İsteme, birkaç aksaklıkla da olsa en azından başımıza bir kaza bela gelmeden gelip geçmişti. Bir insanın kendi istemesinden gelip geçmişti diye bahsetmesi belki de pek hoş değildi ama yaşanabilecek tüm o şeyleri düşündükçe kendimi böyle söylemekten alamıyordum. Tam olarak o gün başımıza ne gelebilirdi net bir şey aklıma gelmiyordu ama içimde oluşan bu yersiz korku ve endişeye karşı koyamıyordum. Sanki dünyadaki her şey tam bir nizam içinde gelişiyor, bir tek benim hayatım hayatın tüm kaosundan nasibini alıyordu. Bu düşüncelerle, sabırsızlıkla beklediğim okulun ilk günü kendimi işime ve öğrencilerime verememiştim. Öğrencilerimi o kadar özlemişim ki anlatamam. O bıcır bıcır, hayatın enerjilerini sömürmesine izin vermeyen genç beyinler... Hiçbir şey düşünmeden etrafta koşturmaları, sanki dünyada en ilginç şey onların başına gelmiş gibi büyük bir heyecanla anlatmaları, o akıllarına ne geldiyse önünü arkasını düşünmeden içlerinden ne geldiyse söylemeleri... Özlemiştim işte. Neyse ki önümüzde bu özlemi gidermek için koca bir sene vardı.
Okulda yoğun bir gün geçirmiş, pazartesi gününü başarı ile atlatmıştım ama dönüş yolunda dahi gün içerisinde kafamı meşgul eden düşüncelerden kurtulamıyordum. Şimdi ne olacaktı? Eh isteme olmuştu, evlenecektik elbette. Ama isteme günü konuşulan tarih çok yakındı. Bu tarih konuşma meselesinin iki aile için de uzun uzadıya konuşulacak bir konu olacağını düşünmüş ama yanılmıştım. Mehmet'lerin tarafı ortaya nişan ve düğün için belirledikleri tarihi söylemişler bizimkiler de münasiptir diyerek hemen kabul etmişlerdi. İçimin bir yanı tarihin belirlenmiş olmasından dolayı mutlu ve heyecanlı bir tarafı ise tarihin çok yakın olması sebebi ile endişeliydi.
"Öğretmenim bugün ödev vermediniz?" diyen daha okulun ilk gününden öğrenme ateşi ile yanan çocuğumun lafı ile bölünmüştü önünü alamadığım düşüncelerim.
"Buğracım derste söylemiştim. İlk hafta ödev yok."
"Neden yok öğretmenim. Annem sorar çünkü." Ahh şu çok bilmiş veliler. Öğretmenlerin işine burunlarını sokmasalar, çocuklarını biraz rahat bıraksalar her şey ne kadar da tıkır tıkır ilerleyecekti. Ama hayır, çocuklarının hayatını yönetme arzularını bir türlü dizginleyemiyorlardı. Bu dizginlenemeyen yönetme arzuları sadece çocukları ile sınırlı kalsa iyiydi ama maalesef dozu kaçıranlar biz öğretmenlerin de işine ve hatta hayatlarına karışma cüretinin kendilerinde buluyorlardı.
"İlk haftadan sizi sıkmak istemiyorum çocuğum, annene öğretmen vakti gelince ödev verecekmiş dersin."
"Derim öğretmenim, " diyerek bir hışımla onu bir hayli geride bırakmış olan arkadaşlarının peşinden koşturmaya başlamıştı Buğra. Ah benim hevesli oğlum. Umarım bu hevesi tüm öğretim hayatı boyunca sürerdi.
Buğra'nın ve arkadaşlarının arkasından bakarak yoluma devam ettim. Ağır ağır yürürken bu sefer de düşüncelerim ve adımlarım kaldırımın kenarına doğru yanaşan arabayı fark etmemle kesilmişti. Mehmet'in arabasıydı bu. Gülümsemem tüm suratıma yayıldı. Kaldırıma yanaşmış arabaya doğru hafifçe yöneldim ve kapıyı açtım. Mehmet de en az benimki kadar büyük bir gülümseme ile suratıma bakıyor, arabaya binmemi bekliyordu.
"Hadi geç Esma, seni eve bırakayım."
Arabaya oturup, kemerimi bağlarken, "Vallahi yol zaten kısa ben yürürüm demeyeceğim. Bugün çok yoruldum Mehmet," dedim sesimin gerçekten de yorgun çıkmasına gayret göstererek. Mehmet'in 'Kıyamam benim sözlüm çok mu yorulmuş bugün işte ' düşüncesine girmesini, bana biraz şefkat göstermesini istemiştim içten içe.
"Kıyamam sana. Eh okul yılının ilk pazartesisi olacak o kadar değil mi?"
"Eh oldu da zaten. Ama ne yalan söyleyeyim çalışmayı özlemişim. Senin günün nasıl geçti?" Sorum üzerine direksiyonu tutmakta olduğu elleri direksiyon simidini daha bir kavradı. Parmak eklemleri beyaz oluncaya kadar sıktı da sıktı. Bu kadar endişelenmesinin ve telaşlanmasının sebebini anlayamamıştım.
"Hayırdır işte kötü bir şeyler mi oldu?" Ne olur işte kötü bir şeyler olsun da bizimle ilgili bir şey olmasın diye içimden geçirerek verecek olduğu cevabı merakla beklemeye başladım ama o nefesini tutmuş dümdüz önüne bakıyordu. Dudakları sanki ağzından herhangi bir şey kaçırmak istemiyormuşçasına sımsıkı birbirlerinin üzerine örtülüydü.
Bana çok uzun gelen ama aslında o kadar da uzun olmayan bir sürenin ardından konuştu, "Hani geçen gün bahsettiğim İstinaf aşamasında aldığım dosya var ya. İşte onun süresini bir gün ile kaçırmışım. Bugün müvekkile açıklama yapmaktan, daha doğrusu tartışmaktan çok yoruldum ve gerildim. Aslında seni almaya gelme sebebim de biraz kafamı dağıtmaktı. Sen bana iyi geliyorsun Esma."
Gerekli açıklamayı yapmıştı yapmasına ama bana bir türlü şu anda bu denli gerilmesini gerektirecek bir durum değilmiş gibi geliyordu. Tamam yaptığı hata kötü ve telafisi olmayan büyük bir hataydı ama sorum üzerine gerilmesini gerektirmiyordu. Ya da gerektiriyor muydu? Onun işini biraz hafife mi alıyordum?
"Hatırlıyorum. Hatta o davayı aldığın için sevinmiştin. Pek anlamam hukuktan ama telafisi yok mu?"
"Yok," dedi gayet net ve keskin bir ses tonuyla, "Yaptığımın bir telafisi yok." Şimdi kendi kendine konuşuyor gibiydi. Sanki konu artık işi değildi. Bakışları tekrar benden çevrilerek yola odaklanmıştı. Öfkeyle çatılmış kaşları ve keskin bakışları ile yolu takip etmeye devam ediyordu. Ama ezbere hareket ediyordu. Konuşurken yola dikkat etmemiş, bizim evin yolunu geçmiştik. Fakat Mehmet hala daha bunun farkında değildi.
"Yolu kaçırdın sanırım," dedim onu kendi düşüncelerinden ürkütmeden ayırmak için daha yumuşak bir ses tonu kullanmıştım.
Nerede olduğunun yeni farkına varıyor gibi hafifçe silkelenerek kendine geldi, "Özür dilerim ya aklım müvekkilde takılı kaldı. Şerefsizin bana ne dediğini duysan hak verirdin bu halime."
Onu anlıyor ve hak veriyormuş gibi başımı sallamıştım ama aslında hak vermiyordum. 'Sen adamın dilekçesini zamanında gönderme, süreyi kaçır sonra senden hesap sormaya gelince durduk yere şerefsiz olsun! Yok ya!' Böyle söyleyememiştim tabi ama içimden çok güzel geçirmiştim.
Mehmet'in müvekkiline saydırmaya devam ettiği kısa bir yolculuğun ardından sonunda evimizin önüne gelebilmiştik.
"Teşekkür ederim beni bıraktığın için," diyerek artık hiç çekinmediğim öpücüklerimden birini Mehmet'in dudağına kondurdum. Tam kapıdan inerken bana seslenmesi ile durdum, ona döndüm.
"Yarın babalar da gelecek mi nişanlık ve gelinlik bakmaya. Ona göre babama söyleyeyim," dedi.
"Hayır. Yani sadece anneler yeterli diye düşündüm. Hatta bana kalsa sadece sen ve ben de halledebiliriz ama biliyorsun adetler böyleymiş."
"Ahh yine şu adetler. Kurtulamıyoruz şunlardan. Ya Esma bak ne diyorum ben seni kaçırayım mı?" demişti gayet ciddi bir ses tonuyla.
"Ne?!" Telaşlanmıştım. Ya her şeyi aceleye getirdiği gibi 2 ay sonra olarak belirlenen düğün zamanını uzun bulup böyle bir şeye kalkışırsa ne yapardım? Nefesim sıklaşmış şaka yapmasını umar bir şekilde suratına bakmaya başlamıştım.
"Tamam tamam. Ağzını kapat şaka yapıyorum. 2 ay daha katlanabilirim bunlara," dedi kahkaha atarak. O kadar içten gülüyordu ki göz kenarlarında oluşan kırışıklıklar öldükten sonra oraya gömülmeyi isteyecek kadar beni kendine çekiyordu.
"Tamam. Bir an ciddisin sandım Mehmet. Nasıl korkum anlatamam," dedim sesimdeki korku tamamen geçmişti. Benim sesimdeki korku geçmişti geçmesine ama bu sefer onun suratı tekrar ciddi bir hal aldı.
"Bir an için gerçekten ciddiydim Esma."
Bu ne demekti şimdi. Beni kaçırmayı ciddi ciddi aklından mı geçirmişti. Yok canım. Kalmış düğüne şurada kısa bir süre neden böyle bir şey yapsındı. Kesin ben yine bir şeyleri kaçırıyordum. Onun ne demeye çalıştığını anlamaya çalışırken ağzım yine açık bir şekilde kalakalmış olacağım ki, "Düşünürken gözlerin kıslıyor ve ağzın açılıyor ya bayılıyorum bu hallerine," dedi. Beni kendisine biraz sertçe çekerek derin bir öpücük verdi. Allahım bu hisse hiçbir zaman alışamayacaktım sanırım.
Dudaklarımız ayrıldığında, "O zaman yarın iş çıkışı annemi de alıp size geliriz buradan İzmir'e geçeriz," dedi.
"Tabi," diyebildim sadece çünkü hala daha ipeksi dudaklarının ve gece gibi ciğerlerime sinen kokusunun mahmurluğundaydım.
Arabadan indikten sonra aşk sarhoşluğuyla, yarın nişanlık ve gelinlik seçeceğim gerçeğini bir kez daha sindirmeye çalışarak ikişer ikişer merdivenleri çıkmaya başladım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.27k Okunma |
349 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |