24. Bölüm

23.Bölüm ( Bir Gece, Çokça Sessizlik)

Teddiursa
teddiursa

Başar'ın arabası, kasabanın ışıklarından uzaklaştıkça içimdeki düğüm biraz daha çözülür gibi oldu. Biraz önce attığım çığlık, göğsümde saatlerdir biriken yükü hafifletmişti ama tam anlamıyla rahatlamamıştım. Hala bir şeyler içimi kemiriyordu.

 

Başımı hareket halindeki arabanın camından dışarı çevirdim. Ağaçlar gecenin karanlığında gözümün önünden hızlı hızlı akıp gidiyor, Başar yanımda sessizce durmaya devam ediyordu. Zaten ben de şu anda beni yeni düşüncelere sevk edecek hiçbir konuşmayı kaldıracak durumda değildim. Başar'ın yanımdaki sessizliği beni güvende hissettiriyordu.

 

Uzunca bir süre sessizce süren yolculuğun ardından Başar " Benim ev az ileride," dedi. Bir eli direksiyonda, gözleri yoldaydı. Bana bakmamak için kendini zorladığını anlayabiliyordum ve bunu yaptığı için de ona minnettardım. Şu anda kimse benim sesimi duymasın, kimse beni görmesin istiyordum. Bunun için usulca başımı sallayarak onu onayladım.

 

"Kendini sıkma Esma. Çok üzgünsün biliyorum ama kendini sıkman şu anda içinde bulunduğun duruma bir fayda sağlamayacak. Eğer benim evime gideceğimiz için rahatsızsan istediğin başka bir yere gidebiliriz."

 

Sessizliğimi yanlış yorumlamıştı. Kendimi bu yanlışlığı düzeltmek zorunda hissettim.

 

" Orası şu an bana evimden daha çok ev gibi geliyor," dedim. Sesim uzun süredir konuşmadığım ve biraz önceki çığlığımdan dolayı çatallı çıkmıştı.

 

Bu söylediğimin üzerine Başar hiçbir şey söylemedi. Sadece, arabanın farlarının yaydığı ışıkla önümüzdeki karanlığı yararak ilerlemeye devam ettik. Kısa süre sonra yüksek apartmanların yoğunlukta olduğu, geniş sokaklı bir mahalleye geldik. Çok geçmeden Başar arabayı yeni boyandığı belli olan mavi bir apartmanın önünde durdurdu. Arabadan bir ruh gibi indim ve aynı ruh haliyle asansöre bindim. Kata geldiğimizde daha Başar'la bir kere bile göz göze gelmemiştik.

 

Başar'ın dairesi küçük ama düzenli bir yerdi. Kapıyı açarken hafifçe gülümsedi ve " Oturma odasına geç istersen, ben çay koyayım. İyi gelir," dedi, mutfağa doğru gitti.

 

Yalnız kalmak istemediğim için oturma odası yerine onun peşinden mutfağa gittim, sessizce yüksek mutfak sandalyelerin birine tünedim. Duvarlarda birkaç eski film posteri, kupalarla dolu bir raf, pencerenin kenarında solmakta olan bir saksı çiçeği... Her şey Başar'ın iç dünyasını yansıtıyor gibiydi: biraz yorgun, biraz dağınık ama gerçek.

 

Başar, sadece bana kısa bir bakış attı ve tebessüm etti. Şu an kendi düşüncelerimi bırakmış, acaba Başar ne düşünüyor diye düşünüyordum. Neredeyse hiç tanımadığı biri gecenin bir yarısı onu aramış yardım istemişti. Üstüne üstlük bu kişi yakın arkadaşının aldatılan eşiydi. Onu da zor durumda bırakmaktan korktum. Ama bir an için. Çok kısa bir an. Artık bencil olaya karar vermiştim.

 

Başar arkası dönük bir şekilde çayları hazırlarken usulca onu seyrettim. Bir elini tezgaha bir elini beline dayamış suyun kaynamasını bekliyordu. Çok rahat, hiçbir kaygısı yokmuş gibi bir görüntü veriyordu. Acaba gerçekten de öyle miydi? O kumral dağınık saçlarının altındaki kafasında neler döndüğünü bir kez daha merak ettim. Acaba benim hakkımda ne düşünüyordu?

 

Ne? Neden şimdi böyle bir şeyi merak etmiştim ki? Onun benim hakkımdaki düşünceleri benim için neden önemliydi?

 

Önemli değildi canım. Öylesine merak etmiştim işte.

 

Su kaynamış, Başar mis gibi bergamot kokan sallama çaylarımızla karşımdaki sandalyeye oturmuştu. O gelir gelmez başımı, gecenin karanlığında sadece sokak lambasının aydınlattığı sokağa bakan pencereye doğru çevirdim. O da ben de konuşmak için acele etmiyorduk.

 

Çayımdan bir yudum aldım, kupamı masaya geri bıraktıktan sonra ellerimi birbirine kenetledim ve öylece pencereden bakarak oturmaya devam ettim.

 

Birden ellerimde hissettiğim el ile irkildim. Başar ellerimi birbirinden ayırmaya çalışıyordu. Ellerimi nasıl kenetleyip sıktıysam eklemlerim bembeyaz olmuştu. Farkında değildim. Ben zaten çoğu şeyin farkında değildim.

 

"Kendini sıkma demedim mi ben sana. Benim yanımda rahat olabilirsin. Aç şu ellerini, kendini kapatma bana," dedi Başar, fısıltıdan farksız bir sesle.

 

Dediğini yaptım, ellerimi birbirinden ayırdım ama Başar hala elimi tutmaya devam ediyordu. Normalde beni rahatsız edecek bu yabancı temas, şu anda bana bir huzur, bir güven veriyordu.

 

Aramızdaki sessizliğin fazla uzamasına izin vermeyerek, " Ben kaçmadım," dedim, sanki açıklamam gereken şey buymuş gibi.

 

Başar'ın dudaklarında ufak ve yarı alaycı bir tebessüm belirdi. Sakin ve yatıştırıcı bir sesle,

 

" Evet, Mehmet'ten kaçmadın ama kendinden kaçıyorsun Esma," dedi ve benim suskunluğumun sürdüğünü görünce devam etti, " Bazen insan kendinden bile kaçmak ister. Ama nereye gidersen git kendini de yanında götürürsün. Bu kaçıştan da kaçmak için kolay ve işe yarar yol içindekileri dökmektir. Söyle bana Esma. İçinde ne var ne yoksa söyle bana." Bakışları sakin, ısrarcı değil ama bekleyiş doluydu.

 

Elimi Başar'ın elinden çekerek iki elimle kupamı kavradım. Sıcaklık, ellerimin titremesini bir nebze yatıştırdı. Gözlerim çayın içine daldı gitti, sanki orada bir cevap bulabilecekmişim gibi.

 

Sonunda, "Aldatıldım," diyebildim.

 

"Aldatıldım. Hem de olabilecek en iğrenç şekilde."

 

Devam etmemi istercesine yüzüme bakıyordu.

 

"Ama sen zaten bunu biliyorsun, bana söylemiştin."

 

"Evet, söylemiştim," dedi derin bir iç çekerek.

 

"Videoyu duyunca da şaşırmadın," dedim şimdi onun konuşmasını beklediğimi belli eden bir ses tonuyla. Bencildim, artık kendim için sorular soracaktım.

 

"Evet, şaşırmadım. Bazı videolar olduğunu biliyorum ama hangi videoyu kastettiğini bilmiyorum."

 

"Birden çok video var yani. Nasıl tahmin edemedim ki zaten?" dedim. Bu dediğime karşılık Başar sadece başını eğmekle yetindi ve ben de devam ettim, "Hangi video olduğunu bilmediğine göre onu sen koymadın pijamalarımın arasına."

 

Kafasını kaldırıp şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı.

 

" Daha önce de söylediğim gibi, ben koymadım. Zaten sana detaylarını Mehmet'in anlatması gerektiğini söylemiştim. Hem bunu söyleyip hem de videoyu sana vermem pek mantıklı değil. Ayrıca ben kaçak güreşmem."

 

Bu ne demekti şimdi? Bu kısmı daha sonra düşünmek için zihnimde biraz gerilere doğru ittim.

 

"Peki o flash belleği kim koydu oraya. Bir fikrin var mı?" dedim. Şimdi gözlerinin ta içine bakıyor, bana yalan söylemediğinden emin olmak istiyordum. Devam ettim, "Sonuçta videolardan haberdar olan bir insan olarak başka kimlerin bundan haberdar olduğunu bilirsin." Şimdi sesimde benim bile anlamlandıramadığım bir suçlayıcılık vardı. Benim sert ve suçlayıcı tavrıma karşılık o hala sakinliğini koruyordu.

 

" Hangi videodan bahsettiğini bilmiyorum o yüzden bu soruna net bir cevap veremem. Videoda tanıdığın birileri var mıydı," dedi ağzından bir şey kaçırmaktan korkarcasına kelimelerini seçerek konuşuyordu.

 

"Sence kimler vardı o videoda?" diyerek karşılık verdim. Şansımı ve onun da sabrını zorladığımı biliyordum ama umurumda değildi.

 

"Bilmiyorum Esma. Ama sen bana söyleyebilirsin."

 

Şansımı ve sınırları biraz daha zorlamaya karar verdim. Neden yapmayacaktım ki? Zaten Başar videolardan haberdardı, görse ne olurdu? Bir an için video içeriğindeki benimle ilgili olan kısım aklıma geldi ama çoktan utanç duvarlarını yıkmıştım. Bundan sonra utanacağım tek kişi kendimdim. Çok şükür onu da bu güne kadar utandırmamıştım. Yani ciddi anlamda.

 

" Söylemekten daha iyi bir fikir var aklımda. Gösterebilirim. Bakalım senin tanıdığın birileri var mı?" Sandalyenin arkasına astığım sırt çantama uzanırken söylemiştim bunları.

 

Çok kısa bir uğraştan sonra evden çıkmadan alelacele çantama attığım flash belleği bulup çıkarttım. Sanki parmaklarımın arasında bir hazine tutuyormuşcasına Başar'a gösteriyordum.

 

Anlamıştı, "Yapma Esma," dedi. "Sonradan bunu bana izlettiğin için pişman olabilirsin. Tüm bu yaşadıklarının yanında bir de bunun için üzülmeni istemem."

 

" Neden pişman olacakmışım? Herkes her şeyi yaparken iyiydi de benim izletmem mi sorun olacak?"

 

Kısa bir süre için gözlerimin içine bakarak emin olup olmadığımı tarttı. Gözlerimdeki kararlılığı görünce " Ben laptopu getireyim," diyerek oturduğu yerden kalktı ve içeri gitti.

 

Geri geldiğinde elinde gri bir laptop, suratında ondan da gri bir ifade vardı. Ne beyazdı ne siyah. Suratından hiçbir ifade okuyamıyordum.

 

Laptop açılır açılmaz flashı taktım ve 'Düğün Hediyesi' yazan videoya tıkladım. Başar yüzünün değişmeyen ifadesiyle videoyu izliyordu ta ki çiftimizin benim hakkımda konuştukları kısma gelene kadar.

 

"Kapat şunu," dedi Mehmet bana hakaretlerini sıralarken. Kapatmadım. Tıpkı onun gibi ifadesiz bir surat ifadesi ile izlemeye devam ettim. Benim videoyu kapatmayacağımı anlayınca kendisi uzanıp laptopun kapağını kapattı. Hakaretler son bulmuştu bulmasına ama hala kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu. O da aynı durumda olacak ki dümdüz dışarıya bakıp sessizliğini korudu.

 

Bana uzunca gelen ama aslında ufak bir sessizliğin ardından Başar'ın ağzından sadece şu cümle döküldü,

 

"Orospu çocuğu."

 

İkimiz tekrar sonu gelmeyecek gibi görünen bir sessizliğe büründük.

 

İçmediğimiz çaylarımızdan artık buhar tütmüyordu. Tıpkı ortamdaki hava gibi buz gibi olmuşlardı. Başar da benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki iki kupayı da alıp tezgaha bıraktı. İki eli de tezgahta, sırtı bana dönük su ısıtıcısını beklemeye başladı. Su kaynayınca çaylarımızı tekrar koydu ve yanıma geldi.

 

"Bu kadarını beklemiyordum," dedi sesi hakim olmaya çalıştığı öfkesiyle titriyordu, "Bunu bana evin önünde göstermiş olasaydın onu bir güzel döverdim."

 

"Ee dövsen ne olacaktı ki? Benim üzüntüm ve öfkem yine aynı kalacaktı." dedim sesim robot gibiydi.

 

"Ama ben öfkemi bir nebze de olsa kusmuş olurdum."

 

"Sanmam," dedim ve sıcak çayımdan bir yudum aldım. Konu dağılıyordu bir an önce konuya geri dönüp Başar'ın ağzından laf almalıydım.

 

"Videoyu izledin, başrol ve yan rolleri gördün. Şimdi söyle kim koymuş olabilir bu flashı?" Bunları söylerken bir yandan flashı alıp çantama geri koydum. Bu flash Mehmetten boşanmamın biletiydi, başına bir şey gelmemeliydi. En kısa sürede yedeklemeliydim. Aklımın bir köşesine yazdım.

 

Başar derince aldığı nefesinin ardından," Selin olamaz," dedi. "Selin böyle ucuz numaralar yapmaz, söyleyeceği bir şey varsa direkt söyler. Diğer kızı tanımıyorum ama o gün eve gelmedi zaten, o da olamaz. Bu durumda geriye tek bir kişi kalıyor. Cevat."

 

" Peki o gün eve gelen diğerleri, onlardan biri bırakmış olamaz mı?" dedim şüpheli bir sesle.

 

"Sanmıyorum. Onlardan hiçbiri onların bu denli bir ilişki içinde olduğunu bilmez. Orada Selin mevzusundan dolayı Mehmetten intikam almak isteyebilecek tek bir kişi var onu da zaten söyledim."

 

"Cevat olduğu konusunda eminsin yani?"

 

"Oldukça," diyerek cevap verdi.

 

Şimdi ikimiz de ellerimizde kupalarımız yeni yeni aydınlanmaya başlayan gökyüzünü seyrediyorduk. Başka bir zamanda olsa bu an bana romantik bile gelebilirdi. Bu gece aramızda oluşan sessizliklerin bir diğerini yaşıyorduk yine ama Başar'ın sorusuyla bu an kesildi.

 

"Ne yapacaksın şimdi?"

 

"Boşanacağım."

 

"Yapman gereken de bu. Doğru bir karar vermişsin Esma. Ben her zaman yanındayım." Bu son cümlesiyle beynimin çarkları tıkır tıkır etmeye başladı. Bunca yıllık arkadaşının yanında olması gerekirken neden benim yanımda oluyordu. Gökyüzünün aydınlanması ile birlikte benim zihnim de yavaş yavaş aydınlanıyordu.

 

"Neden Başar?" dedim. Anlamaz bir ifade ile bana bakmaya başladı. Sorumu bu sefer düzelterek sordum,

 

"Neden benim yanımdasın. Daha beni ne kadardır tanıyorsun ki?" Bu söylediğimle acı bir tebessüm etti.

 

"Sen hatırlamasan da aslında ben seni ilk üniversitede tanıdım. Hani şu Mehmet'e ilan-ı aşk ettiğin o meşhur gecede. Sonra da işte Mehmet'in bizi tanıştırdığı o buluşma gecesinde tekrar tanıştık."

 

Şaşırmıştım. Başar ile yıllar önce tanıştığımızı hatırlamıyordum. Gerçi ben o geceden çok az şey hatırlıyordum.

 

"Bu benim soruma bir cevap değil," dedim. Suratında tekrar o acı gülümseme oluştu.

 

"Senin yanındayım çünkü bana her şeyin çok güzel olduğu o üniversite yıllarımı hatırlattın. Her şeyin saf, temiz, çabasız ve kolay olduğu yılları. Şimdi o yılları geri dönüp kurtaramam ama yılların zarar veremediği seni kurtarabilirim. Şimdi o yıllardaki Başar'a yardım edemem ama sana edebilirim. Biz aynıydık Esma. Sen aynı kalmaya devam ettin ama ben değiştim. Sana bakınca eski beni hatırlıyorum. Hatta - bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama- sana baktıkça o gün beni masumca öpüşün geliyor aklıma."

 

Ne demişti o ne demişti? Kim kimi neyi öpmüş?

 

"Ben seni öpmedim," dedim. Şapşal Esma geri dönmüştü işte. Sanki konumuz geçmişimizdi de kendimi savunuyordum.

 

"Öptün," dedi.

 

"Öpmedim," dedim sesimi sertleştirerek.

 

"Seni ve arkadaşını taksiye bindirirken öptün hem de," dedi.

 

"Öyle bir şey olsa hatırlardım. Öyle bir şey yaşanmadı." Bu söylediklerimi inanmayarak söylüyordum. O günden pek bir şey hatırlamadığım için dediği doğru olabilirdi. Onu öpmüş olabilir miydim?

 

Düşüncelerimdeki kendimden şüphe ediş bakışlarıma yansımış olacak ki suratındaki o acı tebessüm yerini oyuncu bir gülümsemeye bıraktı.

 

"Sen de biliyorsun değil mi öptüğünü?" dedi. Bakıyorum da morali yerine gelmişti. Ama benim geçmişte yaptığım hatalarla kafa yoracak bir ruh halim yoktu. Bu öpücük mevzusu fazla uzamıştı.

 

"Öpmedim diyorum ve konuyu kapatıyorum. Benim yanımda iyi bir insan olduğun için bulunuyorsun anladım ve teşekkür ederim. Şimdi konumuza geri dönebilir miyiz?"

 

Tavrım üzerine bozulmuştu ama "Tabi, dönelim," dedi.

 

" İzmir'de tanıdığın ve güvendiğin bir avukat var mı?" diyerek konuya direkt bir giriş yaptım.

 

"Var. Saat biraz daha ilerlesin ararım konuşursunuz, şu an çok erken," dedi. Sesi soğuk çıkıyordu. Onu kırmıştım ama şu an buna üzülemezdim. Sonra üzülebilirdim.

 

"Tamam. Aslında şu video bir yandan da iyi oldu. Mehmet'in beni aldattığının en net kanıtı. Bu kanıtla çekişmeli olsa bile direkt boşanırız."

 

Sessizce bana bakıyordu ama bakışlarındaki soğukluk gitmiş bu sefer de suratına yine bana acıyan bakışları gelmişti.

 

"Ne? Neden öyle bakıyorsun bana?"

 

"Şey... Esma, dikkat ettin mi bilmiyorum ama videonun tarihi siz evlenmeden önce hatta siz tanıştıktan kısa bir süre sonra çekilmiş."

 

"Yani?" dedim anlamamıştım.

 

"Yanisi şu. Siz evlenmeden önce olan bir olayı boşanma davasında delil olarak kullanamazsın."

Bölüm : 07.05.2025 22:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...