
Medya: Emre fel (Eda) 🎶🎶🎶
Efsun'un Kaleminden
Koltuğuma biraz daha yaslanıp derin bir nefes aldım. Kafamı bir şeylerle meşgul etmek zorundaydım. Bunun için en uygun şey çizim yapmaktı. Uzun zamandır oğlumun rahatsızlığı ve diğer sorunlar öyle çok beni meşgul etmişti ki hayatımın geri kalanını geçirmek istediğin mesleğe bir türlü odaklanamamıştım. Yumuşak uçlu kalemimi elime alıp çizim masama biraz daha eğildim ve kafamdaki o elbiseyi kağıda dökmek için tüm dikkatimi vermeye çalıştım. Kağıdın üzerinde oğlumun ve Güney'in gözlerinin yüzünü görüyordum. Zihnimi bir türlü yapmak istediğim işe odaklanamıyordum. Doruk'a annesi olduğumu bir türlü söylemeye cesaret edememiştim. Güney ise her geçen gün benim için aşılması zor bir dağ misali karşımda dikiliyordu.
Eskiye nazaran çok daha huzurlu sayılırdım aslında. Terapiler işe yaramıştı. Kabuslarım geride kalmıştı. Kendimi eskisi gibi zayıf ve güçsüz hissetmiyordum. Yaşadıklarımla barışmış ve geçmişimin üzerine bir sünger çekmiştim. Fakat Zahir hayatımı bana zehretmek iç,n her şeyi yapıyordu. Büyük aşamalar kat etmiş olsak da onu tamamen bitirecek o güçlü hamleyi bir türlü yapamamıştık. Bunun er ya da geç olacağını biliyordum ve tam da bu yüzden yüreğimi ferah tutmaya çalışıyordum.
Masanın kenarındaki boya kalemlerinden alıp çizdiğim elbiseyi renklendirdi. Harika bir gece elbisesi olmuştu. Bu elbiseyi tasarlamak için fazlasıyla heyecanlı ve sabırsızdım. Güney Ceyda'nın maskesini düşürdüğümüz o gece tasarladığım elbiseyi çok sevmişti. Bazı yönleriyle bu iki elbise birbirine benzese de elimdeki ayrı bir asalet ve kadınlık kokuyordu.
Çizime dakikalarca odaklanmayı başarmıştım. Çalan telefon ise bu çabamı galebe çalmıştı. Telefonu kaydırıp Melis'in sesini duyacağım saniyeyi kolladım. "Tombul güvercinim nasılmış?"
"İyiyim Efsun! Her zamanki gibi işte! Seninle konuşmak istediğim önemli meseleler var aslında. Müsait miydin?" Güney'in beni buradan kolay kolay çıkarmayacağını bildiğim için bol miktarda zamana sahiptim. "Evet canım! Can sıkıntısından kalemlerimi yemek üzereydim. Bana güzel haberlerle gelmeni umuyorum!" Öyle heyecanlı bir ses tonuna sahipti ki neredeyse kalbinin ağzından fırlayıp telefona düşeceğini zannettim.
"Sıkı dur! Levent bana evlenme teklifi etti!" Gözlerim alık alık pencereye düşmüştü. "Ne ne ne?"
"Evet Efsun! Çocukluk aşkım nihayet benimle evlenmeye karar verdi." Genizden bir kıkırdama ve şaşkınlık hedefini buldu. "Çıkma teklifini bekliyordum ama evlenme teklifi biraz ani oldu gerçekten! Eee ne dedin?"
"Düşünmek için zamana ihtiyacım var dedim!"
"Ah şaşkın! Zaman mı kaldı artık! Yıllar olmuş!" Omuz silkip dudak büzdüğünü buradan bile hayal edebiliyordum. "Şeytan azapta gerek! Hemen teslim olmaya niyetim yok!" Gözlerimi devirdim. " Melis kendi kendine benim yerime bir tokat at! Çocuğu süründüre süründüre sürüngen yaptın artık! Daha ne azabından bahsediyorsun? Kavuşun bitsin gitsin işte! Ayrıl birleş ayrıl birleş ilişkiniz yalama oldu dikiş bile tutmuyor." Telefonun diğer ucunda kıkırdadığını duydum. Öksürükle bastırmak istese de heyecan ve mutluluktan aklını kaybetmek üzere olduğunu anlamıştım.
"Fazla uzatmayacağım ama ilk anda da kabul edemezdim biliyorsun!"
"Bilmez miyim?" dedim imalı imalı sırıtırken. "İncilerin falan dökülür de sonra! Kolay değil neticede!" İç çekti. Güney'le olan ilişkimiz yalanlar üzerine başlamıştı fakat kısa sürede gerçek bir birlikteliğe dönüşmüştü. Şimdi onun yakınımda olmadığı her an azap içinde kıvranıyordum. Benden uzak kalması tahammül edebileceğim bir şey olmaktan çıkmıştı. İnsan evlendiği adama bu kadar hasret nasıl duyardı?
"Nasıl olduğunu sormayacak mısın?" Kendi kalp ağrılarımı bir kenara bırakıp kaşımın birini kaldırdım. "Acaba nasıl nasıl?" Mesut komiseri andıran bir gülüşle sempatiklik ve antipatiklik arasında gidip geldi. "Bir anda pattadana karşıma çıkıp 'Evlen benimle' dedi!"
"Damızlık işte! İnsan biraz romantik olur. Adam resmen ormantiklikte depar atmış! Oldu olacak tak şu yüzüğü de sahipsiz sanıp almasınlar falan deseydi! Hıh!"
"Efsuuuuun!" Diye uyarıcı bir şekilde mızmızlandı. "Ah! Bana bu da yeter! Heyecandan kalbimin feleği nasıl şaşırdıysa az kalsın tepe üstü devriliyordum. Pisa kulesi gibi eğilince beni son anda Levent tuttu!Ayyyy çok romantikti Efsun! Bir şapşallık yapmayayım diye tırnaklarımı avuçlarıma batırdım. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordum."
"E sonra ne oldu?"
"Tabi hoşuma gittiğini fazla belli etmedim!" Gözlerimi şebek maymunu gibi açıp, "İyi ki belli etmemişsin!" Diye göz devirdim. Nefes almadan konuşuyordu. "Daha güzel bir evlenme teklifi beklediğimi ve bunu düşüneceğimi söyledim! Bakalım benim için neler hazırlayacak? Bence bunu fazlasıyla hak etti!" Kendi yaşadıklarımı düşününce Melis'ten feyz almam gerektiğinin ayrımına vardım. Güney'le olan ilişkimizde hiç böyle ağırdan almayı becerememiştim.
"Tombul güvercinlerin yüce gurusu! O eşsiz ilmînizden bu garibanlara da birkaç damla bahşediniz! Güney ile çıkmazda olan ilişkim için ne yapmalıyım?" Melis hiç düşünmeden, "Uslu ol yeter!" diye kestirip attı. "Adamı deli ediyorsun! Her fitne kuyusunun içinden sen çıkıyorsun Efsun! Biraz hayatı akışına bırak! Sakin ol biraz! Boyundan büyük işlere kalkışma bak her şeyi nasıl güzel olacak."
Saçlarımı tutturduğum kalemi tellerin arasından çözüp masanın üzerine bıraktım ve sırtımı yavaşça koltuğa yaslayıp gökyüzündeki maviliği bakışlarımla süzdüm. "Keşke bu kadar belalı biri olmasaydım. Galiba haklısın. Hafiyelik yapmaya çalışmak iyi bir fikir değildi. Kafam hâlâ allak bullak Melis! Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Mahir'in rehin aldığı kadının öldüğünü öğrendim. Aslında ölebileceği bir mesafeden düşmemişti ama ne yazıkki beklediğimden daha şanssız çıktı. Dünden beri bunu vicdan azabı ile kıvranıyorum. Her an kapıma polisler dayanabilir. Ya beni de suçlu bulurlarsa! Bana dair bir şeylere ulaşmaları çok da zor olmaz. Mahir'le aramız kötü ve beni ele vermekten çekineceğini hiç zannetmiyorum." Tüm neşesinin kaçtığını nefes alışverişlerinden bile anlayabiliyordum.
"Ah Efsun ah! Ne yapıp edip yine başını belaya sokmanın bir yolunu buluyorsun. Ne var şu Güney'in sözlerini biraz olsun dinleseydin!" Güney beni en başından beri uyarmıştı ve ben iyi şeyler yapmadığımı bilerek oyunuma devam etmiştim. "Başarısız olduğumu kimse söyleyemez. Zahir denilen hain tüm mal varlığını kaybetti. Bu gün yönetim kurulu toplantısında sermaye arttırımı ile ilgili olan meseleyi öğrenecek. Borçları yüzünden bir avuç kalan hisselerini de bu şekilde elinden kaçıracak. Artık onun için yolun sonuna ulaştık. Birkaç saat içinde o parayı bulamayacağı için yenilgiyi kabul edecek ve babamın binbir emekle kurduğu Taşpınar Holding'den ilelebet atılacak! Onun kanatlarını koparan bendim kollarını kesen ise Güney ve babam oldu."
"Nihayet her şey yoluna giriyor!"
"Daha değil Melis!" dedim kararlı bir ses tonuyla. Çizim yapmaktan ağrımaya başlayan boynumu parmak uçlarımla hafifçe ovdum. "İşlediği cinayetler ve suikast girişimleri, yaptığı dolandırıcılıklarla tamamen ortaya döküldüğünde hayatının geri kalanını hapiste geçirecek. Layık olduğu yerde..."
Kısa bir duraksamanın ardından, "Umarım Efsun! Eğer Zahir'i biraz olsun tanıdıysam bu yenilgiyi çabuk sindiremeyecektir. Sadece güvende olduğundan emin ol!" Üzerimdeki ölü toprağını hissederek, "Merak etme!" diye sayıkladım. " Artık Zahir'in işi bitik! Yenilgiyi er ya da geç kabul edecek."
"Buna inanmak istiyorum. Aaaa o ses ne? Polis sireni mi?"
"Neeeee!" Diye haykırdım. "Şaka yapıyorum!" Kıkırdamaları iyiden iyiye sinirlerimi bozmuştu. "Sen dost musun düşman mısın? Böyle şaka yapılır mı? Zaten elim kulağımda bekliyorum!"
"Tamam tamam! Eşek şakasıydı kabul!" Başımı isyan eder gibi geriye bıraktım. "Ah ah! Kadının ölmediğine inanmak istiyorum." Kıkırdamalarının arasından "Böyle bir ihtimal var mı?" Diye sayıkladı. "Bilemiyorum. Düştüğü yer pek de öldürücü bir yer değildi. Ve ambulans hemen geldi! Aksine inanmak için fazla sebebim var!"
"Of of! Şu işler bir çözüme kavuşsaydı. Seni sonra ararım! Annem çaldırıyor!" Vedalaşıp telefonu kapattığımda kalbim yine balon gibi şişmişti. Kadın ölmüş olamazdı. Buna inanmak istemiyordum. Bir şeyler daha farklı gelişmiş olmalıydı.
Ayağa kalkıp kendime yiyecek bir şeyler hazırlamak istedim. Güney bana Pierre'in Şermin'le birlikte geleceğini söylemişti. Ortalıkta ne gelen vardı ne de giden! Ayağa kalkıp mutfağa yöneldim ve buzdolabından çıkardığım hamburger köftelerini mikrodalga fırına bıraktım. Marul, domates ve bol miktarda sosla istediğim hamburgerin lezzetine ulaşacağımı biliyordum.
Zilin çalmasıyla ellerimi çarçabuk yıkayıp sebzeleri süzgece bıraktım. "Kim acaba?" Kapının ardında nihayet Pierre görünmüştü. "Merhaba Efsun Hanım! Güney Bey size hizmet etmem için buraya gelmemi istedi."
Kapıyı aralayıp ona göz ucuyla baktım. Korumalara küs olduğum için yüzüm bin karıştı. Onlara öldürücü bakışlar atmaktan kurtulamıyordum. " Merhaba Pierre! Yanında Şermin'i göremedim." Geçmesi için yana kaydığımda aralanmış kapıdan içeri süzüldü. " Şermin'in bir işi çıktı! Bu yüzden bize katılamadı." Bunu duyduğuma üzülmüştüm. Şermin gerçekten çok sevecen bir kadındı. Onunla zaman geçirmek gerçekten keyifliydi. Bana kocasıyla yaşadığı komik anları anlatır ve zamanın su gibi akıp gitmesini sağlarlardı.
Yüzümün düştüğünü belli etmek istemesem de uşağımız olan biteni hemen anlamıştı. "Merak etmeyin hanımefendi! Size ondan daha kusurlu hizmet etmem!" Yalancı bir gülüşle olumsuz düşünceleri ondan uzaklaştırmaya çalıştım. "Sorun değil Pierre! Sadece Şermin'i merak ettim hepsi bu!" Birlikte mutfağa geçtik. Üzerinde görmeye alışık olduğum İngiliz uşağı tarzı abartılı kıyafetler vardı. Beyaz gömleği, süveteri ve siyah pantolonu ile jilet gibi görünüyordu.
Bıçağımı elime alıp domatesleri ince ince dilimledim. Mutfaktaki ahşap detaylar oldukça ikonik görünüyordu. Burası evdeki mutfağımın aksine oldukça sade ve romantikti. "Umarım hamburger seviyorsundur. Yemek konusunda çok becerikli sayılmam ama hamburger yemeyi de yapmayı da severim." Gırtlaktan gülmesine aldırmadan elimdeki işe yöneldim. Nihayet köftelerin buzları çözülmüştü. "Keşke zahmet etmeseydiniz hanımefendi! Ben sizin için yemeği hazırlardım. Böyle olmadı!" Omuzuna küçük bir yumruk patlatıp köftelerimi zeytinyağı ile kızdırdığım tavaya aldım. "Merak etme Pierre! Ben süslü salon kokonalarından değilim. İlk kez kendi yemeğimi kendim pişirmiyorum."
"Görebiliyorum! Çok samimisiniz! Bunu Sare hanım yapsa kıyametler kopardı." Kısa sürede herkesi tanımasına şaşırmıştım. Bizim evde herkes bir alemdi. Hâlâ babamların evinde yaşıyorduk. Güney sık-sık kendi evine gitse de beni yalnız bırakmamış ve oğlumla aramdaki bağı arttırmak için bu misafirliği uzatmıştı.
"Hamburger köftesinin çok pişmemesi önemli Pierre! Fazla pişerse kurur!Köfte sulu sulu daha lezzetli oluyor!" Beni başıyla onaylayıp büyük meşrubat bardaklarına yöneldi ve kocaman bir bardak dolusu portakal suyunu yemek masasının servislerine yerleştirdi. Her şeyin kusursuz görünmesi onun için önemliydi. Peçeteler ve çatallar kusursuz bir uyum içinde olmalı ve renk olarak da ahenkle kendisine göz kırpmalıydı.Ben ayaküstü bile yemek yediğim için bunları takmayalı uzun zaman olmuştu. Sadece doyma peşindeydim.
" Hadi ama! Kendine de bir tabak koy! Acıktığına bahse girerim. Bugünlük bana eşlik etmenin hiçbir sakıncası olmaz." Hazırladığım hamburgerlerin üzerine kürdan batırıp servis tabaklarına koydum. Son sosları eklememle müthiş bir ziyafet olmuştu. Üzerimde mavi renk bir elbise vardı. Hava ısındığı için kalın askılı giymekten çekinmemiştim.
Servis tabağına hazırladığı Fransız usulü spagetti makarnalarını yerleştirip güzel bir dokunuşta bulundu. " Hanımefendi bunu sevecek! merveilleux (Muhteşem)" Sandalyemi çekip oturmama yardım etti ve kendisi de hemen ardından diğer servisin bulunduğu sandalyeye oturmuştu. Hamburgerden kocaman bir ısırık alıp dudağımın kenarındaki sosu yaladım. "Hımmmm hım! Nefis olmuş gerçekten! Açlıktan midem kemiğime yapışmıştı. Resmen gözümün önündeki kara perde kalktı."
Eliyle öpücük atar gibi bir hareket yapıp Fransız usulü beğendiğini dile getirdi. "délicieux (Nefis)"Birkaç lokma da kocaman hamburgeri mideye indirmiştim. O ise utanmasa çatal bıçakla hamburger didikleyecekti. Nihayet yemeğimi bitirip kendimi bir şeyler okumak için salona atabildim. İyi hissetmiyordum. Başımın dönmesi ne kadar normaldi bilemiyordum. Güney'i telefonla aradım. Ne yazık ki cevap vermeye bile tenezzül etmemişti. Dişlerim dudaklarıma yerleştirdim. Baş dönmeleri iyiden iyiye artmıştı. Oturduğum koltuğa yerleşmiş yatar pozisyon almıştım. Bu gün oğlumun yanına gitmek istiyordum fakat adını anacak kadar bile halim kalmamıştı.
"İyi olduğunuza emin misiniz hanımefendi?" Dedi Pierre oldukça dalgın bir ses tonuyla. "Başım dönüyor! Çok uykum var. Tansiyonum düşmüş olabilir." Dedim zayıf bir sesle. Ona derdimi anlatacak kadar bile gücüm kalmamıştı. Uzandığım koltuğun sırtına dirseklerini dayayıp üzerime doğru eğildi. Gözlerimi sıkıp bakışlarımın eski netliğe kavuşmasını sağlamaya çalıştım. "Güney'e ulaş! Buraya gelsin! Tek isteğim bu!" Parmağını koltuğun sırtına değdirip çenesini kontrolün kendisinde olduğunu hissettirecek şekilde kavradı. "Hay hay emredersiniz!"
***
İlahi bakış
Güney sabırsızca telefonun yanan sönen ışıklarına baktı. Şu an Efsun'un serzenişlerini takacak durumda değildi. Yine arayıp sıkıldığına, çıkmak istediğine dair bir sürü şey söyleyecek ve kafasını tam da böyle önemli bir zamanda allak bullak edecekti. Bu gün son raunda gelmişlerdi. Zahir'in parasal kaynaklarını hiç edecekleri anın içindeydiler. Şu saatten sonra yenilmezlik diye bir durum onun için söz konusu olamazdı.
"Lanet olsun! Nasıl böyle bir şey yaparsınız?" Dedi Zahir tabanı yarık it gibi kükrerken. Güney ve Harun Bey birbirine memnuniyetle baktı. İkisi de iş insanı olduklarını hissettiren takım elbiselerinin içinde oyunun son perdesini oynamak üzere oldukça şık görünüyorlardı. "Ben kurallara aykırı bir şey görmüyorum. Tüm hissedarlara anlattık. Yüzde elli sermaye artırımının holdinge büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Güney her ne kadar yönetim kurulunda avukatı aracılığıyla söz sahibi olsa da bu işi sonuna kadar destekliyor. Küçük hissedarlar hisselerini sattı. Böylesi bir arttırım senin için zor olmamalı Zahir!" Harun Bey'in sözleri Zahir'i daha da delirtmişti. Elini sertçe büyük, ceviz toplantı masasına indirdi. Elinden gelse masaya benzin döker ve odadakilerle birlikte yakardı.
"Bu haksızlık! Borçlarım olduğunu biliyorsunuz! Şimdi böylesi bir arttırımın ne yeri ne de zamanı! Yapamazsınız!" Harun Bey sırtını güvenle geriye yaslayıp genizden güldü. "Neden haksızlık olsun! Sözleşmemizde böylesi bir arttırımın mümkün olduğu en başından beri yazıyordu. Bunu bilerek hisseni devraldın Zahir! Şimdi değişen ne?" Zahir önüne gelen siyah perçeminin göz aklarına batmasına aldırmadan ter ter olan alnıyla Harun Bey'e eğildi.
"Beni diskalifiye etmeye çalışıyorsunuz! Bunu ödeyemeyeceğimi biliyorsunuz! Bu haksızlık!" Yönetim kurulu üyeleri birbirine bakıp yutkundu. Masanın etrafındaki rahat sandalyelerde 2 kadın üç erkek iş insanı daha bulunuyordu. Bu devlerin savaşıydı ve kimsenin ağzını açıp yerini sarsmaya hiç niyeti yoktu.
"Haksızlık ne biliyor musun Zahir?" Dedi Güney elindeki cep telefonunu masanın yüzeyinde takla attırırken. "Senin onca adiliği yapıp hiçbir şey olmamış gibi ihanet ettiğin insanların sırtından çuvalla para kazanman. Dolandırdığın holdingin kabından karnını doyurman! Ve daha berbat olanını söyleyeyim!" Genç adam eliyle tüm çalışanları tek tek işaret edip burnunda soludu. "Bu insanların senin hainliklerini bildiği halde susması ve korkup bir kenara sinmesi." Ayağa kalkıp ellerini avuç içlerini karıncalandıracak şekilde masaya indirdi. Kısık gözleri Zahir'in gözlerine tehditler savuruyordu.
"Artık bu devran bitti Zahir! Hukuken yapabileceğin hiçbir şey yok! Her şey kanunlara uygun! Hakkında soruşturma çoktan açıldı. Gırtlağa kadar borçtasın! Böyle biriyle çalışmak istemiyoruz. Bundan çok daha beter suçlar işlediğini biliyoruz ve kanıtlanmasa da seni burda tutmayı ne midemiz ne de vicdanımız kaldırmıyor!" Zahir diğerlerinin gözlerinin önünde sandalyeyi devirip Güney'in üzerine yürüdü. Bu adamın her şeyi mahvetmesine, tüm emeğini zayi etmesine izin veremezdi.
"İzin vermem lan! Beni b.klu bir bez gibi kenara atmanıza izin vermem!" Harun Bey yeğeninin üzerine yürüyen öfkeli adamı göğsünden sertçe itti. Artık eski güçsüz halleri geride kalmış, sarsıcı kazanın etkisi geçmişti. "Uzak dur Zahir! Haddini aşıyorsun! Seni holdingimde istemiyorum. Taşpınar holding hissedarlarını eksiltme kararı aldı. Ve bunun başında sen geliyorsun! Artık ailemden uzak dur! Ne Efsun' ne Doruk'a ne de Güney'e zarar veremeyeceksin! Bir katille çalışmak istemiyoruz."
Zahir sinirden histerik bir şekilde gülümsedi. Başını sinirden titretir gibi salladı. "Bunu yapamazsınız! Hayır! Beni silip atamasınız!" Harun Bey kapıyı işaret edip "Güvenlik!" Diye bağırdı. Biri sarışın biri esmer iki tane ızbandut gibi adam eşiğin hemen ardında belirmişti. Harun Bey kızgın adamı iğrenerek süzerken, "Zahir Bey'e holdingin dış kapısına kadar eşlik edin!" Diye emretti. Zahir yerinde tepine dursun güvenlik görevlileri onu yaka paça dışarı atmaya çoktan girişmişti. Güney Zahir'in kan ter içindeki çırpınışını memnuniyet dolu gözlerle gülümseyerek izliyor, amcasının kin soluyan mavi bakışlarındaki huzuru görmezden gelemiyordu.
Zahir her geçen saniye daha da kontrolden çıkıyordu. "Ödeyeceksiniz! Bu yaptıklarınızın bedelini en ağır şekilde ödeyeceksiniz! Bana yaşattıklarınızı size en ağır şekilde ödeteceğim! Bu iş burada bitmez!" Harun Bey, "Defol burdan!"diye haykırdı. Artık evini açıp baba gibi sahip çıktığı Zahir'in yüzünü görmeye sesini duymaya bile tahammül edemiyordu. Kızına ve torununa bunca kötülüğü yapan adamı asla affetmezdi. Hapse girip layık olduğu cezayı çekmesi için her şeyi yapmaya hazırdı.
Güney siyah takımının kravatını gevşetip gözünü ovuşturdu. "Bu Allah'ın belası boş durmayacak! Daha çok hata yapacak ama bize ödetmeye çalışacağı bedel de çok daha sert olacak!" Harun Bey kalbini sıkan kelepçeden kurtulmak ister gibi soluklandı. "Bu Allah'ın belası iyice kudurdu. Biz de güvenliği had safhaya çıkarmalıyız. Bir süre daha aile fertleri ortalıklarda görülmemeli. Bilhassa Efsun ve Doruk! Onlara olan bağlılığımızı biliyor. İlk hedefi kızım ve torunum olacak."
"Onları asla incitmesine izin vermem!"dedi Güney. Söz konusu tehlike yüzünden donuk donuk bakıyordu. Birlikte holdingin çıkışına yöneldiler. Asansörü beklerken Harun Bey yeğeninin omzunu hafifçe sıktı. "Efsun hâlâ o adamlarla görüşüyor mu?"
"Hayır!" Güney asansörün sesini duyar duymaz kabine yöneldi. Harun Bey'de ona eşlik etmişti. "Nihayet aklı başına geldi. Ama şu Mahir dallaması uslu duracağa benzemiyor. Sürekli aramalarından sıkıldım. Efsun'un numarasını değiştirmem gerekti ama bu uzun süreli bir çözüm olmaz." Harun Bey kızının düşüncesiz davranışlarını düşününce kızmadan edemiyordu.
"Kadının durumu nasıl?" Asansörden inip valenin getirdiği beyaz araçlarına yöneldiler. Güney direksiyonda yerini alırken Harun bey sağdaki ön koltuğa oturmuştu. "Kadın iyi! Efsun'u korkutmak ve pişman etmek için öldüğünü söyledim. Bir süre böyle bilmesi işimize gelir. Yaptıklarının neye mal olacağını düşünmeden hareket etmemeyi öğrenir." Harun Bey yalanı duyduktan sonra Efsun'un iri iri açılan mavi gözlerini, kırışan alnını ve şapşallaşan yüzünü düşününce kıkırdadı. "Korkudan çıldırmış olmalı!" Güney'in keyfi de biraz öncekinin aksine yerine gelmişti.
"Hem de ne çıldırma! Fazla uzatmadan söylerim! Biraz burnu sürtsün yeter!"
"Kadın konuşup başımızı ağrıtmasa bari!" Güney'in dudağı alayla yukarı doğru kıvrıldı. "Merak etme amca! Bir şey söylememiş! Sevgilisini yakmayı göze alamadığından 'yürüyüş yaparken kaza geçirdim' diyerek üzerini örtmüş!" Harun Bey hayretle çenesini kaşıdı. "Ne kadınlar var akıl alır gibi değil! Yine onca olan bitene rağmen aynı adamla ilişkisine nasıl devam edebilir? İki gün sonra bu tehlikeli, manyak adamın kendisine de bir zarar vereceğini hiç düşünmez mi insan? Her gün kadın cinayeti okuyoruz. Bu gün sevgilin olan adamın katiline dönüşüp yarın cesedini ormanlık alana atmayacağının garantisi var mı?" Güney üzülerek başını salladı. "Haklısınız. Umarım daha fazla hata yapmaz!"
Güney direksiyonu sağa kırarken telefonu uzun uzun çaldı. "Bakalım Kıvanç yine ne yumurtlayacak?"
"Söyle sarı civciv! Umarım boş goygoy yapmazsın!"
"Hayır star dostum! Haberler yeni! Tamirciyle konuştum."
"Ne yumurtladı?" Sesine yansıtmasa da Güney'i heyecan dalgası çoktan yakalamıştı. "Adam suçsuz! Kameranın yerleştirilme saatleri adamın geliş gidiş saatleriyle uyuşmuyor." Güney hoparlördeki telefonu kendinden uzaklaştırıp amcasına bakarak iç çekti. "Peki kameranın bağlı olduğu bilgisayarı hakleyebildiniz mi?"
"Evet! Silinen kayıtlara ulaşmaya çalışıyoruz. Hafiyeyi ifşa etmemiz an meselesi! Adamımız beklediğimden daha hızlı ve iyi çalışıyor." Amca yeğenin yüz ifadesi duyduklarıyla daha da yumuşamıştı. "Güzel!" Dedi Güney. "Dahası da var!" Kıvanç'ın heyecanlı sesi ikisini de güldürmüştü. "Şu düşen kalas meselesinin kimin başının altından çıktığını bulduk. Kazım denilen bir işçi... Bu gün yaptığımız sorguda her şeyi itiraf etti. Vinçin bazı vidalarını söküp kazaya davetiye çıkarmış! Arkadaşı Dağhan da kamera kayıtlarını silip ona iştirak etmiş! İkisi de suçunu itiraf edip gizli tanık olmayı kabul ettiler. Planladığın gibi onları bu işler çözülene kadar güvenli bir yere aldık. Zahir iplerini satılığa çıkarmak için fırsat aramaya başlamıştır."
"İşte bu kadar! Dikkatli ol! Zişan hâlâ tanıklığa yanaşmıyor. Tek derdi kendisini bir an önce yurt dışına kaçırmam!" Kıvanç'ın keyifli gülüşü ikisinin de kaşlarının havalanmasına sebep oldu. " Ah tatlış!" Dedi kırıtarak. "Bu kadın tam bir akıl hastası. Bana bile kaçmak için askıntı oldu. Menfaati için utanmasa erkek sineğin bile üzerine atlayacak." Harun bey uyarır gibi boğaz ayıkladı.
"Düzgün konuş sarı civciv yoksa amcamın tersiyle tanışmak zorunda kalacaksın!" Kıvanç bir süre error verdikten sonra kal gelmiş gibi güçlükle konuştu. "Tamam kapatıyorum tatlış. O zengin, karizmatik amcana benden sevgiler saygılar! Baaaaayyyy!" Güney Harun Bey'le göz göze geldiğinde "bu akıllanmaz!"der gibi başını salladı. "Hergele!" Diye ekledi Harun Bey! Güney kulaklıklarını çıkarıp aracını valeye teslim etti. Birlikte sakin bir mekana geçip hemşire kızın bulunduğu masadaki karşılıklı iki sandalyeye oturdular. Aklı hâlâ Zahir'in söylediklerindeydi.
"Merhaba!" dedi Güney hemşire kızın tam karşısına otururken. Hemen yanı başına Harun Bey yerleşmişti. Hemşire tedirgin bir şekilde, "Merhaba!" dedi. Kısa bir sessizliğin ardından "Buraya gelmem için neden ısrar ettiniz? Vaktim yok!" Güney bakışlarını keskin bir şekilde kızın üzerine dikip sabırlı olmaya çalıştı. Bu pişkin tavırlara alışkın olsa da haksız çıkmamaya kararlıydı.
"Her şeyi biliyoruz Ebru hanım!"
"Her şey derken!" dedi genç kız tırnaklarını avuç içlerine bastırırken. " Her şey! Yani çevirdiğiniz tüm dolapları. Doktorla birlikte öldürdüğünüz çocukları, Doruk'a uygun donör bulunmaması için çevirdiğiniz oyunları, hastane bütçesinden çalıp çırptıklarınızı... Para için ruhunuzu nasıl şeytana sattığınızı çok iyi biliyorum. Buraya hesaplaşmak için geldim." Genç kız dolu dolu olan gözlerini Güney'in mavi dehlizlerinden köşe bucak kaçırdı. Hava kararmaya yüz tutmuştu ve hemşire gereğinden fazla sabırsızdı. Saatini üstünkörü kolaçan edip ayağa kalkmak için yeltendi fakat bu hareketi Harun Bey tarafından bertaraf edilecekti.
"Ne bu acele? Daha karpuz kesecektik! Hem yediğiniz naneleri uzun uzun dinlemek için fazlasıyla hevesliyiz!" Genç kız bileğini tutan adama ters bakışlar atıp sakin mekanı arşın arşın süzdü. "Bakın neden bahsettiğinizi bile bilmiyorum! Ben bir şey yapmadım! Ne doktorun yaptıklarından haberim var ne de diğerlerinin. İşimde yeniyim! Ve paraya ihtiyacım var! Tek istediğim hastanede kalıcı olabilmekti. Atanmak için bekliyorum. Sandığınız gibi biri değilim!"
Güney sabırsızca ciğerlerindeki nefesi boşalttı ve parmak uçlarını tehdit eder gibi masanın üzerinde tıklattı. "Bakın! Şu an sizi ve korkularınızı dinlemek için hiç uygun bir zaman değil. Benim tek derdim ailemi korumak ve suçluların cezasını bulmasını sağlamak. Uzun zamandır canımı sıkan önemli meseleler var. Onların başında Zahir denilen o pislik geliyor. Oğlumuzun ölümüne sebep olacak yanlış davranışlarda bulundu. Ve doktorunuz da ona bu konuda her türlü desteği sağladı. Sizin neyden ne kadar haberiniz var bunu kendi vicdanınıza saklayın. Eğer bize yardımcı olmazsanız ben de size hiçbir şekilde destek çıkmam."
Hemşire kız ağlamaklı bir şekilde, "Neden bahsettiğinizi bile anlamıyorum bay Güney Tunç Atasoy! Sandığınız gibi bir şey bildiğim falan yok benim! Bana ne dediyse onu yaptım! Zahir Bey'i bilmem! Doktorla da uzun zamandır konuşmuyorum. Zaten kendisi hayatta bile değil!"
Sözün burasında Harun bey dikkatleri kendine çekti. "Bakın! Biz sadece suçluların peşindeyiz. Eğer gerçekten masumsanız bu konuda aklanmaz için gerekeni yapacağımızdan bir şüpheniz kalmasın. Bize ne bildiğinizi anlatın! Zahir denilen o pisliği yakalamamız için ifadelerinize ihtiyacımız var." Kız düşük omuzlarla bakışlarını masanın pürüzsüz yüzeyine indirdi. Nasıl bir işin içine düştüğünü o da bilmiyordu. Kumral ipeksi saçları, iri ela gözleri vardı. 23 yaşından fazla olduğunu kimse söyleyemezdi. Yüzüne bakan böylesi işlere nasıl düştüğünü kavramakta zorlanırdı.
"Ben Zahir bey falan bilmiyorum! Sadece doktora işlerinde yardımcı oluyordum. Bana pek bir şey söylemezlerdi. O daha çok Kübra hemşire ile işlerini paylaşırdı. Ben getir götür işlerine falan bakardım. Özellikle çok fazla şey bilmemi istemezlerdi. Her şeyi çok gizli yürütürlerdi. Sadece..." Güney gözlerini kısıp kaşının birini havalandırdı. "Sadece ne?"
"Telefonda bir beyle konuştuğunu duydum. Benden her sabah kahvesini getirmemi isterdi. Sadece konuşmalarından uygun donörlerin bulunduğunu anlamıştım. Kim için ne için olduğunu bilmiyordum. Açıkçası gereğinin yapılıp yapılmadığından da haberdar değildim. Gizli iş yürütürlerdi. Sadece bir adamla bir kez buluştuklarını gördüm. Açıkçası tesadüfen oradaydım. Kafeteryada oturup kahve içiyorlardı. Günün o saatinde kafeteryada pek kimse bulunmazdı. Uzun boylu, siyah saçlı, esmer bir adamdı. Muhtemelen 35 yaşlarında anca vardır." Güney cebinden çıkardığı telefonu genç kızın önüne bıraktı. Bakışlarıyla ekrandaki resmi işaret etti.
"Gördüğün bu adam mıydı?" Genç kız birkaç kez titretir gibi başını salladı. "Evet bu adamdı! Ona yüklü bir miktar para verdiğini gördüm. Sarı zarflardan birinin içindeydi. Doktor zarfı açıp paraları kontrol etti ve donörlerden kimsenin haberinin olmayacağını söyledi. Evrakları değiştirecekmiş!" Harun Bey ile Güney birbirine bakıp gergin bir şekilde soludu.
"Bu görüşmeden sonra olanların peşine düşmedin mi? Kiminle çalıştığını merak etmedin mi? Belli ki yasal olmayan bir şeyler vardı ortada!" Genç kız dudaklarını birbirine bastırıp kirpik uçlarından sürülen bir damla yaşı parmak uçlarıyla sildi. Güney'in gözlerine bakacak cesareti yoktu. Vicdanı yeterince rahatsızdı ve bu huzursuzluğa bir yenisini daha eklemek istemiyordu.
"Neyden bahsettiklerini bile bilmiyordum! Bir gün cesaretimi toplayıp doktora bu işin aslını astarını sordum. Beni geçiştirdi ve üzerime vazife olmayan işlere karışmamamı söyledi. Biraz daha kurcalamaya kalktığımda tehditlerinin hedefi olmaktan kurtulamamıştım. Çok korkmuştum! Beni çenemden tutup sertçe duvara itti. Tehditler savurması daha da endişelenmeme sebep olmuştu. Eğer ağzımı açıp yanlış bir şeyler yumurtlarsam beni mahvedeceğini söyledi. Çok korkuyordum. Hiçbir suçum olmadığı halde beni tezgahın içine çekmeye çalışıyordu." Genç kız hıçkırınca starın bakışları durağanlaştı. Öfkesi duyduklarından sonra çabucak sönmüştü.
"Buna müsaade edemezdim Güney Bey! Benim annem hasta! Akciğer kanseri... Eğer hapse girersem bu üzüntüye dayanamaz! Herkesten önce onu düşünmek zorundaydım. Bu insanların benim gibi sıradan bir hemşireyi sindirmesi hiç zor olmazdı! Hâlâ tam olarak ne yaptıklarını bile bilmiyorum. Elimde delil yok, tanık yok! Bu şekilde nasıl polise başvurabilirim? Yolun sonunda her şeyi üzerime atıp kenara çekilmeyeceklerini nereden bilebilirim?"
Güney genç kızın samimiyetine inanmıştı. Kendine göre haklı sebepleri olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Zahir bu işlerin kurdu olduğu için oyunu kuralına göre oynamış ve karda yürüyüp izini belli etmemişti. Bunca zaman onu tuzağa çekmek için elbirliğiyle kusursuz planlar yapmaya çalışmıştı ve buna rağmen her şeyi aydınlatacak delillere tam anlamıyla ulaşamamışlardı.
Genç kızın gözyaşları selsebil olup masayı ıslatırken Harun bey sıkıntıyla şakaklarını ovdu. Güney bu durumdan rahatsızlık duymuş ve peçetelikten bir selpak mendil çıkarıp genç kıza uzatmıştı. "Seni anlıyorum! Bu koşullar altında yargılamanın ne kadar zor olduğunun da farkındayım. Ama sen de beni anla. Zahir yakalanmadığı sürece karım ve oğlum hiçbir zaman güvende olmayacak. Amcam ölümden döndü! Bu adam hayatımızın her alanında bize kan kusturmak için yeminli gibi! Eğer durdurulmazsa çok daha fazla insana zarar vermekten çekinmeyecek. Doktoru öldüren kişi Zahir'in ta kendisi. Seni bir suç unsuru olarak gördüğünde emin ol öldürmekten çekinmeyecek. Bu yüzden bizimle işbirliği yapmalısın!"
Ölüm kelimesi genç kızın gözbebeklerini daha da büyütmüş, yüzündeki hassas ifadeyi daha da silikleştirmişti. "Ben hiçbir şey bilmiyorum! Zaten bilseydim gerekeni yapmak için çabalardım. Doktorun öldüğünü bile haberlerden öğrendim."
"Bize evrakları bir şekilde ulaştır. Görüp duyduklarını mahkemede anlat. Gizli tanık olarak kimliğini saklayabilirsin. Böylecene senin ve annenin hayatı tehlikeye girmez. İşbirliği yaparsak her şey yoluna girer." Harun bey, "Sadece bu kadar da değil!" diye ekledi teskin eder gibi. "Annenin tedavi masrafları için gerekeni yapacağımdan bir şüphen olmasın. Seni bu işten tamamen temize çıkarmak da benim için zor olmaz. En iyi doktorları bulur, en iyi koşullarda yaşaması için çabalarım. Bu konuda bana güvenebilirsin! Tek isteğim artık adaletin yerini bulması. Bunu bize borçlusun!" Hemşire kız bir süre düşündükten sonra başka çaresi olmadığına kanaat getirdi. Önüne gelen saç tutamlarını geriye itip, "Peki!" diye sayıkladı.
"Onu hapse attırmanız için gereken her türlü yardımı yapacağım. Gerçekleri en azından bildiğim kadarıyla ifade edeceğim. Zarar görmemem için desteğinizi bekliyorum. Tek isteğim annemin iyi olması. Ben yanlış bir şey yapmadım! Bana inanın!"
"Buna inanmasam şu an karşımda olmazdınız hemşire hanım! Hesabı polise veriyor olurdunuz. Sizi koruması için birkaç adam görevlendireceğim. Zahir sizin varlığınızdan haberdar olmamalı. O yüzden bu mekanı seçtik . Gece gündüz evinizin etrafında nöbet tutan adamlarımız olacak. Ele geçirdiğimiz belgelerle ve tanıklarla bu işi olabilecek en kısa sürede çözeceğiz."
"Umarım her şey istediğiniz gibi olur! Daha fazla kimsenin zarar görmesini istemiyorum." Güney ayağa kalkıp telefonundan bir numarayı aradı. Bu hareketi ile birlikte hemşire mekandan çıkar çıkmaz onu korumak için görevlendirilen adamlar da kızın peşine düşmüş ve planına zarar görmemesi için hünerlerini sergilemeye başlamıştı. O hemşire kızın arabasının uzaklaşmasına mekanın önünde izlerken Harun bey destek olmak için eliyle damadının ve yeğeninin omzunu sıvazladı. Efsun için doğru adam olduğundan her geçen gün biraz daha emin oluyordu.
Güney'in mavi gözleri amcasına sevgiyle baktı. "Senin kızım için en doğru insan olduğunu en başından beri biliyordum. O gün o kaza olmasa da sizi Efsun'la bir şekilde tanıştıracaktım. Birbirinizi gördüğünüzde aşık olacağınızı hissetmiş gibi hep bu anın gelmesini bekledim. Ona gözün gibi baktığını, bütün ömrünü harcayacak kadar sevip koruduğunu biliyorum. Eğer bir gün ölüp gidersem gözüm asla arkada kalmayacak Güney!" Güney üvey amcasının elini tutup avuçlarının arasına alarak sıktı. Bu işi çözüme kavuşturmuş olmanın verdiği iç rahatlığını dünyalara değişmezdi.
"Benim için çok değerlisiniz amca! Sizin kanınızdan bile değilim oysa ama kan bağından daha değerli bir bağ ile beni kendinize bağladınız. Gönül bağı... Annemin çocuklu bir kadın olmasını aile bireyleri asla kabul etmedi ve oğullarına layık bulmadılar. Tek dertleri mirasın başka kandan birine yar olmamasıydı. Siz bana her zaman onlardan çok farklı davrandınız. Bizi koruyup kollamak için elinizden gelen her şeyi yaptınız. Holdingdeki haklarımı istemediğimi söylediğim halde koruyup benim için sakladınız. Babam her zaman benim için örnek alacağım yegane insan oldu. Gerçek oğlu olup olmadığımı önemsemedi ve üveyliğimi asla bana hissettirmedi. Şimdi de onun boşluğunu olabilecek en değerli şekilde siz dolduruyorsunuz. Bunu yapmak için her seferinde öne çıktığınızı ve bana rağmen baba gibi davrandığınızı biliyorum. Bundan sonra da size olan bağlılığım ve sevgim bitmeyecek!"
Harun bey oğuldan öte gördüğü Güney'in çekici hatlara sahip yüzünü omzunun üzerindeki boşluğa yerleştirdi ve sırtını sıvazladı. "Senin gibi insanlar hayatımda olduğu sürece asla sırtımın yere gelmeyeceğini biliyorum." Güney'in çalan telefonu aralarındaki samimi iletişimi bölen tek şey oldu.
Genç adam gözlerini devirip hevessiz bir şekilde ekrana baktı. Yine Kıvanç'ın zırvalıklarına tahammül edebilecek bir durumda değildi. Efsun defalarca çaldırmış ve kafasını şişirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştı. Şimdi bir de sarı civcivi çekecek durumda değildi. " of! Yine ne var Kıvanç? Umarım beni rahatsız etmek için önemli sebeplerin vardır."
"Evet var!" diye yükseldi Kıvanç. Bu hamlesiyle birlikte Güney gözlerini kapatıp telefonu kulağından biraz uzaklaştırma ihtiyacı hissetmişti. "Hayırdır yine!"
"Hayır değil Güney! Hem de hiç hayır değil! Kameraları yerleştiren dingilin kim olduğunu bulduk. Düşmanı boşuna uzakta aramışız dostum! Aklına gelmeyecek biri!" Güney çakmak çakmak gözleriyle amcasının telaşlı yüzünü taradı. "Sen neden bahsediyorsun?"
"Kameraları yerleştiren kişi Pierre'in ta kendisi! O ithal manyak Zahir'in adamı! Zahir'in isteği üzerine Taşpınar Malikhanesine gönderilmiş. Adam bunca zaman içimizde gölgesi gibi bizi takip edecek bir ajan bulundurmuş haberimiz bile olmamış!" Güney telefonu kulağından indirip aralanan dudaklarıyla güçlükle nefes aldı. Yutkunmasını duyan Harun bey de belirgin bir şekilde telaşlanmıştı. "Neler oluyor Güney? Neden rengin attı böyle?"
Güney titrek nefesini, takatsiz ellerini kontrol etmekte zorlanıyordu. Bakışlarına bir ölüm sessizliği işlenmişti. " Bunca zaman yılanı koynumuzda beslemişiz. İçimizdeki hain Pierre'miş! Ve ben onu Efsun'la aynı eve gönderdim. Allah kahretsin! Kahretsin!" Güney aracını otoparktan almaya bile yanaşmadan amcasını geride bırakıp kendini yol kenarına attı. Şimdi beklemenin ne yeriydi ne de zamanı. Harun bey kendisine yetişmeye çalışırken elindeki telefonla Efsun'u defalarca aramış fakat en ufak bir cevaba ulaşamamıştı. "Aç şunu Efsun! Aç! Senden bir haber almak zorundayım! İyi olduğundan emin olmak zorundayım!" Efsun'u bıraktığı evden çok uzaklaşmış sayılmazdı ama ne durumda olduğu fikri ölümcül düşünceleri beynine taşıyordu.
Çevirdiği taksinin şoför koltuğuna yöneldi. Aracın kapısını açarak içindeki adamı yakasından tutup zoraki dışarı çıkardı. "Ulan ne oluyor be!" Harun bey bir deste dolusu bank notu taksicinin eline sıkıştırdığında Güney çoktan koltuğa yerleşmiş ve rüzgâr estirerek sertçe kapısını kapatmıştı. Harun bey kendilerini meraklı gözlerle izleyen taksiciye "Aracı getireceğiz! Benden haber bekle! Parasal karşılığı neyse alacaksın!" Diye seslendi. Bunu yaparken çoktan aracın diğer koltuğuna yerleşmiş ve kapıyı kapatmıştı. Taksici kafası karışmış bir şekilde arabasının egzoz dumanlarını izlerken çoktan kendilerini ana caddeye atmışlardı.
Güney korumalarının başındaki adamı arayıp Efsun'u kontrol etmelerini söyledi. Pierre'le ilgili gerçeği bir cümleyle anlatmış ve gerekirse kapıyı kırarak Efsun'u o adamdan kurtarmalarını söylemişti. Güney hiçbir trafik kuralına dikkate almayarak aracının lastiklerini ağlatırken telefonun hoparlöründen telaşlı bir ses yükseldi.
"Kapı kilitli Güney bey! Zile defalarca bastım ama kimse açmıyor. İçeride en ufak bir ses yok!"
Güney, " Kapıyı kırın!" dedi feryad eder gibi. " Efsun'un hayatı tehlikede! Bu sessizlik hayra alamet değil! İtfaiye, Çilingir, polis... Yardımcı olabilecek herkesi oraya toplayın. Ben ulaşmak üzereyim." Güçlü durmak için hiç olmadığı kadar çaba sarf ediyordu. Bugün Zahir'in tepkilerinden yanlış bir şeyler yapacağını anlamalı ve ona göre davranmalıydı. Yine su uyumuş ama düşman uyumamıştı. Zahir onlardan intikamını almak için fazla aceleciydi.
İstanbul'un trafiği en olmaması gereken yerde yine ayaklarını bağlamıştı. "Dayan Efsun! Seni ona bırakmayacağım! Bizi birbirimizden koparmalarına izin vermeyeceğim." O aracını dikkatini dağıtmayacak şekilde hızla sürerken Harun bey de hem kızına hem de uşağına ulaşmak için yan koltukta çırpınıyordu. " Allah kahretsin! Ne ses var ne soluk! Daha kaç kez evladımla sınanacağım?"
***
Pierre elindeki telefona şeytani bir tebessümle baktı. Bakışları koltukta sere serpe uzanan Efsun'u bulduğunda gülüşü daha da tehlikeli bir hâl almıştı. Kendi telefonundaki son aramayı cevaplandırıp kalçasını koltuğun sırtına yasladı. "Emredersiniz efendim! Efsun Taşpınar Atasoy şüphe çekmeyecek şekilde elim bir kazaya kurban gidecek! Emrettiğiniz gibi planımızı uygulamaya koyacağım." Birkaç küçük kıkırdamanın ardından gri renkteki koltuğun etrafından dolaştı ve çevik bir hamleyle Efsun belinden ve bacaklarından kavrayarak kucağına aldı. Bakışları ürpertici bir şekilde genç kadının hilal kaşlarında, halsiz kıvrak dudaklarında dolaştı. Gülüşleri geniş omuzlarının hafifçe sarsılmasına sebep olmuştu.
"Bana karşı her zaman nazik ve güler yüzlü oldunuz Efsun hanım! Bu güzel davranışlarınızdan ötürü müteşekkirim! Fakat paramı o ödüyor ve inanın bana uşak maaşından fazlasına sahip olmak güzeldi!" Efsun'un başı küçük mırıltılar eşliğinde geriye düştü ve uzun kahverengi saçları bir şelale gibi Pierre'in manşetlerinden aşağıya döküldü. Üzerindeki mavi çiçekli elbise ve masum sade yüzü kötü karakterli adamı yumuşatmak için yeterli değildi.
Pierre dış kapının ardından yükselen seslere aldırış etmeden Efsun'u hızlı olmaya çalışarak üst katta kadar taşıdı. Delil bırakmamak için beyaz eldivenleriyle ve ayaklarına geçirdiği galoşlarla fazlasıyla hazırdı. Patronunun başını merdivenin tırabzanlarına çarpmamak için azami gayret gösteriyor, planladığı ölümü olabilecek en doğal hale getirmeye çalışıyordu.
Banyonun kapısı gıcırtıyla aralandı. Pierre kendisinden beklenilecek şekilde ustaca Efsun'u açtığı duşa kabinin oval elips şeklindeki küvetine yerleştirdi. Efsun'un üm bedeni ölü gibi o seramik dokuyu kaplamıştı. Mavi, kalın askılı elbisesi diz kapaklarıma kadar yukarı sıyrılmış, alnı saç diplerindeki küçük telleri ıslatmıştı. Yüzü ifadesiz, dudakları küskünce kıvrıktı. Pierre'in içirdiği ilaç derin uyku haline düşmesinde aslan payına sahipti ve en güzeli de ilacın adli tıpta asla fark edilmeyecek olmasıydı.
Uşak muslukları sonuna kadar açıp küvetin an be an doluşunu korkusuz bakışlarla izledi. Eline aldığı bozuk fön makinasını banyonun diğer ucundaki prize taktı. Elektrik kaçırdığını çok iyi biliyor ve planına dahil etmekte en ufak bir sakınca görmüyordu. Fön makinasını yere bıraktığında küvet neredeyse tamamen dolmak üzereydi.
" Taşpınarların genç varisi uyuyakaldığı küvette elektrik kaçıran fön makinası yüzünden korkunç bir şekilde can verdi." Birkaç dakika sonra banyodaki küvet taşmaya başlayacak ve akan su yavaş yavaş fön makinasının üzerine gelecekti. Bu kusursuz plan Zahir'in intikamının başlangıcı Pierre'in ise şatafatlı bir hayata merhaba deyişi olacaktı.
Merhaba canlarım. Hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum. Orucun damkta bıraktığı tatlı lezzetle günlerimiz biraz daha koşuşturmalı geçiyor. Ama halimden memnunum. ☺️✨ Umarım hepiniz iyisinizdir.
Bu bölüm olayların yavaş yavaş çözülüşe geçtiği diyalogları barındırdı. Önümüzdeki bölüm de heyecan ve romantizm ağırlıklı olacak. Henüz tam tasarlamasam da aklımda fikirler var. Öncesinde ARTEMİSİN GÖZYAŞLARI’nı kaleme alacağım. Finalden sonra AG bitene kadar yeni kurgu duyurmayı düşünmüyorum . Halihazırdaki kitaplarımı düzenleyebilirim . Şimdilik hoşçakalın ❤️❤️❤️
İnstagram: seyma_yldz_koc
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.28k Okunma |
440 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |