31. Bölüm

25. Bölüm

The_Older
the_older

Merhabalar bölüm biraz geç geldi farkındayım. Ama uzun bölümler yani birazcık anlayış gösterelim. En son attığım bölüm 3bin kelime kadardı. Normalde textingler böyle çok uzun olaz bölümleri. Ama ben uzun yazıyorum. Diğer texting yazan yazarlarımızın kitaplarındaki bölülümlerine bir göz attım da 200 kelime bile yoktur bence. Ondan bölümler dediğim gibi geç gelirse anlayış gösterelim.

Sizleri gerçekten seviyorum...

Umudumu kaybetiğim zaman bana umut olduğunuz için çok teşekkürler.

Oy sınırı 50. Dolmazsa atmam haaaaa

Ölüm bazen sadece bedenin ölmesi değil, ruhun da derin bir çöküş yaşaması demek. Beklemediğin bir olay ya da kötü bir an, insanı öyle bir hale getirebilir ki sanki her şey geçip gidiyor gibi hissedersin. Şu an tam da böyle bir şey yaşıyorum; beynim adeta durdu, algılarım kayboldu, düşüncelerim birbirine girdi. Gözleri beni izliyor, ama ben neredeyse orada değilim gibiydim. Başımı iki yana salladım. Dedikleri saçmalıktı. Ben neyin içine düşmüştüm böyle? Ellerimi geri çektim hızla. Hızlıca ondan uzaklaştığım. Aşk acı mı verirdi? Hayır kesinlikle vermezdi. Bu aşk değildi. Bu saçmalıktı. Canım yanıyordu ama yanmaması gerekiyordu. Boğazıma yumru oturmuştu ama oturmaması lazımdı. Benim canımı yakmak istemişti. Ama ben ona ne yapmıştım ki? Ağlamak kolay geliyordu ama ağlamak istemiyordum. Arkamı dönüp hızlı adımlarla uzaklaştım Emir'in yanından. Biran konuşacak gibi olmuştu ama yapmamıştı. Gözlerim etrafta hızlı hızlı dolaşırken ağlamamak için direniyordum. Bir elim gözlerime gitti. Kızarmış olmalıydılar kendimi öyle bir sıkmıştım ki şuraya yığıla bilirdim. Merdivenlerden aynı hızla çıkıp 6. kata çıktım. Kapıyı nefes f-nefese çaldığımda kısa bir süre sonra küçük bir erkek çocuğu açmıştı. Çocuğa tebessümle baktığımda utanarak kaçışmıştı. Buruk bir tebessüm oluştu yüzümde. Kapıyı arkamdan kapattığımda içeri girdim. Direktmen oturma salonuna girdim. Bizimkiler aynı yerlerinde oturuyordular. Tek fark Yağızda gelmiş ve herkes gergin bir şekilde etrafına bakıyordu. Öğrenmişlerdi. Umurum da değildi. Şuanda; Yağız, Cem ve Gökay'ı öldüre bilirdim. Her şeyi biliyordular. Gerçi asla söylemezlerdi bilseler veya bilmeseler. Gözüm seğiriyordu. Kendimden emin adımlarla salona giriş yaptım. Beni gördükleri gibi ayağa kalktıklarında umurumda bile değillerdi. Koltuğum üzerindeki çantamı aldığımda Ela'ya baktım. Olay olayı biliyordu. Ama önceden bilmek değil yeni öğrenmişti.

" Gece." Başımı iki yana salladım.

" Geliyor musun?" Başını aşağı yukarı salladı. Koltuğun üzerindeki çantasını aldı.

" Bak cidden hiçbir şey düşündüğün gibi değil. Bir yanlış an-" Sinirle Cem'in sözünü kestim.

" Halen ne yanlış anlaşılmasından bahsediyorsun Cem!? Yanlış anlaşılma falan yok anladın mı? Dediklerini duydum." Gökay'a baktım göz ucuyla. Gözlerimiz kesiştiğinde bakışlarını yukarı çevirdi. Başımı iki yana salladım " Gökay oradaydı nede olsa size söylemiş işte. Soruyu soran o. Birlikte düşünen ise sizdiniz nede olsa. Değil mi?" Cevap vermediler. Buruk bir tebessüm oluştu. " Tamda tahmin ettiğim gibi." Ela'ya baktığımda yanıma geldi direkmen. Salondan çıktık.

" Bence Emir'i dinlemeliydin Gece." Ela'ya baktım. Şaşırmıştım.

" Sende mi?" Durduk. Elini iki yana açtı.

" Seni her zaman koruyup kollarım biliyorsun. Hakta veririm. Ama dinlemen gereken şeyleri de şuana kadar hep söyledim sana. Bence Emir'i dinlemelisin. Demek istediği şeyi anlamadın." Kaşlarım çatıldı. " Veya anlamak itemedin her ney dediyse." boş boş aktım Ela'ya. Saçmalıktı. Beni anlayan yoktu. Cevap vereceğim sırada sustum. Direnmenin bir manası var mıydı? Belki bana göre vardı. Ama diğerleri beni anlamadıktan sonra.

Dediği şeye cevap vermek yerine kapıya doğrudan çıkış kapısına yöneldik.

" Kızım nereye?" arkamı döndüğümde Pırıl'ın annesi ile karşılaştım. Salon kapısının girişinden bize bakıyordu direkmen. Mahcup bir şekilde baktım.

" İşimiz çıktı. Eve gitmemiz lazım. Kusura bakmayın lütfen." Doğru ya biz doğum günü kutlamasındaydık. Hem de kırmak istemeyeceğim sevdiğim birinin. Koşarak sarıldım. " Özür dilerim." Sarılmama karşılık verdiğinde yüzümde tebessüm oluştu.

" Ne özrü kızım. Gelmen bile çok güzel." Kollarımı ayırdığımda tebessüm ederek baktım ama o tebessümüm bile zorlaydı. İçimden gülmek gelmiyordu. Hatta hareket bile etmek istemiyordum. Kaşları çatıldı.

" Kızım sana bir şey olmuş." Gözlerim büyüdüğünde aynı anda da kaşlarım çatıldı.

" Yooo. Ne olmuş?" Geceye döndüm. " Yüzümde bir şey mi var?" Abla omzuma kıkırdayarak dokunduğunda ona döndüm.

" Yok kızım öyle bir şey değil bu. Moralin bozuk gibi? Bir şey mi oldu?" Kaşlarım havalandı. Bu kadar belli oluyor muydu ya?

Yok hiç belli olmuyor Gece. Alt tarafı etrafta ruh gibi dolaşıyorsun ne var ki sanki bunda? KIZIM KENDİNE GEL YA! İçerde efkarlı efkarlı şarkılar dönüyor vallahi kusacağım. Biri bana poşet getirsin!

Gülmeli miydim? gülmemeli miydim bu haline anlamamıştım? İç sesim bile isyan ediyordu. Başımı iki yana salladım

" Yok ya moralim falan bozuk değil. Okul yorgunluğu var üzerimde ondandır." Öyle olsun dercesine başını yana yatırdı.

" Tamam kızım o zaman ben sizi tutmayayım." Gülümsedim.

" Tekrardan doğum gününüz kutlu olsun." Gülümsedi.

" Sağ ol kızım." Ablanın gidişini izledim. Ela doğru mu söylüyordu? Dinlemeli miydim? Çok mu acele ettim.

Oboow şimdide sela okunuyor kızım içeride. Sakın ha! Sakın o yaban domuzun söylediklerine inanıyım deme! Ne dediğini duyduk. Bir anlığına bile olsa inanamayız. İnanırsak biteriz anladın mı beni. Biteriz.

Dedikleri kafamda yankılandı. Elaya yaban domuzu mu demişti o?? Evet seni umursamıyorum çünkü umursadığım tek şeysin. Başımı yukarı kaldırdığımda tavanda gezindi gözlerim. Evet sana her zora ki emir verdiğimde canım yanmıyor utanmıyorum çünkü ben sana o emirleri verdiğimde ölüyorum Gece. Bakışlarımı yere indirdiğimde Ela ile göz göze geldim. Beni izliyordu. Ben senin gülüşünle hayat buldum ve o gülüşü bir ömür yaşatmak için varım. Başımı iki yana salladım. Sesini duymak istemiyordum. Neden duyuyordum peki? Senin umurundayım Gece.

" Siktir ama ha!" sesli söylediğim şeyle gözlerim büyüdü. Ben bunu sesli mi söylemiştim? Ela başını yana yatırdı.

" Ne bakıyor öyle? Haklı falan değilsin. Bakma öyle." Başını iki yana salladı sözlerimle.

Apartmandan çıktığımızda Emir'in orda olma ihtimaline karşı bakışlarımı hep önümde tuttum. Sonuncu basamağa ayağımı bastığımda diğerine bastığım sırada önümden gelen miyavlama sesiyle son anda durup adımımı atmadım. Yere baktığımda az önce şapşik bir şekilde ağaca tırmanmaya çalışan kedinin başını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu. Yüzümde tebessüm oluştu. Kediye basmadan aşağıya indiğimde eğilip kediyi okşadım.

" Aiiiy! Bu kedinin tatlılığı ne böyle!?" Ela'nın dediği şeyle tebessümüm büyüdü. O da benim gibi benin yanıma gelip kediyi okşadı.

" Öyle. Cidden çok tatlı ve bir o kadar şapşik." Kaşları havalandı.

" Neyini gördün be kedinin!" Ela'nın söyleyiş şekline mi gülsem yoksa kedinin yaptığı şeyin aklıma tekrar gelmesine mi? Kediyi son kez okşadığımda kucağıma aldım.

" Neyini mi gördüm. Ağaca tırmanıp duruyordu. Tabi kii en sonunda benim sayemde pes etmek zorunda kaldı." Kediyi kaldırdığımda yerde gözüme çarpan bir şey olmuştu. Çuha çiçeği? Kediyle birlikte eğilip çiçeği elime aldım. O sırada kedi kucağımda kendine rahat bir alan oluşturmak ile meşguldü. Çiçeği elime aldığımda geri ayaklandım. Mor bir çuha çiçeği. Gözlerimi kısarak kediye baktım.

" Bunu ağzınla kopartmış olamazsın değil mi?" Cevap bir mırıltı olmuştu.

" O ney Gece?" Ela'ya baktım çuha çiçeğini tek elimle yapraklarından okşarken.

" Çuha çiçeği." Aşkın ve sevginin temsili dedim içimden kendi kendime. Kedi mırıldandığında tekrar bakışlarımı ona çevirdim. Kendini bana sürtüyordu.

" Bu çiçeği senin mi yoksa başkasının mı sana verdiğini asla bilemeyeceğim sanırım." Kedi gözlerini bana çevirdi. Masum bakışları beni benden aldı. Yeşil gözleri vardı ve çok tatlıydı. Sanırım bir kediye yeşil gözler bu kadar yakışa bilirdi.

" Yaaa. Bu tatlılığı da bizle götüreliim." Bir kediye birde Ela'ya baktım.

" Olmaz. Annesi, babası vardır. Ailesinden ayıramam."

" Ya birkaç günlüğüne ne olacak. En azından bu günlük bizle gelsin." Başımı iki yana salladım. Sanırım birini ailesinden ayırmak benim yapacağım son şey olurdu. Kediye baktım. Başını bana yaslamış gözlerini kapamıştı. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Cidden çok tatlı bir kediydi.

" Ela." Dedim bıkkınlıkla. Göz devirdi.

" Tamam tamam demedim bir şey." Kediyi kucağımdan yavaşça indirdiğimde uyanmıştı. Ayakları yere bastığı gibi kaçmıştı zaten. Şaşırmamıştım. İlk kucağıma aldığımda da bunu yaşamıştım. Ama Ela kedinin bu hareketine şaşırırken

" Aaaa. Kaçacak zaman kolluyormuş." Güldüm. Gerçekten de tuhaf bir kediydi.

" Biraz öyledir kendileri." İkimizden birinin telefon sesi geldiğinde benimkinin olmadığını anladım. Ela telefonunu çıkarttığın da açıp kulağına verdi. Kısa bir süre karşı tarafı dinledi.

" Tamam geliyorum." Telefonu kapatıp çantasına yerleştirdiğinde göz devirdi.

" Amcam ayağını kırmış." Elini anlına attığında başını iki yana salladı. " Her zaman bir yerini kırıyor. Artık şaşırmıyorum. Bıkkınlık oluşturdu bende." Gülmemek için kendimi zor tutum. Amcası futbol aşığıydı. Ve her gittiği halı sağa maçında bir yerini kırmadan çıkmazdı oradan. Şimdi olduğu gibi.

" Eee. İyi miymiş?" Başını iki yana salladı.

" Sanırım bu sefer birazcık dozu kaçırmış." Buna gülmüştüm işte. Ne şekilde kırdığını çok merak etmiştim. Ama sormadım tabikii.

" Annenler ne dedi peki?"

" Beni almaya geleceklermiş. Direkmen amcamların yanına gidecekmişiz. Ama seni eve bırakıp öyle gide biliriz." Başımı iki yana salladım.

" Gerek yok ben kendim giderim. Siz gidin. Yürümüş nefes almış olurum hem."

" Emin misin? Götürebiliriz" Göz devirdim.

" Ela çocuk eğilim ben. Teşekkürler. Hem amcan bu sefer ayarı kaçırmış. Siz onun yanına gidin." Kollarımı göğsümde birleştirdim. Hava soğuyordu git gide.

" Tamam sen bilirsin. Dikkatli ol."

Ela'yla beklemiştim ailesi gelene kadar. Geldiklerinde beni de götürmek konusunda ısrar etseler kabul etmemiş biraz yürümek istediğimi söylemiştim. Onlar ise bir süre sonra kabul etmişlerdi. Şimdi ise Pırılların evinden yeni çıkmıştım. Kediye veda etmeden geri gidemezdim. Kaldırımda yürümeye başladığımda elimdeki çuha çiçeğinin yapraklarını okşamaya başladım. Mor bir çuha çiçeği. Sanırım çuha çiçeğinin en güzel renklerinden biri buydu. Çok ayrı bir havası vardı. Çok ayrı bir güzelliği vardı. Kafamda sözler dönmeye başladı tekrar. Ben senin gülüşünle hayat buldum ve o gülüşü bir ömür yaşatmak için varım. Bu sözle neyi anlatmak istemişti? Ondan önce ölümüydü? Ondan önce hiçbir şeyin anlamı yok muydu? Belki bende anlamsızdım? Anlam katmaya çalıştığı bir şeydim belki de? Seni seviyorum Gece kafamda dönen son cümleyle gözlerim kısıldı. Saçmalıktı. Resimde yanlışlıkla çizilen ve çizdiği gibide resimde direkmen insanın gözüne batan bir hataydı. Sağa döndüğüm gibi yan tarafımda bir sıvı hissettim. Sonra ise derin bir ağrı. Ağzım acıyla açılırken konuşamadım. Başımı acıyı hissettiğim yere çevirdiğimde gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Geçen günkü adamlardan biriydi. Uzun ve iri olan. Yüzüm buruştu acıyla gözlerim kararıyordu.

" Seni unuttuğumuzu mu sandın küçük bücür? İşimize karşıma demiştik." Gözlerim kısıldığında zorla ağzımı araladım.

" S-sen." Yüzünde acı bir gülümseme oluştuğunda elindeki bıçağı biraz daha bastırdı.

" Nefesini boşa harcama." Aynı saniyede kükrercesine bir bağırtıyla yere düşmem bir oldu. Gözlerim kararıyordu.

" LAN!" Sesin sahibini biliyordum. Kıpırdamaya mecalim yoktu. Öksürdüğümde ağzıma kan tadı geldi. Ölüyor muydum? Gözlerimi zorla açtığımda adamın küfür ederek koşarak kaçtığını görmüştüm. Nefes almak istediğim an büyük bir acı saplanmıştı.

" Gece! Gece!" Başımda bir el hissettim. Gözlerimi araladığımda Emir'in ne yapacağını bilemez bir şekilde bana baktığını gördüm.

" E- Emir." Gözleri yumuşadı. Eli belimde saplı olan ve varlığını halen hissettiğim bıçağa gitti. Gözlerim kapanmak istiyordu. Gözlerim önüne Emir'in bileziğimi verdiği an geldi. Sonra yazlıklarına gittiğim zaman ağzından sigarayı aldığım zamanki yüz ifadesi.

" Gece! Gece hayır sakın gözünü kapama! Yağız! Lütfen biri ambulans çağırsın." Gözlerimi araladım. Cem'in adamı yakalayıp öldürürcesine dövdüğünü gördüm. Gökay'ın biriyle konuştuğunu. Büyük ihtimalle ambulansı çağırıyordu. Başımı Emir'e çevirmeye çalıştığımda çeviremeyeceğimi anladığımda pes ettim.

" O- o çu." Gözlerim doldu gerisi gelmedi. Onla birlikte gözlerim kapandı. " Gece! Hayır hayır olamaz. Yapma lütfen yapma! Sikerim böyle hayatı! Gökay! Nerede kaldı bu siktiğimin ambulansı!?" Dediğini duydum. Gözümün önüne son olarak balo seçim günü geldi. Hocam onun beklediği biri var. diyordu. Ardından Pırıl'ın konferans salonunun kapısını çarparak çıkması gözümün nünden geçen son şey oldu. Harbi ne güzel sevinmiştim. Canıma neydi. Kudursundu. Elimden bir şey düştü. Onun ardından bir haykırış. Sesleri tamamen duymamaya başladığımda derin uyku beni içine çekti. Engel olamadım. Uykuya kendimi teslim ettim.

 

Kitabı burda bitirsemmi diye düşünmedim değilim. Harbi kitabı burda bitirsem mi?

Şimdi klasik yaralanma sahnesi diyeceksiniz. Değil öbür bölümleri bekleyin.

Bölüm nasıldı?

Duygularınızı emojilerle alabilir miyiz?

Diğer bölümlerde görüşmek üzere.

Seviliyorsunuz....

İnstagram Hesabı; arttheolde

 

 

 

Bölüm : 29.09.2024 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...