
Şükür Cenk ondan sonra uzaktan gülümsemeler göndermek dışında yanıma uğramamıştı ama biliyordum ki bu yakınlığı bile başımı daha sonra ağrıtacaktı. Nalan'dan uzaklaşmak ise daha zordu. Artık beynimin kullanılabilir bir yeri kalmamıştı. Neyse elbet o da benim tepkisizliğim karşısında benden uzaklaşacaktı. İnanıyordum.
Eve giderken yarın akşamı düşünüyordum. Cenk ve Grubunun çaldığı yere davetliydim ve Nalan'ın kuzeni tarafından içeri alınacaktık. Aileme akşam müzikli bir mekana gideceğimi söylesem acaba bana nasıl ceza verirlerdi ya da ben ceza görecek kadar hayatta kalabilir miydim?
Sert bir rüzgar esince hırkama sarıldım. Eylül ayı artık kendini iyice hissettiriyordu. Aradan geçen uzun yıllar olmamasına rağmen kırk yaşımdaki zamanımda Eylül ayları da sanki yaz havası gibiydi. Küresel ısınmanın nasıl hızla ilerlediğini yaşanılan doğal afetlerden görebiliyorduk. Şimdi ise bir sonbahar ayı olan Eylül gerçekten de sonbaharı insana yaşatıyordu.
Havanın güz kokusunu içime çekerek adımlarım bir balon kadar hafifken eve doğru yürüdüm. Gerçekten hayatın bu kadar güzel ve tasasız olduğunu unutmuştum. Yaş ilerleyip, sorumluluk artınca insan bu duygudan uzaklaşıyordu ve en büyük düşman olan zaman eskisine oranla daha hızlı akıp gidiyordu. Kırk yaşında olabilirdim ama kendimi her zaman on yedi yaşımda sıkışıp kalmış gibi hissetmiştim.
Şimdi ise hissettiğim zamana dönmüş olmama rağmen hala gelecek beni kendi yaşıtlarımdan daha çok korkutuyordu. Telefon olmadan geleceğe gidemediğimi anlamıştım ve geleceğin nasıl değiştiğine dair herhangi bir bilgim yoktu. Cenk hala yaşıyor muydu? Peki ben Kerim denilen varlıkla evlenmiş ve yine aldatılmış mıydım? Evimizin bahçe kapısından geçerken iki zaman arasında ki değişimin neler olduğunu merak ediyordum.
O sırada gözlerim bahçe de oturan abime kaydı. Bunda tuhaf bir şey yoktu. Her zamanki gibi bahçe de oturuyordu. Sigara içiyor olamazdı çünkü onu yapmak için genelde arka bahçede ki ağacın arkasını kullanırdı. Hala orada görünmediğini sanıyordu. Ne kadar da saftı. Daha ortaokuldayken biliyordum oysa. Savaş düşündüğü kadar gizemli veya havalı değildi ama harika bir ağabeydi.
Bahçe kapısında durup bir süre abimi izledim. Uzun boylu, geniş omuzlu oldukça yakışıklı bir adamdı. Eşi ile üniversitede tanışmışlardı. O Reklamcılık okuyordu ve abimi o meslekle tanıştıran da yine oydu. Sonrasında ikisi evlenmiş birçok başarılı işe imza atmışlardı. Onunla çok konuşmasam bile sosyal medya hesaplarında ne kadar mutlu olduklarını görebiliyordum. Bir insanın sevdiklerini dışarıdan takip etmesi çok kötüydü. Şimdi anlıyordum ki yıllarca ailemin yakınlığına ihtiyaç duymuş ama bir türlü kendime itiraf edememiştim. Belki ailem yanımda olsaydı Kerim'e körü körüne bağlamayarak hatalarını daha çabuk fark ederdim.
Ama şimdi bir şansım vardı.
Abime de yakın, hatta çok yakın olmak istiyordum.
Savaşa baktığımda o an mutlu olmadığını görebiliyordum. Yükleri olan bir insan gibi görünüyordu. Elindeki afişe tüm dikkatini vermiş olduğundan bütün mahalleden duyulan demir kapının gıcırtısını bile duymamıştı. Ne zaman bir şeye odaklansa insanlardan uzaklaşırdı. Çok düşünmeden onun yanına doğru ilerledim. Masaya varmadan "Selam," diye seslendim.
Tam tahmin ettiğim gibi irkilerek elindeki afişi kaldırdı ama ben büyük puntolarla üzerine yazılan sloganı görmüştüm.
RENKLİ DÜŞÜNÜN FARK YARATIN
Abim kız arkadaşının gireceği yarışmanın afişine neden bu kadar dikkatli baktığını biliyordum ama onun açılmasını istiyordum. O yüzden abimin dalgın gözlerine baktım.
"Ne yapıyorsun?"
Savaş elini saçlarının arasından geçirip tedirgin bir şekilde bana baktı. "Hiç günün tadını çıkarıyorum. Sen ne zaman geldin?"
Günün tadını çıkarıyormuş peh.
"Günün tadını çıkaran birine göre oldukça kasvetlisin," dedim sakin bir ifade ile. Onunla konuşmadan göndermeye niyetim yoktu. Abimi bir kez daha göz göre göre kaybetmeyecektim.
"Fazla meraklısın," dedi tedirgin olmuş bir ifade ile.
"Sende fazla açıksın," dedim ona doğru eğilerek. Benden kurtulma şansı yoktu. Benimde onun açılmasını beklemek için sabrım yoktu. Bu yüzden hemen konuya girdim. "Abi söyle artık daha fazla kendine işkence etme."
Savaş bir an konuşacakmış gibi dudaklarını araladı ama tek kelime etmeden bakışlarını kaçırdı. Kendi ile mücade ettiğini görebiliyordum. Zorlamak son seçeneğimdi ya da bildiklerimi dile getirmek ama bana çare bırakmıyordu. Artık dayanamayıp ona ne okumak istediğini söyleyecektim ki benden önce konuşmaya başladı.
"B-Ben bölüm değiştirmek istiyorum," dedi mahcup bir halde. Neden böyle hissediyordu anlamıyordum. Hukuk okumak istemiyorsa bölüm değiştirmek onun hakkıydı ama yine de sanki kötü bir şey yapıyormuş gibi davranıyordu.
Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. "Ne okumak istiyorsun?"
Gözlerini ben hariç her yere çeviriyordu. "Reklamcılık."
Başımı ağır ağır sallarken düşünüyordum. Bunu pikniğe gittiğimiz bir gün abim babama söyleyecek ve olaylar birbirini kovalayacaktı ama buna engel olabilirdim. Babama daha erken söyleyerek yumuşamasını zamana bırakırken onu tek başına yakaladığımda ikna etmek için aklımdakileri söyleyebilirdim.
Ama Savaş benim dalgın bakışlarımı yanlış anlamıştı. Omuzları daha da çöktü. "Biliyorum saçmalıyorum değil mi? Hukuk okurken reklamcılığa dönmek saçma."
Ona bakarken içini rahatlatmak için gülümsedim. "Hayır, kesinlikle saçma değil. Senin istediğin buysa neden kendi hayatında istediğini yapmak saçma olsun. Madem reklamcılık istiyorsun o halde kendine engel olma. Babama söyle ve sınavlara yeniden hazırlan."
Bu sefer olumsuz anlamda sağa sola salladı. "Babamın buna izin verdiğine inanamıyorum."
Uzanıp elini tuttum. "Evet ama son iki yılı okumak zor olmayacak mı?" Onun bu kadar kırılgan olmasına dayanamıyordum. 23 yaşındaydı. Aslında teknik olarak ondan daha büyüktüm ve hayatın bilinmezliğine karşı bu kadar kırılgan olmasına dayanamıyordum. "Hem ben sevdiğin işte daha çok başarılı olacağına inanıyorum," dedim.
Bana mahzun gözlerle baktı. Desteğe o kadar açtı ki bu durum göğsümün sıkışmasına neden oldu. Eskiden neden bunu görememiştim? Bu kadar mı gözlerim kördü? Hiçbir şeyi engelleyemeyecek olsam bile en azından abimin yanında olabilirdim ama ben ona nasıl olduğunu bile sormamıştım.
"Gerçekten yapabileceğimi düşünüyorsun?"
Gülümsememin içten bir şekilde yüzüme yayıldığını hissettim. Abim elimi sımsıkı tutuyordu. Sanki boğulmak üzereyken uzatılan can simidiydi elim. Bu bana kendimi rahat hissettirmişti.
"Ben seni destekleyeceğim abi, hem babama söylerken hem de çalışma sürecinde. Senin için her şeyin yolunda gideceğini hissediyorum."
"Bende seni destekleyeceğim abi."
İkimizde baktığımızda Sibel'in masanın yakınında olduğunu gördük. O gelene kadar fark etmemiştik bile. Ne kadar da küçüktü ama o an gözlerindeki ifade abimle ikimizin onu bizi gizli dinlemesine kızmamızı engelledi. Sonra tek kelime etmediğimizi görünce masaya gelip sandalyelerden birine oturup abimin diğer elini tuttu. "Bende ablam gibi yanında duracağım. Senin mutlu olmanı istiyorum. Eskisi gibi neşeli, tasasız."
Savaş'ın gözleri doldu ve mutlu bir gülümseme ile ikimize baktı. Ardından ellerimizi sıkıca tuttu. "Sizin gibi kız kardeşlere sahip olduğum için ne kadar da şanslıyım," dedi ve sonunda içinin rahatladığını görünce gülümsemeden edemedim.
Çok geçmeden annemin mutfak camından seslenmesi ile aramızdaki duygusal ortam kayboldu. "Çocuklar gelip yardım edecek misiniz yoksa kepçeyle ben mi geleyim?" Annem bir kere bile bize vurmamıştı ama her zaman şakalaşırdı. Abim hemen ayağa kalktı.
"Hayatımdaki diğer önemli kadına yardım etmemiz gerek kızlar," dedi ve geriye bir adım attı. Sonra uzaklaşmadan gülümseyen gözleri ile bize baktı. "Teşekkür ederim kızlar. Ben dünyanın en şanslı abisiyim."
Sibel ile ben gülümserken o evin kapısına doğru ilerledi. Masadan kalkmak için çantama uzandığımda Sibel'in bana baktığını gördüm. Gözlerinde hayranlık vardı.
"Bende senin gibi olmak istiyorum abla," dedi sıcak bir sesle.
Uzanıp saçlarını okşadım. Küçük kardeşimin bana hayran olduğunu bilmiyordum. Gençliğinin enerjisi ile bana bakarken içim daha da huzurla doldu. Onca yıl ayrılığa ne gerek vardı? Bu sefer kardeşlerime, aileme sıkı sıkıya sarılacaktım. "Sen benden daha iyi biri olacaksın."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |