37. Bölüm

29. Bölüm

The_Older
the_older

 

Eveeeet yine bir yeni bölümle karşınızdayım. Kitabın finaline git gide yaklaşıyoruz. Bir evrenin sonu olurken bir evrenin daha balangıçı olabilir bu. Ama sanırım hangi kurguyu yazarsam yazayım bu evrenin bende bir ayrı yeri olucak.

Oy sınırı yok. İstediğiniz gibi yorum yapabilirsiniz takılın.

Seviliyorsunuz

 

Gözlerimi yavaşça açıp başımı gökyüzüne kaldırdığımda aynı saniye yanımda bir kız kahkahası duymuştum. Başımı soluma çevirdiğimde koyu kumral bir kız gülecek ne bulduysa ölümüne gülüyordu. Kaşlarım çatılırken yanında birinin daha olduğunu fark ettim. Kızın yanındaki adamda görüş açıma girdiğinde adamdan da bir gülme sesi duymuştum. Ağır ve erkeksi bir ses tonu... Gözlerim şaşkınlıkla büyürken sarışın mı? kumral mı ? olduğunu anlayamadığım bir saç tonu dikkatimi çekti. Emir kızın omzuna elini attığında yüzünde ilk defa görmediğim bir gülümseme vardı. Yutkundum. Bir söz: Sana söz verdim ya kuyruklu yıldızı birlikte izleyeceğiz. Ve altında koca enkaz. Bu kaderin benim yüzüme tükürüş şekliydi. Başımı önüme çevirdiğimde kuyruklu yıldızların daha fazla kaydığını fark ettim. Yutkunarak önümde gözüken denize baktım. Koca deniz kara parçasını ne yapsındı ki onca acının içinde özgürken?

" Sanırım sende benimle aynı sebepten buradasın?"

Dolan gözlerimi elimle hızlıca sildiğimde bir el omzumu sıkıp aynı şekilde omzumdan destek alıp yanıma oturmuş ayaklarını aynı benim gibi uçurumdan sarkıtmıştı. Gözlerimi şaşkınlıktan kırpıştırdığımda yanımda bana gülümseyerek bakan kızın yüzüne baka kalmıştım.

Kız gülümseyerek tepkime baktığında " Ahh! Doğruya kendimi tanıtmadım. Memnun oldum ben Seher." kızın uzattığı ele baka kalmıştım. Boğazımda oluşan yumru konuşmaya kalktığım an ağlamama neden olabilirdi çünkü. Ve bu benim şuan bu ortamda istemeyeceğim şeylerin arasında yer almıyordu.

Şuanda gülümseyebileceğim en iyi gülümsemeyi yapıp memnun oldum dercesine başımı salladığımda kızın bana uzattığı eli sıkmıştım. Arkama çimenlerin üzerine kendimi bıraktım. Gözlerimi gökyüzüne sonsuzluğa çevirdiğimde adının Seher olduğunu yeni öğrendiğim kızın bana doğru kendini döndürdüğünü anlamam uzun sürmedi.

" Bu kadar mı acı çekiyorsun." dediği şeye anlamadım dercesine mırıldandığımda dünya umurumda değildi şuanda.

" Yani çok mu acı çekiyorsun demek istedim. Hayattan bıkmış bir halin var." Dedi. Derin bir nefes alıp yutkundum.

" Bu kadar çok acı çekiyorum," dedim ama sesimi ben bile zor duymuştum." belli oluyor mu?" dedim başımı ona çevirerek. Benim gibi yanıma uzandı.

" Ölü bir ruh gibisin. Eğer bunun bu kadar belli olup olmadığını soruyorsan evet belli oluyor." Ölü bir beden olmasam bile haklıydı. Ruhum ölüden benzersizdi.

" Peki," dedim yutkunarak. Gözüm kayan bir yıldıza daha takıldı. " benle aynı sebepten burada olduğundan kastın ne?" dedim etrafın karanlık olmasını fırsat bilerek göz yaşlarımın gözlerimden süzülmesine izin vererek. Yüzüme vuran Ay ışığı bir gölge tarafından kapatılırken bunun Seher olduğunu anladım.

" Aşk. Aşkın kendisiyle birlikte getirdiği acı." Elini uzattığında tutmamı bekledi .Yutkundum. Kollarımdan yardım alarak yarı oturur bir hale kendimi getirdim. Uzattığı eli tutup oturduğum yerden kalktım. Seher ne acı çekmişti? Dediği gibi benim gibi bir acı mı çekmişti? Gerçi ben acı mı çekiyordum? Ölü beden acı çeker miydi?

Bilmem farkında mısın ama Emir yüzünden kimseye inanmamaya başladın. Herkes Emir değil. Onu bunu geçtim yaşadığın acının acı olmadığından bahsediyorsun. Hayır. İnandığımdan değil. Acı... Her neyse neyi anlatmaya çalışıyordum ki? Duygularını. Duygularını anlatmaya çalışıyorsun. Daha doğrusu anlatamıyorsun.

Dizlerimi kendime çektiğimde gözlerimi kapadım. Ve bugünün sadece bir rüya olmasını istedim. Bir kıpırdanma hissettiğimde Seher yanımda elini bana uzatmış bir şekilde görmeyi beklemiyordum.

" Biraz dolaşalım mı?" Durdu bir an. Büyük ihtimalle şaşkınlıkla kırpıştırdığım gözlerimden bir şeyin ters gittiğini anlamıştı. "Yani istersen tabi kii dolaşabiliriz. Kafamız dağılır. Dertleşiriz. Ama eğer seni tanımıyorum ders-" Sözünün devamını getirmesini izin vermeden bana tutmam için uzattığı eli tuttum ve bana yardımcı olup kalkmama yardım etmişti. Bu yaptığımı beklemediği belliydi ama bu beklenmedik şeyleri hep benim yapmamdan bıkmıştım. Birazcık da onlar şaşırsaydı değil mi?

" Nereye gidiyoruz?" dedim yerdeki telefonumu eğilerek alarak.

Omuz silkti " Canın nereyi isterse. ?stersen sahilde dolaşabiliriz? Yada bir yerde oturabiliriz? Nasıl istersen." dediği şeyle kısa bir süre cidden düşündüm.

" Sahilde yürüyebilir miyiz?" dediğimde tebessüm ederek onaylamıştı dediğim öneriyi.

Elimdeki bardak mısırdan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm. Sahile inmiştik yeni ve gördüğümüz ilk şey ise elimdeki bardaktan mısırı aldığım satıcılardandı ve bunu zorla Seher'in zoruyla almıştım.

" Eeee. ilk sen mi başlamak istersin yoksa ben mi başlayayım?" Gözlerimle kendisini işaret ettiğimde bardaktan mısırımdan bir kaşık daha aldım. Öyle olsun dercesine başını salladığında elini ceplerine koydu ve derin bir nefes bıraktı. Bu nefesi bırakışında bile altında yatan acı hissediliyordu.

" Bizim aileler düşman ailelerdi," kendi dediği şeye göz devirdi. "tabi kii de bizde." dedi. " Gerçi bu anlatacaklarım sana bir film sahnesi veya ne bileyim kurgu gibi gelecek... Hatta saçma." Yanaklarını şişirdi. Bense dikkatle onu dinliyordum. Rüzgarın esmesiyle saçım yüzümü kapatırken elimle saçımı geri attım. " Bizim aileler arasında kan davası vardı. Ve bu kan davası karşı taraftan, bizden alınan canın karşılığı alınmadan durmayacaktı. Durmayacaklardı," durdu aklına ne geldiyse uzaklara daldı. Elimdeki bardağı sessizce yanımdaki çöpe attığımda Seher'in omzuna dokundum yavaşça. Ama yavaş dokunmama rağmen irkilmiş ve hafif sıçramıştı yerinden.

" İyi misin?" Başını aşağı yukarı doğru salladı.

" Aslında benim olayım bu kadar öneli değil. Aile kavgası. Olan bize oldu işte. Geri dönüşü olmayan hatalar yaptık, geri dönüşü olmayan şeyleri yaptık birbirimize. Ama şimdi seni dinlemek istiyorum." dedi. Sonra ise ağzından bir şey gevelemişti ama duyamamıştım. Omuz silktim. Elimi ceplerimin içine koyduğumda yürümeye devam ettik.

" Bizimki hata ve saçmalıktan başka bir şey değildi." durdum. Biz mi demiştim? Başımı iki yana salladım "Biz bile değiliz aslında."

Seher'in elinde yeni, ilk defe gördüğüm künyeyi tek elinde okşadığını gördüm. " Bizim ki de hataydı. Bizim ki de saçmalıktı. Hataydı evet ama o hataların hepsi gözümüzün önünde olduğu halde yaptık, saçmalıkların hepsini bile bile aldırmadık." Aşina olmadığım bir gülümseme ile bana baktı. " Ama biliyor musun? En güzel aşklar o hataların ardından doğuyor... Ne olursa olsun." Elimi ceplerime soktum. Önümüzde bulunan banka ilerlediğimde Seherde arkamdan geliyordu.

" Hatalar, saçmalıklar acı doğurur," Bedenimi bankın soğuk tahtalarına bıraktım. Sırtımı arkama yasladığımda ayaklarımı kendime çektim. Önümde içindeki canlılara yuva olan hafif hafif dalgalanma olan denize baktım. Seher etrafına baktığında yanıma kuruldu. " Acıdan ise aşk, sevgi olmaz." diye tamamladım oturduğu saniye.

Elindeki künyeyi başından geçirdi. Boynundan geçirdiği künyeyi eliyle sıkıp öptüğünde göğsünün arasına, içine yerleştirdi. " Benim yaptığım hataları yapıyor benim gibi düşünüyorsun." yanaklarını şişirdiğinde dizimi tuttu. " Acıdan aşk olamaz diyorsun ya hani," başımı onaylarcasına aşağı yukarı salladım. " en güzel seven, en saf aşklarda o acıdan doğuyor."

" Saf şekilde seven inan sevdiğini aldatmaz. Gözünün içine baka baka ben seni sevmiyorum, seni sadece kullandım ve her defasında rol yaptım sana karşı duygularım falan yoktu demez. Dedirtmez. Ben her defasında onun yanında oldum. Yani kısmen her zaman. Kalbini kırdığımda, ona karşı dediğim laflardan her defasında pişman oldum. Ona yaptıklarımdan her defasında. Ama o..." Aklıma geldikçe sinirleniyordum. Sustum. Sustum... Ve yine sustum... Ben her defasında sustum zaten veya her zaman olmadık yerde konuştum. Şimdi ise susuyordum.

Başını iki yana salladı. " Bazen demek zorunda kalınca insan öyle bir diyor, öyle bir yapmaz dediğimiz şeyleri yapıyor ki aklın şaşar." Dedi. Yüzümü Seher'e çevirdim.

Gözlerimi kısarak." Bu dediklerini öyle bir diyorsun ki sanki bunların hepsini yaşamış ve bu dediklerinin her birini yapmış gibi." dedim.

Cümleyle aynı anda cebinden sigara paketini çıkarmış ve bir sigara dalı çıkarmıştı. Sigara dalını dudaklarına yerleştirdiğinde göğsüne yerleştirdiği künyeyi çıkardı ve iki dudağının arasında duran dala yaklaştırdığı gibi sigara dalının alev alması da bir oldu. Başımı şaşkınlıkla yana çevirip bakmış ve gözlerim kocaman açılmış bir şekilde baktığımda beni gördüğü gibi kaşlarının çatılması ve havalanması aynı anda oldu. Sigarasından derin bir nefes alıp verdiğinde dalı parmaklarının arasına aldı.

" Hediye." Diye kısa bir açıkla yapma gereği duymuştu sanırım. Ama kim böyle bir künye hediye ederdi ki? Sonra ise dudakları tekrar aralandı. Karnıma kadar çektiğim dizlerimi serbest bıraktığımda konuşmaya koyuldu. " Hem hayır tabi kii bunların hiçbirini yaşamadım." gözlerini kaçırdığında yutkundu. Birkaç insanın olduğu sahilde gezindi gözleri. Ellerimle yüzümü kapatırken bir yandan da akan göz yaşlarımı silmeye çalıştım fark ettirmeden. Bir şey diyemiyordum ona karşı. Dediklerinde acı yaşıyordu belki, belki de yaşamıyordu ama içinde bir şey vardı. Ve o şey ona çok acı veriyordu.

Başını sağa sola doğru rahatlatmak için çevirdiğinde benim tam tersim olan yönde durdu. Merakla göz ucuyla baktığı yere bakmaya çalıştım ama bir şey görememiştim. Başını bana çevirdiği an ayağa kalktı. Her iki elini benim her iki koluma yerleştirdiğinde acıtmayacak bir şekilde sıkmıştı. " Bana bak her ne yaşadığınızı tam bilmesem de sana bir abla nasihati. Pişman olacağın şeyleri yapma. Bazı şeylerin geri dönüşü yok. Ve emin ol bazen o geri dönüşü olmayan şeyleri çok bekler, çok istersin." Gözlerim dolmaya hazır bir şekilde bekliyordu. Seher başını çevirdiği de aynı yöne baktı göz ucuyla. Sonra ise geri bana döndü. " Ama geri dönüşü olmayan hataların telafisi yoktur." dediğinde omzumu son kez sıkmıştı. " Bir dahakine karşılaşmamıza kadar dediğim şeyleri dinleyip ani kararlar vermeyip seni mutlu biri olarak bulmak istiyorum." Ellerimi iki yana koyup kalktım.

" Sen nereye gidiyorsun peki? Bir sorun mu va-" sözümü devam edemeden yanımdan hemen koşup gitmişti. Şaşkınlıkla arkasından baka kaldığımda neden böyle davrandığına dair hiçbir fikrim yoktu. " Bir sorun mu var?" diye kendi kendime cümlemi tamamladım.

Yanağımda hissettiğim gıdıklanma hissi ardından elimin bir parmağının tutulup çekiştirilmeye çalışılması sonucunda gözlerini hafif aralamaya çalıştım. Dün Seher gittikten on dakika sonra falan eve gitmek için yola çıkmıştım. Gözlerimi araladığımda parmağımı çeken bir adet daha ismini koymaya fırsat bulamadığım tombiş kedi vardı. Parmağımı tutmuştu ağzıyla ve her çekişinde kuyruğu burnuma, yüzüme değiyordu ve buda gıdıklanmama neden oluyordu. Bana birden döndüğünde gözlerimin hafif aralıklı olduğunu gördüğü gibi paytak paytak ama hızlı adımlarla burnumun dibinde bitmişti. Tüyleri gözümün içine girerken vücudunu bana sürtüyor kendini sevdirmeye çalışıyordu. Gözlerimi tamamen açık ağzımla ayağını tutmaya çalıştığımda bu sefer biraz daha hızlı adımlarla üzerime atlamıştı. Başımı yastıktan kaldırıp kendimi oturur hale getirdiğimde gerindim. Dün gece Seher gittikten on beş dakika kadar sonra oradan ayrılmıştım. O kızda anlamadığım bir tuhaflık vardı. İlk gördüğüm an onda olan tuhaflığı sezmiştim.

Kediyi omzundan alıp daha fazla çıkmasına engel oldum. Kediyi yatağın üzerine zarar vermeden bıraktığında aynı saniyede de ben yataktan kalktım. Lavaboya ilerleyip işimi hallettiğimde odamın kapısını açıp koridorda ilerledim. Aşağı inan merdivenlerden inip mutfağın girişinden girişinden içeri girdim. Girdiğim an sırasıyla; Babam, annem birde ikizimi görmüştüm. Annemle babam yan yana otururken ilerleyip Ozan'ın yanına sandalye çekip masaya oturdum.

" Birazcık yemek tırtıklamaya gelmiştim ama herkesin benim gibi yemek yamyamı olduğunu beklemiyordum ikizim?" dedim ikizimin kulağına eğilerek. Ellerimi masanın üzerine koyduğumda hiçbir yemeği dökmemeye çalışıyordum. Yemeğe daha başlanmamıştı. Ve sanırım beni bekliyorlardı. Anlam vermeye çalışıyordum. Burada herkesin sabahın köründe toplanması iyi değildi.

" Seni bekledik." Ozan'ın dediği şeyin ardından annemle babam kendi aralarındaki konuşmaları bitmiş ve bize dönmüşlerdi.

Gülümsedim " Günaydın anne, baba." dedim. Aynı benim gibi bana gülümsediklerinde annem söze girdi.

" Yaran nasıl oldu? Ağrısı dinmiştir diye umuyorum?" Annem ve babamın eve geldiğimde yoktular. Yengemin yanına gitmişlerdi ve aynı günün akşamı her şeyi öğrenmiştiler kardeşim tarafından. Başımı iki yana salladım.

" İyiyim. Hiçbir sıkıntı yok." Yandan Ozan etkenine gözlerimi kısarak tehditkar bir şekilde baktım. Sağ olsun ağzından bakla ıslanmıyordu kendisinin.

" Pekala." babam sondaki a harfini haddinden fazla uzatmıştı. Elindeki çaydanlık ve demliği havaya kaldırarak " Çay ister misin?" Başımı aşağı yukarı salladım Babam önümdeki bardağa çay doldururken anneme yandan baktığını kaçırmamıştım. Kolumu önümde bağlayıp arkama yaslandım.

" Sizde bir şey var." Ozan iki elini birleştirerek masanın üzerine koydu. Gözlerini kıstı " Bize söylemeyi düşünüyor musunuz?"

Annemle babam tekrar bakıştıklarında söylemekle söylememek arasında kaldıklarını anlamıştım. Şekeri elime alıp 3 çay kaşığı şeker attım ama gözlerim her saniyesinde annem ve babamdaydı. Annem babama demesini onayladığını belirten bir baş işareti verdi. Babam ailemizde bulaşıcı olan o oflamayı çektiğinde Ozan ve benle göz göze geldi.

" Balonuzdan sonraki gün gidiyoruz." kaşlarım çatıldı.

"Nereye gidiyoruz? Aaaağ tatile mi? Çok güzel! Hemen valizimi ha-" Babam başını iki yana sallamasıyla Ozan susmuştu. Düşündüğüm şey miydi? Çay bardağını yavaşça masaya bıraktım.

" Nereye peki?" dedi bu sefer ama korkuyla, şüpheyle demişti. Yerimde dikleştim. Balo yarındı. Yarından sonraki gün mü gidecektik? Biz bugün Ela ile sözleşmiş elbiselerimizi almaya gidecektik ve bugünler son günlerimiz miydi yoksa Ela ile. Ya tahmin ettiğim şey ise?

" Taşınıyoruz." Kaşlarım çatılırken ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı. Hayır. Şimdi olamazdı. Dedim kendi kendime içimden. Gidemezdik. Annemin gözlerinin içine başımı iki yana sallayarak baktım. " Her ikiniz için iyi olacak." diye devam etti babam.

" Ha- hangi ilçe peki?" dedi Ozan kekeleyerek. Elimi boğazıma götürdüm. Nefes alamıyordum. Okulumu, evimizi, arkadaşlarımı seviyordum. Okulumu ne olursa olsun çok seviyordum ve ayrılmak istemiyordum.

" İlçe değil. İl. İzmir'e taşınıyoruz." Gözlerim dolmuş, etrafımı bulanık görüyordum. İtiraz etmek istiyordum. Ama konuşamıyordum. Birden bir çarpma sesi geldiğinde irkilerek elimi kalbime götürdüm. Ozan arkasındaki sandalyeyi iterek kalkmış elini masaya vurmuştu.

Annemler Ozan'a şaşkınlıkla bakarken Ozan masada her ikisine doğru eğildi. " Siz bizim fikrimizi sordunuz mu? Direkmen gelip karşımıza biz taşınıyoruz mu diyorsunuz? Biz gelmek istiyor muyuz diye sordunuz mu?" Ses tonunda, korku, hüzün, acı. Hepsini barındırıyordu. Ozan. Ozan'ı ilk kez böyle kızgın ve annem babama karşı gelirken görüyordum.

" İkizinin bir ayda başına geldikleri belli! Buradan ayrılmak hepimize iyi gelecek." diye bağırdı babamda bu sefer. Babamla Ozan arasında giden bakışlarım babamın haklı bile olsa gitmemek için direnmek istiyordum.

" Ya ya abim? Onun haberi var mı bundan?" Sesim titrememesi için çaba göstersem de her an ağlayabilecek bir durumdayken bu zordu.

"Haberi var taşınacağımıza." Ozan sinirle sandalyesini bir kere daha ittiğinde mutfaktan ayrıldı.

Annemle göz göze geldiğimde yalvarırcasına baktım. " Lütfen. Gitmek istemiyorum." Annem hüzünle başını iki yana salladı.

" Özür dilerim kızım. Ama her şey sizler için." Gözümden bir damla yaş yanaklarımdan boynuma doğru yol almaya başladı. Burnumu çektim.

" Benim arkadaşlarım, sevdiklerim... Herkes burada." Babama baktım. Babamla göz göze geldiğim gibi gözümden bir gözyaşı daha gözümden düşüp bu sefer koluma damlamıştı.

" Baba..." Başımı yana yatırdım. "Lütfen." bir an bana cevap verecek gibi olduğunda geri susmaya karar vermiş ve eline çay kaşığını alıp yavaşça şeker atmaya koyulmuştu çayına. Artık gözümden istemsizce yaşlar akıyordu.

Masadan hızla kalktığımda odama koştum. Kapıyı arkamdan sertçe kapadım. Gitmek istemiyordum. Hatırlarım, anlılarım, yaşantılarım... Her şeyim buradaydı. Ve ben çocukluğumu, gençliğimi bırakıp gitmek istemiyordum. Bebekliğim burada bu şehirde geçmişti. İyiliğimizi istiyorlardı. Ama anlamıyorlardı anlamayacaklardı. Benim buradan gitmem demek asla kalkamayacağım derin bir boşluğa düşmem demekti. Biri beni sarstığında uykuya daldığımı fark etmiştim. Yüzüme vuran güneş ışığı beni rahatsız ederken gözlerimi kocaman açarak ayılmayı denedim.

Karşımda bana sırıtarak el sallayan Ela'yı görmeyi beklemiyordum.

" Günaydın uyuyan güzel. Aslında ayı mı demeliydim? KIZIM BU SAATE KADAR YATILIR MI!? KALK GEÇ KALDIK." Yerimden sıçrayarak kalktım. Etrafıma bilinçsizce az çok ayık olmama rağmen stres ve telaşla baktım.

" Ne oluyor? Okula mı geç kaldım?" Bir oflama sesi duyduğumda hemen arkamda Ela ile göz göze geldim.

" He okula geç kaldık ondan üstümde bunlar var. Kızım hadi diyorum. Elbise almaya gideceğiz." Yatağın üzerine derin bir nefes alarak oturdum. Gözlerimi her iki elimle ovuşturdum. Oysaki okula geç kaldım sanmıştım.

" Çok uykum vaaaar. Sen benim yerime alışverişe gidip al olur mu? Çünkü ben yatacağım."

" Kızım salak mısın anlamıyorum ki seni? Normal alışveriş olsa sürükleyip getirirdim seni ama bunda dövmem gerekecek sanırım. Kızım yarın balo var! Hadi son güne bıraktık birde hadi kalk giyin." Balo... Doğru ya. Bu şehirdeki son günümden bir gün önceki gün olacak olan balo...

" Ben gelmek istemiyorum." deyip kendimi yatağa attım.

" Ne!? Ne demek gelmek istemiyorum? Geliyorsun." Elimden tutup çekti beni. " Kalk." O baloya gitsem hiç bir şey değişmeyecekti. Ve Ela o gün son günüm olduğunu öğrendiğinde o baloyu hayal ettiği gibi eğlenemeyecekti belki de? Elaya gideceğime dair hiçbir şey söylemeyecektim. En azından son dakikaya kadar söylemeyecektim. Belki de gitmeliydim. Belki de son saatlerimizi iyi değerlendirmeliydim.

" Tamam. Geliyorum." Beni çekiştirip kaldırmasına izin verdim.

" Böyle yola gel." Dediği şeye göz devirmeden edememiştim. Bazen davranışları erkek gibi oluyordu.

" Tamam sen aşağıda bekle üstümü giyip geliyorum." geleceğime son kez emin olmak için gözlerini kısarak bana baktı emin olduktan sonra odanın kapısını açıp odamdan dışarı çıktı.

Alışveriş merkezinde yürürken halen Aras'a şaşkınlıkla bakıyordum.

" Bana öyle bakmaya devam edecek misin Gece?" Aras sırıtıp başını bu akıllanmaz dercesine salladığında ona fazlasıyla dikkat çeken bakışlarımla kestiğimi far ettim.

Aras'ın dediğine göre o da bizimle aynı baloda olacakmış. Yani bu balo bizim okulun balosu tek değilmiş. Arasların okulu ve daha hatırlamadığım birkaç okul daha bu baloda bulunacakmış. Müdürlerin ortak olarak sonradan karar vermiş oldukları bir şey. Zaten her şeyi son dakika değiştirin bize de süpriz olsun değil mi!

" İnanamıyorum sanırım evet." Ela yandan sırıtırken bunu bana en son nasıl söylerler diye düşünmeden edemiyordum. Sahi en son neden ben bunu öğrenmiştim?

Bir mağazanın önüne geldiğimizde durduk.

" O zaman sen şaşkınlığını atlatana ve almanız gerekeni alana kadar bizde Ozan ile bir şeylere bakalım." Dediklerinde Aras Ozan'ın ensesinden tutup sürüklemesi de bir olmuştu zaten.

Ela elini havaya kaldırdığında diğer eliyle de benim elimi tutup sevinçle zıplamıştı. " Vakit gönülleri fethetmektir." Ela'nın dediği şeye benden ziyade kendisi şaşırmış gibi hemen düzeltti. " Yani şey demek istedim: Vakit bizim vaktimizdir." Bu haline güldüm. İlk başta seçim olacak dediklerinde kaçmak için bahaneler arıyordu ama şimdi gitmek için bahane arıyordu. Bu kızın sağı solu belli olmuyordu.

Mağazaya adım attığımız gibi elbiselerin güzelliklerine hayran kalmanız kesinlikle abartı olmazdı. Ela hızla gördüğü ilk elbiseyi eline aldığında benim üzerime tuttu. Ne yaptığını anlamaya çalışırken. Elbisenin nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştım bir yandan da. Düşük omuz, dolgulu drapeli straplez mini bir elbiseydi. Elbiseyi hızla ittim. Bunu o baloda kesinlikle giymezdim. Benlik değildi.

" Neden ya! Çok güzel." Omuz silktim.

" Sen giy o zaman Ela." Dedim elbiseyi işaret ederek. Yanaklarını şişirip elbiseyi geri yerine koyduğunda benden biraz uzaklaştı. Bende kendime göre elbiseyi aramaya koyuldum.

Her elbise reyonlarına baktığımda elime bir elbise aldım. Yeşil ve bedenimi saracak bir dar elbiseydi. Derin bir of çekerek elbiseyi geri yerine koydum. Arkamı dönüp Ela'nın yanına gitmek için ilerlediğim sırada Ela burnumun dibinde bitti. Elindeki elbiseyi gururla havaya kaldırdı.

" Asla ve katiyen giymem ben bunu. Başka bir şey bulacağım."

Elbisemin askılı kolunu omzuma taktığımda giyinme kabinindeki aynadan kendime baktım. Elbise, saten kumaştan yapılmış, kırmızı bir renk tonuna sahipti. İnce askılı, vücuduma tam oturmuştu. Yüksek bir yırtmaç ile dikkat çekiciydi. Parlak bir görünümü ile zarif ve şık bir tasarıma sahip bir elbiseydi. Altıma ise bu elbiseye uyacak bir beyaz sivri uç bir topuklu giyiştim. Kendi etrafımda döndüm. Elbise cidden güzeldi. Hakkını yememek lazımdı.

Kabinin dışından ses yükseldi ve bu ses Elaya aitti. " Gece. Bu geceyi orada geçirmeyi planlıyorsun sanırım?" Ama ben bunla kesinlikle Ela'nın karşısına çıkamazdım. Kötüydü. Bana yakışmamıştı.

" Sanırım sevmedim. Ben bunu çıkaracağım."

" Sakın! Sakın çıkarayım deme yoksa kendi ellerimle giydiririm tekrardan haberin olsun." dedi.

Dişlerimi stresle sıktığımda gözlerimi kapadım ve kabinin kapısını yavaşça açtım. Ardına kadar açtığımda bir tepki bekledim. Herhangi bir tepki. Bir gözümü çok çok çok az açtım. Ama beklemediğim Ela'nın yanındakilerdi. Üçü ağızları açık hayranlıkla bana bakıyorlardı. Gözlerimi tamamen açtım.

" Oha." bunu Ela öyle bir hayran olmuşçasına söylemişti ki hayran olunacak bir şey yoktu bence. Abartıydı bir kere!

" Ci- cidden oha." Gözlerim Ozan'a kaydı bu dediği şeyle. Beğendin mi dercesine şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdığımda bakışlarımı fark etmiş ve gözlerini kaçırmıştı. Yanakları da kızarmış mıydı ne? " Yani çok kötü olmuş demek istedim." Göz devirdiğimde Ela bıkkın bir şekilde ensesine şamarı çakmıştı.

Gözlerim Ozan'ın yanındaki Aras'a kaydı. Halen bir şey söylememişti. Dona kalmış gibiydi. Gözlerimi kapatıp başımı arkama çevirdim. " Yakışmamışsa söyleyebilirsin Aras. Giymemek için bahanem olur."

" Ha- hayır. Yani şey... Güzel. Lanet olsun ya!." Tekrar önüme döndüğümde Aras bir eliyle yüzünü ovuşturuyordu. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Saçmaydı. Kızarmasını gerektirecek bir şey yoktu. Ela ile Ozan şaşkınlıkla Aras'a baktıklarını fark ettim. Yani ben onların yerinde olsam bende öyle bakardım büyük ihtimalle. Aras'ı şuanda anlıyordum sanırım. " Çok güzel olmuşsun. Eminim balodaki en güzel kız-" karşısındaki Elaya kaydı gözleri büyük ihtimalle. " kızlar olacaksınız." dedi sonunda söylediğine sevinmiş gibi bir hali vardı ve ben bu haline gülmekten başka bir tepki vermedim. Üzerimdekinden kurtulmam lazımdı.

Ela bir kahkaha patlatırken, Ozan'ın yüzünde buruk bir tebessüm olduğunu fark ettim. Normalde kızması veya sövmesi gerekirdi bir erkeğin bize yaptığı iltifat karşısında. Ama sadece yüzünde bir buruk tebessüm oluşmuştu. Ve ben bu buruk tebessümün nedenini bilmenin acısını yaşıyordum. Balo günü... Balo gününden sonraki gün gidiyoruz. Aklıma babamın dedikleri geldiği an gülüşüm solmuştu. Cidden bu günü saymasak bir gün sonra gidiyor muyduk? Bu ortamı. Ela'ya baktım. Yarılırcasına gülerken bir yandan da Aras'ın omzunu çürütürcesine vuruyordu kahkahasının arasında. Aras ise isyan edercesine omzunu tutuyordu. Kimsenin yerini tutmayacak olan arkadaşlarımla son günlerim miydi?

" Sizde bir şey var." Bir anda denen şeyle daldığım düşüncelerden kendimi kurtarmama neden olmuştu. Ela ve Aras ciddi ve endişeli bir şekilde yan yana duran benle Ozan'a bakıyorlardı.

Ozanla göz göze geldiğim an içini okumuş gibi olmuştum. Söylemek istiyordu. Gideceğimizi onlara söylemek istiyordu ve bu isteğini gözlerine bakarak anlamıştım çünkü bende istiyordum. Bende söylemek istiyordum. Ama vedaları sevmezdim. Gideceğim gün görürdüm belki son gün. Kısa... Kısa bir vedalaşma yaşanırdı ama şimdi üzülmek istemiyordum. Sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi eğlenmek istiyordum.

"Hayır tabiki de hiçbir şey yok. Bu nereden çıktı şimdi böyle?" Dedim gülümseyerek. Gülümsüyordum ama içim kan ağlıyordu. Gülümsüyordum ama gülümserken ölüyordum. Neden söylemiyordum? Veya her neyse ya. Söyleyince ne değişecekti. Konuşmalarına fırsat vermeden konuşmaya atıldım. " Neyse ben şu üzerimdeki," Üzerimi gösterdim. " şeyi değiştireyim. Sonrada eve gideriz.." Uzun yere sürünen kısmı elimle kaldırıp hızla kabine girip üzerimi değiştirmeye koyuldum.

Elimdeki çantamı kumun üzerine fırlattım. Aldıklarımızı eve bırakmıştık sonra ise zorla hayatım boyunca ilk defa bu kadar gelip kendimi kaybettiğim yere, sahil kenarına gelmiştik. Kendimi kumun üzerine bıraktım. Diğerleri de benim gibi kumun üzerine kendilerini bırakırken sadece Aras etrafına, yani yere aslında bir şeyler ararcasına bakıyordu. Kısa bir süre sonra topladığı taşları gelip önümüze yığmıştı.

Önüme dökülen taşlarla hayali bir bakışma yaşamıştık. " Bunlar ne?" dedim önüme yığılmış taşlardan birini elime alıp denize fırlatarak.

" Taş." Sabır dilercesine başımı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım.

" Onu biliyoruz Aras. Ne yapacaksın bunları?" Dikkatimi yine onlara verdim.

Aras Ela'nın dediği şeye karşı elini saçlarına atıp arkaya savurmuştu saçlarını. Eğilip yerden bir taş aldı. " Denizde taş sektirmeyi biliyorsunuz değil mi?" Cevabını bile bile alayla sorduğu soruyla bize arkasını dönüp iki üç adım atıp denize daha çok yanaştı. Yaklaşık iki adımlık bir mesafe bıraktığında deniz ile kendi arasında taşı havaya kaldırdı. " Gece'nin bıçaklandığı gün hiç orda olmamalıydık. Belki o zaman bu yaşananların hiçbiri yaşanmazdı!" bağırarak söylediği şeyden sonra taşı denize var gücüyle fırlatırken taş denizin üzerinde tranboline fırlatılmış gibi birkaç kez sektikten sonra denizin derinliklerine batmıştı.

Rahatlamış gibi omuzları çökerken ilerleyip kendini bizim yanımıza bıraktı. " Pişmanlıklarınız veya içinizde tutmak istemediğiniz, tutarken sizi yiyip bitiren düşünceleri böyle bağırıp bir taşla birlikte sonsuzluğa yollayabilirsiniz." Ela hızla önümden bir taş alıp ayağa kalktığında arkasını silkeledi.

" O zaman sıra bende." Arkasını bize dönüp Aras'ın az önce aynı şekilde deniz ile arasında bıraktığı mesafeyi bıraktığında durdu. Biz ise onu bekledik.

Başımı yanıma oturan Aras'a çevirdim. " Peki senin sonsuzluğa yolladığın şey neydi? Pişmanlığın mı? Yoksa içinde tutmaktan bıktığın, içinde tuttukça seni yiyip bitiren bir düşünce mi?" Dedim sadece Aras'ın duyabileceği bir şekilde. İki kolumdan destek alarak iyice ona döndüm. Başını bana çevirdiğinde yüzümüz arasında bir karış mesafe olması boşluğuma gelmeme neden olmuş ve kalp atışlarımın aniden hızlanmasına neden olmuştu. Gözlerini kısa süreliğine gözlerime dikerken geri kaçırıp başını önüne çevirdi. Aramızda yine hatırı sayılır bir mesafe oluşurken derin bir nefes verdim. Tekrar eskisi gibi oturduğumda bacaklarımı karın hizama çektim.

" Her ikisi de."

Ela taşı havaya kaldırdı. " Çağlanın oturduğu sıranın vidalarını sökmekten asla pişman değilim. Sadece yarın başıma bu olay yüzünden ne gelebileceğini düşünmekten içim içimi kemiriyor!" Ağzım açık kalırken diğerlerinde benden fakı olmadığını fark ettim. Bunu ne ara yapmıştı? Sence tek sorun bunu ne ara yaptığı mı? Kızım siz arkadaş ortamı alarak kafayı yemişsiniz! Kafayı isteyerek yemedik ama iç ses hakkımızı yeme. Yani kafayı yediğinizi kabul ediyorsun? Evet ediyorum ama ben kafayı yediysem sende benim parçam olduğunu unutma ben neysem sende o sun. Alındım ama. Ben beyinsiz miyim?

İçimden iç sesime söverken bu sever Ozan kalktı ayağa. Önümde eğilip yerdeki taş dağından bir taş alıp kıyıya olabildiğince yanaştı. Taşı az önce Ara ve Ela gibi kaldırdığında ağızından dökülenleri duymamak için yalvara bilirdim.

" Futbol maçında bilerek karşı takım oyuncusunu sakatladığıma çok pişmanım. Keşke... Keşke daha iyi sakatlasaydım da aldığım cezaya değseydi!!" Taşı var gücüyle fırlattığında taş suyu boylamıştı. Ozan kısa bir süre öyle durduğunda önünü yine bize döndü dönmesiyle yanımda şaşkınlıkla dikilen Ela'nın ağzından tek bir kelime dökülmüştü. Ama şuan ki halimizi anlatan bir kelime

" Çüş!"

Oyun kısa süre daha böyle dönerken kaç kere aynı başa döndüğümüzü saymamıştım bile. Önümde tam üç taş kalırken sıra tekrar Ozan'a dönmüştü. Ozan eğilip taşı aldı. İlerleyip kıyının hizasına geldiğinde taş havaya kaldırmadı bu sefer. Şuana kadar taşı kaldırmaya ilk defa tereddüt etmişti ve bu gözümden kaçmamıştı. Daha doğrusu gözümüzden.

" Ben..." Durdu. Gözüm ellerine kaydı. İkizim kendini çok kasıyordu şuanda. " Ben..." Taşı havaya kaldırdı sonra ise var gücüyle bağırması bir olmuştu. " Sikerim mantığı. BEN ELAYI SEVİYORUM." Taş havada baya ilerlerken denize denizin sonsuzluğunda kendine yer bulmuştu.

Ozan'ın dediği şeye şaşırmayan tek bendim. Çünkü ikizimi bir tek ben anlardım. Ela'yı sevdiğini bir tek ben anlardım. Ela dönmüş bir şekilde telefonuna baka kalırken duyduğu şeyi anlamaya, hayal görüp görmediğine inanmaya çalıştı kısa bir süreliğine. Biliyorum... Bende aynısını yaşamıştım. İnanmamıştım. Ama meğersem ben öyle sanıyormuşum. Kalbim ne kadar onla birlikte olduğumuz sözde bana aşk itirafı yaptığı zaman ona ait değil desem de benle aynı fikirde olmayan bir kalbim varmış. Sonradan haberim oldu.

" Kardeşin hızlı çıktı." Aras'a cevap vermeye yelteneceğim sırada Ozan yanımıza gelmek yerine tam tersi yönüne bize ters düşen çıkışa ilerledi hızla.

Ağzım açık Ozan'a baktığımda ilerlemeye devam etti aynı hızla. Ela aynı şekilde donmuş bir şekilde Ozan'ın arkasından bakarken eğer kardeşim arkasını dönüp tekrar gelmezse doğru düzgün konuşacakları bir tek bugün kalıyordu. Yarın balo vardı ve düzgün konuşma fırsatı bulamayacaklarına emindim. Ve... İkizime kaydı gözlerim yine. Ve geri dönecek gibi durmuyordu. Tek çare kalıyordu.

" Ela. Senin de onu sevdiğini biliyorum. İkinizin birbirinize nasıl baktığınızı, nasıl davrandığınızı biliyorum. Ama siz hiçbir zaman bir birinize açılmadınız," oturduğum yerden kafamı kaldırıp Elaya baktım o da aynı şekilde bana baktı. " ve şimdi biri açılma cesareti bulunduysa bunu kaçırma. Hem... Yarın veya sonraki günler neyin nasıl olacağı belli değil." Bu sefer göz kırpıştırarak bana baktığında arkamdan bu duruma tahammül edemediğini anladığım Aras bağırarak konuştu.

" Kızım koşsana! Adam gözden kaybolacak!" Ela başını iki yana sallayarak sanki bir kabustan uyanmış gibi etrafına baktığında Aras Elaya çıkışı gösterdi işaret parmağıyla Ozan'ın şuan çıkmak üzere olduğu çıkış.

Ela telaşla Aras'ın gösterdiği yere baktı. Dona kaldığı dakika elinden düşen telefonu hızla yerden alıp koşarak çıkışa ilerledi. Şahsen şu dakikadan itibaren ne olur hiçbir fikrim yoktu onlar için. Derin bir nefes alıp verdiğimde kendimi kumun üzerine bıraktım.

" Sence ne olacak?"

" Hiçbir fikrim yok." diye ağzımın içinden mırıldandım.

Üzerime kum döküldüğünü fak ettiğimde izlediğim gökyüzü manzarası kum taneleri yüzünden bozulmuştu. Öksürerek hızla oturur hale geldiğimde Aras elindeki kumu yere döktü. Gerçi ne kaldıysa hepsini üzerime dökmüştü. Saçıma ve üzerime gelen kumları sinirle silkeledim.

" Aras amacın ne ya!?"

" Sıra sende." Gözlerimi kırpıştırarak baktım.

" Ne demek bende? Oyun bitti ya?" Önümde duran bir taşı işaret etti.

" Daha bir taş kaldı ve sen katılmadın hiç doğru düzgün."

Omuz silktim. Ayağa kalkıp üzerimdeki kumlardan tamamen arındığımda yerdeki telefonumu aldım. " Bir dahakine." deyip telefonu cebime koydum.

Aras hızla yere eğilip elimi tutup açtığında elime bıraktığı sertlikten anladığım kadarıyla son taş bendeydi. " Kuralı söylemeyi unuttum mu ben?" dedi.

Kaşlarım çattım " Ne kuralıymış o?" Taşı avucumda tam tuttuğumda emin olduğunda kapadı. Bende tuttum.

Gözlerimin içine bakarken elini elimden geri çekti. " Oyun taşların hepsi bitince biter. Bitinceye kadar oynanır." Alayla güldüm.

" Bunu şuanda uydurdun Aras." Dedim göz devirerek. Aynı ciddiyetle bana bakmaya devam ettiğinde şimdi uydurmamıştı. " Bunu şimdi uydurmadın?" Dedim soru sorarcasına. Başını iki yana salladığında denizi gösterdi.

En derininden bir of çektiğimde elimdeki taşa baktım. Son taş. Son taş bendeydi. Derin bir of çekerek gözlerimi kısarak Aras'a baktım. Buraya gelemem hataydı!

Arkamı dönüp denize doğru ilerledim. Durup önümdeki koca denize batım. O an aklımda bir anı canlandı.

" Gece!" Sesi duymamazlıkdan geldim. Sinir ve utanç vücudumu sarmıştı.

Onlar yalan mıydı? Bir insan annesinin hakkında nasıl yalan söyler? Bir insan nasıl bu kadar tiksindirici ola bilirdi? Sahili ucu bucağına koşarcasına yürüdüğümde sonuna gelmiştim önümde sadece gide bileceğim bir tek iskele kalmıştı. Rüzgar eserken ceketime sarıldım. Kış kendini gösteriyordu. Arkama kısa bir bakış attığım da Emir'in hızlı adımlarla geldiğini gördüm. Niye geliyordu? Kim sanıyordu kendisini?

" Gece! Nereye gidiyorsun! Lanet olsun ağzımı açtığım saniyeye." İskeleye çıkmıştım. Yolum kalmıyordu. Arkamı döndüm. Gelmemesi için elimi kaldırdığını hatırladım

" Gelme! Yalancının tekisin! " Ben ona yazmış ola bilirdim ama o benle oynayamaz, yalan söyleyemez diye içimden geçirmiştim. Ellerini iki yana kaldırdı.

" Tamam gelmiyorum bak durdum burada! Ne yaptım ben Gece Allah aşkına ya?" Geri gittim. Her gittiğimde daha da yakınlaştı ama bu sefer yüzündeki geçen duyguları okuyamıyordum." Ben... Eğer o zaman söyleseydim-" Sözünü kestim.

" Ne zamandır biliyorsun?!" Derin bir nefes aldı. Gözlerini gözlerime dikti.

" Müdür yardımcısının ikimizi odasına çağırdığı günden beri." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hep mi biliyordu?. Hep. Geri gitmeye devam ettim.

" Neden söylemedin? Neden benle oynadın!? Her yaptığın şey bu benim anonim olmam yüzünden miydi?" Boğazıma bir yumru oturduğunda derin bir nefes alıp verdim. " A- annen? O da mı yalandı. Odamı bana söylediğin bir yalandı?" Dedim. Gözleri büyüdü. Gözerini bu sefer çok net okuyabiliyordum; acı, kızgınlık, pişmanlık. Adımlarını emin bir şekilde attı bu sefer. Durmadan. Ben ise korku diyemeyeceğim bir şekilde geri gitmeye başladım.

" O..." Yutkundu. " benim sahip olduğum en değerli üç şeyden biriydi. Ben onu kurtaramadım anladın mı!" Diye bağırmıştı ister istemez. Gözlerini kapadı. Daha sakin bir şekilde. " Bak şuanda arkandaki deniz. Herkesin sevdiği deniz, ağzından düşüremediği deniz. Benim sevdiklerimi elimden aldı anlıyor musun!?" Arkamdaki denize baktım ister istemez. Annesi burada mı ölmüştü. Nasıl? Yüzümü acı kapladı? Başımı iki yana salladım. Uca gelmiştim. Bana daha da yaklaştığında başımı iki yana salladım.

" Gelme."

" İskelenin ucundan uzaklaş." Dedi. Başımı iki yana salladım.

" Çok üzgünüm annen için." Boğazım doldu. Ağladı ağlayacaktım. Burnumu çekm. " Bilmiyordum. Ben... Böyle bir şey söylemek istemezdim. Annenden seni vurduğum için özür diler-" Sözüm yarıda kaldı ama bu sefer Emir yüzünden olmamıştı sözümü devam edememem. Ayağım takıldığı gibi dengemi kaybettiğimde ağzımdan tiz bir çığlık koptu.

Başımı hızla iki yana salladım. Kâbustan uyanmış gibi kalbim hızla atarken o anı sanki bir kere daha yaşamıştım. Bu anıları görmeyi bırakmalıydım.

Taşı havaya kaldırdığı da gözümden bir damla yaş düştü bu birkaç ay olduğu gibi bir damla daha düşmüştü.

" Aşk denen şey sadece masallarda güzelmiş! Gerçek hayatta sonunu bile bile kumar oynamak! Ve ben o kumarı bile bile kaybettim!"

_____________________

Yeni bölüüüüüüüüm

Lütfen yorum yapın

Bol bol yorum yapmayı unutmayın 10bin kelime olduğu için bu bölümü böldüm. Ve bu bölüm 5bin kelimeydi.

Umarım sevmişsinizdir.

Yeni bölüm yarın gelir diye umuyorum.

Seviliyorsunuz 💞 💕

Bölüm : 09.01.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...