

51. BÖLÜM: VUSLAT
Efsun'un Kaleminden
Bakışlarım yastığın diğer ucundaki adamda hasretle dolaştı. İnsanın yanı başındaki adamı kavuştuğunda bile özlemesi, her an bu duygunun esiri olarak yaşaması çok zordu. Fazla seviyordum. O gittiğinde kendimi unutacak kadar fazla. Artık yanımdaydı. Ne Zahir ne de diğerleri bizi ayırmaya güç yetirememişti. Onunla geçmişte yaşadığım bütün kötü hatıraları unutacak kadar mutluydum. Başımı yeniden çıplak göğsünün üzerine bıraktım. Kirpiklerimin hareketi küçük irkilmelere sebep oldu.
"Günaydın Yıldız perisi!" Başımı geriye bırakıp yüzüne bakmak istedim. Yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu biliyordum. Bunu yapamıyordum. Evet ondan utanmam aptalcaydı ama böyle hissetmekten kurtulamıyordum. Benim için bir kabus olan her şeyi güzelleştirmiş, kalbimi bambaşka bir hayale sürüklemişti. İlk kez korkmadan, acı çekmeden birine dokunmuştum. Ve o kişi hayatımı cennete çeviren adamın ta kendisiydi. Onunla geçen dakikalar bu kadar güzel olmamalıydı.
Avuç içi ürkütmekten korkar gibi çarşafın üzerinde açıkta kalan sırtımı okşadı. "Birileri yüzüme bakamıyor galiba! Demek utangaçlığımız üzerimizde!" Kolunun iç tarafına hatırı sayılır bir çimdik atıp dudaklarımı birbirine bastırdım. "Çok kötüsün bay star!"
"Dün gece hiç öyle demiyordun ama!" İşaret parmağımı dudağına yaklaştırıp, "Şşş!" tarzında bir ses çıkardım. "Beni daha da utandırıyorsun!" Bana sımsıkı sarılıp omuzumun üzerine küçük bir öpücük bıraktı. "Seni utandırmaktan hoşlandığımı söylemiş miydim?" Bakışları kaçırıp alt dudağımı ısırdığımda küçük bir kahkaha odayı doldurdu.
"İşte bundan bahsediyorum. Yanakların elma gibi kızarıyor. Dudaklarını dışarıya doğru bırakıp küçük sevimli bir sincap gibi çekingen çekingen bakıyorsun. Yanaklarını fındıkla dolduran haylaz, sevimli, küçük bir sincap gibi..." Benzetmesine kaşlarımı çatsam da birkaç saniye sonra kıkırdamaktan kurtulamadım.
"Demek sincap olan benim öyle mi? Hıh! Sen de dün kocaman bir alageyik gibiydin!" Beni belimden kavrayıp biraz daha kendine çekti. Dünden bugüne epey çapkın bir adam olmuştu. "Alageyikleri severim. Mangalda nefis olurlar." Bir çimdiğim daha kolunu buldu. " Geyiklerden uzak dur bay Güney Tunç Atasoy! Avlanmak yasak!" Çenemden öpüp, "Peki hanımefendi!" dedi çapkınca. "Ben hanımcı bir adamım. Biricik aşkım isterse geyiklerle kanka bile olurum." Yanağını hafifçe sıkıp kollarımı boynuna doladım.
"Benim hanımcı kocam." Bu sözcüğün ilk defa üzerimize yerleştiğini hissettim. "Benim dünyalar tatlısı karım! Demek sonunda kavuştuk!" Kıkırdadım. Onunla öyle mutluydum ki yaşadıklarım bir rüya gibi geliyordu.
"Tüm yaşananları kritik edeceğiz ama önce bir şeyler yemeliyiz. Karnımın kazındığını hissedebiliyorum." Bana sımsıkı sarılırken iç çekti. "Baş başa güzel bir kahvaltı yapsak harika olurdu." Yanağına tatlı bir Öpücük bırakıp, "Belki de eve gidip senin için harika bir omlet yapmalıyım." Gözleri korkuyla üzerime yapıştı. "Bunu istediğimi sanmıyorum Efsun! Ölmek için fazla genç ve yakışıklıyım!" Yeni bir çimdik atıp kaşlarımı çattı. Bu adam benim üstün yeteneklerimi ne zaman fark edecekti?
"Yemek konusunda fazlasıyla maharetliyim tamam mı? Sizin ağzınızın tadı bozuk hepsi bu!" Çenemi hafifçe ısırıp burnunu burnuma sürttü. "Pekala bir şey demedim. Ben hayatım boyunca yemek yapmaya hazırım! Yeter ki sen yanımda ol." Kızaran yanaklarımın ne alemde olduğunu düşünmek istemiyordum. Her fırsatta beni mutlu edip kalbimi çalmayı başarıyordu. Yataktan kalkıp üzerine beyaz bir tişört ve beyaz tişörtün üzerine düğmeleri açık bırakılmış bir lacivert gömlek giydi. Aynı renk bir pantolonla kombinini tamamladığında hâlâ yatakta onun kaslı vücudunu ve mutlu yüz ifadesini izliyordum. Kokusunun sindiği bu yataktan ayrılmak pek tercih edeceğin bir durum değildi.
"Hadi bakalım haylaz! Beni çapkın çapkın süzmeyi bırakıp giyinsen iyi olur. Dışarıda hayat akıp gidiyor. Güneş tepede ve nefis bir yaz havası var. Otelden çıkıp birlikte güzel zaman geçirelim." Baş parmağımın ucunu kızaran yanaklarımı gizlemeye çalışarak ısırdım. "Sanki herkes beni görünce anlayacak." Kaşının birini heveskâr bir tutkuyla kaldırdı. "Neyi anlayacakmış pardon!"
Başımı yastığa koydum. Onun kokusuyla bütünleşen yastığa... "Ah haklısın! Çok belli oluyor. Bu kadın dün gece şarkıcı Güney'in oldu." Yastığı o haylazca gülerken kafasına fırlattım. "Çok fenasın!" Dudaklarımızın aşkı kana kana içmesine izin verdi. Onun sıcak temasları hem aklımı başıma getiriyor hem de kuş kadar olan aklımın da uçmasına sebep oluyordu. Büyük star tüm devrelerimi yakan bir kıvılcım gibiydi.
"Hadi bakalım! Güzel bir kahvaltı... Ardından baş başa küçük bir gezinti... Bu hafta çok yoğun olacağım. Yeni albüm çalışmalarına başlayacağız. Klip çekimleri de önümüzdeki ay olur muhtemelen! Son yaz konserleri..." Ondan uzaklaşacağım düşüncesi kalbimi sıkıştırdı. Önüme gelen perçemimi kulağımın arkasına yerleştirdi ve çıplak olan omzumdan öptü. "Bütün şarkılarımı sana bestelemek için sabırsızlanıyorum." Ayağa kalktım. Bendeki ruhsuz hali fark etmişti. Beni izlediğini bildiğim halde üzerimdeki beyaz saten çarşafı bıraktım ve benim için hazırladığı şık giysilere yöneldim.
İnci beyazı saten dokuda v yaka bir elbise göğsün altından genişleyerek diz altına kadar iniyordu. İnci detayları kemerde ve küpelerde yer bulmuştu. Saçım için incili bir toka vardı. Ve dişleri onun minik bir taş gibi başımı süsle esini sağlıyordu. Kıyafeti onun çapkın bakışlarına aldırış etmeden bedenimden geçirdim ve boy aynasından kendime baktım. İncili tokayı saçlarımı sağ omzumun üzerinde birleştirip taktım. Gezeceğimiz için beyaz yürüyüş ayakkabıları almıştı ve bence onlar da hem rahat hem de fazlasıyla şıktı. İncili her detayı sevmiştim ve en güzeli de Güney'in en uygun olan şeyleri bulup alabilmesiydi. Bedenimi benden iyi tanıyordu. Ben giyerek aldığım giysileri bile sonradan kendime uyduramazdım.
Ayağa kalkıp yanıma geldi. Ben parfümü boynuma ve bileğime sürerken dudaklarını sırtımdaki henüz kapanmayan fermuarın bıraktığı boşluğa sürttü. Beni kendi halime bırakmayacağı kesindi. Bu odadan çıkabilecek miydik?
"Sana baktığımda zihnim litrelerce alkol almışım gibi uyuşuyor. Sanki içmeden sarhoş oluyorum. Beni daha ne kadar divaneye çevireceksin?" Tepki vermedim. Başımı eğmiş ve derdimden anlayacağı anı beklemiştim.
Belimden kavrayıp gövdemi kendine çevirdi. "Birileri dudaklarını neden sarkıttı acaba?" Sol omzumu kaygısızca silktim. Gözlerini kısıp çenemden tutarak eğik başımı kaldırdı. O mavi gözlerin dilimi kelepçelememesi için Allah'a dua ettim. "Neyin var sevgilim?"
"Hiç!"
"Söyle!" Gözlerimi kapatıp iç çektim. "Onların sana hayranlık dolu bakışlarını görüyorum. 'Aşkım Güney' diye bağırıyorlar. Bazıları dokunmak sarılmak için resmen çıldırıyor." Göz ucuyla baktığımda keyfinden hiçbir şeyin eksilmediğini anladım. "Eeeee!" Kaşlarımı çattım. "Hepsinin kafasını sarımsak döveceğiyle ezmek istiyorum. Resmen seninle flört ediyorlar!" dediğimde kıkırdadı ben ise bir yumruğumu diğer elimin avucuna sertçe indirip ve söz konusu ezme olayını resmen hayalimde canlandırmıştım.
Beni daha çok sarıp sarmaladı. "Kıskanç karıcığım! Demek hayranlarımla sahne flörtleşmelerimden rahatsız oluyorsun?" Sözü kalbime kocaman bir kayayı oturtmuştu. "Hepsini parçalamak istiyorum." Kahkahaları kabaran kıskançlık duygumu bastıramamıştı. "Ya onlardan biri seni kandırırsa! Ya kalbini çelerse!" Dudaklarımı gerçekçi bir hüzünle büktüm. "Ölürüm ben Güney! Sen benden başkasına bakarsan buna dayanamam!"
Dudaklarımdan makas almış ve onların öne doğru toplanmasına sebep olmuştu. "Çılgın kadın! Sana kavuşmak için bir canımı düşmanlarımıza kurban etmediğim kaldı. Ölürcesine severken nasıl gözüm başkasını görebilir? Ben seninim sen de benim! Birbirimize gönülle bağlandık biz. Bu gerçeği kimse alt edemez." Yüreğimin endişeli çarpıntısı geçmese de ona inanmıştım. Hayatımın sonuna dek onunla uyansam ve her gün didişsem bıkmazdım. Sanırım dün yaptığı şeyi her Allah'ın günü yaşasak da bana mısın demezdim. Bana gerçek bir ilişki yaşamanın ne olduğunu o öğretmişti. Onunlayken bir esir değil kadın olduğumu hissetmiştim. Bu vazgeçilmez duygular beni korkutuyordu.
"Sana olan aşkıma güvenmiyor musun?"
"Güveniyorum!"dedim kırıkça. "Ama insan çok sevince kaybetmekten hep çok korkuyor. Özellikle de benim gibi mutluluğa bu kadar geç kavuşunca en ufak bir sarsıntıda yüreğim titriyor." Burnumun ucundan öptü. "O yürek sarsıntısı bende hiç bitmedi bitmez. Her seferinde seni kaybetme korkusunu iliklerime kadar hissetim ben! O küvetin içinde hareketsiz yattığın an gözlerimin önüne geldikçe deliriyorum. Bir dakika! Kahrolası bir dakika daha geç kalmış olsaydım olacakları düşünmeye dayanamıyorum." Alınlarımızı birbirine bastırdı. Gözleri kapanmış, duyguları olacakları düşününce sinip kör kuyulara saklanmıştı.
"Ölürdüm ben! Benim hatam yüzünden silinip gitmene dayanamazdım."
"Ölür müydün?" Dedim haylazca sırıtırken. "Ah yaramaz kadın! Bendeki yerini bir bilsen! Bir anlasan! Benim gözlerimle kendine baksan! O mavi gözlerini bir de benim irislerimden izlesen! Seni sevmek akla zarar bir şey ama zavallı yüreğim senden başka bir çıkış bulamıyor." Göğsüne sokulup tenindeki kokuyu ciğerlerime çektim. Sadece parfümünü kokladığımda onu hissedemiyordum. Çok eksikti. Bedeninden yayılan o kokuyla bütünleştiğinde sadece Güney olabiliyordu. Güney'in imzasının olmadığı her şey yavandı.
"Her şey geride kaldı değil mi? Bir daha hiç kimse hayatımızı böyle altüst edemeyecek."
"Geride kaldı. Buna kimsenin gücü yetmez." Hazır olduğum için bana kapıyı gösterdi ve el ele otel odasından çıktık. Sadece tek bir gece kalmaya karar verdiğimizden gerekli ödemeyi yapıp sağlam bir kahvaltı için mekan tercihinde bulunacaktık. Asansörden inip en alt kattaki resepsiyona geçtik. Kırmızı halı boyunca duvardaki hoş ışıklandırmayı inceleyerek çıktım. Duvar kağıtları iç açıcı krem renklerindeydi. Güney kredi kartıyla ödemeleri yaparken Resepsiyonist ona bakışlarıyla lobideki kadını işaret etti. Ben anlamsızca işaret ettiği yere bakarken Güney'in yüzüne gerginlik ve öfke emareleri çoktan yerleşmişti.
"Görüşmek istediğim hiç kimse yok!" Diyerek elimi tuttu ve beni çıkışa yönlendirdi. "Güney lütfen!" Ceyda'nın sesini duyduğuma emindim. Topuk sesleri arkamızda yankılanırken omuzumun üzerinden ona bakamayacağım kadar hızlı bir şekilde Güney tarafından döner kapıya yöneltilmiştim.
"Lütfen Güney sadece konuşmak istiyorum."
Eli sevdiğim adamın omuzuna iliştiğinde öfke ve gerginlikten ben de iyi hissetmek denilen duygudan uzaklaşmıştım. "Sadece konuşmak istiyorum. Lütfen bunu bana borçlusun!"
Güney kendisine uzanan eli sertçe itip,"Hiçbir şey borçlu değilim Ceyda!" Diye kükredi. Öfkeden yüzünün bembeyaz kesildiğini görebiliyordum ve benim halim de ondan daha iyi değildi. Ceyda'nın soluk yüzü ve makyajsız teni dikkatimden kaçmamıştı. Üzerinde sade siyah bir elbise vardı. Ayağında ise aynı renkte sivri topuklu ayakkabılar göze çarpıyordu. Her haliyle harap göründüğünü itiraf etmeliydim. Saçlarını taramayı bile akıl edememiş banyodan çıktığı haliyle saçları hafif ıslak olacak şekilde karşımıza dikilmişti. Sevdiğim adamın beni sarıp sarmalayan ellerini parmak uçlarında hissettim. Bize bakarken gözlerinde gördüğüm tek şey hayal kırıklığı ve pişmanlıktı.
"Lütfen sadece birkaç dakika izin ver! Biliyorum çok kötü şeyler yaptım. Bana yaptıklarından çok daha fazlasını hak ettim ama en azından bu kadarını yapabiliriz." Güney benden bağımsız olan eliyle yumruklarını sıkarken ona bir zarar verip kendini zor duruma düşürmesi ihtimali ruhumu sendeletti.
"Ona birkaç dakika müsaade edebiliriz. Lütfen tekrar rahatsız edici bir şeyler yaşansın istemiyorum." Gözlerimdeki yalvaran ifade biraz olsun yüzünün huzura ermesine sebep oldu. "Sadece 5 dakikan var Ceyda. 5 dakika sonra kendini benzin döküp yakmaya kalksan bile burada durmam! Beni anladın mı?" Ceyda nemlenen bakışlarını kaçırıp, "Peki!" dedi.
Gerginliğimi hissettirmemeye çalışarak lobiye geçtim. Sabahın erken saatleri olduğu için henüz rahatsız edici bir kalabalıkla karşı karşıya sayılmazdı. Ama her an bir gazeteci ve magazin muhabirinin saçma sorularına muhatap olmamız gerekebilirdi. Kırmızı L koltuklarda Güney ile yan yana oturmuş ve isteksizce Ceyda'dan gelecek sözleri beklemeye başlamıştık. Tam karşımızda dik durmaya çalışarak elindeki kahveyi yudumluyordu.
"Fazla zamanın yok!" diye uyardı Güney. Bence de en kısa sürede bu konuşma olup bitmeliydi. Ceyda önüne gelen siyah saçına yorgunca geriye attı. "Sana büyük haksızlıklar yaptığımı biliyorum. Çok kıskanıyordum. Beni bu kadar çabuk unutmana ve yerime bir başkasını koymana dayanamıyordum. Büyük hatalar yaptığımın farkındayım." Biz hissizce onu dinlerken yutkundu ve nemli bakışlarından birkaç damla yaş süzüldü. Bu gözyaşlarının timsah gözyaşları olmadığına inanmam için zihnimdeki saflık oranının %300 artması lazımdı.
"Biliyorum! Söylediğim hiçbir şey yaşattıklarımı unutturmayacak ama ben sizden özür dilemek istiyorum." Güney ayak ayak üstüne attığı pozisyonda tırnaklarını koltuğun yüzeyine geçirdi. Bu affın onun için mümkün olmadığını biliyordum ve keza durum benim için de aynıydı.
"Beni affet lütfen! Sana büyük haksızlıklar yaptım. Hayatına emek verdiğin her şeyi çıkmaza sokmaya çalıştım. Artık her şeyden uzaklaşıp yeni bir sayfa açmak istiyorum. İşimi iyi yapmak ve hayatıma kirli hiçbir şey olmadan devam etmek istiyorum."
"Bitti mi?" Güney ruhsuzdu. Ceyda'nın sözleri onda yaprak bile kımıldatmamıştı. "Sen bizim hayatımızı mahvetmeye çalıştın. Güney'e neler yaptığını hatırladıkça öfkeden delirecek gibi oluyordum. "Beni tacizci, uyuşturucu satıcısı gibi göstererek itibarını yerle bir ettin. Eğer sana hak ettiğin dersi vermeseydik bundan çok daha fazlasını yapmaktan çekinmeyeceğini biliyorum. Şimdi buraya gelip günah çıkarman hiçbir şeyi değiştirmez. Yaşadıklarımızı unutturmaz!" Sözlerimin onu daha fazla üzmesi canımı acıtmıyordu. Çünkü hata kotasını çoktan doldurmuştu ve ben de sabır konusunda pek becerikli sayılmazdım.
"İhanetin bedeli olarak sadece senden ayrıldı. Kötü hiçbir şey yapmadan, medyayı yapıp ettiklerini anlatıp itibarını zedelemeden... Kendisine yaraşır şekilde onurlu bir erkek gibi hayatından çıkıp gitti ve seni özgür bıraktı. Böyle birine bu kadar kötülüğü yapmak için nasıl bir sebebin olabilir? Sen çok kötü kalpli bir kadınsın Ceyda ve ne olursa olsun artık hayatımızda yer edemeyeceksin!" Güney düşünceli bir şekilde parmak uçlarıyla avuç içlerimi okşadı. Bu beni ne kadar desteklediğini ortaya koyuyordu.
"Biliyorum! Ondan sonra hiç kimsenin bana bu kadar iyi davranacağını düşünemiyorum. Zaten bu yüzden pişmanlık duyuyorum. Tüm bunları hak etmediği için... Ben onu geri kazanabileceğimi düşündüm. Beni sevmediğini biliyordum ve bu saatten sonra sağlıklı bir ilişki ikimiz için mümkün değildi. Ama onun bir başka kadınla olmasını da kaldıramadım. Normal şekilde onu hayatıma kazandıramayacağımı bildiğim için kirli işlere bulaştım. Hatalıydım ama her şeyi geride bırakmak istiyorum. Benden şikayetçi olmadığın için teşekkür ederim Güney. Bundan daha kötü muameleler görebileceğimi biliyordum. Bunun için sana minnettarım." Duyduklarım sinirlerimin daha da gerilmesine sebep olmuştu. Güney neden Ceyda'dan şikayetçi olmamıştı akıl alır gibi değil.
İçime dolan kıskançlık duygusu elimi Güney'in ellerinden çekmeme sebep oldu. Ceyda'yı sevmediğini biliyordum ama bu kadar merhametli davranması canını sıkıyordu. "Seninle bir anlaşma yaptık Ceyda! Bir daha yüzünü görmek, sesini duymak istemiyorum. Hiçbir şekilde karşıma çıkmaman için bu ülkeden defolup gitmeni istiyorum. Yeniden Amerika'ya dön orada kendine yeni bir hayat kur. Bir daha asla karşıma çıkma! Senden istediğim tek şey bu." Demek bu yüzden ondan şikayetçi olmamıştı. Artık aynı ülkede yaşamaya bile tahammül edemediği için...
Elimden tutup beni L şeklindeki koltuktan kaldırdı. Ona direnmemiştim. Bizimle birlikte Ceyda da ayağa kalkmıştı. " Merak etme bir daha karşına çıkmayacağım. Yine de teşekkür ederim." Daha fazla konuşmaya gerek duymadan el ele otelden çıktık. Onunla konuşmuyordum. Şikayetçi olup olmamak onun elindeydi. Bize yapıp ettiklerinden sonra iyi bir cezayı hak ettiğini kabul etmeliydi. Direksiyonun başına geçip aracı çalıştırdı ve hafif tempoda aracını sürmeye devam etti. Bakışlarımı kaçırmış sağa tarafındaki cama yaslanmıştım. Biraz önceki neşemden geriye pek bir şey kalmamıştı.
"Kafandan ne geçtiğini çok iyi biliyorum. Düşündüğün gibi değil. Sandığın gibi önemli bir ceza olmayacaktı zaten. Ona en büyük ceza emek verdiği bu camiada alaşağı edilişini izletmekti. Bir daha hiç kimsenin onunla çalışmak isteyeceğini zannetmiyorum. Böyle olaylar asla unutulmaz. Birileri yanlış ve kötü şeyleri hatırlatmaktan asla çekinmez. Ceyda'nın kendine göz önünde olmayacağı bir iş bulması gerekiyor."
"Ceza alsa daha iyi olabilirdi. Her neyse! Umurumda değil! Sonuçta sizin aranızda!" Aracı aniden fren yapıp inanamaz gibi gözlerime baktı. "Biz diye bir şey yok Efsun! Sadece sen ve ben varız! Efsun ve Güney... Başkası değil! Ceyda hiç değil! Onu bir tehdit olarak algılaman bile gereksiz artık." Elimi tuttuğunda parmak kıvrımları bana istediğim güven dolu hissi yaşatmıştı.
" Biliyorum. Keşke bu kadar kıskanç olmasaydım."
" Bazen kalbinin sana kan değil kıskançlık pompaladığını düşünüyorum." Kahkahalarla güldüm. "Ne yapalım? Ben de böyleyim işte! Etrafında dolaşan bütün kadınların saçlarını yolmamak için kendimi zor tutuyorum. İki ayakta dişi şeytanlar!" Bir kahkaha daha patlattığında kızmaya başlamıştım. Benim kıskançlığım resmen onu zevkten dört köşe ediyordu. "Hepsi aşkımdan ölmüyor Efsun! Büyük bir kısmı sadece şarkılarımı seviyor. Onları kuman gibi görmekten vazgeç. Sadece iş yapıyorum." Omuz silkip yeniden önüme döndüm.
"Sevgili kalbim bunları bir yerlere not et ve beni darlayıp durma!" İncecik tebessümü içimdeki buz dağlarının çoktan erimesine sebep olmuştu. Nihayet yerimize ulaştığımızda bizi görevliler karşıladı. Boğaz kenarında nefis bir restorana gelmiştik. Önceden hazırlanan masayı gördüğümde midemin gurul gurul sesler çıkardığını fark ettim. Şimdiden ağzım sulanmıştı.
Etrafımızda birkaç dolu masa vardı ve özellikle bu mekanı seçtiğini anlamıştım. Burada sürekli rahatsız edilme ihtimalimiz düşüktü. Çiçeklerle donatılmış masayı gördüğümde heyecandan kalbim durmak üzereydi. Martı sesleri her yerdeydi ve küçük bir yaz esintisini şakaklarımdan koynuma kadar hissedebiliyordum.
"Çok güzel. İstanbul öyle harika bir yer ki memleket hasretini kalbimde hissedemiyorum bile." Ellerime uzanıp parmak uçlarıma parmak uçlarıyla dokundu. "Gerçekten çok hoş. Seninle bir gün Kız kulesine yemeğe gidelim. Denizin ortasındaki bu harika yapının tadını çıkarmalıyız. Kahvaltıdan sonra önce güzel bir vapur keyfi ardından da eğlenebileceğimiz özel bir mekana geçelim." Önündeki gevrek simitlerden alıp elimle küçük bir kaç parçaya böldüm. En susamlı kısmını ağzıma götürüp pekmez ve tatlı tuzlu karışımı o lezzetin dilimin üzerine yayılışını hissettim.
"Mmmm!" diye mırıldandığında çayından bir yudum aldı. O da halinden memnundu ama bir şeyler yemekten çok benim tıkıştırdıklarımı izlemeyi tercih ediyordu.
Isırdığım yerden ona da uzattım. Dudaklarımızın birbirinden ayrıldığı zaman o kadar azdı ki benden tiksinme ihtimalini düşünemiyordum bile. "Bu simitler nefis! Tadına doyamadım." Küçük bir parça simiti domatesin suyuna birkaç kez batırıp ağzıma götürdüm. "Mmmmmm! Böyle çok daha güzel oldu." Ağzım dolu doluyken sıkma portakal suyunun yarısını dipledim. "Domates suyunu çok severim. Tam bir şifa deposu! Simitle çok güzel yakıştılar." Benim yaptığımın aynısını yapıp dudaklarını lezzet ile burktu.
"Senin bu samimi hallerini çok seviyorum. Genellikle etrafındaki kadınlar her yedikleri lokmanın hesabını yapar eksik kalorilerle günlerini tamamlarlar. Sen hiç umursamıyorsun. Ve akıl almaz derecede çok yediğin halde oldukça zayıfsın. Bu kadar yemiş olsaydım muhtemelen 100 kg olurdum."
" Obur olduğumu düşünmüyorsun değil mi? Yoksa pisboğaz mıyım?" Kıkırdadı. İltifat mı etmişti hakaret mi anlamamıştım. " Sen gördüğüm en tatlı obur varlıksın. Onca şeyi yaşadıktan sonra bile hayattan keyif almayı başarıyorsun. Ben seninleyken istesem de mutsuz olamıyorum. Tek bir gülüşün güneşi avuçlarımın içine bırakıyor. Gel de gülme şimdi! Gel de sevme!" İlkokulda kurdele almış yedi yaşında bir çocuk gibi hevesle omuzlarımı havaya diktim. Güney için bir karne doldurmam gerekse muhtemelen her bir satırı pek iyi olurdu.
"Güzel sözlerinle akla zarar harika bir koca olduğunu bana her an hatırlatıyorsun. Şımarırsam baş edemezsin şimdiden söyleyeyim!" Eğilip büyük bir sır veriyormuş gibi dudaklarıma yaklaştı. "Sana şımarmak da yakışır yıldız perisi!" Kıkırdadım. Hazırladığım ballı kaymaklı ekmek dilimini ona uzattım. Büyük starı kendi ellerimle doyurmak harika bir duyguydu.
"Bugün ağzından bal damlıyor." Çayını alıp keyifle martıları izlemeye koyuldu. Dışarıdaki bu nefis havanın bizi etkisi altına alması uzun sürmemişti. Ceyda ile ilgili meseleyi kafama takmamaya karar verdim. O artık hayatımızda asla sorun olamazdı. Güney beni seviyordu ve hep benimle olacaktı. O artık cızırdayan bir telefon ahizesinden daha iyi durumda değildi.
Simitlerden martılara atarken Güney ikinci bardağa geçmişti. Portakal suyunun dilimde bıraktığı hafif ekşimsi tadı çok sevmiştim. Aklıma Doruk geldi. Onunla şu Pierre olaylarından sonra hiç görüşememiştik. Oğlumu kazanmak için çaba sarf ediyordum fakat o annesi olduğumu hâlâ bilmiyordu. Aramızdaki ilişki anne-oğul ilişkisinden çok abla kardeş gibiydi. O çok akıllı bir çocuktu ve kısa sürede bu durumu atlatacağını biliyordum. Bunun için her fırsatta yanına gidiyor Güney çalışırken ona masal okuyup yanında uyuyordum. Yiyip içtikleri ile de ilgilenmiş ve annesiyle zaman geçirdiği hissine kapılmasını istemiştim.
" Doruk'la işler ne alemde?" Sanki iç seslerimi duymuş gibi nokta atışı yapmıştı. Kalp gerçekten kalbe karşıydı galiba. "Babamla şu günlerde bunun için uğraşıyoruz. Oğlumla eskisinden çok daha fazla zaman geçirdim ve bu süreçte birbirimize alıştık. Birkaç sefer pedagogla görüştük. Bu konuyu artık ona açmayı düşünüyoruz. Doruk güçlü bir çocuk. Bunu aşacaktır." Gözlerindeki güven kendime olan inancımı arttırmıştı.
"Biliyorum. Artık büyük bir aileyiz. Üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok." Ona göz atıp portakal suyumu yudumladım. Kahvaltımız tamamlandığında hesabı ödeyip araca yönlendirdi. Kısa bir şehir içi yolculuğun ardından babamlarla kaldığımız evin önüne geldik. Birkaç gündür oğlumla yeterince görüşemediğim için onu çok özlemiştim. Güney ve babam arasındaki buzların kırılmasını istiyordum ve Zahir'i mutlu etmek gibi bir düşüncede değildim.
El firenini çekip araçtan indi. Ben de onu takip etmiş ve bahçeden girişe doğru yönelmiştim. Kapı ile aramıza birkaç metre girdiğinde Güney'in elini tutup uyarır gibi gözlerine baktım. "Dün gece Zahir'in söylediklerini artık sorun etmiyorsun değil mi? Amacı bizi birbirimize düşürerek puan kazanmak. Buna izin veremeyiz Güney!" Güney benim aksine sabırlı ve detaycı bir adamdı. Asla böyle bir hata yapmayacağını biliyordum.
"En başından beri ne yapmaya çalıştığının farkındayım Efsun! Amcamın kötü niyetli biri olmadığını biliyorum.. Bana olan desteğinin iltimas amacı taşımadığından eminim. O an hiç ummadığım bir şekilde Zahir'den bu sözleri duymak beni şaşırttı fakat amcamla bunu aşacağımızı biliyorum." Parmaklarını saçlarında gezdirip derin bir nefes aldı. Ben hayatına girdiğimden beri çok şey değişmişti. Çok fazla saldırıya uğramış ve benimle birlikte yıpranmıştı. Artık kimsenin bizi incitmesine izin vermeyecektik.
"Şu an konumuz Zahir'in hak ettiği cezayı bulması! Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım." Daha fazla beklemeyip zili çaldık. Bizi ilk karşılayan Şermin olmuştu. Kapıyı açar açmaz gözlerini Diyarbakır karpuzu gibi kocaman açıp, " Efsun hanım!" diye küçük çaplı bir kalp krizi geçirdi. "Merhaba Şermin!" Gülümseyerek içeri girdim.
" Ah! Nihayet geldiniz! Şükürler olsun Allah'ım! Biraz daha Doruk beyle yalnız kalsaydım muhtemelen beni tımarhanede kafamda huni ile bulmak zorunda kalacaktınız." Ev terliklerini ayağıma geçirip kıkırdadım. Güney'in gerginliği de kısmen azalmıştı. "Benim haylaz bebeğim ne yapıyor?" Ellerine mutfak önlüğünün önündeki havluya silip başını yaka silker gibi salladı.
"Ah neler yapıyor neler? Su tabancasına mürekkep doldurup üzerime sıktı. Yıkanıp temizlendim bu sefer de tenceredeki yemeğin içine oyuncak hamam böceği koymuş. Ah efsun hanımcım ah! Keşke burada çalışacağıma yedi kule zindanlarında çalışsaydım. Hatta çalışmayı bırakın orada esir olmaya bile razıyım.
"Vay haylaz! Sanırım onunla ciddi ciddi konuşmanın zamanı geldi. Seni bu şekilde rahatsız etmesi hiç hoş değil." Şermin kendisine büyük bir lütufta bulunmuşum gibi ellerini kalbinin üzerinde birleştirip derin bir nefes aldı. "Kasalar dolusu altın verseniz bu kadar sevmezdim Efsun Hanım! Allah size yardım etsin. Ben böyle yaramaz, haylaz bir şey görmedim." Sözün burasında Güney olaya dahil olmaktan çekinmedi.
"İnsan bir düşünüyor! Acaba bu haylaz çocuk kime çekti? Böyle hanımefendi, oturaklı, yaramazlık nedir bilmeyen bir annenin nasıl bu kadar uçarı kaçarı çocuğu olur değil mi?" Gözlerimi kısıp ölümcül bakışlar attım. Söylediği her sıralı kelimenin sonunu uzatmış ve imanın dibine vurmuştu. "Teşekkür ederim sevgilim! İltifatların gözlerimi yaşarttı(!)"
Sağ tarafımdan zarifçe belimi tuttu ve beni kendine yasladı. " Hayatımı güzelleştiren iki varlıksınız. Sadece seni kızdırmayı seviyorum hepsi bu." Bir sır veriyormuş gibi kulağımın yanına dudaklarını yerleştirdi. Boyu benden uzun olduğu için eğilmesi gerekmişti.
"Kızdığında öyle tatlı oluyorsun ki! Dudaklarını ısırmak istiyorum." Şermin'nin bizden uzaklaşmadığını gördüğüm için hafifçe çimdik attım. "Bence sen de en az bizim kadar yaramazsın!" Babam büyük koltuğunda gazete okumaya çalışıyordu ama okumadığını anlamıştım. Dalgın dalgın gazete sayfasına bakarken gazeteyi ters tuttuğunun farkına bile varamamıştı.
Güney'den ayrılıp babamın boynuna atıldım. Öyle dalgındı ki iç dünyasından bizim farkımıza bile varmamıştı. "Dünyanın en tatlı babası yine gazete başında!" Ayağa kalkıp gülümsedi ve boynuma sımsıkı sarıldı. Oysa sadece bir gün ayrı kalmıştık. "Ay parçam! Nihayet döndünüz!" Güney son ayrılışımızın aksine oldukça samimi bir şekilde elini sıktı. "Bizden kolay kolay kurtulamayacaksın amca! Yakandan düşmemeye yemin ettik!" Babam hatırı sayılır bir kahkaha attı. Yüzündeki rahatlama ifadesini görebiliyordum ve bu beni de huzurlu kılmıştı.
Babam Güney'in bileğini kavrayıp onu kendine çekti ve oğlunu kucaklar gibi göğsüne bastırdı. Güney'in onun için bir evlattan farksız olduğunu anlayabiliyordum. "Seni burada görmek güzel!"
" Zahir'in aramıza nifak tohumları ekmesine izin veremezdim. Beni korumaya çalıştığınızı biliyorum amca. Beni kıracak utandıracak bir şey yapmayacağınıza inanıyorum. Keşke beni daha önce onlara karşı uyarmış olsaydınız." Babam Güney'in elini avuçlarının arasında hafifçe sıktı. "Beni yanlış anlamandan korktum! Sen çok yetenekli birisin. Seni keşfetmeleri için milyonlarca kişinin seni işaret etmesine gerek yok. Spot ışıkları senin zihninde oğlum! Bahşedilen yetenek seni er ya da geç bulunduğun konuma getirirdi! Hatta çok daha fazlasına..." Yeniden kucaklaştılar. Aralarının bu kadar iyi olması benim için büyük bir mutluluk sebebiydi." Teşekkür ederim!"
"Daha hızlı! Hadi Nuyi! Daha hızlı!" Bakışlarım yüreğimin heyecan dalgasıyla köpürmesine sebep olan sese yöneldi. Doruk'u Nuri'nin sırtında at binerken görmek başta şaşırtsa da sonra epey güldürmüştü. Mavi bir tulum giymişti ve saçları yana doğru taranmıştı. Onun güzel saçlarını görmek bile bana dünyaları bahşediyordu. Doruk artık tamamen sağlıklı bir çocuk olmuştu. Burnunun üzerinde 6-7 tane çil bulunuyordu ve mavi gözleri eski yorgun bakışlarının aksine neşe saçıyordu.
"Ben Battal Gazi'yim! Savulun Bizans askeyleyi!" Babam gözlerini devirdi. "Dün de Köroğlu olmuştu Doruk efendi. Bugün Battalgazi olmaya karar vermiş. Bu çocukların işine akıl sır ermiyor." Güney'le kahkahalarımıza engel olamıyorduk.
"Sanırım bu işe müdahale etmenin zamanı geldi. Şermin dahil herkese kan kusturuyor!"
"Ama ne? Çok yerinde bir karar verdiniz Efsun Hanım! Size müteşekkirim." Doruk'u Nuri'nin kucağından alıp zavallı uşağımızı küçük veliahtın zulmünden kurtardım. "Ama yaaaa!" Diyen oğluma gözlerimi diktim. "Bence bugünlük bu kadar yeter! Hem o senden çok büyük! Eğer seninle oyun oynamak istemiyorsa onu zorlamamalısın! Hem bugün Şermin kulağıma birazcık yaramazlıklarınla ilgili bir şeyler fısıldadı." Doruk önce Şermin'e kötü kötü baktı ve ardından bana bakıp sahte bir masumiyetle haylaz haylaz sırıttı.
"Biyazcık oyun oynadık!" Bu cümleyi kurarken işaret parmağını ve baş parmağını birbirine yaklaştırıp olabildiğince aralarındaki acıyı küçültmüştü. "Ama o bundan pek hoşnut değil. Şakaların onu incitmiş! Bir davranışta bulunurken başkalarının bu davranışımızdan rahatsız olabileceğini dikkate almalıyız."
Alt dudağını hafifçe ısırıp başını onaylar gibi salladı. "Günde biy tane yapsam" Kaşlarım havalandı. Şermin öne atılıp, " Hayır!" diye bağırdı. Onu gören kendisini hayvanat bahçesinde aç aslanların önüne attığımızı sanırdı. Gözlerindeki telaş evlere şenlikti. "Haftada biy!" dedi Doruk medet umar gibi. " Allah'ım ölmek istiyorum!" Şermin olayları fazla abarttığı için kontak bir bakış attım.
"Olmaz tatlım! Kendi yaşıtlarınla oyunlar oynamalısın. Ama kimseyi incitmeyecek oyunlar! Anlaştık mı?"
Omuzlarını kabullenmiş gibi indirip kaldırdı. Hasta olduğu dönemde tüm ilgi üzerinde olduğu için fazla şımarmıştı. Artık bir şeylerin düzelmesi gerekiyordu. "Tamam Efsun abla!" Abla lafını duyduğum an mevsimi geçen çiçekler gibi gülüşüm istem dışı solup tükendi. Gözlerim merdivenden inmekte olan Sare Hanımı buldu. Yaşamak zorunda kaldığım her şeyin sebebi olduğunu bilmek içimi kanatsada ona öfke duymak istemiyordum. Buna zorlanması biraz olsun onu affetmeme sebep oluyordu.
Babam Doruk kucağımdan inip annesi bildiği Sare hanıma koşarken omzuma doğru eğildi ve kulağıma fısıldadı. "Pedagog onu bu konuda hazırladı !" Doruk ve Sare hanım babamın işareti ile bahçeye yönelirken parmak boğumumla göz altlarımdaki nemi sildim. "Bugün söz konusu gerçekleri Doruk'la paylaşacağız. Daha fazla seni ablası olarak bilmemeli. Sare'yle konuştum." Güney cam duvarın ardındaki gölgelere baktı.
"Onun bize alıştığını biliyorum. Bu durumu kabullenmekte zorlanmayacak. Sonuçta yabancı değilsiniz. Sare hanım anneannesi size de dedesisiniz. Yine bu ailenin bir parçası olduğu reddedilemez bir gerçek." Güney'e hak veriyordum. Babamın sessizliği de onu onaylar cinstendi. " Diğer meselesi ile ilgili bir gelişme var mı?" Aslında aklımın her köşesinde bulunan soruyu sormuştu.
"Şikayetlerde bulunuldu. Soruşturmanın seyrini değiştirecek her şeyi polise ilettim. Artık tanıklarımız ve delillerimiz var. Zahir için tutuklama kararı alındı. Ve artık soruşturma sürecinde tutuklu bir şekilde yargılanacak. Bu konuda emniyete güveniyorum. Tüm deliller Zahir'i gösterirken elini kolunu sallayarak çıkıp gitmesine izin vermeyecekler."
"Muhtemelen şu saatlerde çoktan evine gidip kelepçelemişlerdir. İfademiz alınmak üzere emniyete çağrılacağız. Ben de haber bekliyorum." Başımı babamın göğsüne yasladım. Bu durumdan ne kadar etkilendiğini yansıtmamaya çalışsa da ben anlamıştım. " Üzgün görünüyorsun." Babam gözlerini bir kez kırptı.
"Üzgünüm Efsun! Zahir bu evde büyüdü. Oğlum gibiydi. Onu asla incitecek bir harekette bulunmadım. Onu yetiştirdim. Bizimle çalıştı ve bugünkü konuma gelmemiz için elinden gelen her şeyi yaptı. Yaşattıkları o kadar aşağılık ki bazen her şeyin bir kabus olduğunu düşünüyorum. Nasıl bu kadar gözünü karartabilir? Nasıl para hırsı onu böylesine esir alır anlayamıyorum. Sana yapılanlar, torunuma yapılanlar, bana yönelik suikast girişimi... Akıl alır gibi değil. Yılanı koynunda beslemişim bunca zaman! Sevdiklerimi sokması için izin vermişim haberim bile olmamış." Babamın elini tutup yanağıma yasladım. Gözlerim gözlerindeki acıyı iyileştirmek için şefkat kucağını ruhuna açtı.
"Senin suçun yok. El kadar çocukken bakmış büyütmüşsün! Nasıl bir şeytana dönüştüğünü senden saklamış! Bilemezdin."
"Bilmeliydim!" dedi babam günah çıkarır gibi. "Takip etmeliydim onu. Hiç şüpheli davranışlarda bulunmadı diyemem ama konduramadım işte!" Güney aklına gelenlerle iğrenir gibi yüzünü buruşturdu. "O pislik iyi bir oyuncuydu amca. Bunca zaman evinize girip çıktım beni de en az senin kadar kandırdı. Böylesi bir hareketin ondan geleceğini düşünmemiştim. Ama her şey geride kaldı. Çekirge en sonunda kapana kısıldı. Şu saatten sonra geri adım atıp bizi manipüle etmesine izin veremeyiz. Ne biliyorsak anlatacağız! Onun hak ettiği cezayı almasını sağlayacağız." Babam başıyla onayladı.
"Şu Zişan meselesi ne alemde? Kadın emniyetli bir yerde değil mi?"
"Merak etmeyin! Bir daha hata yapmasına asla izin vermem. O gala gecesinde tüm planı riske atacak davranışlarda bulundu. Onu kesin bir dille uyardım. Aynı hatayı yapmayacağından eminim." Babam rahatlamış bir yüzle bizi bahçeye çıkardı. Bahçedeki masanın üzerinde Doruk oyuncaklarıyla oynuyordu.
Helikopterini aşağı yukarı sallayıp ağzıyla farklı sesler çıkarırken büyük bir keyifle onu izliyorduk.
Saat 12:00 sularına geliyordu. Yavaş yavaş öğlen yemeği hazırlıklarına girişilmişti. Oğlumun yanına geçip diğer helikopteri aldım ve oyununda ona eşlik ettim. "Taka taka taka taka! Büyük pilot Doruk Taşpınar geliyor!" Diye bağırdı. Sözlerimi duyunca önce bana kocaman açtığı gözleriyle tatlı tatlı baktı. Sonra dudakları yukarı doğru havalandı ve güzel minik dişleri buna el salladı. "Büyük pilot Doyuk geliyoy!" Battalgazi'yi çok çabuk satmıştı. Cüneyt Arkın'ın yüreğinin sızladığına yemin edebilirdim.
"Taka taka taka taka! Meykez beni duyuyoy musun? Meykez! Piste inmek için helikoptey hazıy!" Baş parmağımı ve serçe parmağımı hayali bir kulaklık gibi yanağıma yerleştirdim. Kaşımın birini kaldırıp, "Evet duyuyorum atak 48! İniş için bekleniyorsunuz. Tamam!" Kıkırdadı. Oyununa böyle eşlik etmemi sevmişti. Hayali düğmelere basıp güçlü bir delikanlı gibi yüz ifadesini kastı. Zorlanıyormuş gibi suratını ekşitmeleri ve el kol hareketleri daha da eğlenmeme sebep olmuştu. Babam ve Güney de bizi uzaktan tatlı bir telaşla izliyor Şermin'in getirdiği kahve fincanlarına uzanıyorlardı.
"Küçük bir kız çocuğundan farkı olduğunu düşünmüyorum!" Dedi Güney babama beni işaret ederken. "Seninle büyüyecek artık!" diye karşılık verdi babam. Buradaki çocuk umarım ben değilimdir diye düşünsem de oyunu bölüp Star bozuntusuna laf vermedim. Saat 2:00 sularına geliyordu. Doruk'un acıktığını biliyordum ve onu doyurmak için fazlasıyla hevesliydim. Sare Hanım öne atılmak istediğinde babam onu bileğinden tutup gözleriyle kontrol etti. Biraz bize imkan tanımasını istediğini anlamıştım.
Şermin'in hazırladığı dolmalardan ve mis kokulu buğday çorbasından önüme biraz aldım. "Başarılı ve güçlü bir pilot olman için iyi beslenme şart!" Kaşığın altını silip Doruk'un ağzına doğru uzattığında sesli bir şekilde, "Ham!" dedi. Sare hanımın yokluğunu hissediyor gibi görünmüyordu. Şermin ağlamaklı bir şekilde, "Gerçekten gözlerime inanamıyorum!" Dedi. " Doruk bey suratıma tıksırmadan çorba içiyor. Bu bir rüyanın gerçekleşmesi gibi bir şey!" Oğlumun yaptığının yanlış olduğunu bilsem de kıkırdamaktan kendimi alamadım.
"Cadı Şermin!" dedi Doruk. Öfke kulaklarından tütüyordu. "Haylaz Doruk!" Gözlerimi devirdim. "Ah Şermin! Biz Doruk'u yola getirmeye çalışıyoruz sen ondan betersin. Hanginizle uğraşacağımı şaşırdım."
Şermin küçük bir çocuk gibi omuzlarını aşağı yukarı silkeledi. Ona olan bakışlarımı bahçıvanın kahkahalara bölmüştü. Öyle bir gümbürdüyordu ki onu fark etmemek imkansızdı.
"Aman Orhan! Bir sen eksiktin!" Orhan yan yan Şermin'i süzdü. "Ah! Geldim tamamlandık! Bu kadar yollarımı gözlediğini bilsem daha erken gelirdim." Şermin'in kulaklarına kadar kızardığını fark etmiştim. Ah burada ne aşklar dönüyordu da haberimiz yoktu. Şermin'in kendisini Almancı bir kızla aldatan eski kocasını unutma zamanı gelmişti. "Yılışık herif!" dedi Orhan'ı ters ters süzerken.
"Bana aşık mısın?" Şermin gözlerini kocaman açtı. Biraz daha gözlerini pörtletseydi zavallıcıklar muhtemelen yuvalarına veda etmek zorunda kalacaktı. "Sen ne saçmalıyorsun?"
"Demek benimle evlenmek istiyorsun?" Son sözüyle birlikte Şermin'in ağzı bir karışık açık kalmıştı. "Sinir bozucu adam! Yine etrafımda dolaşmaktan vazgeç! Ben sana sonra sorarım!" Doruk da dahil hepimiz gülmeye başlamıştık. Bu evde herkes bir alemdi.
Ahuzer hanımı sormaya gerek bile görmüyordum. Babama küsüp her zamanki köşesini manastıra çevirip kendisini ibadete vermişti. Odasını kapandığını ve babam aldığı saçma kararı ortadan kaldırıp kendisinden özür dilemedikçe de çıkmayacağına duymuştum. Bana hava hoştu. Onun kötü bakışlarına rastlamadığım için memnun bile sayılırdım. Beni bir türlü kabullenemediğini biliyordum. Ve Güney de onun soğuk bakışlarından ve davranışlarından hissesine düşeni almıştı. Kısa aşı bize her yer Paris'ti.
Gözlerim onun penceresini aradı. Nihayet karşımdaydı. Tülün ardından bana ölümcül bakışlar atıyor ve kim bilir ne beddualar ediyordu. Keyfimizi bozmasına izin vermeden gülümsedim ve tebessümümü görür görmez perdeyi hızla yüzüme kapattı. Sevgili babaannem asla ıslah olmayacaktı. Taştan kalbi Zahir'e tüm kötülüklerine rağmen kucak açarken bana ve Güney'e asla yer açmayacaktı.
Sofraya oturup birlikte güzel bir akşam yemeği yedik. Evdeki yardımcılarımız yine muhteşem bir şeyler hazırlamıştı. Bu evde de kendimi tamamlanmış hissediyordum. İlk zamanların aksine babama olan öfkem ruhumdan çekilmiş ve yerine sevgi çiçekler bırakmıştı. Sevdiğim adam yanıbaşımdaydı. Onunla gerçek mutluluğu, tutkuyu ve huzuru tatmıştım. Hayatın bana onca kötülükten sonra güzel şeyler tattırdığına hâlâ inanamıyordum.
Doruk'u bahçeye kurduğumuz salıncakta sallamak için harekete geçtim. Öyle neşeliydi ki onun enerjisine yetişmek benim için bile imkansızdı. Salıncakta salladığımda hep daha fazlasını istiyor ve ellerini açarak uçuyormuş gibi küçük çığlıklar atıyordu. Hava kararmıştı. Nihayet uykusu geldiğinde gözlerinin yavaş yavaş yumuk bir hale geldiğini fark ettim. Onu kucaklayıp belinden sararak yatak odasına doğru yürümeye başladım. Babam gözlerini iki kez kırpıp bana bu gece onunla konuşmam için cesaret verdi. Bunu yapıp yapamayacağımı hâlâ bilmiyordum. Merdivenleri birer birer çıkıp oğlumu Superman posterlerinin olduğu geniş, lüks odasına götürdüm. Burası her anlamda onun seveceği türden bir yerdi.
Küçük bir futbol sahasının odada olmasına şaşırmamıştım. Kırmızı bir araba şeklinde olan yatağı ve odasındaki Süpermanli mobilyaların tamamı onun zevkini yansıtıyordu. Artık oğluma eskisi kadar yabancı değildim. Onunla geçirdiğim tüm zaman benim için mutluluk vericiydi. Birbirimize alışmıştık. Onu yatağa bırakır bırakmaz uyuduğunu fark ettim. Kısa sürede dalıp gitmişti. Hemen yanı başına uzanıp parmak uçlarımla saçlarını okşadım. Alnına, hasret kaldığım saç tutamlarına birkaç küçük buse bıraktım.
Onunla konuşmak için uygun zamanın olmadığını düşünüp ayaklandığımda küçük elleri işaret parmağımı kavrayıp durdurdu. Gözlerini aralayıp uyku mahmuru haliyle bana baktı. "Gitme! Biyaz daha kalsan olmaz mı?"
Dolu dolu gözlerde başımı titretir gibi salladım. "Olur tatlım! Eğer gerçekten istiyorsan..."
"İstiyoyum!" Yeniden yanıma uzanıp onu göğsüme yasladım ve saçlarını rahatlatır gibi tatlı tatlı okşadım. " Bana masal okuy musun?"
"Elbette! Ama okumak değil anlatmak istiyorum." Gözlerini birkaç kez masum bir melek gibi kırpıştırdı. "Ne anlatacaksın?" Meraklı bakışlarını yanağından makas alarak karşıladım. "Oğlunu kötü insanlardan kurtarmaya çalışan güçlü bir prensesin masalını anlatacağım." Gözlerini açıp başını iyice göğsüme yasladı. Bebekkende bunu yapmayı çok severdi. Ona güzel ninniler söylerdim ve tatlı tatlı gözlerini kırpıştıracak koynumda uyurdu. Kokumu hatırlıyor muydu? Birlikte altı ay geçirmiştik. Hiç mi bir şey kalmamıştı aklında? Bir koku, bir ses, bir dokunuş... Diline değen şefkatli bir tat... Onun için bu kadarı bile olamamış mıydım?
"Anlatacak mısın?"
"Hı hı!" İç çekti. Tahmin ettiğimden çok daha sabırsızdı. " Bir varmış bir yokmuş. Ülkelerin birinde çok güçlü bir prenses yaşarmış. Onu üzmek isteyen herkesin karşısında durur ve yaşadığı onca kötü şeye rağmen mutlu olmaktan çekinmezmiş. Bir gün kötü bir cadı ona büyü yapmış. Cadının yaptığı büyü prensesin korkunç bir kuleye hapsolmasına sebep olmuş. Prenses büyük bir üzüntü içinde kuledeki sayılı günlerinin bitmesini beklemiş. O günlerde peri annesi ona dünyalar güzeli bir bebek vermiş." Mırıl mırıl söylendi. Yüzündeki tebessüme bakılırsa hikayeden hoşlanmıştı.
"Sonya ne olmuş?"
"Prensesin karanlık günleri bir anda aydınlanmış. Kendisine verilen bu bebeğe büyük bir hevesle annelik yapmış. Ama içi o güzel bebeğin kuleye hapsolmasına el vermiyormuş. Onu en güvendiği insanlara emanet etmeye karar vermiş. Fakat işler hiç de sandığı gibi olmamış. Güvendiği insanlar onu sırtından vurmuş. Prensese bebeğinin öldüğünü söyleyip bebeği ondan kaçırarak saklamışlar. Bebeğinin ölmediğine inanan prenses onu her yerde aramış. Bebeğini kendisinden alanlarla mücadele etmiş ve savaşı kazanmış! Yıllar sonra bebeğini kendi babasının bulduğunu ve koruyup büyüttüğünü öğrenmiş. Nihayet büyüyen çocuğa annesi olduğunu söyleyip gönlünü kazanmış. Böylece sevdiği insanlarla büyük güzel sarayda sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşamış."
Bir süre duraksadı. Hemen ardından heyecanla "Çok güzel biy masalmış." dedi. Sanki bir şeyler söylemek istediğimi hissetmişti. "Sana bir şey sormak istiyorum." dedim merakla. Beni gözlerine ayırmadan büyük bir ilgiyle dinliyordu. "Eğer sen o bebeğin yerinde olmuş olsaydın hayatının geri kalanını yıllar sonra kavuştuğun annenle mi geçirmek isterdin yoksa seni büyüten insanlarla mı?" Hiç düşünmeden, "Annemle!" dedi.
"Onu sever miydin?" Sözler bir yumru gibi boğazımdan güçlükle dökülüyordu. "Evet! Seveydim!"
"Onun da seni sevip bunca yıl kavuşma hasreti ile yanıp tutuştuğuna inanır mıydın?" Birkaç damla yaş gözlerimden süzüldü. Bakışlarındaki hassaslık yüreğime dokunmuştu. Sanki biliyordu, hissediyordu. "İnanıydım! Anneley yavyularıyına yalan söylemez."
Gülümsedim. İtiraf etmeliyim ki Sare hanım ve babam oğlumu güzel yetiştirmişti. "Biliyor musun? Ben de bir anneyim! Ben de o prenses gibi yıllarca kapalı bir kuleye hapsedildim. Sevdiğim herkesten ayrılmak zorunda kaldım. Herkesi çok özledim. Evimi, yuvamı, annemi, babamı..." Son cümlelerimi sesimi biraz daha kısıp yavaş yavaş tane tane söylemiştim. Yutkundu.
"Ama en çok..." Yüzüme biraz daha yaklaşıp aralanan dudaklarıyla fısıldadı. "En çok..." dedi hassas bir ses tonuyla.
"En çok oğlumu özledim. Bana verilmiş en güzel hediyeyi..." Şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. "Senin oğlun mu vay?" Başıma birkaç kez salladım. "Hem de çok güzel bir oğul! Mavi gözleri, ipeksi kahverengi saçları var. Bembeyaz teni bir de fındık gibi bir burnu... Tam bir Superman hayranı!" Dudakları titremişti. Benim yanaklarımdan dökülen yaşların farkındaydı. Minik elleri avuç içlerini ıslak yanaklarıma bastırıp teselli eder gibi okşadı.
"Sonya ne oldu?" Dolu dolu gözlerimde acılarıma inat gülümsedim. "Ona kavuştum! Hasret kaldığım saçlarını öpüp okşadım. Yeniden anne olduğumu hissettim. Uzunca bir süre annesi olduğumu sakladım ama artık saklamayacağım. Bunu sakladığım her an kalbim çok acıyor."
"Düşünce dizleyinin acıdığı gibi mi?" Yanağımdaki elini dudaklarıma götürüp koklayarak öptüm. "Çok daha fazla! Onu artık yanımdayken de özlüyorum. Annesi olduğumu bilmesini istiyorum." Yutkundu. "Doruk! Sen benim oğlumsun! Yıllarca hasret kaldığım oğlum!" Sessizlik aramızda ayrılıkla geçen yıllara hesap soran tek çığlık oldu. "Sen?!" dedi büyük bir heyecanla. Devamında bir şey söylememişti. Bu bile kabul edilmeme düşüncesini desteklediği için yüreğimin yerinden oynamasına sebep olmuştu.
"Biliyorum! Ayrı geçen çok günleriniz oldu ama sensiz kalmayı ben istemedim. Sana gelmek için hep mücadele ettim. Kötü cadıları ve büyücüleri yenmek için savaştım." Ellerini tutup dudaklarıma bastırdım. "Artık savaş bitti. Yanındayım bebeğim! Eskiden olduğu gibi yine birlikteyiz." Şaşkınlığı artınca daha fazla dayanamayıp ona sımsıkı sarıldım. Kısa bir bocalamanın ardından, "Annem!" diye kollarıma atıldı. Bu sözcüğü binlerce hasretin içine sığdırır gibi defalarca yürek sancısıyla söylemişti. Beni kabul etmeye bu kadar istekli olabileceğini düşünmemiştim. Bir şeyler hissetmiş olmalıydı. En başından beri aramızda anlam veremediğim bir bağ vardı. Onu emzirmiş, gecelerce uykusuz kalmıştım. Kokumu bilirdi. Tenime bu kadar yabancı kalamazdı.
Birbirimize sımsıkı sarılıp öpücüklere boğduk. İkimiz de yılların hasretini çıkarmak ister gibi öpüşüp koklaştık. Dilinden dökülen tek şey annemdi. O bilmese de kalbi bunca zaman anne dediği kişinin annesi olmadığını anlamıştı. Kalbi nihayet kalbimi bulmuştu. Kader aramızdaki görünmez iplerle ikimizi birbirimize bağlamıştı. Bu bağ sevgiydi... Bu bağ beni hayata bağlayan yegane mutluluktu.
Dakikalarca sarılıp hasret giderdik. Ellerimden yanaklarımdan öpüyor ve dudaklarındaki tertemiz sıcaklığı tenimde bir mühür gibi bırakıyordu. Nihayet uykuya yenilip kollarımın arasında gözlerini ve ruhunu dinlendirdi. Ona sarılıp bebekken olduğu gibi göğsümde uyuttum. Gözlerim kısılıp yavaş yavaş kapandığında dünyanın en mutlu insanı olduğumu biliyordum. Bakışlarım gitgide karanlığa düşerken kapının aralığında bize gülümseyerek bakan adamı gördüm. Dudaklarımdan uyku uyanıklık arasında bir fısıltı döküldü.
"Teşekkür ederim!"
***
Sabaha karşı ürkek bir şekilde uyanmış ve yorgun gözlerimi nerede olduğumu anlamak isteyerek aramıştım. Kollarımda uyan çocuğun hafifçe terlediğini fark ettim. Sırtına minik bir havlu koyup yataktan doğruldum. Birkaç saat öncesinin aksine ruhumu bir kelepçe gibi sıkan düşüncelerle boğuşuyordum. Yalınayak parke zeminin üzerinde birkaç adım atıp kapıyı ardından kapattım. Doruk'tan uzaklaşmıştım ve kalbim hiç rahat değildi. Zahir denilen o pislik hayatımdan tamamen çıkmadan asla güvende olamayacağını biliyordum.
Merdivenleri inip verandaya yöneldim. Modern mobilyaların arasından geçmiş ve tül perdenin ardındaki adamı uykunun verdiği mahmurlukla izlemeye başlamıştım. Önüme gelen tutamları başımın arkasına doğru itip yanına gittim ve bacaklarının arasına bacaklarımı yerleştirerek kucağına oturdum. Yüzümü yanağına yaslanmış ve dudaklarının kenarına birkaç tane öpücük bırakmıştım.
"Sabaha dek uyuyacağını düşünmüştüm. Erkencisin!" İçindeki huzursuzluğu yok sayıp, "Uyuyamadım!" dedim. "O Zahir pisliğinden haber gelir diye uyku uyanıklık arasında gidip geldim. Bir gelişme var mı?"
"Offff!" Gergin halleri canımı sıkmıştı. Sol elim yanağını kavrayıp bakışlarımızı birbirine değdirdi. Yalvarır gibi fısıldadım. "Lütfen benden saklama Güney! Bilmek istiyorum! Neler oluyor?"
Kucağındaki bedenimi kollarının arasına alıp her an kaybedecekmiş gibi hasretle sarıldı. " Zahir... Polisler tutuklamak için evine gitmiş! O kaçmış Efsun! Planlarımızı nasıl haber aldı bilmiyorum ama çekip gitmiş." Yüreğimi dikenli sarmaşıklar istila etmişti. Bundan daha kötüsünü duymayı beklemiyordum. Zahir dışarıdaydı ve biz eli kolu bağlı ondan gelecek belaları bekliyorduk.
✨✨✨
Merhaba canlarım. Şu aralar zor günlerden geçiyorum. Aslında söylemeyi düşünüyordum ama hukuki süreç sekteye uğrar diye biraz daha sabretmeyi uygun gördüm.
Sona yaklaştık. Bölümlerimiz sayılı. ☺️ Efsun ve Güney uzunca bir süre bize eşlik etti. Daha pek çok farklı hikayede buluşacağız.
Umarım bölümü sevmişsinizdir. ☺️ Güzel haberlerle karşınıza çıkmayı umut ediyorum. Bu karaktere çok alışmıştım. Noktayı koyduğumda ayrılık epey zor olacak. Yorum ve oylamalarla bana destek olur ve takip ederseniz çok mutlu olurum. ☺️
İnstagram: seyma_yldz_koc
Kitap Wattpad: syildiz_koc
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.28k Okunma |
440 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |