
Bu da son bölüm olsun. Birkaç bölüm daha yazarım, onları da yarın atarım.
İyi okumalar. Bolca yorum yapın lütfen.
-*-
Telefonuma gelen adresle birlikte ayağa kalktım. Süslenip püslenen, özellikle giyinen bir insan olmadığımdan bir ceket ve bir şemsiye yeterli olacaktı.
Odam siyahlar içerisindeydi. Genellikle ışık yakmaz, mumlar kullanırdım. Abim eve her geldiğinde benim büyücü olduğumu söyler dururdu.
Gülümsedim. Abim ve yengem aklıma her geldiğinde, aklıma minik bebek Asena geliyordu. Sırf bu bile onlara gitmemi tetikleyen büyük bir etkendi.
Mumların arasından geçip giderken, açık pencerelerden dışarıya sızan ışığı seyrettim. Karşı apartmandan buraya ışıklar vuruyor, içerideki mum ışığını yok ediyordu. Yine de buna alışmıştım. Onlar artık gözümde birer ay ışığı gibiydiler.
Derin bir nefes alarak, kokulu mumun odaya yaydığı kokuyu ciğerlerime doldurdum. Evin her bir yanı bu kokuyla sarılmıştı. Gül kokusu birçok kişiye yoğun gelse de, bende uyandıran bazı sevdiğim şeyler vardı.
Bu koku bana annemi hatırlatıyordu mesela. Ben doğduktan kısa süre sonra ölse de, kokusu şaşırtıcı bir şekilde tanıdıktı. Sonradan bunun annemin kokusu olduğunu öğrendiğim gibi evi kokulu mumlarla doldurmuştum.
Bu yaptığım şeyi eğer başkası yapsaydı acıları tetiklenirdi ama ben bunları kabullendiğimden, annemi yanı başımda gibi hissetmek için mumları yakıyordum. Artık bu canımı acıtmayı uzun zaman önce bırakmıştı.
Siyah dolaptan siyah bir ceket çıkartıp hızlıca giydim. Kış ayının sonlarında olsak da hava soğuktu.
Telefonumu hızlıca cebime atarak Pamuk'u sevdim. Beyaz tüyleri parmaklarımın arasından bir bir kaybolurken yumuşaklığı uyku hissini getirmeye yetmişti.
Yine de, beş dakika içerisinde gitmem gereken bir park bulunuyordu. Pamuk'u sevmeyi yatma zamanıma erteleyebilirdim.
Daireden çıkıp apartmanın merdivenlerinden hızlıca inerek dışarı çıktım. Az önce yanıma aldığım şemsiyeyi açarak yağmurdan korunmaya başladım.
Park evden o kadar da uzak değildi. Sadece sokağın sonundaydı ve benim evim de sokağın başındaydı.
Hızlı hızlı yürüdüğüm için yerde biriken sular hoş bir ses çıkarıyordu. Bu bir nevi asmr sesi gibiydi.
Asmr. Bu garip kelimenin Türkçe'ye geçiş yapması sinirlerimi bozsa da, belli bir süreden sonra ben de alışmıştım bu kelimeye.
Azıcık tuhaf okusam da, beni kimse duymadığından o kadar da sorun değildi gerçi.
Parkın önüne geldiğimde, salıncakta sallanan, siyahlar içindeki bir beden gördüm. İkimiz de bir matemde gibiydik, siyahlar sarmalıyordu bizi.
Onun bana yazan kişi olduğunu kısa sürede idrak edip salıncağa doğru ilerledim. Kucağında bir kedi vardı. Kediye doğru kafasını eğmişti. Saçları da alnına dökülmüştü, yine de kapüşonundan dolayı suratını göremiyordum.
Hava karanlıktı zaten. Göremezdim. Ama ondan yükselen buram buram vanilya kokusunu alabiliyordum.
Vanilya. Bu kokuyu sınıfta çok kez duymuştum. Hatta çok uzakta değildi. Yakındı ama çıkaramıyordum kokunun sahibini.
Her neyse. Bunu okulda da çözebilirdim. Şimdi sırada sadece kediyi alıp buradan gitmek vardı.
"Kedi nerede?" diye sordum düz bir ses ile. Salıncakta oturan, kokusundan dahi kimliğini çıkartamadığım çocuk bana kucağındaki kediyi gösterdi.
Siyah kedi, onun siyahlara sarılmış vücudundan dolayı pek gözükmese de, yemyeşil gözleri kendini ele vermişti.
Çocuk kediyi bırakmak istemiyor gibiydi. Fazlasıyla sarmalamıştı. İsteksiz olduğu her halinden belliydi.
"Kediyi sevdin ve bırakamıyorsun sanırım." diye mırıldandım. Sadece başını ağır ağır sallamakla yetindi.
Bir süre sadece kediyi sevmesini izledim. Kısa sürede birbirlerini sevmişlerdi sanki. Çocuk kedinin karnını her sevdiğinde, kedi keyif dolu mırıltılar çıkarıyordu.
"Tamam. Sizi ayırmak istemiyorum ama hava çok karanlık. Sağ salim eve gitmem lazım."
Çocuk ayağa kalktı ve gözlerime baktı. Kahverengi gözleri gözlerimle buluşurken, bu cesaretinin siyah maskesinden geldiğini anlamıştım.
Sanki covid dönemine geri dönmüşüz gibi dudaklarını ve burnunu örten bir maske vardı.
"Kediyi alsam?" dedim çaresizce. Boyum uzundu. Onun da boyu uzundu. Aramızda en fazla on santim olmasına rağmen, şemsiyeyi yukarı tutmaktan yorulmuştum.
Bana doğru yaklaştığında, kalbimi saran korku bedenimi ele geçirmeye hazır ve nazır beklese de sadece kucağıma doğru kediyi uzattı.
Siyah, yumuşak tüyleri olan minik kedi anında kucağıma yerleşirken, gözlerinde beliren özlemi gördüm çocuğun. Bu veda sahnelerinden nefret etsem de yapabileceğim bir şey yoktu.
O bu kediyi deli gibi seviyordu ama annesinin alerjisi olduğundan yanına alamıyordu.
Nihayet gözleri bana çevrildi. Birkaç saniyelik süren kısa bakışmamızdan sonra kafasını hafifçe eğip bana veda etti.
Ellerini cebine koyduktan sonra parkın çıkışına doğru yol aldı. Ben ise, elimdeki kediyle birlikte onun arkasından giderek parktan çıktım ve eve gittim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 48.6k Okunma |
3.77k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |