30. Bölüm

24. Bölüm (SonPart)

The_Older
the_older

Eveeeet. Merakla beklediğiniz bölümü bende şuanda heyecanla atmış bulunuyorum mfkfkfk. Çok güzel bir bölüm oldu ooooof. Neyse ben sizi tutmayayım okurların benim. İyi okumalar. Bu bölüm kesinlikle çok uzun oldu birkaç gün benden bölüm istemeyin ha kfkfkf.

Oy ve yorum yapmayı da unutmayın (özellikle yorum ya cidden gülmekten ölüyorum yorumlarınızı okuyunca. Oy sınırı var bunda da bu arada 30 oy yorumu size bırakıyom

 

" Öyle bir şey söz konusu bile değil." Kollarımı göğüs hizamda birleştirdim.

" Halla halla. Söz konusu olan nedir peki?"

" Söz konusu olan benim olan benimle gelir." Gözlerim kocaman açılırken şaşkınlığımı dışa vurmuştum. Çapkınlık mıydı bu? Yoksa? Başımı iki yana salladım. Göttü. Ağzının ayarı da yoktu ağzını kırdığımın. Bunla takılırken içimden biler birilerine sövmeye başladım. Allah'ım. yardım istiyorum. Biran önce kurtulmak istiyorum. Yaslandığım yerden doğruldum.

" Senin falan değilim. Seninle olsam bile bana istemediğim bir şeyi yaptıramazsın." Yanından geçtiğim sırada kolumdan tutması bir olmuştu. Sinirle bir koluma birde yüzüne baktım ama arkalarındakini beklemiyordum.

" Bizde geliyoruz." Gözlerim Emir'in arkasındakilere takılmıştı sözünden çok. Eli kolumdan çekildi. Dörtlünün tamamlandığı yerdeydik sanırım? Gökay, Yağız ve Cem. Sırıtarak ilerlediler ama Yağız bir ayrıydı. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

" Selam çakma yengem. Nasılsın bakayım?" Herkesle bir göz göze gelmiştim. Yandan sırıtıyordular bu dediğine Yağız'ın. Kaşlarımı çattım.

"Ne sırıtıyorsunuz be? Sizin dersiniz yok mu hem? Neden her biriniz benim başımdasınız la!?" Ön üçlü aynada Emir'e baktılar. Emir'in kaşları çatılırken.

"Ne bakıyorsunuz lan öyle?" Başını iki yana salladı Cem.

" Abi naptın be yengeye yine?." Kollarını göğsünde bağladı.

" Ne yaptım lan ben?" Elindeki kahveyi yudumladı Gökay. O kahvenin Emir'in hocaya alması gereken kahve olduğuna o kadar emindim ki. Bardağı yandaki çöpe attı.

" Abi sen sevgili yapma." Gözleriyle beni işaret etti. " Çakma olsa bile." Burada sinirlenmiştim işte yeterdi.

" Çakma makma yeter ama ha. Siz bana Allah'ın yolladığı bir cezasınız cidden." Başını yana yatırdı.

" O da var tabi ama yaklaşamadın. Şansına küs." İçten bir of çektim. Buna da içten bir of yakışırdı bence.

" Ee hadi gitmiyor muyuz? Burada mı bekleyeceğiz böyle?" Bir Yağız'a bide Emir'e baktım. Ne dönüyordu?

" Sizle gelmeyeceğim diyor.." Kesinlikle doğru diyorum.

" Senle oyun oynuyoruz diye. Oyunu hayatımın içine sokacak değilim. Beni tehdit eden birinden başka bir şey değilsin Emir. Sende ona göre davransan iyi edersin." dedim Emir'e dönüp en emin bakışlarımdan birini yollarken. Bakışları kısa süreliğine yüzümde oyalandı. Arkadan ise çıt çıkmıyordu. Alışmıştılar bu hallerimize. Ne diye bilirdim ki?

" Bak çocuk. Sinirlerimle oynuyorsun." Omuz silktim.

" Oynarsam ne olurmuş?" Başını iki yana salladı. Bu hareket bizde ok normal bir şeydi artık. Her hareketimizin onunun dokuzu böyleydi.

" Akşamleyin seni alırım." Kollarımı göğsümde bağladığımda kaşlarım çatıldı. Derin bir nefes alıp verdi. " Doğum günü için." Dediği şeye göz devirdiğimde arkama dönüp yanlarından ayrıldım. Her zorla yaptırdığı şeyi öyle bir ödetesim geliyordu ki yapmadan duramıyordum o ödetmeyi.

 

" Oha kızım! Çok güzel oldun. Emir'in sana cidden aşık olmasından korkuyorum." Ela'nın dediğine göz devirdiğimde önümdeki boy aynasından kendime baktım.

Üzerimde Asimetrik yaka göğüs dekolteli tek kol bir mini siyah bir elbise vardı. Ve vücuduma tam oturmuştu.

(Elbise buna benzerdir.)

Etrafımda döndüm. Göz alıcı ve güzeldi. Yüzümde abartılı diyemeyeceğim bir biçimde makyaj yapmıştım ve tam uymuştu.

" Kendi kaşındı. Göreceğiz bakalım." Dedim kendimi baştan aşağı son kez süzdüm.

Elaya baktım sonra. Kendisi de çok tatlı olmuştu. Emir'e Ela'nın da geleceğini eğer o gelmezse bende gelmeyeceği mi söylediğimde itiraz etmeden kabul etmişti. Üstüne de beni tehdit ettiğin şeye bak Gece. Sanki hayır diyeceğiz demişti. Aslında hayır der diye umuyordum ama dememişti işte ben ne yapabilirdim? Elayı süzdüm öyle güzel olmuştu ki kendisi. Üzerinde mavi kare puf uzun kollu bir mini elbise vardı. Bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi bu elbise. Ama Ela'ya daha çok yakışmıştı.

" Çok güzel olmuş bu!" Dedim abartısız bir şekilde. Aynanın önünden çıktığımda kendine baktı.

" Asla giymem dediğim renkleri aldırttın." Evet öyle bir şey olmuş olabilirdi. Ama kesinlikle yakışmıştı. Kendisi de çaktırmasa bence sevinmişti. 25 saniyeye yakındır isyan etmiyordu. Bu da bir başlangıçtı.

Komodinin üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. Emir gelmiş olması lazımdı şuanda. Evet. Yanlış duymadınız. İllaki alacağından bahsetmişti. Alsındı. Erken görür ve kudururdu. Aynanın karşısına geçip son kez çantamdan kırmızı ile pembeye renklerine kaçan rujumu çıkartıp dudaklarıma sürdüm. Rujumu geri çantama attığım. Yatağımın yanında ki hediye kutumu da aldığımda Ela ile odadan çıktık. Aşağı indiğimizde canım kardeşim mutfaktan çıkmış bulunuyordu. Ve çıktığı gibi ısırık aldığı elma boğazında kaldığında öksürmeye başladı. Güldük ikimizde bu haline. Elini boğazına tuttuğunda öksürükleri düzelmiş merdivenleri bitirmiş bulunuyorduk. Kocaman gözleriyle ikimizi süzdü.

" Oha lan. Bu... Bu ne çirkinlik." Kafasına anında yerdeki terliği Ela tarafından fırlatıldığında tam isabet olmuştu. Anne terliği ile yarışırdı. " Şaka yaptım ya. Size de şakaya gelinmiyor. Çok ama çok güzel olmuşsunuz." Gözleri bana kaydı. " İkizim Ela'ya göre birazcık -daha çirkin olmuş orası ayrı." Göz devirdim. Bu kendisinin dilinde çok güzel anlamında kullandığı için alışmıştık artık.

" Eeee. Bu hazırlık bana mı?" İkimizde aynanda

" Hayır." dediğimizde gözlerini kırpıştırdı.

" Benim dışımda kime ise gitmenize izin veriyorum o zaman." Omuz silktim.

" Senden izin alan yok zaten." Öylemi dercesine kaşlarını kaldırdığında. Öyle dercesine başımı yana yatırmıştım.

" Abimin haberi var mı?" Derin bir nefes alıp verdim.

" Yok ne yapacaksın? Abime mi söyleyeceksin?" Elmasından bir ısırık daha aldığında elmasını elinden aldım ve ayakkabılığın üzerine koydum. Yiyiyor yiyiyor ama kilo almıyordu. Bu nasıl bir şeydi böyle?

" Gerekirse evet. Hem nereye soruma cevap alamadım?" Topuklarımızı giymeye başladığımızda sırıttık.

" Sormadın ki?" Diyen ise Ela olmuştu. Güldüm. Ozan Ela'ya gözlerini kısıp bakarken bu ikisinin birbirlerine neden böyle davrandıklarını hiç anlayamayacaktım. Topuklularımızı giydiğimizde Ozan'a döndüm.

" Pırıllarda doğum gününe gidiyoruz. Ev sana emanet yakayım falan deme." Yaksaydı çok kötü şeyler ola bilirdi. Annemler işten geç geleceklerini söylemişti ve Ozan evde tek kalacaktı. Hiç hayra alem değildi. Kapıyı açtığımızda eli havada asılı kalan bir adet Emir vardı. Birbirimizi gördüğümüz anda dona kalmıştı. Bu ne yakışıklılıktı böyle?

" Çok yakışıklı olmuş-"

" Çok güzel olmuş-" Onla aynanda dediğimiz şey yüzünden durmuştuk. Bu ne yakışıklılıktı böyle?

" Önce sen de" Başımı iki yana salladım.

" Hayır. İlk sen." Hayhay dercesine kafasını yana yatırdığına tekrar baştan aşağı süzmüş bulunuyordu.

" Ç- çok güzel olmuşsun." Tebessüm ettim. Açık bıraktığım saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

" Sende."

" Lan ben varım burada ben! Utan lan!" Ozan'a dönmeden göz devirmiştim. Emir ise Ozanla göz göze gelmiş olacaklar ki baş selamı vermişti.

Kapıyı kapattığımda önden geçmemiz için kenara çekilmişti. Küçük bir tebessüm ettim. Merdivenleri inerken Emir'in merdivenlere bakmadığını tavana baktığını gördüğümde tebessüm ettim. Merdivenler bitince apartmandan çıktık. Şaşırmamıştım. Ellerinde her biri telefonuyla uğraşan ayrılmaz üçlüde gelmişti. Biz ilerlerken başını telefondan kaldıran ilk Gökay olmuştu. Kaldırdığı gibi ise ağzında ıslık çalmış çalmasıyla ise diğerleri de bakması bir olmuştu.

" Vay vay vay. Kızlar bu ne güzellik?" Diyen, Cem idi.

" Oğlum biz bunları itlerin yanına niye götürüyoruz?" Diyen, Gökay'dı.

"Lan!" Diye atılansa tahmininiz üzerine Emir'di. " Başka bir yerlere bakın. Bozuşmayalım."

Emir gayet ciddiyken onların tarafından kimse gülmemişti. Sanırım Emir'in dediklerini ciddiye almışlardı. Ben ve Ela ise yandan gülmüştük. Tabikii bunu hiçbiri fark etmemişti. Emir bir anlık durdu. Gökay'a baktı. Sonra ise bize öyle bir yutkundu ki bunu fark etmememiz imkansızdı. Ela yandan kulağıma eğildiğinde onu dinledim.

" Abow bu Emir kırmızıya döndü Gece." Emir'e baktım gözleri kan çomağına dönmüştü. Korkarak Emir'e döndüm

" Emir. Gö- gözlerin." Diye gözlerini işaret ettiğimde kaşları havalandı. Arabaya yaklaşıp arabanın sağ aynasından gözlerine baktığında ağzından 'siktir' dökülmüştü. Onun ardından ise kahkahalar ardı ardına biz ise korku ve şaşkınlıkla bakıyorduk. Emir gözlerini yumduğunda önünü bize geri dönmedi.

" Normal mi bu?" Dedi Ela. Cem'in gülüşü dururken ciddi bir hal aldı.

" Normal normal." Emir'e baktı sonra ise geri bize. " Nadiren böyle olur merak etmeyin. Geçer birazdan." Kıkırdadı Yağız.

" Ama sanırım kızların orda olması bu işi biraz zorlaştıracak." Ben, halen ne dediklerini anlamıyordum.

Hepimiz arabaya geçerken araba ilerliyordu. İçeride sadece anlamadığım ve sanırım hiç anlayamayacağım kıkırdamalar dönerken varmıştık bile. Arabanın içinde gördüğüm kadarıyla dışarı süslenmişti ama nasıl süsleme. Dışı böyleyse içerisini düşünemiyordum. Araba durduğunda kapımız açılmıştı anında. Kapımı açanın Emir olduğunu gördüğümde ise bir hayli şaşkındım. Elini uzattığında elini tuttum ve arabadan çıkmış bulunuyordum. Ela ise yan kapıdan çıkmıştı. Ve onun yanında ise Yağız vardı ve bir şeyler konuşuyordular. Gözümden kaçmamıştı bu. Üzerime kış aylarına yaklaştığımız bir şey alsam bile yine de havanın soğuk olduğunu fark ettim. Emir etrafına kaşları çatık bir şekilde her an birini öldüre bilirmiş gibi bakarken bunu neden yaptığını merak ediyordum. Ben kimdim ki onun dediği gibi? Gözleri beni bulduğunda durdu. Üstündeki deri ceketi çıkartıp omzuma bıraktığında geri çekilmek istedim ama çok geçti.

" Gerek yok Emir. İçeri gireceğiz." Etrafına baktı tekrar ve sonra gözleri tekrar gözlerimi buldu. İçimden bir ses bunu etraftaki erkeklerden rahatsız olduğu içinde bir yandan verdiğini söylüyordu. Çünkü bu deri ceket bana öyle bir büyüktü ki çuval giymişim gibi gözüküyordu.

" Dediğin gibi önemi yok içeri giriyoruz zaten sende kalsın." Şöyle bir süzdüğünde " Hem sen böyle daha mı güzel oldun ne sanki?" Kesin öyledir dercesine başımı salladım. O sırada arkada.

" Beyler bu şimdiden böyle yapıyorsa baloyu düşünmek bile istemiyorum." Yağız'ın sesiydi bu.

" Al benden o kadar kardeşim. Ağzımıza sıçmasa bari." Diyen ise Gökay dan başkası değildi. Bunları bizi duymadığımızı sanarak söylemiş olacakları. Ama duymuştuk maalesef.

" Lan. Yavşak mısınız? O çenenizi kapatın belanızı sikmeyeyim." Kıkırdadım. Emir sinirli olunca nedense gülümseyesim geliyordu. Hele ki sinirlendiği kişiler ayrılmaz üçlü ise.

Kapıyı çaldığımızda açan Pırıl olmuştu. İlk başta gülümserken beni gördüğünde yüzü hafif düşmüştü ama belli etmemeye çalışarak içeri davet ettiğinde içeri girdik.

" Hoş geldiniz. Seni beklemiyordum Gece. Sürpriz oldun." Dedi bozulmuş bir tavırla. Tebessüm ettim.

" Sevgilim ısrar etti. " Sevgilim kelimesini bastırarak söylemiştim. Vurguyu anladığında yutkundu. Bizimkiler içeri geçerken Emir, be ve Pırıl kalmıştık ön kapıda. Elimdeki paketi gördüğünde almaya yeltendiğinde paketi geri çektim.

"Sürpriz olsun. Hediyemi kendim veririm. " Öyle olsun dercesine kafasını yatırdığında Emir'e döndü. Ben ise gözlerim kısık bir şekilde Pırıl'ın ne diyeceğinden çok Emir'in ne diyeceğini merakla bekliyordum.

" Eee Emir. Gidecek miyiz?" Emir omuz silktiğinde ayakkabılarını çıkardı.

" Bakarız." Kaşlarımı çattım.

" Neye bakarız? Nereye gidiyorsunuz?" Pırıl'ın yüzünde sırıtış belirdi.

" Emir sana söylemedi mi?" Emir'e baktım. Emir'in ise bana baktığını gördüğümde ne tepki vereceğimi izlediğini fark ettim benim gibi. Dudaklarının kenarı kıvrıldığında başını iki yana salladı.

" Dedim ya sana kuzum. Bir buçuk hafta kadar bir süre sonra göktaşı yağmuru olacağını. Ve seninle o anı izleyeceğime söz vermiştik." Kaşlarım havalandığında.

" Aa evet unutmuşum. Tabi kii. Emir bana söylemişti." Diye uydurdum. Kesinlikle söylememişti pislik herif. Hem de Pırıl'a söylemişken. Pırıl'ın yüzü düşmüştü yine o sırada ise Toprak malı gelmişti. Bunlar cidden iki salak birbirilerini tamamlıyordular.

" Sevgilim." Diye Pırıl'ın yanağına derin bir öpücük bıraktı. Pırıl'ın öncedeki halinden eser kalmazken gülümsedi. Emir'in eli elimi sıktığını hissettiğimde Toprak ve Pırıl'a baktığını fark ettim. Çenesi olduğundan çok kasılıyordu. İşaret parmağımla eline değdim. Kendine gelmesi için yetmişti. Eli gevşerken yüzü yumuşadı. Kulağıma eğilip.

"Özür dilerim." Gülümsedim.

" Sorun değil." Bu gülümsemeyi öyle bir zoraki yapmıştım ki boğazıma bir yumru oturmuştu. Bu yumrunun saçmalığını ise anlayamamıştım. Saçmalıktı. Toprak, Emir'e baktı.

" Hoş geldiniz." Dedi bakışları bana kayarken. Tebessüm ettim. O ise başıyla almıştı bunu.

" Eee. Hadi burada böyle birbirimize mi bakacağız? İçeri geçelim. Şimdi gelirler." Pırıl'ın dediği şeye içten iç hak verdiğimde omzuma atılan deri ceketi çıkartmak için hamle yaptığım sırada ellerim tutuldu.

" Kalsın." Boş boş baktım " Ne olur?" Göz kırpıştırdım. Omuz silktim.

" Sıcak Emir içeri." Derin bir of çekerken beni buraya getirmek konusunda kendisine sövdüğüne yemin ede bilirdim. Sövmüyor ise sövmeliydi. Salona geçtiğimizde herkes hazırlanmış bir şekilde gelecek olan talimatı bekliyordular.

İnsanların arasından sıyrılıp bizimkilerin yanına ilerlemeye çalışıyorduk. Bir teyzeyi solladım.

" Bana neden demedin?" Bir çocuğa çarpmaktan son anda kurtulmuştum. Emir'in arkasında kalmıştım ve o bizimkilerin yanına ulaşmıştı. Bir iki çocuk derken de bende onların yanına varmıştım

" Hatırlatırım. Sen ben senin dediğin hiçbir şeyi yapmam gibi bir şeyler söylemiştin." Gözlerimi kıstığımda Emir çoktan bizimkilerin yanına varmıştı bile ben ise öyle dalıp gitmiştim. Hay dilimi eşek arıları sokaydı da demez olaydım Pırıl'ın ağzına laf vermek yerine. Bence yememişti Emir'in bana söylediğini. Ne kadar aptal olsa da bunu anlamış gibiydi. Hızlıca bizimkilerin yanına ilerleyip Emir'in önüne geçtim. Gözeri halen kırmızıya kaçıyordu. Etrafına baktıkça da bu kırmızılık daha da artıyordu. Göz devirdim. Parmak ucunda kalkıp göz hizasına geldiğimde dengemi tutmak için omzuna tutundum.

" Tamam. Demiyorum bir şey ama bana bu gözlerinin neden böyle kırmızı olduğunu anlatacaksın." Şaşkınlığı öyle bir artmıştı ki kaşları ve gözleri aynı anda açılmış ve havalanmıştı. Sonra ise bu yaptığının tam tersini yapıp gözlerini kapadı. Kaşlarımı çattım.

" Ne oldu şimdi?" Kafasını iki yana salladı.

" Bu sırrım sanırım benle ölüne kadar gelecek. Üzgünüm bunu asla söyleyemem." Tam itiraz edecekken ışıklar kapanmıştı. Başlıyorduk.

Ellerimi Emir'in omuzlarından çekip normal halime döndüm. O an kapının ve belime bağlanan şey her ney ise aynanda olmuştu. Bir anda ışıklar kapanmış ve iki dakika sonra ise alkışlar yükselmiş ve ben her şeye hazırlıksız yakalanmıştım. Belime sarılan ceketi gördüğümde kaşlarım çatılmıştı. Yanıma baktım. Emir gelen Pırıl'ın annesini alkışlıyordu masum masum. Ama bunu onun yaptığına o kadar emindim ki. Kafasını çevirdiğinde ise malum göz göze gelmişti. Yutkundu. Sesimi çıkarmadım. Şuanda onla uğraşamazdı kavga edemezdim. İyi ki doğdun faslına ve hediye verme zamanına geçtiklerinde herkesin hediyesini samimiyetle alıyor. Hatta bir ara gözleri dolmuştu. Böyle bir kadından böyle bir çocuk nasıl çıkmıştı çok merak ediyordum. Biri bana anlata bilir miydi!? Sıra bana gelirken ilerleyip önünde durdum. Beni tanıyordu aslında konuşmuşluğumuz baya bir vardı. Gördüğü gibi yüzünde bir tebessüm oluşurken kollarını açıp kucakladı. Sarılışına bende karşılık verdim. Sırtımı sıvazladığında arkadaki Pırıl'ı gördüm dik dik bakıyordu. Yok bu kız kaşınıyordu ha. Ayrıldığımızda. Gülümsedim. Hediyemi kendisine doğru uzattım.

"İyi ki doğdun, Teyzem" (Teyzem kelimesi saygıdandır.) Tebessüm etti.

" Ne gerek vardı kızım. Çok teşekkürler tatlım benim." Gülümsediğimde elimdeki kutuyu uzattığımda tekrardan.

Elimden alıp paketi açtığında içeride sessizlik oldu diğer hediye verenler gibi bir sessizlik oluştu. Hediyeyi gördüğünde yüzündeki tebessüm büyüdü. Ona ( Boş bırakıyorum burayı bilerek kendiniz düşünürseniz belki daha güzel olur diye) almıştım. Tekrar sarıldı.

" Çanım kızım çok teşekkür ederim." Gülümsedim başımı yana yatırarak benden gerisi çıkmazdı. Utangaç değildim ama ne bileyim işte.

Arkamı dönüp pıtı pıtı bizimkilerin aynına ilerledim. Tabi onlar benden önce vermişti. Hepsi gülüyordu. Yağız.

" Vay. Bunu seçmek nereden aklına geldi?" Yani şimdi birazcık övmeyelim mi kendimizi? Övelim övelim. Egomuza da yenik düşeceğiz am artık.

" Yanı ben her konuda iyiyim." Göz ucuyla Emir'e baktım o da benim diyeceğim şeyi dinliyordu. Göz devirdim. " Bazıları kıymet bilmiyor." Emir bu lafı öyle bir almıştı ki benim gibi göz devirmeyi denedi. Ama yapamamıştı. Kaşlarımı çattığımda tek kaşı havalanmıştı. Oflayıp önüme döndüm.

Bir kaç saat sonra herkes eskisi kadar çok değildi bazıları dışarda bazıları içerde takılıyor yapılan yemekleri ve pastaları yiyordular. Ben ise; Ela ve Cem ile oturuyordum bir köşede. Yağız bir kızı gözüne takmış ve onunla konuşmaya çalışıyım derken peşinden gitmişti. Emir ve Gökay ise ortalıkta yoktu bir saattir yaptığım gibi etrafa bir göz attım ve yine bakış açıma girememişlerdi. Ya burada yoktular yada ben göremiyordum. Ama burada olsalar ise kesin görürdüm. Pırılda yoktu orası bir apayrı bir konu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım oturduğum yerden.

" Nereye?" Cem ve Ela'nın aynanda sorduğu soruya yanaklarımı şişirerek baktım bir saniyeliğine. Bana niye herkes bu kadar çok soru soruyordu?

" Emir'e bakacağım. Hem gidelim artık ne yapıyoruz burada? Herkes gitti neredeyse." Başıyla onayladı.

" Tamam. İçeride yoklar ama. İstersen bir dışarı bak." Kaşlarımı çattım.

" Niye aramıyordun sabahtan beri peki?" Otuz iki diş sırıttı.

" Şarjı bittiği için ola bilir mi acaba?" Diye Ela cevap vermişti. Başımı iki yana salladım bunlar eflah olmazdı. Elaya baktı Cem.

" Sen nereden biliyorsun be?"

" Telefonu bırakalı yarım saat oldu ve sen sabahtan beri oynuyordun. Telefonu elinden bırakman bir mucize olamayacağına göre?" Hak verilesi bir açıklamaydı. Cidden elinde sabahtan beri telefonu düşürmemişti. Ve sadece neredeyse bir saate dayalı bir süredir oynamıyordu.

Onları atışmalarında baş başa bırakıp dışarı çıktım. Kapıyı açmamla dışarıdaki soğukluk kendini belli etmişti. Soğuk hava tenime değerken dolapta asılı olan ceketimi alıp giydim. Kapıyı arkamdan kapattım. Merdivenlerden indiğimde bahçede yürümeye başladım. Normal apartmanlara göre nadiren görülecek bir genişlikte bahçe alanları vardı bu binanın. Bahçedeki çiçeklere zarar vermemek için konulan taşların üzerine basarak ilerledim. Bir süre sonra dikkatimi bir çiçek çektiğinde eğilip çiçeğin yapraklarına dokunum. Bu bir çuha çiçeğiydi. Kışın çıkan en sevdiğim çiçeklerden biriydi kendileri. Eğilip kokladım. Öyle bir güzel kokuyordu ki anlatamazdım. Kırmızı yapraklarına bir ke daha nazikçe dokundum. Aşkın ve sevginin temsili bir çiçekti. Aşk denen şeye inanmazdım ama sevgiye inanırdım ve bu çiçek sevgiye çok yakışıyordu. Son kez kokusunu içime çektiğimde birden bir miyavlama sesi gelmişti. Yerimden doğrulmadan etrafıma baktım. Bu ses nereden gelmişti? Sesin nereden geldiğini anlamadığımda ayağa kalktım.

" Pisi pisi. Neredesin kedicik?" Bir adım atacakken kediyi ilerideki ağacın yanında kendini ağaca tırmanmaya çalışırken görmüştüm. Bu hayatta anlamadığım dört şey vardı sanırım? Emir, arkadaşları, Pırıl ve bu kediler. Çıkmaya çalışıyorlar çıktıklarında ise geri inemiyorlardı. Hızlı adımlarla taşların üzerinde dikkatlice ilerledim kedinin yanına geldiğimde ağacı boyum kadar neredeyse çıktığını gördüğümde kucaklayıp kafasını sevdim.

" Ne yapıyorsun bakalım sen?" Mırıltı ve cebelleşmeye çalıştı kısa bir an. Sonra ise pes edip kendini bana teslim etmiş kafasını mırıltılarla birlikte sevgi dolu sürtmeye başlamıştı. Gülümsedim.

" Hem huysuz, hem de çabuk pes eden birisin kedicik." kafasını tekrar sürttüğünde nedense gülümsüyormuş gibi bir his veriyordu şuanda bana. Bir kolum ona yatak olurken diğer elimle ise kafasını okşuyordum.

" Ağaca tırmanma derdiniz ne sizin çok merak ediyorum. Kurtarılma isteğiniz hobi mi acaba sizde? Mesela bende kurtarılma isteği yok. Kendimi kendi kendime belaya sokar, kendi kendimi kurtarırım. En son kendimi kendimi çatıdan atmıştım mesela. Tabi kii onda benim bir suçum yoktu. Birini kurtarayım derken yem olmuştum." Son cümlemde sanki beni anlamış gibi yüzüme bakmıştı. Kesin içinden ne kadar akıllı olduğumu sorguluyordu. Birden bir tartışma sesi duyduğumda busesin Emir'e ait olduğunu anladığım an kediyi yavaşça yere bırakıp burnun dokunup gülümseyerek baktım. Başını kaldırıp bana baktı beklenti ile. Sen beni burada bekle olur mu. Dağ ayısını çağırıp gitmemiz lazım artık. Kedi boş boş baktığında arkasını dönüp pıtı pıtı yürüyüp gitti. Tamam. Beklemeyecekti zaten ne bekliyordum ki. Omuz silkip sesin geldi yöne doğru ilerledim. Binanın arka tarafından geliyordu. İlerleyip binanın arkasına döneceğim sırada konuşmaya başladılar yine.

" Ne? Ne demek umurumda değil!? Kıza duyguların ne senin abi ya! " Gökay'ın sesi öyle bir yüksek çıkmıştı ki araya girmek istemedim.

" Ne ne demek kardeşim kıza duyguların var mı yok mu!?" Emir öyle bir bağırarak söylemişti ki bunu yerimden sıçramıştım. " Ne yani? Kıza yardım ettik diye! Bir şeylere kattık diye Geceyi seviyor muyuz olduk! Saçmalamayın." Ne? " Gece benim umurumda değil! Geceyi umursamıyorum! Onla birlikte istemediği ne yaptırmak istesem utanmayacağım canım yanmayacak anladın mı beni!?" dediği şeylerle yerimden kıpırdayamadım. Boğazıma bir yumru oturdu. Umurun da değildim. Olmam veya olmamam umurumda değildi ama böyle düşünmesi ve beni arkadaşı dahi olsa kırmıştı. Derin bir nefes alıp verdiğimde ortaya çıkıtım. Beni ilk gören ise anında Gökay olmuştu. " Ama o kız öyle bir şey ki..." Diye devam etmişti. Gözleri fal taşı gibi açıldı Gökay'ın. Emir ise Gökay'ın bakışlarından bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki arkasına dönmüş bulunuyordu. Siyah gözleri direkmen benimkimi bulmuştu ve o bakış içimi yakmıştı. Düşünceleri dediği konuşma geldi aklıma tekrardan.

" Duydukların düşündüğün gibi değil. Sa-" Cümlesini devam etmesine izin vermeden arkamı dönüp hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım. Topuklularla nasıl olacaksa sanki?

Topuklular en sonunda cidden beni engellediğinde yürümeyi bırakıp topuklularımı çıkarmaya yeltendiğim sırada kolumdan çekilip yapmama engel olunmuştu. İki elimi sıkıca ve bir o kadar incitmeden tutarken aniden göğsüne doğru çekti. Yüzüm göğsüne çarpmaktan son anda kurtulurken nefes alış verişlerimiz yüzümüze çarpıyordu. Nefes alıp verirken göğüs kafesi iniş kalkışları tenime değiyordu. Başını iki yana salladı.

" Senin duyduğun gibi değil hiç bir şey yer cücesi." Dediğinde aval aval bakıyordum. Boş anlatıyordu. Dinlemeyi düşünmüyordum. Siyah gözleri öyle bir bakıyordu ki düşmekten korkuyordum bir yandan. Alt dudağını ısırdığında başını iki yana salladı.

" Önemi kaldı mı? Gerekenler duyuldu, alınacak ders alındı. " Kaşları havalandı.

" Önemi kalmadı mı?" Başımı iki yana salladım.

"Önemi kaldıysa da artık onu da yok ettin. Umurum da değilsin. Bir daha ne seni nede sesini duymak istiyorum." Kaşları çatıldı. Bakışları değişmemişti. Ve ben bu bakışların ortaya çıkaracaklarından korkuyordum ama korktuğum şey ne onu bile bilmiyordum. Elleri daha sıkılaştı. Tepki vermedim. Halen çatık olan yüz ifadesinde bir o kadarda bakışları yumuşamıştı bir anda. Yüzü yaklaştığında uzaklaşmak istedim. İzin vermedi.

" Yok olmadığına o kadar eminim ki. Umurun da olduğuma o kadar eminim ki." Gözlerimi kırpıştırdım. Dudaklarımızın arasında bir nefes alışı kadar mesafe kalırken dudakları yana kıvrıldı. " Eğer öyle olsaydı umurumdasın gibi bakmazdın Pollyanna güzelim." Gözlerim kocaman açıldığında ağzım aralandı. İkimiz birbirimize baktık. İkimizde bir şey diyemedik. Ağzım aralanıp kapandı sadece geri. Kalbim delicesine atıyordu. Ama bu atışlarına anlam veremiyordum. Ne oluyordu bu lanat yerde şuanda? Nedendi benim bu saçma kalp atış verişlerim? Neydi bu benim birkaç günkü halim?

Gece, üzgünüm ama boku yedin sanırım.

Ben boku yemiştim sanırım. Hem de en büyüğünden.

Başımı iki yana salladım hayır. Bana dedikleri gerçekti o kadar içten söylüyordu ki. Başımı iki yana salladığımda yüzlerimiz arasında mesafeyi oluşturmaya çalışıyordum ama izin vermedi.

"Bırak beni şerefsiz geri zekalı adi herif! Beni umursamıyormuşsun ya hani! Benim gitmeye itiraz ettiğim şeyleri zorla yaptırırken de canın yanmıyor utanmıyormuş ya. Sen pislik heriflerin vücut bulmuş halisin!" Gözlerimi kapatıp açtığımda sinirden gözüm dönmüştü. " Siktir git Emir!" Kolumu çekmeye çalıştığımda daha sert çekti bu sefer kendine. Kızgındım ama içime dokunuyordu bakışları. Dokunmamalıydı lanet olası şey olmamalıydı. Benden uzak durmalıydı.

Çenesi kasıldı.

"Evet seni umursamıyorum. Çünkü umursamaktan daha çok umursadığım tek şeysin. Evet sana her zora ki emir verdiğimde canım yanmıyor utanmıyorum çünkü ben sana o emirleri verdiğimde ölüyorum Gece. Ben sana verdiğim her emir niteliğindeki kelimden utanıyorum. Ağzımdan çıkan sana karşı her kötü sözde ölüyorum ben Gece." Durdu gözleri kan çomağını geçmiş beyaz bir alan bile kalmamıştı. Derin bir nefes alıp verdi. Yüzünü bana yaklaştırdı. Ben ise dediklerini anlamaya çalışıyordum. Bana dediği her cümle sonradan yükleniyordu şuan. Ne demişti o? Seni umursamıyorum çünkü, seni umursamaktan çok umursadığım dek şeysin mi demişti o? Ne diyordu bu? Sonra ne demişti? Sana emir verdiğimde canım yanıyor ölüyorum mu demişti o?

" Gece ben..." dediğinde durdu. Gözlerimi kırpıştırdım. " Ben senin gülüşünle hayat buldum ve o gülüşü bir ömür yaşatmak için varım. " dedi.

" Ben seni seviyorum Gece."

Ben seni seviyorum, Gece

Seni seviyorum

Seni

Seviyorum

Gözlerim kocaman açılırken neye şaşıracağıma şaşırmıştım.

Ben boku yememiştim. Biz bokun alasını yemiştik.

 

Eveeet. bölüm sonu. Nasıl buldunuz? Lütfen yorum yapın siz yorum yapmayınca yazma hevesim kaçıyor.

Bölümdeki duygularınızı emoji ile alir mıyım acaba?

3bin kelimeye merdiven dayamıştı ona göre oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın gjgjgjgj

Emir ve Gece ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Diğer bölümde neler olur? Veya diğer bölümlerde?

Aklınıza takılan birşey varsa ise buraya yazın bari cevaplayacağım.

Seviliyorsunuz. Görüşmek üzere ourlarım.

Kendinize iyi bakın

Bölüm : 24.09.2024 22:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...