Yani en başlarda... Sevilmesi gereken, sevilmeye değer biri olduğunu bile düşünmemiştim. O sadece geçmişimin önemsiz bir parçası, hayatımın beni utandıran sessiz bir gölgesiydi. Lise yıllarında zar zor yüzüne bakar, üniversite yıllarında adını unutmak hayatımdan çıkarmak isterdim. Ona karşı bir şeyler hissetmek...Ne bileyim işte mümkün değildi. O her zaman benim gözümde sıradan, silik ve 'fazla iyi' biriydi.1
Hani bazı insanlar vardır ya... Fazla düzgün, fazla temiz, fazla duygusal... İşte Esma öyleydi. Ve tüm bunlar benim için fazla 'fazla'ydı.
Ama ne olduysa oldu. Hayat beni bir şekilde ona itti. Belki ailemin evlen baskısı, belki Selin'le olan ilişkimin ani çöküşü... Belki de kendime 'iyileşiyorum' demek için onun varlığını kullandım. Kendime bile itiraf edemediğim bu büyük kibir, onun hayatına bana olduğundan daha fazla etki etti.
İlk buluşmamızda bile içimden 'Yazık' demiştim. O kadar büyük bir umutla bakıyordu ki bana. O gözlerinde çocukluğumuzdan kalma bir hayranlık, bir inanç vardı. Ve ben o an bile bu bakışlardan etkilenmedim. Aklımda sadece ona iyi davranırsam, düzgün bir hayat kurarsam belki iyi bir eş olur düşünceleri vardı. Sevgiye ihtiyacım yoktu zaten. Mantıklı bir birliktelik yeterliydi. Yani o zamanlar öyle düşünüyordum.
Ama... İşte o 'fazla iyi' dediğim kadını tanıdıkça, yavaş yavaş bir şeyler değişti. Küçücük hareketleri, sabrı, insanlara olan yaklaşımı, bana bile dokunmadan verdiği huzur... Tuhaf bir his sızmaya başladı içime. Önce önemsemedim. 'Alışkanlık' dedim. 'Saygı' dedim. Ama sonra, bir sabah onunla kahvaltı yaparken çatalı yere düşürdüğümde eğilip "Ben alırım, sen çayına şeker attın mı bu arada" deyip sohbete devam etmesi... İşte o basit ve hiç özel bir durumu olmayan o kısa anda içimde bir şeyler koptu.2
İtiraf etmek zor ama Esma bana aşkı tanıttı. Ben Selin'le yaşadığım her şeye 'tutku' derdim, 'şehvet' derdim. Ama sevgi... Bu başka bir şeydi. Ve ben bunu yıllar sonra sürpriz bir şekilde Esma'da bulmuştum. Ne ironik değil mi? En başta sevmediğim, hatta küçümsediğim kadına aşık olmuştum.1
Çünkü ben onu sevmeye başladığımda, çoktan en büyük ihaneti gerçekleştirmiştim. Başta eğlence, sonra alışkanlık, sonra bir tür intikam... İpek, Selin, Cevat... O iğrenç geceyi ne kadar silmeye çalışırsam çalışayım artık o gece benim hayatımın dönüm noktası olmuştu.
Neden kaydetmek istedik şu an anlamlandıramıyordum. Evet o zaman için eğlenceli ve heyecanlı gelmişti. Ama o aptalca düşüncelerin hayatımın aşkının kalbini kıracağını bilemezdim.
Aklımdaki en büyük soru ise neden kaydettiğimizden daha çok bu videoyu kimin yaydığıydı. Aklıma ilk gelen Selin olmuştu ama o böyle basit işlerin kadını değildi. Esma ile aramızı bozmak istese, göğsünü gere gere bu videoyu hep birlikte izlemek istediğini söylerdi. O şıkkı elemiştim. Cevat... hayır o da aynı Selin gibiydi ve Selin'in izni olmadan bir adım atmaya korkardı. Kendi iradesi ile özgürce hareket edip bu kötülüğü yapabilecek kapasitede bir adam değildi o. Bu durumun başıma gelmesine sebep olmayı isteyebileceğini tahin ettiğim bir kişi kalıyordu geriye. Başar...
Onun bu videodan haberdar olduğunu biliyordum. Selin ve Cevat ile arasından su sızmaz, onların zaman zaman çektikleri videoları birlikte de izlerlerdi. Bu videoyu da izlediğinden adım gibi emindim.1
Bu işi neden yaptığına gelecek olursak... İşte o konuyu tam anlayamıyordum. Bir fikrim vardı ama bunu düşünmek dahi istemiyordum. Bir erkek olarak Başar'ın Esma'ya olan bakışlarının farkındaydım elbette. Başlarda Esma'ya karşı bir şey hissetmediğim için bu durumu çok ciddiye almayıp hiçbir aksiyon almamıştım. Ah kafama sıçayım. O dönemler Başar'ın önünü kesebilseydim daha sonra Esma'ya o şekilde bakmaya cesaret edemezdi. Erkekliğime tüküreyim. Başar, cesaretine boyut atlatarak gayet de Esma'ya o videoyu vermiş olabilirdi. Başar'ı tanırdım. Tanımaktan da öte birkaç yıl öncesine kadar en yakın dostumdu. Ne oldu nasıl oldu bilmiyorum ama sanırım zaman ve hayat telaşının da etkisi ile birbirimizden biraz uzaklaştık. Ama hala onu bir dost bilip görüşüyordum. Bana bu kötülüğü yapabilecek bir insan olup olmadığını yılların ona bu acımasızlığı katıp katmadığını bilmiyordum. Ama olabilirdi. Neden olmasındı? Sonuçta kocasının yanında karısına göz süzen bir adamdı Başar. Kesin o yapmıştı.1
Ama kim yapmış olursa olsun Esma'nın gözlerinde o videoyu izlerken gördüğüm acı benim içimi delip geçti. O gece ona söylediğim her kelime, her hakaret aslında kendime söylediğim yalanlardı. Ona değer vermediğim, onunla olmak istemediğim... Bunların hiçbiri doğru değildi. Geçmişimin ağırlığı bugünümü ezip geçiyordu.
Ona aşık olduğumu anladığımda, o benden gitmeye çoktan karar vermişti. Esma artık bana inanmıyordu. Yıllar içinde bana olan o saf inancı ve güvenini boşa çıkarmıştım. Haklıydı. Hangi aklı başında kadın, hem fiziksel hem de duygusal ihaneti bu kadar açık yaşamışken bir adamın "Ben değiştim." sözüne inanırdı ki?
Esma bunu bilmiyordu belki ama ben her gün onunla geçirdiğimiz küçük anları tekrar tekrar düşünüyordum. O gece bana " Sen beni hiç sevmemişsin" dediğinde içimden "Hayır, geç öğrendim ama seni çok sevdim" demek geçiyordu. Ama diyemedim. Çünkü onun gözünde artık benim sözümün değeri olmadığını biliyordum. Bunu söylemek yerine iyice pislik bir adam gibi davranıp onu rezil bir şekilde tehdit etmiştim. O an, onu elimde tutmak için tek çaremin bu olduğunu düşünmüştüm. Belki de hata yaptım. Yine. Ama onun benden gitmesini ne pahasına olursa olsun istemiyordum.1
Onunla aynı evde bir süre yaşamak, belki yeniden konuşabilmek, gözlerinin içine bakabilmek... Beni ayakta tutan tek şey bu. Biliyorum çok zor. Biliyorum bu sefer sözler yetmeyecek. Ama Esma... Belki bir gün gözlerime bakıp "Gerçekten pişmansın" der. Belki bir gün yeniden inanır bana.
Ya da belki sadece o kısa mutlu anları hatırlamakla yetineceğim.
Bana hazırladığı o kahvaltıları...
Bol telveli Türk kahveleri eşliğindeki sohbetlerimizi...
Bana bakmadan giyinmeye çalışışını...
Çekingen bir şekilde omzuma başını koyuşunu...
Ve bir gün belki o da hatırlar...1
Evimizin önündeki kaldırımda başım dizlerimin arasında sessizce oturuyordum. Hafif bir fısıltıyla adımın seslenilmesi ile sesin geldiği yöne doğru başımı çevirdim. Başar, arabasının kapısını açmış, bir ayağı dışarıda hala motoru çalışır haldeki arabasının içinden bana bakıyordu. Bakışlarında bir 'geç kaldım' mahcubiyeti vardı. Hiçbir şey söylemedi. Gerek de yoktu zaten, onun sessizliğine bile ihtiyaç duyuyordum.
Büzülmüş bir şekilde oturduğum kaldırımdan yavaşça kalktım. Ağır adımlarla arabaya doğru yürüdüm. Sessizce ön koltuğa, Başar'ın yanına oturdum.
"İyi misin?" dedi kısık bir sesle.
Gözlerimi ondan kaçırdım. Her ne kadar telefonda ağlamamı duymuş olsa da bu acizliğimi görmesini istemiyordum. Boğazım düğüm düğümdü. Başar'a cevap vermeden başımın cama yasladım ve yaşlı gözlerimle yolu izlemeye başladım.
Şehrin ıssız sokaklarında ilerlemeye devam ederken arabada çalan 90'lar Türkçe pop içinde bulunduğum acı durumla bir tezat oluşturuyordu.
Birkaç dakika süren sessizliğin ardından artık konuşmam gerektiğini düşünerek başımı Başar'a doğru çevirdim ve,
"Başar... sana bir şey sormam lazım" dedim.
"Sor." Sesi temkinli ve tedirgindi.
"O flashı sen mi koydun?" Anlamayan gözlerle bana baktı. Ya konunun ne olduğunu bilmiyordu ya da uzunca süren sessizliğin ardından gelen bu soru onu şaşırtmıştı.
"Ne ile ilgili konuştuğunu bilmiyorum. Ne flashı?"
"Yapma Başar! Önce bugün bana Mehmet'in beni aldattığını ve Selin ile normal bir ilişkilerinin olmadığını söylüyorsun, sonra ne tesadüftür ki ben odamda tam da bu konu ile ilgili bir video içeren bir flash buluyorum. Yapmayın artık. Kandırmayın beni!" Konuşmanın sonlarına doğru sesim bir hayli yükselmişti. Sesimden midir yoksa konunun onu çok rahatsız etmesinden midir şimdi direksiyonu yerinden sökmek istercesine sertçe tutuyordu. Ellerinin beyazladığını görüyordum.
"Esma, bahsettiğin flashı ben koymadım ama eğer bir videodan bahsediyorsan sanırım o videoyu ya da videoları biliyorum."
"Sen koymadıysan nereden biliyorsun?"
"Ben koymadım. Bak Esma ben hatasız bir insan olduğumu ya da tertemiz bir insan olduğumu iddia etmiyorum. Ama sadece Mehmet kadar pis bir insan olmadığımı bil."
"Bu benim sorularımın hiçbirine cevap vermiyor." Var olan sinirim katlanarak artıyordu.1
"Biliyorum. Sana her şeyi olabildiğince detaya girmeden anlatacağım ama önce senin sakinleşmen gerek."
"Nasıl sakin olabilirim az önce iğrenç bir şekilde aldatıldığımı ve üstüne üstlük bu çirkin aldatılmadan birçok kişinin- sen dahil- haberi olduğunu öğrendim. NASIL SAKİN OLABİLİRİM?" Artık sesim arabanın içinde inliyordu. Bağırışlarım çığlıklara dönüşmüştü.
Başar aniden arabayı durdurdu.
Korkuyla etrafıma baktım. Tek tük evlerin uzaktan göründüğü genelde tarlaların olduğu ıssız bir yerdeydik. İşte o zaman, neredeyse hiç tanımadığım bir adamla, gecenin bir vakti yalnız başıma olduğum aklıma dank etti. Şimdi içimi kavuran öfke ateşi yerini korkuya bıraktı.
"Neden durduk" diyebildim sadece, sesim ağlamaktan ve korkudan titrek çıkmıştı.
Başar öfke ile bana bakıyordu. Ben bugüne kadar o gözlerde hep sevgi, acıma ve hafif kızgınlık görmüştüm ama... Ama bu öfke bir ilkti.
"İn arabadan" dedi. Bakışlarına rağmen sesi sakindi.
Şaşkınlıktan hareket edemiyordum. Benim hareket etmediğimi ve şaşkın gözlerle kendisine baktığımı fark edince bu sefer bakışları yumuşadı.
"Esma, lütfen in arabadan. Sakinleşmen için geldik buraya."
Ne yaptığımı bilmez şekilde sadece bana söyleneni yaptım. Arabadan indim. Başar da benimle birlikte indi. Yanıma geldi. Omuzlarımdan tutup beni yolun diğer tarafında bizden çok uzakta bulunan eve bakmam için çevirdi.
"İşte o evde Mehmet'in olduğunu hayal etmeni istiyorum." Ne?!
"Bunun benim sakinleşmemle ne ilgisi var Başar?"
"Çok ilgisi var zira kulaklarım kanamak üzere. Arabada farkında olmadan o kadar çok bağırıyordun ki seni rahat rahat bağırman için buraya getirmek zorunda kaldım. Şimdi o evde Mehmet'in olduğunu hayal et ve ona içinden ne geliyorsa söyle." Şimdi öfkesi geçmiş, muzip bir şekilde bana bakıyordu.
Bu aptalca fikir aslında hiç de fena bir fikir sayılmazdı. Başar'ın yüzüne 'emin misin?' der gibi baktım. O da bana ufak bir baş hareketiyle emin olduğunu belirtti. Ve ben çığlık atmaya başladım. Kendimi durduramıyor, anlamsız çığlıklar atıyordum. Çığlıklarımda hiç kelime yoktu. Sadece acı, kırılmışlık ve pişmanlık barındırıyordu. Boğazım acıyana kadar bağırmaya devam ettim. Bu sırada Başar yanımda yere oturmuş sakince beni izliyordu. Hem attığım çığlıklar hem de onun bu sakinliği biraz da öfkemi dindirmeme yetmişti. Artık sesim çıkmamaya başlayınca Başar'ın yanına yere oturdum.
"Bitti" dedim fısıltıdan farksız olan sesimle. Sesim kısılmıştı. Bu duruma acı acı gülümsedi Başar.
"O zaman jandarma ne olduğuna bakmaya gelmeden bir an önce gidelim" dedi.
Bir anda gözlerim büyüdü. Ben pervasızca çığlık atarken bunun başımıza böyle bir durum getirebileceğini hiç hesaplamamıştım. Bir anda yerimden kalktım ve arabaya geçtim. Başar hala sakin ve yavaşça hareket ediyordu. Hiçbir şeyden hiç kimseden bir çekincesi yokmuş gibi.
"Nereye gidiyoruz?" Zar zor çıkan sesimle ancak bu cümleyi kurabilmiştim.
"Bu saatte her yer kapalıdır. Rahatça konuşabileceğimiz bir yere, bana gidiyoruz."1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.09k Okunma |
348 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |