45. Bölüm

32.Bölüm: Bölünmüş Ruh

Sylph
sylph

Keyifli Okumalar Dilerim!! ✨

Ani bir sıçramayla gözlerimi açtım. “Ah kahretsin!” dedim yattığım yatakda yüzümü kapatarak.

Terden sırılsıklam olmuş şekilde yataktan kalktım.

Sanırım yine kabus gördüm.

 

Başımı çevirip camdan dışarıya baktığımda havanın hala karanlık olduğunu fark ettim.

Komodinin üstünde duran, paketinden çıkaralı fazla olmamış, akıllı telefonu elime aldım. Marco’nun hediyesiydi ve bu pahalı görünüşünden de anlaşılabiliyordu. Marco’nun azıyla yetinebilen biri olmadığı ilk bakışta herkesin anlayabileceği düzeydeydi. Telefonun ekranından saati kontrol ettim sakince karışık düşüncelerimi ve bulanık aklımı toparlamaya çalışarak. Gün doğumuna fazla kalmadığını gördüğümde yatakta doğruldum.

 

O tuşlu telefonu kullanmaya devam edemezdim sonuçta. Benimki paramparça olduğu için yenisini almak zorundaydım fakat Marco dışarıya çıkmama izin vermediğinden bunu da kendisi seçip almıştı. Kötü değildi, aksine son çıkan marka telefonlardan biriydi. Fakat kendim seçerek almak isterdim bu da benim için önemli bir etkendi.

 

Neyse zaten yatmaya devam etsem bile geri uyuyabileceğimi sanmıyorum.

 

Yanımdaki yatakta uyumaya devam eden Aida’yı uyandırmamaya dikkat ederek duşa girdim.

 

Sakince duş almaya devam ederken aynı zamanda da gün içerisinde yapacaklarımı planlıyordum. Planlı olmak beni sakinleştirirken zihnimin berrak bir hal almasını sağlıyordu.

 

“Sabah duş almak gibisi yok!” dedim kendi kendime konuşarak.

Rüyamda ne gördüm de bu kadar terledim ben? Şimdi düşününce oldukça bulanık geliyor. Tam olarak hatırlayamıyorum. Neredeydim, boş bir sokak mı? Başka biri var mıydı? Hmm… Sanki biri daha ama oldukça bulanık.

 

“Sert fakat aynı zamanda da sıcak,” dedim sakince hissiyatını anımsamaya çalışarak elimi dudaklarımda gezdirirken.

 

Boynumda sert bir sızı dalgalandığında elimi boynuma atarak ovuşturdum.

Ters mi yattım da boynum tutuldu?

 

Belli belirsiz cümleler dolandı kafamda, kesik kesik ve anlamsız.
“Ben seni bulana kadar!” dedim fısıldayarak.

Ben kimi bulana kadar? Kimsin sen?

 

Gerçekçi fakat neden bu kadar bulanık ve bölük pörçük?

Ilık su yukarıdan bedenime doğru akmaya devam ederken alnımı duvar fayansına yasladım.

 

Birkaç saniye bekledikten sonra derin bir nefes alarak başımı kaldırdım ve suyu kapattım.

 

Kendine gel kızım! Aklının bulanmasına izin verme!

 

Kenarda asılı duran havluya sarılarak duş kabininden çıktım. Saçımı kurutmak için lavabonun önüne geçtiğimde aynadaki yansımam bir anlık duraksamama neden oldu.

 

“Bu da ne şimdi?” dedim boynumun sızlayan yerine elimi tekrar atarken. Sinek ısırmış gibi arka arkaya oluşmuş hafif kızarıklığın üstünde işaret parmağımı gezdirdim.

 

Kafamda yabancı gelmeyen fakat kim olduğunu çıkaramadığım erkek sesi oldukça net bir şekilde yankılandı.

Seni salak gerçekten hiçbir şeyi hatırlamıyorsun!

 

Bu ne iç sesim ne de hayal gücümün bir ürünüydü. Kafamın içine ses sistemi koymuşlar gibi içerden yankılanan bir sesti.

 

Birkaç saniyeliğine afalladıktan sonra avuç içimle sertçe başıma vurdum ve hızlıca kendimi toparladım.

 

(Ana karakterin iç sesi italik şekilde yazılıyor. Artık kafasının içinde başka biri daha konuşuyor. Onun konuşmaları da kalın ve italik şekilde yazılacak. Sesli olan sohbetler aynı şekilde tırnak içerisinde yazılmaya devam edilecektir. Bu şekilde iç ve dış konuşmaları birbirinden ayırabilirsiniz!)

 

Kim lan bu şerefsiz kafamın içinde konuşup duruyor! Ne oluyor be, gerçekten delirdim mi?

 

Şerefsiz filan ayıp oluyor yalnız!

Sesi kafamın içinde yankılanmaya devam ediyordu.

 

Has**ktir gerçekten kafayı yedim. Bu bana cevap da veriyor!

 

Kendi iç sesine benzer bir halim mi var benim. Bu kadar da saygısızlığı kabul edemem!

 

Lan kafamın içindeki p*ç sen kimsin de beni Yargılıyorsun! Bekle şimdi senin aklını almaz mıyım ben!

 

Kafamı hızla geriye çekerek ileriye savurdum. Lavabonun kenarına çarpan başım ani bir acıyla zonkladı. Kararan gözlerim yüzünden kısa bir süreliğine yere çökmek zorunda kaldım.

 

Nefesimi toparlayıp kendime geldiğimde gülerek doğruldum. “Ne oldu pe**venk sesin kesildi?! Öyle s**rler işte!”

 

Gerizekalı mısın? Ben sadece bir ruhum. Fiziksel bir bedenim bile yok! Neden bunun benim canımı yakacağını düşündün ki?

 

Bir ruh mu dedi o az önce?

 

Evet öyle dedim!

 

Kenardaki telefonu hızlıca elime alarak tarayıcıya girdim ve araştırmaya başladım.

 

Neyi araştırıyorsun şimdi bir anda? Bakayım, ne yazmışsın ‘ruh nasıl çıkarılır?’ mı? Risin egzorsizm mi, gerçekten mi? Ne yani üfürükçü mü olmaya karar verdin?

 

“Bir sus artık!” diyerek bağırdım banyonun içerisinde. Hemen ardından saatin henüz çok erken olduğunu fark ederek elimle ağzımı kapattım.

 

Senin yüzünden insanlar uyanacak! Ruh musun, şeytan mısın neysen artık?! Sesini kes! Kafamın içini çorba yaptın! Benden ne istiyorsun onu söyle sen ve özet bir şekilde!

 

Avucumu ağrıyan kafama tutarak yavaşça klozet kapağının üstüne oturdum.

 

Pekâlâ! Dün taktığın şu kolye varya?

 

“Evet!” dedim sakince cevap vererek.

 

İşte o kolyede benim ruhumun bir parçası vardı.

 

Omuz silkerek iç çektim.

Ee yani?

 

Yanisi şu! Sen kolyeyi takınca bedenindeki diğer parçamla kolyedeki ruh parçası birleşmiş oldu.

 

“Neyin içindeki dedin?!” dedim yüksek sesle dayanamadan. Ardından içimden tekrar ettim.

 

Neyin içindeki dedin? Benim bedenimde senin ruhunun parçasının işi ne?

 

Orasını ben de bilmiyorum.

 

Nasıl bilmiyorsun?

 

Lan ben nerden bilebilirim? Kendimi bildim bileli parçalanmış yarı bilinçli bir haldeyim!

 

Ha… gerçekten mi? Kusuruma bakma o zaman ya! Ne yani böyle bir şey söylememi mi bekliyorsun?! Çabuk söyle benim bedenimde ne işi var senin ruhunun?

 

Sen sıkıntılı mısın? Bilmiyorum dedim işte, kendimi bildim bileli böyleyim!

 

Madem kendini bildin bileli benimlesin neden şimdi konuşmaya başladın?

 

Çünkü yarı bilinçliydim. Şimdi iki parçam birleştiği için konuşabilecek düzeye yükseldi bilincim.

 

Peki madem kendini bildin bileli benimlesin söyle bakalım benimle ilgili en eski neyi hatırlıyorsun?

 

Hm… Sanırım beş veya altı yaşındaydın ama çok detaylı hatırlayamıyorum o zamanlar ben de küçüktüm.

 

Yani ilk hatırladığın şey ne benimle alakalı?

 

İlk hatırladığım en net şey orayı yakıp yıktığın gündü. Felaket bir manzaraydı. Hoşuma gittiği için net bir şekilde hatırlıyorum!

 

Nereyi yakıp yıkmışım ben?

 

Lab- Ah sanırım bunu sana söyleyemem. Senin hatırlayamadığın şeyleri sana anlatmam iyi olmaz. Sonuçta beynin seni korumak için onları senden saklıyor. Eğer sana bunu anlatırsam yine unutursun değişen bir şey olmayacak.

 

Kendin kaldırabilecek zihinsel dayanıklıla ulaştığında hatırlarsın, yani öyle umuyorum.

 

Yani hiçbir halta yaramıyorsun anladık!

 

Yani ara sıra sana ip uçları verebilirim sanırım ama aşırıya kaçamam!

 

Peki senin ismin ne? Sana ne diye hitap edeceğim, bay ruh diye mi?

 

Küstah küstah konuşma Risin! Bana Noir diyebilirsin. Saygı eklerine gerek yok yaşlarımız birbirine yakın sanırım. Tabi tam olarak yaşımı bilmediğim için emin değilim.

 

Peki Noir, ne zamana kadar kafamın içinde böyle yaşamaya devam edeceksin?

 

Bütün hayatın boyunca zaten seninleydim Risin. Açıkcası istesem de başka bir yere gidebileceğimi sanmıyorum. Emin ol öyle olsaydı psikolojik sorunları olan ruh hastası bir katilin kafasının içinde yaşamak tercihim olmazdı!

 

Anlıyorum, madem başka bir çözümümüz yok fazla ses kalabalığı yapma. Kendi iç sesim yeterince gürültülü zaten ona zor katlanıyorum!

 

Bunca yıl konuşmuyordum zaten pek bir eksikliğini görmedim.

 

Yani doğduğun andan beri hiç kendi vücudun olmadı mı? Bu oldukça üzücü!

 

Acımana ihtiyacım yok Risin! Senin bedenin var da ne oldu bak! Benden daha acınası bir hayatın var!

 

Yorumlarını kendine sakla bay gürültülü ruh!

 

No- ir! Noir!! Benim bir adım var!

 

Bir dakika! Madem doğduğundan beri parçalanmış bir ruhsun, o zaman sana bu ismi kim verdi?

 

Kendim verdim! Seni alakadar eder mi?

 

Peki rüyalarımı da görebiliyor musun?

 

Yok deve! Ben senin bedenindeki başka bir ruh parçasıyım sadece!

 

Derince bir nefes aldım sakinleşmek için ve ayağa geri kalktım.

 

Tamam o zaman ilk söylediğin şeye gelelim. Hiç bir şeyi hatırlamadığımı söylerken neyi ima ediyordun?

 

Hm… Şey…

 

Rüyalarımı göremiyorsan o zaman hatırlayamadığım şey bir rüya değildi. Yaşadığım bir şeyse nasıl bu kadar bulanık? Unutmuş olamam…

Onu ben kendim unutmadım, beynim filan da silmedi belli ki! Kesik kesik hatırlıyorum ama bulanık!

 

Evet biliyorum ama senin için iyi olanının bu olduğunu düşünmüyorum. Belki de hiç hatırlamaman senin için daha iyidir?

 

Hatırlamamam daha iyi mi? Yani onlar gerçekten rüya değildi! O zaman biri anılarımı manipüle etmiş olmalı!

 

Ha**iktir be, o kadarını hatırlamadığını düşünmüştüm. Beni yemledin demek!?

 

Hayır bir şeyi hatırladığım yok sadece bir tahmindi ve manipülasyon için söylediklerime karşı çıkmadığına göre o konuda da haklıyım!

 

Lan bir dur! Konuşsam bir şey çıkarıyorsun, konuşmasam başka bir şey!

 

Niye sinirlendin, çıkarımlarım doğru diye değil mi? Ha ha, ben bu işi çok sevdim! Hile kullanıyormuşum gibi hissettiriyor.

 

Hiç konuşmasam daha mı iyiydi acaba? Kahretsin dertsiz başıma bela aldım!

 

Söyle bakalım Noir! Bu kişi benim hafızamı manipüle ettiğine göre bu kişi bir vampir olmalı ve buna ihtiyaç duyduğuna göre kimliğini öğrenmemden de oldukça rahatsız. Bundan daha önemli olan şeyse onun hayatımda bir defaya mahsus görebileceğim biri olmayışı değil mi? Kimliğini bu kadar sıkı korumasının sebebi onu daha önce görmüş olmam. Yani günlük hayatımda daha önce gördüğüm biri bu şahıs?!

 

Bana bir şey sorma artık bu konuyla ilgili!

 

Yani doğru! Peki artık seni daha fazla sıkıştırmayacağım… bu günlük!

 

Aynadaki yansımaya baktım tekrardan. Boynumdaki izin sebebi artık açıktı. Vampirler ancak kişinin kanını emdikten sonra onun zihnini manipüle edebilir. Bunu Marco’nun verdiği kitabı okurken öğrenmiştim.

Hızlıca saçımı kurutup banyodan çıktım. Aklımı hala dün gece yaşanılan bulanık olayların zihnimde kalan kalıntıları kurcalıyordu.

 

Demek ki manipülasyon da bir yere kadar işe yarıyor. Yüzünü hatırlayamasam da söylediği bazı şeyler çok canlı. Belki de o bu kısımları silmek istemediği için hatırlayabiliyorumdur. Derin sesiyle söyledikleri ve dudaklarının sıcaklığı sıradan bir anı için bile oldukça canlı.

 

Anlaşılan böyle olacak! Kedi ve fare gibi, kaçan kovalanır!

İyi bakalım, kaçıp saklanmaya devam et… ben seni bulana kadar!

 

Yatağın yanındaki bavulumu aralayarak içerisinde giyebileceğim bir şeyler aradım. Erken saatlerdeki bir sabah koşusu beni zihnimdeki bu yükten kurtarabilirdi. Bu fikre sadık kalarak rahat edebileceğim siyah bir koşu takımı çıkardım bavuldan. Hâlâ kış aylarında olduğumuz için oldukça soğuktu ve günün erken saatleri de bu sıcaklıkta hatır sayılır düzeyde düşüşe sebep oluyordu. Koşu takımının uzun kollu kapüşonlusunun yeterli geleceğini umarak kurulandıktan sonra kıyafetleri üstüme giydim.

 

Komodinin üstündeki telefonumu cebime yerleştirdim ve Morco’nun verdiği bıçağı da yanıma alarak belime sabitledim.

 

Ne olur, ne olmaz? Bu vampirlere de güven olmaz! Ben önlemimi alayım. Her delikten çıkabilecek potansiyele sahip bunlar.

 

Oda kartımı da almayı ihmal etmeden dışarıya çıktım. Otel lobisi oldukça sessiz ve ıssızdı, akşamki halinin aksine. Otelin çıkış kapısından geçtiğimde gökyüzünün yeni yeni aydınlanmaya başladığını fark ettim. Koyu lacivert gökyüzüne sanki su katılmış gibi ucun ucuna şafaktan başlayarak rengi açılıyordu.

 

Bütün şehir ölüm sessizliğine bürünmüştü. Yalnızca Seher vakti uyanmış kuşların berrak cıvıltısı duyulabiliyordu.

 

Serin sabah rüzgarı sertçe esip içime işlerken gözüme önceden kestirdiğim koşu yoluna doğru ilerlemeye başladım.

 

İlerlerken içinden geçmek zorunda olduğum otoparkta park halindeki bir araç dikkatimi çekti.

 

Garip şekilde tanıdık geliyor. Daha önce görmüş müydüm?

 

Plakası CAT-009. Pek rastlanır bir plaka olmadığından hatırlamak zor olmasa gerek.

 

Yürümeye devam ederken düşündüm. Hafızamın derinlerinde gezinirken eşleşen verileri topluyordum.

 

Üç! Üç kere bu plakayı gördüm. İlki dün otogara geldiğimizde yedinci alanda park halindeydi. İkincisi yetimhaneden çıktığımızda ara sokakta ilerlerken gördüm ve şimdi de üçüncüsü. Kim bu kedi? Daha doğrusu kimin adamı?

 

Bir süre ilerledikten sonra hızımı yavaşça arttırarak tempolu bir şekilde koşmaya başladım. Yoğun kış rüzgarı yüzümü yalarken yanaklarımı ve burnumun ucunu sızlatıyordu. Yolun iki tarafına bilinçli şekilde yerleştirilmiş çam ağaçları kışın soğuğuna dayanabildiği için yeşildi. Diğer ağaçların aksine bunlar yaprak dökmez ve her daim yeşil kalırlardı. Belli ki özenli bir peyzaj çalışmasının eseriydi bu koşu yolu.

 

Adımlarım yolun üstüne döşenmiş yumuşak zemine ritmik olarak değerken kauçuk bir ses çıkarıyordu.

 

Bir süre ilerlemeye devam ettikten sonra ağaçların arasından beni takip etmeye devam eden hışırtı sesi dikkatimi çekti.

Görmezden gelmeye çalışsam da bu sesin ısrarla beni takip etmesi oldukça uyarıcı ve sinir bozucuydu.

 

Kim bu beni takip etmeye çalışan amatör! Daha varlığını bile gizleyemiyor bir de benim peşime takılmış!

 

Bağcıklarım çözülmüş gibi bir anda durarak ayakkabıma doğru eğildim.

“Ah kahretsin, bu koşu ayakkabıları! Bağcıklarım yine açılmış!” dedim yüksek sesle yakınarak. Saat erken olduğu için dışarısının sessizliğinde sesim oldukça uzağa ilerlemiş olmalıydı.

 

Arkamdan yaklaşan adım seslerine aldırış etmeden ayakkabılarıma eğilmiş şekilde bekliyordum.

Adımlarını hızlandırıp bana doğru atıldığını fark ettiğimde ayağa kalkmadan eğildiğim yerden hızla geriye doğru bacağımı savurdum.

Alçaktan savurduğum bacağım arkamdaki kişinin ayağına çarptığında beklemediği bu ani hareket karşısında dengesini kaybederek sendeledi.

 

Bunu fırsat bilerek vakit kaybetmeden belimdeki hançeri çektim ve yüzünün maskeli olduğunu gördüğüm siyahi kökenli kişinin arkasına geçtim.

Bir elimle kolunu geriye doğru katlayıp kilitlerken diğer elimle iki yanı da keskin olan hançeri şah damarına dayadım.

Daha ne olduğunu fark edemeden elimin altında kıskıvrak yakalanmış şekildeydi.

Ellerimden kaçmak için kıpırdandığında bıçağın boğazına yaptığı baskıyı arttırdım ve kulağına eğilerek konuştum.

“Kimsin lan sen?”

 

 


Hayattayım ballarım, merak etmeyin!

Biliyorum uzun bir süredir yeni bölüm gelemiyor fakat şeytanın bacağını kırmaya karar verdim. Projelerimi yetiştirirken aynı zamanda da bölüm yazmaya çalışıyorum bu yüzden zor bir süreç benim için. Her şeye rağmen takibi ve desteği bırakmayan savaşçı kızlarımın gözlerinden öpüyorum🥰🐣

Yeni bölümlerde görüşmek üzere!✨💃🏻

Bölüm : 14.12.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...