
Destekleriniz için teşekkür ederim! Keyifli vakit geçirmeniz dileklerimle.🫶🏻
Başını olumsuz anlamında sallarken, “Hayır tatlım yaptığımız satışların kayıtlarını tutmuyoruz ve maalesef hatırlamıyorumda…” dedi.
Derin bir iç çektim içimdeki buruklukla.
Şimdi ne yapacağım, kolyeyi nasıl bulacağım?!
Yüzümdeki düşünceli ifadeye karşılık gülerek konuşmasına devam etti kadın.
“Hatırlayamıyorum çünkü öyle bir satış gerçekleştirmedim!”
“Nasıl yani?” dedim kaşlarımı çatarak.
“Kayıt tutmuyorum çünkü yaptığım her şeyi hatırlarım ve o kolyenin satışını hatırlamıyorum…” dedi ve kıyafetinin cebinden çıkardığı koyu ahşap kutuyu nazikçe tezgahın üstüne bırakarak devam etti. “Bunun sebebi de kolyeyi hiç satmamış olmam!”
Çatılmış kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bir süre boyunca ahşap kutunun üstünde sabit tuttuğum bakışlarımı yavaşça kaldırdım. Yaşlı kadın yüzünde çocuksu bir gülümsemeyle beni izliyordu.
“Neden bu kadar karamsardın ki? Neredeyse kolyenin bende olmadığına kendini şartlamış gibiydin. Daha ben ağzımı bile açmadan kendi kendine kolyenin bende olmadığını söyledin. Bu kadar karamsar olma, hayat mucizelerle doludur! Kendin bu mucizelerden biriyken nasıl bu kadar karamsar olabilirsin?!” dedi ve koyu ahşap rengindeki kutuyu parmak uçlarıyla nazikçe bana doğru ittirdi.
Dikdörtgen şeklindeki eski ama cilasından dolayı iyi görünen kutuyu kavrayarak kendime doğru çektim. Nedensizce kalp atışlarım hızlanmış şekilde parmaklarımın arasındaki kutuya bakıyordum.
Heyecandan nefesimi tutuğumu fark edemeyerek yavaşça kutunun kapağını araladım.
Düşününce oldukça saçma geliyor. Neden sıradan bir kolye için bu kadar heyecanlıyım? Bilmiyorum…
Belki ailemle alakalı olduğu için belki de beni hakkımdaki gerçeklere bir adım daha yakınlaştıracağına inandığım için.
Açık kapağın görmeme müsade ettiği aralıktan kolyeye baktım. Kolyenin ucu dışında hakkında özel bir şey görünmüyordu. Basit gümüş bir zincire takılmış biçimsiz bir kristaldi. Fakat sıra dışı koyu mor rengi dikkat çekiyordu.
“Ametist mi ucu?” diyerek sordum.
“Ametist mi? Hayır, benziyor ama o değil. Bu bir ruh taşı,” diyerek açıkladı.
Kaşlarımı çatarak, “Ruh taşı mı?” dedim.
“Evet ruh taşı. Nadir bulunan bir kristaldir ve kullanım amacı sana biraz sıra dışı gelebilir. Açıklamak gerekirse, özgür ruhları tutmak için kullanıldığı söylenebilir,” dedi.
“Özgür ruh mu?”
Biri şu kadının söylediklerini bana tercüme edebilir mi artık!?
“Özgür ruh dediğim şey bedensiz olan ruhlar yani bedeninden ayrılmış ruhlar,” dedi.
“Yani ölülerin ruhu mu?”
Bu işin sonun ruh çıkarmaya filan gitmiyordur umarım!
“Hayır ölü ruhlar değil. Ölümden önce bedenden ayrılmış ruhlar yani Araf’taki ruhlar. Ölüm başka bir boyut orayla etkileşim mümkün değil. Bahsettiğim şey ne ölü ne de canlı olanların ruhları. Onlar Araf’ta kalanlar. Yaşarken ruhu bedeninden ayrılmış olanlar. Bunun hakkında oldukça çeşitli örnekler var. Farklı olayların sonucu olarak Araf’a sıkışmış olabilirler ya da bilerek de olabilir orasını ben bilemeyeceğim. Özetle içinde birisine ait ruh veya ruh parçalarını tutabilen bir tür kristal,” dedi ve derin bir nefes çekti ciğerlerine.
Sanırım hızlı konuşması onu nefessiz ve yorgun bırakmıştı.
“Yani bu kristalin içerisinde birinin ruhu mu var?” dedim işaret parmağımın ucuyla kolyenin kristalini göstererek.
Yakınında tuttuğum parmağım yanlışlıkla kristale değdiğinde parlak mor bir ışık yaydı fakat bu durumdan ürkerek parmağımı hızlıca geriye çektiğimde parlaması geri söndü.
“Sanırım bu sana bir cevap olmuştur,” dedi yaşlı kadın gülerek.
“Ne, nasıl?! Yani bu nasıl mümkün olabiliyor? O-ona dokununca…”
“Evet Risin parladı. Öncelikle biraz sakinleşmeyi denemelisin, tamam mı? Belli ki kristalin içindeki ruh sana tepki veriyor,” dedi gözlerimin içerisine bakarak.
Elinden geldiğince tane tane konuşuyor ve durumu açıklarken beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Bana mı tepki veriyor, yani sana aynı parlama şeysini yapmadı mı?”
Göstermek için elini bana doğru uzattı. Ahşap kutunun ağzını ona doğru çevirdim ve ne olacağını dikkatlice izlemeye koyuldum.
Kutunun içerisindeki kolyeyi zincirinden kavrayarak havaya kaldırdı ve ancak birkaç santim uzunluğunda olan kristali diğer elinin avucuyla kavradı.
“Gördün mü, hiçbir tepki yok değil mi?” dedi ve tekrar zincirinden tuttuğu kolyeyi almam için bana doğru uzattı.
Avucumu açarak ona doğru uzattım. Sallanan kolyenin ucunu elime denk getirmeye çalışarak avucuma bıraktı. Elime değmesiyle önceki gibi parlak bir ışık yaymaya başlayan kristali bu sefer korkmadan dikkatlice inceledim. Kuvvetle yaymaya devam ettiği ışık oldukça ısrarlı görünüyordu.
“Peki neden bunu yalnızca bana yapıyor?” dedim avucumun içerisinde parlamaya devam eden kolyeye bakarken.
“Emin değilim. Senin onunla bir alakan olduğu kesin ama gerisinden emin değilim. Kristalin içerisindeki ruh bir bütün değil. Eğer bir bütün olsaydı onunla iletişim kurmaya çalıştığımda bana cevap verirdi. Bilinci yani varlığı bir bütün değil. Yalnızca bir parçası bu kristalde. Belki de sana tepki vermesinin sebebi budur. Sende onun bir parçası bulunduğu için ya da o ruhla bir kan bağın olduğu için olabilir. Daha önce hiç bölünmüş bir ruh parçası görmemiştim, bu yüzden emin değilim.”
“Yani ya bende o ruhun bir parçası var ya da onunla bir kan bağım var. Bunu söylüyorsun ama emin olamadığın için belki de üçüncü bir seçenek vardır,” dedim omuz silkerek.
“Senin bu kristaldeki ruhla yakından bir alakan var. Kristalin verdiği tepkiden de anlaşılıyor zaten. Düşündüğümdeyse aklıma yalnızca bu iki seçenek geliyor,” dedi başıyla kendi söylediklerini onaylayarak.
“Yani şimdi ne yapmalıyım elimdeki parlayan bu kolyeyle?”
“Neden takmayı denemiyorsun tatlım. Belli ki kolyedeki ruh seninle etkileşimde kalmak istiyor. Bunu denemeden bilemeyiz,” dedi sırıtarak.
“Bu kadar mı yani. Peki ya kötü bir şey olursa yani anormal bir şey?” dedim kolyeden şüphelenerek.
“Endişelenme tatlım kolyedeki ruh yarım yani herhangi bir gücü yok. Yarım ve bilinci olmayan bir ruh senin gibi bütün bir ruha zarar veremez,” dedi sakince.
Birkaç saniye daha düşünerek elimde parlamaya devam eden kolyeye baktım.
İçimdeki heyecan ve meraka yenik düşmeye karar verdiğimde kolyeyi sakince boynuma geçirdim.
Ne olacaksa olsun! Korkanın seçim hakkı olmaz!
Boynuma takmamla beraber kristalin ısrarcı parlaması yok oldu. Sanki istediği olmuş gibi artık çenesini kapatarak parlamayı bir kenara bırakmıştı.
“Ee ne oldu buna? Niye parlamayı kesti şimdi?” dedim yaşlı cadıya.
“İstediğini aldığı için tepki vermeyi bıraktı sanırım,” dedi açıklamasından emin olmadığı anlaşılırken.
Ne yani bu kadar mıydı? Bunun parlaması kessin diye mi buraya kadar geldim? Saçmalık! Hiçliğe çıkan boş bir ip ucu…
O değil de müdürün anlattığı sözde hastanenin yeri nerede kim bilir!?
Hastane bile olduğu kesin olmayan dağların arasındaki bir yer! Buralarda buna benzer kaç tane dağ var haberleri var mı acaba!? Ben nasıl bulacağım burayı, dağ dağ gezerek mi?!
“Neyi düşünüyorsun bu kadar dalgınca?” dedi meraklı bir ifadeyle yaşlı cadı.
“Ben… Benim bir yeri bulmam lazım ama burasıyla alakalı çok az bilgim var. Aslında çocukluğumda bulunduğum bir yer ama hatırlamadığım için nerede olduğunu bilmiyorum. Hastane benzeri bir yer… hayır daha doğrusu araştırma laboratuvarı gibi demek daha doğru olur. İnsanların genetik yapısıyla alakalı geniş bir araştırma yapılabilecek kadar büyük bir yer,” dedim açıklamaya çalışarak.
Yaşlı cadı Kaşlarını çatarak, “Sen bu genetik araştırma yapılan yerde bulunduğuna emin misin?” dedi.
“Evet ben maalesef bundan eminim,” dedim dışarıya çıkmaya çalışan öfkeyi bastırarak.
Daha önce yüzünde görmediğim ciddi bir ifadeyle bana bakarak, “Risin geçmişini araştırmam istemeni anlayışla karşılıyorum fakat öğrenmek istediğin gerçekler seni tehlikeye atabilir. Buna rağmen hala öğrenmek istiyor musun?” dedi.
“Eldora Hanım acaba bu konuda bildiğiniz bir şey mi var ki bu konuda beni uyarıyorsunuz?”
“Bak tatlı kızım! Bana genler üzerinde araştırma yapılan bir yeri soruyorsun. Bu da demek oluyor ki ortada Othrys ırkından haberdar olan bir grup bilim insanı var ve bu tarz araştırmalar büyük fonlanmalar olmadan yapılamaz. Bu işi araştırmaya başlarsan arkasındaki güce sahip kişi ya da kişiler tarafından hedef alınma olasılığın yüksek. Bu yüzden sana giriştiğin işin büyüklüğünden ve getireceklerinden haberdar olup olmadığını soruyorum,” dedi samimiyetle.
“Anlıyorum, bu durum elbette ki böyle olacak ama sizin bunu söyleme biçiminiz… sanki basit bir tahminden daha fazla, bir şeyleri biliyormuşsunuz gibi!”
Sakince omuz silkerek, “Ben uzun yıllardır yaşayan sıkı bağlantılara sahip bir cadıyım. Bilmediğim şeyler oldukça sınırlıdır fakat bu her şeyi açıklayabileceğim anlamına gelmez. Kız kardeşler bazen bana bilinmeyen sırları anlatır ve dikkatli olmamı söyler,” dedi.
“Kız kardeşler mi, cadıları mı kastediyorsunuz?” dedim gözlerimi kısarak.
Olumsuz anlamda başını salladı yaşlı kadın. “Benim kardeşim olan cadılardan bahsetmiyorum. Kastettiğim üç kız kardeş olan Mireler. Onlar benim anlaştığım yüce kardeşleri. Onların ördüğü iplik ağı bütün dünyayı sarıyor. Onlar biliyor, duyuyor ve beni uyarıyorlar. Sana anlatabileceklerim bu kadar maalesef. Sadece olmuş ve olabilecek olan şeyler için seni uyarmak istedim. Bu araştırdığın şey düşündüğünden daha karmaşık ve pis bir iş. Girersen batabilir ve içerisinden çıkamayabilirsin. Bazen olan şeyleri hiç var olmamış gibi kabul edip önümüze bakmak daha iyi olabilir Risin, sen bunu bir düşün,” dedi.
Ah, yani bu kadar şeyi bilmesinin nedeni içerisinde bulunmuş olması değil. Anlaşma yaptığı yüce kardeşler ona bilgi veriyor. Bir an bu laboratuvar sıçanlarıyla bir ilgisi olduğunu düşünmüştüm.
“Maalesef Endora hanım, ben zaten çıkamayacağım kadar bu işlerin içerisindeyim. Bir halt yendiyse ve bu yüzden yanan benim hayatımsa o zaman sorumlu olan herkesi bu ateşin içerisine çekerim. Yanıyorsak beraber yanmalıyız, haksız mıyım?”
Ellerini havaya kaldırarak, “Kararına saygı duyuyorum. Bilginin tamamını sana vermek isterdim ama yaptığım anlaşmanın şartları buna mani oluyor. Fakat sana ulaşmak istediğin sonuca giden yolu gösterebilirim ve böylece sende takip ederek yolun nereye çıktığını kendin görmüş olursun,” dedi.
“Neden?” dedim anlık bir kararla yaşlı kadını sorgulayarak.
“Ne demek neden?” derken oldukça şaşkın görünüyordu.
Ellerimi tezgahın üstüne yaslayarak hafifçe kadına doğru eğildim. “Neden Endora Hanım, neden bana yardım ediyorsunuz? Neden kuralları esnetebildiğiniz kadar esnetip bana yardım etmek için bir yol arıyorsunuz? Yanlış anlamayın bunu sorma nedenim yardımınızdan rahatsız olmam değil. Bilakis bu durumdan dolayı oldukça müteşekkirim lakin sizin bu durumdan elde edeceğiniz bir kâr göremiyorum. Bu durumdan ötürü kafamda tek bir soru dönüp duruyor. Neden bana yardım ediyorsunuz?!” dedim tane tane, her bir kelimesini aynı özenle bastırarak.
“Bunun elbette ki benim için bir nedeni var fakat doğruyu konuşmam gerekirse bunu sana açık etmek gibi bir niyetim yok. Tek bilmen gereken senin kötülüğünü düşünmediğim Risin. Bunun dışındaki ufak detaylara kafa yormana gerek yok,” dedi eski gülümsemesini takınarak.
Bu kadının tahmin ettiğimden büyük planları var. Neye daha doğrusu kime hizmet ettiğini ya da varsa kiminle ortak olduğunu bilmiyorum. Amacının maraz çıkarmayacağına inanıyorum fakat bu şu anlık geçerli olan bir durum. İleride ne olacağı muallak…
“Anlıyorum Endora Hanım. Sizin gösterdiğiniz gibi ben de kararlarınıza saygı duyuyorum elbette. Şu anlık bu durum ikimizin de çıkarınaysa ve dediğiniz gibi sizin bana zararınız dokunmayacaksa bu yardımı memnuniyetle kabul ederim,” dedim oturuşumu dikleştirerek.
“Pekâlâ o zaman istediğin araştırma tesisinin yerini vereceğim fakat bu konudaki beklentilerini yüksek tutmamanı öneririm çünkü umduğun gibi bir şey bulamayacaksın. Orasından geriye pek bir şey kalmadı,” dedi ve tezgahın altına eğilerek bir kalem ve kağıt çıkardı.
Sessizce geçen saniyelerden sonra karaladığı kâğıdı bana doğru uzattı. “İşte aradığın yer burası. Bu konuda sana ancak bu kadar yardım edebilirim tatlım,” dedi ve arkamdan gelen kıpırtı sesine döndü. “Sanırım diğer misafirim uyanmak üzere. Onun hakkında da dikkatli olmalısın. Senin aksine o gerçekleri kabul edebilecek güce henüz sahip olmayan bir melez,” dedi.
“Onun gerçekleri öğrenmeye hazır olduğunu nasıl anlayacağım?” dedim arkamdan gelen adım seslerini duyduğum için fısıldayarak.
“Kendisi gördüğü gerçekleri inkar etmeyi bıraktığında,” dedi yaşlı kadın ve yanımıza gelen Aida’ya bakarak devam etti. “Günaydın tatlım, güzellik uykun nasıl geldi?”
Çatık kaşlarıyla bize bakarak, “Ben niye uyuyordum, neler oluyor Risin?” dedi Aida.
“Şekerin düşmüş birazcık canım. Fenalaşıp olduğun yerde yığıldın hatırlamıyor musun?” dedim elimle Aida’nın kolunu sıvazlayarak.
“Ben hatırlamıyorum ama bu oldukça mantıklı. Sana söylemiştim bir şeyler yemeliyiz diye! O değilde burnum felaket biçimde ağrıyor!” dedi öfkeyle.
“Ağzının üstüne düştün de ondandır,” dedim kısık sesle kendi kendime konuşarak.
“Ne diyordun Risin? Anlamıyorum biraz daha sesli konuş!” dedi bana doğru eğilerek.
“Biz gidelim artık diyorum Aida. Hadi bakalım otelin restoranında güzelce karnını doyurursun,” dedim ve masanın üstündeki adres yazılı olan kâğıt parçasını alarak ayağa kalktım.
“Tamam hadi artık,” dedi ve uykunun getirdiği sersemlikle beni beklemeden antikacıdan çıktı.
“Her şey iyi teşekkürler Endora Hanım. Tekrar görüşmek dileğiyle,” dedim.
“Rica ederim, kendine dikkat et tatlım,” diyerek yavaşça el salladı.
Başımı hafif bir açıyla eğerek nazikçe onu selamladıktan sonra antikacıdan çıktım.
Kapıyı kapatırken üstündeki küçük zilin sesi sanki beni uğurlamak istermiş gibi tiz bir şekilde çınladı.
Elimdeki adres yazılı kağıdı cebime sıkıştırdıktan sonra nihayet dikkatimi dışarıya verebilmiştim. Hava tamamen kararmış, batmak üzere olan güneşse artık yerini tamamiyle aya devretmişti.
Soğuk kış havasından bir nefes çektim ciğerlerime. Bu içimi donduran soğukluk bir nebze daha olsun canlı hissetmemi sağlıyordu. Manasız bir umursamazlık bütün bedenimi sarıp sarmalamıştı.
Duyduğum onca şeyden sonra gerçeklik algımı kaybetmiş olsam gerek artık her an her şey olabilirmiş ve mümkünmüş gibi geliyor.
Kafasını taksinin arka camından çıkarmış Aida bana doğru bağırarak, “Hadisene Risin! Ne diye boş boş gökyüzüne bakıyorsun!?” dedi.
“Şu sıçtığımın yerinde iki dakika hayatı sorgulamayı bile haram ediyorsunuz insana!” dedim bıkkınlıkla homurdanarak.
“Ne diyorsun duyamıyorum!” dedi Aida bana bağırarak.
Taksiye doğru ilerlerken cevap verdim. “Geliyorum dedim Aida! Geliyorum sok kafanı içeriye!”
Kahretsin! Kimse iki dakika bile kafa dinlememe vakit tanımıyor!
Taksinin ön yolcu koltuğuna bindikten sonra kapıyı kapattım ve kemerimi takarken taksi şoförüne seslendim.
“Evet artık gidebiliriz.”
Saatlerdir burada beklemiyormuş gibi enerjik bir ifadeyle, “Tamamdır hanımefendi,” dedi genç adam.
Araba kontrollü bir biçimde yolda giderken taksi şoförüne sordum. “Genç duruyorsun, kaç yaşındasın?”
“Yakın zamanda yetişkin oldum yani şu anda 18’im,” dedi cevap olarak.
“Sürüşün yaşına göre oldukça iyi,” dedim başımı sallayarak.
“Teşekkür ederim efendim! Çocukluğumdan itibaren sürüş eğitimi aldım. Aslına hedefim profesyonel yarışlara katılmaktı fakat… babam vefat ettikten sonra bu hayalimden vazgeçtim,” dedi içindeki hüznü ifadesine yansıtmamaya çalışarak. Anlık duraksaması yüzünden bu durumun onun için hala zor olduğu anlaşılıyordu.
Ne diyeceğimi bilemeden birkaç saniye sessizce bekledim.
“Ah ama merak etmeyin efendim, araba yarışlarına olan tutkumdan henüz vazgeçmiş sayılmam. Şu anda çalışarak para biriktiriyorum, böylece yakın zamanda kendi arabamı alabilirim,” dedi geniş bir gülümsemeyle.
Genç yaşına ve hayatındaki olumsuzluklara rağmen pes etmemiş. Hala tutkusu için çabalamaya devam ediyor.
İstemsizce yanımda oturan gence imrendim. Onun yarısı kadar hevesli ve tutkulu olabilsem bile bana yeterdi sanırım.
Onun heyecanından etkilenmiş şekilde sordum.
“Peki arabanı aldıktan sonra ne yapmayı düşünüyorsun, taksiciliğe devam mı edeceksin?”
“Bilmiyorum, belki ek gelir olarak olabilir,” dedi omuz silkerek.
“Ek gelir mi? Bu aklında başka bir hedefin olduğunu gösteriyor değil mi?”
“Gece yarışlarına katılmayı düşünüyorum. Aman Tanrım oradaki eziklerin içerisinden geçeceğim, hepsi birer acemi! Teker teker anahtarlarını toplayacağım!” dedi heyecanla ellerini direksiyona vurarak.
Ardından kendisini kaptırdığını fark ederek, “Ah, çok afedersiniz! Sanırım bir anlık kendimi kaybettim,” dedi.
Kıkırdayarak, “Merak etme, bizim için sorun değil! Ayrıca bu kadar tutkuyla bir şeye bağlanman da oldukça güzel. Öyle görünmesem bile ben de arabalardan biraz anlarım,” dedim.
Görevlerde olası çıkabilecek sorunlara karşın araba tamiri üzerine eğitimim vardı. Daha önce tekerlek değiştirmek dışında pek bir işe yaramamış olsa bile bu bilgim olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
“Gerçekten mi? Bu oldukça güzel! Eğer bir gün aracımı alıp yarışlara katılabilirsem seni davet edeceğim. Böylece gelip gece yarışlarının güzelliğine şahit olmuş olursun,” dedi şaşkınlık içerisinde.
Gülerek cevap verdim. “Bu gerçekten güzel bir teklif. Eğer gelebilirsem oldukça güzel geçeceğine eminim. Hatta belki yarışçı olarak katılım, ne dersin?”
Sırıtarak, “Vay be, demek kendine o kadar güveniyorsun! Pekâlâ ama kazanırsam sana acımam alırım anahtarını,” dedi.
“Hadi ordan, benim acımana ihtiyacım olduğunu mu düşünüyorsun!? Üzülme kaybedersen ablan sana sürüş eğitimi verecek,” dedim sırıtarak.
“Tamamdır ablacım, kaybedersem bunu konuşuruz!” dedi ve hedefimiz olan otele vardığımız için uygun bir yere park etti.
“Bu arada abla benim adım Isaac,” dedi araç durduğu için dönüp bana doğru bakarak.
“Memnun oldum Zack, ben de Risin,” dedim sırıtarak. Ardından cüzdanımdan kartvizitimi çıkartıp Isaac’e uzatarak, “Yarış zamanı geldiğinde haber vermeyi unutma!” dedim.
Sorgulamadan sessizce kartvizitimi aldıktan sonra isminde yaptığım küçük değişikliği yeni fark etmiş gibi, “Hey! İsmim Zack değil, Isaac!” dedi.
Tepki vermeden inmek için kapıyı açtığım sırada sessizce taksiden inmiş Aida’nın dışarıda benim gelmemi beklediğini gördüm.
Araçtan indim ve kapıyı üstüne kapatmadan önce eğilerek gence baktım.
“Memnun oldum Zack! Sonra görüşürüz,” dedim ve onun cevap vermesini beklemeden kapıyı üstüne kapattım.
Taksinin içerisinde ellerini sallayarak kızgın bir ifadeyle bir şeyler söylendiğini gördükten sonra mutluluk içerisinde otele doğru yürümeye başladım.
İnsanlarla uğraşmanın bu kadar eğelenceli olması benim suçum olamaz, değil mi?!
Okuyan herkese teşekkür ederim! Vazgeçmeden seriyi takip etmeye devam eden okurlarıma kucak dolusu sevgilerimle! Oy vermeyi ve yorumlarda bizlere selam bırakmayı unutmayın ballarım!🫶🏻🍯💃🏻
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.93k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |