
Merhaba sevgili okurlarım. Birkaç gündür aşırı yorgunum ondan bölümleri atamadım. Kusura bakmayın lütfen.
Yaza bildiğim kadar uzun bir bölüm yazmaya çalıştım umarım beyenirsiniz.
Neyse sizi tutmadan ben bölüme geçeyim...
______________________________________________________________________________
" Bir insan nasıl düz yolda yürürken ayağını burka biliyor?"
Dün eve geldikten sonra Ozan'a bir şey belli etmemeye çalışmıştım. Ama Ozan üstün yetenekleriyle topalladığımı görmüştü. Kısa bir yalandan açıklama yaptığımda ise dünyaya gelirken tüm sakarlık genini sen almışsın sanırım? diye dalga geçmişti. Ağzını burnunu kırmak istemiştim o zaman ama malum, yürüyemiyorduk doğru düzgün. Şimdi ise okulun girişinden içeri giriyorduk yeni yeni. Ayağım öncekine göre daha iyiyken yine ani bir sızlamayla sekmiştim.
" Bir insan nasıl bu kadar soru sora biliyor?" Omuz silkti.
" Genetik bir özellik sanırım." Güldüm.
" O sandığın genetik özellik, bende niye yok?" Sırıttı. Hem de en egolusundan.
" Bana özel çünkü." Göz devirdim. Bu kadar ego bu çocuğa zarardı.
" Sana özel kalmaya devam etsin o zaman." İtiraz falan etmedi. Kendisi de bu özelliğini seviyordu. Halbuki neyini seviyorsa?
Okulun bahçesinde ilerlemeye başladık. Dersimiz ilk iki saat boştu ve biz şimdi geliyorduk. Geç kaldığımız yoktu yani. Okulun içine girdik. Üst kata merdivenlere çıkmaya başladığım sırada Ozan;
" Ben bir İngilizce hocasına gözüküp geleyim." Dedi ve öğretmenler odasına ilerledi.
Tabii giderdi. Kendisi İngilizce dersinde hocaya iltifat edeyim derken bir gömmediği kalmıştı ve şimdide sözlüsüne ve sınav notuna sıfır girmemesi için uğraşıyordu. Ama uğraşması boştu bunu kendisine de demiştim. Eğer bu hoca bir şeyi kafasına takmışsa kesinlikle yapardı. Hele ki kafasına tam da sebebi öğrencilerse. Sanırım bizim okuldaki tüm hocaların öğrencilerle bir sıkıntısı vardı.
Bu okulu seviyordum. Ama içindeki kişiler harlayan sevgime su döküyorlardı. Böyle olmamalıydı. Toprak ve arkadaşları merdivenlerden inmeye başladı. Tamam cidden mahfeliden bir sevgim vardı ortada şuan!
" Ne haber sarı? Sevgilin nerede bakalım?" Etrafa bakıyormuş gibi yaptı. " Ben göremedim de." Dediğinde sırıttım. Arkada gözüme çarpan kişiyle yüzüm düşmüş kadar olmuştu. Pırıl , Emir'e bir şey diyordu. Emir ise hiç oralı değildi. Direkt olarak gözlerime bakıyordu. Ama bu bakış yanımdakini görene kadardı. Bir insan bu ikisini tanımasa bile birbirlerinden ölümüne nefret ettiklerini anlarlardı. Ama yan yanaydılar. Pırılla. Arkasını işaret ettim.
" Ben sevgilimi gördüm de sen sevgilini pek görmek istemezsin sanırım." Kaşları çatılırken hepsi aynanda arkaya baktılar. Bakmasa mıydı Toprak acaba. Beynine kan hücum ede bilirdi? Sevgilisini Emir'in yanında gördüğünde yüzündeki tüm kaslar saniyesinde kasılmıştı. Ben ise bu sahneyi izlemeden merdivenlerden çıkmaya kaldığım yerden devam ettim. Bu sahneyi tahmin ediyordum. Güzel bir sahne olacağını da söyleyemeyecektim.
Topraktan ses çıkmamıştı. Sinirden gitmişti belki de?
" Toprak." Tamam gittiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Pırıl kısa bir bakış attığında bana telaşlı bir şekilde Toprağın peşinden gitti. Sanırım buna kendi bokunda boğulmak diyiyorduk? Öyle mi diyiyorduk? Emir'in yanından ona bakmadan geçtim. Veya geçmeye çalıştım. Kolumdan tutulunca durmak zorunda kaldım. Tuttuğu yer sızlayınca yüzümü buruşşturmamaya çalıştım. Oraya ne olmuştu öyle? Benim niye haberim yok bundan?
" Nereye?"
" Cehennemin dibine. Gelecek misin?" diye tersledim. Bu kadarı benim için bile fazlaydı. " Senin benimle sevgili olduğun biliniyor değil mi? Ona göre davranacaksın! Sahte bile olsa insanım bende! Beni başkalarıyla uğraştırmak zorunda bırakma!" Kolumu elinden kurtardım.
Başkalarıyla uğraşmak mı? dedi iç sesim ilk defa Başkalarıyla uğraşmak senin zoruna gitmez. Sen kırıldın. Ve kırılan herkes gibi tirib atıyorsun
" Onla konuşan ben değildim, Gece." dedi. " Kendisi annesinin yani Nuriye teyzenin doğum günü olduğunu söyledi ve benimde gelmemi istedi." Nuriye? Pırıl'ın annesi mi? Emir'i ne hakla çağırıyormuş? Çağırdığı kişinin benim sevgilim olduğunu biliyor muymuş!? " Seni bu duruma sokmak isteyeceğim son kişisin, yer cücesi." Dediği şeye boş boş baktım. Sevinsem mi bu dediğine? Sinirlensem mi? Yoksa şaşırsam mı?
" Sen bana aşım mı olmaya başladın?" Bu soruyu içtenlikle ve içtenliğimin bastıramadığı tehditkar bir tonla söylemiştim. Baktı. Güldü. Başını iki yana salladı.
" Sanmıyorum."
...
Dersler bitmişti ve ben evdeydim. Annemler uçağın rötar yaptığını ve geç geleceğini söylemişlerdi. Yani şimdi yemek yapacak olsaydım boş gidecek. Ve kardeşimin karnında yerini alacaktı buda pek hoş olmazdı sanırım? Telefonumu elime aldım. Bildirim gelmişti. Diğer numarama yazılmıştı.
Emir: Yarın benle birlikte o doğum gününe gel.
Ben: Gelmeyeceğim.
Emir: Gelip gelmyeceğin konusunda rica etmedim. Gel dedim.
Ben: Bazen senin mağaradan çıkmış biri olarak görmeden edemiyorum.
Ben: Hatta bazen değil. Sen mağarada mı yaşıyorsun? Bu ne kabalık. KİBARLIK NEREDE KALDI.
Emir: Bazen bende öyle düşünüyorum?
Ben: Nasıl düşünüyorsun?
Emir: Benim o mağaradaki yan komşum olma ihtimalini.
EVEEET. Bir bölüm sonu daha sizlerleyiz.
Bu bölümü nasıl buldunuz?
Sizce diğer bölümlerde neler olacak?
Duygularınızı emojilerle almak istesem?
Diğer bölümlerde görüşmek üzere
SEVİLİYORSUNUZ...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 226.87k Okunma |
14.8k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |