzar hanım ise yüzünde ilk defa belirgin bir şekilde gördüğüm huzurla sessizce olan biteni dinliyordu. Çok fazla konuşmadığını ve sert bir mizaca sahip olduğunu anladığım için kaçamak bakışlar atsam da onunla göz teması kurmamaya özen gösteriyordum.
" Neden Samanyolu şarkısını söylemiyorsun? Bu şarkıyı gençken çok dinlerdik! Madem bu gece çalıp söyleyeceğiz bu şarkıyı da ihmal etmeyelim!" Baban bu isteği yerine getirmek için bana baktığında ona gözlerimi kırpıp onay verdim. Geçmişte yaşananları unutmak istiyordum. Kin ve nefret omuzumdaki yükü daha fazla arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Pekala! Madem istiyorsunuz Güney de bana eşlik ederse söylerim. Gerçi onun güzel sesinin yanında benim pek lafım edilmez ama!" Güney mahcup bir şekilde gülümsedi. Üzerinde rahat kıyafetler olsa da karizmasından ve yakışıklılığından hiç bir şey kaybetmemişti. Sevgili yıldızlar! Ona bakarken aklımı kaybetmemek için bana şans dileyin! Sanki gözlerim yerinden çıkıp kucağına düşecekti. Öyle yakmıştı beni hayırsız! Gel de düşme diyordu şeytan! İnsan onu her gün görür de nasıl sevip yüreğinde yer edinmek istemezdi?
"Bu benim için bir onurdur Harun Taşpınar!" Türküyü güzel sesleriyle söylemeye başladılar. Gözlerim onun her bir dudak hareketini ezberledi. Onun şarkı söylerken ne kadar güzelleştiğini, sevdiği işi yaptığı o anlarda ne kadar coşkuya kapıldığını görebiliyordum. Gözleri hep bendeydi. Bu şarkıyı bana hitap ettiğini anlamam için bir şey söylemesine gerek yoktu. O bakışlardaki tüm yıldızlar çoktan yağmur gibi üzerime yağmaya başlamıştı.
Etrafımızdaki insanların benim hakkımda ne düşündüğün hiçbir önemi yoktu. Onsuz geçen her günüme inat doya doya varlığını ruhumda sindirdim. Sesin kulaklarımdan hücrelerime yayılmasına izin verdim. Dudaklarından dökülenler dudaklarıma, kalbime, ruhuma aktı. Ona karıştım sevdamı onun gözlerinden damıtıp yüreğime sakladım. O yanımdayken de uzağımdayken de iyi değildim. Bu ikisini ayıran ince çizgi ise hem dostum hem de düşmanımdı. Alkış tufanının ardından tebrikler kulakları doldurdu. Şermin elindeki bardağı bırakıp hafif bir müzik açtığında Güney'le bakışlarımız birbirini buldu. Aynı halin etrafımızdaki diğer insanları da yakalarından çekiştirdiğini fark ettim.
Levent geldiğimiz andan bu yana Melis'i uzaktan izlemekle meşguldü. Sonunda cesaretini toplayıp onu dansa kaldırma cüretinde bulundu. Yanında kız arkadaşı olmadığına göre çoktan ayrılmış olmalıydılar. Melis onu başıyla reddetse de ben kaşlarımı çatar çatmaz geri adım attı. "Tamam! Bu seferlik dans edebilirim. Ama fazla umutlanma!"
"Umutlanmam!" Dedi Levent yalanı büklüm büklüm önümüze dizerken. Bana minnet duyarak tebessüm ettiğinde uzaktan ikisini izlemekle meşguldüm. Aralarındaki buzlar yavaş yavaş eriyordu. Güney beni dansa kaldırıp karanlık ağaçların gölgesinde, loş ışığın altında bana gecenin en anlamlı dakikalarını kazandırdı. Öyle tango falan bilmezdim ben! Umurumda da değildi. Onun kollarında olmak, inip kalkan göğsünün kalbimi okşadığını bilmek yetiyordu. O kemiklerin altındaki Sevda dümeni benim içindi. Orada yer edinen sadece bendim. Elleri belimi sarıp beni kendine yasladığında iç çektim. "Bu anlar ölümsüz olmalı Güney! Bitmesini istemiyorum." Diğerleri kendi dansına koyulmuş bizi görmüyordu. "Bundan daha iyilerini yaşayacağız!" Çapkın gülüşü kalp çarpıntımı arttırdı. Beni saran ateşi söylemiyordum.
Doruk'un babamın kucağında uyuduğunu fark ettiğimde şarkı da çoktan bitmişti. Babamı bu gece daha fazla yormak istemiyordum. Onun rehberliğinde Doruk'u üst kattaki odalardan birine götürdük. Burayı onun için özellikle tasarladıklarını anlamıştım. O Süperman afişlerini gören herkes bu odanın Doruk'a ait olduğunu bilirdi.
Oğlumun üzerine örtüp babamla yan yana verandaya geçtik. Ben ahşap sandalyelerden birine oturup sessizliğin tadını çıkarırken omuzlarımdan sarkan şal ile küçük bir ürperti geçirdim. "Akşam serinliği çöktü! Üşütmüşsündür!" Beni düşünüyordu. Yıllar sonra bir başka adamdan babalık sevgisini görüyor ve o güven duygusuyla yeniden canlanıyordum. "Teşekkür ederim!" dedim minnet duyar bir şekilde bakarken.
"Çok mutluyum kızım! Bugünlerin gelmesini öyle çok bekledim ki ne kadar huzurlu olduğumu kelimelere dökmek bile kifayetsiz kalıyor. Ben uzaktan da olsa seni görebilmek için hayatına girmeye çalıştım bunca zaman. Sana bir yabancı gibi de olsa dokunabilmek istedim. Sarılmak uzaktan da olsa kokunu duymak mutlu olmam için yeterdi. Şimdi yıllardır hasretini çektiğim bu duyguyu hiç kaybetmeyecekmiş gibi doya doya yaşayabiliyorum."
Şalın bir ucunu onun omuzuna atıp başımı göğsüne yasladım ve şefkatinin tadını çıkardım. "Ben de baba! Seni bu kadar geç bulduğum için ve yıllarca boş yere nefret ettiğim için pişmanım! Gururumu yenemem sanıyordum ama seni kaybetme fikri tüm o kötü şeyleri silip attı. Geçmişteki acılarımın bile bir değeri kalmadı. Artık sadece yanında olmak ve hayatımın geri kalanını seninle geçirmek istiyorum."
Alnıma küçük bir öpücük bıraktığında gözlerimi huzurla kapatıp en içten duygularımla gülümsedim. Kısa bir sessizliğin ardından elimi sıktı. "Keşke Kerim Bey yaşamak zorunda kaldıklarımızın kurbanı olmasaydı. Sen beni affetsende ben o gün olanları ve o olanlardaki payımı unutamıyorum. Ondan hiçbir zaman nefret etmedim Efsun! Belki sana olan sevgisini kıskandığım günler oldu ama daha fazlası kalbime yerleşmedi." Başımı göğsünden kaldırıp aramıza küçük bir mesafe bıraktım. Bunları söylerken ki yüz ifadesini merak ediyordum.
"O iyi bir insandı!" Diyebildim. Daha fazlasını söylemek istemiyordum. Eski defterleri açmak yeniden başladığımız yere dönmek gibi bir şeydi benim için.
"Annenle tanışmadan önce bir evlilik daha yapmıştı. Ne yazık ki tüm ailesini bir trafik kazasında kaybetmiş ve hayata karşı yapayalnız kalmış. Seni ölen kızının yerine koyduğunu biliyordum fakat bize vermekte bu kadar direniş göstereceğini tahmin etmemiştim. O cinayet günü bu kadar büyük bir tepki ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Biliyorum yaşananlardan ötürü kalbindeki o kırgınlık hemen geçmeyecek ama beni anlamanı istiyorum kızım! Ne annen ne de ben kötü değildik! Belki biraz toy ya da şaşkın... Ama başkalarına zarar verecek insanlar asla olmadık!" Elini okşayıp onu onaylar gibi başımı salladım.
"Biliyorum ! Artık bunlar geride kaldı baba ! Ben sadece gelecek güzel günlere odaklanmak istiyorum." İç çektim. Dudaklarımı nemlendirip bakışlarımı kaçırdım. "Yardım almaya başladım ben . Epey mesafe kat ettik. Kötü şeyleri düşünerek daha fazla birbirimizi üzmeyelim." Beni onaylar gibi gözlerini kırptı. "Daha iyi olduğunu görebiliyorum. Bana bakarken göz bebeklerin bile nefret kusardı şimdi o maviliklere bakarken huzur buluyorum. Yaşadığım kazaya sevineceğim aklıma bile gelmezdi. Her işte bir hayır varmış! Belki o kaza olmasa biz hâlâ kanlı bıçaklı gibi yaşayacaktık!" Kazayı hatırlamak sesli bir şekilde yutkunmama sebep oldu. Bakışlarıma yerleşen öfkeyle gözlerimi babamdan kaçırdım.
Halim onun içindeki huzura da galebe çalmıştı. "Bir sorun mu var Efsun? Gerildin sanki!" Sırtımı geriye yaslayıp, "Var baba! Hem de büyük bir sorun var." Aslında ona gerçekleri anlatmak için bugünü seçmek planlarım arasında yoktu fakat Zahir'i ve Allahın cezası oyunlarını daha fazla içimde saklayamayacaktım. Babama en başından tüm olan biteni anlattım. Doruk'un hastalığı, kendisinin başına gelenler ve Zahir'in holdingten zimmetine para geçirmesi... Sözlerim babamın biraz önceki tüm sükunetini bozmuş, bakışlarını nefret dalgaları yalayıp yutmuştu.
Şakaklarını ovup öfkeden zangır zangır titreyen ellerini zapt etmeye çalıştı. Zahir'den öyle çok nefret ediyordum ki gözlerimin önünde öldürürse buna üzüleceğimi bile düşünmezdim. "Demek bunca zaman koynumda yılan beslemişim!" Ayağa kalkıp yumruklarını sertçe verandanın duvarına indirdi. "Gözlerimin önünde torunumun hayatını kaydırmış ve ben bunun farkına bile varamamışım. Hâlâ aklım almıyor. Yıllarca ona babası gibi davrandım. Hastalığında, derdinde hep imdadına ben koştum. Nasıl böyle bir şey yapar? Akıl erdirilecek gibi değil."
Ayağa kalkıp elimi sırtına bıraktım. Onu teselli etmek için ne söylesem anlamsız kalacaktı. "Ne yazık ki o iyi niyetini hak etmiyor baba. En kötüsü de Ahuzar Hanım hâlâ Zahir'in masum olduğunu savunuyor. O adam senin ölmeni istedi. Ve hâlâ senin binbir emekle meydana getirdiğin Holding üzerinde hak iddia ediyor. Artık bu saçmalıkları daha fazla dayanamıyorum. Olayların ardında Zahir'in olduğunu kanıtlamamız lazım. Harzem'i o öldürdü. Zişan'ı kullanarak oğlumu benden çalan da Zahir'in ta kendisiydi. Şirketteki hisselerini elinden alıp onu çaresiz bırakmak istiyorum. Parası olmadığında yapayalnız kalacak. Sonra da her şey çorap söküğü gibi elimize gelecek." Babam kapıya yönelerek gitmek istedi. Fakat önünde durarak bu konudaki aceleciliğine son verdim. "Avukatı arayıp hisselerini satın alması için fiyat vereceğim." Yüzüm öfkeyle kırıştı.
"O pislik kolay kolay pes etmeyecektir. Hisselerini devretmesi için onu mecbur kılacak planlar yapıyorum." Ayakta yorulduğunu fark edince onu yeniden ahşap sandalyesine oturttum. "Sen sadece dinlen baba! Gereken neyse yapacağım!" Babamla olaylar karşısında sabırlı davranmasını beklemiştim fakat beni dinleyeceğine dair bir inancım ne yazık ki yoktu. Onu Sare hanımın koluna bırakıp odasına yönlendirdim. Bugünlük bu kadar yorgunluk babama fazla bile gelmişti. Zahir'le olan meselenin Sare hanımla olan ilişkisini bozmasını istemiyordum. Sare hanım ne yazıkki Zahir'in planlarının çoğundan habersizdi. Bunu onunla aramızda geçen konuşmalardan anlamıştım. Sare hanım Doruk'u çok seviyordu. Kardeşinin ona böylesine büyük bir kötülük yapacağını bilse Zahir'i kendi elleriyle toprağa gömerdi.
Adımlarım Güney karşımda görür görmez duraksadı. Hiçbir şey söylemeden kollarımı boynuna dolayıp onu göğsüme bastırdım. Soluğu ensemdeki saç tellerini hareketlendirirken elleri bel çukurumu nazikçe okşuyordu. "Kalabalıklar içinde bile seni özlüyorum. Yanımdayken bile sana yakın olmak için çıldırıyorum. Çenemdeki gamzeyi birkaç kez tatlı tatlı öptü. Öpücükler dudaklarıma ulaştığında kendimi birkaç adım geriye bıraktım. Birinin bizi bu şekilde görmesini istemiyordum. Gazetecilerin yanında yaptıklarımdan yeterince utanmıştım. Bir de burada benzer bir davranışta bulunmamalıydım. Ama işe yaradığını da kimse inkar edemezdi. Hepsinin çenesi kapanmıştı ve bence bizi gereksiz yere bir süre rahatsız edemeyeceklerdi.
Onun öpücükleri boynumda, omzumda dolaşırken ayağımdaki sivri topuklu ayakkabının ucuyla kapıyı yumuşak bir şekilde kapattım. Gülümseyip üzerindeki tişörtün uçlarına asıldı. "Beni gazetecilerin önünde öperken pek çapkın duruyordun!" Yanaklarım kızardı ve tüm bedenimi belirgin bir ateş sardı. "Bunu neden yaptığımı biliyorsun!" Kıkırdayıp beni burnumun ucundan öptü. "Biliyorum! Sendeki değişim akla zarar bir hızla ilerliyor. Bazen yetişemiyorum." Kaşımın birini kaldırıp sinsi, heveskar bir gülüşle tırnaklarımın parlatıcı sürülmüş uçlarına baktım. "İyi yaptım! Canıma değsin! Hadlerini bilselerdi!"
Pantolonumun kemerine uzanıp beni biraz kendine çekti. "Senden korkulur."
"İyi bildin! Bence de korksalar iyi olur!" Gözümü çapkınca kırptım. "Yaptıklarım yapacaklarımın yanında bir hiç!" Kulağıma kadar eğilip parmak uçlarıyla elmacık kemiklerimi okşadı. "Bundan rahatsız olduğumu hiç sanmıyorum!" Boynuma bir öpücük bıraktığında nefes alışlarım hızlandı. Fazla sabırsızdı. Ama bu sefer ben sabırlıydım. Karadul örümceğini hatırla Efsun! Sen örümcekten daha fazlasına sahipsin! Şu dişil enerjiyi süründürmeden sunmak yok! Fermuara iliştiğinde hiç umulmadık bir şey yapıp kendimi geri çektim. Benimle planladığı yatağa atılma eylemi kursağında kalmıştı.
"Beni kollarında olmaya ikna etmen lazım! Bu kadar çabuk değil!" Dudaklarını öne toplayıp, "Ne!"diye kükredi. Sağ omzumu silkip kırmızı bir çileği dudaklarıma sürerek cazibeli bir şekilde ona baktım. Ve o sertçe yutkunurken çilekten küçük, aurası yüksek bir ısırık aldım. İç çekti. Yataktan toparlanıp yanıma geldi çilek tutan elimi zarifçe öpüp parmaklarını saçlarıma geçirdi. Beni bunlarla kandıramazsın Güney Tunç Atasoy! Yeni taktikler bul! Seni öyle süründüreceğim ki o örümcek bile müridim olup önümde esas duruşa geçecek! Hıh!
Ben çileğimi yerken arkama geçip dudaklarını önce enseme ardında da kulak mememe sürttü. Sesi tutkuluydu. "Sen benim Efsunumsun Yıldız perisi... Kavuşmak için daha fazla beklemek mantıklı mı şimdi? Bize yazık değil mi?" Dudaklarımı büzüp sağ omzumu kaldırarak onun dudakları ile ensem arasında korunaklı bir paravan oluşturdum. "Yo değil!"
"Ölümlü dünya..."
"Yemezler!" Kollarını birleştirip yalvarır gibi gözlerime baktı. "Öperken hiç öyle demiyordun ama! Alıştırdın şimdi de kaçıyorsun!"
"Her şeyin bir bedeli var mavi gözlü dev! Sen de beni üzmüştün! Ellerinde çiçekler kapımda sırılsıklam olsan bile benden sana hemen okey çıkmaz! Biraz çabala!"
"Kinci Yıldız perisi!"
"Star bozuntusu!" Gerisin geriye ondan uzaklaşıp dil çıkardığımda, "Ben şimdi senin!" Diyerek odanın içinde beni kovalamaya başladı. Sokaklarda büyümüştüm. Bu pencere kuşu bana nasıl yetişebilirdi ki?
"Arsız cadı!" Diye kollarını açıp beni horoz kovalar gibi kovalamaya başladı. "Muhallebi çocuğu..."
"Seni yakalayıp canını okumazsam bana da adam demesinler!" Sağa doğru bir hamle yapıp yatağın üzerine çıktım ve parmağımı göz altıma yerleştirip aşağıya doğru küçük hayali bir çizik attım. "Pışııııık! Yemezler! Sıkıysa yakala!" Yatağa sıçradığında kendimi yere bırakıp banyoya koştum! Kapıyı açar açmaz gözlerimin önündeki şeyle öylece kalakalmıştım. Güney ise göreceklerinden habersiz beni belimden bir hamleyle yakalamıştı. "İşte yakaladım!" Ben alık alık bakarken onun bakışları da hayret ve merakla aynı noktaya odaklandı.
"Bu da ne?" Banyodaki duşluğun kabini aralıktı ve yağmurluğa asılı bir ip vardı. İp kullanılarak küçük bir dar ağacı kurulmuş, kahverengi saçlı, oyuncak bir bebek yüzündeki türlü bıçak darbeleriyle boğazından ipe asılmıştı. Bebeğin yakasında beyaz kanlı bir kağıt vardı. Güney öfkeyle kağıdı çekip çıkardı ve yazılanlara göz gezdirdi. "Ne yazıyor?" Sustu. O sustukça gerçekler içimde büyüdü, Kocaman oldu. "Güney!" Diye yükseldim. "Bunun bedelini ödeyeceksin!" Dedi sayıklar gibi. Gözleri korkuyla büyümüştü. Bu Zahir'den başkası olamazdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.28k Okunma |
440 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |