

27. Bölüm: Gölge Diyarı’nda Fedakarlık
Sude, uzun zamandır gözlerinden gizlediği bir gerçekle yüzleşiyordu: Annesi, hastalığın pençesine düşmüş, ışığı gittikçe soluyordu. Gölge Diyarı’nda büyümek, şeytanlar ve melekler arasındaki karmaşık dengeyle boğuşmak, bir yandan da kendi kimliğini bulmaya çalışmak her zaman kolay olmamıştı. Ama şimdi, yıllarca süren içsel çatışmaların gölgesinde, annesinin hayatını kurtarmak için bir adım atmak zorundaydı.
Melda ve Lale ile birlikte, Gölge Diyarı’na geri dönerken, Sude’nin yüreği ağırlaşmıştı. Efsanevi bir şifacı, annesinin tedavi edebileceğini söylese de, Sude’nin gözleri hep annesinin zayıflayan ışığına odaklanmıştı. Mücevher Şehri’nin gardiyanları onları karşılamak için kapıda duruyordu, ve Sude onları tanıyordu. Lale’nin gönderdiği, şehrin en güçlü koruyucularından biri olan bu gardiyanlar, Melda ve Lale’yi sakinleştirirken, içeriye girdiklerinde Sude’nin annesiyle yüzleşmek zorunda kalacaklardı.
Sude’nin annesi, yer yatağında yatıyor, gözleri solmuş, ışığı gitgide sönüyordu. O kadar azalmıştı ki, Sude, her geçen anla birlikte annesinin kaybolan gücünü hissedebiliyordu. İçeriye giren Mücevher Şehri’nin şifacısı, bir süre annesini inceledi. Ancak ne yazık ki, şifacı bile daha fazlasını yapamayacağını söyledi. Annesi, hayatının son günlerine doğru ilerliyordu.
“Sude…” Şifacı, içini çekerek sözlerine devam etti. “Işığı giderek soluyor. Onu kurtarmak için bir şeyler yapmamız gerekiyor, ama süremiz çok az.”
Lale’nin sesi titredi, “Sude… Annene ne yapabiliriz? Ne yapabiliriz?”
Sude, birkaç saniye boyunca cevap veremedi. Annesinin zayıflayan ışığı, bedenini yavaşça terk ederken, onu savunmasız bırakıyordu. Sude, güçsüz hissetti, ama annesinin acı çekmesine daha fazla dayanamıyordu. Birden, evin kapısındaki bir hareket dikkatini çekti. Mücevher Şehri’nin bir gardiyanı, gergin bir şekilde içeri girdi.
“Majesteleri, dışarıda bir grup şeytan, Sude ile konuşmak istiyorlar,” dedi gardiyan, ürkek bir şekilde. Sude’nin gözleri daraldı.
“Şeytanlar mı?” Sude, sesi titremeden yanıtladı. “Bu sefer ne istiyorlar?”
Gardiyan, başını sallayarak devam etti, “Eğer teslim olursanız, size zarar vermeyeceklerini söylüyorlar. Ama bu sefer daha güçlüyüz diyorlar.”
Sude, annesinin yanına döndü, kafasını derin derin sallayarak düşündü. İçinden geçen fırtınaları bastırmaya çalıştı. “Eğer savaşırsak, annem daha fazla zarar görür,” dedi, gözleri annesine kayarak. “Ama eğer savaşmazsak, kızlarımızı ortadan kaldıracaklar. Şehirdeki şeytanlar giderek çoğalıyorlar.”
Sude’nin içindeki fırtına büyüdü, ama sonunda bir karar vermek zorunda kaldı. “Beni onlarla konuşmaya gönderin,” dedi. “Ancak… eğer beni uyandırırlarsa, şehri ve ailemi savunmak için her şeyimi ortaya koyarım.”
Evdeki sessizlik, bir anlığında Sude’nin sesini takip etti. Evin dışındaki şeytanlarla yüzleşmek üzere yola çıkarken, gözlerinde kararlı bir ışık parlıyordu. Şeytanlarla konuşmaya gittiğinde, arkasında kalan Melda ve Lale’nin endişeli bakışları hala zihnindeydi.
Ancak tam o sırada, Sude’nin evine gizlice yaklaşan bir şeytan, uyutucu sis asidi büyüsüyle eve girdi. Sude’nin annesi, şifacı, Melda ve Lale, hızla derin bir uykuya daldılar. Sude, yalnız başına kalmıştı, ama bir an bile tereddüt etmedi.
“Sizdeki karanlık, Sude…” diye fısıldadı içindeki karanlık tarafı. “Gölgeyi kullanarak, bu savaşı kazanabilirsin.”
Sude, gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı, sonra içindeki tüm gücü birleştirdi. Gölge Alevleri, her zaman kötüye kullanmaktan kaçınsa da, şimdi her şey değişmişti. Annelerinin ışığını yeniden yakalamak, şehirlerini savunmak ve sevdiklerini korumak için her gücü kullanacaktı.
Gölge Alevleri çevresini sardı, Sude’nin bedeni melek formuna dönüştü. Çevresindeki gölgeler, alevlerle harmanlanarak bir ışık haline dönüştü. Lavlar, evin çevresini sardı, hızla soğuyarak metal bir kaplama halini aldı. Ev, dışarıdan gelen tehlikelerden korunmuştu. Sude’nin gözleri, artık sadece karanlığı değil, aynı zamanda gücü de içeriyordu.
Şeytanlar dışarıdan yaklaşıyordu. Sude’nin içinde patlayan gölge alevleri, her bir yaratığı tek tek hedef alarak büyüyordu. Gölge Alevleri’nin alevleri, lavların etkisiyle birleşti ve evin çevresinde devasa bir kalkan yarattı.
Sude, şehri savunmak için her şeyini ortaya koydu.
———————————————————-
Sude, tek başına şehrin karanlık sokaklarında savaşırken, şeytanlar ona karşı her zamankinden daha güçlüydü. Gölge alevleri, her bir yaratığı yok etmek için kendisine hizmet ederken, o da onlara karşı büyük bir mücadele veriyordu. Ama bir noktada, savaşın hızı ve şiddeti, Sude’nin gücünü zorluyordu. Birçok şeytan tek tek düşerken, onun vücudu yorulmaya başladı, ama Sude asla durmayacak kadar kararlıydı.
Evinin çevresini koruyan metal kalkan, içinde uyuyan Melda ve Lale’yi korumaya devam ediyordu. Ancak bir şeytan, Sude’nin savunmasını aşmayı başardı ve evin içine doğru büyük bir saldırı başlattı. Sude, saldırıyı fark ettiğinde çok geçti. Hedef, metal kalkanla korunan evdi.
Sude’nin gözleri genişledi, kalbinin derinliklerinden bir çağrı yükseldi. “Hayır!” diye bağırarak, tüm hızını ve gücünü birleştirdi. Vücudunda aniden patlayan bir sıcaklık vardı. Lavlar içinde yanarak ileriye doğru savruldu, ama tam o an, bir şeytanın gönderdiği büyük ok onu buldu. Ok, Sude’nin içini deldiği anda, büyük bir patlama sesi duyuldu. Sude’nin bedeni ateş topuna dönüştü, vücudundan kırmızı ışıklar fışkırmaya başladı.
Bu acı dolu an, Sude’nin tüm fiziksel sınırlarını zorladı. Ama tam o anda, ruhunun derinliklerinden bir güç uyanmaya başladı. Kadim melek güçleri, ona hayatını değiştirecek şekilde yön vermeye başladı. Sude’nin gözleri, o sıradaki ateşin içinden parlayan bir ışığa dönüşerek, devasa bir volkan gibi patladı.
Ultramix dönüşümü başlamak üzereydi. Her şey hızla değişti, her hücresinde bir dönüşüm yaşandı. O an, birden çok Sude ortaya çıkmaya başladı. Her biri, lavlardan oluşan bir formda, alevlerin ve gölgelerin karışımıydı. Bir anda, tüm sokaklar Sude’nin farklı versiyonlarıyla doldu, her biri devasa bir ateşin ve gölgenin birleşimiyle sanki doğmuştu. Şeytanlar, Sude’nin bu gücünü gördüklerinde korkuya kapıldılar, hepsi geri çekilmek istedi, ama artık çok geçti.
Sude, alevlerinin kontrolünü tamamen ele almıştı. Gölge alevleriyle etrafındaki her şeyi yakarken, yavaşça şehri tehdit eden şeytanları tek tek yok etti. Her bir alev topu, bir şeytanı yakarak yok ederken, Sude’nin bedeninden her bir yıkım patlaması gibi bir güç yayılıyordu.
Sude’nin güçleri, sadece düşmanları yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda kadim melek gücüyle ruhunu da besliyordu. Kendini bulmuş, her türlü içsel çatışmayı sona erdirmişti. Şeytanların çoğunu yakarak yok ederken, şimdi sadece intikamını almak değil, aynı zamanda Melda, Lale ve annesinin korunmasını sağlamak için her şeyi yapmaya kararlıydı.
Lavdan oluşan kalkan, oluşturduğu metal evin etrafındaki savunmayı hızla eritmeye başladı. Evin içinde uyuyan Melda ve Lale’nin vücutlarına doğru sıcaklık aktı, her biri derin uykularından uyanmaya başladı. Uyandıklarında, Sude’nin ultramix dönüşümünü başlatan o büyük güçle karşılaştılar. Melda ve Lale, gözlerini açarken, her şeyin nasıl değiştiğini ve Sude’nin artık sadece bir melek değil, aynı zamanda bir volkan, bir ateş, bir ultramix melek olduğunu fark ettiler.
Sude, son bir hamleyle şeytanları yok etmeye devam etti, ama o an bir şey daha oldu; artık sadece bir savaşçı değildi. Kadim melek güçlerini kullanarak, gölge ve ateşin dansını tüm dünyaya gösteriyordu. Birlikte olduğu her şey, hem bir yeniden doğuş hem de bir sondu. Artık Sude, sadece gölge alevleri ile değil, kadim melek gücüyle de tüm dünyayı koruyacak kadar güçlüydü.
Melda ve Lale, gözlerinde büyüyen hayranlıkla, bu yeni haline bakarak, “Sude… Sen gerçekten bir efsane oldun,” dediler.
Sude, gözlerini kısıp, derin bir nefes aldı. “Evet, ama bu sadece başlangıç…”
Sude annesinin hastalık sürecinde annesinin son günlerinde onun yanında kalmak istedi ve kızlar diğer görevlerine doğru yol aldılar, yolculuk; Kralliyet Şehri Mücevher Şehri’ydi.
Bu sayede Sude ultramix gücüne kavuşmuştur ve artık o, “Gölge ve Volkan Meleğidir”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.43k Okunma |
304 Oy |
0 Takip |
73 Bölümlü Kitap |