
Kuru ekmekle karnımı doyurduktan sonra kafamın tekrar eskisi gibi çalıştığını hissetmeye başlamıştım. Telefonum...Burada olduğumdan kimsenin haberi yoktu. Bana ulaşmaya çalışan biri olmuş muydu acaba? Annemle hep akşamları konuşurduk daha onun arayacağını düşünmüyordum ama kesin Gülbin birkaç kere aramıştır diye düşündüm. Mesajlarına cevap vermeyince hemen telaşlanan bir insandı.
Oturduğum yüksek sandalyenin arkasında asılı olan çantamdan telefonumu aldım ve oturma odasında koltuğun yanında olduğunu gördüğüm prize doğru yürüdüm. Başar'ın şarj aleti zaten takılıydı. Telefonumuı şarja taktım. Birkaç saniye sonra açıldı. 21 bildirim vardı. Bunlardan 14'ü Mehmet'in aramaları, mesajlarıydı. Geri kalanı ise Gülbin ve Zehradan gelen arama ve mesajlardı. Kızlar benden haber alamayınca merak etmişlerdi anlaşılan. Yaşadıklarımı Başar'dan başka birinin öğrenmesi gerekiyordu. Daha doğrusu benim içimi dökmem gerekiyordu. Şu an için en doğru isim Gülbin gibi gelmişti bana.
Hiç beklemeden Gülbinin arama bildirimin üstüne tıkladım ve telefon çalmaya başladı. Telefonu neredeyse hiç çaldırmama fırsat vermeden açmıştı.
"Nerdesin sen? Neler oluıyor? Mehmet geldi seni sordu, hiçbir şey söylemeden de gitti. Sizin ailecek benim canıma kastınız mı var?" Bu cümleleri neredeyse tek nefeste söylemişti. Demek Mehmet benden haber alamayınca Gülbini aramış ve yetmemiş evine gitmişti.
"Anlatacağım."dedim sesim yine çatallı çıkmıştı.
"Çabuk anlatsan iyi edersin. Hem senin sesine ne oldu?"
"Anlatacağım bekle lütfen." derin bir nefes aldım ve devam ettim, "Mehmet beni aldattı. Yani daha doğrusu aldatmış."
"Ne?! Şerefsiz. En başından beri onda bir işler olduğunu biliyordum. Tahmin de ediyordum açıksı böyle bir şey yapacağını."
Tahmin mi etmişti. Böyle bir şey nasıl tahmin edilirdi ki? Peki bana neden söylememişti.
"Nasıl tahmin etmiştin?" Merakla sorumu yöneltmiştim ama alacağım cevaptan da korkuyordum. Sorum karşısında şaşırmışltı.
"Yani.. Çok sevdiğim bir insan değil kendileri ve ben bir insanı sevmezsem mutlaka sonrasından bir şeyleri çıkar. Mehmet'in de yapabileceği en köü şey seni aldatması gibi gelmişti. Yoksa somut bir şey gördüğüm için söylemedim." beni kırdığını düşündüğü için sesi şimdi yumuşak geliyordu.
"Anladım." diyebildim sadece. Anlamamıştım.
"Boş ver şimdi sen benim kuruntularımı da anlat nasıl oldu, nasıl öğrendin?"
Anlatmaya başladım anlattıkça da içimdeki yara daha da açılıyor, ağlamamak için kendimle mücadelemi yavaş yavaş kaybediyordum. Oturduğum koltukta karşıdaki kapalı televizyonun siyah ekranından kendimi izliyordum. Perişan haldeydim. Üzerimde Başar'ın lacivert beyaz çizgili pijaması vardı. Bedenime tam olmuştu ama bu duruma daha sonra üzülecektim. Saçımın birkaç tutamı lastiği gevşemiş olan tokamdan kurtulmuş, yanaklarıma ve enseme düşüyordu. Göz altlarım hayatımda onları hiç görmediğim kadar şişmişti. Göz yaşlarım yanaklarımdan yol yol akarken tenimde belli belirsiz bir iz bırakıyordu.
Bacaklarımı yukarı kaldırıp birbirine bağladım ve oturduğum yere daha çok gömüldüm. Kendimi şu an küçücük hissediyordum. Perdeleri hala kapalı bu loş oturma odasında, bacaklarım kendime çekili, rahat koltukta oturmak bana dünden beri hissedemediğim huzuru bir nebze de olsa hissettirmişti.
Her şeyi Gülbin'e anlattıktan sonra en son " Başar'a daha fazla rahatsızlık vermeyeyim. Beni almaya gelir misin? Ne yapacağıma karar verene kadar sende kalabilir miyim?" dedim. Sesim kırılgan ve yardıma muhtaç çıkmıştı. Bu kadar muhtaç hissetmek benim karakterime hiç uymuyordu bu yüzden de rahatsız hissederek yerimde kıpırdandım. Ama yardımını istediğim kişi benim en yakın arkadaşımdı. Bu konuda rahatsız hissetmeme gerek yoktu. Evet. Hem de hiç gerek yoktu. O benim en zor günümde yanımda olacaktı ben de onun. Ayrıca Gülbin'in şu anda benim yanımda olmak için öldüğünü biliyordum, bunu sesinden anlamıştım.
"Tabii. Bunu sorman bile hata Esma. Hatta Başar'dan önce ben senin yanında olmalıydım. 5 dakikaya yola çıkacağım bana konum at."
"Tamam. Ah dur kapatmadan, Mehmet geldi demiştin. Gelip ne dedi sana?"
"Şerefsiz herif! Önce sabah aradı ' Esma seninle mi?' dedi. Ben 'Hayır' deyince de bir şey demeden kapattı. Tekrar aradım ama açmadı. Şimdi de - bir saat kadar önce- çıkıp evime gelmiş. Yine ' Esma burada mı ?' diyor. ' Hayır 'dedim ama inanmayıp evime daldı resmen. Her odaya bakıp çıktı gitti. Ne olduğunu anlayamamıştım ama şimdi anlıyorum. Tutuşmuş."
"Beter olsun." dedim. Gerçekten de beter olsundu. Mehmet'in bu kadar tutuşmasının sebebinin benim yokluğum olmadığını, benim yokluğumla beraber flash belleğin de yokluğunu fark etmesinden kaynaklı olduğunu biliyordum. Tek düşündüğü şey kendi itibarıydı. Şeytan diyordu ki ne olursa olsun git videoyu mahkemeye sun, sen bu kadar sıkıntı ile uğraşacağıma o pisliğini temizlemek için uğraşsın. Ama işte yapamıyordum. İçimdeki bencil Esma'nın sesi daha o kadar çıkmıyordu.
Telefonu kapattıktan sonra bir süre daha yerimden kalkamadım. Üzerimde dünyanın yükü varmış gibi geliyordu. Eh benim dünyam da Mehmet olduğu için gerçekten de öyle sayılırdı. Yani Mehmetti. Eskiden. Şimdi değil. Kafamı dertlerimden kurtulmak istermişçesine silkeledim ve bir gayretle oturduğum yerden kalktım. O sırada kapının anahtarla açılma sesini duydum. Saate baktım altıya geliyordu. Başar'ın beni bıraktığı halimden daha üzüntülü bir halde görmesini istemediğim için yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim ve odadan koridora doğru gitmeye başladım.
"Hoş geld-" lafım kapıda gördüğüm kişiyle boğazımda takılı kaldı. Ama beni nasıl bulmuş, bu eve girebilmişti? Hem de anahtarla.
"Senin ne işlin var burada? Nasıl girdin bu eve?" diyebildim nefes alışlarımın arasından.
" Başar yıllardır anahtarlarını doğalgaz kutusunun üzerine koyar. Arkadaşları arasında bilmeyen yoktur bunu. Onu bunu bırak asıl senin ne işin var bu adamın evinde Esma? Bir de o herifin kıyafetlerini mi giydin? Ne yaptınız lan? NE YAPTINIZ? Nerede o yavşak. Fırsatçı yavşak." diyerek mutfak kapısından kafasını uzatarak Başar'ı aramaya başlamıştı Mehmet. Bir yandan da bağırmaya devam ediyordu.
"Çık. Çık git buradan" Sesimi yükseltmemek için zor tutuyordum kendimi.
"Cevap veremiyorsun. Ne yaptınız bu evde de senin üstünde kendi kıyafetlerin yok o herifin kıyafetlerini giyiyorsun?"
"Saçmalama. Herkesi kendinle bir tutma. Başar sen mi ki başkasının karısına o gözle bakacak?"
"Esmaa! Beni delirtme." diyerek üzerime yürümeye başladı ve aniden kolumdan sertçe tuttu. Beni kendisine çekiyor, suratlarımızı birbirine yaklaştırıyor bu sayede daha tehditkar olacağını sanıyordu sanırım. Ama ben de fena değildim, kararlılıkla karşısında durdum. Kafamı dikleştirerek ben de suratımı suratına daha da yaklaştırdım.
"Delir. Bana ne delir. Bu saatten sonra ne yaparsan kendine yaparsın. Benim seninle bir bağım kalmadı."
"Ne demek kalmadı? Sen benim karımsın ve şimdi seni buradan alıp gideceğim. O adamı da bulup bir güzel benzeteceğim." Hırsından ağzından tükürükler saçarak konuşuyordu.
"Dikkat et de kendine benzetme." diyerek eliyle sıkmakta olduğu kolumu çekip kendimi ondan kurtardım. Tekrar tutmak için hamle yaptığında kolumu çekip geriye doğru bir adım attım.
Bu hareketim üstüne durdu ve tavana bakarak derin bir nefes aldı. Nerede olduğunu, ne söylediğini ve ne yaptığını yeni yeni idrak ediyor gibiydi.
"Kaçma benden Esma. Bak sabahtan beri konuşmak için seni arıyorum bakmadığım yer, aramadığım arkadaşın kalmadı. Annenle babana bile size bir şeyler aldım bahanesiyle uğradım. Seni bulamayınca çıldıracak gibi oldum. Ama bir de baktım ki sen bu adamın evinden çıktın. Ne yapmamı bekliyordun?"
" Adam gibi evinde oturup boşanma kağıtlarının eline gelmesini bekleyebilirdin mesela." Şimdi ukala olma sırası bendeydi. Benim bu tavrım karşısında başını önüne eğip birkaç kez salladı ve gülümseyerek suratıma baktı.
"Tebligat." dedi sadece.
"Ne?"
"Tebligat diyorum. Senin o dediğine, yani boşanma kağıtlarının elime gelmesine tebligat deniyor. " Allahım bu adam delirtecekti beni. Şu durumda bile hala bilgiçlik taslayabiliyordu.
"Aa pardon çok özür dilerim avukat olmadığım ve hukuk dilinde konuşmadığım için. Ha boşanma kağıtları ha tebligat. İkisi de senden boşanacağımı iletmiyor mu sana. Aynı şey." Ben bunu söyler söylemez yine bakışları ve duruşu değişmiş, gözleri kararmıştı.
"Olmayacak öyle bir şey." dedi kati bir sesle.
"Olacak. Göreceksin." diye karşılık verdim.
"Senden boşanmayacağım Esma. Seni geç buldum bu kadar erken kaybedemem. Her şeyi yoluna koyacağız. Bize gerekli olan tek şey zaman.
"Hayır bize gerekli olan tek şey iyi bir avukat. Onu da zaten Başar'ın sayesinde halledeceğim." Başar'ın adını duyar duymaz tekrar üzerime yürümeye başlamıştı. Ama bakışları bu defa daha farklıydı. Nasıl desem acımasız denecek kadar donuk bakıyorlardı.
"Bir daha o adamın adı senin dudaklarından dökülsün bak bakalım ben ne yapıyorum. Onun sayesinde benden boşanacakmış. Yok ya! Allahım benim sabrımla oynuyorlar sen bana kuvvet ver Rabbim." Kendi kendine konuşmaya başlamışken ben de geri geri ondan uzaklaşıyordum. Oturma odasının kapısına geldiğimde hala üzerime yürümeye devam ediyordu.
"Gelme. Dur. Yaklaşma." İkazıma uyup tekrar durmuştu.
"Tamam ben gelmiyorum o zaman sen yaklaş. Gel de evimize gidelim."
"Mehmet, dediklerimin hangi kısmını anlamadım. Senden boşanacağım diyorum. O eve bir daha ancak eşyalarımı toplamaya gelirim."
"Ben de diyorum ki senden boşanmayacağım. O evden de eşyalarını bok çıkarırsın." dedi ve tekrar derin bir nefes alarak devam etti, "Esma, bu adamın evinde şu an seninle sakin sakin konuşmam bile mucize. Sabrımın sınırına ulaşmak üzereyim. Lafımı ikiletme artık da gel gidelim."
"Hayır bu evden tek başına çıkıp gideceksin. Hem zaten birazdan Başar gelecek. Karşılaşmayın tatsızlık çıkmasın."
"Bak Esma uyardım seni. O adamın adını ağzına alma dedim. Dinlemedin." dedi ve hızla aradaki mesafeyi kapatıp yanıma geldi. Kolumu biraz öncekinden de sert tutarak beni koridordan evin kapısına doğru sürüklemeye başladı. Tahmin ettiğimden de güçlüydü. Oturma odasının kapısının pervazına tutundum sıkıca ama beni aşan bir kuvveti vardı. Parmaklarım baskıya dayanamayarak kapının pervazından ayrıldı. Bu sefer de onunla gitmemek için koridorun tırtıklı duvarlarına tutunmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Tutunmaya çalışırken birkaç tırnağım kırılmış, parmaklarımın uçları ve avuç içlerim sürtünmekten kısım kısım soyulmuştu. Ama bunlar Mehmet'in umurunda değildi. Beni sürüklemeye devam etti. Gitmek istemiyordum. Bu adamı artık tanıyamıyordum ve bu öfkeyle bana yapabileceklerinden korkuyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.21k Okunma |
396 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |