33. Bölüm

26. Bölüm (part2)

The_Older
the_older

Selamlar. Bir bölümle daha karşınızdayım. Sanırım cidden bu kitapla ilerliyeceğiz. Bölüm sayısı ve oylara bakılınca diğerlerine göre baya sevilmiş. Hiç beklemiyordum. Ama sanırım beklemeliymişim. Size söylediğiim diğer texting kitabının bölümünü de yarın yollamayı düşünüyorum. Umarım onuda seversiniz. O kitabın ise bende bir ayrı yeri olucak bunuca söyleyeyim.

POLLYANNA kitabının ise yavaş yavaş ortalarına doğru geliyoruz. Daha çok olay ve daha çok Emir, Gece, Ozan, Ela, Yağız, Cem, Gökay ile diğerleriyle sizlerle olacağım. Hep arkamda olduğunuz için teşekkürler.

Oy sınırını biraz büyük tutmalıymışım. Çünkü diğer türlü çok çabuk ulaşıyor ve ben yetişemiyorum fjfjjf. Oy sınırı 120 yorumları ise istediğiniz gibi yapın.

Her zaman diyiyorum diye belki pek kaye almıyacaksınız artık ama;
Sizleri seviyorum

Bölüm sizlere emanet

 

Belimde hissetmeye başladığım koca bir ağrıyla gözlerimi açmaya çalıştım. Bu ağrı neyin nesiydi böyle? Gözümü açtığımda her yer karanlıktı. Zifiri karanlık. Hiçbir şey görmüyordum. Anlamadığım bir şekilde nefesim daralıyordu. Doğrulmaya çalıştığımda belime saplanan ağrıyla bu düşünceden vazgeçtim. Annemler neredeydi? Neden hiçbir şey göremiyordum ki? Emir nereye gitmişti? Emir burada değil miydi? Hayır. Görmüştüm onu. Bana dedikleri bir rüya olmuş olamazdı. Değil mi? En son onla konuşuyordum ben.

Ağrıyı umursamadan yerimde oturur duruma getirmeye çalıştım kendimi. Ama olmamıştı. Yarı uzanır haldeydim. Ben hastanede değil miydim?

" Emir?" Sesimi ben bile zor duymuştum. Konuşamıyordum. Konuştuğum an bir sancı giriyordu belime. Derin bir nefes alıp vermeyi denedim.

" Emir." Sesin öncekine kıyasla baya yüksek sesli çıkmıştı. Elim belime girerken bir sıcaklık hissettim. Ne olduğumu onlayamamıştım bu sıcaklığın.

Kapı aniden açılırken içeri birden aydınlandı. Aydınlanmasıyla etrafımı görebilmiştim. Hastanedeydim. O zaman Emir de buradaydı. Ama ne ara gitmişti? Ve ya gitmiş miydi? Elim gözüme çarptığında havada olan elimden koluma doğru ilerleyen kanı gördüm. Sonrada belimdeki oluşan fark bile etmediğim kanı gördüm. Patlamıştı. Sağ elimi sargıya götüreceğim sırada bir ses engel oldu buna.

Annem.

" Kızım! Dur dur dokunma sakın". Ardında fark etmediğim bir dakikada bir hemşire gelmişti.

" Bunu nasıl becerdiniz acaba?" Yüzüme masum sandığım bir gülüş yerleştirdim ama anında o gülüş bozulmuştu. Çünkü hemşire sargıyı çıkarmaya çalıştığı an belime büyük bir ağrı girmişti.

" Sadece kalkmak istemiştim." dedim masum bir çocuk gibi dudak büzerek. Hemşire abla bana yandan bir bakış attığında yüzünde bir sırıtış oluştu. Başını iki yana salladı.

" Aceleniz neydi acaba bu kadar?" Sargı bezini değiştirip yeni bir sargı bezi sardığında yutkundum. Konuşmak istemedim. Ya bu söylediklerinin hepsi bir rüya ise? Hayır ama rüya olamazdı. Tenini tenimde hissetmiştim. Yüzümü okşamıştı. Seni seviyorum demişti. Rüya olamazdı değil mi?

" Bir arkadaşı göremeyince..." Devamını getirmedim ama hemşire kaşlarını çatıp yüzüme baktı. Ağzı aralanıp kapandığında vazgeçip konuştu.

" Dışarıda bir erkek genç var. Arkadaşın olduğunu söyledi. Mavi gözlü, uzun boylu, kumral biri. Ama o mu bilemem." Kaşlarım çatıldı. Öyle birini tanımıyordum. Kimdi o? Hemşire gülümseyerek eşyaları toplayıp kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ama bir şekilde kıpırdamamaya özen göstererek hızla konuşmaya başladım. Hemşirenin söylediklerinin canımı yakacağını düşünmeden.

" Şey. Bir şey daha sora bilir miyim?" Kadın durup bana döndü.

" Tabiki de."

" Şey... Bir doksan boylarında, siyah gözlü, saç renginin kumral mı sarışın mı olduğunu asla anayamayacağınız bir erkeği gördünüz mü peki?" Gözlerini kısıp kısa bir süre düşündüğünde başını olumsuz anlamda salladı. " Hiç mi görmediniz? Birbirlerinin yanından ayrılmayan, hep yan yana dolaşan üç erkeği demi görmediniz?" Az önceki gibi düşündüğünde kısa bir süre başını iki yana salladı.

" Hayır. Dediğim gibi şuanda o çocuk ve aileniz dışında kimse yok. Birde ondan önce kızıl saçlı bir kız vardı. Hatta adını da söylemişti. Ela'ydı sanırım." Yüzümde bir tebessüm oluştu. Demek ki benim kızıl kafada buradaydı. Tebessüm ettim hemşireye karşı.

" Dinlen biraz. Odaya kimseyi almayacağız. Bir saat sonra tekrar gelip kontrol edeceğim. Ondan sonrada ifadeni alacaklar polis beyler." Hemşirenin dediği şeye başımı aşağı yukarı sallayarak kabul ettim.

Hemşire odadan çıkıp kapıyı kapatırken saniyesinde başım arkaya düştü. Gelmemiş midi? Her şey bir rüya mıydı? Ama Emir'in tenini hissetmiştim. Emirin sesini duymuştum. Bunlar kesinlikle gerçekti. Sağ elimi belime yarama bakmak için kaldırdığım sırada kapalı olduğunu yeni fark ettiğim avucumda birşey hissetmiştim. Şaşkınlığımı gizleyemedim çünkü ellerimde bir şey yoktu benim. Gözlerim dolarken elimi yavaşça açtım. Boğazıma öyle bir yumru yerleşti ki nefes alsam ağlayacaktım sanki. Elimdeki şey görmek isteyeceğim son şeylerden biriydi sanırım. Yanaklarıma doğru bir göz yaşı süzülürken burnumu çektim. Avucumdaki mor çuha çiçeğini hemen önümde karnıma değercesine tutum. Küçük diye bileceğim boydaki yaprağa işaret parmağımla okşadım. Aklımdan bir an geçti tam o an. Sağa döndüğüm gibi yan tarafımda bir sıvı hissettim. Sonra ise derin bir ağrı. Ağzım acıyla açılırken konuşamadım. Başımı acıyı hissettiğim yere çevirdiğim de gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Geçen günkü adamlardan biriydi. Uzun ve iri olan. Yüzüm buruştu acıyla gözlerim kararıyordu.

" Seni unuttuğumuzu mu sandın küçük bücür? İşimize karşıma demiştik." Gözlerim kısıldığında zorla ağzımı araladım.

" S-sen." Yüzünde acı bir gülümseme oluştuğunda elindeki bıçağı biraz daha bastırdı.

" Nefesini boşa harcama." Aynı saniyede kükrercesine bir bağırtıyla yere düşmem bir oldu. Gözlerim kararıyordu.

" LAN!" Sesin sahibini biliyordum. Kıpırdamaya mecalim yoktu. Öksürdüğümde ağzıma kan tadı geldi. Ölüyor muydum? Gözlerimi zorla açtığımda adamın küfür ederek koşarak kaçtığını görmüştüm. Nefes almak istediğim an büyük bir acı saplanmıştı.

" Gece! Gece!" Başımda bir el hissettim. Gözlerimi araladığımda Emir'in ne yapacağını bilemez bir şekilde bana baktığını gördüm.

" E- Emir." Gözleri yumuşadı. Eli belimde saplı olan ve varlığını halen hissettiğim bıçağa gitti. Gözlerim kapanmak istiyordu. Gözlerim önüne Emir'in bileziğimi verdiği an geldi. Sonra yazlıklarına gittiğim zaman ağızdan sigarayı aldığım zamanki yüz ifadesi.

" Gece! Gece hayır sakın gözünü kapama! Yağız! Lütfen biri ambulans çağırsın." Gözlerimi araladım. Cem'in adamı yakalayıp öldürürcesini dövdüğünü gördüm. Gökay'ın biriyle konuştuğunu. Büyük ihtimalle ambulansı çağırıyordu. Başımı Emir'e çevirmeye çalıştığımda çeviremiyeceğimi anladığımda pes ettim.

" O- o çu." Gözlerim doldu gerisi gelmedi. Onla birlikte gözlerim kapandı. " Gece! Hayır hayır olamaz. Yapma lütfen yapma! Sikerim böyle hayatı! Gökay! Nerede kaldı bu siktiğimin ambulansı!?" Dediğini duydum. Gözümün önüne son olarak balo seçim günü geldi. Hocam onun beklediği biri var. diyordu. Ardından Pırıl'ın konferans salonunun kapısını çarparak çıkması gözümün nünden geçen son şey oldu.

Başımı iki yana salladığımda emin olduğum bir şey vardı o da bu çuha çiçeğinin benim elimde bıçaklandığım sırada düşmüş olmasıydı. Bu bana tekrardan nasıl gelmişti? Gözümden bir damla yaş daha yanaklarımdan çeneme doğru ilerlerken çiçeğin yaprağına damlamıştı. Gözlerim büyürken yaprağın üzerindeki göz yaşımı sildim. Güzel şeyler acı ile kirlenmemeliydi. Benim göz yaşım işe acının takendisiydi.

" Sana aynı anda bu kadar acıyı hissettiren her kimse çok seviyor olmalısın?" Duyduğum sesle korkudan yerimden sıçradım. Karşımda duvara yaslanmış bir şekilde dikilen mavi gözlü, açık kıvırcık saçlı kumral saçları olan benle aynı yaşta olduğunu düşündüğüm çocuğuğa korku ve şaşkınlıkla baktım. Çocuk şaşkın bir şekilde bakarken yüzünde oluşan korkuyla yanıma geldi.

" Sakin ol. Zarar vermek için gelmedim." Elim kalbime giderken bir anda elimde olduğunu hatırladığım çuha çiçeğine baktım korkuyla. Halen avucumdaydı. Avucumda zarar görmediğinden emin olduğumda derin bir nefes alıp verdim.

" Elindeki çiçek önemli sanırım?" Az önce telaşla yanıma gelen şimdi ise yanımdaki koltuğa oturan kişiye baktım.

" Sana ne! Hem kimsin sen? Senin burada ne işin var? Nasıl girdin buraya!? Yoksa o adamlardan mısın? " Sorduğum sorularla kaşları çatıldı. Yerinde kendini dik oturur konuma getirdiğinde kendimi temkinli bir şekilde kendisine bakıyordum.

" Sen bu kadar soru sorar mısın genelde? Yoksa bana özel mi bu?" Sorduğu soruya cevap vermemeye karar verdiğimde bunu o da anlamıştı. Derin bir nefes verdi. " Sana zarar veren adam göz altına alındı. Diğerleri ise aranıyor. Yani anlayacağın o adamlardan değilim." Dediği şeyle rahatlamıştım doğruyu söylemek gerekirse. Ama rahatlamamda kısa sürmüştü sözüne devam ettiğinde. " ama sanırım o şerefsizlerle birlikte seninkileri de aldılar." Ağzım şaşkınlıkla açılırken kalbimin kasıldığını hissettim.

" Nasıl?" dediğim soruyla birlikte omuz silkti.

" Adamı iyi benzetmişlerdi. Ama sanırım pek güzel dövemediler. Neden iyi dövemediniz diye sorgulayacaklar. Ondan sonra birkaç gün evlerinde misafir edeceklerdir." Alayla söylediği şeye göz devirdim. Ama sonradan söylediği şey donup kalmama sebep oldu. Kalbim kasılırken belimde de hissetmediğim acıları tekrar hissetmeye başlamıştım. Kafamda onca soru dönüp dolaşırken daha cevabını bulamadan yenileri ekleniyordu. Tam konuşacağım sırada durdum. Çocuk haddinden fazla tanıdık geliyordu. Yüzündeki hatlar, saçı, boyu. Kaşlarım çatılırken o gece aklıma geldi.

" Sen... Dur bir dakika? Nasıl?" Dediğimde kendimi rahat bir konuma sokmaya çalışıyordum bir yandan da. Çocuğun yüzünde büyük bir sırıtış belirdi.

" Yani bunu önceden fark etmen gerekiyordu ama bıçaklanmana bağlı hatırlamadığını ön görerek bir şey demeyeceğim." Algı yetisi denen şey bende buraya kadardı işte. " Evet o gece kurtarmaman gereken ama kurtardığın kişi bendim." Ayağa kalktığında bir adım bana doğru attı. Elini bana doğru uzattı. " Memnun oldum ben Aras. Bence daha iyi bir şekilde tanışabilirdik ama kader diyelim." Uzattığı ele birde yüzüne baktım. Çocuktaki rahatlık beni tedirgin ediyordu. İyi birine benziyordu ama bir yandan da. Uzattığı ele son bir bakış attığımda elini sıktım.Elini sıktığım an onun ise yüzünde tebessüm oluşmuştu.

" Gece." Tebessümü genişlediğinde o da elimi sıktı. Sadece sıkmıştı. Diğer türlüsü canımı yakacağını düşünmüş olmalıydı.

İkimizde aynı anda elimizi birbirimizin elinden çektiğimizde gülümsedi samimiyetle. Bu çocuk hep güler miydi?

" Sen benim burada olduğumu nasıl biliyordun? Beni o adamların bıçakladığını nereden duydun? Adamların seninle olan dertleri ne? "

Aniden sorduğum soruya şaşırmamış gibiydi. Sanki bu soruyu bekliyor gibiydi. Ama yine de durdu. Sözlerini ölçüyor gibi bir hali vardı. Kollarını göğüs hizasında bağladığında dikkatle onu dinliyordum.

" Adamlarla işinin olmasına gerek yok. Adamlar taktımı takıyor. Psikopatın tekiler. Sayamayacağım kadar çok sabıkalarının olduğuna eminim. Öğrendiğim kadarıyla adamlar hep bir yol bulup kurtuluyorlar. Ya birilerine suç atıyor yada tehtit ediyorlardı. Adamların son tehit ettiği kişi ben olduğum için polisler benle iletişime geçti. Bir plan kurmuşlardı ve bende o planın içindeydim işte." Kendi dediği şeye kendi göz devirdi. Galiba bu olaylar ilgi alanı değildi. Gerçi kimin ilgi alanı olabilirdi ki? " Plan yürürlüğe girmeden önce adamlar benle iletişime geçmişti bunu polislere bildirdiğimizde ise o gün suç üstü yakalmış olacaktık. Zaten küçük bir kanıt yeterli olacaktı. Taki sen gelene kadar." Durdu yani ben kurban mı gitmiştim?

" Ben boş mu şimdi kendimi tehlikeye attım? Ben o gün kendimi aşağıya attım be! Şimdide bıçaklandım!" O gün yaşadıklarım aklıma geldi. Kendimi aşağıya atmıştım! Tamam o kadar yüksek değildi. Ama ben orada bileğimi burkmuştum!

Aras gözleri dehşetle açılırken kaşları çatıldı aynı anda.

" Ne yaptım ne yaptım dedin!? Sen salak mısın kızım kendini neden oradan atıyorsun?"

" Ne yapmamı bekliyordun? Adamların beni öldürmesini mi? Hem ortada sıkıştırdılar. Kurtulduğuma şükrediyorum." Göz devirdi.

" Kendini oradan atarken pek de bir şey değişmemiş ha Gece?" göz devirdim. Haklı ama kesinlikle bunu ona söylemeyecektim

Sinirle devam ettim. " Hem sana ne? Ben kendimi attım halla halla görende seni attık." Başını iki yana salladı. Ama umurumda değildi. Şuanda umurumda olan tek şey Emirdi. Aklıma gelen bir soruyla Aras'a baktım. Kendisi kendini tekli koltuğa atmış, sırtını koltuğa yaslarken başını arkaya atmış tavanı izliyordu.

" Aras." İsmini duyduğu gibi başını kaldırmış, kaşları çatık bir şekilde bana, daha çok bıçaklandığım tarafa, belime bakıyordu.

" Ne oldu? Canın mı acıdı? Bir şey olduysa hemşireyi çağıra bilirim?" Kaşlarım çatıldı. Konuşacağım sırada bana doğru eğildi ve kendisi konuşmaya başladı. " Rahat değilsen uzanmana yardım edebilirim? Zaten senin bölyle durman bile tehlikeli. Daha bir gün oldu. Yaran iyileşmedi ve sen bu halinle fazla hareket etmemeye özen göstermelisin." göz kırpıştırdım. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Dudaklarımı kemirdiğimde gözleri büyüdü. İşaret parmağını bana doğru kaldırdığında dudaklarımı daha sıkı bir birine kenetledim.

" Sakın güleyim deme." Bunu öyle bir yüz ifadesiyle söylemişti ki gülmek artık benim için daha kolay bir hal almıştı ama elimi ağzıma götürdüm gülmemek için. Çünkü kendimi her kastığımda bıçaklandığım bölge daha çok ağrıyordu. Sanki o bölgeye milyonlarca iğne batıyordu gibiydi. Gülmeyeceğimi anladığımda elimi ağzımdan çektim.

" Tamam gülmeyeceğim. Ama sen istedin diye değil canım yandığı için." Omuz silkti. Bu hareketine göz devirdiğimde lafı dolandırmadan asıl sormak istediğim şeyi sordum.

" Emirleri neden gözaltına aldılar?" Neden içeri almışlardı ki bir türlü anlamıyordum? Beni korumaya çalışmışlardı. Aras yanaklarını şişirdi. Dikkatimi ise ona verdim.

" O işler birazcık karışık aslında." derken dudaklarını kemirmeye başlamıştı.

" Nasıl karışık?"

Tam ağzını açmış konuşurken kapı çalmıştı. Sonra ise kapının açılma sesi. İçeri ilk önce bir doktor ve hemşire girerken arkalarından iki tane polisin geldiğini gördüğüm an dikleştim yerimde. Tabi ki dikleşe bildiğim kadar. Belimdeki yara buna izin vermiyordu. Kapı tarafında kalan polis abi uzun boylu siyah saçları ve ela gözleri vardı. Diğer abinin ise tam tersi; Uzun boylu, sarı saçları, yeşil gözleri ve önceki polis abiye göre baya tehlikeli bakışları vardı. Aras ise baş selamı verirken ayağa kalkmıştı. Arkadan ise annem, babam ve ikizim gözüme çarpmıştı. Uyanmamın mutluluğu vardı yüzlerinde. Ama bir yandan da o zamana kadar uyanmamamın hüznü. Babamla göz göze geldiğimizde tebessüm etti. Hemşire serumu kontrol ederken anlamadığım birkaç şeyi daha kontrol ediyordu. Doktor yanımda durup karşımdaki polisleri işaret etti.

" Olayla ilgili ifaden alınacak. Ama eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız sonrada gelebilirler." Başımı iki yana salladım. Biran önce bu işin bitmesini ve evime gitmek istiyordum.

" Pekala öyleyse. Bu olay nasıl başladı?" Bunu söyleyen uzun boylu siyah saçları ve ela gözleri olan polis abi söylemişti. Herkes söyleyeceğim şeyi merakla ve dikkatle bekliyordu. Aras hariç. Dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Kendisi bu olayın nasıl başladığını biliyordu. Derin bir nefes alıp verdiğimde polis abiye cevap verdim.

" Bir hafta kadar önce akşamleyin dışarı çıkmıştım. Bir köşede birini sıkıştırıp öldürürcesine dövdüklerini gördüğümde engel olmak istedim."

Uzun boylu, tehlikeli bakışlara sahip olan polis başını iki yana salladığını gördüğümde sırıttı. Bu polisten kesinlikle korkmadığımız söyleyemezdim. Tırsıyordum. " Yani engel olayım derken kendi canınızı tehlikeye attınız değil mi? Neden polisi aramadınız da canınızı tehlikeye attınız? Neden görmezden gelmediniz?" Elimdeki çiçeğe zarar vermemeye çalışıyordum stresten. Gerçi neye stresleniyorsam.

Polis abiden korktun ondan ondan kesin. Evet olabilirdi.

Bakışlarım Aras'a takıldı. Dikkatle diyeceklerimi bekliyordu. Gözlerimi kaçırdığımda yerdeki fayansları saymaya çalıştım.

" Polis gelene kadar belki de öldüreceklerdi? O an aklıma kendimi tehlikeye attığım, canımı tehlikeye attığım bile gelmedi. Görmezden gelemezdim de. O an aklıma ilk gelen şeyi yaptım." Sözümü bitirdiğimde iki polise de masum bakışlarımla baktığımda tam bana en son soru soran polis konuşacakken diğer polis engel oldu.

" Tamam. O gün bu olayı yaşadıktan sonra birine bir şey söylediniz mi? Ailenize veya başka birine? Bu olaydan sonra herhangi bir tehdit aldınız mı veya?" Başımı hızlıca iki yana salladım.

" Olayın bu kadar uzayacağını düşünmedim. Hiç kimseye de bahsetmedim. Tehdit de almadım dediğim gibi en son olan tehdit de bu olay yaşandığındaydı." diye açıkladım kendimi. Babam kendi etrafında dönmeye başladığında onlara söylemedim diye acaba kızmış mıdır diye de düşünmeden edemedim. Ozan'ın kenarda bana dik dik baktığını gördüğümde ise o gün eve bileğim burkmuş bir şekilde geldiğim an aklına geldiğini anladım.

Polis abi başını aşağı yukarı salladığında konuşmaya başladı.

" Bu kadar yeter o zaman. Sizleri daha fazla rahatsız etmeyelim. İçinizde rahat olsun. Böyle bir olay yaşamayacaksınız bir daha." Baş selamı verdiklerinde Aras,babam ve Ozan da polislerle birlikte dışarı çıkarken doktorlar son bir kontrol daha yapıp bana bakıp konuşmaya başladı.

" Her hangi bir sorun gözükmüyor. Hatta yaranın ciddiyetine bakarsak dahi baya bir iyileşmiş gibi gözüküyor." Anneme döndü. " Evde de dinlene bilir. Sadece sargıları arada değiştirilse yeter. Hastanede kalsa daha iyi olur birkaç gün daha ama siz bilirsiniz." Doktorun anneme dediği şeyi duyduğum an ışık hızıyla başımı anneme çevirmiştim. Malum kendim pek kıpırdayamıyordum. Annemle göz göze geldiğimiz de masum masum göz kırpıştırdım anında. Annemin gözleri şaşkınlıkla açılmıştı anında.

4 saat sonra...

 

" Kesinlikle hayır!"

Kollarımı göğsümde bağlayarak derin bir of çektim. Eve getirilmiştim. Annemlerde hastanede kalmamamı ve eve gitmemde hiçbir sorun olmadıklarını kendilerince karar verdikleri süreç dört saatin sonunda eve gelmiştik. Ama ben direkmen Emirlerin yanına girmek istiyordum. Benim yüzümden oraya giemişlerdi. Ben olmasam adamıda öldürürcesine dövmeyeceklerdi.

" Neden anne ya lütfen ne olacak? Hem iyiyim. Ozanla gidip gelirim." dedim kapının pervazına yaslanmış Ozan'ı işaret ederek. Ozan kaşlarını kaldırdığında kendini işaret etti işaret parmağıyla.

" Ben mi?" Başımı onaylarcasına salladığımda sırıttı. " Değil ben seni bu halle bir yere götürmek. Senin yastığını bile düzeltmem." Annemin yüzünde gurur duyduğunu belirten bir tebessüm oluşurken derin bir nefes verip etrafıma bakınmaya başladım.

" Konu kapanmıştır. Kesinlikle hiçbir yere gitmiyorsun. İyileşene kadar evden çıkmayacaksın." Babama dudak büzerek baktığımda aklıma aniden gelen bahaneyi sundum.

" Ama yazılar var! Benim Ela ve diğer arkadaşlarımla çalışmam lazım." Dedim annem ve Babam arasında giden bakışlarım arasında. İkisinden birinin konuşacağını beklerken kapı pervazına biraz daha yakalanırsak kesinlikle kapıyla birleşeceğine emin olduğum salak ikizime konuşmaya atıldı.

" Bir yere gitmene gerek yok buraya gelebilirler aile gibiyiz ya nede olsa yedi yirmi dört bizdeler. Hem Elada buraya gelmek istiyordu. Çalışırsınız." gözlerimi kısarak Ozan'a tehditkar gözlerimle baktım. Bu işte yatmıştı. Başka bir yol bulacaktım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. O gün kesinlikle narkozun etkisiyle hayel falan görmemiştim. Emirdi o. Varlığını hissetmiştim. Duymuştum. O anki duygularımı kesinlikle yaşamıştımm. Anlımda bir sıcaklık hissettim. Gözlerim şaşkınlıkla aralandıında odada annem ve benim dışımda kimsenin kalmadığını gördüğümde anlımdaki sıcaklığında annemin anlıma kondurduğu öpücük olduğunu anladım. Anlıma koyduğu öpücüğünden sonra bir adım gerileyip yüzüme tebessümle baktı.

" Birkaç hafta dinlensen en azından. Ölümden döndün kızım ve halen polisler o adamları arıyorlar. Sana bir şey olursa yaşayamam, yaşayamayız. Lütfen bizi üzme. Lütfen" tebessümle yüzüme son kez baktığında odanın kapısını açıp dışarı çıktı.

Başımı yatak başlığına yasladım. Cidden hayatı zorlaştıran biz miydik? Belki de evet. Ama hayatı kolaylaştıracak olanda bizdik değil mi?

Kapı çaldığında içeri dolduran çilek kokusundan gelen kişiyi anlamıştım.

" Süpriz!"

Ela kapıdan içeri dalarken başımı yatağın başlığından kaldırdığımda Ela ile göz göze geldim direkt çünkü kendisini bu kadar yakınımda beklemiyordum. Gözleri mutluluktan parladığında günümsedim.

" Şimdiden yüzüne renk mi gelmiş ne sanki? Ne dersin?"

Yarım saat sonra...

" Seni de götürecek dedim. Neden itiraz ettin ki!?"

Saat 22.54'tü. Elaya olanları kısa bir özet geçmiştim. Keşke de geçirmez olaydım. Derin bir nefes alıp verdiğimde konuşmaya başladım.

" Nefes almak istedim, aklımda olanları düşünmek istedim," elimde hastaneden beri tuttuğum çuha çiçeğine baktım. Aklıma gelen şeyler yaramın tekrar sızlamasına neden oluyordu. Derin bir nefes alıp verdiğimde cümleme devam etmek yerine konudan tamamen bağımsız aklımı karıştıran şeyi sordum. " Emir geldi yanıma değil mi?" gözleri kocaman büyüdüğünde yutkunduğunu gördüm. Bu soruyu sormama şaşırıp şaşırmadığını tartım. Yerinden kalkıp pencereye doğru ilerlediğinde perdeyi çekip pencereyi kapattı.

" Biraz soğuk mu oldu sanki ne? Seni rahatsız eder. Bu camı kim açık bıraktı ki böyle?" Konuyu bas baya değiştirmişti. Peki neden? Ne oluyordu böyle? Hem sesi mi titremişti?

Elinin perdede kalmış dışarıda bir şeye bakmaya başladı. Ama baktığı şey onu olduğundan çok stresli ve sinirli yapmış gibi bir hali vardı. Bugün Elada bir şey vardı ve ben bunu öğrenecektim. Bugün olmazsa bir gün. Elimde duran çiçeği nazikçe yanımdaki komodine kendimi çok kıpırdatmadan koyduğumda geri yaslandım ve Elaya bakıp konuşmaya başladım baktığı şeyi görebilmek için birazda çaba göstererek.

" Bir sorun mu var Ela? Biri mi var?" Sesimi duyduğu gibi perdeyi çekmiş hızlıca bana dönmüştü. Başını iki yana gülümseyerek salladı.

" Hayır sadece şaşkın ve birazcık salak bir köpek. Kediye kafa tutuyor da." dedi gülümseyerek. Kaşlarım havalandı.

" Neden peki Emir'in yanıma geldiğini sorduğum andan beri streslisin?" Ben mi? dercesine alayla kendisini işaret parmağıyla işaret etti.

" Yok ya yanlış anlamışsındır. Emirle hiç alakası yok." Gelip yanımda yarı uzanır hale geldiğinde kendinin üzerine battaniye almazken benim üzerime biraz daha üzerime çekti. Kaşlarım öyle mi dersin dercesine kalktığında kesinlikle bir şey olduğunu ama bana söylemeyeceğini anlamıştım. Söylemezse bende asıl kişiden alırdım cevabı.

Canın yanacak, dedi iç sesim. Umurumda değildi. Kendi duygularımın netliği karşısında ezilsem bile gerçeği öğrenecektim. Öğrenmediğim, içime düşen her sorular canımı yakıyordu. Canımın yanmasını istemiyordum artık. Ne olacaksa olsundu. Acıda geçerdi. Geçerdi değil mi?

" Emirle alakalı değilse neden streslisin peki?" dedim sıkıntıyla bir nefes vererek. Ela sıkıntıyı anında sezerken lafı geveleyerek vücudunu bana çevirip konuşmaya başladı.

" Stresli falan değilim de ben. Sen neden streslisin? Bir şey mi oldu? Canın neden sıkkın asıl senin? Senin bir şeyler düşünmemen iyileşmene bakman gerekmiyor mu?" Gözüm saate kaydı. Saatin on bir olmasına bir dakika kalmıştı. Battaniyeyi sıkmaya başladığımda derin nefes alıp vermeye çalıştım.

" Emir'i görmek istiyorum. Beni onun yanına görüre bilir misin?" gözleri büyüdü. Gözlerimi onunkine kendinden emin bir şekilde baktığımda başını yavaşça iki yana salladı yapma der gibi.

" Gece... Yapma." Yerimde kendimi yarı uzanır pozisyonuna düzgün bir şekilde soktuğumda Ela'nın gözlerinin içine yalvarırcasına baktım.

" Sen demedin mi o doğum gününde Bence Emir'i dinlemeliydin Gece, diyen? Veya dediğini anlamak istemedin diyen?" Kendi sorduğum soruya kendim cevap verdim. " Dedin. Emir'i dinlemeliydim, Emiri anlamalıydım. Evet anlamak istemedim. Neden olduğunu bende bilmiyorum. Beni sırf Pırıl'ın, Toprak'tan ayrılması için kullandığı için mi böyle düşünmesi kolay geldi? Veya ondan nefret ederek başladığım yolu ona bir şeyler hissetmeye başladım diye aşık olma korkusuyla son bulacağından korktuğum için mi?" Aşık olduğumu kendime hatırlattığım ikinci an oldu bu ve Emir'le yan yana getirdiğim her duygu yaramın hiç acımadığı kadar acımasına sebep olduğunu hissediyordum. Ela'nın elini sıkıca kavradım beklentiyle. Emir gelmişti odaya kesinlikle. Peki ben neden Bende seni seviyorum dediğim kısımdan sonra hatırlamıyordum? Neden Emir'in geldiğini bana kimse söylemiyordu?

" Bilmiyorum. Sana yemin ederim bilmiyorum ama lütfen lütfen oraya gitmenin gizlice bir yolunu bulalım lütfen." Dedim tüm masumiyetimle. Gözlerimin içine baktı. Götürceğine neredeyse emindim. Aslında kimseye söylemeden tek de gidebilirdim ama hangi emniyette tutulduğunu bilmiyordum.

Elini yavaşça elimimin altından çektiğinde başını iki yana salladı. Dudakları açılıp geri kapandığında diyeceği şeyin altında ne yattığını çok merak ediyordum. " Yapamam. Ben dedim ama çok şey değişti." dedi tereddütle.

" Neden? Ne deyişti? Değişen ne?" ağzını araladığında söyleyeceği şeyden vazgeçip susmayı seçti.

Elaya dönük olan başımı önüme çevirdiğimde arkamdaki yatak başlığına yasladım başımı. Gözlerim kendimi ağlamamak için sıktığımdan çok ağrıyorlardı. Ama kendimi saldığım an gözlerimde yaş kalmayıncaya kadar ağlayıp şansıma söveceğimi çok iyi bildiğimden kendimi ağlamamak için direttim. Tam o sırada Ela'nın ağzında bir şeyler gevelediğini duydum. Başımı ona tekrardan minnettar bir şekilde çevirdim.

" Tamam. Seni oraya götüreceğim. Ama ben yerini tam olarak bilmiyorum sıkıntı bu." dedi dudağının kenarını ısırmaya başladığında. İki elimle yüzümü kapattım. " Dur bir dakika! Ama sanırım kimin bildiğini biliyorum." diyip yataktan bir hışımla kalktığında ellerimi yüxümden çekip Elaayı izlemeye koyuldum. Kappattığı pencereyi geri açıp perdeyi açtığında kaşlarım havalandı.

" Oradan atlayacağımı söyleme." başını iki yana salladığında başını dışarı çıkartıp elleriyle birine bir şeyler anlatıyormuş gibi şekilden şekele soktuğunda önünü bana çevirdiğinde göz devirmişti yüzünde belli olan bir sinirle.

" Belki de atlamana gerek kalmaz." dediği şeyin ne anlama geleceğini soracağım sırada pencerenin önünden çıkmış ve görüş açıma hemen pencerenin arkasından kıvırcık kumral saçlar dikkatimi çeken yüzü tamamen belli oldu.

" Senle geleceğim dediğimde bana engel olmasaydın şimdi burada böyle merdiven çıkmayacaktım." Aras, Elaya bakıp söylendiğinde kendini camdan içeri attı. Ela dediği şeye göz devirdiğinde bunların tanıştıklarını anlamam uzun sürmemişti. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken Ela ile Aras arasında gitti bakışlarım. Çıkışı olmayan yol diye buna derdim işte. Aras ile gözgöze geldiğimde başıyla selam vermişti. Aklıma Ela'nın dediği şey geldiğinde gülmemek için yanak içimi ısırdım.

" Salak ve şaşkın köpek dediğin bu, kafa tuttuğu kedide sen mi oluyorsun şimdi?" dedim Elaya bakarak. Aras dediğim şeyi anlamaya çalışırken Ela büyük bir bot kırdığını anlamış olacak ki yüzünü buruşturdu.

" Aras Emirleri tuttukları yeri biliyor musun?" Dedi Ela direkt konuya girerek. Aras Ela'nın dediği şeyle bir benim bir Ela'nın yüzüne baktı şaşkınlıkla. Gelecek olanı anlayıp kendini hemen yanındaki sandalyeye attı.

" Biliyorum da, Neden? Umarım bu halinle oraya gitmeyi düşünmüyorsun Gece?" son kurduğu cümleyi yüzüme doğru bastıra bastıra söylerken gözlerimi kırpıştırıp dudaklarımı büzdüğümde ellerimi önümde birleştirmiştim. Aras başını iki yana salladı. " Hayır bu numaraları yutmam Gece. Kesinlikle hayır. Beni hiçbir güç oraya seni götürmemi sağlayamaz."

1 saat sonra...

Yaramı umursamadan yürümeye çalıştık uzun karmaşık koridorda. Sağımda Ela, solumda Aras vardı her ihtimale karşı beni ortalarına almışlardı. Ela ile göz göze geldiğimizde ikimizde gülmemek için dişlerimizi sıkarak Arasa baktık. Aras bizim ona baktığımızı anlamış olacak ki bize baktığı an konuşmaya atılmıştı.

" Ağzınızdan bir tek kelime çıktığı an acımam yemin ederim buradayken sizi şikayet etmekten çekilmem." Bu dediği ikimizde daha çok gülme hissi uyandırmıştı. Ela ile bende kıkırtılar dökülürken Aras sabır dilercesine ellerini havaya kaldırmıştı. Bir an ciddiye bürünüp gülmedik. Çünkü cidden bizi şikayet ederse şaşmazdım.

Aras bize yeri kendine söve söve söylemeyi kabul ettiğinde bizi tek yollamayacağını bizimle geleceğini ama hiçbir sorumluluğu üzerine almayacağını söylemişti. İlk başta kabul etmesek de onun bizle gelmesine. Geç saatte taksi bulmamız zor olacağı ve eğer kabul etmezsek yerini söylemeyeceği için kabul etmiştik. Sonrası aksiyon filmlerine taş çıkartacak bir şekilde Arasın camdan çıktığı gibi gizlice geri camdan inmiştik. Gerçi benim inmem bir hayli zor olmuştu.

Aras ileride bir polis memuruyla konuştuğunu gördüğümüzde hızla yanına gittik. Tabii , benim pek hızlı gittiğim söylenemezdi, Her attığım iki adımdan birinde duruyordum.

" Dediğim gibi sadece bir kişi girebilir ve beş dakikanız var." dedi polis memuru. Aras teşekkür ettiğinde polis memuru bize nezarethaneye kadar eşlik etti.

Eksi ikinci katlardaydık ve her bir kat indiğimizde o katlar daha ürkütücü hale geliyordu. Elim sargının olduğu noktaya giderken o noktanın sızladığını hissettim. Zorlamıştım. Hatta gereğinden fazlasıyla. Tek umduğum patlamamasıydı. Patlasa da en azından kanamanın gözükmemesiydi. Rahat bir şeyler giymiştim üzerime sargıyla çok temas içerisine girmemeleri için. Altımda siyah eşofman, üstümde ise mavi geniş sweatshirt vardı.

" Dediğim gibi aslında pişman olduklarını söyleselerdi nezarethanede bir gün kalmak zorunda kalmayacaklardı. Ama ısrarla hakkettiklerini pişman olmadıklarını söyledikleri için komiserim nezarethanede bir gün geçirmelerini söyledi." Aras polis abinin dediği şeye anladığını belli edercesine başını salladığında polis abi nezarethanenin kapısını açıp son kes sadece bir kişinin girebileceği konusunda uyardığı an içeri girdim.

Kapı arkamdan büyük bir sesle polis tarafından kapatılırken dudağımı ısırdım stresten. Arkamdan kapanan kapıya baktım arkama dönmeden. Gelmiştim ama konuşamıyacaktım sanırım. Elim belime giderken sargılarımın sızladıığını hissettim.

" Yer cücesi?"

 

La tristesse durera toujours

(Bu acı hiç dinmeyecek)

 

Bölüm sonu... Bölüm sandığımdan daha uzun oldu. Bu bölümde pek birşey hissettiniz mi bilmiyorum ama şimdiki atacağım bölümde duygu patlaması yaşaya bilirsiniz. Bir anda ağlamaya veya sinir krizlerine girebilirsiniz. Şimdiden uyarıyim yani.

Bölüm duygularınızı merak ettim.

Aras hakkında ne düşünüyorsunuz şimdiden?

Bölüm hakkında düşünceleriniz ne? (Bölümü sade tuttum bilerek çünkü diğer bölüm bu kadar sade olmayacak. Asıl sinirleneceğiniz ve olaydan olaya patlayacak bölüm o olacak. Normaldeo bölüm de buradaydı ama 6bin kelime oluyordu onla birlikte bende bölmek zorunda kaldım ve tüm aksiyorn orda kaldı fjfjfjf)

Diğer bölümde sakin bir şekilde görüşmek üzere olsun.

Yeni!! İnsatagram adı; arttheolde

Bölüm : 26.10.2024 13:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...