

26. BÖLÜM: FIRTINA DAĞININ FURYASI
Fırtına Dağı’na yapılan yolculuk, kızlar için çok önemli bir adımdı. Selin’in kadim melek gücünü kazandığı ve artık gücünün zirvesine ulaşması, diğer arkadaşlarını da cesaretlendiriyordu. Ancak Selin, ailesiyle biraz vakit geçirmek için Fırtına Dağı yolculuğuna katılmayacaktı. Bu sefer, Melda, Lale, Defne ve Sude, zorlu yolculuklarına yalnız çıkacaklardı.
Fırtına Dağı, her zaman zorlu, karla kaplı ve rüzgarlı bir yerdir. Rüzgarın hızı, karların düşüşü ve hava koşulları, dağa gidişi neredeyse imkansız hale getiriyordu. Ancak bu, Defne’nin doğup büyüdüğü yerdi, ve onun liderliğinde kızlar, bu yolculuğa çıkmaya kararlıydılar. Her biri, güçlü bir şekilde hazırlıklarını yapmıştı; kar kıyafetlerini giyip, karla kaplı bu zorlu yola doğru ilerlemeye başladılar.
Fırtına Dağı’na tırmanırken, yol giderek daha zorlaşıyordu. Yoğun kar, rüzgar ve zirveye yakın kararmaya başlayan gökyüzü, her adımı daha tehlikeli hale getiriyordu. Ancak Defne, sürekli olarak grubu yönlendiriyor, yol boyunca karşılaştıkları her zorluğu birlikte aşmaları için cesaretlendiriyordu.
Fırtına Dağı’na yaklaştıklarında, karşılarına beklenmedik bir tehlike çıktı. Kara Orman yaratıkları, dağa saldırmıştı. Büyük ejderhalar, yılanlar ve yaratıklar her taraftan çıkıyor, melekleri avlamak için dağa doğru ilerliyorlardı. Yaratıkların gücü, Fırtına Dağı’nın savunmasına karşı bile fazlasıyla güçlüydü. Melekler, yaratıkların saldırılarına hızla karşılık verdiler. Kızlar, Defne’nin liderliğinde her bir yaratıkla savaşıyor, dağa ulaşmak için zorlu mücadelelerine devam ediyorlardı.
Ancak bu sırada Defne’nin gözleri, kaybolan her melek ve yıkılan her evin ardından hüzünle parlıyordu. Fırtına Dağı, savunmalarına rağmen hızla yok oluyordu. Her savaş daha da büyürken, Defne’nin güçleri de tükenmeye başlamıştı. Kızlar, her bir yaratıkla mücadele etmek zorunda kalıyor, Fırtına Dağı’nın koruyucu güçleri de yavaş yavaş tükeniyordu.
Şehirlerine ulaştıklarında, büyük bir yıkım vardı. Dağın güçlü melekleri, kara orman yaratıklarının saldırılarından dolayı büyük zararlar görmüş ve şehirleri neredeyse yok olmuştu. Defne’nin doğup büyüdüğü yer, neredeyse tamamen harabe haline gelmişti. Şehirdeki melekler, Defne’yi görünce sevinçle karşılık verdiler, ancak savaşın son bulmadığını biliyorlardı. Kara Orman yaratıkları çok acımasız ve vahşi, onları durdurmak neredeyse imkansızdı.
Fırtına Dağı’ndaki melekler, Defne’nin liderliğinde savunmayı sürdürdüler. Melda, Lale, ve Sude, halkı korurken, Defne tüm gücünü ortaya koyarak savaşmaya devam etti. Fırtına Dağı’nda büyük bir savaş yaşanıyordu. Dağ halkı, melekler ve yaratıklar arasında kıran kırana bir mücadele devam ediyordu. Kızlar, savaşın akışını değiştirmek için mücadele ettiler, fakat yaratıkların gücü her geçen dakikada daha da artıyordu.
Bir anda dağın temelleri sarsılmaya başladı. Heyelan, Fırtına Dağı’na yaklaşan tüm dağcıları tehdit ediyordu. Dağ kayaları hareket etmeye başlamıştı ve her an yıkılacak gibiydi. Defne, son bir hamleyle gücünü toparladı ve yıldırım çağırarak kayaların hareket etmesini engellemeye çalıştı. Fırtına’nın ve yıldırımlarının gücü, kayaları bir araya getirmeyi başarmıştı, ancak çok geçmeden yaratıkların saldırıları daha da şiddetli hale geldi.
Defne’nin güçleri, kayaları ve heyelanı durdurmaya yeterken, artık vücudu tükenmişti. Kara Orman yaratıkları, bu zayıf anı fırsat bilerek Defne’ye son darbelerini vurdular. Defne, gücünün tükenmesi ve yaratıkların saldırısı karşısında son bir çaba sarf etti, fakat kayaların altında kalmıştı.
Melda, Lale, ve Sude, Defne’yi kurtarmaya çalıştı, ancak yaratıklar onları engelliyor, Fırtına Dağı’nı savunmakta zorlanıyorlardı. Savaş giderek daha büyük bir yıkıma dönüşüyordu. Dağın savunma kalkanları, hızla çökerken, Defne’nin kayalar altında kalan bedeni, dağ halkının son umudu olmuştu.
—————————————————-
Kara orman yaratıklarıyla verilen savaştan sonra geriye sadece sessizlik kalmıştı. Defne’nin kaybolduğu kayaların altındaki boşluk, her anı derinleştirerek, kızların yüreğini sıkıştırıyordu. Lale, Melda ve Sude, her biri farklı bir şekilde kaybı hissediyordu. Defne, onların sadece bir arkadaşları değil, aynı zamanda bir kardeşleriydi. Birlikte büyüdükleri, zorlukları paylaştıkları, sevinçleri ve acıları birlikte yaşadıkları arkadaşlarının kayboluşu, sanki dünyalarının bir parçası yok olmuş gibiydi.
Lale’nin gözlerinden süzülen yaşlar, her biri için söylenmemiş binlerce kelimenin ifadesiydi. “Defne… Bunu kabullenemem.” dedi, sesi titriyordu. Melda, sert bir şekilde gözlerini sımsıkı kapatarak, içindeki acıyı kontrol etmeye çalıştı. Ama her şeyin son bulmuş gibi hissettiği bu an, onun ruhunu derinden sarsıyordu. Kızlar, birbirlerine sarılarak sessizce ağladılar. Gözlerinde kaybettikleri bir kardeşin acısı vardı.
Melda, içinde biriken öfkeyi bir şekilde dışa vurmak istedi. Bir anlığına sinirle başını kaldırarak kayalara doğru ilerledi ve ellerini sımsıkı sıkarken, tüm gücünü çağırmaya başladı. Işık, vücudunda parlamaya, etrafındaki hava titreşmeye başladı. Her bir kası kasılıyor, içinde büyüyen ışık, adeta patlamaya hazır bir bombaya dönüşüyordu. “Bunu durduramayacaklar!” dedi sinirle. “Defne’yi kaybettik! Ama kaybetmeye devam etmeyeceğiz!”
Tam saldırıya geçmek üzereyken, bir ses onu durdurdu. Fırtına Dağı’nın derinliklerinden yankılanan bu ses, tüylerini diken diken etti. “Eğer gücünüzü tam anlamıyla kullanırsanız, Fırtına Dağı tamamen taşların altında kalır.” diye uyardı babanın sesi. Fırtına Dağı’nın koruyucusu, Melda’nın gücüne karşılık, tüm dağların dengede kaldığını hatırlatıyordu. “Daha fazla kullanmak, her şeyi yok edebilir.”
Melda, kendisini derin bir sessizliğe gömerek, gücünü geri çekti. Her şeyin üzerlerine çökmeye başlamış gibi hissettiler. Düşlerindeki savaşın, henüz kazanılmadığını ve kaybettikleri dostlarını geri getiremeyeceklerini fark ettikçe, yıkılacak gibi oldular. Ama tam o sırada, kayaların içinden tuhaf bir ışık huzmesi yükselmeye başladı.
Önceleri çok hafif bir ışıltı gibi görünen bu ışık, kısa sürede büyüyerek mor bir hal aldı. Kayaların derinliklerinden sızan ışıklar, etrafı saran karanlığı delerken, etraflarına yıldırımlar düşmeye başladı. Fırtına Dağı’nda bir yer sarsıldığında, kızlar şaşkınlık içinde ışığın kayaların arasından dışarı fırladığını gördüler. Mor ışıklar, yavaşça büyüyerek kayaların ortasında yoğunlaşmaya başladı. Her şey aniden aydınlandı.
Ve bir anda, kayalar patladı! Güçlü bir patlama, Fırtına Dağı’nın derinliklerinden yankılandı. Kayalar, devasa taşlar gibi parçalara ayrılarak etrafa savruldu. Etrafı saran ışıklar, kızları şaşkınlıkla gözlerini açmaya zorladı. Ve kayaların içinden… Defne çıktı!
Defne, kayaların altından sıyrılıp, tüm bedenini saran mor ışıklarla etrafa yayıldı. Gücü her zamankinden çok daha yoğun, ışığı çok daha parlaktı. Ultramix moduna geçmişti. Defne’nin gözlerinde kadim meleklerin gücü vardı. Zihninde kaybolan her şeyin ötesinde bir enerji vardı. Artık sadece bir melek değil, bir kadim güçtü.
Yıldırımlar ve şimşekler, her adımda yükseldi. Defne’nin vücudu, bir güç kaynağı gibi parladı ve her adımda kara orman yaratıkları, teker teker yok olmaya başladı. Yıldırımlar, her bir yaratığı patlatarak etkisiz hale getiriyordu. Kara orman yaratıkları, o kadar hızlı bir şekilde yok oldu ki, bir daha hiç var olmayacaklarmış gibi hissettiler. Defne’nin gücü, her bir yaratığın etrafında patlayan bir şimşek gibi savruluyordu. Her bir adımda, Fırtına Dağı’nı saran karanlık bir iz bırakıyordu.
Melda, Lale ve Sude, gözlerine inanamayarak bakakaldılar. Defne, kaybolmuştu. Ama şimdi, daha güçlü ve daha parlaktı. Kadim meleklerin ışığının gücüyle birleşmişti. Güç, sadece bedenini değil, ruhunu da dönüştürmüştü. Kaybettiği her şeyin yerine, yeni bir başlangıç doğmuştu.
Defne, mor ışıklar ve yıldırımlarla çevresindeki her şeyi yok ederken, Ultramix modunun gücüyle etrafındaki her şeyin dengesini de kendi gücüyle yeniden şekillendiriyordu. Kızlar, Defne’nin gücünü fark ettikçe, umutları tekrar canlandı. Artık kaybolmuş bir dost değil, her şeyin bir parçası olan bir güç vardı.
Fırtına Dağı’nda, her şeyin yeniden doğduğu bir anda, kadim meleklerin gücü, Defne’nin içinde her zamankinden daha güçlü bir şekilde parlıyordu. Gözlerindeki şimşekle, kara orman yaratıklarını birer birer yok etmişti. Onun içindeki ışık, Fırtına Dağı’nı, karanlık güçlerden temizleyerek yeni bir yola rehberlik edecekti.Dağ ve toprak melekleri yıkılan fırtına dağını defnenin yeni güçleri ile tekrardan onarmaya ve eski görkemine kavuşturmaya başlarlar, kızlar üç kişi kalmıştır. Lale,Sude ve Melda.
Bu sayede Defne ultramix formunda “Şimşek Fırtınası Meleği” olmuştur.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.43k Okunma |
304 Oy |
0 Takip |
73 Bölümlü Kitap |