46. Bölüm

46. Bölüm: ETME BULMA DÜNYASI ✨

Şeyma Yıldız KOÇ
syildiz_koc

Medya : Afra (Zeze)

Merhaba canlarım. Biraz geç kaldık ama bebeğimi uyutur uyutmaz soluğu yanınızda aldım.

Sizlerle bir araya geldiğime inandığım ve kalbimden kalemime düşen bu satırları paylaştığım anlar bir kişi bile okusa inanın benim için çok değerli.. Fakat tüm gün tablet başında olmadığımı ve sorumluluklarım olduğunu tahmin etmenizi istiyorum.

İki kurgu ilerletmek pek doğru bir karar değildi. Bu sebeple YM’nin finalinden sonra kurgularımı tek tek sunmaya gayret edeceğim. Tüm enerjimi bir kurguya odakladığımda eminim sizler de daha memnun olacaksınız . ☺️

Bu gün ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI kurgumun sezon finaline başlamayı düşünüyorum. Hâlâ okumayan varsa bağımlısı olacağınızın garantisini çok rahat verebilirim. Satır aralarına en azından ifade de olsa bırakırsanız kurgunun başka insanlara da ulaşmasına katkıda bulunmuş olursunuz. Yeni kurgulardan ve haberlerden uzak kalmamak için beni takip etmeyi unutmayınız ☺️❤️❤️❤️ Yıldızlarınızı bekliyorum

İnstagram: seyma_yldz_koc

Kitappad: syildiz_koc

 

Güney’in kaleminden

Kendini tanıyamayan o adama aynada uzun süre baktım. Hikayeyi geriye sardığımızda karşımda bulduğum adama gıptayla bakıyordum. Sokaklarda sarışın, güzel yüzlü bir delikanlı… Biraz utangaç belki ama asla korkak değil. Kendi hikayesinin kahramanı olmak için tüm dünya ile başa çıkabileceğini düşünecek kadar da hayalperest ve güçlüydü. Kararlılığı lacivert hareli, kısık gözlerinde pusuya yatmış, onurlu bir asker gibi kendine yer edinmişti. O günler her aklıma düştüğünde kendimi ve kimliğimi sorgulama ihtiyacı hissediyorum. Sade yaşamış, mutlu bir ailede büyümüştüm. Bana bağlı iyi bir annem vardı ve hem annem hem de babam iyi yetişmem, doğru bir insan olmam için çabalayıp durmuştu. Hayatımın en büyük darbesi babamı kaybetmem olmuştu. Zor günler geçirsek de asla bu durumun beni dağıtmasına, yanlış bir kişiliğe büründürmesine izin vermemiştim.

Zaman aktı gitti. Sokaklarda şarkı söyleyerek ekmeğimi kazandığım o günlerde asla babama üvey olduğu için değer vermeyen ve sırf sevdiği kadınla evlenmeyi tercih ettiği için mirasından men eden Taşpınar ailesine bilenmedim. Yüreğimde nefrete yer bırakmadım. Onlardan gelen yardımları geri çevirip zorluklara karşı annemle birlikte mücadele ettim. İnsanı sorumluluk almak büyütürmüş. Ne kadar haklı olduklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Babam öldükten sonra ben büyüdüm. Omzum annemin başını yasladığı kocaman bir dağ oldu. Ayaklarımın üzerinde durmanın, kendi kazandığım ekmeği yemenin tadına vardım. Hayatımın bundan sonraki safhalarında da Ceyda gibi beni kendi alın terimden mahrum etmeye çalışan insanlar çıktı karşıma. Güçlüydüm. Sarsılsam da asla eğilmedim.

Bu gün hayatımın oyununu sahneye koymak için yine hazırdım. Beni yıkıp dağıtmaya, verdiğim emekleri alt üst etmeye çalışanlarla mücadele edecektim. Beyaz smokinimin düğmelerini ilikleyip saçlarıma son rötuşlarını yaptım. Yakalarından aşağıya siyah bir şerit iniyor ve daha marjinal, tehlikeli bir duruş ortaya çıkarıyordu. İyilikle kötülüğü, karanlıkla aydınlığı simgeleyen bir tarzım vardı. Efsun’un tasarladığı bu kıyafetin içinde çok daha güçlü ve iyi hissediyordum.

Kuaför iyi iş çıkarmıştı. Parfümümün kokusunu tenime mühürledim. İyi görünecektim. Bu gün iftiralara aldanıp araştırmadan karşıma geçen insanlara hayatının dersini verecektim. Beyaz aracıma binip şoförden beni ünlü bir filmin galasına götürmesini rica ettim. Yönetmen arkadaşım bu konuda bana destek olmuş ve sanat dünyasındaki tepkilere aldırmadan tacizci bir kadın düşmanı olarak lanse edilen beni emek verdiği sanat filmi için beyaz perdenin ardına seyirci olarak çağırmıştı. Heyecanlıydım. Bu gün Güney Tunç Atasoy’un gücünü görmeleri için gerekeni yapacaktım. Araçtan inip galanın yapılacağı sanat merkezine doğru yürümeye başladım. Vale zamanında yetişmiş, aracın anahtarını kaptığı gibi hemen arkamdan tozu dumana katmıştı. Kırmızı halının üzeri yine boş kalmıyordu. Sanat dünyasından oyuncu ve yönetmen pek çok kişi film için soluğu burada almıştı.

Müzik camiasından pek çok ünlü ismi sevgilisiyle ve karısıyla kameralara poz verirken bulacağımı biliyordum. Her biri süslü gece kıyafetleri, smokinler ve abartılı makyaj müdahaleleriyle yerlerini almıştı. Flaşlar durmadan patlıyor, gözler parlak ışıklarla kamaşıp kısılıyordu. Sıra bana geldiğinde güçlü duruşumu bozmadan, hakkımda söylenilen her şeyi geride bırakarak kırmızı halıda bir imparator edasıyla yürüdüm. Yine soruların ardı arkası kesilmemişti. Kendimi savunacak bir basın açıklaması bile yapmamıştım. Onlara gerekli açıklamayı gecenin sonunda gerçekler yapacaktı.

Geceye yalnız katılmam gerekiyordu. Bir süre Efsun’dan uzak olmalı, Ceyda’yı ondan ayrıldığım konusunda ikna etmeliydim.

Beyaz mermer basamaklardan yukarı çıkıp kokteyl alanına doğru yürüdüm. Burası nefis bir şekilde dekore edilmişti. Beni ilk karşılayan şey devası film afişiydi. Yanında ise sponsor logoları vardı. Spot ışıkları orayı detaylıca aydınlatıyordu. Oyuncular sık sık fotoğraflar çekerken şimdiden sıkıldığımı hissettim. Yüksek tavan baş döndürücüydü ve loş ışıkları ilk aşamada gözlerimin kısılmasına sebep oldu. Duvar kenarlarında büfeler vardı ve garsonlar minik kanepelerle, tatlı ve içeceklerle misafirleri hoşnut etmenin derdine düşmüştü.

İçeri girdiğimde kameralar bana yöneldi. Cevapsız bırakacağımı anlamış, popülaritesi yüksek başka yıldızların peşine düşmüşlerdi. Gözlerim o an görmek istediğim tek kadını buldu. Yıldız perisi tam karşımdaydı. Güzel, mavi gözleri gözlerimle buluştu. Saçlarının uçlarına dalgalar atmıştı. Beyaz saten kumaştan, boğazdan başlamalı uzun, derin dekolteli, yırtmaçlı, belden dökümlü bir gece elbisesi giymişti. Kulağında yıldız şeklinde pırlanta küpeler vardı. Saçında ise yıldız şeklinde küçük bir toka vardı. Bu kadar eşsiz ve güzel durması kalbimin şimdiden sancılanmasına sebep olmuştu. Yan yana gelmeyecek ve Ceyda’nın bizden şüphelenmemesi için birbirimize uzak kalacaktık.

Sıkıcı fotoğraf çekimlerinin ve sahte gülücüklerin ardından arkadaşımla muhabbet etmeye başladım. Gözlerim hâlâ onun üzerindeydi. İnsanların bunca kadının içinde en çok onu görmesi ve ona hayranlık duyması kıskançlık duygularımı köpürtüyordu. Hafif bir caz müziği alabora olan duygularıma eşlik etti. Arka plandaki ışık yansımaları onun üzerine her tesadüf ettiğinde bedenini sarıp boynuna dudaklarımı bastırmamak için kendimi zor tutuyordum. Kim bilir o bana bakarken neler hissediyordu?

“Gecenin yakışıklısı sonunda teşrif etmiş!” Ceyda’nın abartılı neşesine göz devirmemek için kendimi zor tuttum. Benim aksime yüzünde güller açıyordu. Yanağıma eğilip can sıkıcı bir öpücük bıraktı. Islaklık sinirlerimi bozmuştu. Efsun’un şu an Ronaldo gibi üzerimize atlamak istediğine yemin edebilirdim. Topuklu ayakkabısını iddialı bir şut için hazırlamış görünüyordu. Ah o alt dudağını ısırmalar… O burun deliklerini yelpaze gibi açmalar... Ceyda Azrail’le sörf yapıyordu da haberi yoktu.

Ekin yanıma gelip benimle konuşmaya ve haberlerden duyduğu üzüntüyü abartılı bir şekilde dinlendirmeye başladı. Ortam beni sıkıyordu. Bu camiaya aittim aslında ama asla onlardan bir, olmayı becerememiştim. Her şey bire bir aynıydı. Sahte buluyordum buradaki insanları. Hiçbiri Efsun gibi değildi. Kameraların karşısında ezberledikleri replikleri tekrarlar dururdu.

Sıkılganlığımı hissettirmemek için benden kötü davranışlar bekleyen muhabirler einat sık sık gülümsedim. Ben utanılacak bir şey yapmamıştım. Böylesi bir öfkeye ihtiyacım yoku.

Yönetmen ve film yapımcısı gereksiz bir duygusallıkla filmin yapımı aşamasında ne kadar eğlendiklerini ve ne kadar duygusal olduklarını anlatıp durdular. Amerikan tarzı şakalar ortamdan eksik olmuyordu. Benim dışımda herkes ortamın ambiyansından memnun görünüyordu. Dürüst bir adam olduğum halde insanların şüpheci bakışlarından bıkıp usanmıştım. “Küçük prenses seni görmezden geliyor. Ve sen de bu durumdan pek rahatsız görünmüyorsun.” Efsun’a bakmamak için kendimle cebelleşmiştim ama neyse ki Ceyda buna inanmış görünüyordu.

“Bunda aslan payının sana ait olduğunu kabul etmeliyiz. Sonunda aramıza mesafeler koymayı başardın.” Ceyda salon kadını edalarıyla burnumun dibine kadar yaklaştı. Bir zamanlar bu kadınla birlikte olduğuma hâlâ inanmakta zorlanıyordum. Aklım beni bırakıp Noel tatiline çıkmış olmalıydı. “Altın portakal ödüllerinden birini sana vermeliler. Üstün başarın göz doldurmayacak gibi değil!” Kulağına eğilip “Hatta sana portakalı değil ağacın kendisini vermeliler.”dedim. Şuh bir kahkaha patlattı. Delirmiş gibi keyiften dört köşeydi. Yanımızdan geçen garsondan iki kadeh şampanya alıp birini ona uzattım. İyi içmeliydi. Hem de çok iyi…

“Büyük Star… Eğer sizin sağlam bir ilişkiniz olmuş olsaydı değil ben dünya karşınıza çıksa yenilmezdiniz.” Kadehinde irice bir yudum alıp dünyanın en alışılageldik şeyini söyler gibi” Sen ona aşık falan değilsin.” Dedi. “ Seni iyi tanıyorum Güney Tunç Atasoy. Senin dünyandan olmayan bir kadının hayatına girmesi bir macera gibi hevesini kabarttı. Onunla birlikte oldun eğlendin ve işin bitince de sepeti eline verip gönderdin.” Kendinden emin gururlu bir eda ile iç çekip saçlarını havalı bir şekilde geriye yattı. “Fazla sıradan bir kadındı. Oturup kalkmasını bilmez, cemiyet hayatından habersiz, saf ve eğitimi kıt… Senin gibi birinin böyle biriyle olması akıl kârı bir iş değil! Bunu kabul etmelisin artık! Ben sadece gerçekleri görmeni sağladım. En başından beri yanlış insanla birlikteydin.” Efsun hakkında bunları söylediği için öfkem daha da kızışmıştı. Onunla yaşadığım her şey benim için çok değerliydi ve hiç kimsenin yerini doldurabileceğine inanmıyordum.

“O senden farklıydı Ceyda. Sen sadece hevesleri için yaşayan, egosundan başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir kadınsın. Unuttun mu? Piyasaya girmek için benimle birlikteyken Hollywood’da iyi sükse yapmış bir yönetmenle yatmıştın. O da sana hatırı sayılır iyi bir rol vermeyi kabul etmişti. Keşke yeteneğin olduğunu söyleyebilseydim. Demek ki sadece rollerin sahibi olmak yetmiyormuş. Başarı için emek, eğitim ve yetenek şartmış değil mi?” Titrek nefeslerinin önüne düşen küçük saç tutamlarını harekete geçirdiğini fark ettiğimde nokta atışını tam yerinde yapmıştım.

“ Efsun belki bana uygun biri değildi fakat hayatıma giren hiç kimse kadar kirli ve değersiz de değildi. Yıldızları, altın harflerle yazılmış isimlerde değil sevgi ve bağlılıkta gördü. Belki de bu yüzden ona aşık oldum. Herkes gibi olmadığı için… Herkes gibi paraya, şöhrete tapmadığı için… Beni ben olduğum için sevdi Efsun! Güney Tunç Atasoy olduğum için değil!” Sözlerim sinirlerinin daha da yıpranmasına sebep oldu.

“Drama prensi olduğunu söylemiş miydim? Belli ki onu unutmak konusunda oldukça beceriksizsin!” O şampanyasından bir yudum alıp zaferini kutlarken dudaklarımı hüzünlü bir tebessümle araladım. Ve kadehin ayaklarını cam büfenin üzerinde hafifçe oynattım. “Birlikte olamayacağımızı kabullendim fakat bu durumu sindirmem zaman alacak. Onu unutmak sandığın kadar kolay değil.” Küstah parmakları bakımlı saçlarımın üzerinde ilgiyle dolaştı. Verdiğim tepki fazlasıyla doğaldı. Bu kadar kısa sürede Efsun’u unutup ondan nefret etmemi bekleyemezdi.

“Roma bir günde feth edilmedi sevgilim! Eminim zamanla bütün taşlar yerine oturacaktır. Bu konuda sabırlı olduğuma inanabilirsin! Gerçi başkalarına ait hiçbir şeyi gözü kapalı kabul edecek kadar aptal değilimdir ama…” Parmakları omuzlarıma inip kaslarımı hafifçe sıktı. Kulağıma kadar yaklaşıp alkol kokan nefesini kulak zarıma kadar fısıltı şeklinde itti. “Sen bütün kurallarımı ayak altında çiğnememe sebep olan tek adamsın!”

“Sen de sadakatsizliğine tahammül edebildiğim tek kadınsın!” Diye ekledim. Değişen yüz rengi sindiremediği durumu kabullendiğini gösteriyordu. Gözlerim yeniden Efsun’u buldu. Bugün öyle güzel öyle zarif olmuştu ki bakışlarımı mahrum bıraktığım her an kendime öfke kusuyordum. Yanında olmak isterdim. Elini tutmak ve kulağına güzel sözler fısıldamak onca yaşanandan sonra tek tesellim olurdu. Bakışlarımın kaydığı yerde Ceyda’nın kin dolu fısıltılarını duydum. Efsun’un güzelliği karşısında kıskançlık kanına karışmış gözüküyordu.

Amcam bu gece ona eşlik etmemişti ve yalnızdı. Bu durum daha da huzursuz olmama sebep oldu. Etrafındaki çapkın bakışları bir aptal bile fark edebilirdi. Yalnız ve güzel bir kadına dans teklifi etmek için sıraya girdiklerini görebiliyordum. Onun gözleri de ikimizdeydi. Ceyda’ya öldürecekmiş gibi baktığını gördükçe bir hata yapması konusundaki endişelerim artıyordu.

“Neden yanlarına gitmiyoruz.” Dedi Ceyda bakışlarıyla Efsun’un bulunduğu masayı işaret ederken. Bunu deliler gibi istediğim halde omuz silktim. “Henüz yaralarım çok taze! Unutmak için uzak kalmam gerekiyor.” Abartılı bir ilgiyle parmaklarımı parmaklarının arasına geçirdi ve kibirli kibirli gülümsedi. “Merak etme! Sana onu çok kısa bir süre içinde unutturcağımın garantisini verebilirim. Hem bu konuda idmanlısın! Hatırlarsan zamanında beni de unutmuştun! Hem de akla zarar bir hızla! Bir gün onun da yerinde yeller esecek.” Küskün bir şekilde bakışlarımı kaçırdım ve beni sürükler gibi yavaş adımlarla sevdiğim tek kadına yaklaştırmasına izin verdim.

Efsun’un gözleri önce bende ardından da Ceyda da kibirle dolaştı. Elindeki portakal suyunu iddialı bir şekilde yudumladı ve kaşının birini kaldırarak aşağılar şekilde Ceyda’ya baktı. “ Ben de iti an çomağı hazırla lafının karşılığı ne zaman gerçekleşecek diye merakla bekliyordum. Zavallı platonik eskisi de burdaymış.” Ceyda Efsun’un saçlarındaki bir tutamı alıp hafifçe geriye doğru itti. Bunu yaparken dudaklarının botoksunu resmen gözlerimize sokmuştu. “O kadar keyifliyim ki bu laf sokmalarına bile cevap vermek istemiyorum. Yüzünden düşen bin parça! Yoksa sevdiğin bir şeyleri mi kaybettin?”

“Ben sevdiğim hiçbir şeyi kaybetmedim! Kaybetmek kurallarım arasında pek yoktur. Genellikle kaybedilen taraf olurum!” Küçük bir kahkaha atıp kaşının birini kaldırdı ve ardından omzunun üzerinden bıraktığı izleri teyit eder gibi Ceyda’yı aşağılar şekilde süzdü. Bu kaprisli hallerine bayılıyordum. “Aaaa! Tabi bunun ne demek olduğunu bilemezsin! Aldattıktan sonra terk edilen sen olmuştun değil mi?” Omzunu hafifçe silkip endamlı bir şekilde bakışlarını renkli ışıklara dikip hayal kurar gibi gülümsedi.

“Hatta terk edildikten sonra yüzsüzce kendisini terk eden adamın peşine düşen ve onu tehditlerle kendine bağlamaya çalışan bir zavallı olduğunu da hatırlatmak isterim. Keşke şeref denilen duygudan payına düşen bir şeyler olsaydı. Gurur pek övündüğün bir duygun değil sanırım!” Ceyda hafifçe eğilip onun aşağılayan bakışlarına tehditkar yüz ifadesiyle karşılık verdi. Alt dudağını ısırmış ve yumruklarını sıkarak sinirlerinizi zapt etmeye çalışmıştı.

“Bence Güney’in başına gelenler sana da ibret olmalı! Yabana atılmayacak bir kadın olduğumun farkına varırsan kendine büyük bir iyilik yapmış olursun!” Efsun iki parmağıyla Ceyda’nın çenesini kavrayıp hafifçe kendine doğru çekti. Bunu yaparken gözlerini bir an bile ayırmamış korkusuzluğunu adeta haykırmıştı.

“Sakın beni hafife alma! Yolun başındaki o saf kız olmadığımı anlaman gerekiyor! Ben Efsun Taşpınar’ım! Ve adımın hakkını vermekte bir an bile tereddüte düşmem!” Ceyda Mahalle dilberi olarak gördüğü Efsun’dan bu özgüvenli tavrı beklemiyordu. Büyük bir imparatorluğun varisi olması onu kıskanması ve nefret etmesi için yeter de artardı.

Oyuncular güzel dileklerde bulunup konuşma faslını uzatırken sabır konusunda pek de başarılı sayılmazdım. Işıklar her yerdeydi ve kameralar, flaşlar üzerimizden bir an olsun ayrılmıyordu. “Merhabalar!” Sesin sahibi sinirlerimi zıplatmak için yine tam karşımda duruyordu. Efsun’a yan bir bakış atıp kabusun bende bıraktığı olumsuz hissi sezdirdim. Zahir yine karşımızda lacivert smokin ile meydan okur gibi dimdik duruyordu. Sanki onca suçu o işlememiş, onca hatayı sonunun hapis olacağını bile bile yapmamıştı. Hayatımda gördüğüm en yüzsüz birkaç insandan biriydi.

“Malum atasözünü yeniden söylemek istemiyorum.” Dedi Efsun. Sinirden kıkırdadım. Zahir Efsun’un imalarını duymazdan gelip gururlu bir şekilde göz kırptı. Benden birkaç yaş büyük olmasına karşın davranışlarında o olgunluğu görmek pek mümkün değildi. Saçlarını yana taramış ufak perçemlerinin alnına dökülmesini izin vermişti. Siyah gözleri temkinli ve kin yüklüydü.

“Beni gördüğünüze bu kadar sevineceğinizi düşünmemiştim.”

“Çoooook!” dedi Efsun yüzünde yapmacık bir tebessümle. Dişlerini öyle sıkıyordu ki o beyaz yapıların arasında Zahir’in boğazını hayal ettiğine yemin edebilirdim. “ Zahir Bey! Yüzünüzde güller açmış! Yoksa çakal olduğunuzu unutup aslanlarla güreşmeye mi çalıştınız?” Zahir büyük bir nezaketle Efsun’un eline uzanıp onun nefret dolu bakışlarının arasında el yüzeyine küçük bir öpücük bıraktı. “Dişi aslanlar beklemediğim yerden saldırmış olabilir! Böyle gafil avlanmalar hep olur.” Bunlar neden bahsediyordu. Ben sevdiğim kadına anlamsızca bakınca o da bakışlarını kaçırdı. Yutkunuşunu buradan bile fark etmiştim.

Efsun’u baştan aşağıya süzdü. Ağzını dağıtmamak kendimi zor tutuyordum. “ Güzeller güzeli varisimiz benim aksime oldukça iyi görünüyor. Sevgili oğlunun iyileşmesine çok sevindim. O talihsiz çocuk güzel bir geleceği hak ediyordu. Keşke ben de küçük kutlamanıza davet edilmiş olsaydım!”

Efsun öne atılmak istediğinde bakışlarımla bunu yapmaması konusunda onu uyardım. Etrafımız sayısız kamera ile doluydu. Yaptığı tek bir hata ileride başımızın ağrımasına sebep olabilirdi. “Oğlum çok iyi! Bence artık onun için endişelenmeyi bırakıp kendinize odaklanmalısınız! Bu aralar fazla yorgun ve solgun görünüyorsunuz! Hapishaneler mektebiniz oldu! Sık sık sorguya alındığınızı ve yurt dışı yasağı yüzünden ülke sınırlarının dışına adım dahi atamadığınızı öğrendim. Ne yazık ki bundan daha zavallı hallere düşeceğiniz konusunda en ufak bir kuşku duymuyorum!” Ben gülümserken Zahir’in kulağına kadar eğilip rahat ve kendinden emin bir eda ile fısıldadı.

“Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüye hiç ummadığı bir kelebek tarafından bacakları kırılarak kuşlara yem edilir. Size acıyayacağım günler çok yakın Zahir bey. Hem de çok!” Zahir her ne kadar belli etmemeye çalışsa da renginin belirgin bir şekilde attığını görebiliyordum. Efsun bu sözleri bol keseden atmıyordu. Bu durum benim de huzursuz olmama sebep olmuştu. Efsun’u Zahir konusunda defalarca uyarmış ve ne yazıkki sözlerimi dinletememiştim. Şimdi bu özgüvenin altından bilmediğim bazı sebepler aramam çok da anormal sayılmazdı. Bu kadın yine ne işler çeviriyordu. Zahir’i yüzündeki yüzlere bakılacak olursa Yıldız perisini boş bırakarak pek de iyi yapmamıştım. Zahir’in yüzündeki izlerin sebebi Efsun olabilir miydi?

Hafif tempoda bir müzik misafirlere eşlik ederken elini cüretkar bir şekilde Efsun’a uzattı. “Neden bu güzel geceyi birlikte dans ederek kutlamıyoruz? Hem ben senin de akraban sayılırım. Aramızdaki buzları eritmek için bundan daha iyidir fırsatı düşünemiyorum.” Ona tehdit eder gibi baktığında beni dikkate almamış ve kendisine uzatılan o karanlık eli tutmakta bir an bile tereddüt etmemişti. Delirmek üzereydim. Sevdiğim kadını düşmanımızın kollarında görmek tahammül edebileceğim bir şey değildi.

Gözlerimin önünde piste geçtiklerinde bir an bile tereddüt etmeden peşlerinden gittim. Sahne ışıklarını altında Efsun‘nun beyaz, saten elbisesinin bir yıldız gibi parıldadığını görebiliyordum. İnce zarif beli, parlak ipeksi açık teniyle benden tolere edilemez bir hayranlık uyandırıyordu. O bedeni Zahir’in sardığını düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Bu oyunu hemen bitirmek zorundaydı aksi taktirde kendimi daha fazla durduramazdım. Bir şeyler konuştuklarını fark ediyordum fakat konuşulanlar hakkında en ufak bir fikir yürütemiyordum. Birbirlerine gözdağı vermekten fazlasını yapamadıklarına inanmak istiyordum. Çıkabilecek tüm rezaletleri göze alıp öne atıldığımda karşımda beliren kadınla neye uğradığımı şaşırmıştım. Zişan… Onun burada ne işi vardı? Üzerine giydiği siyah saten elbise ve koyu renk makyajla birlikte Efsun’dan sonra en fazla dikkat çeken giysileri giymişti. Platin sarısı saçlarının uzadığını ve haftalardır bakımsız kaldığı için yıprandığını görebiliyordum. Koyu renk dudakları beyaz dişleriyle gözlerimiz arasında perde olmaktan vazgeçti. Sanki bunca ihaneti gören kendisi değilmiş gibi asılsız, sahte bir tebessümle Zahir’in kolunu tuttu ve elini Efsun’un belinden ayırdı.

Şu an bu ortamda olduğuna hâlâ inanamıyordum. Bana kendisini saklamam için yalvarmış ve ilk bulduğu fırsatta yeniden Zahir’in karşısına çıkmıştı. Buraya nasıl girdiği hakkında en ufak bir fikrim olmasa da üzerine atılan suçlardan sonra elini kolunu sallaya sallaya çıkabileceğini zannetmiyordum. Efsun büyük bir memnuniyetle Zahir’i bırakıp yeniden masamıza doğru yöneldi. Zişan’nın varlığından rahatsızlık duysam da tam zamanında olaya müdahale ettiği konusunda hemfikirdim.

Aralarındaki ilişkinin sadece bir iş ilişkisi olmadığını biliyor ve Zişan’ın kırılan noktasını çok iyi anlıyordum. Sırtındaki hançerlerin hesabını sormaktan asla vazgeçmeyecekti. Coşku ile tango yapan çift gecenin en çarpıcı ikilisi olma özelliğini koruyordu. Aralarındaki tüm çekişmelere ve düşmanlığa rağmen ihanet kusan bakışlarına aldırmadan iki sevgili gibi sarmaş dolaş dans etmeleri akıl alır gibi değildi. Efsun’un bakışlarından anladığım kadarıyla o da bu durumdan fazlasıyla rahatsızdı.

“Gece şimdi hareketlenmeye başladı!” Dedi Ceyda büyük bir keyifle. Bu konuda haklı olduğunu asla inkar edemezdim. Bıyık altından Efsun’la birbirimize gülümsediğimizde geceye damgayı vuracak esas kişinin kendi olduğunu zerre kadar düşünmüyordu. Zahir parmaklarını parmaklarına geçirdiği genç kadını nazik bir hamle ile terasa davet etti. Birkaç dakika sonra onlarla aynı yoldan geçip spot ışıklarının ve devasa ekranın yakınından geçip peşlerinden gittim. Burada ne konuştuklarını öğrenmek istiyor Zişan konusunda bir şeylerden emin olma arzumu bastıramıyordum.

Terastaki perdeyi önüme siper ederek onları dinlemeye koyuldum. Yan yana sırtları bana dönük bir şekilde ayakta öylece dikilmiş birbirlerinin yüzüne bakmadan sessizliğin tadını çıkarıyorlardı. Zahir‘in olduğu hiçbir yerde huzur olmazdı. Zişan kendine mezar kazdığının farkında bile değildi. Buraya onun duygularına güvenerek gelmiş ve yapabileceklerinin farkına bile varamamıştı. Kadife koyu renk perdelerin ardında zişanın şakaklarının ve elmacık kemiklerinin bıraktığı gölgeleri bir çıkış yolu bulman umuduyla süzüyordum.

“ neden? Neden bana ihanet ettin zahir! Bu yola birlikte girmiştik fakat beni karanlıkta kuyunun içinde tek başıma bırakıp kendi başının derdine düştün! Diğer herkese anlarım ama neden ben?” Zahir sessizce boğaz ayıklayıp bakışlarını üstten bir şekilde Zişan’ın üzerine düşürdü. “ güvenilir bir adam olduğumu kimse söyleyemez! İfşa olmuştun Zişan! Sana yardım etmem demek benim başımın da belaya girmesi demekti. Polis ensemde baykuşlar öttürüyor haberin yok! Her adımımı ama takipteler. Can güven güvenliğim söz konusu bile değil! Harcamak istediğim son insandı ama mevcut durumlar beni çaresiz bıraktı.”

Zişan kendisine yapılan onca ihanete rağmen dişil enerjisini sonuna kadar hissettirerek Zahir’i bileklerini kavradı ve göğüs kafesini birbirine mıhlar gibi yaklaştı. Dudaklarının birbirine değmesi an meselesiydi. “ Biz birbirinin oturduğu dalı kesecek ahmak iki tarla faresi değildik Zahir. Aramızdaki ilişkinin bundan çok daha özel ve tutku dolu olduğunu biliyorsun!” Son cümlesini fısıltı ve arzu dolu bir ses tonuyla söylemişti. Onların üzerine böcekler yerleştirdiğimiz o günü düşününce bahsi geçen tutku dolu ilişkinin ne olduğunu çok iyi anlamıştım.

“O günleri özlüyorum! Ama kendimden daha fazla kimseyi sevmiyorum.” Zahir’i yapmacık bir samimiyetle iç çekip dudaklarının hemen önündeki dolgun dudakları öpecek gibi yaklaştı ve aynı tutkulu ses tonuyla fısıldadı. “ Başka bir evrende en güzel halinle belki…” Ellerini indirip dudaklarını uzaklaştırdığında çapkınca Zişan’a göz attı. Onu yine kendi kaderine terk etmişti. Zahir arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde Zişan son kozlarını oynamak için hazırlanıyordu.

“Bunu yapamazsın!” Haykırışı Zahir’in adımlarını parlatılmış parke zemine çiviledi. “Yapmak istemezdim! Ama yatak arkadaşı olarak bile iyi bir tercih yapamıyorsun Zişan! Yazık ki seni polise ihbar etmek zorunda kalacağım. Eğer sınırları aşabilecek ifadelerde bulunmazsan kurtulman için alanında uzman iyi bir avukat bulabilirim. Benimle işbirliği yap! Bedel ödersin ama karşılığında karlı çıkmana engel hiçbir yol bırakmam!” Zişan birkaç adım öne çıkıp yeniden karşısında yerini aldı. Ayakkabısının siyah ince topuğuna Zahir’in ayakkabısının baş parmağını sertçe bastırdı. Bunun bir tehditten farklı olmadığını biliyordum.

“Bir daha sana güvenmek gibi bir aptallığı asla yapmam Zahir! Ve ben polisin eline düşersem senin ipini çekmekten de asla geri durmam! Ben yanarsam sen de yanarsın! İhanete karşılık ihanet! Dostluğuna karşılık dostluk… Bana yardım et karşılığında ne istersen yapmaya hazırım! Ama polis yok. Beni günah keçisi ilan ederek işin içinden sıyrılamazsın!” Devamında ne konuşulacağını büyük bir beklenti ile dinliyordum. Ne yazıkki bu beklentim Ceyda’nın topuk seslerini tanımamla birlikte kar tanesi gibi eriyip tükendi.

Onu işkillendirmeden ve diğerlerinin dikkatini çekmeden yeniden salona doğru yürümeye başladım. Beni çekiştiren Ceyda’ya yüzümdeki öfkeyi belli etmeden kontak bir bakış attım. “Nerelerdesin? Seni merak ettim.” Ona üzerimdeki vişne lekesini gösterip, “Sanırım bunun icabına bakmam gerekiyor!” diye yanıtladım. Yüzünden bu lekeden hiç hoşlanmadığını görebiliyordum. “Kahretsin! Her zamanki gibi çok dikkatsizsin! Seninle ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum!”

“Geçmişte ne yaptığını hatırlatmama gerek yok sanırım!” Peşime düşeceğini bilerek boşalmış kulislerden birine geçtim. Burada ihtiyacım olabilecek temizlik araçlarını bulabilirdim ve Ceyda da elbette bana yakın olma fırsatını geri tepmezdi. Loş ortam tam da istediği gibi bir ambiyansı Ceyda’ya sunuyordu. Parlak ışıklar, rengi makyaj masaları, özel askılıklar ve askılıklardan sarkan tüylü, abartılı pek çok gece kıyafeti…

Elimdeki ıslak mendili alıp yakalarımdaki küçük lekeleri temizlemeye çalıştı. Bana olan öfkesinin yerini gereksiz bir ilgi ve yakınlık duygusu almıştı. “Bu işlerden anladığını sanmıyorum. Belki de yeniden başlamamızın zamanı gelmiştir! Ne kaybettiğinin farkına vardın! Ben birlikte terasta kadeh tokuşturduğumuz o günleri özledim.”

“Ne günlerdi ama!” dedim sakin ama keyifli sayılabilecek bir tonda. “O zamanlar güçlü ve başarılı bir kadın olduğunu zannediyordum. Beni sevdiğine inandırmıştın!” Başını odaklandığı lekeden kaldırıp gözlerimin içine baktı. Bu kadar kısa zamanda dönüş yapmayacağımı biliyor ve beni Efsun’dan tamamen uzaklaştırıp yeniden kölesi haline getirmek istiyordu. Bunu bir aptal bile anlayabilirdi. “Seni seviyordum Güney! Kadar yükselmende bir payım olduğunu inkar edemezsin! Yokluğum sana iyi gelmedi! Düşüşe geçtin!”

“Varlığın da iyi gelmedi Ceyda! Beni kariyerinden başka hiçbir şey düşünmeyen, bencil narsist, duygusuz bir adama çevirdin. Yaptığı işlerden çok magazin haberleri ile gündeme gelen şöhret budalası bir artist artığı gibiydim. Sırf reyting olsun, albümler satsın diye saçma sapan araç kazaları yaptım. Sahte bir hayran saldırısına uğradım. Tanrı aşkına! Beni neredeyse Survivor’a bile gönderecektin! İstemediğim ne varsa hayatıma soktun! Senin varlığın dürüstlüğümü öldürdü! Beni seven insanların özel hayatımı merak ettiği için takip etmesini istemedim. Kurgu bir hayat sunarak insanların gözlerini boyamak benim işim değildi. Kendime ait hissetmediğim o yarışma programına katılmak gibi bir derdim de yoktu. Sen beni olmadığım birine dönüştürdün! Kişiliğimi, benliğini şöhrete kurban verdim senin yüzünden.” Elindeki ıslak mendili duyduklarının verdiği öfkeyle yere atıp ayakkabısının sivri burnuna gözlerimin önünde mendilin üzerine bastırdı.

“Artık bunları geride bırakamaz mıyız? Evet bu saçmalıkları sana yapmanı söyleyen bendim! İstemeyen ve direnen de sen! Ama kabul etmelisin ki seni öne çıkarmak için yaptırdığım her şey kariyerine fayda sağladı. En tepeye çıkmak ve oradaki zirvenin sahibi olmak bazı özveriler yapmayı gerektirir Güney Tunç Atasoy! Senin dürüstlüğün zirveyi omuzlayamayacak kadar basit kalıyor. Senle aramızdaki fark bu galiba! Sen sahip olduğun değerlere taparken ben amaçlarım için her şeyi göze almaktan çekinmiyorum.” Acıklı bir tebessüm dudaklarımda esip geçti.

“Haklısın! Beni sadece emeklerimle ulaştığım bu yerden indirmek için de elinden gelen her şeyi yaptın! Madde kullanmadığımı ve satan insanlarla iş yapmadığımı çok iyi biliyordun. O satıcıyı ekibime sızdıran sendin! Gözaltına alınıp suçlanmamı istiyordun! İnsanların nazarında şerefimi ayaklar altına almaktan çekinmedin! Hepsi…”

“Hepsi seni elde etmek içindi Güney!” Yüzümü parmak uçlarıyla talan etti. Dudaklarındaki alkol kokusunu alabiliyordum. “ Bunu itiraf etmekten çekinmiyorum. Sana o kadar emek verdim ki bence bunu bana borçlusun. Gücümün ve zekamın farkına varmanı istedim. Bundan pişman olmam. Suçu senin üzerine yıkmak istedim ve insanlar da senin dürüst biri olduğunu unutup benim yalanlarıma inanmayı tercih etti. Ü” alaycı bir gülüşle dudaklarını yanaklarıma sürttü. Ondan artık iğrenmenin ötesinde bir duygu alamıyordum. “Evet o manken kızı satın alıp karşına çıkaran ve tacize uğradım yalanıyla televizyoncuların önüne atan da bendim. Gazetecilerle kapışıp öfkene yenildiğinde benim tuttuğum adamı dövüyor, hıncını ondan çıkarıyordun! Medyadaki o eksik görüntülerle seni bir barbar gibi gösterdim. O adamın sana yaptığı saldırıyı kimse bilmedi. Onlar sadece saldırgan bir Güney Tunç Atasoy gördüler. Ve her zamanki gibi en kötüsüne inanmayı tercih ettiler.” Etrafımda bir tur atıp yüzünü sırtıma gömdü ve koyu renk dudakları beyaz ceketimin üzerinde sevimsiz bir ruj izi bıraktı.

“Eğer benim gibi olsaydın!” İki uzun siyah tırnağıyla hayali bir tırnak işareti yaptı. “Amaçları için her şeyi göze alabilen, güçlü bir insan olsaydın asla bu durumlara düşmezdin!” Arkamı dönüp onu sırtımdan uzaklaştırdım. “Kendinden emin konuşuyorsun! Daha gece bitmedi! İnsanı kibir yok edermiş Ceyda!” Dudaklarından taşan koyu renk ruju masanın üzerinden aldığım peçete ile bulaşan yerlerinden silip avucunun içine bıraktım. Önce gözlerime sonra da avucunun içindeki lekeli peçete yaprağına baktı. “Kibir insanı yok eder! Sürekli etrafındaki insanları küçük gören, kendini dev aynasında sananlar er yada geç kendi ayaklarına dolanıp bataklığa düşerek dibin tadını alırlar. Dikkat et! Bu hırsların sana pahalıya mal olabilir!”

Onu orada öylece bırakıp merdivenlere yönelmek istediğimde peşimden gelmekte bir an bile tereddüt etmedi. “ Güney!” Onu umursamadan adımlarımı hızlandırdım ve yüzümdeki güçlü kendinden emin ifadeyle merdivenleri birer ikişer inmeye başladım. Merdivenlerin sonu kokteylin yapıldığı salona çıkıyordu. Dev ekranda birkaç dakika önce kokteyl salondaki misafirlerin kamera çekimleri gösterilirken dakikalar sonra benim bıraktığım işaretle birlikte bulunduğumuz kulisin görüntüleri sesle birlikte yer almıştı. İnsanların bakışlarındaki hayret ve öfke adımlarımı durduran yegane şey oldu. Kendi aralarında söyleniyor, türlü itham ve hakaretlerle Ceyda’nın adını dilden dile dolaştırıyorlardı. Kötü bir sürprizle karşılaşmaktan korkuyordum ve neyse ki her şey planladığım gibi olmuştu. Ceyda hayret dolu bakışlarını önce kalabalığa sonra da bana mıhladığında esrarlı bakışlarım ve kıvrılan dudağımla ona karşılık vermekte gecikmedim. “Yazıklar olsun! Kimlerin oyununa gelmişiz meğer!”

“Böyle kadınlar yüzünden gerçekten masum insanlara yardım eli uzatılamıyor. Sen yüz karasısın Ceyda Karaaslan! Kadınlığın yüz karasısın!” Omuzumun üzerinden benden iki basamak kadar yukarıda olan Ceyda’ya kollarımı kavuşturarak baktım. “Bana bunu yapmadığını söyle!”

“Yaptıklarının yanına kalacağını düşünmüyordum umarım! Bunu hak ettin Ceyda!” Kalabalığın içinden bir alkış sesi gözlerimi kendisine çevirmeme sebep oldu. Efsun’un gülen mavi gözleri ve sıcacık elleri saniyeler sonra bana kavuştu. El ele tutuşup planladığımız oyunun son perdesine gururla baktık. Kameralar her şeyi çekmiş verdiğim işaretten sonra aramızda geçen itirafları perdeye yansıtmıştı. Gazeteciler kendilerini büyük bir haberin ortasında bulurken, müthiş bir ziyafet sofrasına kurulan aç kurtlar gibi sabırsızdı.

“Böylesini ne gördüm ne de duydum! Gencecik bir sanatçıya iftira atarken hiç mi utanmadınız?” Ceyda bakışlarını kaçırarak başını eğdi ve bir an önce çekip gitmek için basamakları inmeye çalıştı. Önüne geçip çıkışı tuttuğumda Efsun onun etrafında ilgiyle dolaşmaktan çekinmedi.

“Ah Çekirge! Yaptıklarını yanına bırakacağımıza nasıl inandın?” Benim alaylı bakışlarımın arasında Ceyda’nın eğilen başını çenesinden tutarak hafifçe kaldırdı ve kendisine yakıştırdı. Cazibeli hareketlerle elbisesinin eteğini savurarak onu insanlara takdim eder gibi gülümsedi. “Ah bana utandığını söylemeyeceksin değil mi? Utanmayı bilecek bir insan değilsin Ceyda! İnsanların bakışlarındaki nefreti görmeni istiyorum. Bir daha hırslarını başka insanları mahvetmek için kullandığında bu bakışları hatırlamalısın.”

“Ahlaksız kadın?” Diye haykırdı çatallanan bir ses.

“Hâlâ burada hangi yüzle durabiliyorsun!”

“Bu piyasada senin gibi ahlaksız insanlar yüzünden iş bulamıyoruz! Sahteliğiniz, riyakarlığınız sektörü mahvetti. Dürüst bir sanatçı için hiç mi açık kapı bulamayacağız?” Kalabalıktan yükselen çatlak sesler daha da ortamın hararetini arttırmış, insanları daha da hareketlendirmişti. Ceyda çıkışa yöneldi. O kaçmak için uğraşırken Efsun’la önünden çekilmiş ne yapacağını uzaktan izlemeye başlamıştık. O an asla tahmin edemeyeceğimiz bir şey oldu. Kalabalıktan yuh sesleri yükselirken etrafımızdaki öfkeli kalabalık elindeki plastik tabak ve çatalları Ceyda’ya doğru fırlatmaya başladı. Bu kadarını beklemediğimiz için Efsun da benim gibi afallamıştı.

“Güvenlik!” diye haykırdım. Suçlu bile olsa hiçbir kadının böylesi bir muameleye layık görülmesini istemiyordum. Hukuk karşısında Ceyda gereken karşılığı elbetteki alacaktı fakat fiziksel bir saldırı asla kabul edeceğim bir durum değildi. Ceyda iki gözü iki çeşme ağlarken üzerine atılmak isteyen kalabalığı güvenlik zar zor zapt ediyordu.

Kameramanlar ve içeri davet edilen basın olanları heyecanla takip etmiş ve bu korkunç hengameyi kayda almanın derdine düşmüştü. Efsun’un zarif, beyaz elbisesinin belinden yakalayıp başını kollarımın arasına alarak kalabalıktan uzaklaştırmaya çalıştım. İnsanların gözü dönmüştü. Bana yapılan bu hakareti kendilerine yapılmış sayıyor ve sektörde benzer davranışlarda bulunan diğer insanlara gözdağı olsun diye kendilerince tepki yağmuruna tutuyorlardı.

“Güney!” Efsun’un olanlardan fazlasıyla rahatsız olduğunu hissedebiliyordum. Onu sürükler gibi göğsüme hapsedip gözden uzak bir köşeye çekilmesine yardım ettim. “O kadarını tahmin etmemiştim Güney! Bu çok fazla oldu!” Onu bedenime hapsederek kalabalıktan uzaklaştırdım. Güvenliğin olaylara müdahale etmesi işimizi biraz olsun kolaylaştırmıştı. Kıvanç alnındaki terleri silerek, “Bu kadarını ben de beklemiyordum tatlış! Kız kurusu bu sefer fena hırpalandı. Etme bulma dünyası diye boşuna dememişler!” Kaşlarımı çatıp, “Şimdi bunun hiç sırası değil Kıvanç!” diye yükseldim. “Efsun’u buradan çıkarmak istiyorum.” Kıvanç önüme geçip hızlı hareket etmeye çalışarak bizi dar bir koridora yönlendirdi. Hemen ardından kameralardan geçip yangın çıkışının kapısının önüne geldik.

“Merak etme! Ben her şeyi hallettim!” Kıvanç’ı başımla onaylayıp Efsun’a sarılır gibi aracın bulunduğu tarafa yöneldim. Vale aracı tam da olmasını istediğim yere park etmişti. Efsun’un araca binmesine yardım edip elbisesinin kuyruğunu alelacele içeri tıkıştırdım. Burası binanın ön tarafına kıyasla oldukça sakin ve ıssızdı. İçerden hâlâ bir uğultu gibi yükselen sesler dalga dalga kulaklarımıza ulaşıyordu. Sevdiğim kadını bu ortamda daha fazla bırakamazdım. Zahir denen pislik etrafımızda dolaşırken ne Efsun ne de ben güvende değildik. Zişan’ın ise nerede olduğunu tahmin bile edemiyordum. Şu an tek düşündüğüm sevdiğim kadının güvenliği idi.

Şoför koltuğuna geçip aracı park olduğu yerden çıkardım ve gazeteciler etrafımızı sarmadan kendimizi trafiği akışına bıraktık. Neyse ki camlar içeriği göstermeyecek şekilde düşünülmüştü. Bu şekilde kimsenin bizi rahatsız edemeyeceğine inanıyordum. Efsun’u çiftlik evine götürmenin daha uygun olacağını düşündüm. Orayı güvenilir adamlarla donatmış ve ikimizin huzurunu kaçırmayacakları şekilde gizli saklı işlerini yapmalarını sağlamıştım. Yol boyunca ikimiz de bir şey söylemedik. Saat epey geç olmuştu. Arkadaşımın gala gecesini mahvettiğim için oldukça huzursuzdum fakat bu fırsatı kendimi aklamak için kullanmak zorundaydım.

Trafik lambalarına yakalanmadan kısa sayılabilecek bir sürede evimize ulaşmıştı. İstanbul’da bu çok sık rastlanan bir durum değildi. Aracın kapısını açıp kahyaya arabanın anahtarlarını teslim ettim. Efsun beni dinlemeden hızla araçtan inip karanlığa karışmakta gecikmemişti. Sıcak sayılabilecek bir geceydi fakat yine de üzerindeki elbisenin askılarını onun hasta etmesinden korkuyordum. Peşinden gidip ceketimi çıkardım ve teklifsizce ceketi omuzlarına bıraktım. Nemli bakışlarını gözlerime dikip omzunun üzerindeki cekete yaklaştı ve birkaç saniye sonra silkelenir gibi ceketi omzundan attı. Bunu neden yaptığını tahmin etmek hiç de zor değildi.

Beni oracıkta öylece bırakmak istediğini anlamış ve kolundan tuttuğum gibi yüz yüze gelebileceğiz bir pozisyona getirmiştim. “Dur lütfen!” Hislerinin farkındaydım ve sebebi olmak canımı yakıyordu. “Tamam yeter! Hiçbir Şey yok anladın mı?” Ceketi yerden alıp omzuna bırakmak istediğimde elimden kaptığı gibi tekrar çok daha sert sayılabilecek bir hamleyle yere fırlattı ve benim hayret dolu bakışlarımın eşliğinde beyaz sivri topuklu ayakkabılarıyla üzerinde tepindi. Bu onun tasarladığı bir kıyafet olmasına karşın bu kadar acımasızca davranmasını anlayamamıştım.

“Senin neyin var? En başından beri planladığımız şey bu değil miydi? Şimdi neden…”

“Sus Güney? Hiçbir şey söyleme!” Bana sırtını döndüğünde kendimi yıkılmış hissediyordum. Bir kılıcın üzerine düşmüştüm ve bedenim o kılıcın bıraktığı hasarla mücadele ediliyordu. “Anlamıyorum! Bu planı birlikte yaptık Efsun! Şimdi bu davranışların sebebi ne?” Cekete bir tekme daha savurup hıncını ondan çıkarmak için delirmiş gibi bağırdı. “Kokusu sinmiş! O kadının kokusunu hem bedeninde hem de o Allah’ın belası ceketin üzerinde alabiliyorum.”

“Ama…”

“ Allah kahretsin biliyorum! Evet, o Allahın belası planı birlikte yaptık! Ama yine de…” Sözünün devamını getirmeden hıçkırıklara boğuldu. Gözlerinden boşalan yaşlar içime düşen çiğ damlalarının buz tutmasına sebep oldu. Kıskançlık ateşinin bedenini sardığını ve her şey bir oyun olduğu halde ikimizi birbirimize düşürdüğünü görebiliyordum. Sağ elim elmacık kemiklerine mıhlanıp o ince dokunun her bir zerresini hasretle sevdi. “O kadının sana dokunmasına, arzuyla bakmasına dayanamıyorum. İki gündür ne yaşadığımın farkında mısın?” Ona hak veriyordum. Efsun bir başkasıyla yalnız kaldığında bile kalbim deli gibi atıyor, aldığım aile terbiyesi bile öfkenin karşısında çaresizce yutkunuyordu. İnsan gerçekten aşık olduğunda sevdiği insanı bir başkasıyla hayal etmeye bile dayanamıyordu.

“Üzgünüm! Ceyda’yı oyuna getirmek için yaptım her şeyi! Sana olan sevgimden hiçbir şey eksilmedi! Ayrılmayı tek bir an bile düşünmedim ben!” Gözleri gözlerime değdiğinde bakışlarımdaki arzuyu fark ettiğini anlamıştım. Yanaklarının kızarması, teninin ürpermesi hep bu yüzdendi. “Belki inanmayacaksın ama kariyerim umrumda bile değil. Başka türlü de kazanırım ben ekmeğimi! Tek derdim yüzüme, şerefime sörülen bu lekeyi temizlemekti.” Birkaç adım geriye attığında aramızdaki mesafeyi bitirmede en ufak bir sakınca görmedim. Kürek kemikleri arkamızdaki duvara dayanmış, bakışları istemdışı gözlerimden ayrılıp ayak uçlarıma sabitlenmişti. Onun duvar ile bedenim arasına hapsetmeyi başarmıştım. Bizi kimsenin göremeyeceği bir yerdeydik. Issız bucaksız yeşillik ve yeşilliğin üzerini siyah bir örtüyle örten karanlıktan ibaretti. Çiftlik evi sindiğimiz duvarın metrelerce gerisinde kalıyordu.

Göz kafesini göğüs kafesimin üzerine kapattım. Bedenindeki küçük kıvrımları bile hissediyordum. “ Eğer bu durumun seni böylesine üzeceğini bilseydim, kendi köşeme çekilip Ceyda’yı pislikleriyle tek başına bırakırdım. Üzülmene dayanamam Yıldız perisi… Senden daha fazla değer verdiğim hiçbir şey yok!” Bunu fısıltı halinde kulaklarına doğru sayıklamıştım. Gözlerini sıkar gibi kapattığını ve gururuna rağmen bana yavaş yavaş çekildiğini hissedebiliyordum.

O benimleyken ne bulunduğumuz zamanın, ne yerin ne de hayatımızı karmakarışık bir hale getiren diğer detayların bir önemi vardı. Onunlayken hayat ikimiz için bambaşka bir pencere açıyor ve bizi anın büyüsüne hapsediyordu. Onun olmak istiyordum. Ve benim olmasını… Eskisi gibi olmadığının farkındaydım. Ertelediğimiz bu terapi beklediğimden çok daha çabuk bir şekilde karşılığını vermişti. Dudaklarım boynuna dolu dolu öpücükler bıraktı. Belinden aşağıya inen ellerim onu daha sıkı bir şekilde bedenime hapsetti. Bu kadar özlerken ve isterken nasıl uzak duracağımı artık ben de bilmiyordum.

Beyaz elbisesinin bedeninden sıyrılmasını ve hasretiyle kavrulduğum kadını benim kollarıma bırakmasını istiyordum. Artık aramızda hiçbir engel kalmamıştı. “Hani bana dokunmayacaktın? Bir süre daha yaklaşmayacağına dair sözler almıştım!” Dudaklarım omuzları ile boynu arasında dolaşıp sıcak izler bırakırken ellerim bacaklarını belime sarmasını sağladı. “Aptalın tekiyim! Tutamayacağım sözler vermişim!” Bacaklarını indirip bana sımsıkı sarıldı. “Her şey bitti. Artık bize zarar veremeyecek! Şu saatten sonra eline iğne batsa ondan bilirler. Daha büyük tepkiler çekmeyi göze alamaz!” Konunun değişmesi ve Efsun’un yine benden uzaklaşması canımı sıkmıştı. Şu an bunları konuşmak istemiyordum.

“Neden bundan daha güzel şeylere odaklanmıyoruz. İkimizden daha çok hiçbir şey dikkatimi çekmiyor.” Yüzünü buruşturup beni sertçe itti. Oysa kollarımda ayaklarının yerden kesildiğini, teninin yandığını hissedebiliyordum. Benim olmaya hazır olduğundan emindim ve şimdi neden aramıza sınırlar, mesafeler koymak zorundaydı? “Git burdan! Bir süre gözüme bile gözükme! Duydun mu beni! O kadının kokusu üzerinden silinmeden benim karasularımda işin yok Bay star bozuntusu!”

“Hasbinallah ve nimel vekil!” Omzunu silkip sinirden titreyen dudaklarla, “Duan bittiyse güle güle!”diyerek omzuma çarptı. Sırtını göğsüme yaslayarak kollarımla bir deri bir kemik kalan göğüs kafesini sardım. “Hiçbir yere gitmiyorum. Birkaç metre ilerimizde bomboş bir kulübe var! Sanırım ikimizi bekliyor.” Bedenini bedenimden ayırmadan yumruk yaptığı elleriyle kollarıma birkaç kez sertçe vurdu. “Rüyanda bile göremezsin!” Kıkırdadım. “Görürmüyüm göremez miyim anlarsın!” İncecik sesiyle bir kaç kez kesik kesik sızlanmasına aldırmadan kucakladığım gibi kulübeye götürdüm. “Aslında daha farklı hayal etmiştim ilk gecemizi ama şu saatten sonra çöp konteynırı bile kabulüm!”

Ben onu hasretle sürüklerken “Git sokak kedileri gibi çöp konteynırında çiftleş o zaman, benim kabulüm değil!”

“Miyavvvv!” Diye keskin, yırtık bir ses çıkardığımda daha fazla şakalarıma dayanamayıp kahkahalarla güldü. “Demek böyle haylaz yanların da var senin!”

“Söz konusu sen olduğunda büründüğüm kişiliklere ben bile şaşırıp kalıyorum.” Kollarımda onun sıcak, ince bedeni yer tutarken sırtımla kapıyı yumuşakça ittim. Temiz bir kulübe olması işime bile gelmişti. Kullanılmıyordu. Yüzümde kocaman bir tebessümle onun mavi gözlerinin derinliklerine bakıyordum. “Seni kabullendiğimi söylemedim.” İç çektim. “Ben gözlerinden emir alıyorum. Onlar benim için deliriyor Efsun Atasoy!”

“Halt etmişler!”dediğinde onu ufacık yatağın üzerine bırakıyordum. “Bu elbiseyi bir daha sana giydirirsem beni sırtüstü uçuruma yuvarlasınlar! Öldüm be kıskançlıktan! İnsan biraz acır! Rolümü oynayacağım diye kıvrandım. Gözüm sende, aklım sende, aldığım nefes bile ciğerlerime düşman oldu. İnsafsızsın Yıldız perisi! Böyle zulmü Bizans bile yapmadı. Delirttin beni!”

“Oh yaptım!” Oh’un H’sini hırlatarak kaprisli bir şekilde söylemişti. “Sen o Ceyda fırsatçısıyla kulüpte otururken ben kaç kere öldüm öldüm dirildim biliyor musun?” Bunu düşünmeye bile tahammülüm yoktu. Ona dair en ufak bir hissim yoktu ve bunu anlata anlata efsaneleştirmiştim.

“Geçti bitti artık! Sadece biz varız!” Yatağın üzerinde gıcırtılı yay seslerine aldırmadan yanıma sokuldu. Sağ eli perçemime iliştiğinde gözlerimi huzurla kapattım. “Seni çok seviyorum! Beni sana getiren her şeyi çok seviyorum.” Kalbinin titrediğini hissettirerek çeneme uzun soluklu bir öpücük bıraktı. Hafif sakallarımın arasına sızan ıslaklık beni zamana düşman olarak bilemişti. O çeneme sevda ziyafeti yaşatırken iki kaşının ortasını dudaklarımla mühürledim. O yutkunuşlarımın can evine dudaklarıyla sahiplenici izler bıraktığındaysa alnına sevda kalemin tekfurluğunu kurmuştum. Ona dair olan her bir zerre benimdi artık. Sağ eli ensemi kavrayıp sarılır gibi beni boynunun boşluğuna yerleştirdi. Eli çözülür çözülmez favorilerime ilişti. Onu avuçlarıma kısılıp kalan ürkek bir serçe gibi parmaklarımın arasına hapsedip bileğini dudaklarıma değdirdim. Dilim orada da maharetini göstermişti. Ağzıma gelen o bakırsı tat yumulu bir haldeki gözlerimi aralamama sebep oldu.

Bedenlerimizi görüş mesafemizi azaltacak şekilde birbirinden uzaklaştırdım. “Bu!” Efsun bileğini çekip elimden kurtarmaya çalışsa da öfkeli bakışlarımdan kendini kurtaramamıştı. “O yaptı değil mi?” O başını inkar eder gibi sallarken yerimden hınçla doğruldum. “O şerefsiz dans esnasında tırnaklarını bileğine geçirip canını yaktı. O … “ Dilime yuvarlanan çirkin sözleri yuttum. “Sana gözlerimi kaçırdığım kısacık bir anda zarar verdi! Gözdağı verdi aklınca!” Terbiyemi ilk kez bu kadar bozmuştum. Dilimin rayı Efsun’un yanında ilk kez salon adamı çizgisinden sıyrılmıştı.

“Güney lütfen! Ben yaptım!” Ayağa kalkıp yanıma geldi. Bana dokunmak istemiş, sinirimden ters tepeceğini anladığı için olsa gerek sadece bocalayan ellerini kollarımın yakınına uzatabilmişti. “…”

“Güney lütfen! Ben yaptım diyorum anlamıyor musun?”

“Yalan!”diye haykırdım. “Gözlerimin içine baka baka yalan söylüyorsun!” Arkama bile bakmadan çekip gitmek ve ona bu yaptığının hesabını sormak istedim. Telefonun zil sesi kin dolu gözlerimi her daim aklıyla hareket etmeye çabalayan bana rağmen kana buladı. “Ulan ben senin…” (Küfürlü kelimeler var)

“Şşşşşşş! Büyük salon beyefendisine bu sözler hiç yakışmıyor!” Yerimde duramıyor sirke küpü gibi patlayacak yer arıyordum. “Ulan gencecik bir kadına mı yetti gücün? Adamsan benim karşıma çık!” Telefondaki kahkaha sesi ses tonumun daha da sertleşmesine sebep oldu. “Bu günki şovuna hayran kaldım. Sonunda adını akladın! Tebrikler! Ceyda’yı alt etmek kolay bir iş olmasa gerek!”

“Ulan s… Ona ne hakla dokunursun! Bu kadar mı düştün it?”

“Bu sadece bir uyarıydı. Benim bedenimde ona dair izler var! İstedim ki benim emarelerim de o kristal tene nüfuz etsin. Çok fazla bir şey değildi inan bana!” Söyledikleri öfkemi daha da zapt edilemez bir boyuta ulaştırmıştı. Bu da ne demek oluyordu? Efsun onun bedeninde nasıl iz bırakabilirdi? Hayır Güney! Yüzündeki yara ve morluklar diye fısıldadı şeytan. Gözlerim ıslak bakışlarıyla karşımda duran Efsun’u buldu. Onun kafanı karıştırmasına izin verme diye kendime hatırlattım. Böylesine nefret eden bir kadın asla ona yaklaşmaz!

“Yalancı! Hain!”

“Çok üzgünüm! Sevişmenizi böldüm. Keşke biraz daha geç kalsaydım değil mi? Aslında yaraları fark etmeseydin mutlu sonu keyifle izlerdim. Ama erken uyandın! Sanırım artık sahne sırası bende!”

Duyduklarım delirmeme sebep olmuştu. En başından beri her yerde bizi mi izliyordu yani? Sevdiğim kadına çirkin bakışlarının arasında mı dokunmuştum? Tüm o özel anları düşmanımızın heves dolu çirkin bakışlarının arasında mı yaşamıştık? Yumruklarımı sıktım. İlk kez birinin cesedini ayaklarımın altına almak için delice bir heves duyuyordum. Bu hissi attığı onca iftiraya rağmen Ceyda’ya bile duymamıştım.

“Kendi mezarını kazıyorsun Zahir! Beni karşına alarak kendi kendini bitiriyorsun?” İç çekti ve sesi sızlanır gibi alaylı bir tınıya büründürdü. “Aslında bu kadar ileri gitmeyi düşünmüyordum ama… Aaaaah ah!” Efkarlı gibi iç çekti. “Efsun yoksa sana aramızdaki savaştan bahsetmedi mi? O haylaz kadın neredeyse ipimi satılığa çıkaracaktı! Böylesini ne ben beklerdim ne de biri bana cesaret edip yapardı. Beni arabasının altına alıp tekerlekleriyle asfalta yapıştıracaktı. Neredeyse ölüyordum. Öyle saf göründüğüne bakma! İçinde bir şeytan pusuya yatmış ayaklanacağı günü bekliyor.” Telefonu kıracak gibi avuçlarımın arasında sıktım. Gözlerim ise biraz önceki arzu dolu halinden sıyrılmış, avını kollayan bir aslan gibi Efsun’a yerleşmişti.

“Yoksa bilmiyor muydun? Hımmm!” Dedi rahat tınısının alay dozajını arttırarak. “Benden sana tavsiye! Koynuna aldığın kadına dikkat et!” Telefon elimden düştü. Ben yumruklarımı sıkarken nemli gözlerle tam karşımda bana bakıyordu. Artık birbirini arzulayan iki sevgiliden çok iki düşman gibiydik.

Bölüm : 05.02.2025 22:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şeyma Yıldız KOÇ / YILDIZLARIN MELODİSİ / 46. Bölüm: ETME BULMA DÜNYASI ✨
Şeyma Yıldız KOÇ
YILDIZLARIN MELODİSİ

5.28k Okunma

440 Oy

0 Takip
53
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Aşk Tesadüfleri̇ Sever2. Bölüm: Kimsin Sen Be!3. Bölüm: Komplo4. Bölüm: Dikkat Sakar Var!5. Bölüm: İz6. Bölüm: Kader Masasi7. Bölüm: Masum Yüzlü Kukla8. Bölüm: Oyun Içinde Oyun9. Bölüm: Düşmanla Diz Dize10. Bölüm: Bay Ki̇bi̇rli̇11. Bölüm: Di̇nmeyen Öfke12. Bölüm: Başımın Belası13. Bölüm: Isyan14. Bölüm: Yalanın Koynunda15. Bölüm: Büyük Buluşma16. Bölüm: Ayrılan Yollar17. Bölüm: Aşk-I Viran18. bölüm: tutsak19. bölüm: geçmişin külleri20. bölüm: aşk oyunu21. bölüm: operasyon22. Bölüm: Aşkın Gözyaşları23. BÖLÜM: KALBE DÜŞEN SANCI24. bölüm: elveda25. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟 Yalnızlığın Notası26. Bölüm: YM 2 DÖNENCE🌟 Bir Sevda şarkısı27. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 KÖRDÜĞÜM28. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 PİNOKYONUN SEVDASI29. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟İZÜSTÜ30. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 BEN BUYUM!31. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟YİNE BANA HÜSRAN32. Bölüm: YM 2 DÖNENCE 🌟 BÜLBÜLÜN KÜSTÜĞÜ ŞARKILAR33. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 TESLİMİYET34 bölüm: YM 2 Dönence 🌟 Gerçeklerin haykırışı35. BÖLÜM: KADERE KISKIVRAK YAKALANDIM!36. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 2 DÖNENCE 🌟 YADIMDAKİ SİYAH PELERİN!37. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 YARIM KALMIŞ BİR ŞARKI38. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟 GERÇEKLERİN AYRIMI39. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 2 DÖNENCE 🌟 TÖKEZLEYEN HİSLER40. BÖLÜM: YM 2 DÖNENCE 🌟AYRILIK ÖLÜMDEN BETER41. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨KÜSKÜN SAVAŞÇI42. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ ACITMADAN SEVMEK43. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨ İKİNCİ ŞANS44. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨GÖZDAĞI45. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 3 TUTULMA ✨YIKILMIŞ SEVDALAR46. Bölüm: ETME BULMA DÜNYASI ✨47. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨VİCDAN AZABI48. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨BİR DAHA ASLA49. BÖLÜM: YM 3 TUTULMA ✨ HAYALET DÜŞMAN50. BÖLÜM: AŞK YENİDEN ✨51. BÖLÜM: VUSLAT ✨52. BÖLÜM: BULGU ✨53. BÖLÜM: FİNAL ✨MASALLARIN ÖTESİNDE
Hikayeyi Paylaş
Loading...