
Okyanus: Selam
Okyanus: Biliyorum, benimle konuşmuyorsun
Okyanus: Ayrıca ben de seninle konuşmuyorum
Okyanus: Ama zaten asıl amacım sana yazmak veya beni affetmen değil
Okyanus: Olay bambaşka
Okyanus: Gökyüzü
Okyanus: Olay Gökyüzü
-görüldü
Atlas: Ona bir şey mi oldu?
Okyanus: Hayır, o gayet sağlıklı
Okyanus: Fakat bir sıkıntı var
Okyanus: Bu sıralar çok halsiz ve uyuyor
Okyanus: Belki de seni özledi, bilmiyorum
Okyanus: En azından bir görsen iyi olur diye düşündüm
Atlas: Müsait misin?
Okyanus: Şimdi mi geleceksin?
Atlas: Eğer müsaitsen evet, geleceğim
Okyanus: Müsaitim
Okyanus: Gelebilirsin
-görüldü
Elimdeki telefonu yatağıma fırlatıp ayağa kalktım. Gökyüzü'nün halsiz olması yalan değildi elbette ama aynı zamanda da onunla konuşmayı deneyecektim. Sonuçta bütün foyası ortaya çıkmıştı, artık onu tanıyordum.
Dışarıda buluşup buluşmayacağımız ihtimalini aklıma getirdiğimden üzerime bir hırka attım. Hırka siyahtı. Üzerimde beyaz bir sweat, siyah bol bir eşofman vardı. Bence kombinim gayet güzeldi.
Şöminenin önüne kıvrılmış Gökyüzü'nün yanına gidip kafasını okşadım. Birkaç bir şey mırıldadı. Pamuk da Gökyüzü'nün hemen yanındaydı, birlikte yatıyorlardı.
Pamuk da eksik kalmasın diye onun da başını okşayarak gülümsedim. Çok tatlılardı.
Ama korktuğum bir durum vardı. Gökyüzü erkekti, geliştiği zaman çiftleşme olasılıkları oldukça yüksekti. Bir sorun olmayacağını düşündüğümden Pamuk'u kısırlaştırmamıştım, bilerek yapmıştım bunu.
O her ne kadar bir hayvan olsa da, aynı zamanda bir canlıydı da. Anne olabilirdi. Bu hak her ne kadar bir hayvan olsa da elinden alınmamalıydı.
Derin bir nefes alıp ayağa kalktıktan sonra yatağıma oturdum. Atlas ile konuşalı birkaç dakika geçmişti. Muhtemelen birazdan gelirdi.
Kapı tıklatıldığında, Atlas'ın geldiğini anladım. Zaten evler arasında pek bir mesafe yoktu, bunu onu gözlemleyerek anlamıştım.
Kapı deliğinden gelenin Atlas olduğunu teyit ettikten sonra kapıyı açarak gülümsedim, o da sadece bana baktı.
"İçeri mi geleyim yoksa dışarı mı çıkarız?" diye bir soru sorduğunda hızlıca kenarı çekilip içeriye buyur ettim onu.
"Gelebilirsin. Sorun değil."
"Ayakkabılar?" dedi ayakkabılarını işaret ederek. "Eve ayakkabıyla girmiyorum, çıkartabilirsin."
Emin olmak istercesine bana baktığında güldüm. "Merak etme, ayak fethişim yok. Zaten o tarz şeylerden iğreniyorum."
Benim aksime o gülmedi. Tek yaptığı ayakkabıları çıkartıp içeri girmek oldu.
1+1 evde gezeceği bir yer olmadığından ona salonu işaret ettim. Salon dediğime bakmayın, normal oda büyüklüğündeydi ama bu bile oldukça yetiyordu.
Bir an aklımdan, "Abim acaba eve karşı cinsiyetten birisini aldığımı öğrense ne der?" diye geçirdim ama zaten bunu öğrenmeyecekti, bu yüzden de sıkıntı çıkmazdı.
Öğrenirse de zaten bana güveneceğini biliyordum.
Gökyüzü'nün gözleri bir anda açıldı, saniyeler içinde de yüksek sesle miyavlayarak Atlas'a tırmanmaya çalışıyordu bile.
Gülerek o görüntüyü seyrettim. Cidden garip bir tablo çıkmıştı ortaya.
Atlas gülerek Gökyüzü'nü kucağına aldı, ardındansa gözü Pamuk'a takıldı.
"Bu da senin kedin sanırım. Erkek mi?"
Bu sözleri söylerken bana bakmıyordu, Gökyüzü'nü seviyordu ama yine de bir şey söylemedim. Sonuçta kedisini bayağıdır görmüyordu.
Her ne kadar bir ay geçse bile sevdiklerimizi bir günde de özlüyorduk.
Aklıma annem ile babam geldiğinde burukça gülümsedim.
"Hayır, erkek değil. Kız."
Atlas birkaç saniye bana baktı ama sonra tekrardan Gökyüzü'nü sevmeye koyuldu.
"Konuşmak istediklerini konuşabilirsin. İstiyorsan sen otur, ben de izninle Gökyüzü'nü seveceğim."
Sezmişti, hatta baya baya anlamıştı.
"Seni çağırma nedenim tam olarak bu değildi, biliyorsun." diyerek ona doğru yaklaşmaya çalıştım ama bana sadece baktı.
"Tam olarak, dedin. Yani beni çağırma nedenlerinden birisi de buydu."
Hiçbir şey söylemedim çünkü doğruydu.
İç çekti. "Sen otur, ben de Gökyüzü'nü seveceğim. Söylemek istediklerini de o esnada söylersin."
Sadece başımı salladım ama bu fikir içime hiç sinmemişti. Yine suratıma bakmayacaktı.
Koltuğun üzerine oturup öylece Atlas'a baktım. Cidden Gökyüzü'nü çok seviyordu.
"O gün yaşananlar..." diye söze girmiştim ki Atlas bana döndü ve sözümü kesti: "O gün diye bir şey yok, Okyanus. O gün diye bir şey yok. Sana trip attığımı veya dargın olduğumu düşünüyorsun ama sana dargın değilim, trip de atmıyorum. Sadece seninle iletişimimi kestim."
Öylece gülümsedim. "Bu da bir nevi dargın olup trip atmaya giriyor."
Omuz silkti. "Ne olursa olsun ben daima sonuca bakarım, öncesi beni alakadar etmez."
Fazla sert konuşuyordu.
"Sana bir söz söylemiştim, hatırlıyor musun?" dedim kafamı kaldırıp gözlerine bakarak. Kaşları çatıldı. Muhtemelen hatırlamıyordu.
"Aşk fedakârlıklar gerektirir ve bazen de kendini feda etmen gerekir," diye mırıldandım. Yan taraftaki pencereye baktı.
Hava kapalıydı. Odada da mumlar yanıyordu. Dışarıdaki kasvet ve soğukluk buradaki kasvet ve soğuklukla boy ölçüşemezdi bile.
"Hatırlıyorum." dedi sadece. Cidden tek söylediği bu olmuştu.
"Ortada bir aşk var mı bilmiyorum ama fedakârlık olmadığı kesin."
Bu sefer de ben kırıcı konuşmuştum, bilmiyordum.
Bana öylece, boş gözlerle baktı.
"Eğer edebiyat yapmak istiyorsan önüme defter kalem çekmemi söylemiştin, ben ise sana bir söz söylemiştim. Muhtemelen hatırlamıyorsundur," dedi. Sadece gülümsedim ama gülüşüm buruktu.
"Çekerim önüme bir defter, yanımda sen olursun. Alırsın eline kalemi, başlangıcımızın sonsuzluğu olursun." dedim.
Kısık sesle güldü.
"Hatırlıyorsun. O sözleri söylerken gerçekten inanmıştım, biliyor musun? Olabileceğimize gerçekten inanmıştım."
Öylece baktı bana.
"Ama sen beni yaralı yerimden vurdun. Sen beni annemden vurdun."
Gökyüzü'nü yere bıraktı, ardındansa bana doğru ilerledi.
"Annemin yalan söylediğini söyledin. Hem de konu çok saçmaydı."
Mum ışığı yüzünü aydınlatırken parmağıyla kendisini işaret etti.
"Annemin kedilere alerjisi yoktu, Okyanus. Gökyüzü annemin kedisiydi. Ona eski ismini de o koymuştu. Gökyüzü'ne bağlıydı. Ve bu bağı altı ay önce bir yangın kopardı."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.6k Okunma |
3.77k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |