
Yeni bölüm. İyi okumalar dilerim.
Umarım severek okursunuz.
Oy sınırları belli
Onlar müdür yardımcısının arkasından giderken, arkada tüm öğrenciler olarak olayın şokuyla kalmıştık. Arkadan birinin "Aha şimdi boku yemediler mi?" demesiyle herkesin kafası, sesin geldiği yöne çevrildi. "Ne, yalan mı?" dedi sesin sahibi.
Daha fazla durmayıp sınıfa doğru yürüdüm. Ela da bana eşlik ederken, bu kavganın nedenini deliler gibi merak ediyordum. Ama engellemiştim kendimi. Engeli kaldırmak yüzsüzlük olacaktı. Kaldırsam da ne diyecektim ki? Neden kavga ettiniz mi diyecektim? Kafamdaki soruları kenara koyup merdivenlerden çıkmaya başladık.
"Naneyi yediler bu sefer gerçekten," dedi Ela, bir yandan yürümeye devam ederken.
"İşin içinden sıyrılırlar yine," dedim. Sıyrılırlardı. Buna emindim. Yani birebir...
"Bu sefer hiç sanmıyorum." dediğinde sınıftan içeri girdik.
Kimse gelmemişti daha. En arka tarafta duvar tarafındaki sıramıza oturduk.
...
Tam tamına iki ders bitmişti ve olayı kimse bilmiyordu. Ve ben meraktan çatlıyordum. Hiçbirinden ses çıkmıyordu. Yazsam ne olurdu sanki? Etrafıma baktım. Sınıfta kendi halinde birkaç kişinin takıldığını gördüğümde telefonu sıranın altında yerleştirdiğim yerden çıkardım.
"Napıyorsun? Görürlerse alırlar," dedi Ela. Kafamı yanımdaki Ela'ya çevirdim.
"Görmezler," dedim.
Mesajlara girdim. Engeli kaldırdım. Ama bir şey yazamadım. Klavyeyle bakıştık bir süre. Bir süre dediğim de 3 dakika.
Anonim: Kavga ettiniz.
Anonim: Yine.
Anonim: Neden?
Anonim: Bu kadar büyük bir kavga neden?
Anonim: Ne olmuş olabilir?
Anonim: Ama en çok merak ettiğim şey ne biliyor musun?
Anonim: Bu sefer hangi cezayı aldığınız.
Anonim: Bu defa kesinlikle sıçtınız.
Birkaç dakika bekledim. Çevrimiçi dahi olmayınca mesajlardan çıktım. Telefonumu tekrar eski yerine gizlediğimde Ela'nın bana sorgulayıcı bakışlarından birini yollamakta olduğunu gördüm.
"Yine ne işler çeviriyorsun, Gece?" dedi yönünü bana çevirerek.
"Hiç. Yani bir şey çevirmiyorum," dedim.
İki kolumu birleştirip sıranın üzerine koyup başımı da kollarımın üzerine yasladım. Uykum yoktu. Sadece iki dakikada gözlerimi kapatmam lazımdı. Gözlerimi kapatmamla gelen bildirim sesiyle yerimden sıçradım. Sessize almamış mıydım? Lanet olsun. Etrafıma baktım, aceleyle kimsenin fark etmediğini gördüğümde derin bir nefes verdim. Telefonu temkinlice yerinden çıkartıp sıranın altından gizlice gelen şeye baktım.
İki bildirim gelmişti. Biri annemdendi. Bir diğeri ise... Ne! Ciddi. Bakmayacağımı düşünüyordum. Emir'den gelmişti.
Anneminkini açtım ilk.
Komutanım: Okuldan sonra direkt eve gelin. Misafirliğe gidiyoruz.
Annemin yazdığı şeyle kaşlarımı çattım. Misafirlik? Yine mi? Bu sefer hangi arkadaşı çok merak ediyorum, daha doğrusu.
Ben: Misafirlik? Kime gidiyoruz?
Komutanım: Sema'lara.
Yazdığı şeyle anında gözlerim pörtlekleşti. Sema'lar? Hayır ya, olamaz. Sema, Toprak'ın annesiydi. Sema ablayla bir derdim yoktu, hatta aşırı iyi biridir. Bazen ben bile böyle kişilerden bu çocuk nasıl çıktı diye düşünmeden edemiyordum.
Ben: Ben gelmiyorum. İkizimi ise bilemem, gelir o kesin.
Komutanım: Gelmiyorum ne demek? Geliyorsun tabii ki de.
Ben: Anneee. Gelmiyorum işte, ne yapacağım ben orada?
Komutanım: Anneye karşı gelinmez. Geleceksin dediysem geleceksin.
Komutanım: Seni yemiyorlar ya.
Yemiyorlardı. Ama kendilerini pek sevdiğim söylenemezdi.
Ben: Anne ya...
Komutanım: Gece. Geleceksin dedim. Davet etmişler ailece.
Ben: İtiraz etsem de aynı değil mi?
Komutanım: Evet.
Ben: Tamam.
Komutanım: Erken gelin. Okuldan sonra bir yere uğramayın.
Komutanım: O salak kardeşine de söyle, sakın okul çıkışı sahaya gitmesin. O da geliyor.
Ben: Tamaaam.
Ben gitmek istemiyordum. Oraya zaten yeterince yüzünü görüyordum okulda. Okul sınırları dışında da görmek istemiyordum. Ama sonuç; görüyoruz. Diğer bildirime bastığım gibi telefonumun elimden alınması bir oldu. Şaşkınlıkla telefonumu alan şahsa bakarken, okulun "pick me" kızlarından Çağla olduğunu gördüğümde göz devirmeden edemedim.
"Demek ki telefonunu vermedin," dedi sondaki kelimesini haddinden fazla uzatırken. "Telefonu vermen gerektiğini bilmiyor musun?" dedi, "Bakalım bunu müdür yardımcısı öğrenince ne olacak," dediğinde sinirle dişlerimi sıktım.
"Asıl birinin telefonunu izinsiz elinden aldığını görünce ne yapar, sen düşün." Ela'nın bunu söylemesiyle hak veriyor gibi kafamla hemen yanımı gösterdim. Ela'ya doğru bir adım attığında.
"Sen kime karışıyorsun lan? Avukatı mısın?" deyip bir adım daha attığında ayaklandık. Ela'nın önüne geçtim direkt.
"Asıl sana ne oluyor? Veriyorsan ver telefonu müdür yardımcısına! Vermiyorsan yürü git!" diye sesimi yükselttim. Arkadan "Oyyyyy!" diye sesler yükselirken Çağla sinirle etrafa baktı. "Görürsün," gibisinden bir kafa hareketi yaptıktan sonra sınıftan çıktı.
"Kafası yok. Bak, yemin ederim yok. Herkese iyi davranmaya çalışırken buna davranasım gelmiyor," dedim sinirle.
"Pollyanna olmana gerek yok. İyiye karşı iyi, kötüye karşı kötü olmak gerekiyor," dedi Ela.
Sinirle yerime oturduğumda aklıma telefonumun mesajlarda açık kaldığı geldi. İnşallah bakmamıştır. İnşallah bakmamıştır. İnşallah bakmamıştır.
Yan sıradan kıkırdama sesi geldiğinde sinirle başımı o yöne çevirdim, "Kardeşim bu sefer gerçekten de sıçtın." Bazen kardeşimle aynı sınıfta olmaya dayanamıyordum. Aynı şimdi de dayanamadığım gibi. Parmağımı sinirle kardeşime doğru salladım.
"Bak sinirlerimi bozma. Sonu kötü olur," dediğimde içeriye 9. sınıf olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk girdi. Etrafa kısa bir bakış attı. Sonra gözleri beni bulunca.
"Gece abla. Müdür yardımcısı seni çağırıyor odasına," dedi. Tamam dercesine başımı salladığımda sınıftan çıktı. Ben de suçluyordum çocukları zorbalık yapıyorlar diye. Bazen cidden yapmak gerekiyormuş.
"Bu kız işsiz," dedi Ela.
"Kolay gelsin canım kardeşim," Ozan'a sinirle bakıp sıradan kalktım.
Sıradan kalkıp kapıya doğru ilerlediğimde arkamdan Ela'nın da geldiğini görünce durdum.
"Sen nereye?"
"Ben de geliyorum seninle," dedi.
"Gerek yok, bekle, iki dakikaya gelirim zaten," dedim.
"Ben de ge-" sözünü kestim.
"Hayır," dediğimde bu sefer gelmedi.
Annemle mesajlaşırken yakalansaydım. Neden? Neden?
Kapıdan çıkıp merdivenlerden aşağıya inerken son duyduğum, Çağla'nın önünde duvara yaslanmış şekilde arkamdan "Sakin ol! Kendini batırma sakın," deyişiydi.
Çıkarmayacaktım. Lanet olası mesajı yazmaya kalkmayacaktım.
Son basamağı da indikten sonra müdür yardımcısının odasının önünde durdum. Hiçbir şekilde bu odaya girmeyen ben, bugün bu odaya hiç ummadığım bir şekilde gidiyordum.
Derin bir nefes alıp verdim. Kapıyı çaldığımda müdür yardımcısının "Gir," demesinin ardından kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Kapıyı arkamdan yavaşça kapatıp başımı eğip bir suçlu gibi müdür yardımcısının masasının önüne geçtim. Suçluyum zaten.
"Senden hiç beklemezdim, kızım," dediğinde yüzümü müdür yardımcısına çevirdim, ne kadar istemesem de. "Herkesten beklerdim. Ama senden beklemezdim," dediğinde kendimi kötü hissettim. Bir öğretmenin karşısında mahcup bir şekilde durmak böyle bir şey miydi? Hiç gelmemiştim yediğim haltlar yüzünden. Bir daha da olmayacaktı. Umarım.
Stresten ellerimle uğraşırken kapı çaldı. Kafamı o yöne doğru çevirdiğimde kaşı patlamış bir şekilde içeri girmesiyle kim olduğunu anlamam uzun sürmedi.
______________________
Ve bölüm sonu.
Sizce içeri giren kişi kim?
Sorduğum sorunun birden fazla cevabı olması kfmfmcmf
Çağla karakterine beslediğiniz duyguları buraya emoji olarak birkabilirsiniz
Ve hep sormaya devam edeceğim şey; diğer bölümlerde ne görmek istersiniz?
Diğer bölümde görüşmek üzere olsun o zaman
Seviliyorsunuz 🫶🏻
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 226.87k Okunma |
14.8k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |