
Sude koluma girip beni sürüklerken tek yaptığım gülmekti. Uzun zamandır gülmüyordum ve gerçekten de Sude'yle takılmak bana iyi geliyordu. Yaraları iyileştirme gibi bir huyu vardı.
Tabii benim yaralarımı bilmiyordu. Henüz.
Ama yine de, farkında bile olmadan bana iyi gelerek geçmişi biraz olsun unutmamı sağlıyordu.
"Beni okuldan genellikle ablam alıyor. Kendisi kpss öğrencisi, bu yüzden de henüz işe girmedi."
Sude kendisi hakkında biraz daha bilgi verirken ben de onu dinliyordum. Aynı zamanda da kol kola yürüyorduk ama Sude kesinlikle benden daha hızlıydı, bu yüzden de sürüklüyormuş gibi oluyordu.
"Kızlar?" Cırtlak bir ses kulaklarıma ulaştığında göz devirmemek için kendimi zor tuttum. Gelen İdil'di. Allah bilir bu kez ne diyecekti.
Sude kolumdan tutup beni ve kendisini İdil'e doğru çevirdi. Özellikle de daha çok koluma girmişti.
İdil bize gülümseyerek baktı. "Hemen de kaynaşmışsınız bakıyorum da."
Gülüşü yapay mıydı, yoksa gerçek miydi çözememiştim ama gözlerinde az da olsa bir samimiyet vardı. Bu kızın gerçekten de amacı neydi?
"Aynen, kaynaştık."
Sude'nin sözlerinden sonra yanımıza daha çok yanaştı. "Eğer her grup kaynaşabilseydi Atlas ile sevgili olurduk!" Söylediği sözlerden sonra bir de kahkaha attığında yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum.
"Ya, ya," dedim zoraki bir şekilde gülümseyerek. "Neyse. Kaynaşırsınız siz de yakında."
Sude'yi kolundan çeke çeke götüreceğim esnada İdil bizi durdurdu. "Nereye? Ben bırakayım isterseniz sizi."
Göz kırptı. "İsterseniz bir şeyler yemeye de gidebiliriz. Dönerciye falan," Sude cıkladı. "Hiç aç değiliz İdil ya biz. Zaten ablam alacak bizi. Yarın görüşürüz, olur mu?"
Sude'nin söyledikleri İdil'i pek ikna edememiş gibiydi. Yine dibimizde duruyordu.
İç çekti. "Tamam, anladım ben sizi. Beni istemiyorsunuz. Neyse, size iyi eğlenceler kızlar."
İdil omuzlarını düşürdükten sonra yanımızdan uzaklaştığında ona üzülür gibi oldum ama sonra yaptıklarını hatırladım.
Sude yine beni çekiştirmeye başladığında az önceki gülen halime dönmüştüm bile.
-*-
"Vay," dedim gülerek. Etraf cidden güzeldi. Sude odasını oldukça iyi dekore etmişti.
"Burayı sevdim ben. Sadece fazla ışık vuruyor ve tarzın bohem."
Güldü. "Tabii ki de! Bohem tarzını cidden seviyorum, benim oldukça hoşuma gidiyor. Sen de muhtemelen dark renkleri seviyorsun."
Sırıtarak ona döndüm. "Çok mu belli oluyor?" Üzerimdeki kıyafetleri işaret ettiğinde kahkaha atmamak elde değildi.
Yanıma geldikten sonra yatağa oturdu ve yanına oturmam için yan tarafını işaret etti. Başımı sallayıp yanına oturduğumda derin bir nefes alarak bana döndü.
"Bu sıralar fazlasıyla gülüyorsun. Sadece iki haftada bile bu kadar açılmış ve rahat davranabilmiş olman çok güzel."
İç çektim. Bir yerde de haklıydı aslında. Sude enerjik, hayat dolu bir kızdı ve gerçekten de bana iyi geliyordu.
"Sanırım haklısın. İki haftada bile bu kadar açılmam garip ama bir yandan da güzel."
Göz kırptım. "Ama bugün oldukça ağlayacağız gibi geliyor. Bu yüzden de peçete almalıyız."
Ciddi bir şekilde çekmecesini açıp bir yığın peçete çıkarttığında, kaşlarım ister istemez çatıldı. Bu gerçek miydi cidden?
Bu kıza inanamıyordum.
"Bakma bana öyle. Geceleri çok lazım oluyor." Bir kez daha güldü. Acılarının öcünü gülerek çıkartıyor gibiydi.
Ayağa kalktığımda şaşkınca bana döndü. "Ne oldu?" Elimle kapıyı işaret ettim.
"Bir şey atıştırmayacak mıydık?"
"Ha," gibi bir nida döküldü dudaklarının arasından. "Unutmuşum. Bekle, pizza sipariş edelim."
Birkaç dakika içerisinde pizzalar sipariş edilirken ben de gülerek yanına oturdum.
"Ee, başlayalım o zaman." Başını sallayıp beni onayladı. "Aslında anlatacak milyon tane şey var, istersen sen başla."
Bir anda eliyle dur işareti yaptı. "Aslında, bu anlatma işi kuru kuruya gitmez. Arkaya bir fon müzik koymamız lazım. Yani şarkı koyalım ama üzücü olsun."
"Kerem Keskin'in Travma şarkısı var, o olabilir."
Bana dik dik baktı. Şarkının asla üzücü olmadığını biliyordu.
"Erkek şarkısı ve üzücü değil? Okyanus," ellerini ellerime örttü. "Sen iyi misin güzelim?"
Kafamı arkaya atarak büyük bir kahkaha patlattım.
"Tamam tamam, bir şarkı biliyorum. Şarkıcı adlarını hatırlamıyorum ama biri Çağan Şengül'dü sanırım. Şarkı ismi de Yansın. Diğer şarkıcı kimdi ya?" diye ben kendi kendime konuşurken sırıttı.
"Çağan Şengül ve Emre Aydın'ın şarkısı. Bu sıralar favori şarkım."
Şarkıyı açıp döngüye aldıktan sonra sesini göze batmayacak şekilde kısarak arkasına yaslandı. Sırtı duvarın önündeki yastığa dayalıydı, üzerinde de bir battaniye vardı. Ayrıca kucağındaki yumuşak yastık ve dağılmış topuzuyla tam da depresyonluk bir hava yayıyordu.
"Of. Ben şu ağlama işini yapamayacağım sanırım, halimizi gördükçe gülesim geliyor."
Dudaklarımı birbirine bastırarak söylemiştim ama Sude bana tezat olarak oldukça ciddiydi.
"Birazdan hıçkıra hıçkıra ağlamaktan nefessiz kaldığında görürüm ben seni," diye mırıldandı. Tam o esnada kapı çalmıştı.
"Hay ben bu zilin," diye homurdana homurdana kalktı Sude yataktan. Ona gülüp şarkıyı durdurdum.
Birkaç dakika içerisinde pizzalarımız kucağımızda, şarkı da arkada açık bir şekilde bekliyorduk.
"Ben başlayayım istersen," diye mırıldandım elimdeki pizzayı kutusuna geri bırakarak.
Başıyla onayladı beni.
"Aslında aile bağlarımız oldukça güçlüydü. Ailem beni severdi, sayardı. Aramız oldukça da iyiydi. Tabii bu tarz hikâyelerin sonunu az çok bilirsin, aradan bir kişi dahi olsa eksilir..."
Sude dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes çekti içime.
"Abim nişanlanmıştı. Bundan tamı tamına bir buçuk yıl öncesinden bahsediyorum bu arada. Abim evlenecekti. az kalmıştı, bir-iki ay falan kalmıştı. Annem abimin evlenmesini çok istiyordu. Bir gün de ben okuldayken annemler pasta bakmaya gitmişti."
Derin bir nefes aldım. Bundan sonrasını anlatırken gözlerim dolu dolu ilerleyecektim, bunu gözlerimin yanmasından anlayabiliyordum.
"Ve sonra bir trafik kazası oldu. Abim ağır yaralı çıktı o arabadan ama annemle babamı kaybettik. Sonra da zaten cenazedir, şudur derken abim orada daha fazla duramadı, Ankara'dan İstanbul'a geldik. Haklıydı da, zordu bütün bunlar. Özellikle de anılarla dolu evde yaşamak bi' hayli zordu."
Sağ gözümden bir damla yaş acımasızca geçip gitti.
"Annemin vasiyeti hazırdı çünkü zaten annem koah hastasıydı. Ona üç ay biçilmişti, o da vasiyet hazırlamıştı. Koah hastalığı ciddi, öldürücü bir hastalıktır. Kesin bir tedavisi de yoktur. Annem bu yüzden kendisini hazırlamıştı bütün bunlara ve vasiyetinde de abimin evlenmesi, benim de mutlu olup istediğim bölümü okumamı yazıyordu."
Kalbim titredi. Defalarca okuyup ezberlediğim o vasiyet bir kez daha gözlerimin önüne gelirken konuşurken sesimin titrememesi imkânsızdı.
"Annem belki hastalığı yüzünden ölmedi ama o kaza yüzünden öldü."
Sesim tamamen titriyordu. Söylediklerim o kadar yakıyordu ki canımı, bir yıl öncesine dönmüştüm sanki.
"Abim annemin vasiyetini yerine getirip evlendi. Normalde karısı da çok tatlı bir insandır, onlarla yaşamamı istiyorlardı ve hatta ısrar ediyorlardı ama onların yanında kalamazdım. Onlar artık bir ailelerdi."
Sude benden daha çok gözyaşı dökmüştü, basbayağı ağlıyordu.
Ben ise her ne kadar yaşadıklarımı hâlâ sindiremesem de insan sevdiklerinin gerçekten de yanında olmadığında anlıyordu her şeyin sona erdiğini.
Kapıdan çıkıp gelecek, diye kendini avuttuğun o geceler sona eriyordu artık. Yavaş yavaş, bir bir tenine işleniyordu bu acılar.
Ama en kötüsü de kabulleniyordun gerçekleri.
"Şimdi de yalnız yaşıyorum."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.6k Okunma |
3.77k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |