40. Bölüm

27.Bölüm: Endora Ve Gliyn

Sylph
sylph

Okurlarıma keyifli vakit geçirmesi dileklerimle…✨🐦‍⬛

Yaşlı kadın yüzüne düşen birkaç tutam beyaz saçı kenara ittirerek konuştu.

“Ben bir cadıyım tatlım, gördüğün üzere…”

Konuşurken eliyle işaret ederek etrafındaki iksirlerle şifalı bitkileri gösterdi.

Yüzümdeki şaşkın ifadeye kıkırdayarak konuşmaya devam etti. “Pekala sen ne sanıyordun tatlım?”

“Ben bilmiyorum yani büyü yaptığını görünce…” dedim mahçup hissederek, sanki bunu bilememem ona karşı yaptığım bir saygısızlıkmış gibi.

 

Kahretsin kendimi cahil hissediyorum. Bir gecede cahil kaldım, bu cidden iğrenç bir his!

 

“Peri mi sanmıştın?” dedi yaşlı kadın, fincanındaki çaydan keyifle bir yudum daha alarak.

“Yani… öyle sanırım,” dedim elimle boynumu kaşırken.

“Biz cadılar, perilerin aksine büyüyü aktif şekilde kullanamayız. Yani sözlü büyü yapamayız. Büyüyü ancak başka araçların vasıtasıyla kullanabiliyoruz. Çoğu zaman bu araçlar, kristaller veya bitkiler gibi doğada bulunan nesneler oluyor. Kısaca yaptığımız ritüel ve iksirler vasıtasıyla büyüyle etkileşim kuruyoruz.”

“Peki ya şu şeyi nasıl yapıyorsunuz,” dedim elimi yaşlı kadının yaptığı gibi havada sallayarak.

 

Nesneleri hareket ettirirken ne bir söz kullandı ne de ritüel. Bu nasıl mümkün olabiliyor?

Kıkırdayarak,”O şey bana özel, diğer cadıların sahip olduğu bir durum değil,” dedi.

İstemsizce kaşlarımı çatarak, “Nasıl yani sana özel?” dedim.

“Kökenimizin Othrys’ten geldiğini söylemiştim hatırlarsan. Bu kullandığım güç oradaki yücelerden birine ait,” dedi yaşlı cadı.

“Nasıl yüce? Hayır daha önemlisi nasıl başkasının gücünü kullanabiliyorsun?”

 

“Othrys’te güç üzerine kurulu olan hiyerarşik bir düzen var. En güçlü olan en üstte durur. Herkesin üstünde duran en güçlü 12 kişiye de yüce denir,” dedi sakince açıklayarak. Ardından işaret parmağını fincanının ağzında gezindirerek, “Tam olarak 12 sayılmaz ama… Neyse sen orasını fazla kafana takma,” dedi.

 

“Yani yücelerin gücünü kullanabiliyor musunuz, nasıl bu mümkün olabiliyor?”

“Othrys’e gitmek herkesin harcı olmadığından bu dünyada düzenlenen bazı ritüellerle yücelerle iletişim kurulabiliyor.
Bu sayede biz büyücü türler çağırdığımız yüceden gücünü isteyebiliyoruz. Bunu kabul edip etmemek tamamen onlara kalmış durumda.
Kabul eder mi, eğer ederse neyin karşılığında kabul eder? Bu her yücenin kendi seçimi,” dedi kısık gözlerinin arasından elindeki fincanına bakarken.

“Nasıl yani bu kadar kolay mı?” dedim şaşkınlık içerisinde.

 

”Kolay mı? Hiç sanmıyorum! Hepsi olmasa da çoğunluğu kendisini bütün kainatın hakimi olarak görüyor. O kadar egolular ki bu dünyayı can sıkıntılarını gidermek için bir oyuncak olarak kullanıyorlar,” dedi başını olumsuz anlamında sallayarak ve ekledi, “Belki de Othrys’e açılan geçitlerin kapanması bu konuda daha iyi olmuştur. Bu sayede istedikleri gibi dünyaya gelip yaygara çıkaramıyorlar.”

 

“O pislikler sadece güçlü olduğu için mi bunu yapabilecek cesareti gösterebiliyorlar?” dedim sinirlenerek.

“Her yerde bu kural geçerli maalesef. Güçlü olan hüküm sürer, güçsüz olanın elinden ise sadece boyun eğmek gelir,” dedi buruk bir tebessümle.

“Peki Othrys geçidi neden kapandı?” diyerek tüm ciddiyetimle sordum yaşlı kadına.

 

Birkaç saniye sessizce bekledi. Sanki bildiklerini söylemek ve söylememek arasında kalmış gibiydi. Fincanındaki çaydan büyükçe bir yudum daha aldı konuşmaya başlamadan önce.
“Bu anlatacaklarımı bilenler bir elin parmağını geçmez, o yüzden bu konu hakkında herkesle konuşamazsın anlaştık mı?”

 

Daha önce anlattıklarının da herkesçe bilinen şeyler olmadığı belliydi ama özellikle bunun üstünde durarak konunun önemini belirtmesi…

“Anlıyorum!” dedim başımı sallayıp onaylarken.

 

“Buraya geçit sayesinde geldiğimizi sana söylemiştim zaten. Geçidi açan kişi bu güce sahip olan bir soydan geliyor. Bu soyun gücü nesillerdir kadınlar üstünden ilerliyor. Sadece kadınlarına geçen ve onlardan devam eden bir güç. O soyun adı… Neyse adlarını boşver sen. İlk başta, herkes Othrys’te yaşarken halk yücelerin üstünlük yarışı arasında savrulup gidiyordu. Dediğim gibi Othrys’te güçlü olmayanlar her türlü muameleye boyun eğmek zorundadır. Yücelerin altında gördüğümüz zulme dayanamadığımız için bir çıkış yolu arıyorduk. İlk defa o zaman ortaya çıktı o kadın,” dedi yüzünde sevinçle kurtuluşunun hikayesini anlatırken.

 

“O kadın mı?” dedim merakla.

“Evet o kadın, Gliyn. O zamana kadar Gliyn sadece kendi boyutumuz içerisinde geçitler açabiliyordu ama bilirsin zor durumlar imkansızları imkanlı kılar. Kişinin sınırları kendi iradesine bağlıdır. Gliyn ilk defa o zaman, yüceler tarafından hüküm verildiğinde başka bir boyuta geçit açtı. O lanet Çukur’a düşmemek için gerçekten kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir şeyi başardı ve acı çeken alt sınıftakilere bir teklif sundu. Ya Othrys’te zulüm görmeye devam edecektik ya da bilinmezliğin içerisine atlayıp yeni bir hayat kuracaktık. Bunun üstüne düşünmek için fazla zamana sahip değildik çünkü her an Gliyn’i Çukur’a sürmek için gelebilirlerdi. Hızlıca duyurabildiğimiz kadar kişiye duyurduk bu teklifi. Çoğunluk bilinmezlikten korktu ve kalmayı seçti. Bizde kabul eden kişileri yanımıza alarak geçidi kullandık. Daha önce geçidin nereye açıldığını incelemek için vaktimiz olmadığından nasıl bir yere açılacağını bilmiyorduk. Gel gör ki şansımıza bu dünyadaki insanlar gelişmemişti ve büyü kullanma yetisine de sahip değildi.
Böylece diğer boyutta en alt katmanda olan biz, bu dünyanın tepesine yani hiyerarşinin en üst katına yerleşmiş olduk,” dedi ve elindeki fincanı bir köşeye bıraktı.

 

Yani sandığımın aksine o boyuttaki herkes güçlü değildi. Onların da kendi arasında sınıfları vardı. Bu dünyada benim aklımın almadığı güçlere sahip olan kişiler o dünyada en zayıflar mıydı? Şimdi anlıyorum geçidin kapanmasının neden daha iyi olduğunu. Eğer oradaki üst sınıf buraya gelecek olsaydı bu kıyametin başlangıcı olurdu. Yüceler olmadan da zaten dünya yeterince kaosa sahip!

“O kadın yani Gliyn, neden hüküm giymişti?”

 

“Gliyn… O alt sınıfın ayaklanmasında önemli bir role sahipti. Bunun sebebi de Gliyn’in ataları nesillerdir geçit açmakla görevli olduğu için uzun zamandır yücelere hizmet ediyordu. Gliyn ise halkın gördüğü zulme sessiz kalarak onlara hizmet etmek istemedi. Bunun sonucunda halkı destekleyen önemli bir güç oldu. Tabii daha ayaklanma bile başlamadan yüceler Gliyn’in tavrını isyan olarak değerlendirip onun Çukur’a sürülmesini emretti.”

 

“Gliyn’i süreceklerini söylediğin o Çukur ne tam olarak?” dedim, fincanımda beklemekten ılıklanmış çaydan bir yudum daha alarak.

 

Yaşlı cadı yüzünü ekşiterek, “Çukur, orası sizin cehennem dediğiniz yere çok benziyor. Günahkarların atıldığı ve ölüme terk edildiği bir yer. Eskiden yani Gliyn’in hüküm giydiği zaman orası henüz Çukur olarak anılmıyordu. Yüceler, dünya zamanıyla 21 yıl önce 13. Yüceyi oraya hapsettiğinde Çukur haline geldi. Asıl adı Pandora ama artık oraya herkes Çukur diyor. Gerçek adını bile anmaya korkuyorlar.”

 

Şaşkınlık ve şüphe içerisinde kaşlarımı çatarken sordum.
“13. Yüce mi? Sen onların 12 kişi olduğunu söylemiştin!”

 

“13. Yüce! O… Bunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama diğer yüceler ondan korkuyordu, bu yüzden…” dedi kadın duraksayarak. Bu duraksamayı kullanarak ona sormaya devam ettim. “Nasıl korkuyorlardı, 13. Yüce onlardan daha güçlü olduğu için mi?”

 

Başını olumsuz anlamında salladı. “Hayır yüceler birbirleri üstünde üstünlük kuramazlar. Daha doğrusu birbirlerinin gücünü ölçebilecekleri kadar büyük bir savaşta hiç bulunmadılar. Bu Othrys’in sonunu getirirdi.”

“O zaman neden ondan korkuyorlardı? Neden kendisinden güçlü olup olmadığı belirli bile olmayan birinden korkuyorlardı? Onlar 12 kişiydi, eminim birlik oluştursaydılar 13. Yücenin şansı bile olmazdı!”

 

Acı bir sırıtışla, “Bu konuda hiçbir fikrin olmadığı için böyle düşünüyorsun. 13. Yüce… Onun gücü diğerlerinden farklıydı. Yücelerin arasında kutsal güçlere sahip olanlar bile korkudan onun yüzüne bakamıyordu.
Onun gücü korkutucuydu! Onun bütün varlığı korkutucuydu! Düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Onu tarif edebilmek için kullanabileceğim tek kelime karanlık olurdu. Onun varlığının sanki cehenneme bakıyormuş gibi bir hissiyatı var!”

 

Yaşlı kadın benzi solmuş şekilde elleriyle kollarını ovuşturarak devam etti. “Ceza alan kişiler Pandora’dan ya da oradaki mahkumlardan o kadar da korkmuyordu. Oradan ve oraya girmekten korkmalarının sebebi sonradan 13. Yücenin oraya hapsedilmiş olmasıydı. Pandora’dan değil Çukur’dan korkuyorlardı, aynı yer olsa bile!”

 

“13. Yüce ne yaptığı için Pandora’ya sürüldü?” dedim merakla.

Birinin bu muameleyi görmesi için ne yapmış olduğu içimde saf merak uyandırıyor.

 

“Hiçbir şey! O… Onun bir şey yapmasına gerek duymadılar. Varlığından rahatsız oldukları için diğer yüceler birlik olarak onu Pandora’ya mühürlediler.”

 

Şaşkınlık içerisinde gözlerimi açtım. “Nasıl yani? Hiçbir şey yapmamış birini, ortada hiçbir neden yokken oraya mı hapsettiler!?”

Bu kulağa oldukça saçma geliyor. Küçük ya da büyük her şeyin bir nedeni vardır!

 

“Evet, öyle oldu. Bazılarının sadece varlığı bile diğerlerine ağır gelebilir. Onlar da 13. Yüceyi yok edebilecekleri güce sahip olmadıkları için onu tuzağa düşürerek hapsettiler.”

 

“Ben hala anlayamıyorum, daha doğrusu neden birinden bu denli korkabileceklerine anlam veremiyorum,” dedim elimdeki fincanı köşeye tezgahın üstüne bırakarak.

 

“Onlar, 13. Yücenin içerisindeki karanlıktan korktular. Onun yapabileceklerinden ve yapacağına emin oldukları şeylerden… çünkü intikam alacağını biliyorlardı!” dedi yaşlı kadın.

 

Hızlıca başımı tezgahtan kaldırarak yaşlı kadına döndüm. “İntikam mı? Neyin intikamı?”

 

Bu yeni bir şey! Önümdeki yaşlı kadın son yirmi beş dakikadır bir şeyleri hep üstü kapalı anlatıyordu. Sonunda kayda değer bir şeyler söylemeye başladı!

 

Şaşkınca bakışlarını kaçırarak, “Ne intikamı ben öyle bir şey söylemedim ki?” dedi.

“Hadi ama! Bunu söylediğini ikimizde iyi biliyoruz, neden detaylıca ne olup bittiğini anlatmıyorsun?!” dedim bakışlarını kaçıran yaşlı cadıya.

 

“Gereğinden fazla anlattım zaten. Henüz devamını duymaya hazır değilsin. Bu ağırlıktaki bir bilgi senin hayatını tehlikeye atar. Daha kendi türünü bile bilmiyorsun küçüğüm. Bu yaşlı kadın senin canını geçici merakın uğruna heba etmene izin veremez. Senin önünde ilerlemen gereken uzun ve zorlu bir yol var. Eğer gerçekten öğrenmek istiyorsan yeterince güçlendiğinde geri gelip hikayenin kalanını dinleyebilirsin,” dedi tebessüm ederek.

 

“Yeterince güçlendiğimde mi? Ne kadarının yeterli olacağını nereden bileceğim?” diyerek sordum.

“En azından beni yenebileceğin kadar,” dedi gülerek.

“Sizi yenebileceğim kadar mı, siz kaç yaşındasınız tam olarak?”

Anlattığı yüzyıllar öncesine dayanan hikayeleri göz önünde bulundurarak sordum.
Aslında sorduğum şey ne kadar güçlenmem gerektiği değildi, bu yaşlı kadının ne kadar güçlü olduğuydu.

 

“Ben tam olarak emin değilim. Sana da söylediğim gibi Othrys’te zaman bu dünyadan farklı akıyor ama bu dünyada geçirdiğim zamandan bahsediyorsak, sizin zaman hesaplamanızla iki bin altı yüz civarlarındayım sanırım,” dedi yaşlı kadın gülerek.

 

“Yok ebenin…”

Şaşkınlıktan kendime mukayyet olamayarak ağzımdan kaçırdığım cümleyi hızla yarıda kestim. “Çok afedersiniz ama kaç bin dediniz, iki bin altı yüz mü?” diyerek sordum şaşkınlıkla duyduklarımı doğrulamak için.

 

“Sen gerçekten garip birisin Risin. Sana başka bir boyuttan geldiğimizi ve senin tam olarak bir insan olmadığını, kendimin de bir cadı olduğumu söyledim. Bunca şey duydun ve gördün ama hepsinin arasında benim asırlardır yaşıyor olmama mı şaşırdın?”

 

Birkaç saniye duraklayarak kadının dediklerini değerlendirdim. “Sanırım haklısın, bu birazcık garip oldu. Bu arada siz benim adımı biliyorsunuz ama ben sizin adınızı hala soramadım?”

 

“Tahmin edersin ki bu kadar uzun zamandır dünyada bulununca pek çok isme sahip oldum. Sen bana Endora diye hitap edebilirsin. Bir zamanlar kullandığım bir isimdi. Şimdi söyleyince epey nostaljik hissettirdi bu. Uzun zamandır biri bana seslenmediği için isim kullanmaya gerek duymamıştım,” dedi sonunda adını öğrendiğim yaşlı cadı Endora.

 

Bu gerçekten de oldukça garip bir sohbet. Karşımda çoğu ülke ve imparatorluktan daha yaşlı biri oturuyor ve bana bilmediğim gerçekleri anlatıyor.

“Şimdi kafandaki soruları bir nebze de olsun giderebildiysem senin hakkında konuşmaya başlayabiliriz,” dedi sakince.

 

“Benim hakkımda mı? Zaten her şey ortada değil mi, neyi konuşacağız?” dedim kadının sakinliğine eşlik ederek.

Kıkırdadı yaşlı cadı Endora. “Neyi bildiğini düşünüyorsun ki? Gerçekten biliyor musun yoksa bildiğini mi sanıyorsun?”

 

Birkaç saniye sessizleşerek Endora’nın mimiklerini inceledim. Onun gülüşünün arkasındaki bakışı oldukça derindi. Sanırım onun gibi binlerce yıldır yaşayan yaşlı bir cadının karşısında bir şeyleri bildiğimi söylemek büyük bir saygısızlık ve ego olarak anlaşılabilir.

 

“Haklısın,” dedim söylediklerimi hızlıca düzelterek ve ardından, “Ben hiçbir şey bilmiyorum. Öyleyse beni bilginle aydınlat ki gerçeğe bir adım daha yaklaşabileyim,” dedim.

 

Karşımda gerçekten benden üstün biri bulunduğunda, gerek güç gerekse bilgi olarak, kibirin bana hiçbir şey kazandırmayacağı açık bir gerçek. Neden onun yanına geçerek bilgisinden faydalanmak yerine karşısında durarak ezileyim ki. Hem de aramızdaki tecrübe farkı bu kadar barizken.

 

Kıkırdayarak derin bir nefes aldı ve gözlerimin içine bakarak, “Sen…gerçekten zeki bir kızsın. Yeri geldiğinde anlamıyormuş gibi davranıyorsun fakat her şeyin farkındasın. Zekanı yerine göre göstermen, bunu sevdim!” dedi.

 

Bu yüzünü ilk defa gösteriyor. Daha öncesinde kendisini sadece melek timsali biri olarak, yalnızca dostane biri gibi tanıttı. Ama binlerce yıl hayatta kalmış biri içerisinde yalnızca iyilik ve saflık taşıyor olamaz. Öyle biri de bunca zaman hayatta kalamazdı zaten. İyiliği tercih ediyor olması onun saf iyilikten oluştuğu anlamına gelmez.

 

“Teşekkür ederim ama gerçekten bazı şeyleri anlayamadığım doğruydu. Yani hepsinin numara olduğunu söyleyemem, gerçekten anlamamıştım,” dedim ve gülerek şakayla karışık gerçekleri anlattım.

“Elbette… Elbette öyledir anlıyorum,” dedi ve yüksek sesli bir kahkaha attı.

Sanırım gerçekleri söylediğime pek inanmadı. Neyse çok zorlamamak lazım nasıl istiyorsa beni öyle düşünebilir.

“Şimdi söyle bakalım, damarlarında hangi türün kanını taşıdığını düşünüyorsun melez kız,” dedi sakinleşmiş ve yumuşamış ifadesiyle.

 

Bu soruya nasıl yanıt vermem gerektiğini bilmiyorum. Daha öncesinde onun için bulunduğum tahmin yanlış çıkmıştı. Bu soruya en tatmin edici şekilde nasıl cevap verebilirim?

“Onlarca büyülü tür var ve ben hepsini öğrenebilecek zamana sahip değildim. Sen benim gibi neredeyse yirmi yıldır yaşayan biriyle kıyaslandığında çok daha bilgilisin. O zaman sen söyle yaşlı cadı Endora, sence ben neyim?” dedim sakince.

Artık namlunun ucundaki ben değildim. Söz konusu onun yüceliği ve bilginliğiydi. Bu soruyu başından savamaz ya da tekrar bana geri yöneltemezdi. Bu onun kendi onurunu ve gururunu hiçe sayması anlamına gelirdi.

Kısık sesle kıkırtılar döküldü dudaklarından. Ardından bakışlarını önünden yukarıya doğru kaldırarak bana baktı ve fısıldayarak, “Sen… Sen tehlikelisin!” dedi.

Derin bir sessizlik oluştu antika dükkanda. Kısık gözleri arasından yüzümü süzüyordu. Belli ki kafasında beni ölçüyordu.

 

Hafifçe öne eğildim ve aynı kısık ses tonuyla fısıldayarak, ”Neden, tehlikeli olmam kötü bir şey mi sence?” dedim.

Nedensizce önümdeki kadının bana zarar vermeyeceğinden eminim ve bunun verdiği rahatlıkla kendimden emin bir şekilde konuşuyorum.

 

Zarif ellerini yavaşça havaya kaldırdı. “Sen kazandın! Bu, o kadar hoşuma gitti ki seni öğrencim olarak istememe sebep oluyor. Sen çok bariz bir şekilde buram buram büyü gücü kokuyorsun Risin. İçinde patlamak üzere olan gücü kaç yıldır bastırıyorsun bilmiyorum ama bu kadar yoğun bir elementsel güç ancak ve ancak bir türden gelebilir…”

 

Okuduğunuz için teşekkürler tanksavarlarım.🫶🏻

Kurgusu derinlere inen bir bölümdü, bu yüzden yazarken ileriki bölümler için hazırladığım olay örgüsünü sürekli kontrol etmek zorunda kaldım. Umarım yazarken verdiğim emek bölümün kolayca anlaşılabilmesini sağlamıştır.✨

Oy vermeyi ve yorumlarda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın… Geri dönüşlerinizi bekliyor olacağım!

Sevgi ve sağlıkla kalmanız dileklerimle! ✨💃🏻🫶🏻

Bölüm : 26.01.2025 00:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...