

Geceye Söylenenler
Astrum şehrinin arka sokaklarından birinde, dışarıdan bakıldığında sıradan görünen ama içine girildiğinde zamanı unutturan bir bar vardı: Neon Vadi.
Sokakta yürürken neon tabelası göz kırpar gibiydi.
Sokak lambaları titrek, duvarlar yazı doluydu. Ama içeride…
Sürekli çalan caz melodileri, eski model robot garsonların ağır ağır dolaşması, ve bardaki kadife koltukların üstüne sinmiş sigara dumanı hepsi bir rüya gibi gelirdi gelenlere.
Roux adında biri vardı orada, her gece aynı köşede oturan.
Yüzünde zamansız bir ifade, ellerinde çizilmiş bir harita gibi dururdu.
Ne işi yaptığı bilinmezdi. Ama her gelen onu tanır, onunla konuşmak isterdi.
O gece bar biraz daha sessizdi. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu.
Kapı açıldı.
İçeriye ince yapılı, sırılsıklam olmuş bir adam girdi.
Ceketinin yakası kalkıktı, gözlerinde bir şey saklıydı.
Yavaşça bara yürüdü, Roux’un karşısına oturdu.
“Bir zamanlar bu şehirde birini beklerdim,” dedi.
“Ama sanırım o artık gelmeyecek.”
Roux, kadehinden küçük bir yudum aldı.
“Ne zaman bırakmayı düşündün?”
“Dün gece,” dedi adam.
“Bugün yine onu gördüm. Ama bu kez yürüyüp geçti. Beni tanımadı.”
Barın lambaları bir an titredi.
Dışarıda yıldırım çaktı.
O sırada robot garsonlardan biri masaya yaklaştı.
Barda nadir olan bir içki bıraktı masaya, üzerine küçük bir notla:
“Geçmiş, yalnızca onunla oturursan seni terk etmez.”
Adam, Roux’a baktı.
“Bunu sen mi yazdın?”
Roux başını iki yana salladı.
“Hayır. Bazen bu bar kendi notlarını bırakır. Ne zaman vazgeçmeye yaklaşsan... seni durdurmak ister gibi.”
Gecenin sonunda, adam ceketini çıkardı, kadehini bitirdi.
Kapıya yürüdü.
Ama çıkmadan önce bir şey fark etti.
Kapının yanında, duvarda küçük, kazınmış bir not:
“Burası bekleyenlerin yeri değildir. Ama bazen biri gelir.”
Gülümsedi.
Belki de o kişi, kendisiydi.
Neon Vadi, ertesi gün yine açıldı.
Roux yine köşedeydi.
Ama bu kez iki kadeh vardı önünde.
Ve yağmur hâlâ dinmemişti.
Sessizlikte Çalan Şarkı
Barın köşesinde bir piyano vardı.
Tozlanmış, yıllardır çalınmamış gibiydi.
Ama o gece biri geldi…
Ve sessizlik bozuldu.
Küçük yapılı bir kızdı bu gelen. Saçları gümüş gibi parlıyordu, gözleri griydi. Adı Mira idi.
Sokak çocuklarından biriydi belki de.
Ya da sadece kaybolmak isteyen biri.
Kimse onu içeri girerken fark etmedi.
Roux bile değil.
Ama o, sessizce piyanonun başına oturdu.
Hiç konuşmadan…
Parmaklarını tuşlara koydu.
Ve çalmaya başladı.
İlk nota eski bir yara gibi açıldı barda.
İkinci nota, birinin iç çekişi gibiydi.
Üçüncü nota geldiğinde insanlar dönüp bakıyordu.
Barda ilk kez sessizlik oluşmuştu.
Kadehler havada asılı kalmış, kelimeler yarım bırakılmıştı.
Sadece Mira çalıyordu.
Sadece müzik konuşuyordu.
Müzik bittiğinde kimse alkışlamadı.
Çünkü herkes o şarkının içinde kalmıştı.
Bir süre öylece bakakaldılar.
Sonra Mira ayağa kalktı, başını hafifçe eğdi.
Piyanonun üstüne küçük bir kart bıraktı:
“Her notada bir anı yaşar.
Ama bazıları sadece bir kez çalınır.”
Ve kapıdan çıkıp gitti.
Neon ışıklar gözlerini takip edemedi.
Roux, onun bıraktığı karta uzandı.
Küçük harflerle yazılmış bir isim daha vardı:
— Luna.
Mira adını uydurmuştu.
Ya da belki gerçek adı buydu.
Kim bilir?
Bar eski haline döndü.
Ama o gece…
Neon Vadi’de sessizlik çalmıştı.
Kum Saati
Bar her zamanki gibi loştu.
Hafif bir tütün kokusu, duvarlardaki nem ve ucuz alkolün birleşimi, mekâna kendine has bir ruh verirdi.
Saat gece yarısını geçmişti.
Roux köşedeydi, klasikleşmiş duruşuyla.
O sırada içeriye uzun paltolu bir adam girdi.
Yüzünü gölgede bırakan geniş şapkası, onu daha da gizemli gösteriyordu.
Elinde eski görünümlü, camdan yapılma küçük bir kum saati vardı.
Kumları ağır ağır akıyordu.
Hiçbir şey söylemeden bara yürüdü.
Ve kum saatini tam ortadaki masaya bıraktı.
“Bir saat içinde biri burada kaybolacak,” dedi sadece.
“İzlemek isteyen kalabilir.”
Sonra köşede boş bir masaya geçti.
Ve beklemeye başladı.
Bar sustu.
Birileri gülmeye çalıştı ama sesi havada boğuldu.
Robot garsonlar bir an duraksadı.
Kum saati, tuhaf bir şekilde... geri geri akmaya başladı.
İlk şüphe, o gece yeni gelen müşterilerden biri olan Verla üzerineydi.
Genç bir kadındı, uzun siyah saçlı ve not defteri taşıyordu.
Barı ve insanları gözlemliyor, sanki bir hikâye yazıyor gibiydi.
“Bu bir numara mı?” dedi.
“Beni mi hedef alıyorsunuz?”
Ama yabancı cevap vermedi.
Sadece saati izliyordu.
Son 5 dakika kala, barın ışıkları titredi.
Mekan birkaç saniyeliğine karardı.
Ve o an geldiğinde…
Verla yoktu.
Sandalyesi hâlâ yerindeydi.
Defteri masada açık duruyordu.
Sayfasında tek bir cümle:
“Her şey geriye doğru aktığında, hatırlamak daha zordur.”
Kum saati durmuştu.
Kumlar tamamen yukarıdaydı.
Yabancı ayağa kalktı.
Kum saatini aldı.
“Bir sonraki gece, başka bir şehirde…”
dedi.
Ve gitti.
Ertesi gün Neon Vadi açık kaldı.
Ama Verla geri dönmedi.
Sadece defteri kaldı geriye.
Roux o gece deftere uzun süre baktı.
Ve ilk kez korkmuş gibiydi.
Gizemli hikâye bitti ama kum saati hâlâ doluydu.
Belki bir gün yine çalışır.
Kırmızı Gözler
Yağmur, Astrum'un neon ışıklarını boğarken sokağa gri bir pus çöküyordu.
Geceye çakan her şimşek, binaların cam cephelerine hayalet gibi düşüyordu.
Barın neon tabelası zar zor parlıyordu: NEO_N VA_I — bazı harfler çoktan pes etmişti.
Kapı bir anda açıldı.
Minicik bir beden içeri süzüldü.
Islanmış, ama ürkmemiş.
Sanki yağmurdan değil, başka bir şeyden kaçıyormuş gibi…
Sera.
Kızıl saçları sırtına yapışmıştı.
Kırmızı gözleri barı taradı.
Saten elbisesi yağmurdan sırılsıklam olmuştu ama umurunda değildi.
Kimse konuşmadı.
O sadece içeri girdi…
Ve kendine pencere kenarında bir masa seçti.
Roux onu ilk gören oldu.
Gözleri kısıldı, bir şey demedi.
Ama eli, tezgâhın altındaki susturucu tabancaya doğru hareket etti.
İçgüdüsel bir refleks…
"O bir çocuk," dedi biri.
Ama o çocuk, yalnızca gözlerini kaldırarak baktı.
Ve o bakışta bir şey vardı.
Dünyanın görmemesi gereken bir şey.
Barın içindeki tüm cihazlar kısa süreliğine parazitlenmeye başladı.
Hologram ışıkları titredi.
Müzik çalmayı kesti.
Zemindeki elektrikli hatlardan bir cızırtı yükseldi.
Ve sonra…
Bir bıçak çekildi.
Sarhoş bir adamdı, ayakta zor duruyordu.
Sera’nın yanına doğru sendeleyerek ilerledi.
“Küçük kızlar… burada ne yapar ha?”
dedi sırıtarak.
“Kayboldun mu yoksa?”
Sera başını çevirmedi.
Ama bardağın içindeki su bir anda yükseldi.
Küçük bir dalga gibi…
Ve adam bardağı eline almadan, su kendi kendine dışarı taştı.
Sonra masa bir anda parçalandı.
Adam yere düştü.
Gözleri korkudan açılmıştı ama çığlık atamıyordu.
“Sessiz ol,” dedi Sera.
Sesi fısıltı gibi ama ürkütücüydü.
“Sesler fazla gelince, düşünemiyorum.”
O an, bar dondu.
Hiçbir şey hareket etmiyordu.
Müzik hâlâ suskundu.
Garson botlar hata verdi.
Sera ise sadece cama baktı.
Bir damla, camdan süzüldü.
Dışarıda fırtına dinmişti.
Sera ayağa kalktı.
Arkasında parçalanmış masa, yere devrilmiş bir adam ve açık kalan gözler vardı.
Ama onu durduran olmadı.
Kapıdan çıktı.
Neon ışıkları bu kez tamamıyla söndü.
Roux, yalnızca bir şey mırıldandı:
“Bir daha gelirse... bu bar kapanır.”
“Kırmızı gözler asla yaşa göre yalan söylemez.”
Neon Vadi'nin o gecesi, kayıtlara öyle geçti.

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
