
Medya: Kalp kalbe karşı derler (Aslı Güngör) 🎶🎶
Selam canlarım
Umarım iyisinizdir iki haftadır görüşemedik özlendiniz ☺️✨Biraz kötü günlerden geçtim maalesef ama iyi olmaya çalışıyorum. Satır aralarına yorumlar atıp destek olursanız çok sevinirim. Yıldızlarınızı ve takiplerinizi bekliyorum.
Güney’in kaleminden
Aracı bir an bile beklemeden sert frenle durdurdum. Amcam da bu hareketimle birlikte benim gibi öne savrulmuştu. Asfaltı tepeleyerek büyük kapıdan geçtik. Alnım ter içindeydi. Nefes alışverişlerim ise düzensizdi. Kalbimin çarpıntısı elimin ayağıma dolaşmasına sebep oluyordu. Karşımızda bir koruma ordusu bulmuş ve görmek istediğim tek yüze erişememiştim.
Kapıyı balyozla kırmaya çalışıyorlardı. Ne yazık ki bunun epey zaman alacağının farkındaydım. Korumanın elindeki silahı alıp anahtar bölümüne bir şarjör dolusu ateş ettim. Geri çekilip hızla bacağımı haşadı çıkan kapıya indirdiğimde kendimi içeri girebilmiştim. Tek bir söz dahi söylemeden kendimi merdivenlerde bulmuştum. Amcam da arkamdan gelip benimle birlikte Efsun’u odalarda aramaya başladı. Adını haykırıyor, ona dair bir ses, bir iz bulabilmek için deliriyordum.
“Efsun! Yalvarırım ses ver!” Dedim kan ter içinde. Geçen saniyeler sinirlerimi daha da geriyordu. Kilitli banyo kapısını gördüğümde kapı kolunu birkaç kez zorladım. Açılacak gibi durmuyordu. Amcam, “ Efsun yavrum lütfen ses ver! Neredesin?” Diye haykırdı. Ne büyük bir korku yaşadığını biliyordum. Onu bir kez daha kaybetmekten delicesine, ölürcesine korkuyordu.
Bir kez daha ayağımı kapıya sertçe indirdim. Neyse ki beni zorlamadan kapı kendiliğinden açıldı. Banyonun içi koridorun aksine çok daha aydınlıktı. Gözlerim önce şırıl şırıl akan su birikintisini ardından da küvettin içindeki akan musluğu gördü. Efsun’u küvette ölü gibi yatıyor halde görünce tüm bedenimin kasıldığını, ruhumun bedenimden çekildiğini hissettim. Küvet başına kadar suyuyla dolmuştu ve Efsun burnunun ucuna kadar gelen su yüzünden boğulmak üzereydi.
O an yerde fişe takılmış bir şekilde duran fön makinası dikkatimi çekti. Pierre kendini suçsuz göstermek için her şeyi düşünmüştü. Amcam Efsun’un bulunduğu küvete doğru koşup kızını koltuk altından kavradı ve yüzünü sudan kurtardı. Benim ilk işim fön makinasını fişten çekip duvara fırlatmak olmuştu. Dudaklarımdan firar eden haykırış yaşadıklarımıza karşı bir isyan niteliği taşıyordu.
Harun amcam “Kızım” diye saçlarına okşarken ellerim sevdiğim kadının yanaklarını kavradı. Kendimi küvetteki suyun içine bırakmıştım. “Efsun kendine gel! Yalvarırım aç gözlerini!” Nabzını kontrol ettim. Yaşıyordu. Bizi bırakmamıştı.
“Affet beni!” Diye ağlamaklı sayıkladım. “ Seni koruyamadığım için affet!” Üzerindeki mavi elbiseye nemli gözlerle baktım. Bedeninden bir şelale gibi dökülen sular içimdeki yangınları söndürmeye yetmeyecekti. Yüzünün bembeyaz olduğunu, uzun kahverengi saçlarının döküldüğü küvetin içinde ahenkle dalgalandığını görebiliyordum. Bir insan ölüme giderken bile nasıl bu kadar güzel olmayı başarırdı?
“Kaçıyor!” Duyduğumuz haykırış amcamın öfkeli bakışlarını sesin geldiği tarafa yönlendirdi. Bakışlarıyla Efsun’u işaret edip, “Onu buradan çıkar! Gerekeni yapacağım!” dedi. Amcam korumaların işaret ettiği tarafa yönelirken bacaklarını kollarımın arasına alıp belinden destek olarak onu kucakladım. Başını geriye bırakmış yüzündeki su damlacıklarından habersiz derin bir uykuda gibiydi. Küvetten çıktığımda artık ben de sırılsıklam bir haldeydim. Islanmayan tek yer saçlarımdı.
Onu dikkatli bir şekilde korumaların arasından geçirip yatak odasına götürdüm. Pierre ve Zahir’e hesap sormak için sabırsızlansam da Efsun’un bana ihtiyacı vardı ve iyi olduğundan emin olmadan onu asla yalnız bırakmayacaktım. O kucağımda iken sırtımla kapıyı örtüp içeri kesik nefeslerim eşliğinde girdim. Sarsmadan yatağın üzerine bıraktım.
Mavi ıslak elbisesiyle beyaz renk yatağın üzerinde güzellik meleği gibi uyuyordu. Ona hasretle bakan gözlerim yüzünün her bir zerresini aşkla izlerken ellerim ıslak saçlarının arasında sevgiyle dolaştı. Belinden kavrayıp gövdesini göğsüme doğru yükseltmiş ve sağ elimle de dizlerime yasladığım kadının boynuna destek olmuştum. Yanaklarınızı birbirine bastırıp tüm ruhumu okşayan o güzel kokuyu ciğerlerime çektim.
“Özür dilerim sevgilim! Affet beni! İstemeden de olsa seni onun kucağına ittiğim için affet! Düşünemedim! Onun bir hain olabileceğini çok daha erken fark etmeliydik.”
Parmaklarım ensesini okşayıp onu bana daha çok yaklaştırdı. “Aşkım, ömrüm!” Gözlerimi kapatıp teninin kadife yumuşaklığını bedenimin her bir zerresinde hissetmeye çalıştım. “Sana bir şey olsaydı buna dayanamazdım. Öldürürdüm o adamı! Gözüm başka hiçbir şey görmezdi.”
“Güney!” Sayıklayışı onu bedenimden biraz daha uzaklaştırmama sebep oldu. “Buradayım! Kimsenin seni incitmesine izin vermedim Efsun.” Gözlerini araladığında mavi bakışları yüreğime yine sıcacık bir iklime taşıdı. “ Dudakları tebessümle aralandı ve yanağındaki o tatlı çukur hareket eden mimikleri ile daha da belirginleşti.
“Yanımdasın! İyi ki!” Dudaklarımı çenesine bastırıp sessiz bir öpücük bıraktım. “Ben senden vazgeçebilir miyim hiç? Sensiz kalbim atar mı sanıyorsun?” Kendine gelmek için ne kadar çaba sarf ettiğini görebiliyordum. “ Pierre!” dedi sayıklar gibi. “O pislik gereken cezayı görecek!” Dediğimde alnını göğsüme yaslayıp parmaklarıyla şakaklarını ovdu. “Beni…”
“Sus ne olur? O cümleyi kurma! O sözcüğü dile getirme! Ben senin adını ölüm kelimesiyle yan yana getirmeye bile tahammül edemem.” Midesini tutarak öğürdüğünde başının döndüğünü, yüzünün renginin büsbütün kaçtığını fark ettim. Onu belinden kavrayıp yataktan kısmen uzaklaştırdım. Islak saçlarını yüzünden uzaklaştırıp midesini boşaltması için ona yardım ettim.
“Iyak! Bu iğrenç,”dedi. Güldüm. Beni şu halde bile güldürüyordu. “Bakma! Benden soğuyacaksın!” Yeniden öğürmeye başlamış ve içi dışına çıkmış bir vaziyette ağzındaki kalıntıları tükürmüştü. “Senden asla tiksinmem Yıldız perisi! Sen benim Karımsın! Her şeyimsin!”
Başını nihayet kanalizasyona çevirdiği zeminden kaldırıp geriye doğru bıraktı. Ona göğsümle destek olmuş ve önce alnındaki terleri ardından da ağzının kenarındaki lekeleri silmiştim. “Çok kötüyüm!” Dedi sayıklar gibi. Yeşil ile beyaz arasında gidip gelen yüzü kalbimdeki sızıyı daha da belirgin kılmıştı.
“İyi olacaksın!” Korumalardan birini seslenip sırılsıklam bir haldeki kadına destek oldum. “Hemen aile doktorunu ara! Sallanmadan buraya gelsin!”
“Emredersiniz efendim!” Alnını göğsümün üzerinden çekip başını geriye doğru bıraktı. Artık gözleri mavi bir deniz andıran masumiyetiyle karşımdaydı ve tüm duygularını ele veriyordu. “Sana kaç kez daha hayat borçlu olacağımı bilmiyorum.” Bunu sayıklar gibi uyku halinde söylemişti. Dolu dolu gözlerle gülümsedim. “ Anlaşabiliriz. Sen benimle yaşa ben de bana olan tüm borçlarını kapatayım. Bence adil bir fikir.”
Parmak uçları ardından dudaklarıma dokundu. Bakışlarında beliren tutkulu ifadeden beni sıcacık öpmeyi ne kadar çok arzuladığını görebiliyordum. “Bundan daha kârlı bir anlaşma yapmamıştım!” Bacaklarını belimin iki yanına yerleştirip kucağımda bana sımsıkı sarıldı. “ Güney!” Belini kavrayıp onu kendime daha fazla bastırdım ve omuzundan boynuna dolu dolu bir öpücük aldım. “Sana bir şey olsaydı n’yapardım ben?” Kin gözlerimden aktı. “O Allah’ın cezaları! Seni benden koparana kadar durmayacaklar.” Yüzü boynumdan arta kalan o boşluktan uzaklaştı ve burunlarımız birbirine değecek kadar dudaklarıma yaklaştı. Şimdi bunların zamanı değildi.
Dudaklarının titrediğini, dişlerin birbirine vurarak tıkırdadığını görebiliyordum. Ellerimle üşüyen kollarını tutup buz küpüne dönen derisini hissettim. “Üşüyorsun! Soğuk suyun içinde kaldın! Hastalanacaksın!” Bana bir şey söylemesine izin vermeden bedenini kucağımdan indirip gardroba yöneldim. İçinden uzun kollu, mavi bir pijama takımı çıkarıp iç çamaşırlarının bulunduğu çekmeceye yöneldim. Sırtındaki fermuarı açıp eteklerinden yakaladığı mavi elbiseyi o tir tir titrerken bedeninden sıyırdım. Üzerinde beyaz iç çamaşırları kalmıştı. Onlar da en az elbise kadar sırılsıklamdılar. Benden çekinip bakışlarını kaçırsa da onu bu şekilde bırakmamaya kararlıydım.
Sütyeninin klipsini çözüp bakışlarımı ondan çevirerek kollarından çıkardım. Aşağıda hâlâ amcamın öfke dolu haykırışları yükseliyordu. Şu an tek derdim karımın iyi olduğundan emin olmaktı. Pierre ve Zahir’e bu sefer insaflı davranmayacağımı biliyordum ama Efsun benim için her şeyden daha önemliydi.
Çekmeceden aldığım havluyla hasret kaldığım bedeni gözlerimden sakınarak kuruladım. Onu incitme fikri kalbimi sıkıştırıyordu. Deniz gözleri kızarmış uyku mahmurluğu ile hemhal olmuştu. Havluyu nihayet bedeninden uzaklaştırdığımda rahat etmesi için ipli bir çamaşırı gövdesine giydirdim. Ben eşofman takımının üstünün düğmelerini açarken o çoktan altındaki ıslak çamaşırdan kurtulup yenisini giymişti. Benden rahatsız olmasını istemiyordum. Bu yüzden elimdeki işle oyalanıp ona gereken zamanı verdim. Henüz birlikte olamamıştık. Bu işi bizden daha beceriksiz karşılayan yok gibiydi.
Kıkırdadığında kaşlarımı çatıp bakışlarımı yeniden güzel yüzüne yerleştirdim. “Çok tatlısın!”
“Ne?!” Sözü yüzümdeki sert ifadeyi değiştirmemişti. Omuz silkip haylazca alt dudağını ısırdı. “Karınım ama hâlâ bana bakmıyorsun! Dokunmuyorsun da!”
“Birileri çoktan iyileşmiş! Bana akıl vermeye bile başlamış.”
“Bende akıl fikir koymadın ki!” Ona sımsıkı sarıldım. Yanımdayken sanki hayat duruyordu. Bu kavuşma bu kadar uzamamalıydı. Yatağa uzandığında kendimi üzerine bırakmaktan bir an bile tereddüt etmedim. “Çok özledim Efsun. Ne çok yaraladık birbirimizi. O pisliğin bizi birbirimize düşürmesine neden bu kadar kör kaldık? Mutluluk bir nefes kadar yakınımızdaydı oysa! Ona sahip olmayı bile beceremedik.” Alnından öptüm. Elleri göğsümün üzerini bulup beni cesaretlendirir gibi okşadı. “Ben senden asla vazgeçmem! Bana kızdığında kalbimin acısı hiç dinmiyor. Bir şeylerin seni benden soğutması düşüncesini kaldıramıyorum.” Çenesindeki o sevimli çukuru öptüm.
“Beni senden soğutmaya hiçbir şeyin gücü yetmez. Her kaybedeceğimi düşündüğümde içimdeki kara deliklerde kayboluyorum. Sen bana yazılmışsın. Hiçbir gerçek bunu gölgeleyemez.” Dudaklarıma kapandı. Git gide şiddetlenen bir öpücüğün esiri olmuştuk. Şu an ne yeriydi ne zamanı. Keşke kalbim de bu durumun gerçekliğine bu kadar kör kalmasaydı.
Kapı tıkırtısı aramızdaki tüm yakınlaşmanın bağrına incir ağacı dikti. “Lanet olsun!” Dedim. O da uzandığı yataktan yumruk yaptığı elini sertçe yaylara indirdi. “Orangutanlar bile bizden daha fazla yapıyor bu işi!” Kıkırdadım. Romantik anların katili bu sefer kimdi acaba? Ellerim onun bacaklarını okşarken, “Ne istiyorsun?” Diye bağırdım. Ses korumaların başındaki adama aitti.
“Pierre yakalandı efendim! Bahçe duvarından atlamaya çalışırken bulundu.” Efsun iç çekerken, “Geliyorum!” Dedim. Onun halsiz olduğunu biliyordum. Şimdilik uyuması ve dinlenemesi onun hayrına olacaktı. Ama bu gece onu kendi haline bırakmaya da hiç niyetim yoktu.
Ben eşofman takımına uzanırken bir anda alıp üzerine geçirdi. “İyi değilsin!”
“Haklısın!” Dedi gözlerini kaçırarak. “Biraz dinlen! Doktora muayene olacaksın! Sana ne verdiğini bilmiyoruz.” Başını aşağı yukarı salladı ve kendini sırtüstü yatağa bıraktı. Üzerini mavi bir battaniye ile örtüp alnına dudaklarımı bastırdım. “Ama boşuna heveslenme! Bu gece benden kaçışın yok!” Gülümsedi. Sanırı. O da en az benim kadar bu fikirden hoşlanmıştı.
Kapıyı ardından örtüp gözlerim kinle karanlığa gömülmüştü. Hızla merdivenleri inip karşımda sağlı sollu dizilmiş bulunan koruma ordusunu aştım. Bahçeye açılan dış kapıyı sertçe kapattığımda amcam dahil bahçede bulunan herkesin bakışları bana dönmüştü. Dişlerimi gıcırdatıp yumruklarımı sıktım. Bir delilik yapmamak için kendimi zor tutuyordum.
“P. Herif!” Sözümün akabinde sağ yumruğum hainin ağzının üstüne yerleşmişti. Amcam öne çıkmak istese de haklılığımı düşünüp kenara çekildi. Pierre arnavut kaldırımlarıyla bezeli bahçe zeminin üzerine kıç üstü yuvarlandı. Kesik soluklarının arasında bana bakarak ağzındaki kanı yere tükürmüştü. Bu kadarıyla yetinemeyecektim. Onu yakasından tutup yüzüne balyoz gibi beş yumruk daha indirdim. İnlemeleri daha da sesli bir hâl almıştı. “Dur Güney! Başını belaya sokacaksın?”
“Geber pislik!” Haykırışım eşliğinde ona kafa attım. Amcamın eli beni göğsümden bir kemer gibi sardı ve eğildiğim adamın üzerinden kaldırdı. “Bırak! Polisler gelmek üzeredir!” Omuzlarım sarsılıyordu. Ciğerlerim sanki heyecandan göğüs kafesime sığmaz olmuştu. “Şerefsiz!” Dedim soluk soluğa.
“Hesabını kanunlara verecek!” Pierre’i yerden kaldırıp bahçedeki büyük elektrik direğine sertçe savurdum. “Ulan bana kalsa seni elektrik kablosuna bağlar bağırta bağırta öldürürdüm. Sen amcama dua et!” Suratı bir Fransız olduğunu ele verecek kadar Avrupai detaylara sahipti. Sırıttı.
“Mersi!” Küstah cevabına karşılık üzerine atılmak istedim. “Güney yeter! Seni kışkırtmasına izin verme!”
Üzerine bir kez daha atılmak istediğimde amcam ve birkaç koruma önüme geçti. Olanları düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum. Bu adam soframa oturmuş, evime girmiş , aileme katılmıştı. Ve aynı adam karımı öldürmeye çalışmıştı.
“Onu buradan uzaklaştır!” Amcamın sözünü duyan Kıvanç beni sürükler gibi aracına yöneltmişti. “Sakin olmayı öğrenmen gerekiyor dostum!” Sözlerine göz devirerek küfürle karşılık verdim. Arabasına sert bir tekme savurmuş ve bitmek tükenmek bilmeyen öfkemi ondan çıkarmaya çalışmıştım.
“Bu benim arabam star dostum! Lütfen onu incitmekten vazgeç!” Onun yakasını tutup araca doğru eğdim. “Ulan başlarım senin arabana! Benim canım yanlış yerlerimde atıyor sen kalkmış araba muhabbeti yapıyorsun.” Afallamıştı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan pişmiş kelle gibi sırıttı. “Beni öpecek misin?”
“Ne?” Göz oynatıp cilveli cilveli sırıttı. “Yani tam da üzerimde öyle bir şey yapacakmış gibi duruyorsun da o bakımdan! Keşke dişlerimi fırçalasaydım! Umarım yakın zamanda soğan yememişimdir. Sanırım geçen hafta annemin dolaba attığı mantıları sarımsaklı yoğurtla yeme gafletinde bulunmuştum. Ama yine de temiz sayılırım.” O avucunun ortasına oh oh diyerek üflerken yakasından tutup onu yere doğru fırlattım. “Manyak mısın lan sen?”
“Evet!” dedi gururla. Kaşımın birine kaldırıp ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. “Sonunda sinirlerini gevşetmemeyi başardım!”
“İt herifin tekisin bunu biliyorsun değil mi?” Elini Süperman gibi kolunu yukarı doğru kaldırıp coşkuyla, “İtman!” Diye bağırdı. Küçük bir oğlan çocuğundan hiçbir farkı yoktu. Utanmasa birlikte misket oynamayı falan teklif edecekti. “Kalk hemen! İşimiz var!” Çocuk gibi dudaklarını büzerek, “Bana ne bana ne?” diye mızmızlandı. Sinirle burun kemerimi sıkıp içimden koyunlarımı saymaya başladım. “Bir iki üç!” Hevesle el çırptı. “Yoksa bu doğacak çocuklarımız mı? Ah seni o kız kurusuna kaptırmamalıydım.” Her şeyi gırgıra almasına sinir oluyordum. “Şimdi Pelin’i arayıp tazminatını hazırlamasını isteyeceğim. Sanırım kovulup dava edilmek istiyorsun!” Gözlerini Tom ve Jerry’deki sosyetik dişi kedi gibi kırpıştırdı.
“Manyak mısın lan sen! Aklınla oynamak için bu lafla bugünü mü buldun?” Göz atıp avucunun içini öptü ve öpücüğü üfleyerek bana gönderdi. “ hadi Star dostum! Beni kucaklayıp hemen kaldır. Aşk bezirganı olmak için doğru gündeyiz. Yere öyle hızlı düşürdün ki oturacak yerlerimi hissetmiyorum.” Göz devirdim.
“Benimle sevgilinmişim gibi konuşma! Yoksa bir yumruğu da sen suratına yiyeceksin.” Çapkınca dudaklarını kıvırdı. “ Hadi beni kucakla! Birlikte aşk yuvamıza gidelim!”
“Allah’ım sen sabır ver!” Onu kendi haline bırakıp telefonumu kaydırdım. “Söyle! Umarım boş goy goy yapmıyorsundur.” Arayan Zahir’in peşine taktığım adamdı. “Zahir bey Taşpınar malikanesine gitti Güney Bey” Telefonu parmaklarımın arasında sıktım. Adını duymak bile bir canavara dönüşmem için yetmişti. Efsun haklıydı. İnsan bu kadar kötü bir adama karşı çok sabırlı kalamıyordu.
“Onu takip et! Ben hemen oraya geliyorum.” Yerde nazlanmakla meşgul olan Kıvanç’ın cebine elimi atıp anahtarlarını çıkardım. “İstersen burada kök salıp meyve verebilirsin! Ben Zahir’in icabına bakmaya gidiyorum.” Ben şoför koltuğuna yerleştiğimde yerden zıpkın gibi sıçrayıp aceleyle yan koltuğa bindi. “Tatlış! Umarım beni burada kurtlara yem etmeyi düşünmüyorsundur.” Anahtarı çevirip aracı park edildiği yerden çıkardım.
“Elbette düşünmüyorum. Ben o kadar vahşi değilim.” O gülümseyecek gibi olurken mayışmasına izin vermeden sinsi sinsi sırıttım. “Zavallı kurtlara bu işkenceyi yapmayacak kadar düşünceli bir adamım. Seni yeyip midelerini bozabilirler. Daha iştah açıcı bir şeyler yemelerini tercih ederim.”
“Ah sevgili star dostum. Çok acımasızsın! Minik kelebeğine fazla kırıcı davranıyorsun!” Diye ciyakladı. “Kelebeğim! Hıh! Sarı yarasa! Uğursuz baykuş seni!” Kıkırdadı. Benimle atışmayı seviyordu ve sinirlerimi gevşetmenin yolunu iyi biliyordu. Kısa, kestirme yollardan nihayet malikanenin kapısına gelmiştim. Korumaların yüzü bembeyaz olmuştu.
“O p… nerde?” Korumaların başı olan sarışın adam kekeleyerek öne çıktı. “Ş-şey efendim! O geldi ve…” Onu göğsünden sertçe ittim. “Kes sesini! Nerde?” Kravatını gevşetip gözleriyle bahçe kapısını işaret etti. Onu geride bırakıp peşimden koşan Kıvanç’ı beklemeden içeri girdim. O şerefisizin buraya neden geldiğini biliyordum. Hisselerini kurtarmak için Ahuzar Hanım’dan ve Sare Hanım’dan para dilenmek istiyordu.
İçeri girip dar bahçe girişini ve sarmaşıkları geride bıraktım. Nihayet çiçeklerle ve peyzaj mimarisiyle süslenmiş yolu aşıp havuzun olduğu yere gelmiştim. Karşımda ilk gördüğüm kişi Ahuzar Hanım olmuştu. Annemi hiçbir zaman gelini olarak kabul etmeyen, her fırsatta dul olduğu için aşağılayıp reddeden bir kadındı. Güçlü bir babam vardı. Beni gerçek oğlu gibi görmüş ve asla sırtını dönmemiş, üveyliğimi hissettirmemişti. Bu yüzden şanslı sayılırdım. Ne yazık ki üvey babaanneme karşı sevgi besleyemiyor, saygısızlık etmemek için de çaba sarfediyordum. Hava çoktan kararmıştı. Bahçe ışıkları büyük elips şeklindeki havuzun üzerinde yansımalar bırakıyor, yansımalar minik dalgalanmalarla görsel şölen sunuyordu.
Zahir kravatı karnına kadar gevşetilmiş bir şekilde sinirden titreyerek Ahuzar Hanım’ın karşısında duruyordu. Şu an tek derdim Efsun’a yapılanların hesabını sormaktı. Holdingin canı cehennemeydi. Beni gördükleri an ikisinin bakışları da üzerime çevrildi. Zahir’in kaşları havalanırken, Ahuzar Hanım’ın yüzü gerginlikle kasıldı.
“Aşağılık herif!” Onu yakasından kavrayıp Pierre’ye yaptığım gibi yüzüne yumruğumu geçirdim. Zahir yere yuvarlanırken Ahuzar Hanım’ın dudaklarından bir feryat firar etti.
“Dur! Ne yaptığını sanıyorsun?” Zahir’i yakalayıp başını sertçe duvara yapıştırdım. “Güney dur!” Diye haykırdı. Zahir inlerken, “Yeter Ahuzar Hanım!” Diye bağırdım. Gözleri kısılmış, bakışları kinle üzerime çevrilmişti. Evdeki çalışanlar havuzun etrafını sararken, olaylara en başından beri şahit olmak zorunda kalan Doruk’a üzüntüyle baktım. Onun orada olduğunu fark etmemiştim. Zahir’in burnundan kanlar akıyordu ve üst dudağı kıpkırmızı kesilmişti. Koluyla burnundaki kanı silip güldü. Bu beni daha da delirtmişti.
“Ne yaptığını sanıyorsun aptal çocuk! O bir Taşpınar!” Yumruklarımı sıktı. Parmak boğumlarım belirgin bir şekilde beyazlamıştı. “O bir hain! Bir katil!” Diye bağırdım. İşaret parmağım tahkir eder gibi onu göstermişti. “Neler yaptığından haberin var mı?” Dediğimde geriledi. “Efsun’u öldürmeye kalktı. Torununu… Evime Fransız casusuyla kameralar yerleştirdi. Özel hayatımı kayda aldı. Harzem’i öldürdü. Holdingi dolandırdı. Doruk’u sizle birlikte annesinden kaçırdı ve uygun donörleri bizden gizleyerek aylarca ölümle burun buruna yaşamasına izin verdi. Peki ya amcam?!”
Amcamın adını duymak dudaklarının titremesine sebep oldu. “Harun’a ne olmuş?” Histerik bir şekilde güldüm. “Amcamın başına gelenlerin bir kaza olduğunu düşünecek kadar saf değilsinizdir umarım? Babaanne!” Son sözümü bastıra bastıra onu sinir etmek için söylemiştim. Beni asla başka kandan olduğum için kabul etmeyecekti.
“Harun amcamı ortadan kaldırmaya çalışan kişi Zahir’in ta kendisi!” Ahuzar Hanım’ın titrek elleri güçsüzce iki yanına düştü. Bakışları Zahir’de öfkeyle oyalandı. “Bu saçmalığa inanmayacaksın değil mi?”dedi Zahir dalga geçer gibi. Rahatlığı delirmeme sebep olmuştu. “Gerçek bu!” Dedim bağırarak. “Bunca zaman beni ve Efsun’u ailenize kabul etmediniz ve yerimize Zahir’i bağrınıza bastığınız. Koynunuzda yılan beslediğinizi ne zaman göreceksiniz Ahuzar Hanım? Sırf kan bağı var diye onu bana tercih ettiniz! O ise oğlunuzu öldürmeye çalıştı. Sizi mirasa konmak için kullandı!”
“Bunlar ne demek oluyor Zahir?” Zahir dişlerini sıkarak tısladı. “Yalan söylüyor. Böyle bir şey olmadı. Her şeyi saptırarak beni saf dışı bırakıyor” Gülüp eğlenir gibi etrafımda dolaştı. “Taşpınar holdingin hisslerinin tamamını ele geçirme derdinde.” Bana döndü. “Efsun’la neden evlendiğini bilmiyor muyuz sence? O saf kızı kullanıp mal varlığına çökmek istedin!”
“İğrençliğin her geçen saniye artıyor! Beni kendinle karıştırma. Biz gerçekler ortaya çıkmadan çok önce de birbirimize aşıktık. Onunla tanışmama sebep olan amcamdı.” Onun gırtlağını sıkıp örseledim. Ellerimi indirip boğazını benden kurtardı.
“İşine geldi. Çünkü ikiniz de en başından beri beni bu ailede istemediniz. Şirketteki hisselerimi borçlandırarak elimden almaya kalktığınız. Bana oyunlar oynadınız. Şimdi tek derdin Efsun’dan bir çocuk peydahlayıp ailedeki yerini sağlamlaştırmak değil mi? Böylece mirastaki payını arttıracaksın.” Üzerine yürümek istediğimde Ahuzar hanımın sesiyle irkildim. “Birbirinizi yemeyi kesin!” Kıvanç aracı park edip soluğu ilk fırsatta avukatla birlikte yanımda almıştı.
“Yaşasın! Nihayet çılgın olayları kaçırmadığım bir günün içindeyim.” Zahir’le aynı anda ona ters ters baktık. Şu tek kişilik parti modundan bir türlü çıkamıyordu. Bu adamın sevgilisi ona nasıl dayanıyordu anlamış değildim. Zavallı kıza acımamak mümkün müydü?
“Ben senin gibi bir adam değilim. Sahip olduğum her şeyi kendi ayaklarımın üzerinde durarak Kazandım. Yeteneğimi kullanarak Türkiye’nin sayılı isimlerinden biri oldum. Şimdi hâlâ utanmadan beni kendinle kıyaslamaya nasıl cüret edersin?” Daha fazla dayanamayıp ona kafa attım. Yamuk top kütlesi gibi sendeleyip devrildi.
“Aşağılık yaratık! Hâlâ nasıl yalanlar söyleyerek beni kandırmaya çalışırsın?” Ayağa kalkıp üzerindeki tozu toprağı silkeledi. Gözleri yorgunluktan mosmor kesilmişti. Göz hatlarının çöktüğünü dudaklarının kuruduğunu görebiliyordum. Şimdi yüzüne bir de benden kalan yeni izler eklenmişti.
“Neden gerçekleri duymak zoruna gidiyor? Şu cafcaflı hayatında Efsun gibi sıradan bir kıza yer vermek istediğine bizi inandırmaya çalışacak kadar saf olamazsın değil mi?”
“İstediğine inan köpek! Seni ikna etmek gibi bir derdim yok. Benim hakkımda ne düşündüğünüz umurumda bile değil. Efsun’la birbirimizi seviyoruz ve sana rağmen senin olmadığın mutlu bir hayatımız olacak. Buna ne yaparsan yap engel olamayacaksın?” Erol Taş’ı anımsatan kahkahası kulaklarımı doldurdu. İşaret parmağıyla göğsümün üzerini alayda dürtttüğünde yumruklarımı yüzüne geçirmemek için kendimi zor tutuyordum.
“Biliyor musun dostum boşuna çaba sarf ediyorsun. Beni holdingden atmaya senin gücün yetmez. Çünkü sevgili teyzem hisselerinin tamamını bana devretmeye karar verdi. Ben de o hisseleri güvendiğim bir arkadaşıma rehin karşılığı verip kendi hisselerimi kurtaracağım. Ve bu emrivakiye daha hazırlıklı olduğum bir zamanda hisseleri geri alıp teyzeme iade edeceğim.” Bana patronun kendisi olduğunu hissettirecek şekilde göz kırptı.
“Gördüğün gibi şeker çocuk! Zahir bir Güney sıfır! Beni fazla hafife alıyorsun!” Bakışlarım Ahuzar hanımın üzerinde acıyor gibi dolaştı. “Kime yardım ettiğinin farkında bile değilsin Ahuzar hanım! Oğlunu ve torununu öldürmeye çalışan bu serefsize sahip çıkarak kendi geleceğini de mahvediyorsun. Bugün onlara kalkan eller yarın senin gırtlağını da bulabilir. Bu adama nasıl güvenebildiğine akıl sır erdiremiyorum.” Zahir elindeki belgeleri bayrak gibi sallayıp 32 diş sırıttı.
“Kimin haklı kimin suçlu olduğunu zaman gösterecek. O güne kadar arkanı kollasan iyi edersin büyük star Güney Tunç Atasoy!” Ahuzar hanım yutkunurken Zahir sevinçten elini kolunu koyacak yer bulamıyordu. Onun bütün gururunu alaşağı etmenin tam sırasıydı. Ahuzar Hanım’ın sonradan gelen pişmanlığı sayemde bertaraf edilecekti.
Kahkahalarla güldüm. Onu aşağılamak için bundan daha harika bir an düşünemiyordum. “Erken seviniyorsun Zahir! Beni hafife alarak asıl en büyük hatayı sen yaptın. Ahuzer hanımın şirket hisseleri ve mal varlığı konusunda hiçbir devir hakkı olamaz. Zira kendisini çoktan hacır altına aldım.” İkisi aynı anda, “Ne?!” diye bağırdı. Yüzlerindeki ifade kahkahalarımın frekansını arttırmıştı.
“Sen neden bahsediyorsun Güney?” dedin sevgili babaannem kolumu hafifçe çekiştirirken. Duyduklarına inanamıyormuş gibi bir hali vardır. “ Neden bahsettiğimi anlayamadınız mı? Sizin Zahir’e bir şekilde yardım edeceğinizi düşünüp kendimce bazı önlemler aldım diyelim. Malum bazı şeyleri unutmaya başladınız. Kullandığınız ilaçlar da bunu doğrulayacak nitelikte. Holdingi ve holdingin içindeki çalışanlarımızı zarara sokabilecek yanlış bir hamlede bulunabilirsiniz. Amcamla birlikte bunu düşündüğümüzde holding menfaatlerini koruma kararı aldık. Bu yüzden bir süre bazı iş ve işlemlerinizde kısıtlamaya tabi tutulacaksınız. Neyse ki doğru hamlemiz sayesinde yanlış yapmanıza engel olabildik.”
“ Güney?” Bakışlarım sesin geldiği tarafı bulduğunda Efsun’un mavi gözleriyle karşılaştım. “Burada olmaman gerekiyordu. Dinlenmeni söylemiştim.” Amcam kızının koluna girip yürümesi için ona eşlik etti. Karımın hâlâ halsiz ve hasta göründüğünü kabul etmem gerekiyordu.
“ Harun! Bari sen bir şeyler söyle! Bu saçmalıklar da ne demek oluyor? Akıl alır gibi değil!” Amcam öne çıkıp birkaç gerimde durdu. “Şermin! Doruk’u alıp bize biraz izin verir misin? Bu konuşmaları duymasını istemiyorum.” Dolu dolu gözlerle bana bakan oğlum ürkekçe Şermin’in elini tutup bizden uzaklaştı. Onların tamamen gözden kaybolduğunu görene dek bekledik ve sessizliği ilk bozan amcam oldu.
“Hâlâ senden bir cevap bekliyorum.”
“Böyle olması gerekiyordu anne! Sana bir türlü derdimizi anlatamadım. Bu adam seni manipüle ederek bize karşı kullanıyor. Bundan çok daha kötülerini yapabilirdi. Önlem almamız ailemiz açısından en iyisiydi.” Ahuzar Hanım yıkılmış bir şekilde kalbini tuttu. Ama bu amcamı susturmaya yetmedi.
“ Ben sadece senin oğlun değilim aynı zamanda holdingden ekmek yiyen yüzlerce çalışanın da patronuyum. Onların haklarını korumak zorundayım. Yanlış bir hareketin telafisi mümkün olmayan kötü sonuçlar doğurabilir.” Ahuzar hanım neredeyse sinirden ağlayacak bir hale gelmişti.
“Kendi oğlum arkamdan iş çeviriyor. Anneni bir bunak gibi gösterirken hiç mi utanmadın Harun? Bu yeni yetme oğlan çocuğu mu senin aklına girdi?” Başını yazık eder gibi salladı. “ İnanılır gibi değil! Karnımda dokuz ay taşıyıp bugünlere getirdiğim oğlum düşmanım olmuş haberim yok!”
“Çarpıtıyorsun anne! Tek derdim ailemizi bu leş yiyici akbabadan korumak. Onu savunmaya devam edersen hepimizi bitirmek için bir an bile düşünmeyecek. Beni anlamanı istiyorum. Senden çok daha fazla şey biliyorum ve bildiklerim onu hapse tıktırmak için fazlasıyla yeter.” Öne çıkıp Harun amcamın yüzüne tokat atmak istedi fakat eli havada kalmış ve bu arzusundan yanlış bir şey yapmadan vazgeçmişti. Yüzündeki tüm mimiklerin titrediğini, gözlerinin öfkeden kan çanağına döndüğünü hissedebiliyordum.
“Yazıklar olsun!” Kuru bir tükürüğü dudaklarından bıraktığında amcamın yüzü bembeyaz olmuştu. Yaşlı kadın eteklerini savurarak havuzu geride bıraktı ve hırsla içeri girip kapıyı çarptı. Bu durumun beni rahatsız ettiğini söylemek güçtü. Sadece amcam adına üzülmüştüm.
“Belli ki parti bitti!” dedi Zahir kendisinden bekleyebileceğim bir pişkinlikle. Her şeyi oyun gibi karşılıyor hiçbir şeyi dikkate almıyordu. “Belki de büyük starın gözünü açma sırası gelmiştir. Hep kendi ayaklarının üzerinde durduğundan bahsedip duruyor ya! Onu buraya getiren şeyin yeteneği olduğunu sanıyor hani! Bu konuda bence daha fazlasını bilmeye hakkı var.” Üzerine atılmak istediğimde amcam göğsümü koluyla hafifçe ittirdi. O pislik yüzünden başımı belaya sokmamı istemiyordu. Ellerimin sıcacık parmakların kavradığını hissettim. Benden birkaç santim daha kısa olan kadınla gözlerimiz buluştu. O an derinliğinde gizli olan korkuyu fark etmiş ve Zahir’in sözlerinin devamını sabırsızca beklemiştim.
“Demek hayalci prens sokak sanatçısı olarak keşfedildiğini zannediyor. Öyle mi?” Kahkahalarla güldü. Burada anlaşılmayacak ne vardı ki? “O halde gözlerini açmak şart oldu. Seni alanında en iyi müzik yapımcılarıyla tanıştıran kişi amcanın ta kendisi. Kısacası torpille şu anki bulunduğun yerdesin. Harun Bey olmasaydı belki hâlâ sokaklarda gitar çalan bir serseri olacaktın. Hatta hak etmediğin bu miras varislerinden olmayı bile aklına getiremeyecektin.” Efsun’un titrek ellerinin buz kesen parmaklarımı daha çok sıktığını hissettim. Gözlerimiz birbirine kavuştuğunda başını reddederek salladı.
“Onu dinleme Güney ! Bizi birbirimize düşürerek puan kazanmaya çalışıyor. Düşmanımız o !”
Zahir bir kahkaha daha patlattı. Sözlerinin doğru olma ihtimalini düşününce amcamın yüzüne bakamıyordum. Ona baktığımda Zahir’in haklılığını görmekten deli gibi korkuyordum. “Hâlâ farkında değilsin! Sana bu hayatı bahşeden kişi Harun Cemal Taşpınar’ın ta kendisi! Kızı ile evlendirdi. Büyük bir star olarak sahnelerde yer almanı sağladı. Kan bağın olmadığı halde babam diye seslendiğin adamın mirasına sahip olmanı bile ona borçlusun.”
Efsun, “Yeter artık Zahir! Dilin yine lağım akıtıyor. Sesini kesmezsen buradan dövülerek atılmanı sağlayacağım.” Burnumuzun dibine kadar gelip kaşlarını kaldırdı. Amacına ulaşmanın gururunu tüm yüzüne taşımıştı.
“Ne o? Yoksa sevgilini kaybetme korkun mu depreşti? Yoksa seni bırakmasından mı korkuyorsun?”
Efsun bir an bile tereddüt etmeden düşmanımızın suratına sert bir tokat patlattı. “İğrenç bir lağım faresinden fazlası değilsin! İnsanları manipüle ederek kendi pisliklerini örtemezsin!” Onu kendimizden uzaklaştırarak sertçe ittim. Karımın bu kadar yakınında olmasına tahammül edemiyordum.
Korumaların başına işaret verdim. “Götürün bu pisliği buradan. En büyük dersi holdingden tamamen kovulduğu gün alacak!” Aslında en büyük ders alacağı gün hüküm giyeceği gündü. Fakat onu daha da işkillendirmek istemiyordum. Şimdilik hata yapması için bu korku ona yeterdi.
Adamlar Zahir’i yaka paça götürmek istediğinde kollarıyla onları itti. Ve sanki şeref sahibi biriymiş gibi tek başına gösterilen yoldan kendi adımlarıyla çıkmayı tercih etti. Amcama dönüp bakmadan aracı bıraktığım yere hızla yöneldim. Aramızda bir gerilim yarattığı fikrini Zahir’e kazandırmamak için yanında yüzümün asılmasına bile izin vermemiştim. Ne yazık ki amcamın bana iyi bir açıklama yapması gerekiyordu.
Aracın şoför koltuğuna geçtiğimde Efsun yan koltuğun kapısını zorladı. “Eğer beni bırakıp gidersen döndüğünde asla burada olmayacağım! Eğer o adamın sözüyle beni bir kez daha kırarsan artık hayatında bir karın olmayacak ve oğlun da.” Sözleri bir hançer gibi kalbime saplanıp kalmıştı. Orada bıraktığı izler yokluğuyla her gün kanayacaktı. Bunu biliyordum ve ölesiye korkuyordum. Aracın kilidini açıp yan koltuğa yerleşmesine izin verdim.
***
Bulunduğum otel odasında gözlerim parlak şehir ışıklarını buldu. Sessizim. Ne düşüneceğimi neler hissetmem gerektiğini bilemiyordum. Amcamın bana karşı korumacı bir duruşu olduğu gerçeği aklımın bir kenarında beni hep kıvrandırmıştı. Bana yardım etmiş olabileceğini düşünmüş olsam da buna yönelik bir hareket görmediğimden zihnimi daha fazla meşgul etmemiştim. Şimdi emek vererek geldiğime inandığım bu meslekte böyle bir yardımın olması canımı sıkıyordu. Zahir her şeyin hesabını verse bile incinen gururumun hesabını kanunlar önünde veremezdi.
“ Güney!” Sırtıma yerleşen yassı doku başımı geriye doğru bırakmama sebep oldu. Alnını sırtıma yerleştirmiş ve kollarıyla gövdemi arkadan sarıp sarmamıştı. “Sandığın gibi değil!”
“Biliyordun!” dedim içimdeki kırgınlığı gizlemeksizin. “Biliyordun ve benden sakladın. Efsun! Bunu neden bu gece öğrenmek zorundaydım söylesene!” Bırakıp kalçamı pencerenin önündeki girintiye yaslayarak sevdiğim kadına yüzümü döndüm. Gözlerimdeki kırgınlığı fark etmesini istiyordum. “Sandığın gibi değil!”
“Kendimi aldatılmış hissediyorum. Bu değersizlik hissiyle başa çıkamıyorum.” Ondan başka derdimi anlatacağım kimin vardı ki? Kucağıma ters sandalye şeklinde oturup yanaklarımı avuçlarının arasına aldı. İkimizin ses tonu da oldukça alçaktı. Ve konuşurken aramıza yeni mesafeler koymamak için dikkatli davranıyorduk. Zahir’in sözüyle mutluluğumuzun bozulmasını istemiyordum.
“Biliyordun ve benden sakladın!” Burunlarımızı birbirine değdirip hafifçe sürttü. “Hayır! Yanlış hiçbir şey olmadı. Bu konuyu babamla daha önce konuştum. Detaylarıyla bana anlattı. Seninle çalışmak isteyen müzik şirketleri alanında yeterince iyi olmayan ve sanatçıları dolandırarak yanlış sözleşmelere mecbur bırakan cinstenmiş. Babam senin onlarla görüştüğünü öğrendiğinde zarar görmeni istemediği için dürüstlüğüne inandığı bir arkadaşı aracılığıyla yardımcı olmak istemiş. Adam seninle babam arasındaki bağı bilmeden sosyal medyaya düşen videonu izlemiş ve sanat dünyasına kazandırmaya çalışmış. Babam sonrasında da ne para vermiş ne de aranızdaki kan bağını bildirmiş. Sadece videoyu izlemelerini sağlamış ve keşfedilmene katkıda bulunmuş. Bu kadarcık desteği anlayışla karşılayabilirsin.”
Amcamın korumacı tavırlarını biliyordum. Ve nihayetinde adil olduğu da bilinen bir gerçekti. Bana zarar vermelerini sessiz kalmaması ona olan güvenimi perçinlese de bir şeylerin tesadüfle gerçekleşmesini tercih ederdim.
“Bunu Zahir’in ağzından duymak canımı yaktı.” Başını göğsüme yaslayıp kokumu içine çekti. “Biliyorum! Babam seni ne kadar gururlu bir adam olduğunu bildiği için bu durumu gizli tutmayı tercih etti. Ama inan bana sandığın gibi değil. O adama istediğini verme Güney! Aramıza aşılması güç dağlar yerleştirmesine izin verme.”
“Asla ona bu fırsatı vermem!” Gözlerim sevgi ve şefkatle üzerinde dolaştı. Ona kavuşmak istiyordum. Bu süreçte birbirimizi yeterince üzmüştük. Sevdiğim kadına dokunmak, onunla mutlu olmak tek arzumdu. İyileştiğini eskisi gibi olmadığını biliyordum. Önümüzdeki tüm engeller kalkmışken neden bu hasreti çekmek zorundaydık. Artık bitmeliydi.
Ellerim gömleğinin düğmelerini birer ikişer çözmüştü. “İkimiz için yarım kalan bir şeyler vardı sanırım en son! Ve eğer çözüm bulamazsak yarım kalmaya da devam edecek.” Yanakları kızarmıştı. Başını eğip bakışlarını kaçırdı. Utanmıştı. Bu işin yeterince kabak tadı verdiğini biliyordum ve bence tam sırasıydı. “Yıldız perisi utanınca çok daha güzel oluyorsun! Karşı konulamayacak kadar güzel!” Bendeki açlığı fark edince yutkundu. Ayağa kalkıp haylazca kendini çekmeye çalıştığında onu belinden yakalayıp daha çok kendime bastırdım. Parmaklarım saçlarının arasına karışmış ve o ipeksi koku burnuma ulaşmıştı.
“Sende özgürlüğü buluyorum. Korkmadan, sevildiğini bilerek sevmenin, masumiyetinin içinde kaybolmanın ne demek olduğunu anlıyorum. Senin adın vuslat! Yokluğun yara… Ben ikimiz için bir hayatı kaderimden ısmarlamaya çoktan hazırım!” Boynuma sıcacık bir öpücük bıraktı. Gömleğini nihayet çıkarmıştım. Pantolonunu sıyırdı ve bana bir adım daha yaklaştı.
Üzerinde iç çamaşırları dışında hiçbir şey bulunmuyordu. Titriyordu ama bu onun pek de umurundaymış gibi durmuyordu. Soğuk elleri sağ elimi kavrayıp göğsünün üzerine bıraktı. Kalp atışları deli gibiydi. Her bir kıvrımının avuçlarıma değdiğini hissettim. Bedeninin aksine teni alev alev yanıyordu. Yutkundum. Benim aklımla oynuyordu sanki!
“Seni yanımdayken bile özlüyorum! Dokun bana!” Sesi tüy gibi hafifti ama beni yangınlara çağırıyordu.
Umarım bölümü sevmişsinizdir. Benim için zor bir hafta oldu. Ama nihayet sizlere bölüm sunabildim. ☺️✨ Finale yaklaşıyoruz. Sizler de heyecanlanıyor musunuz? Efsun Güney ikilisini sevdim. Aralarında hem esprili hem de aşk dolu bir ilişki var. Ama sakız gibi uzatmak istemiyorum. Bu yüzden tadında bırakacağım.
Sizce Zahir’i alt edecekler mi?
Efsun oğluna annesi olduğunu söyleyebilecek mi?
Hepsinin cevabını yeni bölümlerde alacaksınız. Beklemeden Artemise başlamayı düşünüyorum. Hafta sonu işlerimi halleder halletmez başındayım. ☺️🦋
Bakalım mavi kelebek ve Artemis çiçeğin bu bölümde neler bekliyor? ☺️ okumayanların bir şans vermesini tavsiye ederim.
Kafamda pek çok farklı kurgu var ve hepsi dark 🤭 Sanırım tarzım bu. Yeni hikayelerde buluşmak üzere. ☺️✨✨
İnstagram: seyma_yldz_koc
wattpad: syildiz_koc
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.28k Okunma |
440 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |