
Bir sabah uyandım güne, ölmüştüm. Sonraki sabah güldüm ve büyüdüm. Günler geçti, mevsimler geçti ama ben hiç büyüyemedim. Bir kadın hayatımı çaldı ve hayatlara bölündüm. Biri yılı tamamlandığında bozulan herhangi bir nesne gibi bittim ve beni bir kenara attılar. Bir gece yarısı ruhum bedenimi terk etti. Bedenim kendine yer bulmayınca hayatını yitirdi ama ruhum öyle mi, bedenden bedene atlayıp durdu.
Bir sabah uyandım güne, yaşıyordum. Sonraki gece öldüm. Ağladı arkamdan dört yüz gündür tanıdığım insanlar. Şamanın elinin değdiği her tende gezdim. İlk ruh reenkarnasyonum da altı yaşındaydım, girdiğim beden ise on yaşında bir çocuğa aitti. Ailesi çocuklarının şamana götürdüklerinde çocuğunun garip davranışlarının düzelmesi için dilekler dilemişti ama o şaman çocuklarını elinden alıp beni ona verdi. Ailesi buna deliler gibi sevindi. Onlarla bir yıl eşsiz bir sevgi de mükemmel bir hayat yaşadım.
Yıl 2012, bir gencin bedenindeyim. 14 yaşında deli dolu, hayatı zirvede yaşayan biri. Yakınları çocuğun ileride iyi biriyle tanışması ve yüksek maaşlı bir işi olması için dilek dilemeye gelmişlerdi şamana. Şaman oğullarını aldı elinden, beni verdi onlara. Neşeli oğullarına ayak uydurabilmek için yaklaşık üç yüz gün çaba gösterdim. Yılımın sona ereceğini bildiğimden sevildiğim ailemden uzak kalmak beni üzdüğünden olsa gerek kendi iç dünyama çekildim. Onlarla konuşmayı kestim; arkadaşlarımdan ayrıldım, onları da yok saydım. Her şey öyle saçma geliyordu ki neden böyle bir hayat yaşadığım konusuna dönmüştü olaylar. Sonra bir gece intihar ettim yatağımda. Avizeye astığım ipte sallanırken buldu beni ailem saydığım insanlar. Böyle bir acıyı yaşattığım için bana kızmış olabilirler ama bir yılım dolunca, eğer gün içerisinde ölmezsem, en acı şekilde ölümü tadıyordum. Tattım, tattırdım.
Yıl 2015, 48 yaşında yaşlı bir adamım. Torunlarının adamın kanser hastalığına tedavi bulabilmek amacıyla geldiği o şamanda bırakıldım bu adamın bedenine. Hastalıklarla geçen ömrüm ani kalp krizi sonucu ölüme kavuştu. Yıl 2020, 23 yaşında bir stajyer öğretmenim. Annesinin oğlunun kısmeti açılsın diye götürdüğü o şamanda verildim bu bedene. Kötülükler dolu, hapishaneyi andıran bir okula transfer edildim. Sevdiğim bir öğrenci tarafından katledildim.
Bu döngüler beni yeni başlangıçlara sürükledi. Ancak her döngünün bitimi, yeni bir başlangıç gibi görünse de biliyorum; her seferinde sonsuzluğun ilk gününe dönüyorum. Aynı güne, aynı hislere, aynı yalnızlığa...
Yıl artık 2024, 18 yaşında bir gencin bedenindeyim. Bu bedene 18 yaşındayken şamana gidip kendisinin ölümünü isteyen bir genç tarafından girdim. Bu genç hakkında bir fikrim yok çünkü henüz baharındayım bu yılın. Ölmeme yaklaşık üç yüz gün var.
Bedenine girdiğim günün ardından yirmi gün geçti. Bu bedenin arkadaşlarını tanımış, okulu hakkında bilgi sahibi olmuştum. Ne tesadüf ki girdiğim bedenin adı da Anıl'dı. İlk kez kendimi bir bedende yabancı hissetmiyordum. Efe diye yakın bir arkadaşı varmış Anıl'ın. Seher adında, Efe'nin sevdiği bir kız varmış ancak kız Efe'yi reddedince dalga geçmek amaçlı kıza musallat olup duruyormuş. Annesi ağır hastalıklar sonucu yoğun bakımda, babası ise taksi şoförlüğü yapıyormuş. Anıl'ın hayatı hakkında bildiğim bilgiler şu anlık bunlar.
Bu sabah okula gitmek hazırlandığımda annemi göreceğim için bahar havasına rağmen uzun bir ceketi üzerime geçirdim. Ne tesadüftür ki kendime kahvaltı hazırlamadan önce de yağmur çiselemeye başlamıştı. Günüm daha şimdiden iyi geçerken annemin iyi olması içimden bir dilek diledim. Değerli şamanım umarım bu dileğimi de gerçekleştirir.
Kahvaltım sadece çaydan ve tosttan ibaret olduğu için yaklaşık beş dakikada ikisini de bitirdim. Ceketimin içine annemin istediği ve ona iyi geleceğine inandığı ilacı koyarken dün marketten aldığım, geçen gece babamın sevdiğini söylediği çikolatayı da ceketime ekledim. En son anahtarı alıp evden çıktığımda otobüse yetişmem gerektiğini hatırlayıp koşarak çıktım evden. Bu beden sanırım biraz bana benziyordu. Çocukken ölmüş olmasaydım ve annem o zamanki annem olsa her şey ne kadar güzel olurdu. Bunları düşünmek beni üzmüyordu, sadece iyi olanın böyle olması gerektiğine inanıp gülümsüyorum.
Otobüs durağı gözlerime serildiğinde otobüsün gitmek üzere kalktığını gördüm. Yetişemeyeceğimi, yetişsem dahi otobüsün beni almayacağını bilerek koşuma ara verdim. Kulaklığımda dinlemeyi sevdiğim müzikler derlemesi çalıyorken aslında otobüsün kaçması çok da sorun gibi görünmüyordu. Durağın içindeki banka oturdum ve biraz insanları izledim. Durağın yanlarında bulunan ekrandan gelen otobüsleri de kontrol ederken iki dakika sonra gelecek olan otobüsü görmek içimi rahatlattı. Geç kalacağımı zaten biliyordum, annem bekleyebilir ama bu durumu öğretmenlerim aynı şekilde karşılamazdı.
Otobüsüm geldiğinde ayağa kalktım, binmek için yürüyordum ki aptal bir insanoğlu beni neredeyse düşüyordu. Ona sinirli olduğumu göstermek için arkamı döneceğim sırada çoktan otobüse bindiği gördüm. Arkamda gördüğüm yüz onun yüzü olmadı belki ama bir sürüyle karşılaştığım gerçeği yüzümü tokatladı. Kendimi zar zor içeri attığımda ardımdanki insan sürü otobüsteki insanların sıkışmasına yol açtı. " Beyefendi sıkıştık burada! Kapıyı kapatır mısınız artık?!" diye seslenen şık giyinimli kadına kimse sesini çıkarmadı. Kadın bunu umursamayıp tekrar konuşacağı sırada telefonu çaldı ve sözlerini telefondan gelen sese sakladı.
Bir grup genç ortaya geçmişken okula giden bir kız istemeyerek aralarında kalmıştı. Gruptakilerin onu önemsemediğini buradan görebiliyordum ama sanırım o bu durumdan rahatsızdı. " Beyler kızın çıkmasına izin mi verseniz? Akbaba gibi sarmışsınız etrafını." dedim imayla ancak gruptaki her insan, istisnasız aynı bakışı bana gönderdi. İçlerinden diğerlerine göre daha iri olan biri, " Sana ne?" diye söyleyince diğerleri buna güldü. Tam araya girip küçümseyici birkaç sözcüğe dilimi hazırlıyordum ki aralığındaki siyah uzun saçlara ve siyaha yakın gözlerdeki kız konuştu.
" Sende bizim okuldansın, bunların aptal birer çete olduğunu bilmeyen yoktur. Şu aptal gibi konuşanın konuşmak dışında hiçbir vasfı olmadığına emin olabilirsin, ve bu hepsi için de geçerli. O yüzden çok bulaşmanı önermem. Gerekirse ben yeterim onlara." dedi göz devirerek onlara karşı, ardından gözleri bana döndüğünde kaşları kalktı ve gülümsedi. Bende istemsizce gülümsediğimde iri olan çocuk, " Başak ayıp oluyor, biz senin kardeşlerin sayılırız. Elin adamı için bizi bırakma." diyince Başak kusar gibi yaptı. İri olan hariç hepsi gülerken buna bende dahil oldum. Otobüs istediğim durağa gelince onları delerek araçtan indim. Otobüse tekrar baktığımda aynı okulda olmamıza rağmen indiğim için bu durumu garipsediler. " Bizim okula daha üç durak var. Neden indin?" dedi Başak sorgular gibi.
" Benim için çok önemli bir kadınla görüşmem lazım. Daha sonra okula geleceğim." dediğim ve arkamı dönüp yürümeye başladığımda grubun bağırma sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Çiseleyen yağmur yerini güneşe bırakmışken bunu fırsat bilen gökyüzü gökkuşağını bize sunmuştu. Mutlu mutlu hastanenin yolunu tuttum ve kulaklarımın içinde devam etmekte olan müziğin sesini açıp kendi kendime mırıldanmaya başladım.
Üçüncü kat, 216 numaraydı gitmek istediğim yer. Annemin içinde kendi yaşamını oluşturduğu küçük bir habitat. Odaya girmeden önce, odanın önünde bulunan annemin doktoru ile karşılaştım. Beni görünce gülümsedi. " Annenin yanına çok sık geliyorsun. Eskiden böyle değildin." dedi doktor, karşında yerimi alır almaz. Eski Anıl'ı tanımadığım için sadece gülümsemekle yetindim. Elindeki kağıtlara bakmaya çalıştığımda doktor kağıtları göğsüne koydu, kağıtları benden saklamak istiyor gibiydi.
" Bunlar senin anlayacağın şeyler değil. Annenin durumunu merak ediyorsan yanına gitmelisin, kendisi arkamda gördüğün odada kalıyor." dedi ve başını eğerek yanımdan geçip gitti. Bu doktora da bir türlü alışamadım. Garil bir adam. Annemin nasıl olduğunu ne zaman sorsam hep ona bakmam gerektiğini söylüyor, gerçeği benden saklıyordu.
Eski neşeme yeniden daldığımda gülerek kapıyı araladım, içeriye girdim ve annemin yanına geldik çarçabuk. Annem sessiz sessiz uzanıyor ve dışarıdaki gökkuşağı tablosunu izliyordu. " Ben geldim!" dedim ve o an gözleri beni gördü. Göz bebekleri bile gülümsüyorken, " Hoşgeldin yavrum ama okuldan olman gerekmiyor muydu şu an? Saat epey geç oldu." dedi. Kendi annem kadar benimsemiştim onu bu yirmi gün içerisinde. Benimle bu hasta hâliyle bile ilgileniyordu.
" Olsun, annemi görmeden gitmek istemedim. Ayrıca beni boşver. Sen nasılsın?"
Annem yeşile çalan ela gözleri ve grilerinin altında ezilen kahve saçları ile öyle güzeldi ki babamın neden ona aşık olduğunu anlayabiliyordum. Şu yaşlarına rağmen aşkla bakan gözlerinin sebebini de anlayabiliyordum. Annem bi' gülse babamın içi giderdi ona. Onların yanına ilk geldiğim gün gece annemi görmeye gitmiştik. Benim varlığımı unutup öyle güzel sevdiler ki birbirlerini onların aşkına aşık oldum. Umarım bende bu beladan kurtulduğumda en az onlar kadar güzel bir hayat yaşayabilirim
" İyiyim yavrum, iyiyim." diyince hemen konuya daldım. " Hem ben sana özel bir şey vermek için buralara kadar koştum. Merak etmiyor musun sana ne getirdiğimi?" diye yalandan alınganlık yaptığımda annem, " Göster bakalım, neymiş bu kadar özel olan şey. Merak ediyorum." dedi.
Ceketimden çıkarmayı dilediğim çikolata yerine ilaç çıkınca güldüm. Yerine koymak yerine masanın üzerine koydum ve asıl göstermek istediğimi gösterdim. Çikolata çıkar çıkmaz annem sevinmiş gibi yaptı. O kadar fazla insan tanıdım ki neyi, neden yaptıklarını bile anlayabiliyordum. Annem çikolata benim yüzümden sevinmiş ancak aklı neredeyse bağımlı olduğu ilaçtaydı. Bu ilacı onunla yalnız olduğumda istemişti ve bir kez getirince sürekli getirmem ısrar etmişti. Bağımlılık ne kadar kötü olsa da son günleri olduğunu bildiğim annemi kırmak istemedim, ısrarlarını dikkate alıp ona her gün getirdim.
Çikolatayı ona verince masaya koymak istedi ama gözleri ilacı yeni fark etmiş gibi imayla bana döndü. " İlacı yine getirmişsin, teşekkür ederim." dedi. Yanında olduğum dakikalar boyunca da gözleri oraya gidip geldi. Gitmemi beklediğini bildiğim için okula gitmem gerektiğini söyleyerek kalktım yanından. Elimi sallayarak yanından çıktığımda ilaç ambalajının açılma sesi geldi. Kapıyı kapatınca, son zamanlarında bile böyle şeyler yapmak yerine eşiyle ilgilenseydi her şey onlar için daha anlamlı olabilirdi diye düşünmeden edemedim kendimi.
Yere bakan gözlerim yukarıya tırmandığında tanıdık birini gördüm. Psikoloji ve Travma bölümünden çıkmakta olan kişi Efe'nin sevdiği kız olan Seher'di. Peki, orada ne işi vardı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
