44. Bölüm

31.Bölüm: Ben Seni Bulana Kadar

Sylph
sylph

Keyifli okumalar diliyorum ballar!🍯

Lobiden çıkış yaparak otelin yanındaki sakin sokaklara doğru yürümeye başladım. Hava soğuk olmasına rağmen otelin yakın çevresi oldukça kalabalık ve gürültülüydü. Kafamı dinleyebileceğim bir sessizliğe ihtiyacım vardı.

 

Kalabalıktan sıyrılarak tenha ve sessiz ara sokaklardan birine girdim. Karanlık sokağın içerisine fazla ilerlemeden nispeten daha aydınlık olan giriş kısmındaki duvarlarından birine yaslandım. Sık tüketmesem de cebimde var olduğunu bildiğim sigarayla çakmağı almak için elimi cebime attım. Paketin içerisinden beyaz filtreli bir sigara çıkardıktan sonra dudaklarımın arasına tutturarak çakmağı ağzımdaki sigaraya yaklaştırdım.

 

Normalde tek seferde tutuşan çakmak ısrarla denememe rağmen yanmayınca kısık sesle küfürler mırıldanarak bakındım. Çakmak alabileceğim bir yer bulabilme umuduyla etrafımı kolaçan ederken sokağın ileri kısmındaki başka birinin silüeti gözüme ilişti. Karanlık olduğu için sadece bir karaltıydı ama emindim, orada biri vardı.

 

Bir umut çakmağının olmasını bekleyerek ona doğru ilerlemeye başladım. Nedense sokağın sadece girişindeki lambası yanıyordu. Belki tasarruf amacıyla kapatılmıştı belki de sadece ampulü kesilmiş ve tamiri yapılmamıştı. Sonuçta oldukça bakımsız ve geliri düşük bir şehirdi.

 

Biraz daha yaklaştığımda yapılı ve uzun boylu oluşundan karşımdakinin erkek olduğunu ayırt edebildim. Sokağın yetersiz aydınlatmasıyla beraber taktığı şapka yüzünün görülmesini zorlaştırıyordu.

 

Dudaklarımın arasına tutturduğum sigarayı almadan önümdeki adama sordum. “Çakmağınız var mı?”

 

Soruma karşılık ses çıkarmadan hareketsizce birkaç saniye beni izledi. Ardından elini cebine atarak bir şey çıkardı. Çıkardığı şeyin ne olduğu tam görülmesede boyutundan çakmak olduğu anlaşılıyordu.

Çakmağı almak için ona biraz daha yakınlaştığımda adam çakmağı bana vermek yerine baş parmağıyla kapağını ittirdi. Çıkan metalimsi açılma sesinden elindekinin bir zippo olduğunu anlamam uzun sürmedi. Çakmağı ateşleyerek ağzıma doğru uzattığında bir anlık afallasamda bunu belli etmeden sakince ağzımdaki sigarayı yaktığı ateşe doğru yaklaştırdım.

 

Tek kelime etmemiş olsada şu anlık anlaşabiliyorduk. Sigara tutuştuktan sonra çakmağın kapağını kapatarak elini geri indirdi. Derin bir nefes çektim sigaradan ciğerlerime.

 

Biliyorum sigara zararlıydı ama stresin zararları sigaradan daha fazlaydı.

Aniden dudaklarımın arasındaki sigara kaybolduğunda şaşkınlıkla düşüncelerimden sıyrılarak önümdeki adama baktım.

 

Ani bir hareketle bir çırpıda dudaklarımın arasındaki sigarayı kapmış, sanki kendi sigarasıymış gibi rahatlıkla içiyordu.

 

Dalgın olsam bile karşımdaki insanın ağzımdaki sigarayı ben fark etmeden alabilmesi imkansızdı. Dalgın olmam bir şeyi değiştirmezdi. Bu adam benim bile fark edemeyeceğim bir hızda bunu yapmıştı.

 

“Sen!” dedim kaşlarımı çatarak. Şapkasının altından parlayan kızıl gözlerini fark ettiğimde onun mantığa aykırı hızı açıklığa kavuşmuştu.

 

Paketimden başka bir sigara daha çıkararak dudaklarımın arasına yerleştirdim. Artık giden sigaram için yapabilecek bir şeyim yoktu. “Çakmak!” dedim karşımdaki adama sertçe. Az öncekinden farklı olarak artık rica etmiyordum.

 

Dediğime aldırış etmeden benden çaldığı sigarayı içmeye devam etti.

“Şş! Hadi ama aldığın sigaranın karşılığında çakmağını kullanmama izin verebilirsin bence. Bu oldukça adil! Ben sana sigara verdim sen de bana çakmağını ver!”

 

“Çok konuşuyorsun Risin!” dedi yüzü karanlıktan görünmeyen adam.

Adımı nerden biliyor? Ben geldiğimde o çoktan buradaydı yani beni takip ediyor olamaz!

 

Şaşkınlığımı belli etmeden, “Yani beni tanıyorsun. Kimsin sen, Marconun köpeklerinden biri misin yoksa?” dedim.

 

Kısık bir kıkırtı duyuldu karanlık sessiz sokağın içinde. “Burnunun dibinde olmama rağmen benim kim olduğumu fark edemiyorsun demek. Eski bir suikastçiye göre hislerin epey körelmiş!” Dedi.

 

Öfkeyle bir adım daha yaklaştım adama elimi yakasına atarak.

Beni uzattığım kolumdan kavrayarak kendisiyse beraber döndürdü ve sertçe duvara ittirdi. Artık yerlerimiz değişmiş, beni duvarla kandisi arasında sıkıştırmıştı. Dudakları arasına tutuşturduğu sigaradan derin bir nefes daha aldıktan sonra sigarayı yere fırlattı. Ciğerlerindeki kirli dumanı yüzüme üfleyerek, “Beni alelade bir köpekle karıştırdığına göre henüz kim olduğumu öğrenememişsin, bu güzel!” Dedi boşta kalan elini duvara yaslayarak.

Bana doğru biraz daha eğildiğinde boynundaki karaltı artık fark edebileceğim netliğe ulaşmıştı.

 

“Sen! Seni pislik burda ne işin var? Beni mi takip ediyorsun?” dedim bütün yaşadıklarımın suçlusu olduğu için ona duyduğum öfkeyle. Arsızca çarpan kalbim ise aklıma isyan edercemincesine onun varlığından memnundu.

 

“Pislik mi? Senin bana pislik demene sebep olacak bir şey yaptığımı düşünmüyorum, yani henüz!” Dedi karanlığın arasından zar zor ayırt edilen sırıtışıyla.

 

“Henüz mü? Hayatımdaki bütün bu karmaşaya sebep olan senken nasıl bu kadar ukalaca konuşabilirsin, hem de dün gece telefonda söylediklerinden sonra?!” dedim öfkeyle kavradığı kolumu çekerek. Fakat benim debelenmem pek bir işe yaramamış, kolumu onun tutuşundan kurtaramamıştım.

 

Tuttuğu eliyle kolumu kendine doğru çekerek beni kendisine yaklaştırdı. Geriye doğru kaçmaya çalıştığımda ise sırtımda hissettiğim duvar buna engel oldu.

 

“Bu yaşadıklarının benim suçum olduğunu mu düşünüyorsun? Bu oldukça komik çünkü sen de benim hayatımı oldukça zora sokuyorsun! Ben sadece seni kendi meselelerimden uzak tutmaya çalışıyorum. Sen burnunu benim hayatıma sokmazken bile her şey yeterince zor,” dedi kalın ve keskin sesiyle.

 

“Ben mi?! Ben nasıl senin hayatını zora sokmuş olabilirim, hem de kim olduğunu bile bilmiyorken?!” dedim öfkeyle çemkirerek.

 

Yavaşça kulağıma eğilerek fısıldadı.

“Varlığınla Risin! Varlığın aklımı başımdan alıyor. Önümü, gideceğim yeri göremiyorum. Hangi yola koşsam sonu sana çıkıyor! Kaçmaya çalışsam da görmezden gelsem de nafile. Yapmam gereken en basit şeyleri bile yapamıyorum! Aklımı toparlayamıyorum! Artık rica etsem kafamın içinden çıkar mısın?!”

 

Kalın ve kaba sesiyle kurduğu bu nazik cümleler oldukça birbirinden zıttı. Kalbimin kuvvetle haykırışını görmezden gelmeme rağmen kulaklarımdaki yankısını susturamıyordum.

 

Duvardaki kolunu belime dolayarak beni sertçe kendisine çekti. Kulağımın yanında çıkardığı boğuk sesli homurdanma kafamın içinde yankılandı. Tıpkı her bir kelimesinin ve nefesinin bedenimde yankılandığı gibi.

 

Başını kulağımdan boynuma indirerek uzun bir öpücük bıraktı. Sanki amacı öpmek değil de koklamakmış gibi boynumdan derince nefesler çekerek. Dudaklarının ve nefesinin değdiği her yer yanıyordu.

 

Nefesimle karışık kısık bir inilti firar etti dudaklarımın arasından. Sanki bu durumdan daha da etkilenmiş gibi belimin arkasındaki eliyle beni kendisine daha sert bastırdı.

“Risin!” dedi kısık sesiyle acı çekiyormuşçasına fısıldayarak.

 

Bu hisler bana yabancıydı. Şu anda en çok ben kendime yabancıydım. Bu zamana kadar hiç bir şeyi bu kadar elde etmek istemiş miydim? Bağlayıp bir depoya kapatacak kadar. Her bir zerresinin bana ait olmasını isteyecek kadar.

Son bir kez nefes aldıktan sonra başını boynumdan kaldırdı ve acınası şekilde parlayan kızıl gözleriyle bana baktı.

 

Boynumda bıraktığı boşluk beni hüsrana uğratıyor, içimdeki öfkenin harlanmasına sebep oluyordu.

 

Ne zaman karşımdaki tanımadığım yabancıya bu denli aç hale geldim, yoksa en başından beri mi böyleydim?

 

Bana yalvarırmışçasına bakan gözleri neden içimdeki açlığı tetikliyor? Neden sana bu kadar muhtacım ben, çölde aç ve susuz kalmış bir kimsesiz gibi? Yoksa yaklaştığımda kaybolup gidecek olan bir serap mısın benim için?

 

Elimi başındaki şapkaya doğru uzattığımda tedirgin olarak, “Bunu yapma Risin!” dedi.

 

Ona doğru uzattığım elimi omzuna indirerek sordum.

“Neden?”

“Yapmam gereken şeyler varken senin ruhunda daha fazla kaybolmayı göze alamam,” dedi kararsızca. Belli ki o da kalbi ve aklı arasında sıkışıp kalmıştı.

 

“Daha fazla?” dedim söylediklerini vurgularken gülerek ve devam ettim.

”Ama bu çoktan kaybolduğun gerçeğini değiştirmiyor!”

Omzundaki elimle onu yakasından kavrayıp kendime doğru çektim ve ani bir hareketle dudaklarına kısa süreli bir öpücük kondurdum.

 

Onu öptüğüm sırada başım şapkasına çarptığı için kendiliğinden çıkarak yere düşmüştü.

Şaşkınlıktan sonuna kadar açılmış kızıl gözleri kuvvetle parladı. Birkaç saniye baka kaldıktan sonra kafasını yana doğru çevirerek eliyle ağzını kapattı.

 

Eliyle ağzını kapatmış olsada artık şapkası olmadığı için yüzü daha görünürdü.

 

“Bekle! Sen? S*k*ir, nasıl olabilir?” dedim şaşkınlıkla karşımdaki tanıdık olan simaya karşılık.

Kısık sesle fısıldadığı küfürler benim için hala duyulabilirdi. “Kahretsin Risin! Bunu bizim için daha zor hale getiriyorsun!” dedi. Derin bir nefes alarak elini ağzından çekti ve hızlıca bana doğru eğildi.

Eliyle çenemi kavradıktan sonra sertçe dudaklarıma yapıştı. Bu az öncekiyle kıyaslandığında tamamen farklıydı. Hem sert hemde nazik öpüşleri arasında nefes almam için bana zaman tanımıyordu. Nasıl aynı anda bu kadar şefkatli ve gaddar olabiliyordu. Göğsümde amansızca çırpınan kalbim bütün ipleri eline almıştı.

Belimdeki eli usulca üstlüğümden içeriye kıvrılarak sırtımdan yukarıya doğru kaydı. Oksijensizlikten bulanmış aklımı yerine getirerek durması için elimle sertçe omzuna vurdum.

 

Nefes nefese kalmış şekilde dudaklarımdan ayrılarak beni özgür bıraktı. Alnını alnıma yaslayarak birkaç saniye soluklandıktan sonra konuşmaya devam etti.

“Bunu yapmak istemiyordum ama artık mecburum!”

Gözlerinden fark edilen acı bakışları ruhumu deliyordu.

 

“Neyi?” dedim anlayamadan.

“Merak etme sadece birkaç saniye sürecek sonrasında bunların hepsini unutacaksın. İnan bana böylesi ikimiz için de daha iyi olacak,” dedi ve ben daha ne olup bittiğini anlayamadan boynumdaki açıklığa yapışarak sivri dişlerini tenime geçirdi.

“Bekle benim kanım-“ dedim endişeyle bağırarak. Onu kanımdaki zehir hakkında uyarmak istedim ama o bunu görmezden gelerek devam etti.

 

Boynum acıyla sızlarken usulca delinen etimden dışarı süzüldü kan. Dudaklarını nazikçe boynuma bastırarak dışarıya akmaya meyilli olan kanı emdi. Boynumdan dışarıya çekilen kanın garip hissiyatlıyla ürperdi bütün vücudum.

 

Çok değil sadece birkaç yutkunma sesi geldi boynuma yapışmış adamdan. Ardından usulca ıslak bir öpücük kondurdu deldiği yerin üstüne ve derin sızı aniden kayboldu, sanki hiç var olmamış gibi.

 

Başını kaldırıp yüzünü bana çevirdiğinde bakışlarının acı dolu olduğunu gördüm.

“Neden öyle bakıyorsun? Yoksa kanımın tadını mı beğenmedin?” dedim dalga geçerek.

 

Boş bakışlarla birkaç saniye beni izledi ve ben de sessizce ona ayak uydurup bekleyerek iyi olup olmadığını kontrol ettim. İyi görünüyor, sanırım Aldrin’in de dediği gibi bu adamın da kanında zehir varsa mümkün olabilir.

“Bir dakika sen?! Senin kanında da zehir var! Bu nasıl mümkün olabiliyor? Yoksa senin de mi o laboratuvarla alakan var?” dedim kafamdaki karışıklığı çözmeye çalışarak.

 

Gözleri şaşkınca büyürken kaşlarını çattı. Çenesini sıktığını karanlık yüzünden göremesem bile dişlerini sıktığını duyabiliyordum.

Öfkeyle homurdanarak, “Hakkımda bu kadar bilgiye nasıl ulaştığını bilmiyorum fakat zaten hepsini unutacaksın!” dedi ve tek eliyle gözlerimi kapattı.

 

“Bekle nasıl hepsini unutacağım, senin o laboratuvarla ne alakan-“

 

Konuşmamı kesmeden önce aceleyle sormuştum bunları.

“Şş… Sessiz ol artık!” dedi dudaklarıma doğru fısıldayarak. Gözlerimi kapattığı için yakınlığını yalnızca sesinden ve dudaklarıma çarpan nefesinden hissedebiliyordum.

 

“Sigara içmek için dışarıya çıktın ve sigaranı içtin. Her şey sıradandı ve uykun geldiği için şimdi oteline geri dönüp uyuyacaksın. Gözlerini açtığında her şey sıradanlığında akmaya devam edecek…” dedi ve dudaklarıma nazikçe kısa bir öpücük kondurdu.

 

Söyledikleri beynimi uyuşturdu yavaşça. Sanki tek gerçek söyledikleriymiş gibi gelmeye başlamıştı.

Bir dakika şu anda ne yapıyor. Bu kitapda okuduğum şeylerden biriydi değil mi? Zihin manipülasyonu mu yapıyor şu anda bana?

 

“Şş… direnme ve kendini teslim et. İkimiz için de en iyisi bu, beni unutman!” dedi kısık sesiyle fısıldamaya devam ederek.

 

“Bu küçük oyununa devam et… ben seni bulana kadar!” dedim fısıldayarak.

Kısık sesli bir nefes duydum karanlık sokağın sessizliğinde. Güldüğünü göremesem de nefesinden anlayabiliyordum. “Sen beni bulana kadar…” dedi alnını alnıma yaslayarak.

 

Direnmeyi bırakarak kendimi onun kontrolüne teslim ettim. Birkaç saniye içerisinde hızla bilincim bulanıklaştı. Sanki ayaktayken uykuya dalıyor gibiydim. Tehlikeli fakat oldukça tatlı gelen bir uyku…

 

Okuyan herkese teşekkürler. Kitap kuralları gereği romantizm sahneleri ancak bu kadar olabiliyor ama ben yazdığım bölümden gayet memnun olduğumu söyleyebilirim. Yeni bölümler için takipte kalmayı, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın! Sizleri seviyorum, sevgiyle ve ışıkla kalın💖💃🏻

Bölüm : 23.07.2025 12:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...