
İyi okumalar dilerim <3
Umarım severek okuyorsunuz dur.
Neyse sizi oyalamadan bölüme geçiyorum.
Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın lütfen :)
_________________
"Hocam beni çağırmışsınız." dedi. Evet, bu Emir, diğer adıyla Otizimli lider. Kapıdan içeri birkaç adım daha attığında arkasından kapıyı kapattı.
Bir anlık bakışlarımız kesiştiğinde, yüzünde bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi bir ifade belirdi. Hemen önüme döndüm. Bu çocuğun burada ne işi vardı?
"Seni çağırmadığım gün, çağırmadığım saat var mı, canım oğlum benim? Varsa söyle, ben de bileyim." dedi müdür yardımcısı. İstemeden kendi kendime sorduğum soruya cevap vermişti. Doğru. Gelmediği bir gün ya da saat var mı, ben de merak ediyordum. "Geç şöyle oğlum Gece'nin yanına." dediğinde, insanın stres altında nasıl ecel terleri döktüğünü yeni anlamaya başlamıştım.
Emir'in kısa süreliğine kıpırdamadığını hissetmiştim; bu da uzun sürmemişti. Birkaç adımla yanıma geldiğinde müdür yardımcısının kınayıcı bakışları üzerimizdeydi. Şimdi ne yapmıştık?
Belli değil mi?
Her zamanki gibi yine konuşuyorsun işte, iç ses.
Ellerini masaya koyup bize doğru öne eğildiğinde önce bana sonra yanımdaki şahsa döndü bakışları. "Oğlum. Sen daha iki ders önce odamda kavga yüzünden yanımda değil miydin?" dedi sinirle. Emir onaylarcasına kafasını salladığında, "Bari bir ders daha bekleseydin be oğlum. Senin yüzünden başkalarına zaman ayıramıyorum." dedi. Bunu sinirle mi söyledi, anlamamıştım açıkçası. Ama Emir'le hocanın aralarındaki bu gitgelli dinamiklerinden, birbirlerini anlama biçimlerinin bayağı iyi olduğu belliydi.
"Evet. Şimdi asıl konumuza gelirsek." dedi. "Telefonlar okula geldiğinizde herkesinkiler toplanıyor, değil mi?" dediğinde, kafamı belli belirsiz aşağı yukarı salladım. Emir ise tepki vermedi. Mesajlaşırken yakalanmıştım. Ama o neden buradaydı, bilmiyordum. Ve sadece ikimiz. İnşallah anonim olduğumu öğrenmez.
"Peki, bildiğinize göre, yaptığınız şeyin de farkındasınızdır." dedi. Sonra arkasındaki koltuğuna oturdu. Kafasını kaldırıp bize baktığında bana doğru dönüp, "Bazen insan beklemediği şeyleri de beklemeliymiş, değil mi kızım?" dedi imalı bir şekilde. Bir şey diyemiyordum. Haklıydı. "Seni seviyorum, kızım. Akıllı ve uslusun. İlk olduğu için bu defalık bir şey demiyorum." Derin bir nefes aldığımda rahatlamıştım, ne yalan söyleyeyim. "Ama sana gelirsek oğlum." dediği an Emir'in yüzüne çaktırmadan bir bakış attım. Hiç kıpırdamıyordu. Korku, merak, hüzün... Aksi takdirde çok rahattı. "Bugün bir kavga yüzünden ceza alıyordun. Her zaman bir kavga yüzünden buradasın. Ceza almaman için elimden geleni yaptım. Tabii ki bu seferlik." Avuç içlerim gereğinden fazla terliyordu. "Bu hafta olacak basketbol maçına girmiyorsun." dediğinde Emir'in yüzüne doğru başımı çevirdim. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Rahat halinden eser kalmamıştı. Mesajlaşırken söyledikleri geldi aklıma bir an: Anladığım kadarıyla basketbol onun kırmızı çizgisiydi.
"Bitti mi?" dedi boğuk bir sesle. Evet, sadece "Bitti mi?" ağzından çıkan tek kelime buydu.
"Bitti." Müdür yardımcısı konuştuğu an kapıdan çıkmıştı bile.
Zorla belli belirsiz bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve izin istercesine, ben de çıktım arkasından.
Saygısızlık etmek? Tabii ki değil. Annem görebilir.
İç sesime aldırmadan merdivenlerden alt kata indim. Spor salonuna. Kafamın dikine gidiyordum. Ve bu diklik bir gün başıma çok büyük işler açacaktı; bunu da biliyordum.
Spor salonunun önüne geldiğimde kapıyı yavaşça ittirip seyirci koltuklarının arasından geçtim. Aşağıdan gelen top sesiyle kafamı basketbol sahasına çevirdim.
Oradaydı.
Elindeki topu yere sektirip potaya doğru ilerledi. Sonra kavrayıp potaya attığında gözlerinin kan çanağına döndüğünü fark ettim.
Ben buraya neden gelmiştim?
Kalbim deli gibi atarken, seyirci koltuklarının arasında, bir kez daha topu potaya attı. Gitmeli miydim? Kısa bir anlığına bakışlarımı tekrar oraya çevirdiğimde dikkati elindeki topundaydı.
Bence gitme. Hatta bence değil, bizce olsun; gitmeyelim. Niye gidiyorsun ki zaten? Bırak sinirini atsın. Vallahi döver bizi bu.
Haklı olmana bazen kızıyorum. Ama haklısın. Dövme konusunda değil tabii ki. Benim elim armut toplamıyor sonuçta. Sinirini atmalı, sakinleşmeliydi.
Arkamı dönüp yürümeye başladığım sırada, "Niye geldin?! Ve niye gidiyorsun?" diye bağırdığını duyduğumda adım atamayacak durumdaydım, ama yine de durmadım. Duymamazlıktan geldim.
Neden gelmiştim ki zaten?
Spor salonundan çıkıp yukarı kat merdivenlerini çıktığım sırada bir el kolumdan tutup beni köşeye çektiğinde, bağırmak için hamle yaptığım sırada ağzımı kapattı. Korkudan kapattığım gözlerimi aralamayı akıl ettiğimde karşımda gördüğüm kişiyle ufak çaplı bir şoka girmiştim.
Gökay?
____________________________
Ve bölüm sonu...
İyi okumuşsunuzdur umarım. Bölümler kısa ilk 7 bölüme kadar.
Bundan sonrası duruma göre uzun yazarım. Uzun ve texting olur
Gökay ne alaka diyenleri duyar gibi oldum. Diyer bölümlerde göreceğiz.
Ve sormadan geçmek istemediğim şey; diğer bölümlerde görmek istediğiniz şeyler nedir?
Diyer bölümlerde görüşmek üzere olsun o zaman
Oy vermeyi unutmayın...
Öpüldünüz ( ˘ ³˘)♥
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 226.87k Okunma |
14.8k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |