
Misafirler gitmiş, şimdi Mehmet ile birlikte evi toparlıyorduk. Sadece elime aldığım tabakları ve bardakları oturma odasından mutfağa taşıyor, bunu yaparken de tek kelime etmiyordum. Mehmet de en az benim kadar sessizdi ama ortama hakim olan bu sessizlikten hoşlanmadığını belli edercesine ara ara dönüp bana meraklı gözlerle bakıyordu.
"Senin canın bir şeye mi sıkıldı?" diye sordu aramızdaki gerilimin bir an önce sona ermesini isteyen bir ses tonuyla.
"Hayır."
"Neler oluyor Esma?" Şimdi ses tonu meraklı olmaktan çok öfkeli çıkmıştı.
"Bir şey olduğu yok. Ne olacak ki?" Benim sesim ise hiç olmadığı kadar duygusuz ve sertti.
"Nasıl bir şey olduğu yok. Peki o zaman bu tavrının sebebi nedir? Balkondan girdiğimizden beri bir garip davranıyorsun."
Sadece onun serzenişlerini dinliyor, cevap vermiyordum. Sadece elindeki işe odaklanmış bir robot gibiydim.
"Cevap ver bana!"
Bana bağırmasıyla elimdeki bardağı sertçe tezgaha koyup ona döndüm. Bir anda bu kadar öfkelenmesini anlamıyordum. Benim de içimdeki öfke her an ortaya çıkmak için hazırda bekliyordu. Ama acele edip haksız duruma düşmemek için beklemem gerekiyordu.
"Sesini yükseltme bana," dedim hala daha sakinliğimi koruyarak.
"O zaman sen de cevap ver. Bir şey olmuş belli. Başar mı bir şey söyledi, ona mı alındın? Öyleyse üzülme, Başar'ın dilinin kemiği yoktur. Bazen çok sert olabiliyor. Takılma." Ses tonu bu sefer beni ikna etmek istercesine sakin ve temkinliydi.
"Başar alınacağım bir şey söylemedi," dedim. Gerçekten de alınacağım bir şey söylememişti. Sadece aptal yerine konmamı engellemek için doğruları paylaşmıştı benimle. Ayrıca Başar'ın dilinin kemiği yok ne demekti? Bana göre Başar gayet kibar ve beyefendi, nerede ne konuşmasını bilen biriydi. Acaba Başar'ı da mı yanlış tanımıştım. Yine mi aptal yerine koyuluyordum.
"Alınacağın bir şey söylemedi ama bir şeyler söyledi yine de, değil mi?"
Sorusu üzerine gözlerinin ta içine baktım. Keşke kelimelere gerek kalmadan gözlerimden her şeyi okuyabilse diye düşündüm. Bildiğimi bilmesini istiyordum ama bunu dile getirsin istemiyordum.
Uzunca bir süre gözlerinin içine bakmamdan rahatsızlık duyarak olduğu yerde kıpırdanmaya başladı, bir elini tezgaha koyarak ağırlığını tek bir tarafa verdi ve tezgaha ukalaca yaslandı. Biraz sonra ona ne söyleyeceğimi, ondan hesap soracağımı biliyor ve kendince bir savunma mekanizması oluşturuyordu.
"Evet," dedim uzunca bir bekleyişin ardından, "Evet, bir şeyler söyledi. Sen ve Selin hakkında."
O da bunu söylememi bekliyormuş gibi suratındaki ukala gülümsemeyi daha da genişletti.
"Başar'ın bunu yumurtlayacağını biliyordum. Kim bilir aklını bulandırmak için neler söyledi? Ne anlattı o it?"
İt. En yakın arkadaşlarından biri kendi menfaatiyle çatışan bir şey yaptığında hemen it olmuştu. Mehmet için arkadaşlarını harcamak bu kadar basit miydi?
"Sadece Selin ve senin ciddi bir ilişkiniz olduğunu ve yakın bir zamanda da bu ilişkiyi sonlandırdığınız söyledi. Başka hiçbir detay vermedi. Ne oldu? Başka şeyler de mi söylemesi gerekiyordu yoksa?" Sesim sorgulayıcıydı. Evet merak etmekten çok sesimde yargılayıcı bir sorgulamacılık vardı.
"H-hayır" dedi benim keskin ve net cevaplar bekleyen bakışlarım altında kekelemişti. Ya da konuşmalarımdan ve tavırlarımdan aldatma konusunu bildiğimden şüphelendiği için de olabilirdi bu. Ama hayır, hemen aldatma mevzusunu gün yüzüne çıkarmayacaktım. Net bir delil elde edene kadar bende saklı kalacaktı.
"Güzel. O zaman Selin'i neden benden sakladın, söylemek ister misin?" dümdüz sesimle korkutucu bir sakinlikle sormuştum soruyu.
"Aşkım, kapanmış gitmiş bir konuydu. Eskileri açmak bana göre değil. Hem söyleseydim ne olacaktı. Bak şimdi bile aklın bulanmış. O zaman söyleseydim gereksiz kıskançlıkların erken başlamış olacaktı?"
"Gereksiz kıskançlıklarım mı?" Bu ne sanıyordu evliliği ya! Çocuk oyuncağı mı? İçimdeki öfkeye rağmen devam ettim, " Sen ve o evliliğe çok yakınmışsınız. Ne tepki vermemi bekliyordun ki? Kocamın karısı ile tanıştım resmen. Hem de yakın arkadaş kisvesi altında!" sonlara doğru sesim titremiş ama yüksek perdeden çıkmıştı.
"Abartma," dedi bıkkın bir sesle ve devam etti, "Öyle bir durum yok. Hem olsa bile 'karım' denemez. Olsa olsa 'eski karım' denebilir. Ayrıca Selin evli. Kocası ile de tanıştın. Kıskanmana gerek yok."
Hala anlamamıştı. Kızdığım asıl noktanın bana doğruları söylememesi oluğunu anlamamıştı.
"Sen benden bunu gizledin Mehmet. Gizledin ve herkesin benim arkadamdan alay etmesine müsaade ettin."
"Kim seninle alay ediyor Allah aşkına? Herkes seni üzülmekten korumak için bunu gizledi. Yani onlar da benim kadar seni düşündüler." Kısa bir an duraksadı ve devam etti, " Başar hariç. O neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum. Yarın onunla konuşurum."
"Başar ile konuşmanı istemiyorum. Senin arkadaşların arasında beni bir tek düşünen o ve onu kaybetmek istemiyorum."
"Artık benim arkadaşım olduğundan şüpheliyim," dedi. Ses tonuna biraz önce bıraktığı ukalalık geri gelmişti.
"Bana dürüst olduğu için onu suçlayamazsın."
"Neden suçlamayacakmışım. Beni, arkadaşlığımızı çiğnedi o."
"Madem bu konu bana açmayacağın kadar önemsiz, o zaman Başarla arkadaşlığını bozmayacak kadar da önemsiz olmalı, öyle değil mi?"
Söylediklerimle birlikte hiddeti biraz dinmişti. Şimdi düşünmeye başlamıştı anladığım kadarıyla. Söylediklerimi tartıyor, kendini haklı çıkarmak için yol arıyordu kesin.
"Haklısın" dedi sadece ve başka da bir şey söylemedi. Söylediklerimi bu kadar çabuk kabullenmesine şaşırmıştım. Başar'a karşı olan öfkesi daha güçlü olur diye düşünüyordum ama belli ki yanılmıştım.
"Bu konuyu da konuşup hallettiğimize göre canını sıkan bir şey kalmadı, değil mi?" Bu sorusu üzerine şaşkınlıkla kafamı desenini ezberlemeye çalıştığım mutfak halısından kaldırdım. Konu konuşulup bitmiş miydi yani? Ne çabuk! Ben daha içimdekileri kusamamıştım. Ama belki de böylesi daha iyiydi. Kendimi tutamayıp o malum konuya girmekten çekiniyordum. Yani şimdilik çekiniyordum.
"Kalmadı" dedim ve sesime olabildiğince yorgunluk katmaya çalışarak devam ettim, "Kalanları sabah toparlarım ben. Şimdi yatmak istiyorum, çok uykum var."
Mehmet'in suratında anlayışlı bir gülümseme belirmişti. Hemen yeni duygu durumlarına nasıl adapte olabiliyordu şaşırıyordum.
"Sen nasıl istersen bir tanem. Yatalım hemen. Sabah kalkınca ben hallederim mutfağı."
"Sen istersen kalıp mutfağı toparlayabilirsin o zaman. Ne de olsa birlikte yatmıyoruz bugün" Kendimden emin bir şekilde söylemiştim bu cümleyi ama tepkisinden de çok korkuyordum. Ya bana sen kimsin de beni yataktan, odadan kovuyorsun derse? Ya da ben niye odadan gidiyorum sen git derse? Yine başlamıştı düşünceler kafamda at koşturmaya. Neyse ki düşüncelerimi Mehmet'in "Anlamadım?" sorusu böldü.
"Nesini anlamadın? Bugün seninle aynı yatakta, aynı odada bulunmak istemiyorum. Bunu da anlayışla karşılarsın diye düşünüyorum."
Kafasını yukarı doğru kaldırıp, derin bir nefes alıp kısa bir süre tavanı izledi. Kendisini sakinleştirmeye çalışırcasına arka arkaya derin nefesler alıyordu.
"Peki. Peki öyle diyorsan öyle olsun."
Bunu hemen kabullenmesi hoşuma gitmemişti. Henüz evliliğimizin başındaydık ve ayrı uyuma düşüncesine karşı çıkmasını, bir direnç göstermesini beklemiştim.
"Tamam. Sana çarşaf ve yastığını getireyim."
"Gerek yok ben alırım. Hem pijamalarımı giyeceğim."
Hiçbir şey söylemeden odaya doğru ilerledim o da peşimden geldi.
Sessizce üstünü çıkarıp giyinmeye başladı. Benim de giyinmem gerekiyordu ama şu an onun yanında soyunup giyinmek için kendimi rahat hissetmiyordum. İşini bitirip çıkması için sırtım ona dönük beklemeye başladım.
Giyinip alması gereken eşyaları aldıktan sonra hiçbir şey söylemeyerek odadan çıktı. Arkasından kapıyı kapatmamış açık bırakmıştı. Sinirle kapıya doğru yürüyüp sertçe çarptım.
"Bana kapı çarpma" diye bağırdı içeriden. Çok da umurumdaydı bu saatten sonra bağırması. Ona öfkem dinmemiş her geçen saniye artıyordu.
Ona cevap vermeyerek yatağımın içinde, yorganın altında katlı bir şeklide duran pijamalarıma uzandım. Tam pijamamın üstünü elime alıp giyinecekken pijamanın içinden yere pat diye bir şey düştü. Eğilip parkenin üzerinde öylece duran şeyi elime aldım.
Flash bellekti bu.
Ama bu buraya nasıl gelmişti? Kim koymuştu bunu oraya? İçinde ne vardı?
Bir süre elimdeki küçük gri şeye baktım. Merakımı içindekilere bakmadan gideremeyecektim. Kafamda bin bir soruyla karşımdaki dolabın içinde bulunan laptopumun çantasını almak için birkaç adım attım.
Bu akşam yaşadıklarımdan sonra yatak odamda ve hatta pijamalarımın içinde bir flash bellek bulmak bana aşırı şüpheli gelmişti. Merakım hiç olmadığı kadar yüksekti. Ve bu laptopun açılması neden bu kadar uzun sürmüştü?!
En sonunda ağır çalışan laptop açıldı ve flashı yerine taktım. Önüme içerisinde 28 dakikalık bir video olan bir dosya açıldı. Dosyanın ismi dikkatimi çekmişti. Başlık olarak 'Düğün Hediyesi' yazıyordu.
Kim bu kadar gizli bir düğün hediyesi hazırlamış olabilirdi ki? Ya da bir video nasıl bir düğün hediyesi olabilirdi?
Videonun üzerine çift tıklayarak başlattım. Önüme gelen görüntü ile nutkum tutulmuştu. Bu gerçek olamazdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.21k Okunma |
396 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |