
Billie Eilish - Wildflower
İş görevleri dağıtıldığından beri içimde garip bir huzursuzluk vardı. Ne diyeceğimi bilemediğim, susmama sebep olan bir huzursuzluk.
İçime derin bir nefes çekerek elimdeki kitapları alfabetik sıraya göre dizmeye başladım. Verilen görevleri öylece yaptığınızda sıkılıyordunuz, bu yüzden de arkaya bir şarkı koymanız gerekiyordu illaha ki.
Ben de bunu yapmıştım. Kulaklıklarımı takmış, şarkımı dinlemeye başlamıştım çünkü bütün bunları yaparken öylece sessizlikte boğulmak bana iyi gelmeyecekti, biliyordum.
Dinlediğim şarkı üzücü bir şarkı olmasa da aklımdaki düşünceler susmuyordu. Yaşanılanlar bir bir aklımın en ücra köşelerinden çıkıp beni huzursuz ederken elimdeki kitabı da rafa yerleştirip yeni kitap yığınına doğru uzandım.
"Üzgünüz, hastayı kaybettik."
Evden dört kişi çıkmıştık. Annem, ben, babam ve abim. Hiçbirimiz yaşanılacakları bilmiyorduk ama içimizden iki kişi eksilecek, geriye insanlar değil büyük bir enkaz kalacaktı.
"Anne!" Son kez bağırdım hiçbir şey geri gelmeyecek olsa bile. Sadece bağırdım.
Annem yoktu. Babam yoktu.
Onlar yoktu.
Elimdeki kitabı daha sert bir şekilde rafa koydum. Gözlerimin dolmasını engellemeye çalışıyordum ama nafileydi, gözyaşlarım benden izinsiz damlama raddesine ulaşmışlardı bile.
Geçmişi yâd etmek hiçbir işe yaramayacaktı. Ben sadece o eski enkazımla kalacaktım, o kadar.
Elim çaresizce annemin tarağına doğru gitti. Saçlarını taramayı çok severdi. Bakımlı bir kadındı, her zaman az da olsa süslenirdi. Bana söylediği bir söz vardı hatta, "İnsanları dudakların rujluyken öptüğünde bir iz kalır, değil mi? İzi kalır. Her ne kadar zamanla o iz silinse de, hissettirdikleri kalır."
Annem o gün her zamanki gibi rujunu sürmüştü. Yanağımdan son kez öpmüş, vedasını bırakmıştı. Sol yanağımda bir izi vardı onun. İzini taşıyordum yıllardır.
Hiç bu izlerin bir gün benden de bir şeyler koparacağını tahmin edememiştim. Annemin bende son bıraktığı o iz, şu ana kadar bırakılan izlerin hiçbiri kadar acıtmamıştı.
"Neden kitaba işkence çektiriyorsun, Okyanus?"
Sude'nin sözleriyle birlikte derin bir nefes alıp gülümseyerek ona döndüm.
"Dalmışım da," diye mırıldandığımda o da gülümsedi. "Atlas'tan hoşlanıyorsun."
Dan diye söylenen sözler beni şoka sokarken kaşlarım çatıldı. "Ne? Ne alaka?"
Sırıtarak omzuma bir tane geçirdi. Cidden neden bir anda böyle bir şey söylemişti?
Anlamıyordum.
"Bakışların seni ele veriyor. Atlas'a nasıl baktığını gördüm. Ben de bir aralar Orçun'a öyle bakıyordum, biliyor musun?" Kıkırdadı.
"Bence aşk güzel bir şey. Benim açımdan yani. Sonuçta aşk hayata renk katıyor, dolaylı yoldan da o kişi senin hayatına renk katmış oluyor."
Sude iç çekerek elindeki son iki kitabı da yerleştirdi. Maziye dönmüş gibi davranıyordu.
"Her neyse, sen bana bakma. Biraz fazla eskilere döndüm, o kadar."
Yüzündeki buruk gülümsemeyle birlikte kitapları yerleştirmeye devam etti. Bende o esnada Orçun denen o çocuğu hatırlamaya çalışıyordum.
Eh, çabalarım pek de bir sonuç vermiyordu. En iyisi kitap yerleştirmeye devam etmekti.
"Atlas, aşkım sen de şu kitapları şuraya bırak. Hoca bunların depoya gideceğini mesaj attı az önce."
İdil'in o tiz sesi kulaklarıma dolarken derin bir nefes alarak elimdeki kitapları sertçe yerleştirmeye devam ettim. Şu anda onu kıskanıyor muydum?
İyi de, neden? Neden kıskanıyordum ki onu?
Saçmalıktı.
İlerideki B1-B2 yazan koliyi kucağıma alıp taşımaya başladım. Koli oldukça ağırdı ama sinirden ne yaptığımı bilmiyordum.
"Bebeğim, hayır, hayır. Onun yeresi orası değil dedim ya," İdil'in flörtöz ses tonuyla birlikte elimdeki koliyi sertçe yere bıraktığımda, oldukça yüksek bir ses çıkmıştı. Etraftaki birkaç göz -bunlar Sude'nin, İdil'in ve Atlas'ın gözleri oluyordu- bize dönmüştü.
Esin ile Merih ise... Tamam. Onlara girmeyeceğim bile. Sağır olmuşlardı, baya baya gülüşüyorlardı.
İdillere ufak bir bakış attıktan sonra koliyi falçata ile hızlıca açıp içerisindeki kitapları sırayla almaya başladım. Sinirlerim fazlasıyla zıplamıştı. Elimdeki falçatayı işlevi dışında İdil'in üzerinde kullanmayı bile düşünmüştüm.
"Tamam, İdil. Kıt kafalı değilim, hocanın attığı mesajı anladım." Atlas elindeki dört kitapla birlikte yanımdan bir hışımla ayrılırken tek yaptığım göz devirerek kitapları yerleştirmek oldu.
Aklı sıra trip atıyordu. Erkek tribi gerçekten de hiç çekilmiyordu.
Sude kıkır kıkır gülerek omzuyla bana sataştı. Sude cidden kafayı yemişti. Bütün bu olanlardan zevk alıyordu kız.
"Bakıyorum da sen harbi bizim deliyi kıskanıyorsun."
Bizim deli mi? Ne bizimi?
Omuzlarını düşürdü. "Ha. Sen o meseleyi bilmiyorsun."
Önüne dönüp kitapları aldıktan sonra dizme işlemine devam etti, ben ise ona anlamazca bakmaya devam ettim.
"Ne meselesi Sude?"
Sude omuz silkti. "Önemli değil. Şu işleri bitirdiğimizde Orçun olayıyla topluca anlatırım çünkü olaylar azıcık karışık."
Daha fazla irdelemek yerine elimdeki kitapları tekrardan dizmeye devam ettim.
Gerçekten de olaylar karışıktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.59k Okunma |
3.77k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |