
Bütün okurlarıma keyifli vakit geçirmesi dileklerimle!🫶🏻
Zarif ellerini yavaşça havaya kaldırdı. “Sen kazandın! Bu o kadar hoşuma gitti ki seni öğrencim olarak istememe sebep oluyor. Sen çok bariz bir şekilde buram buram büyü güçlü kokuyorsun Risin. İçinde patlamak üzere olan gücü kaç yıldır bastırıyorsun bilmiyorum ama bu kadar yoğun bir elementsel güç ancak ve ancak onlardan gelebilir…”
“Ne gücü, neyi tutuyormuşum?” dedim şüpheyle yaşlı cadıya bakarak.
Benim bir şeyi tuttuğum yok. Bu kadın bana palavra mı sıkıyor!
“Bana o şekilde bakma, yoksa sana yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?” dedi ve sakince devamını getirdi.
“Bedenimiz bir kabuk gibidir, manayı içerisinde tutar ve sen şu anda o kabuğun sınırlarını zorluyorsun. Büyü kullanan herkes belirli bir miktarda enerjiyi dışarıya yayar ama sen sanki bu enerji dışarıya sızmaması için tamamen kapatılmış gibisin. Her büyücünün vücudunda tutabileceği bir büyü kapasitesi vardır ve bu kapasiteyi aşabilecek bir gücü vücudunda tutamaz. Tutmaya çalışsa enerji vücudundan taşar. Eğer taşmaması için vücudunu zorlarsa…”
Derin bir nefes aldı yaşlı kadın. “Bunun sana şöyle açıklasam daha kolay olacak sanırım. Elimde bir poşet olduğunu düşün ve üstünde bazı delikleri var. Bu poşetin ağzını hiç durmadan sabit bir hızla akan musluğa bantladığımı düşün, şimdi ne olurdu?”
“Musluk açıksa poşet suyla dolar,” dedim beklemeye gerek duymadan hızlıca.
“Dolan poşetin üstünde delikler vardı hatırlarsan,” diyerek, benden bir cevap beklediğini anlayabileceğim şekilde sustu.
“Evet, deliklerden su dışarıya akar,” dedim kadının ilk okul seviyesindeki sorularına cevap vererek.
“Peki bir bantla bütün delikleri kapatırsam ne olur Risin?” dedi yüzüne takındığı ciddi ifadesiyle.
“Ah şimdi anlıyorum! Patlayana kadar esner ve kendi sınırlarını zorlar.”
Başıyla onaylayarak, “Senin durumun bu şekilde özetlenebilir, delikleri kapatılmış bir poşet. Esneyerek kapasiteni olması gerekenden büyük bir hale getirmişsin ama ne zaman patlayacağın tamamen bilinmezlik. Her an olabilir ve böyle bir durumda patlayarak dışarıya akacak olan şey su değil Risin, senin büyü gücün! Kontrol edilmekten uzak yıkıcı bir güç!”
“Tamam ama bu durumda elinden ne gelebilir ki?”
“O delikleri kapatan bantın ne olduğunu bulman gerek,” dedi yaşlı cadı.
Ne olduğunu bile bilmiyorum, bunu bulmam çok kolaymış gibi söylüyor.
“Peki hangi türün meleziyim?” dedim asıl söylemek üzere olduğu konuya geri dönerek.
“Ah, o mu? Büyük ihtimalle peri melezisindir,” dedi ve başını sallayarak, “Evet… Evet büyük ihtimalle! Sadece peri kanı taşıdığını söyleyemem tabii ki. Konu melekler olunca bunu anlamak oldukça zor. Bu konuda uzman birinin yardımı olmadan çekinik kalan ırklarını bilemem ama aktif olarak yakıcı bir enerji barındırıyorsun içinde. Bu da ateş elementinden kaynaklanıyor. Dediğim gibi çekinik olan türleri bilebilmem benim için imkansız ama baskın olarak ateş elementinin gücünü barındırıyorsun. Bu yüzden de peri melezi olduğunu düşünüyorum,” dedi.
“Çekinik olan türleri anlayamıyorsun. Bu da demek oluyor ki birden fazla türün melezi olabilme ihtimalim mi var?”
“İhtimali var ama kesin değil. Sonuçta sadece insan ve peri melezi de olabilirsin. Melezlere sık rastlanmadığı için bunun hakkında fazla bilgim ve tecrübem yok,” dedi yaşlı kadın omuzlarını silkerek.
“Neden sık rastlanılmıyor melezlere?”
“Çünkü onlar bu toplumun istenilmeyen bir unsuru, ne olduğu ve ne yapabilecekleri belirli olmayan tabuları. Bilinmeyen şeylerden herkes korkar Risin. Bu yüzden ya onları dışlarlar ya da…”
“Ya da?” dedim yaşlı cadıya devam etmesini isteyerek.
Yüzünü ekşiterek, “Ya da öldürülürler! Bu yüzden çoğu melez hayatını saklanarak geçirir. Güvende kalabilmek için, güvenle yaşayabilmek için!” dedi.
Şaşkınlıkla başımı salladım. “Hayır, neden? Neden melezlerden korkuyorlar? Melezler safkan olan ırklardan daha zayıf değil mi? Sonuç olarak genlerinde daha az-“
“Hayır Risin, melez olmaları daha zayıf genlere sahip oldukları anlamına gelmiyor! Aksine melez olmak demek bir türün zayıflığını daha az taşımak demek,” dedi konuşmamı yarıda keserek.
“Nasıl daha az taşımak demek?”
“Şöyle söyleyeyim yarı kurt yarı cadı olan bir melezi düşün. Kurt adamlar için kurtboğan otunun öldürücüdür. Safkan bir kurt adam için öldürücülüğü daha yüksektir çünkü tamamı kurt genlerinden oluşuyor. Fakat yarım bir kurt adamın ancak yarısını etkileyebilir çünkü diğer yarısı cadı. Bir melez ne kadar karışık gen yapısına sahipse yani ne kadar çok türü taşıyorsa, ölümcül etkilerden de o kadar az etkilenir,” dedi yaşlı cadı yavaşça, tane tane açıklayarak.
“Yani yarı insan ve vampir olan biri, sıradan bir insanla çocuk sahibi olursa doğacak çocukları ancak çeyrek vampir genlerine sahiptir. Bu yüzden melek gümüşünden ancak çeyreği etkilenir. Doğru mu anlamışım?” dedim sorgulayarak.
“Doğru anlamışsın. Yani demem o ki melezleri öldürebilmek daha zor ve melezlerin güçleri daha komplike olduğu için ortaya çıkarabilecekleri sonuçlar oldukça farklı olabiliyor. Her melez aslında daha önce görülmemiş yeni bir tür Risin. Bu yüzden de diğerleri onların neler yapabileceklerini, potansiyellerini ve sınırlarını bilemiyor,” dedi omuz silkerek.
“Özetle bundan dolayı melezlerden korkuyorlar ve bundan dolayı ya dışlıyorlar ya da genç yaşta öldürüyorlar,” kaşlarımı çatarak.
Bunlar da her halttan korkuyorlar. Bu kadar da kontrolcü olunmaz ki!
“Kesinlikle doğru anlamışsın! Ayrıca çoğu safkanın geliştirdiği bir üstünlük kompleksi var. Safkan oldukları için kendilerinin melezlerden daha üstün olduklarını düşünüyorlar.”
“Ne değişik bir topluluk bu. Her türlü sınıfsal ayrımcılık ve aşağılama mevcut. Kaçıncı yüzyıldan kalma düşünceleri!” dedim duyduklarıma dayanamayarak.
İğrençler! Sadece böylelerinin var olduğunu duymak bile sinirimi tepeme çıkardı. Beni büyüten ailede benzer şeyler gördüğüm için mi bilmiyorum ama bu düşünceye sahip binlerce kişinin var olduğu düşüncesi bile beni tiksindiriyor. Böylelerinin toptan kökünü kurutmak mümkün olsaydı bir an bile düşünmezdim!
“Bu arada tatlım, seni buraya getiren şey neydi? Eminim bir sebebin olmasa yana yakıla beni aramak için buralara kadar gelmezdin,” dedi gülerek.
Gerçekten de öyle! Şehrin terk edilmiş bir köşesine, kuş uçmaz kervan geçmez yerine gelmek için gerekli bir nedeninin olması gerek.
“Aslında buraya gelme nedenim oldukça farklı. Hatta buraya gelirken antikacının size ait olduğunu bile bilmiyordum. Ben sadece, bana ait olan fakat yıllar önce satılmış bir kolyenin peşindeydim,” dedim asıl gelme amacımı açıklayarak.
“Bu karşılaşma gerçekten de büyük bir tesadüfmüş. Peki anlat bakalım bu kolyenin hikayesi neymiş?”
Birkaç saniye şaşkınca yaşlı kadına baktım ve derin bir nefes alarak, “Ee, şey… Bunu nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum,” dedim.
Yaşlı cadı durumu anlamış olacak ki bana doğru eğilerek, “Merak etme tatlım ağzım sıkıdır. Ayrıca ben sana Othrys’in binlerce yıllık geçmişini anlattım. Bence karşılığında sen de bir şeyler anlatabilirsin. Belki sana bir yardımım dokunur,” dedi.
“Olan her şeyden sonra düşündüm ve geçmişimi araştırmaya karar verdim,” dedim ciddi bir ifadeyle.
“Ve…” dedi yaşlı cadı devamını duymak istediğini belli ederek.
“Ve yetim olduğum için bu araştırmaya yetimhaneden başladım. Oradan edindiğim bilgilerden biri de bu kolyeydi. Yetimhaneye bırakıldığımda benimle berabermiş fakat sonrası malum… ve işte buradayız,” dedim ellerimi iki yana açıp söyleyeceklerimin bittiğini işaret ederek.
“Bu mantıklı yani senin gibi bir melezin her şeyden habersiz büyümüş olmasının en temel nedeni bu olmalı. Peki kolye nasıl bir şeydi hatırlıyor musun?” diyerek sordu.
Avucumu sertçe alnıma vurdum.
Kahretsin aceleyle oradan kalkmaya çalıştığım için kolye hakkında daha detaylı bilgi almak aklıma gelmedi!
“Bunu sormayı unutmuşum… ama müdür oldukça para ettiğini söyledi,” dedim hayıflanarak.
Başını sallayarak onayladı.
“Ne zaman olmuş bu yani yaklaşık olarak?”
“Yaklaşık yirmi yıl önce,” dedim sakince yaşlı kadına cevap vererek.
Açıkçası bu durumdan pek bir ümidim yok. Yıllar önce satılmış bir kolyenin hala aynı yerde olabilme olasılığı düşük. En kötü ihtimalle kolyenin satıldığı güzergahı takip edeceğim. Evet biraz uğraştıracak bir yöntem ama onu bulmak zorundayım sonuçta o kolye de kitap gibi benim için bırakılmış bir ip ucu.
Kafamın içindeki düşünce kalabalığından sıyrılıp bakışlarımı cadıya doğru kaldırdığımda gözlerinin sonuna kadar açılmış şaşkınca gülümsediğini gördüm.
“Ne oldu?” dedim bu şaşkın tavırlarıyla umutlanarak.
“Bir dakika bekle beni,” dedi arkasındaki kapıdan kaybolup gitmeden önce.
Belki? Belki de hala ondadır! Hayır hayır, kendini boşuna ümitlendiriyordun Risin! Sonrasında hüsrana uğramak istemiyorsan boşuna heveslenme! En kötüsünü düşün ki daha sonradan hayal kırıklığına uğrama.
“Ama ya öyleyse…” dedim kendi kendime fısıldayarak, içimde kolyenin burada olduğuna dair beslemek istediğim ümitle.
Tezgahın arkasındaki kapıdan geri geldi yaşlı cadı. Saçına takılan kapının yanındaki bitkilere bakarak,” Şu lanet! Kaç kere söyledim şunları buraya asma diye!” dedi nostaljik bir şekilde söylenerek.
Tek eliyle dağılan saçını düzelterek tezgahın arkasındaki yerine geri oturdu.
Sanırım bir şey bulamadı, tam da düşündüğüm gibi boşuna hevesleniyordum!
“Bir şey çıkmadı sanırım. Peki nereye sattığınızı hatırlıyor musunuz ya da bununla ilgili tuttuğunuz bir kayıt var mı?” dedim kadına sorarak.
En azından sattığı yerin bilgileri olsun!
Başını olumsuz anlamında sallarken, “Hayır tatlım yaptığımız satışların kayıtlarını tutmuyoruz ve maalesef hatırlamıyorumda…” dedi.
Derin bir iç çektim içimdeki buruklukla.
Şimdi ne yapacağım, kolyeyi nasıl bulacağım?!
Okuyan herkese desteği için teşekkür ederim! Geçirdiğim trafik kazası sebebiyle bölüm biraz geciti. Sabırla bekleyenlere bütün okurma teşekkür ederim.🫶🏻
Sevgi ve sağlıkla kalmanız dileklerimle…🫂💃🏻✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.93k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |